1920 Mart ayında Suriye'nin
her tarafından gelen temsilciler bir Suriye genel kongresinde buluştular, Suriye'yi kralı Faysal olan
bağımsız bir devlet olarak ilan ettiler. Arap dünyasının her yerinde değilse de
pek çok köşesinde bu hareket, eski Emevi imparatorluk başkentinde bir Arap
krallığının yeniden doğuşunu simgelemekteydi.
..
Fransa'nın Suriye üzerindeki iddiasının tanınması, ya da başka bir deyişle, İngiltere'nin Faysal ile Suriye krallığına vermeye hazır olduğu destekten vazgeçmesi demekti. Bu şartlar San Remo Konferansı kararlarında gerçekleşti ve Suriye, Fransa'nın mandası altına girdi.
..
Fransız güçleri 24 Temmuz 1920'de Faysal'ın ordusunu kolaylıkla yenilgiye uğrattılar, Şam'ı işgal edip Suriye kralını Avrupa'ya sürgüne gönderdiler. Bağımsız Arap devleti, ilanından sadece beş ay sonra ortadan kalkmıştı.
..
Suriye'de Böl ve Yönet Politikası
Büyük Suriye vilayetleri I. Dünya Savaşı'nda çok acı çekmişti. Açlık ve hastalık sivil nüfusu kırmış, binlerce yerel asker uzak Osmanlı cephelerinden geri dönmemişti.
..
Fransızların Suriye üzerindeki iddiaları bir dini, ekonomik ve stratejik çıkarlar karışımına dayanıyordu. Levant'daki Hıristiyan toplulukların (özellikle de Lübnan Dağı'nın Katolik Marunilerinin) koruyuculuğunu kendi kararıyla üstlenmiş olan Fransa, bölgedeki uzun geçmişi olan dini ve eğitim faaliyetlerine devam etmeyi ahlaki bir görev saymaktaydı. Müdahale için uydurulan böylesi bir dini mazeret, Müslüman çoğunluğun Fransa'ya karşı hissettiği yabancılaşmayı iyice arttırıyordu. Levant'da Fransız varlığının ekonomik sebebi, Osmanlı'nın son on yıllarında Fransız şirketlerinin demiryollarına, liman tesislerine ve ticarete yaptığı çok büyük yatırımlardı.
..
Fransızlar Suriye'yi bağımsızlığa hazırlayacak yerli idari kurumlar oluşturulmasını teşvik edecek yerde kendi idarelerini uzatacak koşullar yarattılar. Bunu Suriye içinde var olan dini, etnik ve bölgesel farklılıkları teşvik edip vurgulayan bir böl ve yönet politikasıyla uyguladılar. Böylece, Fransa milli birlik yaratacak yerde bölgesel ve etnik parçalanmayı başardı.
Fransa'nın getirdiği ilk siyasal bölünme 1920'de Büyük Lübnan'ın yaratılması oldu. Fransa eski Lübnan Dağı mutasarrıflığına Trablus, Sayda, Sidon ve Beyrut kıyı şehirlerini ekledi, verimli Bekaa Vadisi'ni Suriye'den alıp, genişletilen Lübnan sınırları içine koydu. Bu durumdan yararlananlar, yeni Lübnan'da en büyük dini topluluk olan Maruni Hıristiyanlar oldu. Fransız politikası mezhep çatışmaları çıkması ihtimalini arttırmıştı. Beyrut dışında Lübnan'a eklenen bölgelerin nüfusu ezici çoğunlukla Müslümandı ve bunlar da Hıristiyan hakimiyetinde bir devlete sokulmaya itiraz ediyorlardı.
Suriye mandasında Fransa bir dizi ayrı siyasal birim yarattı ki, bunların varlığı Suriye milli kimliğinin gelişmesini geciktirmek üzere tasarlanmıştı . Böylece 1920'de Şam ve Halep, her biri kendi valisi ve Fransız danışmanlarıyla iki ayrı devlete bölündüler. Siyasal parçalanmayı daha da arttırmak için Fransa, Suriye'nin iki bölgesel azınlık grupları olan Aleviler ve Dürzilerin farklılıklarını, her birine ayrı birer devlet vererek vurguladı. Alevi devleti kuzeyde kıyı şehri Lazıkiye çevresinde, Cebel Dürzi devleti de Şam'ın güneyinde Dürzilerin çoğunlukta oldukları bir bölgedeydi.
1936 ve 1939 yılları arasında kısa
bir süre dışında iki devlet de 1942'ye kadar Suriye'den idari bakımdan ayrıydı.
