Fransa 17.yüzyıl




17.yüzyıl Fransa
Fransa XVI.yy.da din savaşları nedeniyle büyük bir tehlikeyle yüzyüze geldi. Kalvinciler Le Havre  şehrini İngiliz kraliçesi Elizabeth’e vermekten çekinmezken, Katolikler de İspanya ile anlaşmanın yollarını aradılar. Sonuçta sağduyulu danışmanlar ve aydınların etkisiyle Kral uzlaşma çabalarına girişti. Protestanlara hoşgörüyü tanıyan Nantes fermanı bu çabaların sonucu oldu. 

Daha sonra, inanç alanına da hükmetmek isteyen ve iman birliğini krallığın  siyasi birliğinin ayrılmaz parçası olarak gören XIV.Louis, bu fermanı geçersiz ilan ederek, büyük bir insan ve yetenek kıyımına neden oldu. Bu kıyımdan diğer mezhepler de paylarını aldı. Krallıkta yaşayan protestanların takip edilmesi, onları başkaldırmaya itti. Böylece mutlakiyetçi rejim dini görüş altında, XVIII.yy.daki özgürlük patlamalarını besleyecek  şartları yaratmış oldu.


17. Yüzyılın İlk Yarısı


Tahta geçtikten sonra Katolikliğe dönmesine karşın Huguenot'lara dinsel özgürlüğün yanı sıra varlıkla­rını koruyacak güvenceler de veren IV. Henri, barış ortamından yararlanarak kral­lık otoritesini yeniden kurmaya yöneldi.

Henri'nin yönetimde geniş yetkiler verdiği Sully dükü, öncelikle tahtın alacaklarım toplayarak mali durumu düzeltti. Ardından kapsamlı değişikliklere gitmeden mali yö­netime işlerlik kazandırdı. 1604'te memur­lukların babadan oğula geçmesini sağlayan paulette adlı yeni bir vergi koydu. Yol, kanal ve köprü gibi bayındırlık işlerine girişti. Sully'nin muhalefetine karşın ekonomide müdahaleci bir tutum benimseyen Henri, işçi ücretlerini sabit tutarak özellikle doku­ma sanayisinin gelişmesine destek oldu. İn­giltere ve İspanya ile yaptığı ticaret antlaş­malarıyla tarım ürünlerinin ihracatını geliş­tirdi. 1602'deki bir ayaklanma girişimini şid­detle bastırdıktan sonra, intendant denen mülki yöneticiler aracılığıyla sıkı bir dene­tim kurdu.
Henri'den sonra genç oğlu XIII. Louis'nin ( 1610-43) tahta geçmesiyle yeniden çe­kişmeler baş gösterdi. Bu ortamda önce Ana Kraliçe Marie de Médicis'nin, ardından kralın güvenini kazanarak sarayda etkili bir konum kazanan Kardinal Richelieu, krallık otoritesinin pekiştirilmesinde önemli rol oynadı. 1624'te üstlendiği başbakanlık (premi­er ministre) görevi boyunca tahta ve kendisi­ne yönelik saray komplolarım ustalıkla boşa çıkardı. Giderek bağımsız bir güç odağı du­rumuna gelen Huguenot'ların askeri gücünü kırdı. Ekonomide kendine yeterliliği sağlamak amacıyla çeşitli imalat dallarını geliştir­di.
Denizaşırı ülkelere açılan kumpanyalara ayrıcalıklar tanıdı ve sömürge ticaretini ko­rumak üzere güçlü bir donanma kurdu. Sı­nırlardaki kilit noktalan ele geçirerek Fran­sa'nın sınırlarını güvence altına aldı. Otuz Yıl Savaşları(1618-48) sırasında Habsburgları zayıflatmayı hedef alan başarılı bir dış politika izledi.

1635'te Habsburglarla başla­yan savaşta önemli askeri zaferler sağladı. Elinde topladığı iktidarı acımasız ve keyfi bir biçimde kullanmakla birlikte krala bağlı kalan Richelieu'nün ölümünden (1642) bir yıl sonra yönetimde otorite boşluğu doğdu. Aynı yıl XIII. Louis de öldü.

Küçük yaştaki XIV. Louis'nin (hd 1643-1715) naibeliğini üstlenen Anne d'Autriche, başbakanlığa Richelieu'nün yardımcılarından Kardinal Mazarin'i getirdi. Savaşın getirdiği mali sıkıntıları çözmek için baskıcı önlemlere başvuran Mazarin, önce Parlementların, ardından soyluların giriştiği Fronde çatışmalarını (1648-53) siyasal manevralarla boşa çıkarmayı başardı.

 Fran­sa'nın bazı topraklar kazanmasını ve Lou­is'nin IV. Felipe'nin kızı Marie Therese ile nişanlanmasını sağlayan Pirene Antlaşma­sıyla (1659) İspanya ile savaşa son verdi.

XIV.Louis Dönemi. Merkezi yönetimin gelişmesi. Yönetim yapısında köklü bir de­ğişikliğe gitmeyen XIV. Louis, Mazarin'in ölümünden (1661) sonra başbakanlık unva­nını kaldırarak devlet işlerini kendisine sıkı sıkıya bağlı az sayıda bakan aracılığıyla yü­rüttü. Bu bakanlardan Michel Le Tellier, asker sayısı 400 bine ulaşan düzenli ve disip­linli bir krallık ordusu kurdu. Birçok görevi elinde toplayan Jean-Baptiste Colbert, uy­guladığı mali politikalarla hazineye büyük miktarda gelir sağladı. Gümrük vergisi sis­teminde korumacı önlemler getirdi. Sanayi­lerin gelişmesini destekleyerek çeşitli devlet işletmeleri kurdu. Ticaret filosunu güçlen­dirdi ve kumpanyalar aracılığıyla sömürge ticaretini korudu.

XIV. Louis, birlikte çalıştığı dar kabinenin dışında yönetim, maliye ve yargı alanların­daki kurumlan denetleyen ve yönlendiren konseyler oluşturdu. Merkezi yönetim ka­rarlarının uygulanmasında doğrudan kendi­sine bağlı ve geniş yetkilerle donatılmış kurumlara dayandı. Soyluları sıkı bir dene­tim altına alırken, Parlementların da hare­ket yeteneğini kısıtladı.


Din politikası ve mutlakiyetçilik. Huguenot'ları devletin birliği için bir tehdit olarak gören XIV. Louis, Protestan Felemenk Cumhuriyeti'yle savaşın sona erdiği 1678'den sonra ağır baskılara girişti, 1685'te de Nantes Fermanı'nı iptal etti. Bunu izle­yen kitlesel sürgünler ticaret, sanayi ve as­kerlik alanlarında ülkeye ağır darbeler in­dirdi. Louis'nin resmi öğreti dışına çıkan Jansencilik akımına karşı papalıkla ittifaka girmesi, Fransa Kilisesi içinde bölünmelere ve kendisinden sonra da devam eden dinsel huzursuzluklara yol açtı.

XIV. Louis döneminde doruğuna ulaşan mutlak monarşi, bütün yetkileri elinde top­layan kralın kişiliğiyle bütünleşen bir nokta­ya ulaşmakla birlikte, sınırsız bir üstünlüğe dayanmıyordu. Krallığın kurumsal çerçeve­si yerleşmiş hukuksal kurallara ve dinin buyruklarına bağlı kalmayı ve belirli ku­rumlar aracılığıyla onay almayı gerektiri­yordu. Merkezden uzak bölgeler özerklik­lerini bir ölçüde koruyordu. Soyluların, din adamlarının ve kentlerin küçümsenmeye­cek ayrıcalıkları vardı. Bunlardan daha önemli bir etken de mali sıkıntılardı; gerek­li kaynakları elde etmek için uzlaşmalara gitmek kaçınılmazdı. Mutlak monarşiyi ayakta tutan toplumsal tutuculuk, aynı za­manda bu sorunlann ortadan kaldırılması önünde bir engel olarak dikiliyordu.


Dış politika. Mazarin'in ve XIV. Louis'nin izlediği dış politika Avrupa'da üstünlüğü ele geçirmeye yönelik olduğundan, Fran­sa'yı bir dizi ittifakla karşı karşıya getirdi. Başlangıçta Habsburglann aleyhine deği­şen güç dengesinden yararlanarak durumu­nu güçlendiren Fransa, aynı dönemin sonla­rına doğru gerilemeye başladı. Avrupa'da 17. yüzyıl başlarındaki genel savaşlara son veren antlaşmalar çerçevesinde imzalanan Münster Barışı (1648), Fransa'nın kuzeydo­ğu sınırındaki Metz, Toul ve Verdun pisko­posluklarını resmen topraklarına katmasını ve Alsace'ta bazı feodal haklar elde etmesi­ni sağladı. Bu topraklanrı genişletmek ama­cıyla İspanya'yla sürdürülen savaş, 1655'te İngiltere'yle kurulan ittifakın da yardımıyla Fransa lehine sonuçlandı.

Pirene Antlaşma­sı Fransa'yı Avrupa'nın en önemli devleti durumuna getirdi. İspanyol Felemenki'ne karşı 1667'de başlatılan saldırı, Felemenk Cumhuriyeti, İngiltere ve İsveç arasında ku­rulan Üçlü İttifak nedeniyle sonuçsuz kaldı. Bu ittifakın dağılmasından sonra, Fransa en büyük ticari rakip olarak gördüğü Felemenk Cumhuriyeti'ne savaş açtı (1672). Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ile İs­panya'nın Felemenk safında yer aldığı bu savaştan üstün çıkan Fransa, Nijmegen Antlaşmalan sonucunda (1678-79) Flandre'ın bir bölümü ile Lorraine ve Franche-Comté'yi resmen kendisine bağladı.

Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'nun Osmanlılarla savaşmasından yararlanmak isteyen XIV. Louis, 1680'lerde Almanprensleri üzerinde nüfuz kurmaya yönelik bir politika izlemeye başladı. Fransa'nın Pfalz'a girmesiyle patlak veren Büyük İtti­fak Savaşı (1689-97) hızla genişleyerek uzun ve yıpratıcı bir nitelik kazandı. Fran­sa'nın denizlerde üstünlüğünü yitirmesinde bir dönüm noktası olan, ama iki tarafın da üstünlük sağlayamadığı savaşa, sorunlara kesin çözüm getirmeyen Rijswick Antlaş­ması'yla son verildi.

 XIV. Louis'nin torunu V. Felipe'nin 1701de İspanya tahtına geç­mesiyle başlayan İspanya Veraset Savaşı (1701-14), önceki çatışmalann bir uzantısı olarak gelişti. Başlangıçta ağır yenilgiler alan Fransa'nın 1710'dan sonra dengeyi sağlaması ve karşı ittifakın iç sorunlar nede­niyle sarsılması Utrecht Antlaşması'mn (1713) imzalanmasını kolaylaştırdı. Fransa bu savaş sonunda eski toprak kazanımlarını  korumakla birlikte Avrupa'daki üstünlüğü­nü İngiltere'ye kaptırdı.


17.yy. Fransız Kültürü


Fransa 17. yüzyılda kültür, edebiyat ve sanat ala­nında parlak bir dönem geçirdi. IV. Henri özenli kent planlaması ve büyük yapılarla yeni bir görünüm kazandırdığı Paris'i soylu­larla edebiyat çevrelerinin kaynaştığı bir merkez durumuna getirdi. Mimarlara ve ressamlara kanat geren Richelieu, 1634'te Académie Française'i kurdu ve tiyatronun gelişmesini destekledi. Onun ardılı Mazarin de sanatçılan koruma geleneğini sürdürdü. Versailles Sarayı'nı monarşinin görkemini yansıtan bir anıta dönüştüren XIV. Louis, bahçe düzenlemesinin yanı sıra müzik ve tiyatroya büyük önem verdi. Genelde hü­kümdarların, bakanların ve soyluların koru­ması altında gelişen sanat dallarında düzen­liliği ve yalınlığı temel alan klasik bir üslup egemen oldu. Bilim ve felsefede ise usçu bir yaklaşımın filizleri boy atmaya başladı.

Devrim Öncesi Fransa
18. yüzyıla gi­rerken Fransa'da görünüşte uyum ve düze­nin egemen olduğu güçlü bir monarşik yapı vardı. Devlet ve toplumun iç içeliğini belirt­mek için ancien régime (eski rejim) olarak nitelendirilen bu yapı, gerçekte belirli çıkar çevrelerine dayalı bir denge üzerinde dur­maktaydı. Bu yapının ekonomik, toplumsal ve düşünsel gelişmelere ayak uyduramayan hantallığı, Fransız monarşisinin ortaçağdan modern çağa geçme şansını yitirmesine ve reform kapısını araladığı 1770'lerden kısa bir süre sonra şiddetli bir devrim dalgasıyla yerle bir olmasına yol açtı.
Ancien régime'in odak noktasında yer alan kral, merkezi ve mutlak bir otoriteye sahip olmakla birlikte, dayandığı toplumsal çevrelerin çıkarlannı gözetmek zorundaydı. 1614'ten beri toplanmayan États-Généraux ile bazı yerlerde ayakta kalmış olan yerel meclislerin gücünün kırılmış olmasına kar­şın, Parlementer kralın gücünü sınırlayan önemli bir kurumsal yapı oluşturuyordu. Makamların babadan oğula geçmek üzere satın alan Parlement üyeleri, aristokrasiyi temsil ediyordu. Toplumsal değişime karşı direnişin örgütlü bir kalesi olan Parle-mentların siyasal gücü vergi ve yasa deği­şikliklerini onaylama yetkisinden kaynakla­nıyordu. Öte yandan kiliseye tanınan hak­lar ve mülk sahiplerine verilen ekonomik ayncalıklar da dokunulmaz bir nitelik taşı­yordu.
18. yüzyılda özgür düşüncenin ve ticaretin hızla geliştiği kentler, geleneksel yapıyla ça­tışan ve ancien régime'in bütünlüğünü sar­san merkezler durumuna geldi. Kırsal ke­simde yargı sisteminin de desteğiyle topraklarını ve feodal haklanm genişleten aristok­ratlar, 1720'lerden sonraki hızlı fiyat artışla-nyla varlıklannı daha da artırdılar. Buna karşılık topraksız köylüler ve tarım işçileri başta olmak üzere köylülerin çoğu giderek artan bir yoksulluğa itildiler. Kentlerin bu işgücü fazlasını eritebilecek bir düzeyde ol­maması, kırsal kesimdeki çatışmayı daha da yoğunlaştırmaktaydı.

Kaynaklar:
Meydan Larousse
Ana Britannica
Théma Larousse



17. ve 18. Yüzyıllarda savaş dışında Avrupa siyasetinde hiç değişmeyen bir şey de Fransa’nın büyük gücüydü. Fransa coğrafi açıdan, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Avrupa’daki en büyük devletti ve nüfus açısından Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra en kalabalık ülkeydi. Nüfusu 1620 yılında yaklaşık 20 milyondu.

IV.Henri
1598 yılında IV. Henri, Nantes Fermanı'nı çıkardı; Henri fermanda Fransa'nın Katolik bir ülke olduğunu resmen ilan ediyordu, ama Calvin'ci Protestanlara (Huguenot) kendi dinlerinin gereğini yerine getirme hakkı verdiğini ve 150 kentte askeri garnizon bulundurabileceklerini bildiriyordu. IV. Henri, Protestan başdanışmanı Sully Dükü Maximilian de Bethune'ün (1559-1641) yardımıyla kamu düzenini kurmak, hükümetin harcamalarını denetlemek köylülerin üzerindeki vergileri bir miktar düşürmek ve ticareti teşvik eden önlemleri desteklemek gibi diğer sorunlarla da uğraştı. Kendinden öncekiler tarafından başlatılan makam satışlarını arttırdı ve kraliyet memurlarına makamlarının miras yoluyla intikal etmesini istiyorlarsa, ödemeleri gereken paulette adı verilen yıllık bir vergi koydu.

Bazıları için Henri'nin Protestanlara gösterdiği hoşgörü çok fazlaydı; bu yüzden kral 1610 yılında fanatik bir Katolik suikastçı tarafından Paris caddelerinde yürürken hançerlendi. Krallık henüz sekiz yaşında olan oğlu XIII. Louis'ye (hsd 1610-1643) geçti.  Fiili güç IV. Henri'nin ikinci karısı ana-kraliçe Marie de Medici (1573-1642) ile bazı yüksek unvanlı soyluların elinde bulunuyordu. Çeşitli hizipler göze girip etkili oluyor veya gözden düşüp etkisini yitiriyordu; ama 1620'lerdeki en güçlü sima, bir soylu piskopos olan ve sonra Kardinal Richelieu (1585-1642) adını alacak Armand-Jean du Plessis idi. Kurnaz ve son derece yetenekli biri olan Richelieu başbakan oldu ve krallığın gücünü tehdit eden güçleri dengede tutma konusunda başarı kazandı. Her zaman kral adına hareket ediyordu; yüksek soyluların bağımsız güçlerini daha da kısıtladı ve kendisini destekleyenleri yüksek makamlarla, askeri görevlerle ve avantajlı evlilik ittifaklarıyla ödüllendi, kendisine muhalefet edenleri ise sürgüne gönderdi, hatta idam ettirdi. Sonunda sürgüne gönderilen soylular listesine, oğlundan Richelieu'yü azletmesini isteyen, ama onun yerine yaşamının geri kalan kısmını Fransa dışında geçirmek zorunda kalan ana-kraliçe de girdi. Richelieu kültürel hamilik yoluyla kralın gücünü arttırmak için dergilerde, gazetelerde ve tarih kitaplarında kraliyet politikalarını savunacak yazarlar tuttu. 1635 yılında Fransızcayı standartlaştırrnayı amaçlayan yazar ve filologlardan oluşan bir emek olan ve merkezileşme yolunda alınan siyasi önlemlere kül­türel açıdan katkıda bulunacak Academie Française'in kurulma­sına resmi destek verdi.

Richelieu intendant adı verilen, doğrudan kral tarafından ata­nan, bu yüzden makamlarını satın almayan ve çoğunlukla nobles­se de robe üyesi olan kraliyet memurlarının gücünü artırdı. Her intendant belli bir bölgede vergi toplamaktan, orduya asker bul­maktan, askerler için ailelerin yanında konaklama tezkeresi çı­karmaktan, ekonomik aktiviteleri düzenlemekten, yerel mahke­meleri yönetmekten ve kralın fermanlarını uygulamaktan sorum­luydu. Intendant'lar faaliyet gösterdikleri bölgenin halkından ola­mazlardı; dolayısıyla bağımsız bir güç temelleri yoktu; çalışmala­rı merkezi devletin gücünü artırmaya ve bölgesel soyluların gücü­nü daha da zayıflatmaya yönelikti. İşin çoğunu yapan ve yerel güç ilişkilerini anlayan yardımcıları vardı; ama onlar da kraliyetin çıkarlarına yönelik olarak kullanılabiliyordu. Louis ile Richelieu aynı zamanda, Huguenotlar üzerinde de daha sıkı bir denetim kurdular, onlara ibadet özgürlüğü tanımaya devam ettiler, ama şehirlerini tahkim etmelerini yasakladılar. Atlas Okyanusu'nda bir liman şehri ve bir Protestan kalesi olan La Rochelle'de yaşa­yanlar bunu kabul etmeyince şehri kuşattılar ve surları yıkıp şehir yönetimini azlettiler.

Louis ile Richelieu yönetimindeki Fransız dış politikasına dam­gasını vuran şey, Habsburglara muhalefetti; bu, Fransa'nın İtalya ve İspanya ile savaşmasına ve önce İsveç'i destekleyerek, daha son­ra da taraf olarak Otuz Yıl Savaşları'na müdahil olmasına yol açtı. Bu savaşların maliyeti son derece fazlaydı; yükselen vergiler ve ta­hıl sıkıntısı halk arasında isyanlara ve şehirlerde ve kırsal bölgeler­de toplu şiddete yol açtı.

Krallığa ve politikalarına karşı başlatılan isyanlar, 1642 yılında Richelieu'nün, ertesi yıl da XIII. Louis'nin ölümünden sonra 1640'larda arttı. Durum bir kuşak önceki duruma çok benziyor­du.

XIV.Louis
Yeni Kral XIV. Louis bir bebekti ve gerçek güç ana-kraliçe Avusturya Prensesi Anne (1601-1666) ile kardinal ve başbakan olan Jules Mazarin'in (1602-1661) elinde bulunuyordu. 1648 yı­lında Anne ve Mazarin, Fransa'nın en prestijli ve etkili mercii olan Paris parlamentosuna yeni vergileri kabul etmesi için baskı yaptı. Üyeler bu isteği reddetti, kraliçe parlamentonun bazı liderlerini tu­tuklattı ve Paris halkı buna şiddetle karşılık verdi. Asayiş tamamıyla bozuldu ve halk zorla saraya girerek kraliyet ailesini şehirden kaçmaya zorladı. Birkaç ay sonra kraliçe Parisli asilerle anlaş­tı ve böylelikle şehir bir süreliğine sükunete kavuştu; ancak birçok vilayette durum çok istikrarsızdı. Yerel parlamentolar başkente vergi yollamayı reddettiler ve 1648 yılından 1653 yılına kadar bir dizi isyan ve iç savaş çıktı. Bu isyanlara Fronde adı verildi. İsim, yoksul çocukların zenginlerin arabalarına çamur atmak için kullandıkları sapan anlamına gelmektedir.



Frondeur'ler arasında yüksek vergileri protesto eden şehirli yoksul işçilerle köylüler vardı, ama aynı zamanda sapan ve ça­murdan çok daha fazlasıyla silahlanmış birçok başka grup da bu­lunuyordu. Kraliyet memurlarına karşı vilayetlerde çıkarılan is­yanların çoğunu, iktidar yapılarını Richlieu'nun reformlarından önceki haline geri dönüştürmeye çalıştıklarını söyleyen yüksek soylular yönlendiriyordu. Mutlakıyeti uygulamaları gereken kra­liyet intendantları da, kraliyetten çıkarlarını daha çok göz önün­de bulundurmalarını isteyerek direnişin bir parçası oldular. Köy­lüler tarafından değil, iyi eğitimli siyaset yazarları tarafından ya­zılan binlerce risale, bir İtalyan olan Mazarin'i ihanetle suçluyor­du; bazıları da şeytan olarak nitelendirdikleri yabancıların etkisi­ni eleştirirken buna, İspanya'nın Habsburg kralının kızı olan ana­kraliçeyi de dahil ediyordu.

Ancak, çok geniş bir kesime yayılmış olması ve asilerin planla­rını veya hedeflerini hiçbir şekilde bir bütün haline getirememele­ri, Fronde'un başarısızlığının nedenlerinden 'biriydi. Mazarin hizipleri birbirleriyle çatıştırdı ve genç krala sadakati, asilere karşı bir araç olarak kullandı. Ancak, Fronde'un dramatik ve korkutu­cu olayları, isyanlardan ve Paris'ten nefret eden ve düzeni koruyan ve kral olarak kendi gücünü artıran her şeyi seven Louis'yi derin den etkilemişti. Mazarin'in ölümünden sonra ülkeyi başbakansız idare etmeye karar verdi ve Avrupa tarihinin en uzun hükümran­lığı boyunca hükümetin günlük çalışmalarını kendisi yönetti.

Louis çalışkan, kuşkucu ve dikkatliydi; hukukta ve pratikte çok daha fazla tek tiplilik olmasını sağlayan önlemler alıyordu. Elçile­rin, memurların ve casusların yolladıkları bilgileri okuyor, askeri­yenin her yönüyle ilgileniyor, albaylığa ve daha üst rütbelere ata­nacak bütün subayları kendisi belirliyordu. Soylulara ve diğer güç­lü bireylere kendisi yokken bir araya gelme fırsatı vermemeye özen gösteriyor ve Etats-Generaux'yu hiç toplantıya çağırmıyordu. An­cak, kanal yapımı gibi kraliyet ile soyluların çıkarlarının kesiştiği projeleri destekliyordu. Fransa'nın parasal sorunlarının en man­tıklı çözümünün -soyluları vergilendirmenin- siyasi bakımdan olanaksız olduğunu görmüştü; bu nedenle ülkeye para getirecek ti­cari faaliyetleri destekliyordu. Mali kontrolörü Jean-Baptiste Col­bert (1619-1683) ile birlikte kumaş, çelik ve ateşli silah üretimini sübvanse ediyor, gemi yapımcılarına prim veriyor, ticaret filosunu genişletiyor, birçok sanayi kolunda loncalar kuruyor, ticari şirket­ler açıyor ve göç, ithalat ve ihracatla ilgili öncelikli politikalar oluşturuyordu. Colbert, Kuzey Amerika'daki New France'a göç­men olarak köylüler yolladı ve Amerika'nın içlerine düzenlenen keşif gezilerini destekledi. Robert la Salle (1643-87) bu gezilerden birinde, 1684 yılında, Mississippi ırmağı deltasına Fransa adına sahip çıktı ve bölgeye "Louisiana" adını verdi.

Louis'nin ülkesinde arzuladığı birlik ve beraberlik dini konula­rı da kapsıyordu. Huguenotlar giderek siyasi haklarından yoksun bırakıldılar, birçok mesleği icra etmekten men edildiler, evlerinde daha fazla asker barındırmak zorunda bırakıldılar, bazen de Kato­lik inanışına göre vaftiz edilmeye zorlandılar. Huguenotlarn New France'a göç etmeleri resmen yasaklanmıştı, ama buna rağmen ba­zıları göç ediyordu. Bu politika, Püritenler ve Quakerlar gibi, dini nedenlerden dolayı mutsuz olan insanların ülkeden gitmelerine izin veren İngiliz krallarının politikasıyla çelişiyordu. Louis 1685 yılında Nantes Fermanı'nı resmen iptal ederek Protestan kiliseleri­nin ve okullarının kapatılmasını ve Protestan din adamlarının ül keyi terk etmesini emretti. Protestan halktan dinlerini değiştirme­leri istendi ve göç etmeleri yasaklandı ancak on binlercesi göç ede­rek Kuzey Avrupa'da Louis'ye duyulan nefreti körüklediler. Ancak Louis bu tutumundan dolayı Fransa içinde, özellikle de soylular arasında, çok büyük övgüler aldı. Fransa'nın bazı bölgelerinde Huguenotların göç etmesi, çok sayıda vasıflı insanın (ve onların vereceği verginin) kaybedilmesi anlamına geliyordu, ancak genel­de bu durum, ekonomik gelişmeyi fazla etkilemedi.

Fransız ekonomisi Huguenotların bilgi ve becerilerinin yok ol­masına göğüs gerebilirdi, ama XIV. Louis'nin savaşlarının sürekli olarak artan maliyetleriyle baş edemezdi. 


Louis, kuzeydoğuya doğru ilerleyerek İspanyol Hollandası'nı ve Birleşik Vilayetler'i iş­gal ederek bazı Flaman kentlerini ve Franche-Comte bölgesini ele geçirdi. 1680'lerde Strasbourg şehrini aldı ve ordularını Lorraine vilayetine gönderdi. Ordusunun devasa ve iyi eğitimli olmasına karşın; muhaliflerinin çabaları ve kendisinin de vergilendirilebilir Fransız nüfusundan daha fazla para sızdıramaması, ülkesine baş­ka topraklar katmasını imkânsız kıldı. Üst üste birkaç kötü hasat mevsimi Fransa'da açlık ve hastalığa yol açtı, birçok bölgenin boşalmasına neden oldu ve 1690'larda köylü isyanları yeniden çıktı. Bu sorunlar Louis'nin askeri maceralarını sadece kısa bir süre dur­durdu; çünkü çocuksuz Habsburg kralı İspanya Veraset Savaşı di­ye bilinen savaşta ölünce, Louis hükümranlığının son yıllarını to­runu Felipe'yi İspanya tahtına çıkarmaya çalışmakla geçirdi. (XIV. Louis'nin annesi ve dolayısıyla Felipe'nin büyük-büyükannesi İs­panya'nın Habsburglu kralının kızıydı; Felipe'nin büyükannesi olan XIV. Louis'nin karısı da bir başka Habsburg kralının kızıy­dı.) Louis bu girişiminde başarılı oldu ve uzun bir savaştan sonra ve Fransa ile İspanya taçlarını aynı anda, Bourbon hanedanına mensup tek bir kişinin giyemeyeceğini belirleyen bir barış antlaş­ması sonunda, Felipe İspanya'nın ilk Bourbon kralı oldu. Bu ant­laşma aynı zamanda Avusturyalı Habsburglara Fransa'ya oldu­ğundan daha fazla toprak veriyordu. Louis'nin askeri çabaları gö­rece az toprak kazandırmış ve ülkeyi parasal olarak tüketmişti; te­baası ölümünü sevinçle karşıladı.


Erken Dönemde Avrupa, Meery E.Wiesner-Hanks, Çeviri: Hamit Çalışkan, İş Bankası Kültür Yayınları

4 yorum:

  1. Hocam, şu görüntü bulanık sizden rica etsem bulanıklı görüntüleri düzenleme şansınız var mı acaba zira okuyan biriyim. Eğer giderebilirseniz şimdiden teşekkür ederim 🙏 saygı ile

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabloyu güncelledim. Sizce sorun giderildi mi?

      Sil
  2. gidelimiş hocam ellerinize sağlık. teşekkürler...

    YanıtlaSil