Avrasya’nın dinsel bağları.
Bütün büyük dünya dinleri Asya'da ortaya çıkmış, bunlardan üçü - Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık - batı Asya'nın oldukça küçük bir bölgesinde, doğmuştur. Dikkate değer bir başka nokta da, dinsel dehaların dünyanın değişik bölgelerinde, İ.Ö 6. yüzyıl içinde ya da dolayında. Karl Jaspers'in deyişiyle 'mihveri' çağda kümelenmesidir. Bu dönem, Çin’de Konfiçyüs ve belki Lao-çe'nin, Hindistan'da Guatama Buda'nın, İran'da Zerdüşt'ün, en büyük İbranî peygamberlerden İkinci-İşaya'nın (Kutsal Kitap, İşaya 40-59) ve Yunanistan'da Pythagoras'ın (Fisagor) dönemidir. Evrensel dinlerin doğmasına belki evrensel olma iddiasındaki uygarlıkların ortaya çıkışı, belki de varolan toplumdaki gerilimlere bir yanıt verme, manevî bir çıkış yolu bulma ve boşinançlara dayalı çoktanrıcılığı (politeizm) aşacak bir dine gereksinim duyma yol açmıştır.
Dünya dinlerinin en eskisi Hinduizm'dir. Ne var ki dar anlamıyla Hinduizm bir dünya dini olmaktan uzaktır; Hindu 'İndüs'e ait' anlamına gelir ve Hinduizm Hintlilerin dinidir. Kapsamlı ve çok karmaşıktır; durağan bir yapı değil, sürekli gelişimdir; etyemezliği ve insan kurban etmeyi, çileciliği ve cinsel şenlikleri (orji), dışsal gözlemin tüm zenginliklerinde anlatımını bulan kültleri ve içsel meditasyona bağlanmayı, köy halkının en basit inançlarını ve filozofların güç anlaşılır uslamlamalarını (muhakeme) bir arada kucaklar. Hinduizm'de din yay macılığı (misyonerlik) yoktur.
Hinduizmin bünyesinde reformcu bir hareket olarak ortaya çıkan Budizm ise en büyük yaymacı (misyoner) dinlerden biridir. Ne gariptir ki üstün bir başarıyla Asya'nın büyük bir bölümüne yayıldığı halde, bugün Hindistan'da hemen hemen hiç Budist yoktur. Gautama Buda (Buda 'aydınlanmış' demektir) İ.Ö 6. ya da 5. yüzyılda yaşamış bir Hint prensidir. Unvanı ve mevkiinden feragat ettikten altı yıl sonra bir incir ağacının (Bo ağacı) altında aydınlığa ermiştir. İsteklerini gidererek (yok ederek), Nirvana'ya ulaşmıştır. Budizm tarihinin ilk dönüm noktası Hint İmparatoru Aşoka'nın İ.Ö 274-232 yılları arasındaki saltanatıdır. Aşoka Budizmi benimemiş ve bunun ardından yüksek mevkilerdeki kişilerde ender görülen türden bir huzura ve yüksek ilkelere varmıştır; onun bu dönüşü, Roma İmparatoru Konstantin'in Hıristiyanlığı benimsemesine taban tabana karşıttır. Budizm Seylan ve Burma'ya çabuk varmış, Çin'e İ.S 1 ya da 2. yüzyılda, Japonya'ya da 6. yüzyılda ulaşmıştır. Budizmi öteki dünya dinlerinden ayıran, bir tanrıyı merkez almamış olmasıdır. Mesajı, isteklerin yok edilmesi yoluyla acılardan kurtulunmasıdır. Bu Öğreti, Buda ve Ortaklaşalıkla birlikte, Budizmin odak noktasını oluşturur. Budizm'de bir önemli bölüntü (hizip) vardır ve başlangıcından beş yüzyıl kadar sonra, evrenselci (üniversalist) Mahayana (büyük taşıyıcı-çev.) ile daha tutucu olan Theravada arasında ortaya çıkmıştır. Theravada Hinayana (küçük taşıyıcı-çev.) adı da verilir ama bu ad onur kırıcıdır) Seylan, Burma ve Tayland'da güçlüdür; Mahayana. daha doğuda güç kazanmıştır. Budizm güneydoğu Asya kıyıları ve ipek yoluyla orta Asya'ya da yayılmıştır.
Çin'de atalara tapınma ve doğu ruhlarına tapınma biçiminde beliren eski gelenekler vardı. İ.Ö 5. yüzyıldan başlayarak, hiç değilse üst sınıflarda iki sistemin egemenliği görülmeye başlandı. Bunlardan biri Kung Fu-çu, ya da Konfiçyüs'ün (İ.Ö 551-479) ahlâk felsefesiydi (etik). Öteki, Lao-çe'nin karanlıktaki kişiliğiyle bağıntılı olan gizemsel (mistik) Tao diniydi. Tao 'Yol', ya da 'Evrenin yolu' anlamına gelir. İnsanın isteği dingincilik (mezhebi sükûn) uygulayarak Tao ile uyumu sağlamak olmalıdır. Budizm ile bu iki din Çin'in «üç din»ini oluşturuyorlardı. Budizm, Japonya'da İ.S 6. yüzyılda geleneksel Şinto ve ruhlara tapınmaya rakip oldu. Şintoizm, Japon ulusal birliğinin anlatımı olarak ancak Tokugava çağının sonlarına doğru toparlanabildi.
Yahudiler, geleneğe göre Mezopotamya'dan Filistin'e göçen ve sabit tarihleri Musa adlı bir önderin öncülüğünde Mısır'daki zulümden kaçışlarıyla başlayan, sayıca küçük bir kavimdiler. Kaçışlarını Yehova ya da Rab adını verdikleri tanrısal bir varlığa bağlamış ve onunla, onun kavmi olacaklarına, onun da kendilerinin tanrısı olacağına dair bir ahit yapmışlardı. Bu ahit, Tevrat, ya da Yasa'nın temelini oluşturan On Emrin basit ama kapsamlı ahlâki talepleriyle bağıntılıydı. Yahudiler, besin yasaları, sünnet ve öbür dinsel törenleriyle ayrıksı (müstesna) bir kavimdiler. Yehova'nın onları dışardan benimseyen bir tanrı olması olgusunda evrenselciliğin tohumları vardı; ardarda gelen 'peygamberler' kendilerinden önceki ahlakî ve dinsel düzelme mücadelesini sürdürmek durumundaydılar. Yahudiler sürekli olarak başkalarının siyasal ve askerî egemenliğinden acı çektiler ve bunun sonucu olarak başlayan dağılmayla Akdeniz dünyasının büyük bir bölümüne, hatta doğuya da yayıldılar . Daha sonra, Hıristiyanların işkenceleri sonucu daha da ötelere dağıldılar.
Yahudilik, kısa sürede Roma İmparatorluğu'na ve sonra daha ötelere yayılacak olan Hıristiyanlığın doğumuna yol açtı . Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın geleneklerini İslam dini de kabul eder ve Muhammed'i, İsa ve Musa'nın da dahil olduğu bir peygamberler dizisinin sonuncusu sayar. Müslümanlık büyük yayılma sağlayan dinlerden biridir. Bir yönde Kuzey Afrika, İspanya ve Avrupa'ya, öteki yönde Hindistan'a dek yayılmıştır.
Sözü edilmesi gereken bir dünya dini daha vardır. İran'da, kişiliği tam bilinmeyen Zerdüşt ile bağıntılı olarak ortaya çıkmıştır. Yaşamı aydınlığın ve karanlığın güçleri arasında bir savaş alanı olarak görür ve bugün nispeten küçük bir Hint mezhebi olan Parsis tarafından temsil edilir.
Bunlara ek olarak dünya dini olacak kadar ayakta kalamamış boy dinleri vardır. Romalılar tarafından da benimsenen ve uyarlanan Yunan panteonunda bir gök-tanrı olan Zeus (Jüpiter) ile her biri özel işleve sahip olan ve fethedilen halkların tanrılarıyla bir tutulan başka tanrılar ululanmıştır. Keltler'in (rahipleri olan Druidlerin faaliyetleri (Romalılar tarafından-çev.) insan kurban etme suçundan yasaklanmıştı); İskandinavların (tanrıları Wotan, Thor ve ötekiler, İngilizce'deki günlere ad vermişlerdi) ve Germen kavimlerinin, tıpkı Suriyeliler, Nabatîler ve öteki Küçük Asya kavimleri gibi kendilerine özgü tanrıları vardı. Mısır tanrıçası İsis'e batıda da tapılıyordu. Sonunda bunların hepsi öldü, ancak kendilerinden sonra gelen dinleri etkilediler ve tapınma kılgıları (pratikleri) başka dinlerde yaşayarak bazen günümüze dek geldi. Dünyanın birbirinden ayrı bölgelerini birleştiren bağ, sonuçta bu dünya dinleriydi.
Times Dünya Tarihi Atlası
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder