Birinci Dünya Savaşı

Burada vermek istediğimiz savaşın eksiksiz bir panoraması değil. 2o.yy. başında ilk büyük Dünya Savaşı’nı gözardı eden hiçbir okuma ya da anlama çabasının, felsefe ve sanat alanındaki gelişmeleri bağlamına oturtmakta başarılı olamayacağını düşünüyouz. Aslında “zamanın tini” bölümündeki her başlık, görünmeyeni görmeye çalışanlar için (hiçbir zaman tam olarak böyle bir başarının söz konusu olmayacağının bilincindeyiz) okuma ve araştırma uyarısından başka bir iddia taşımıyor. B.Berksan.

Fırtına Öncesi
20. yüzyıl başlarında emperyal güçler arasındaki rekabet ilerideki daha büyük çaplı çatışmaların habercisi olan bölgesel çekişmelere yol açtı. Asya kıtasında Rusya ve Japonya bir zamanlar Çin’in sıkı pençesi altında olan, ama artık yağmaya açılan Mançurya için çatışmaya girdi. Rus İmparatorluğu 19. yüzyılda güneye doğru yayılarak, Kafkasya’daki Çeçenya ve Pasifik kıyısındaki stratejik Vladivostok gibi yerleri topraklarına katmıştı. Çar II. Nikola hoşnutsuz Rus halkının ilgisini başka konulara çekmek amacıyla yeni fetihler peşindeydi. “Devrimci dalgaya set çekmek için ihtiyaç duyduğumuz şey zaferle bitecek küçük bir savaş,” diyordu Rus içişleri bakanı. Ancak çar böyle bir zafer yerine Japonlar karşısında ezici bir yenilgiye uğradı; Japonya 1904’te Rusya’ya kafa tutarak donanmasını yok etti. Rus halkı 1905 ‘te ayaklandı ve Nikola çözüm olarak Duma denen bir parlamento oluşturdu. Bu adımın yatıştıramadığı radikaller “sovyet” adı verilen işçi konseyleri kurdu ve bazı yörelerde iktidarı ele geçirdi; mücadele askeri birliklerin 1907’de ayaklanmayı bastırmasına kadar sürdü.

Kazandığı zaferle cesaretlenen Japonya emperyal yayılmasını sürdürerek, Kore’yi sömürgeleştirdi ve Mançurya’ya birliklerini konuşlandırdı. Çin’in Mançu yöneticilerinin anayurduna Japon kuvvetlerinin girmesi, kuşatma altındaki Qing hanedanını daha da sıkıştırdı. Sun Yat-sen önderliğindeki devrimciler 1912’de çocuk yaştaki imparator Puyi’yi tahttan çekilmeye zorladı. Böylece Çin’de kurulan cumhuriyet yönetimi iç çekişmelerle uğraşırken, ülkenin büyük bir bölümünü savaş ağalarına kaptırdı.

Sıkıntılı olan diğer iki emperyal güç, yani Osmanlı Türkleri ve Avusturya-Macaristan’ı yöneten Habsburg hanedanı dünya savaşına yol açan olaylarda belirgin bir rol oynadı. Jön Türkler olarak bilinen liberal hareket 1908’de Sultan II. Abdülhamid’i 1876 anayasasını yeniden yürürlüğe koymaya ve meclisi toplamaya zorladı. Bu reformlar Türklere daha güçlü bir ulusal kimlik kazandırdı, ama Türk yönetiminden kurtulup bağımsızlığa kavuşmaya çalışan öbür toplulukları yatıştıramadı. Türkler Ortadoğu’yu sımsıkı ellerinde tutarken, Yunanistan, Romanya ve Sırbistan’ın bağımsız devletler kervanına Makedonya ve Arnavutluk’un da katıldığı Balkanlar’da denetimi yitirdiler.

Avusturya-Macaristan Osmanlı İmparatorluğu’ndan koptuktan sonra Sırplar, Hırvatlar ve diğer etnik topluluklar arasındaki kavgalarla bölünen Bosna’yı 1908’de ilhak etti. Habsburg egemenliğine kızan Bosnalı Sırplar, komşu Sırbistan ve onun müttefiki olarak Balkanlar’a dönük tasarılar peşindeki Rusya tarafından ayaklanmaya kışkırtıldı. Avusturya-Macaristan tahtının varisi Arşidük Franz Ferdinand Haziran 1914’te Bosna’nın başkenti Sarajevo’yu ziyareti sırasında bir Sırp milliyetçisinin suikastına uğradı. Avusturya-Macaristan bu olaydan dolayı Sırbistan’ı suçlarken, Rusya da Sırbistan’ı savunmayı taahhüt etti.

Rusya ve Avusturya-Macaristan arasındaki savaş zaten yeterince kötü olacaktı; her iki taraftaki karma karışık ittifaklar durumu daha da kötüye götürdü. Avusturya- ve Almanya sonradan İtalya’nın da katılımıyla Üçlü İttifak’ı oluşturmuş, ama kısa bir süre önce İtalya’nın Türklere karşı Balkan devletlerinin yanında yer alması, buna karşılık Al manya ve Avusturya-Macaristan’ın Osmanlı yöneticilerini Rusya’ya karşı koymak üzere kendi saflarına ka tılmaya teşvik etmesi bu ortaklığı zora sokmuştu. Fransa ve Büyük Britanya ise Üçlü Antant olarak bilinen bir pakt uyarınca Rusya’yla ittifak içindeydi. Bu bakımdan Balkanlar’da küçük bir alevlenme gibi görünen sorun, Avrupa’nın bütün emperyal güçlerini ve çok uzaktaki sömürgelerini saracak bir çatışmaya dönüşme tehlikesini taşımaktaydı. Felaketin önüne geçmek için diplomatların önünde çok az zaman vardı. Çünkü Alman generalleri Rusya’nın savaş seferberliğine girişmesiyle birlikte Fransa’yı yere serecek bir darbe indirerek iki cephede çarpışmaktan kaçınmayı umuyordu. Avusturya-Macaristan Temmuz 1914 sonlarında Sırbistan’a savaş açtı ve Rusya da Sırbistan’ı savunmak üzere hemen harekete geçti. Ağustos başlarında Alman birlikleri Fransa’ya doğru ilerlemek üzere Belçika’ya saldırdı ve faciaya dönüşecek çatışmanın yolu açıldı.

Büyük Savaş
Bu kapışmada yer alan birçok Avrupa ülkesi, benimsenen yaygın adıyla “Büyük Savaş”ın çabuk ve kesin bir sonuca varacağını sanıyordu. Ne var ki Almanların çabuk bir zafer yönündeki umutları Fransa’nın kuzey kesiminde Marne Nehri boyunca sert direnişle karşılaşmalarından dolayı suya düştü. Hasım ordular sonraki yıllarda çok az değişen mevzilerde çakılıp kaldı. Her iki taraf da saldırılara girişerek bu açmazı kırmaya çalıştı; ama saldırılarda ölümcül makineli tüfek ateşi altında mayınlı alanları ve dikenli telleri aşma uğraşı korkunç can kayıplarına yol açtı. Almanya ve Avusturya-Macaristan kuvvetleri doğuda daha başarılı sonuç alarak Rusları geri püskürttü. Ancak Batı Cephesi’ndeki dengeyi değiştirmek ve zafere ulaşmak için tek umut Rusya’yı saf dışı etmekti.


Gidişatın uzun ve yorucu bir mücadele, her iki tarafın askeri, ve ekonomik kaynaklarını zorlayacak bir topyekün savaş yönünde olduğu 1915’te açıkça ortaya çıktı. İtalya Üçlü İttifak’tan ayrıldı ve başını İngiltere, Fransa ve Rusya’nın çektiği İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya ve Avusturya-Macaristan’a katılmasıyla İttifak Devletleri cephesi oluştu. Türkler büyük bir bölümünü İngiliz dominyonları Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen askerlerin oluşturduğu İtilaf istila kuvvetlerini 1915’te Gelibolu’da durdurarak püskürttü ve Hint askerlerinden oluşmuş bir İngiliz ordusunu da 1916’da Mezopotamya’da teslim aldı. Ama İtilaf kuvvetleri Türklerin Arap Yarımadası ve Filistin’den çıkarılmasına yardımcı olma karşılığında bağımsızlık sözü verilen Arapların askeri desteğiyle Ortadoğu’da ilerlemeyi başardı. (…)

Fransız ve İngiliz kuvvetleri Afrika’daki Alman sömürgelerine saldırarak ve başka cephelerde de görev alarak Büyük Savaş’ta önemli bir rol oynadı. (…)

Japonya kendi emperyal hedefleri doğrultusunda İtilaf saflarına katılarak, Marshall Adaları’nı ve Pasifik’teki diğer Alman sömürgelerini ele geçirdi. Sadece iki Amerika kıtasında savaşın doğrudan etkisi sınırlı düzeyde kaldı. Meksika çalkantılı bir devrim sürecine sürüklendi ve diğer bir çok Latin Amerika ülkesi gibi tarafsız kaldı. ABD ise Alman denizaltılarının İngiltere ve Fransa’ya ikmal sağlayan Amerikan gemilerine saldırıp can kaybına yol açması üzerine, içe kapanma politikasından vazgeçerek İtilaf Devletleri’ne destek verme yoluna gitti.

ABD’nin Nisan 1917’de savaşa girişi kritik bir dönemeçte İtilaf gücünü büyük ölçüde artırdı. Rus ordusunun artık çöküşün eşiğine geldiğini güren çar tahttan çekildi. Komünizmi savunan Bolşevikler 1917 sonlarında Moskova’da iktidarı ele geçirdi ve savaştan çekildi. Rusya’nın teslim oluşu çok geciktiğinden, bitkin İttifak Devletleri’ni kurtarmaya yetmedi. Diri Amerikan kuvvetleri — ve makineli tüfek ateşinden etkilenmeyen tanklar — İtilaf kuvvetlerinin 1918’deki son Alman saldırı harekatını boşa çıkarmasını sağladı ve savaşın seyri tersine dündü. Almanya ve ortakları 11 Kasım’da teslim bayrağı çekerek bir ateşkes imzaladı.

Yaklaşık 15 milyon asker ve sivilin canına mal olan bu yıkıcı çatışma, bazılarının umduğu gibi bütün savaşları sona erdirecek savaş olmadı. Aksine, 1919 Versailles Barış Konferansı’na katılan delegelerin düzen ve istikrarı sağlama yünündeki çabalarına rağmen, bir kuşak sonra daha ölümcül bir savaşa zemin hazırladı. Yenilen devletler eski bağlı topraklarını yitirdi ve Almanya, Avusturya, Macaristan ve Türkiye (eski Osmanlı İmparatorluğu’nun nüvesi) olarak yeniden yapılandı. Önceki imparatorlukların enkazından Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi yeni ülkeler ve Polonya gibi tarihsel kimliğine tekrar kavuşan ülkeler doğdu. Ama birçoğunun etnik husumetlere boğulmaları ve siyasal bakımdan zayıf olmaları, gelecekteki saldırgan devletler için cazip hedeflere dönüşmelerini getirdi.

Versailles’daki diplomatların saldırganlığı caydırmak amacıyla oluşturduğu Milletler Cemiyeti yaptırım gücünden yoksundu; ABD Senatosu’nun bu kuruluşa katılmayı reddetmesiyle can alıcı bir destekten de oldu. Savaşı harekete geçirmiş olan emperyal emeller varlığını sürdürdü. İngiltere ve Fransa insan kırımından dolayı kurumakla birlikte, eski sömürgelerini ellerinde tuttular ve Ortadoğu’da yeni mandalar edindiler. Bu durum rakip devletlerin eski topraklarını geri alma  ya da yeni imparatorluklar kurma kararlılığını  bilemeye hizmet etti sadece. National Geographic, Resimli Dünya Tarihi








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder