Sasaniler

İslamiyet öncesi İran tarihi sayfamızda, Sasaniler’e değinmiştik. Ancak bu dönem çok daha fazla ilgiyi hak etmektedir.  Part egemenliği sonrasında, eski Pers topraklarında yeni bir hanedan   bölgeyi kontrol etmeyi başardı. Başkentlerinin coğrafi konumuna bakarsak, yeni güç merkezinin bugünün Bağdat’ına yakın ve Mezopotamya topraklarında olduğunu görürüz. Sasaniler, en geniş zamanında, Urfa’dan Kabil’e kadar uzanan ve bugünkü İran’ı da içeren geniş bir bölgeyi yönettiler. Aşağıda da göreceğimiz gibi kültürel anlamda doğu ve batı’nın birikimini bir araya getiren girişimlerde bulundular. Dönemlerinde olup bitenler, daha sonra İran edebiyatına ilham kaynağı oluşturan edebi metinler haline getirildi. 

Zerdüştlük onların döneminde devlet dini haline geldi. Yine Mani dini kısa süreli canlılığını onlar sayesinde gerçekleştirdi. Devlet yönetimi, rahipler- hükümdarlar çekişmesine sahne oldu. Dinin ortodoks uygulamalarının iktidar için gerekli olduğunu düşünen hükümdarlar, bir dönem din adamları sınıfıyla iktidarlarını paylaşmak zorunda da kaldılar. Bu dönemde imparatorluğun doğal tavrı olarak, çevre topraklarında dini hoşgörü de söz konusu oldu.

Sasani devletinin kısa sürede yıkılışı tarihçileri hala düşündüren bir konudur. İslam dininin yayılış alanında olan Sasani devleti, bürokratik ve kurumsal gücüne rağmen Arap fetihlerine engel olamadılar. Ancak yeni gelenler onların kültürel etkisini daha sonra hissedeceklerdi. Özellikle Abbasiler döneminde, Sasani mirasının, devlet bürokrasisi ve yönetim sisteminde (yeni Müslümanlar olarak) hatırı sayılır etkisi oldu. B.Berksan

🔎 İslamiyet Öncesi İran

Sasani devletinin arka planını ve Sasani Hanedanlığı'nın nasıl Yeni Pers İmparatorluğu'nun hükümdarları haline geldiğini tam olarak anlamak için Ahameniş İmparatorluğu'nun kuruluşuna kadar geriye gitmemiz gerekiyor.

Egemenlikleri yerli halk tarafından Parsa adını verdikleri bölgeden yayılıyor, Yunanca'da bu eyalete Persis deniyordu. Bu eyalet, günümüz İran'ının güneyinde, Basra Körfezi kıyılarına kadar uzanan Zagros Dağları'nın yakınında bulunuyordu. Anavatanlarının Helenleşmiş adı, bugün Pers olarak bildiğimiz imparatorluğun tamamının adını verdi.

MÖ 6. yüzyılın ortalarından MÖ 4. yüzyılın sonlarına kadar ilk Pers İmparatorluğu bölgeye hakim oldu ve egemenliğini üç kıtaya yaydı. Kısa bir süre için topraklarının büyük bir kısmı, Yunan, Pers ve diğer Doğu kültürlerini tek ve birleşik bir kültürde birleştiren Büyük İskender'in Makedonya İmparatorluğu'na dahil edildi. Böylece, özünde çoğunlukla Yunan olan ve Persler tarafından pek de kabul görmeyen Helenistik kültür yaratıldı. İskender'in vefatından sonra imparatorluğu, bir zamanlar Pers kontrolü altında olan topraklar için savaşan birkaç küçük Helenistik devlete bölündü. Bunların en başarılısı, bugünkü İran, Irak, Levant (bugünkü Suriye, İsrail, Ürdün ve Lübnan) topraklarının çoğunu ve Türkiye'nin bazı kısımlarını yöneten Seleukos İmparatorluğu'ydu. Ancak MÖ 2. yüzyılda Orta Asya bozkırlarından gelen Partlar tarafından İran Platosu'ndan uzaklaştırıldılar.

Partlar yavaş yavaş Yunan geleneklerini kınadılar ve eski Pers kültürüne yönelerek onun yeniden canlanmasını başlattılar; yine de tüm çabalarına rağmen gerçek Persler onlardan asla pek hoşlanmadılar. Onların gözünde Partlar ve onların Arşak Hanedanı her zaman yabancıydı. Buna rağmen Persis, onlara komuta edecek kadar güçlü olduğu sürece, Part İmparatorluğu'nun aşağı yukarı sadık bir vilayeti olarak kaldı. Part egemenliği altında Persis, kendi parasını basmasına izin verilen yarı özerk bir krallıktı. Arkeologlar bunların üzerinde, ilk Pers İmparatorluğu'nun görkemli günlerine ait gelenek ve anıların MS 3. yüzyıla gelindiğinde hala ortalıkta olduğunu gördüler.

Ancak Parsa'nın nüfusu için ne kadar canlı ve ne kadar önemli olduğundan emin olamayız çünkü onun Sasani öncesi dönemlere ait tarihi hakkında net bir kanıt yoktur. Tarihçilerin bildiği şey, Part gücünün MS 2. yüzyıldan itibaren zayıflamaya başladığı, batıdaki iç savaşların ve Roma İmparatorluğu'na karşı mücadelelerin giderek daha fazla içine girdiğidir. Bu, yerel yöneticiler üzerindeki kontrollerini zayıflattı ve Sasan'ın hanedanından Ardeşir I'in ayaklanmasına izin verdi.

Sasanian Empire, Matt Clayton



Ardeşir Papakan'ın İşleri kitabı, tarihsel kaynak olmasa da, kesin olan şey MS 224 yılında Sasani Ardeşir'in, Artabanus'u mağlup edip Partların yıkılışına sebep olmasıdır. İktidarın Partlı Arşak Hanedanlığı'ndan Persli Sasanilere geçişiyle, geçmişte Medlerden Perslere geçişi arasında benzerlikler vardır. Her iki durumda da yerli Parsa (Pers) gücü harekete geçer ve kültürel anlamda İranlı olan güçleri devirirler; eski imparatorluklarını tekrar ele geçirip sınırlarını genişletirler. Yine iki durumda da yeni imparatorluk, esnek federal yönetimden merkezi, sistematik, daha güçlü ve etkili bir yönetime geçiş yapar. Bir başka önemli paralellik de, tıpkı önemli Med ailelerinin Hahamenişler etrafında konumlandıkları gibi Sasaniler da kendilerine bağlılık yemini eden yedi büyük Part ailesinin desteğiyle yollarına devam ettiler.