Fransa 1924'te Şam ve Halep devletlerini Suriye Devleti adıyla birleştirerek
yeni bir siyasal düzenlemeye gitti. Suriye Devleti, Şam ve Halep dışında
mandanın ondan sonraki en büyük iki kenti olan Hama ile Humus'u da kapsamaktaydı.
Bu dört şehirde toplumsal ve siyasal hayat, Sünni Müslüman tüccar ve toprak
sahiplerinin hakimiyetindeydi. Kısacası Fransa, Dürzilerle Alevileri milli
politikadan çıkarmış ve Suriye siyasal hayatının mülk sahibi ve muhafazakar
şehirli Sünni Müslümanların hakimiyetinde olmasını güvence altına almıştı.
1946'daki bağımsızlığından sonra Suriye'nin karakteristiği olan yıkıcı siyasal istikrarsızlık, kısmen Fransız manda yetkililerinin bu kurumsallaşmış bölme uygulamasında aranmalıdır.
İsyanlar
Fransızların zorla kurdukları otorite, mandanın ilk iki yılında Suriye'nin çeşitli bölgelerinde direnişle karşılaşmıştı. Ancak Fransız ordusu bu ayaklanmaları birbirinden tecrit ederek ülkenin başka taraflarına yayılmadan bastırdı. Fakat 1925-1927 💥büyük isyanında bunu yapamadı. Yerel bir ayaklanma olarak başlayan isyan çok geçmeden Suriye'nin tamamını sardı; manda ve bütün temsil ettiklerine karşı ortak Suriye itirazının sembolü oldu.
İsyan 1925 Temmuz ayında, Cebel Dürzi devletinde Fransız valisinin Dürzi siyasal ilişkilerini ve toprak sahibi olma tarzlarını yeniden yapılandırmaya kalkıştığı sırada başladı. Dürzi reisi Sultan Atraş liderliğindeki silahlı grup, Fransızları Cebel Dürzi'den atmayı başardı. Atraş'ın askeri zaferlerinin haberleri Suriye'nin şehir merkezlerinde heyecan yaratınca genelde pek dikkatli olan şehir eşrafı da isyancılarla birlikte olmaya karar verdi. 1925 yılı sonbaharında Humus ve Şam şehirlerinin siyasal liderleri de kırsal güneyin Dürzi aşiret reislerine katılınca milli çapta bir direniş hareketi başladı. İsyanı önleyemeyen Fransız askeri komutanları yanlış bir güç gösterisine giriştiler; 18 Ekim 1925 akşamından başlayarak Şam'ı kırk sekiz saat boyunca havadan ve karadan bombaladılar. Bu olayda 1 400 kadar sivil öldü. Bu tür önlemlere rağmen isyan Fransızlara büyük destek kuvvetinin geldiği 1927 yılına kadar sürdü. lsyan insani ve ekonomik açıdan yıkıcı bir miras bırakmıştı: 6 bin Suriyeli ölmüş, binlercesi evsiz kalmış, Şam'ın ticaret merkezi kısmen harabeye dönüşmüştü. Fransa da insan ve para olarak büyük bedel ödemişti; isyan Fransız politikacılarını Suriye'yi kontrolden vazgeçirtmedi, ama planlarını değiştirmelerine yol açtı.
..
İsyanın Sonundan 1939'a Kadar
Suriye Politikaları
Büyük isyanın sonrasında ileri gelen Suriyeli liderlerin kurduğu yeni siyasal örgüt olan, Milli Blok, mandanın sonuna kadar Suriye siyasal hayatının odak noktası oldu. Milli Blok'un kurucu üyelerinin sosyal geçmişlerini incelemek, Osmanlı ve manda dönemleri arasında yerel siyasal güce sahip olmakta güçlü bir süreklilik unsuru olduğunu gösterir. Milli Blok liderleri Osmanlı döneminde yetkiye sahip aileler ve çoğu zaman da aynı kişilerdi. Bunlar tıpkı Fransız hakimiyetinde olacağı gibi, Osmanlı döneminde eşraf politikası olarak bilinen siyasal davranışları benimsemiş, toprak sahibi kentli ileri gelenler ve yerel devlet memurları sınıfının temsilcileriydi
..
Milli Blok liderleri manda döneminde pek az idare deneyimi elde edebildiler. Fransa'nın Suriye için gelecekteki niyetlerini belirten bir anlaşmaya yanaşmamaları ve yerel özerklik kurumlarının gelişmesine izin vermekteki isteksizlikleri, Suriye siyasal çevrelerinde düş kırıklığı ve kararsızlık uyandırıyordu. Seçilen Suriye kurucu meclisi 1929'da bir anayasa hazırlamıştı, ama Fransa bu belgeyi reddetmişti.
...
Yüksek komiser 1939'da Suriye
anayasasını askıya alıp, Alevi ve Dürzi devletlerinin özerkliğini yeniden kabul
etti. Fransızlar Suriyelilerin kendi toprakları olarak gördükleri Hatay
bölgesini de Türkiye'ye ilhak ederek Suriye kamuoyunu iyice kızdırdılar. Yirmi yıllık manda idaresinden sonra Suriye bağımsızlık elde
edememişti, özerk kurumlan ve toprak bütünlüğü yoktu. Üstelik başlıca siyasal
örgütü olan Milli Blok liderleri, ılımlı yaklaşımlarının başarısızlığı yüzünden
gözden düştüklerini gördüler. Fransa'nın Suriye'ye mirası hemen hemen kesin bir
siyasal istikrarsızlık garantisiydi.
...
Halkın huzursuzluğu
ve İngiltere'nin baskısı, sonunda Fransızları ·her iki ülkenin anayasalarını
yeniden yürürlüğe koymaya ve 1943'te seçim yapmaya götürdü. Sonuçlar Fransız
karşıtları ve bağımsızlık yanlıları adına büyük bir zafer oldu.
Suriye'de eski Milli Blok iktidara geldi ve Şükrü el-Kuvvetli cumhurbaşkanı seçildi. El-Kuvvetli ( 1891 doğumlu) Şamlı zengin bir tüccar-toprak sahibi aileden geliyordu ve Suriye'nin siyasal hayatına onyıllardır hakim olan eşrafın temsilcisiydi. İki dönemi de yaşamış bir insandı: İstanbul' da eğitim görmesiyle Osmanlı düzeninin bir bireyiydi; Arap İsyanı'na katılmış olması ve manda döneminde milliyetçi politikalara karışmış olmasıyla da milli dönemin aktörüydü.
..
Ordu 1949 Mart ayında arkası gelecek
askeri darbelerin ilkiyle işi ele aldı. Albay Hüsnü Zaim liderliğindeki darbe,
cumhurbaşkanı Kuvvetli'yi indirerek kentli eşraf sınıfının siyasal hakimliğine
son verdi. Osmanlı ve Avrupa okullarında eğitim görmüş zengin kentli politikacılar,
yerlerini Suriye askeri akademisinde okumuş köylü kökenli gençlere bıraktılar.
Zaim'in iktidarı ele geçirmesi, yıl sona ermeden iki ilave darbeyle belirlenen
aşırı bir siyasal istikrarsızlık dönemi başlattı. Bu darbelerden ikincisinin
başında Albay Edip Şişekli vardı ve Şişekli, l954'e kadar iktidarda kalmayı başaracaktı.
..
Şişekli'nin popülerliği, bütün diktatörler gibi iktidarda kalmak için baskıcı önlemlere yöneldiğinde sona erdi. Rejimine duyulan yaygın hoşnutsuzluğun arasında 1954'te askeri bir grup tarafından devrildi.
Suriye, sivil parlamenter hükümete döndüyse de, askerler politikaya müdahale etmeyi sürdürüyorlardı ve 1954'ten 1958'de Mısır'la birleşene kadar Suriye, siyasal yapısı hükümetin hiç iş göremeyeceği kadar bölünmüştü.
..
-Suriye'deki Baasçı liderler 1957 yılı sonunda ülkeyi kontrolleri altına alacak kadar güçlü olmadıklarını anlayarak ve bu süregelen kaosun sadece komünistlere yarayacağından korkarak, birleşmek için Nasır'a yanaştılar. Reformcu olan Nasır'ın etkisini kullanarak kendilerini iktidarda tutacağını umuyorlardı. 1958 Şubat ayında Birleşik Arap Cumhuriyeti ilan edildi, ama daha önce görüldüğü gibi Mısır öylesine hakim oldu ki, Baasçılara hükümette fazla bir iş kalmadı ve birlik 196l'de dağıldı.
Hafız el-Esad: iktidara Yükseliş
Esad'ın siyasal görüşüne sahip olan biri için Birleşik Arap Cumhuriyeti dönemi ( 1958- 1961 ) çok sıkıntılıydı. Nasır'a hayrandı ve Arap birliği fikrini destekliyordu. Ancak Mısır'ın birliğe hakim olmasından ve özellikle Nasır'ın Baas Partisi'nin dağıtılmasında ısrar etmesinden rahatsız oluyordu. Mısır makamlarının kendisini muhtemel bir bela olarak gördükleri için olacak, Kahire'de anlamsız bir göreve getirildiğinde bu görüşü değişmemişti. Kahire'de kendisi gibi düşünen genç Suriyeli subaylarla ülkelerinde Baas Partisi'ni yeniden kurmak amacıyla gizli bir örgüt oluşturdu. Aradıkları fırsat, Suriye'nin 1961'de BAC'den ayrılmasını izleyen iki yıllık siyasal karışıklık döneminde ellerine geçti.
Yeni Baasçı rejimin toplumsal
reformları, kent eşrafına karşı siyasal ve ekonomik kampanyayı sürdürdü. Rejim 1965'te 100 şirketi millileştirdi, büyük toprak
sahiplerinin topraklarına el koyup dağıtmaya başladı. Ertesi yıl eski etkin
ailelerin bütün üyeleri devlet memurluklarından çıkarıldı. Yeni askeri rejim,
Baas'ın omurgasını oluşturan köylü kökenlilerle orta sınıf kentliler
-öğretmenler, memurlar ve üniversite öğrencileri- arasında bir ittifak kurarak
Suriye siyasal seçkinlerini yeniden yapılandırıyordu.
Esad'ın genç subaylar grubu 1966'da bir iç darbeyle Emin el-Hafız'ı devirdiler ve rejimi Baas'ın ilk destekçilerinin çoğundan temizlediler. Bunlar arasında partinin kurucuları Eflak ve El-Bitar da vardı ve onların ikisi de bir daha dönmemek üzere yurtlarını terk ettiler.
..Esad'ın hükumeti Baasçı doktrinde yer alan sosyalist politikaları izlemekle birlikte özel girişimcilik konusunda 1960'ların radikal askeri
rejimlerinden daha hoşgörülüydü. Esad'ın rejimine destek sağlamak için
pragmatik bir jesti de, Suriye'nin on yıldan uzun süredir görmediği geniş
tabanlı ve daha şeffaf siyasal katılım kurumları oluşturmak oldu. Hükümet
1973'te Halk Konseyi denen seçilmiş bir meclisi sağlayan yeni bir anayasa
getirdi.
Yeni iktidar yapısında yer almayı başaran Sünni Müslümanlar, eski kentli eşraftan çok mütevazı geçmişlerden geliyorlardı. Dolayısıyla yeni rejim, Aleviliğinin yanı sıra kesinlikle köy kökenliydi ve kent temelli eşraf ailelerinin aleyhine taşranın yükselişini temsil ediyordu. Esad'ın devletinin yeni seçkinleri, 1940'lar ve 1950'lerde Baas Partisi'ni kuran reformculardan farklıydılar. Partinin kurucuları Eflak ve El-Bitar, Şam kökenliydiler ve fikirlerini Paris'te Avrupa edebiyatı ve felsefe okurken oluşturmuşlardı.
Ortadoğu'da Suriye: Üstünlük Peşinde
Esad'ın gözünde lsrail'le çatışma
diğer bütün dış politika konularının üzerindeydi. Onun görüşünce, İsrail,
hedeflerini ABD'nin belirlediği yayılmacı bir devletti. Esad, Suriye'nin
görevinin İsrail tehdidine direnmek ve Arap birliği davası uğruna çalışmak
olduğuna inanıyordu. Esad'ın İsrail konusundaki kaygısı, Suriyelilerin çoğunluğunun
fikirlerini yansıtmaktaydı; Suriyeliler Filistin'in kaybını diğer daha uzak
Arap devletlerinden fazla hissetmekteydiler. Osmanlı'nın son döneminde, sonraları
Filistin mandası olan bölge güney Suriye'nin parçasıydı ve bunun İsrail
devletine dönüşmesi Suriyeliler arasında köklü bir öfke uyandırmıştı.
Esad'ın en büyük arzusu, Suriye'nin 1967'de lsrail'e kaptırdığı Golan Tepeleri'ni geri almaktı. Bu isteğinin ancak savaşla gerçekleşebileceğine inanıyordu. Araplar askeri yeteneklerini gösterdikleri takdirde uluslararası toplumda ciddiye alınabilirlerdi. Esad kendisine müttefik olarak Mısır cumhurbaşkanı Sedat'ı buldu. Birlikte 1973 Ekim askeri harekatını planladılar. Savaş iki Arap ülkesi adına iyi başladıysa da, Suriye için yenilgiyle sonuçlandı. Ancak Golan Tepeleri uğruna savaşa girilmiş ve yeni Suriye ordusu iyi bir performans göstermişti. Esad'ın bir Arap koalisyonunun zamanla lsrail'in elindeki toprakları geri alacağına inanması için artık somut bir sebebi bulunuyordu. Ne var ki Mısır, Israil'e karşı kampanyadan vazgeçince, böyle bir koalisyon için inanılır ortak bulma imkanını kaybetti.
İçerdeki Kriz: İslami Muhalefet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder