Napoli,
Sicilya ve Sardinya Krallıkları 15. yüzyılın sonlarına doğru XII. Louis'nin İtalya'ya inişinden sonra, yarımadanın güneyi İspanya'yla Fransa arasında paylaşılır. Granada Antlaşmasına (Kasım 1500) göre, Napoli şehriyle Calabria ve Puglia bölgeleri Katolik Ferdinand'a (1452-1516), Campania ve Abruzzo bölgeleri ise XII. Louis'ye verilir. Ancak Fransızların 1501 'de Napoli'ye girişlerinden sonra, aralarındaki antlaşmalara rağmen bu iki yabancı güç çatışmaya girer. Consalvo de Cordoba komutasındaki İspanyol ordusu Fransız ordusu üzerinde üstünlük sağlar ve 1503'te Garigliano Nehri civarında onu yener. Bir sonraki yıl Lyon'da yeni bir antlaşma müzakere edilir ve buna göre Fransa Güney İtalya'nın tamamından vazgeçer ve bu bölge iki yüzyıl boyunca İspanya'nın etki alanında kalır. Yüzyıllar boyunca bu hakimiyetin özelliklerine dair bir çeşit kara efsane gelişir. Buna göre, İspanyol yönetimi ve karşı-reformdan geçmiş olan Kilise, Güney İtalya'nın tarihsel ekonomik ve siyasi geri kalmışlığının belli başlı nedenleridir. İspanyolların İtalya'daki varlıklarına dair değerlendirmelerin daha objektif bir şekilde ele alınması için Benedetto Croce'nin (1866-1952) Napoli Krallığına dair çalışmalarını beklemek gerekecektir. Kesin olan, 16. yüzyıl boyunca Güney İtalya'nın aşırı yüksek bir vergi yüküne maruz kaldığı ve yabancı bir işgalin getirdiği yükü taşımak zorunda kaldığıdır; ancak bununla beraber siyasi ve asayiş bakımından epey huzurlu bir dönem geçirdiği de doğrudur. Yarımadadaki İspanyol toprakları, merkezi Madrid'de olan ve hem İtalyan hem İspanyol temsilcilerden oluşan Yüksek İtalya Konseyi adlı bir kurum tarafından yönetilir. Napoli Krallığındaki İspanyol tahtının temsilcisi, Milano Dükalığında genel valininkine benzer yetkileri olan kral naibidir. Ancak Lombardia'daki durumun aksine Güney İtalya'da İspanyollarla yerli eski aristokrasi arasındaki yakınlık daha fazladır. Sonuçta, monarşiyle baronlar arasındaki dolaysız ittifaktan -gerçek bir diyarşi- dolayı kral naibinin siyasi ve baronlar yönetim özerkliği birçok konuda azalır. Geleneksel olarak kendilerine ait olan sosyal rolü muhafaza edebilmek için baronlar siyasi yetkilerinin büyük çapta yok edilmesine göz yumarlar. İspanya zamanla yerli yönetim kadrosunun yerine İspanyollar yerleştirir ve 1547'de Salerno Prensinin örgütlediği bir direniş girişimini hariç tutarsak, İspanyollarla ittifak kuran asil sınıfın bütün siyasi özerklik özentilerini frenlemeyi başarır. 1532'de Pedro de Toledo kral naibi olarak atanır ve yirmi yıl kadar bu mevkide kalır. Enerjik bir mizaca sahiptir ve yerli asil sınıfın gururlu hasmıdır, ancak krallığın siyasi yapısını değiştirmeyi başaramaz. 1547'de krallığa İspanyol Engizisyonunu getirme girişimi bunun iyi bir örneğidir. Asillerin, mutlakiyetçiliğin en etkili aracı olarak gördükleri Engizisyona direnişleri sayesinde, kral naibi bundan vazgeçmek zorunda kalır. 16. yüzyıl boyunca, 200 bin kişilik halkıyla Napoli, Avrupa'nın en büyük nüfuslu başşehridir. Ama aynı zamanda, parazit durumundaki binlerce kişiyle ve daha çok üretici olmayanlardan oluşan sosyal yapısıyla en fakir şehirlerinden de birisidir. Aynı zorluklar, hem tarımsal gelirin tahsildarınınki hem de krallık vergi tahsildarlarınınki olmak üzere, çift vergilendirmenin neden olduğu eşkıyalığın hüküm sürdüğü kırsal bölgelerde de söz konusudur. Bu bölgelerde sosyal rahatsızlık çok derindir. Toprak ağası ve Kilise gelirlerinin epey artmasıyla, feodalizme dönüş olarak tasvir edilen süreçler gerçekleşir. Napoli Sicilya ve Sardinya Krallıklarının bu yüzyıl boyunca oynadığı siyasi ve kültürel rol çok daha marjinaldir. Tahtla aristokrasi arasındaki sembiyoz o kadar yüksektir ki, yerli parlamentolar İspanya'ya tamamen sadık olduğundan geleneksel yetkilerini kaybetmezler. Her iki bölge, imparatorluğu finanse edebilmek için ağır bir vergi yüküne tabi tutulur; Sicilya ham ipek üretimine ve binlerce yıldır yaptığı gibi Avrupa'nın geri kalanına buğday ihraç etmeye devam eder. 16. yüzyılın İtalyan siyasi buhranı İtalya tarihi için bir dönüm noktası olsa da -devletler yeni organlar kurarak veya eskileri ıslah ederek kurumlarını yeniler ve böylece Avrupa düzeyinde modern devletin kuram ve pratiğini oluşturan kamu hizmetlerinin merkezileştirilmesi işini gerçekleştirirler- Güney İtalya her durumda diğer bölgesel İtalyan devletlerine göre bir anomali oluşturur. Sicilya ve Sardinya Krallıkları gibi oluşumlarda görülen üretim tercihlerinin muhafazakarlığı ve girişim ruhunun kesin yokluğu, memleketin çok ciddi siyasi gerilik ve ekonomik kriz durumuna düşeceği 17. yüzyılda yarımadanın hemen hemen tamamında görülecek olan güçlüklerin habercisi gibidir. 16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor |
Milano
Dükalığı stratejik konumundan dolayı, 16. yüzyıl boyunca kendini
Fransa-İspanya çatışmasının ortasında bulur. Dükalık coğrafi bakımdan dönemin
yazılarında "İtalya'nın anahtarı" denecek kadar yarımadaya bir
çeşit giriş kapısı işlevi görür. Sınırları kuzeyde İsviçre Konfederasyonuna,
batıda Savoy Dükalığına ve Monferrato Markiliğine, güneyde Cenova
Cumhuriyetine, doğuda ise Mantova Dükalığına ve Venedik Cumhuriyetine uzanır.
Ancak Milano devleti, elverişli bir konumda olmaya ek olarak, İspanya için
siyaseten belirleyicidir, çünkü bir taraftan Fransa'nın her zaman muhtemel
yayılmalarına karşı uygun bir caydırıcıdır, öte yandan da İspanya'nın Güney
İtalya'daki çıkarları söz konusu olunca koruyucu ve ileri üs işlevi görür. Buna ek olarak Milano Dükalığı, Habsburgların yayılması sonucunda 16. yüzyıl boyunca imparatorluğun Akdeniz-güney kısmıyla merkez-kuzey kısmı arasında irtibatı sağlar. Bu stratejik değerlendirmeler V. Carlos'un dönemi için geçerlidir ve 1560'lı yılların sonundaki Hollanda isyanından sonra önemleri artar, çünkü Cenova limanından, Savoy, Franche-Comte ve Lorraine üzerinden Kuzey Avrupa'daki yeni savaş cephesine asker, silah, gıda ve para göndermek için kullanılan "İspanya yolu" olarak bilinen güzergah Milano'dan da geçer. Dolayısıyla, Milano devletinin yüzyılın ilk onyıllarında Fransa'yla İspanya arasında bir sönüp bir alevlenen, sert bir çatışmanın konusu olması şaşırtıcı olmamalıdır. Fransa kralı XII. Louis (1462-1515) Visconti Hanedanının verasetini bahane bilip 1499'da Lombardia'yı fetheder. Ludovico il Moro'nun dönüşü zamanındaki kısa bir parantezi hariç tutarsak, Lombardia Devleti 1512'ye kadar Fransızların elinde kalır. Kutsal İttifakın siyasi ve askeri baskısı sonucunda, Fransa Milano'yu İsviçrelilere bırakmak zorunda kalır, onlar da sadece resmen de olsa Milano'yu Massimiliano Sforza'nın (1493- 1 530) şahsında Sforza Hanedanına iade ederler. Ancak 1515'te yeni Fransa kralı I. François (1494-1547) İsviçrelileri Marignano'da yener ve Lombardia'yı tekrar ele geçirir. Bu bölge on yıl kadar, yani 1525 tarihli Pavia yenilgisine kadar Fransızlarda kalır. Bu yenilginin sonucunda Fransa dükalığı II. Francesco'ya bırakır. 1535'te Sforza'nın ölümüyle İspanyolların doğrudan hakimiyeti başlar ve 1546'da II. Felipe'nin, babası V. Carlos tarafından Milano Dükalığına resmi olarak atanmasıyla kesinleşir. İmparatorun danışmanlarının ümidi, Lombardia'nın dolaysız yönetiminin imparatorluğun tamamı için bir zenginlik kaynağı olabileceğidir. Ancak bu öngörü yanlış çıkar ve sonuçta 1540'lı yılların başında V. Carlos Milano'dan vazgeçmeyi ve gayretlerini sadece Hollanda'ya yoğunlaştırmayı düşünür. Nitekim savaşın yüksek maliyetinden, askerlerin barınma masraflarından ve maliyenin boşalmış kasalarını tekrar doldurabilme gereksiniminden dolayı Lombardia'nın imparatorluğun diğer bölgeleri tarafından finanse edilmesi gereklidir. Kurumsal organlara gelince, İspanya hakimiyetindeki Lombardia kralın atadığı bir valice yönetilir ve ayrıca yerli asil sınıftan oluşan bir senatosu vardır. Belediyeler geleneğinden kalan çok eski unvanlar muhafaza edilmiştir, ama iktidar fiilen valinin elindedir. Senato giderek işlevsizleştirilir ve geleneksel yönetim kadrolarının yerine İspanyollar veya sadakati kesin olanlar yerleştirilir. 1581'de bu sürecin zirvesinde, II. Felipe valinin kararlarının senato tarafından kabulü sorunuyla ilgilenmeye karar verir. Tomar emirnamesiyle senatonun valinin kararlarının meşruiyetini kontrol hakkı kaldırılır. İhtilafları engellemek için senatoya danışma işlevi verilir. Vali belli bir hususta senatonun görüşünü sormakla yetinir ve arkasından kendince karar verir. 16. yüzyıl boyunca İspanyol hakimiyetine karşı çıkabilecek gibi görünen tek güç kilisedir. Milano piskoposu Carlo Borrameo'nun (1538-1584) karizmasıyla yozlaşmış manastırlarda yürüttüğü ıslahat çalışmaları ve cemaatinin papazlarının ve mensuplarının hayatını düzene sokmak için gösterdiği gayretler onu kaçınılmaz olarak seküler yönetimle yetki alanları konusunda çatışmaya götürür. 1567'de Milano senatosu piskoposun şahsi emniyet kuvvetleri edinme ve papaz olmayanları tutuklama yetkisi talebini geri çevirdiği için aforoz edilir. Seküler ve dinsel iktidarın yetki alanlarının tanımlanmakta olduğu bu yıllarda, bu olay uluslararası düzeyde diplomatik önem kazanır. Papa IV. Pius piskoposun yetkilerini, Kral II. Felipe ise valinin yetkilerini savunur. Ancak Carlo Borromeo kralın mülki meselelere dair bazı kararlarını ilan ettiği için Vali Luis de Resquens'i aforoz edecek kadar ileri gidince İspanyol yetkililerin tepkisi gecikmez ve piskoposun sarayı emniyet güçlerince kuşatılınca mümtaz din adamı, duruşlarının radikalliğini gözden geçirmek zorunda kalır. 16. yüzyıl boyunca, özellikle ihracata yönelen Milano'daki sanayi faaliyetleri canlılıklarını korur. Lombardia'nın nüfusu çok yükselir (yüzyıl sonunda Milano'nun nüfusu 112 bine çıkmıştır) ve vergi yükü de hissedilir derecede artar. Bu da imparatorluğun kenar bölgesi olarak, yıllarca süren savaşlardan sonra görece kamu huzuru ile askeri ve siyasi koruma için İspanyol hakimiyetine ödenecek bir bedeldir 16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor |
Savoy Dükalığı Savoy Dükü Emanuele Filiberto ( 1528-1580), İspanyolların 1557'de Fransızlara karşı Saint Quentin zaferine belirleyici bir katkıda bulunur. İki yıl sonra, Cateau-Cambresis barış antlaşması imzalanınca, yirmi yıllık bir işgalden sonra Fransa'dan alınan dükalığın ona iade edilmesiyle katkılarının mükafatını görmüş olur. Hükümdar otuz yıla yakın bir süre boyunca Savoy Devletini yönetir ve bu arada yapısını mutlakiyet rejimi doğrultusunda radikal bir şekilde değiştirir. Devletinin bağımsızlığını ve mümkün mertebe özerkliğini koruyabilmek için siyasi bakımdan çok fırsatçı bir tavırla, Fransa'yla Habsburg arasında durumu idare eder. Zor bir durumla karşı karşıyadır, ama İspanya hizmetinde bir komutan olarak elde ettiği beceriyi ve Fransız devlet örgütlenmesiyle ilgili bilgilerinden yararlanmayı başarır. Belli başlı sorunlarının kaynağı, dükalığın Nice Kontluğu, Savoy ve Piedmont gibi değişik coğrafi gerçekliklerden ibaret ve herhangi bir merkezileşme projesine düşman birçok beyliğe bölünmüş, parçalı bir sınır devleti olmasıdır. Hükümdar orduyla donanmayı yeniden kurar ve denize çıkış arayışı içinde Tende Kontluğunu ilhak ederek Oneglia'yı Cenevizlilerden satın alır. Kendi silahlarını edinme girişimi ve bütün vatandaşlara mecburi askeri hizmet getirmesinin sonucunda, asilzade sınıfının aracılığı ve bu sınıfın geleneksel asker toplama yetkisi aşılarak, teba dolaysız olarak prensin politikasına dahil olur. 1561'e gelindiğinde Savoy ordusunda 24 bin asker vardır ve potansiyel olarak hepsi, hangi sınıftan olurlarsa olsunlar askeri dokunulmazlıklardan ve haklardan yararlanabilirler. Kurumsal siyasete gelince, Emanuele Filiberto devletin İtalyan tarafını ön plana çıkarmaya karar verir. Dolayısıyla, daha önce başşehir Chambery'de yer alan devlet kurumlarını (parlamento, hesap heyeti) Torino'ya nakleder. Savoy hükümdarının yerine I. Carlo Emanuele geçer ve elli yıl kadar tahtta kalır. Becerikli bir siyasetçi ve dikkatli bir askeri stratejist olan bu hükümdar yüzyılın sonunda Saluzzo'yu işgal eder ve din savaşlarından kaynaklanan Fransız krizinden yararlanarak Cenevre şehrini tekrar elde etmeye ve Provence'la Dauphine'ye girmeye teşebbüs eder. Bu iki Savoy hükümdarının, Avrupa'nın en kenarda kalmış bölgelerinden olan bu bölgeyi ıslah etme girişimlerinin başarılı olması, hem krallıklarının uzun sürmesi ve dolayısıyla istikrarlı olmasının hem de bölgenin eskiden beri geri kalmışlığının geniş kapsamlı bir müdahaleyi mümkün kılmasının sonucudur. Özellikle Emanuele Filiberto, hükmettiği devletin siyasi-ekonomik durumunu gerçekçi bir şekilde değerlendirme ve Fransa gibi bir memlekette yaşayarak elde ettiği deneyimi kullanma becerisini gösterir. Cateau-Cambresis Antlaşmasıyla elde ettikleri toprakları yeni döneme uyarlama kapasiteleri sayesinde bu iki hükümdar Savoy Devletinin İtalya'nın sonraki yüzyıllardaki tarihinde önemli bir rol oynamasını mümkün kılan temelleri atmayı başarırlar. 16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor |
Ceneviz Cumhuriyeti 16. yüzyıl boyunca, kadim Ceneviz Cumhuriyeti İspanya'nın müttefikidir. Fransa'nın müttefiki Andrea Doria'nın karşı cepheye geçtiği 1528'den beri özerk ve bağımsız bir siyasetten vazgeçmiştir. Cenova'nın üst sınıfları muhtemelen İtalya'daki İspanyol varlığından en karlı çıkanlardır, nitekim bankerler ve tüccarlar İtalya'daki bu devletin maliyesine hakimdir. İspanya da San Giorgio Cumhuriyetiyle ittifaktan kazançlı çıkar, çünkü onun aracılığıyla savaşlarını finanse eder ve Akdeniz' e açılan bir kapısı vardır. Ekonomik ilişkiler, siyasi gücü ekonomik gücüne eşit olan ve San Giorgio Şirketi diye bilinen yerli bir şirket tarafından denetlenir. Cenova'nın finans çevreleri İspanyol devletinin gelirini toplar ve tacı finanse ederler. Bu açıdan verimli bir ittifak fuarların belirleyici işlevi vardır. 1579'da Piacenza şehrinin fuarı açılır. Bu fuarda bankerler tahta verdikleri borçlar karşılığında Amerikan gümüşünün ithalatına taksitle katılırlar ve fuar esnasında nakit olarak değil de krediler karşılığında elde ettikleri senetlerle ödeme yaparlar. Yüzyılın ikinci yarısında, Genova limanından geçen ticaretin hacmi artar. Atlantik'te korsanlığın ortaya çıkmasının sonucunda, Barselona-Cenova rotası Amerika'dan gelen zenginliklerin Avrupa'ya akıtılması için en güvenli yol halini alır. Şehir, Doria ailesini temel alan bir asilzade oligarşisi tarafından yönetilir. Kısmen seçim, kısmen kura çekiminden oluşan bir sistemden dolayı, şehrin kilit unvanları İspanyollardan yana olan eski asil sınıfın elinde toplanır. Eski ve yeni aristokrasi arasındaki bu daimi rekabet, 1547'de bir çatışmaya yol açar. Fieschi ailesinin komplosu sonucunda Andrea'nın yeğeni Gianetto Doria öldürülür ve komplo neredeyse başarılı olur. Ancak Cateau-Cambresis ( 1559) Antlaşmasından sonra, İtalya'nın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Cenova'da da İspanyol karşıtı direniş kesin olarak sona erer. San Giorgio Cumhuriyeti Akdeniz'in ticari pazarı ve mali merkezi işlevini İspanyol hakimiyeti çerçevesinde yürütmeye devam eder ve kaderi de imparatorluğununkiyle özdeşleşir. 16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor |
Toscana
Büyük Dükalığı Medicilerin
dönüşü (1512) 15.
yüzyılın sonunda, Girolamo Savonarola'nın ölümünden (1498) sonra Floransa
Cumhuriyeti ciddi bir siyasi kriz geçirir. Bu karizmatik keşişin
arzuladığı sosyal temelin yaygınlaşmasından şikayetçi olan oligarşik grup,
Pisa şehrine karşı kaybedilmiş savaşın finansmanı için gerekli vergileri
ödemeyi ve geleneksel olarak kendisine verilen diplomatik işlevleri yürütmeyi
reddeder. 1502'de, krizden karşılıklı tavizle kurtulmak amacıyla hayat boyu
sürecek gonfaloniere unvanı yaratılır ve bu mevkiye Pier Soderini
atanır. 1509'da Pisa şehri tekrar ele geçirilir, ama hayat boyu
yöneticilik deneyi, Soderini ile Venedik Cumhuriyetindekine benzer bir senato
meclisi yoluyla kendi gücünün tanınacağı ümidiyle onun atanmasını desteklemiş
olan oligarşik grup arasındaki işbirliği eksikliğinden dolayı istenen
sonuçları vermez. 1512'de, cumhuriyetçi deneyim, Ravenna Savaşından sonra Fransız
askerlerinin İtalya'dan çekilmesiyle sonuçlanır ve Mediciler şehrin
yönetimini tekrar ele geçirirler. Bu ailenin iktidarı papalık devletiyle olan
sıkı ilişkiler sayesinde güçlenir. Nitekim 1513'te, Muhteşem Lorenzo de'
Medici'nin (1449-1492) oğlu Kardinal Giovanni de' Medici (1475-1521)
X. Leo ismiyle papa seçilir. Yeğeni şehrin başına geçer ve Urbino Dükü
olur, Giulio de' Medici (1478-1534) ise Floransa piskoposu ve kardinal
olarak atanır. Bu ittifak yıllarca devam eder, nitekim 1521'de X. Leo ölünce,
VI. Adrianus'un (1459-1523) kısa papalığından sonra Kardinal Giulio
de' Medici VII. Clemens adıyla papalık tahtına yükselir.
Beraberinde İspanya'nın İtalya'daki çıkarlarıyla sıkı bir ittifak getiren bu
sıkı Hanedan ve siyasi bağa rağmen Medicilerin Floransa üzerindeki hakimiyeti
belirsizliğini ve başlıca müttefiklerinin İtalya'daki durumuna bağımlılığını
korur. Bunun da asıl nedeni, bir taraftan prensliği destekleyenler ile diğer
tarafta oligarşik bir hal çaresini tercih eden aristokrat gruplar arasındaki
yıllarca süregelmiş ihtilaftır. Aristokrasi, halk tabakalarının oluşturduğu
ortak düşmana karşı birlik içindedir. Mediciler halk radikalizminin iktidara
dönüşü tehlikesini ileri sürerek kendi projelerine desteği sağlamlaştırır.
Cumhuriyetçi yapıları kullanırlar, ama esas itibariyle bir prenslik kurulması
amacını güden otoriter bir politika izlerler. Filippo Strozzi'nin (1489-1538) liderliğindeki aristokrasinin şehrin yönetimi için oligarşik bir çözüm lehindeki kısmı bir kenara itilmiş vaziyettedir, ama aynı zamanda Medici ittifakları sistemi içinde çıkabilecek bir krizden yararlanarak iktidarı tekrar ele geçirmeye de her an hazırdır. Böyle bir fırsat 1527'de, Roma'nın Landsknecht birliklerince yağmalanması ve Papa VII. Clemens'in Sant' Angelo Şatosuna kaçmasıyla beraber Floransa'da tekrar cumhuriyet kurulunca gerçekleşir. Bu deneyim sadece üç yıl sürer, ama gene de önemlidir, çünkü bir taraftan hiç sönmemiş cumhuriyetçi ideallerin ve çalkantıların 16. yüzyıl boyunca var olmaya devam ettiğini gösterir, diğer taraftan ise bölgesel prensliklerin kendilerini kesin olarak kabul ettirmesine kadar giden sürecin ne kadar çatışmalı olduğunu açığa çıkartır. Nitekim bu yıllar komünal belediye gelenekleriyle cumhuriyetçi bir devlet şeklinden ağır ağır bölge bazlı modern devletin ilk çekirdeği olan prensliğe geçiş dönemidir. Diğer bir deyişle, Medicilerin 1494'te ve 1527'de kovulmaları ve belli aralıklarla geri dönüşleri VIII. Charles'ın İtalya'ya inişi veya Roma'nın yağmalanması gibi dış etkenler tarafından belirlenir. Bu etkenler sayesinde, oligarşik çözüm taraftarı aristokratik güçler siyasal alanda yer almayı ve yönetim işlevini tekrar elde etmeyi başarır. Ancak geçici yükselişlerinin nedenleri, Medicilerin dönüşlerinin nedenleriyle aynıydı; güç dengesindeki kayma, halkçıların cumhuriyetçi ve aristokrat karşıtı radikalizmine yol açar ve bu da Medicilerin dönüşünü ve savundukları prenslik çözümü konusunda mutabakatta artış sağlar. Papa VII. Clemens'in himayesi altında 1530'da V. Carlos imparator ve İtalya kralı olunca, cumhuriyetçi Floransa'nın tekrar Medicilere verilmesi kararlaştırılır. Pistoia vilayetindeki Gavinana'da, Philibert d'Orange'ın komutasındaki 40 bin kişilik imparatorluk ordusu, Francesco Ferrucci komutasındaki cumhuriyetçi orduyu yener. Alessandro de' Medici (1510-1537) iktidara getirilir ve 1532'de kendisine dük unvanı verilir. Ancak 1537'de kuzeni Larenzina tarafından öldürülür, ama ne devrik cumhuriyetçiler ne asil rakipleri durumdan yararlanmayı becerir. Montermurlo'da Medicilerin rakipleri müteveffa Alessandro'nun kuzeni I. Cosimo (1519-1574) tarafından yenilgiye uğratılır. Cosima dük olarak seçilir ve 1574'e kadar devleti yönetir. Cosima bir bakıma iktidarının istikrarını 1532'de yürürlüğe giren ve Medicilerin prenslik projelerine karşı çıkan çevrelerin siyaseten tasfiyesine neden olan kurumsal reformlara da borçludur. Bu reformla gonfaloniere unvanı ortadan kaldırılır ve Kırk sekizler konseyine dükle beraber icra yetkisine sahip dört konsey üyesini seçme hakkı verilir. Buna ek olarak düke diğer organların toplanıp toplanamayacağına karar verme şeklinde çok önemli bir yetki tanınır. Yönetim tarzından dolayı "Bilge" denen I. Cosima iki zor hedefe ulaşmayı başarır. Bu hedefler, 1494 ve 1527'deki durumun tekrarlamasına engel olmak ve aynı zamanda Floransa'nın bağımsızlığının fazla sıkı bir emperyal kontrolüne tabi olmasından sakınmaktır. 1555'te Garnizonlar Devleti olarak bilinen oluşumu kurmak için İspanya'ya bırakılan Argentario yarımadasındaki beş kıyı kalesi hariç, Siena Cumhuriyeti ve toprakları ilhak edilir. 1569'da papa Medicilere Büyük Dükalığı unvanını verir. Bu eylem iktidarın, imparatorluk onayından bağımsız olarak kabullenilmesi anlamına geldiğinden, siyaseten ve kültürel olarak çok önemlidir. Zamanla idari merkezileştirme ve şehirle hinterlandın eşitlenmesi sürecinin sonucunda Toscana Büyük Dükalığı bölge bazlı bir devlet haline gelir. Grandük iktidar yetkilerinin tamamını elinde toplar ve aile devlet mensubiyetinden çok liyakat ve Medici projesine sadakat derecesine algısı göre devlet memuru seçimini teşvik eder. Bu memurların işlevi, grandük ile yetkilerinden arındırılmış diğer devlet organları arasında aracılık yapmaktır. I. Cosima'dan haleflerine sağlam bir devlet miras kalır ve seleflerinin mutlakiyetçi politikasını devam ettirirler. I. Francesco de' Medici (1574'ten 1 587'e iktidarda) Livorno serbest limanını kurar ve burası bazı özgürlükler sağlanan İspanyol asıllı Yahudi banker ve tüccarlar sayesinde de birkaç yılda önemli bir ticari merkez olur. I. Ferdinando de' Medici (1 551-1609, iktidara çıkışı 1587) Pisa Üniversitesini büyütür ve yeğeni Maria de' Medici'nin ( 1573-1642) yeni Fransa kralı IV. Henri'yle (1 553-1610) evlenmesiyle (1600) 17. yüzyıl boyunca haleflerinin devam ettireceği Fransız taraftarı bir politika izlemeye başlar. 16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor |
Merhaba, bu yazında kullandıgın kaynakları paylaşabilir misin?
YanıtlaSilAna Britannica
SilTimes Dünya Tarihi Atlası
SilGüncellendi
YanıtlaSil