Dünya tarihinin dinamikleri çerçevesinde bakıldığında Sasani İmparatorluğu'nun Partların halefleri olarak kurulması, Doğu ile Batı arasındaki jeopolitik dengeyi korumuş oldu. Greko-Romen ve İran medeniyetlerinin farklı biçimlerde yeniden dirilmeleri, yaklaşık olarak Fırat Nehri'nin sınır olacağı şekilde Batı Asya'yı iki büyük imparatorluk arasında böldü. Doğu Akdeniz, Mezopotamya, Anadolu ve Kafkasya toprakları sürekli bu iki egemen gücün arasında kalmanın tedirginliğini yaşayan sınır bölgeleri oldular ve maalesef bu iki dev rakip imparatorluğun ilerleyen veya gerileyen ordularının altında çoğu zaman ezildiler.

İran Tarihi, Richard Folz



İlk Sasani hükümdarı Ardeşir (MS 224-239), aslında Fars eyaletinde doğup büyümüş bölgesel bir kral olmasına rağmen, Ahameniş ve Part tarihinden bildiğimiz şekilde bağlı olduğu Part hükümdarını devirdi. İktidarını sağlamlaştırıp İran Platosu'nun büyük bir kısmına yayarak yeni bir hanedan ve 400 yıl boyunca hüküm süren bir imparatorluk kurdu. Alan büyüklüğü bakımından Ahameniş (Pers)devletine denk olan bu yeni imparatorluk gücünü etkin bir bürokrasiyle ordudan, Ortadoğu ve Orta Asya'nın zenginliği ve ticaretinden, hükümdarla Zerdüştlük arasındaki ittifaktan alıyordu.

..

İmparatorluğu I. Ardeşir kurmasına rağmen ailesinin soyunu ve hanedanın kökenini babası Papak vasıtasıyla Sasan adlı bir büyükbabaya dayandırıyordu. Bu soyağacı, o döneme ait Name-i Tansa, ve kraliyet yazıtları gibi kaynaklarca doğrulanmasına rağmen sorunludur.

Ardeşir'in Partları yenip kralları IV. Artabanus/ Ardavan'ı öldürdüğü Hormizdagan savaşının tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 224 civarında meydana geldiği tahmin edilmektedir. Ardeşir büyük ihtimalle Partlara karşı bir güç birliği oluşturup başına geçmişti. Part elitleri ya öldürülmüş ya da Ermenistan'a kaçmıştı.

..



Sasaniler Bağdat yakınındaki Ktesifon'u idari  başkent seçmişti. Hükümdarlar yaz aylarını daha serin bir iklime sahip Harnedan veya İstahr'da geçiriyordu. Bir Part başkenti olan Ktesifon'un konumu stratejik ve  ekonomik bakımdan önemliydi.

Partların büyük rakibi olan Roma, Ardeşir'in de gözünde büyüyordu. 230 yılında Nisibis (Nusaybin) ele geçirilmesine rağmen Romalılar şehri tekrar geri aldı. Sasaniler burayı birkaç yıl sonra Carrhae (Harran) ile birlikte yeniden ele geçirdi. Yine bu yıllarda Ardeşir en büyük oğlu Şapur'u eş hükümdar seçti. İkisi birlikte yaklaşık beş yıl boyunca hüküm sürdüler.

Şapur Romalılara karşı saldırıları sürdürdü. Hatra 'yı fethettiği zaman Romalılar başarılı bir karşı saldın düzenleyerek Harran ve Nusaybin'i geri aldılar. Ancak Şapur 244 yılında Ktesifon'da Roma ordusunu yenince bu gidişat tersine döndü. İmparator III. Gordian öldürülünce yerini alan Arap Filip, Şapur'a boyun eğerek 500.000 dinar fidye ödedi. Bu karşılaşma Şapur'un Nakş-ı Rüstem'deki Kabe-i Zerdüşt yazınnda anlatılmış, ardından Bişapur'daki taç giyme töreniyle ilgili rölyefte tasvir edilmişti. 

Roma ve Sasani devletlerinin çıkarlarının kesiştiği kavşak noktasında bulunan Ermenistan, Pardar zamanında olduğu gibi ikili oynayıp bunun sonuçlarına katlandı. Arşaklı Hanedanı 'na mensup olan Ermeni kralı Hüsrev Romalıları destekliyordu. Sonunda Şapur onu öldürttü. Şapur Romalılara karşı bir kez daha başarı kazandı ve 256 yılında yaklaşık 60.000 Roma askeri Suriye'de Sasaniler tarafından öldürüldü. 259 yılında Şapur'un kuvvetlerine karşı harekete geçen imparator Valerianus'un ordusu yenilirken kendisi esir alındı. Sasanilerin Suriye üzerinden Orta Anadolu'ya girmesinin yolu açılmıştı.

….

Şapur'un şahlık dönemi, aynı zamanda birçok büyük dinin şekil almaya başladığı bir dinsel mayalanma dönemiydi. Babil, Sasani İmparatorluğu'nun en üretken ve en kalabalık yeriydi. Musevilik, Hıristiyanlık ve yerel dinlerin çok çeşitli mezheplerinin tatbik edildiği bu kozmopolit bölgede yeni ve son derece senkretik Maniheizm dini ortaya çıktı.

Manicilik

Bu yeni dinin kurucusu Mani, Part kökenli ancak Mezopotamya'da yetişmiş biriydi. Takipçileri özel (gnostik) bilgiler aracılığıyla kurtuluşa ereceğine inanan erkeklerden oluşuyordu. Anti-materyalist bir yaklaşıma sahiptiler. Başlıca ritüelleri vaftizdi.

Mani, yirmi dört yaşındayken Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve bağlı olarak büyüdüğü Gnostisizm'e dayanarak kendi dinini kurdu. Kuzeybatı Hindistan yolculuğu sırasında da Budist-Jainist kavramları dinine dahil etti. Mani öğretisinin özü, çeşitli ritüeller yoluyla maddi ağırlıklardan arınmaktı. Mesajını hedef kitlesinin en aşina olduğu sembol ve hikayelere uyarladı. Mani eserlerinden birinde "Eski kitaplarda bulunanlar bizde mevcuttur ancak o kitaplar, bizde var olanları keşfedebilmiş değildir" diyordu.

Mani'nin sarayda ciddi bir kitlesi oluştu ve Şapur'un himayesine girdi. Aslında, birkaç hanedan üyesini kazanmış gibi görünüyor. Bu devlet desteği sayesinde Mani, çok dilli misyonerlerden oluşan sofistike bir ağ kullanarak öğretilerini geniş bir alana yaymayı başardı. Maniheizm, sadece Sasani topraklarında değil, aynı zamanda Roma İmparatorluğu'nda da hızla yayıldı. Katolik din adamı Hippolu Augustine, otuzlu yaşlarında Hıristiyanlığa girmeden önce birkaç yıl Maniheist idi. Maniheizmin başarısının bir kısmı, Mani'nin dinini yeni bir şey olarak değil, takipçilerinin halihazırda bağlı oldukları Hıristiyanlık, Zerdüştlük veya Budizm gibi dinlerin "mükemmelleştirilmiş" bir biçimi olarak sunmasıydı. O dönemlerde Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt ve Budistler kutsal kitapların öz günlüğü konusunda şüpheye düşmüş ve teolojik tartışmalar sebebiyle bölünmüşlerdi.

Mani, kutsal kitaplarda olması gereken vahyin doğrudan kendisine geldiğini ve bunların kendi eliyle yazıya aktarıldığını iddia ederek tartışmaları zekice savuşturdu. Gerçekten de Mani, kendi şeriatını ortaya koydu ve büyük olasılıkla diğer dinlerin de kendilerine ait kesin şeriatlar oluşturmalarında etkili oldu. Böylesi kesin hükümlerin bir araya getirilmesi henüz Yahudilik, Budizm, Zerdüştlük ya da Hıristiyanlık içinde gerçekleşmemişti ve alan önüne gelenin ortaya öğreti koyma sına ve bunların yayılmasına müsaitti. O dönemler insanların çoğu okuma yazma bilmiyordu ve fikirler kitaplar üzerinden değil kulaktan kulağa yayılıyordu. Mani, daha sonra Hıristiyanlık ve Budizm tarafından benimsenecek bir yöntemle, yani mesajı dini temaları tasvir eden canlı resimlerle iletme yolunu tercih etti. Oldukça iddialı bir şekilde sanatçı becerilerini kullanarak okuması olmayan geniş kitlelere ulaşmayı başardı.

Mani'nin halktaki popülaritesi ve saraydan gördüğü destek, Zerdüştlüğü Sasani devletinin resmi dini yapmak için lobi yapan Mazda rahipleri olan Mecusilerin öfkesini artırdı. Baş rahip Kerdir'in (Kartir) önderliğindeki Mecus, sarayda ve dışında Mani'ye karşı muhalif bir hareket oluşturdu. Ancak Şapur hayattayken başarılı olamadılar. Şapur'un 270 yılında ölümünün ardından Kerdir'in hizbi, I. Behram'ın halef olması için çalıştı ve bunun karşılığında Mani'nin hapsedilmesi ve yandaşlarına baskı kurulması sağlandı. İran ile birlikte Roma İmparatorluğu'nda da şiddetli bir baskıyla karşı karşıya kalan Maniheizm, İpek Yolu boyunca doğuya doğru yayılmaya başladı. Soğdlu tüccarlar vasıtasıyla Orta Asya'ya göç eden Maniheizm, 763'ten başlayarak neredeyse bir asır boyunca Uygur Türkleri tarafından resmi devlet dini olarak kabul edildi ve Güneydoğu Çin'de 17. yüzyıla kadar ayakta kaldı.

Şapur, Huzistan eyaletindeki Susa şehri yakınlarında, ünlü bir eğitim ve ipek üretim merkezi haline gelen Gundişapur'u inşa ettirmişti. Bu şehrin sakinlerinin bir kısmı Antakya'dan gelip buraya yerleşmişti. Bunların arasında Hıristiyan piskoposla Hindistan dahil diğer eğitim merkezlerinden gelen alimler vardı.

...

Din ve bölgesel faktörlerin önemi, Şapur'un 272 yılındaki ölümünün ardından ortaya çıkan veraset konusunda görülür. Şapur ölünce yerini alan oğlu I. Hürmüz yaklaşık bir yıl tahtta kaldı. Onun yeriniyse kendi oğlu değil, Şapur'un yazınnda Gilan kralı olarak bahsedilen kardeşi Varahran/Behram aldı. I. Behram'ın saltanatı sırasında Kartir gücünü pekiştirirken Mani hapse atılıp öldürüldü.

Manicilere, Hristiyanlara, Yahudilere ve Budistlere büyük eziyet uygulandı. Tahtta ancak üç yıl kalabilen I. Behram ölmeden önce oğlu Il. Behram'ı (276-293) halef olarak seçti. Şapur'un oğlu, dolayısıyla I. Hürmüz ile I. Behrarn'ın kardeşi olan Sakalar ve Doğu İran Kralı Narseh, Il Behram'ın tahta çıkmasına karşı geldi. İki Behram'ın saltanat yıllarının hakimii olan Kartir, muhtemelen tahta Narseh yerine Il. Behram'ın çıkmasında rol oynamıştı. İki Behram da Kartir'e unvanlar ve onurlar bağışlarken, II. Behram biri hariç bütün rölyeflerinde ona da yer vermişti. 

Bu esnada, 270 dolaylarında, İmparator Aurelianus önderliğinde güçlenen Roma, 283'te Ktesifon'a bile saldıracak duruma geldi. Yapılan antlaşma sonucun da, Il. Behram, Şapur'un kazandığı zaferlerden beri Sasani egemenliğindeki Kuzey Mezopotamya'nın büyük kısmını vermek zorunda kaldı. İmparator Carus ölmese, kaybedilen topraklar daha da artacaktı. Aslında Behram 'ın fazla seçeneği yoktu; zira Sakalar, Kuşanlar ve Gilanlılann desteklediği bir prensin meydan okuması yüzünden ordularını doğuya yöneltmek zorunda kalmıştı.

...

II. Behram'ın ölümünden sonra veraset konusunda yine karışıklık çıktı Behram 293'te ölünce yerine geçen oğlu III. Behram, üç ay sonra Şapur'un hayattaki son oğlu olan amcası Narseh tarafından tahttan indirildi. Babasının dini hoşgörü politikasını yeniden tesis edip Behram'ın dini baskılarını tersine çeviren Narseh (293-302) oldu. 

..

Narseh tahtını sağlama aldıktan sonra orduları Mezopotamya'yı Romalılardan geri alıp Ermenistan üzerinde hakimiyet sağladı. Ancak 298'de orduları bozguna  uğrayıp ailesi esir alındı. Bunun sonucunda yapılan barışla Romalıar Ermenistan ve Kuzey Suriye'yi yeniden ele geçirdi. Narseh ölünce yerine oğlu II. Hürmüz (302 309) geçti.

...

Roma imparatoru Konstantin'in 313'te Hıristiyanlığı resmi din kabul etmesinden önce Roma İmparatorluğu'ndan kaçan Hıristiyanlar, genellikle İran topraklarına sığınıyorlardı. Hıristiyanlığın Doğu Roma yorumu kademeli olarak resmileştikçe, farklı mezhep mensupları İran'a göç etmeye devam ettiler. Öte yandan, İran'ın en büyük Hıristiyan topluluklarından bazıları, çoğunlukla potansiyel hain olarak görülebilecek düzeyde Romalılar tarafından ele geçirilmişlerdi.

Yönetimleri altındaki milletlere yönelik bu kararsız tutum sebebiyle birbirini izleyen Sasani imparatorları dini politikalarda sürekli ikileme düştüler. Bazı yöneticiler, diğer dini toplulukları bastırarak Zerdüşt rahipleri desteklerken, diğerleri Zerdüşt olmayanlara olumlu muamele yaparak rahiplerin gücünü azaltmıştır. Bazı şahlar da Hıristiyan veya Yahudi dini liderlerin kızlarıyla evlenerek bu cemaatlerle bağlarını güçlendirdiler. Her halükârda Roma dünyasının aksine Sasaniler, hiçbir dönem fiilen hiçbir dini yasaklamadılar.

İlk Sasani hükümdarlarının kent ve tarım politikaları üzerine kısa bir özet, iç meselelerin aydınlatılmasına yardımcı olabilir. İlk Sasanilerin şehir kurma faaliyetleri iyi bilinmektedir. Nüfusun imparatorluğun bir bölgesinden diğerine taşınması şeklindeki eski bir uygulamayı I. Şapur, Romalı esirleri Gundeshapur ve Bishapur gibi yeni şehirlere yerleştirirken izledi. Diğer yeni vakıflar veya en azından eski yerleşim yerlerinin yeniden adlandırılması fazlasıyla kanıtlanmıştır. Daha az bilinen fakat daha önemli olan, Khuzistan, Diyala nehri havzası ve diğer yerlerdeki ekili arazilerin muazzam genişlemesidir. Ekili arazi alanı görünüşe göre Sasani zamanında önceki veya sonraki herhangi bir döneme göre daha genişti. 

Arkeolojik kanıtlar, Sasani hükümetinin imparatorluğun birçok bölgesinde pahalı bir sulama sistemini genişletmek ve sürdürmek için muazzam bir çaba gösterdiğini gösteriyor. Tarımın bu şekilde yayılması şehirlerin kuruluşundan daha etkileyicidir; çünkü yapılan birkaç arkeolojik araştırmadan anlaşıldığı kadarıyla şehirler genellikle küçüktü, ancak güçlü çevre duvarları vardı. Zerdüşt dininde övgüye değer bir davranış olan tarım arazilerinin artmasıyla birlikte Sasani kralları, nüfus artışının da temelini attı. Daha önceki dönemlerdeki nüfus artışını değerlendirmek zordur ancak genişlemeye ilişkin arkeolojik kanıtlar iyi bir göstergedir. Yeni Sasani şehirleri düzenli bir düzen içinde kurulmuştu ve hem önceki hem de sonraki ekili arazilerdeki Sasani yerleşimlerinin çoğu, daha büyük tarım bölgelerinin merkezleriydi. Daha sonraki doğu İslam halifeliğindeki kasabaların düzeni, Sasani döneminde şeklini aldı.

THE CAMBRIDGE HISTORY OF IRAN Volume 3 (1) THE SELEUCID, PARTHIAN AND SASANIAN PERIODS edited by EHSAN YARSHATER



Sasanilerin gücü, II. Şapur'un (309-379) yetmiş yıllık saltanatı sırasında doruğa çıktı. Onun hükümdarlığı, Sasani tarihinin ikinci döneminin başlangıcını oluşturdu.

II. Şapur saltanatının ilk yıllarında, uzun zamandır gündemde olan iki ihtilafla uğraşmak zorunda kaldı. Bunlardan biri doğu sınırlarında, diğeri banda Romalılarlaydı. Romalılarla çoktandır sürdürülen barışı bozan Şapur oldu. Ne var ki Roma artık değişmişti. Konstantin, Hıristiyanlığı Roma İmparatorluğu'nun resmi dini yapmakla kalmamış, iktidarını doğudaki yeni merkez Konstantinopolis veya diğer adıyla Bizans'a taşımıştı. İktidar merkezinin handan doğuya kaymasıyla birlikte, artık Hıristiyanlığı seçmiş olan Ermenistan, dindaşlarıyla daha yakından işbirliği yapmaya başlamıştı. Ayrıca Romalılar askeri konumlarını güçlendirip Suriye'deki kalelerini tahkim ederek, güneylerinde kalan Sasanilerle hesaplaşmaya hazır hale gelmişlerdi.

Bu sırada Şapur'un dikkati Hionider yüzünden Romalıardan doğuya kaydı. Hionider muhtemelen Sasanilerle karşı karşıya gelen ilk Hun kavmiydi. Hioniderin batı cephesinde kendisine yardım etmeyi kabul etmesi nedeniyle doğu seferi Şapur için başarıyla sonuçlandı. İranlılar 359'da Amida'yı (Diyarbakır) ele geçirdi. Ancak 363'te, Dönme Julian komutasında yapılan bir karşı saldırıyla Romalıar Ktesifon surlarına dayandı. Julian yaralanıp ölünce Romalıların ilerlemesi durdu.

Yeni imparator Jovian, yapılan ateşkes sonucu kendisiyle kuvvetlerinin sağ salim geri dönmesi karşılığında, Nisibis dahil Dicle'nin doğusunda kalan bütün Roma eyaletlerini Sasanilere verdi. Sasaniler bu bölgede ve Kafkaslar'da kaleler inşa etti; Bizans-Arap ittifaklarını dengelemek için Arap kabileleriyle ittifaklar kurdu; Hıristiyanları Mezopotamya, Huzistan ve Fars'a yerleştirmeye devam etti. Kuzey Mezopotamya'daki Ktesifon'da ve Fars'taki Bişapur'da piskoposlar vardı. II. Şapur, Arap kabilelerine baskı yapmasıyla tanınmıştı. Şapur saltanatının ikinci yarısında, askeri harcamalarını karşılamak için Hıristiyanlara aşırı yüksek vergiler getirdi. Bunun üzerine çıkan isyanların sonucunda Şapur dini azınlıklara yönelik baskıları daha da arttırdı. Zerdüştlüğün kurumsallaşması, özellikle Adurbad-i Mahrspand adlı başrahibin Avesta 'yı kanun halinde derlemesi, II. Şapur döneminde devam etti. Aziz Menkıbeleri'nde yer alan bazı referanslar, mobadanmobad önderliğinde bir ruhban hiyerarşisinin kurulmasını doğrular.  

Zerdüştlük

Tarihin bu kesitine ait Zerdüştlük hakkındaki bilgilerimiz, o döneme ait metin­lerin bulunmayışı ve tarih yazımıyla ilgili sorunlar nedeniyle tartışmalıdır. Zerdüştlükle ilgili referanslar, hatta Ahameniş döneminden Sasanilere kadar kabul edilen terimler ve fikirler bulunmasına rağmen Zerdüştlük aslında Sasaniler sonrası dö­neme ait bir kavramdır.

Zerdüşt toplumu içinde Sasaniler dönemine kadar bilhassa sözlü bir gelenek olmasına rağmen ilk ve erken Zerdüştlüğün yeniden yaratılması, büyük ölçüde 19. ve 20. yüzyıl tarihçilerinin eseridir. Zerdüştlüğün kurumsallaş­ması veya bir kilisesinin oluşması Sasani yönetiminin ve muhtemelen Doğu Hıristi­yanlığının kurumsallaşmasıyla paralellik taşır.

Sasani Zerdüştlüğü tarihi bulgular sorununa ek olarak üç sorun daha arz eder: kökeni ve geleneğin aktarılması; fiili düşünceleri ve uygulaması; kurumsallaşması. Sasani döneminde ya da daha sonra çözülen bu sorunlar, buradaki Zerdüştlüğün tartışılmasına yol açar. Zerdüştlük konusunda fazla belirginlik yoktur. Konuya baş­langıç olarak, Zerdüşt’ün hangi tarihte yaşadığı bile tartışmalıdır. Büyük olasılıkla M.Ö 2. binyılda Doğu İran/Orta Asya’da yaşadığı düşünülmektedir. Zerdüşt’ün fikirleri aynı binyılın sonunda veya ilk binyılın başında, göçebelerle birlikte ya da onların hemen ardından İran Platosu'na taşınmıştı.

İyiyle kötü arasındaki evrensel çatışma şeklindeki düalist dünya görüşünde, kıyametin kopması sonucu iyi zafer kazanır. Zerdüşt’ün öğretileri Gatalarda yer alır. Bunların on yedisini kendisinin yazdığı düşünülmektedir Bunun dışında Zerdüşt’ün hayatından esinlenen öğretile­rin yer aldığı Avestalar mevcuttur. Doğu İran’a özgü ilahi veya şiirler olan Gataları yorumlamak zor olduğundan bunları açıklamak için Avestalar kullanılır. Geç Sasani dönemine kadar yazıya geçirilmeyen Zerdüşt metinleri sözlü olarak aktarılıyordu. Günümüze kalan en eski metinler 14. yüzyıl başlarına aittir. Zerdüşt dua metinleri dahil diğer antikçağ metinleri de aynı şekilde sözlü olarak aktarılıyordu. Bunların bir kısmında fazla önemli olmayan, yerel tanrıların adı geçer.

Geç Sasani dönemine kadar Avesta’yla ilgili bir kanun belirlenip Orta Farsçayla farklı bir şekilde yazı­ya döküldüğü zaman Zerdüştlük geleneğine de değişkenlik damgasını vuruyordu. Avesta; dua metinleri olan Yasnalardan, Part dönemindeki Zend yorumlarından ve diğer eserlerden meydana geliyordu. Ne yazık ki Avesta ’nın bütün kopyaları İslam fetihleri sırasında tahrip edildi. Günümüze sadece ayinlerde düzenli olarak okunan dualar ve diğer kaynaklarda varlığını sürdüren parçalar kaldı.

Zerdüştlük tarihinin Pehlevi dilinde ve 9. yüzyılda yazılmış şekli olan Denkard, Avesta ’nın özetini içerir. Bu eserde Ardeşir’in bir din kuralları derlemesi hazırlanmasını emrettiğinden, oğlu I. Şapur’un bu metni kraliyet hâzinesine koyduğundan bahsedilir. Şayet daha önce kurulmamışsa da, hanedan ile Zerdüşt dini arasındaki bağ böylece kurulmuştur. Dini kuralların derlendiği bir metin, halka açık yerlerde ibadet şekilleri ve Zerdüşt rahipleri olan Mecusilerin kurumsallaşması erken Sasa­ni döneminde gerçekleşmiştir. Ardeşir’in başrahibi olan Tansar’ın yazdığı Name-i Tansar'a göre, Ardeşir Zerdüştlüğe itibarını iade etmişti. Dolayısıyla devlet Orto­doksluğunun oluşturulması, yeni hanedanın eskiden bağlı olduğu Part hükümdar­larına karşı meşruiyet sağlama girişimi olarak görülebilir.

Muhtemelen ilk kez Darius tarafından benimsenen Zerdüştlük, Ahamenişlerin saltanatı boyunca İran’la özdeşleşti. Yunanlı tarihçiler bu inançtan Pers dini olarak bahsederken; Herodot, Zeus ile Ahura Mazda’yı denk görüyordu. Zerdüştlükle ilgili unsurlara Ahameniş metinleriyle rölyeflerinde rastlanması önemlidir. Doğu İran dilini konuşan Arşaklılar/Partlar da Zerdüştlüğü benimsemişti. Yunanca kay­naklara ilaveten Latince kaynaklar ve günümüze ulaşan az sayıdaki Partça metinde de Zerdüştlükle ilgili unsurlar yer almaktadır. Bununla birlikte, bugün bildiğimiz şekliyle Zerdüştlük büyük ölçüde Sasani ve erken İslamiyet döneminin ürünüdür. Sasani saray yazıtları ve I. Şapur’un ölümünden sonra başrahip olan Kartir’in yazı­tı, Zerdüştlüğün bu dönemdeki konumuna delalet eden Ayrıca yine Sasani dönemi­ne ait çok sayıda Yunanca, Latince ve Ermenice kaynakta bu dine ait unsurlar yer almaktadır. Avesta’nın kayda geçirildiği sıralarda, rahiplerin derlemeye başladığı vakayiname kaybolmuş ve geriye sadece Arapça tercümeleri kalmıştı. Sonunda bu tarih, Firdevsi’nin II. yüzyılda yazdığı destanı Şehname sayesinde kayda geçirildi. Zerdüştlük geleneğinin sözlü olarak aktarılmasıysa devam etti.

Zerdüştlük geleneğinin aktarılmasıyla ilgili tarihi soruna ilaveten içeriğinin uy­gulama, inanç, teoloji ve kanun yoluyla ifade edilmesi sorunu vardı. Zerdüştlük, Vedalarla ortak bir kökeni paylaştığından, antik veya proto-Zerdüşt geçmişin bir kısmı, bunlara bakılarak yeniden oluşturulabilir. Tarihi referanslar geleneğin uygu­lanmasını doğrulamaktadır Apokaliptik düşünceler dahil olmak üzere kozmolojik fikirler son derece gelişmişti.

Bilgeliğin tanrısı olan Ahura Mazda, baş doğaüstü varlık olarak tanımlanmıştı. Mithra ve Anahita gibi hiyerarşik olarak kendisinin altında bulunan tanrılarla birlikte kozmik düzeni ve hakikat de dahil, bu düzenin hayati niteliklerini korumaktan sorumluydu. Bunun dışında kült tanrılar, bölgesel figürler ve Şamanizm vardı. İlahiler söyleniyor, ateş ve suya adak törenleri yapılı­yor, aile ve atalar kutsanıyordu. Ayrıca yeniden dirilişe ve ölümden sonra hayata inanılıyordu. İnsanın eylemleri sonucu ulaştığı bu hayat, bu dünyadaki mutluluğu­nun aynasıydı. Temel ahlak kuralları arasında doğru eylemlerde bulunmak, doğru düşünmek ve konuşmak yer alıyordu. Doğru eylemler ve hareketler Gatalarda vurgulanıyordu. Darius’un Bisitun Yazıtı, hakikati destekleyenleri harekete geçmeye, savaşmaya cesaretlendirir. Zerdüştlük özellikle İran ve Perslerle özdeş görülmesine rağmen, Zerdüşt de tıpkı Ahamenişler ve Sasaniler gibi kendi rolünü evrensel ölçü­ler içinde düşünüyordu.

Zerdüşt’ün kökenlerinin göçebeliğe dayandığı tahmin edilmektedir. Zerdüşt metinlerinde Orta Asya’da göçebelerin beslediği hayvanlarla ilgili sayısız referans vardır. Bu göçebe geçmiş, bireysel sorumluluk ve toplumsal bağlılıkla ilgili fikirlere de yansımıştır. Son olarak, onun ait olduğu Orta Asya toplumu sadece iki unsuru; savaşçılar/göçebeler ve rahipleri barındıracak şekilde yeniden oluşmuştur. Daha sonraki Sasaniler zamanında Zerdüştlük, toplumu dört unsurdan (bazı yorumcu­lara göre kasttan) ibaret görüyordu: rahipler, savaşçılar, bürokratlar, zanaatkarlar ve çiftçiler.

Erken Zerdüştlüğün tarihin farklı dönemlerinde farklı uygulamaları ortaya konmuştu. Rölyeflerle yazıtlarda görüldüğü üzere, önce Ahamenişler ardından Sasaniler döneminde, hükümdarlığı bizzat Ahura Mazda sunuyordu. Kült haline gelen ateşe tapma uygulaması gibi ritüeller ile inancın sözlü yoldan aktaranında hayati rol oynayan çeşitli kategorilere mensup rahipler de Part ve Sasani dönemiyle özdeştir. Hükümdarla bağlantılı olan hakikat ve adaletle ilgili ahlaki emirler de bu dinin ana unsurlarındandır.

İran Tarihi/Gene Garthwaite

II. Şapur'un ardından tahta, onun oğlu olup olmadığı bilinmeyen II. Ardeşir (379-383) geçti. II. Şapur'un oğlu olan III. Şapur (383-388) onu tahttan indirip hükümdar oldu. Bu yıllarda ve onlardan sonraki birkaç hükümdar zamanında Ermenistan ve Eftalitler (Ak Hunlar) Sasaniler için yeniden sorun oldu. Hunlar Kuzey İran'da, Kafkaslar'da, Anadolu'da birden ortaya çıktılar. Ermenistan'a egemen olmak isteyen Bizans'ın saldırıları ve batı sınırlarında sürüp giden tehditler yüzünden S a s a n i topraklarının savunması giderek zorlaşmıştı. III. Şapur'un yerine muhtemelen oğlu olan IV. Behram (388-399) geçti. On bir yıl sonra öldürülünce, yerini oğlu l. Yezdigirt (399-421) aldı. Yezdigirt Hıristiyan yanlısı olmakla ve Zerdüştlere baskı yapmakla suçlanmasına rağmen, Aziz Menkıbeleri Hıristiyanlara eziyetin devam ettiğinden bahseder. Anlaşıldığı kadarıyla Yezdigirt, davranışları Zerdüştlüğe karşı olmadığı sürece dini azınlıklara hoşgörülü davranıyordu.

Yezdigin'in ardından tahta kimin çıktığı yine karanlıkta kalan bir konudur. Oğullarından birisi öldürülmüştü. Soylular tarafından desteklenen bir akrabasıysa, bir başka oğul olan ünlü V. Behram'ın (Gur) (421-439) Arap kuvvetlerinin desteğiyle Ktesifon'a dayanması sonucu tahttan çekildi. Arabistan'da Lahmid kralının vesayetine girmesi amacıyla Hira'ya gönderildi. Behram Gur (yabaneşeği), ismiyle müsemma, efsanevi bir avcı ve hükümdardı.

Ölümünden sonra tahta oğlu II. Yezdigird geçti (439-457). Bizans'a karşı başlatılan sefere, günümüz Afganistan topraklarındaki üslerinden Sasanilere meydan okuyan Eftalitler yüzünden ara verildi. Eftalitler denetim altına alındıktan sonra, Yezdigird çıkan yeni bir isyanı bastırmak üzere Ermenistan'a döndü. Hristiyan Ermeniler öldürüldü ya da esir alınıp Irak'a götürüldü. Bu esnada imparatorlukta yaşayan Yahudiler ve diğer Hristiyanlar da öldürülmeye başlanınca bir kısmı Bizans'a kaçtı.

Sonraki elli yıl boyunca Sasaniler için en büyük dış tehdit kaynağı olan Eftalitler, Ermenistan'la birlikte taht kavgaları içinde yer aldılar. Yezdigird'in ölümünün ardından iki oğlu taht kavgasına tutuştu. lll. Hürmüz (457-459) hükümdar oldu ama Eftalitlerle ittifak yapan kardeşi Firuz (459-484) tarafından devrildi. Tahta çıkmasının ardından müttefiklerine cephe alan Firuz başlangıçta başarılı olsa da esir alındı ve ancak oğlu Kavad'ı rehine bıraktıktan sonra serbest kaldı. 484'te Eftalitlerle bir kez daha karşılaşan Firuz, daha önceki askeri yenilginin ardından bu kez uzun süren kıtlık ve açlık yüzünden, savaşta ordusunu ve hayatını kaybetti. Eftalitlere haraç ödenip Ermenistan'la barış yapıldı. Sasaniler Ermenistan'daki bütün ateş tapınaklarının yıkılmasına razı oldu. Ayrıca Ermenilerin Hıristiyan ibadetlerini yapmasına izin verilirken Ermenistan'ın doğrudan Sasani hükümdarı tarafından yönetilmesi kararlaştırıldı.

….

Mazdek, Sasani şahı I. Kavad'ın (488-496 ve 498-531 yılları arasında hüküm sürdü) desteğini aldı. Diğer taraftan da rahiplerin ve soyluların öfkesini kazandı. "Kadınlar ve servet ortak tutulacaksa, nasıl olacak? Oğul babasını, baba oğlunu nasıl tanıyacak? Erkekler dünyada eşit olacaksa, toplumda farklar belirsizleşecek." şeklinde tepkilerini ortaya koydular. İmtiyazlara yönelik bu benzeri görülmemiş meydan okumaya yanıt olarak İran'ın seçkin sınıfları Kavad'ı devirmek için bir komplo kurdular ve sonunda 496'da onu tahttan indirerek yerine kardeşini geçirdiler. Kavad, Orta Asya'ya kaçtı ve iki yıl sonra tahtını geri kazanmasına yardım eden göçebe Akhunlara sığındı. Bunun karşılığında batıdaki düşmanları Romalılara saldırdı, Doğu Anadolu'nun bir bölümünü ele geçirdi ve Bizanslıları ateşkes karşılığında vergi ödemeye zorladı. Kavad'ın ölümünden otuz yıl sonra yine benzer şekilde sosyal reform politikalarını destekleyen bir grup ile rahip ve aristokratlar karşı karşıya geldi. İkinci grup nihayetinde başarılı oldu. I. Hüsrev 531 'de bu destekle tahta çıktı. Mazdek, binlerce takipçisiyle birlikte idam edildi.


Anuşirvan (Ölümsüz Ruh) olarak bilinen I. Hüsrev, Sasani imparatorlarının en büyüğü olarak efsaneleşti.

I.Hüsrev, çiftçiler üzerindeki vergi oranlarını daha önce geçerli olan ağır ve tek düze haraçlar yerine dalgalanan yıllık üretimlerine bağlayarak daha rasyonel hale getirdi. Ayrıca bölgelerindeki vergileri toplayan geniş toprak sahibi aileleri aradan çıkarıp vergileri doğrudan devletin kasasına aktararak gelirleri artırdı. Hüsrev, yeni elde ettiği mali kaynakları yolların ve kentsel yapıların iyileştirilmesi için kullandı. Daha kontrol edilebilir bulduğu dihkan denen yerel toprak sahiplerine yetki vererek soylu sınıflar arasındaki yolsuzlukları ve siyasi müdahaleleri azalttı. Hüsrev ayrıca askerlerin maaşlarını artırarak ordusunu güçlendirdi. Bu askeri kapasite onu 540 yılında Bizans topraklarını işgal etmeye itti ve böylece sekiz yıl önce Roma imparatoru Jüstinyen ile imzaladığı "ebedi sulh" anlaşmasını bozdu. Hüsrev'i asıl azmettiren, önceki yüzyılda Batı Roma İmparatorluğu'nu istila eden ve şimdi de Persler tarafından kuşatılacak olan Bizans'ı diğer taraftan sıkıştıran Cermen Gotlardı.

Askeri seferler ve devasa imar işlerinin yanı sıra Hüsrev, öğrenme ve sanat konusundaki himayesiyle tanınır. Gençliğinde Hıristiyan hocalardan felsefe dersleri almıştı. İmparator olarak Huzistan'da eyaletindeki Cündişapur'daki akademiyi genişletti. Bir Nasturi Hıristiyan okulu olarak başlayan akademi, Hüsrev'in himayesi altında, zamanının en büyük yüksek öğrenim kurumu haline geldi.

Askeri seferler ve devasa imar işlerinin yanı sıra Hüsrev, öğrenme ve sanat konusundaki himayesiyle tanınır. Gençliğinde Hıristiyan hocalardan felsefe dersleri almıştı. İmparator olarak Huzistan'da eyaletindeki Cündişapur'daki akademiyi genişletti. Bir Nasturi Hıristiyan okulu olarak başlayan akademi, Hüsrev'in himayesi altında, zamanının en büyük yüksek öğrenim kurumu haline geldi.

Bizans imparatoru Jüstinyen 529'da Atina'daki neo-Platonist akademiyi kapattıktan sonra, bir dizi Yunan akademisyen, Hüsrev'i Platon'un anlattığı Filozof Kral'ın vücut bulmuş hali olarak övdüler ve Sisini topraklarına sığındılar. Bazıları Cündişapfır'da felsefe, astronomi, fizik ve edebiyat dersleri verdiler. Cündişapfır'da eğitim Yunan, Hint, Pers ve Mezopotamya geleneklerinden beslendi ve bir şekilde modern üniversitelerin temelini attı. 7. yüzyıldaki Arap fetihlerinden sonra da prestijini korudu ve pek çok Müslüman zenginlerinin çocukları eğitimlerini bu Hıristiyan, Yahudi veya pagan hocalardan aldı.


 Hüsrev, Hindistan ile ilişkileri geliştirdi. Satranç oyununu hükümdarlığı sırasında buradan getirtmişti. Bilgeliği ile efsaneleşen veziri Bozorgmehr, oyun hak kında bir eser kaleme aldı ve tavlayı icat edip Hindistan'a gönderdi. Bozorgmehr, İslami dönemde oldukça popüler hale gelen nasihatname veya siyasetnamelerin ortaya çıkışıyla doğrudan ilgilidir.

Hüsrev, 579 yılında oğlu IV. Hürmüz tarafından tahttan indirildi. Bu sırada devlet, batıda Bizanslılar ve doğuda Orta Asya Türkleri ile çatışma halindeydi. Kuzeyden Türk Hazarlar ve güneyden Araplar Sasani topraklarını hücum etmeye başlamışlardı. İmparatorluk, tüm cephelerde savaştı. Hürmüz baştan beri Sasanilere desteğini esirgemeyen yedi güçlü Part ailesinden birine umut bağladı ve bu aileden olan Behram Çubin'i ordunun başına getirdi. Ancak şah ile tartışan Bahram isyana kalkıştı.

İsyan sırasında Hürmüz 590'da devrildi ve öldürüldü. Yerine oğlu II. Hüsrev (Perviz), isyanın içinde olan Partlı iki dayısı tarafından tahta çıkarıldı. Il. Hüsrev, ilk iş olarak amcalarından birini öldürdü. Bunun üzerine diğeri isyan etti ve Partlıların desteğiyle Hüsrev'i devirmeyi başardı, Behram Çubin'i şah ilan etti. Hüsrev, Bizans'a kaçtı ve bir yıl sonra Bizans'ın yardımıyla yeniden iktidara geldi. Behram Çubin doğuya doğru kaçmak zorunda kaldı ve sonunda Hüsrev'in adamları ta rafından öldürüldü. Gücünü tespit ve teyit eden II. Hüsrev, otuz yedi yıl hüküm sürdü. Ancak Sasanilerin Part desteğine olan bağımlılığı, bu olaylarla birlikte tescil edilmiş oldu. 



Hüsrev, saltanatının hemen başlarında imparatorluğunu Bizans'a doğru genişletmeyi başardı. İmparator Mauricius'un 602'de öldürülmesinin ardından Roma İmparatorluğu'ndaki iç karışıklıklardan yararlanan Sasani orduları, Levant ve Kuzey Afrika'nın çoğunu ele geçirdiler. 614'te Sasani güçleri Kudüs'ü ele geçirdi ve İsa Mesih'in Gerçek Haçını İran'a taşıdı. Sonunda İmparator Herakliyus komutasındaki Bizans ordusu, Persli sığınmacıların yardımıyla başarılı bir karşı saldırı düzenledi. 624'te Roma ordusu, Zerdüştlükteki en kutsal üç ateşgededen biri olan Medyadaki Azerguşnesp Tapınağı'na girmeyi başardı. Bu aşağılama, Hüsrev'i şahlığın etkili muhafızları olarak görmeyi bırakan Sasaini soylularının ve rahiplerinin öfkesini çekti. Hüsrev, zayıf bir imparator olarak birkaç yıl daha hayatta kaldı. Sonunda bir grup Part soylusu tarafından 628'de tahttan indirildi. 

Mavrikios'un 602'de, yeniden tahta oturan Büyük Kral II. Hüsrev'in yakın bir müttefiki haline geldiği sırada öldürülmesi, Pers hükümdarına [Doğu] Roma'nın işlerine karışma fırsatı tanıdı. Hüsrev'in orduları, görünüşte kralın önceki müttefikinin hanedanlığını yeniden kurmak niyetiyle, imparatorluğun doğu vilayetlerini büyük çapta işgal ettiler, Anadolu'daki imparatorluk vilayetlerini yakıp yıkıp Suriye, Filistin ve Mısır'ı temelli işgal ettiler. Kudüs 614'te düştü, [Doğu] Roma'ya ait Mezopotamya 615'te, Mısır 616'da fethedildi. Askeri valiler aracılığıyla değişik vilayetlerde temelli bir Sasani idaresi kuruldu.

 

Heraklios'un, Fokas'ı yendiği ve öldürdüğü gerekçesiyle status quo ante'ye [Lat. eski durum] dönme girişimlerine kimse kulak asmadı: Hüsrev'in, Darius ve Kserkses'in günlerindeki antik Ahamenid ülkesini yeniden yaratmaktan başka bir amacı yoktu. Heraklios 622'de, Avrupa'da Avarların tehdidine ve İtalya'da Lombardlarla başı dertte olmasına rağmen, Perslere karşı parlak bir sefer başlattı. Pers kuvvetlerinin Bayan Kağan'ı desteklemek için Kuzeybatı Anadolu'nun büyük bölümünü işgal ettikleri 626'daki büyük Konstantinopolis kuşatmasının aklını çelmesine izin vermeksizin, Heraklios savaşı doğrudan Pers topraklarına taşıma niyetiyle hareket etti ve düşman komutanlarını orada becerikli bir manevrayla alt etti, hakim mevzideki Pers kaleleri ile kült merkezlerini yağmaladı ve Hüsrev'i Ktesifon'daki başkentine kaçmaya zorladı. Hüsrev'in öldürülmesiyle savaş çabucak son buldu. 629'a gelindiğinde Pers kuvvetleri fethedilen topraklardan çekilmişler, [Doğu] Roma'nın himayesi altında yeni bir Pers hükümdarı tahta çıkarılmış ve büyük Sasani İmparatorluğu kısa bir süreliğine Konstantinopolis'e haraç öder hale gelmişti.

Bizans Tarih Atlası, John Haldon

Yerine oğlu II. Kavad getirildi. Halk arasında büyük bir hükümdar olarak hatırlanmasa da II. Hüsrev, Şehname ve Nizami-i Gencevi'nin tarafından yazılan ve şahın Hıristiyan bir prensesle çalkantılı evliliğini anlatan Hüsrev ve Şirin gibi eserler aracılığıyla Fars edebiyatında ölümsüzleşti. İran'ın en efsanevi müzisyeni Barbed, Hüsrev'in sarayında görevliydi. İran müziğini sistemleştirmekle tanınır. Ortaya koyduğu şeylerin bazı unsurları bugün İran klasik müziğinde yaşamaktadır.

II. Hüsrev, tahttan indirildikten kısa bir süre sonra iktidar için tehlike oluşturabilecek tüm erkek akrabalarıyla birlikte katledildi. Kavad'ın yaptığı bu paranoyak hareket, zaten hasta olan bir imparatorluğu kalıcı olarak sakat bıraktı.  Kavad birkaç ay sonra öldü ve yönetim kısa süreliğine Şehrbaraz adlı bir Part generali tarafından ele geçirildi. Ardından Hüsrev'in kızı Porandoht tahta çıktı. Onu Şehrbaraz'ın bir oğlu devirdi. Ondan sonra da Porandoht'un kız kardeşi tahta çıktı. Hemen ardından Porandoht ikinci kez iktidara geldi. Tüm bunlar üç yıl içinde gerçekleşti. Bu istikrarsız ve çalkantılı dönem fetihlerin kapısını araladı. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde Porandoht, katledilerek tahttan indirildi. Halefi 632-651 yılları arasında hüküm süren III. Yezdigerd, Sasanilerin son şahı olacaktı. Arabistan'da, Muhammed olarak bilinen bir peygamber, yeni bir din olan İslam'ı ilan etmişti. İran'da olup biten haberler kendisine ulaştığında, "Bir kadını hükümdar yapan bir ulus, iflah olmaz" yorumunu yapmıştı.

İran Tarihi , Gene Garthwaite, Çeviri: Fethi Aytuna,  İnkılap Kitabevi, 2011

Not: Son iki rölyefteki ay yıldız dikkat çekici. B.Berksan

Harita metinleri, tablo ve ana metinde kullanılan diğer kaynaklar:

İran Tarihi, Richard Foltz, İnkilap Kitabevi, 2021

Sasanian Persia,  Touraj Daryaee,  I.B.Tauris & Co. Ltd in association with the Iran Heritage Foundation, 2009

THE POLITICAL HISTORY OF IRAN UNDER THE SASANIANS by R. N. FRYE, Professor of Iranian, Harvard University  (The Cambirdge History of İran içinde)

Sasanian Empire, Matt Clayton



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder