Burada esas olarak, 16.yy.ın ikinci yarısı ile 17.yy.ortalarına kadar, yaklaşık yüz yıllık dönem içinde, özellikle Avrupa ordularında gerçekleşen değişimleri göstermeye çalışacağız. Günümüz tarihçileri, bu dönemi askeri açıdan, hem silah teknolojilerindeki değişim hem de bu değişimlerin taktik ve stratejilere yansıması bağlamında "askeri devrim" olarak nitelemişlerdir.
16.yy.öncesi süvari gücünün ordulardaki önemi ve muharebe sahasındaki işlevi, sözünü ettiğimiz askeri devrim döneminde azalmıştır. Osmanlı Devleti'nin Avrupa cephesinde bu yeni gelişmeye ayak uyduramaması duraklama ve gerileme sürecinin askeri sahadaki önemli sebeplerindendir. Osmanlı orduları bir şekilde yeni teknolojileri kullanmasına karşın, bu gelişim sürecinin taktik stratejik yansımalarını yeterince uygulayamamışlardır. Batıda, sahadaki ihtiyaçlardan kaynaklanan ve geri beslenen bilgiye dayalı üretim değişiklikleri, taktik kullanım ve stratejik bakış ile iç içe gerçekleşmiştir. Teknolojideki değişim, muharebe düzenlerine de yansımış, bu doğrultuda insan kaynağının eğitimi de önem kazanmıştır. Değişik sınıfların entegre biçimde, sahanın koşullarına göre kullanılması dönemin karakteristiklerindendir.
Burada askeri teknoloji alanındaki daha sonraki (19. ve 20.yy.) gelişmelerin detayı yer almamaktadır.
B.Berksan.
Askeri Devrim teorisi, 1950'lerde Michael Roberts tarafından
ortaya atılmıştır. Roberts, 1560-1660 yılları arasında İsveç'e odaklanarak,
taşınabilir ateşli silahların Avrupa'daki savaş biçiminde büyük değişikliklere
yol açtığını savunmuştur. Bu dönemde Hollandalılar ve İsveçliler tarafından
geliştirilen taktikler, talimler ve doktrinler, ateşli silahların etkinliğini
en üst düzeye çıkarmıştır. Bu yenilikler, daha fazla eğitimli askere ve
dolayısıyla daimi ordulara olan ihtiyacı beraberinde getirmiştir. Ordular,
boyut olarak büyümüş ve maliyetleri artmıştır. Bu değişimler, idari destek,
para, insan gücü ve erzak temini gibi alanlarda önemli siyasi sonuçlar
doğurmuş, yeni mali talepler ve yeni hükümet kurumlarının oluşumuna zemin
hazırlamıştır.
Roberts'ın 1560-1660 kronolojisi, ateşli silahların giderek
daha etkili hale gelmesinden faydalanmak üzere doğrusal taktiklerin
geliştirildiği bir dönem olarak tanımlansa da, birçok akademisyen tarafından
sorgulanmıştır. Jeremy Black, Avrupa ordularının boyutunda katlanarak artışın
yaşandığı 1660-1710 yıllarını kilit dönem olarak görmüştür. Clifford J. Rogers
ise farklı dönemlerde art arda askeri devrimler yaşandığı fikrini
geliştirmiştir:
14. yüzyılda "piyade devrimi",
15. yüzyılda "topçu devrimi",
16. yüzyılda "tahkimat devrimi" ve
1580-1630 yılları arasında "ateşli silahlar devrimi".
Batı askeri sistemi ve savaş yöntemlerinde ateşli silahlara dayalı değişimler ve bu değişikliklere bağlı olarak farklı taktiklerin devreye sokulması olarak ifade edilmektedir. Bu farklı dönemlendirmeler ve yorumlar, "Askeri Devrim" kavramının tekil, keskin bir olaydan ziyade, farklı askeri branşlarda (piyade, topçu, tahkimat, ateşli silahlar) ve farklı hızlarda gerçekleşen, uzun soluklu, çok yönlü bir dönüşüm süreci olduğunu göstermektedir. Bu durum, askeri tarihin dinamik ve adaptif doğasının bir yansımasıdır.
Askeri Devrim, özellikle barutlu silahların yaygınlaşması ve profesyonel daimi orduların kurulması gibi silahlanma yeniliklerine atfedilir. Geoffrey Parker, Avrupa'daki askeri devrimin Avrupalı güçlere belirgin bir avantaj sağladığını, nispeten küçük Avrupa güçlerinin Amerika'yı, Afrika ve Asya'nın büyük bir kısmını fethetmesini mümkün kıldığını savunmuştur. Bu süreç, hükümetlerin ulusal güvenliklerini sağlamak ve rakiplerine karşı güçlerini ortaya koymak için orduları üzerinde daha fazla kontrol sağlamaları gerektiğinden, merkezi devletlerin yükselişine önemli katkıda bulunmuştur. Bu dönem, Avrupa devletleri arasında bir silahlanma yarışını ve askeri üstünlük için rekabeti teşvik ederek uluslararası ilişkileri önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu artan militarizasyon ortamı, güç dengelerini değiştiren ittifak ve rekabetlere yol açmış, Otuz Yıl Savaşları gibi çatışmalara neden olmuştur.
Barut gibi teknolojik yenilikler, askeri devrim için gerekli bir koşul olsa da, asıl dönüşüm, devletlerin bu yeni teknolojiyi etkili bir şekilde kullanmak için üstlendikleri örgütsel ve kurumsal adaptasyonlarda yatmaktadır. Daimi, daha disiplinli ve kalıcı olarak finanse edilen ordulara olan ihtiyaç, doğrudan devletin merkezileşmesini, yeni idari ve mali sistemlerin geliştirilmesini ve hükümetin toplum üzerindeki kontrolünün artmasını sağlamıştır.
Bu, askeri ihtiyaçların devlet gelişimini tetiklediği ve bunun da askeri yenilik ve genişlemeyi mümkün kıldığı bir geri besleme döngüsü yaratmıştır. Avrupa içindeki bu askeri dönüşümler, kıtanın küresel çapta güç projeksiyonu yapma, sömürge imparatorlukları kurma ve nihayetinde yüzyıllar boyunca dünya düzenine hakim olma yeteneğinde doğrudan etkili olmuştur.
Ateşli Silahların Evrimi: Arkebüzden Tüfeğe
Elle taşınabilen ateşli silahların gelişimi, Askeri
Devrim'in temel taşlarından biri olmuş, piyade muharebesini kökten değiştirmiş
ve eski kişisel korunma biçimlerini eskimiş hale getirmiştir.
Arkebüz ve Misket Tüfeğinin Teknik Gelişmeleri
Orta Çağ savaşlarında önemli bir silah olan el topu,
orduların kale duvarlarını ve tahkimatları aşmasına olanak tanımıştır. 1400'lü
yıllarda ortaya çıkan arkebüz, başlangıçta küçük bir top olarak kabul edilen
erken bir ateşli silahtı. Zırhlı düşman birliklerine karşı kullanılmak üzere
tasarlanmıştır. Misket tüfeğinin ilk kaydedilen kullanımı 1521'de gerçekleşmiş,
zırhı delebilen ağır bir arkebüz olarak tanımlanmıştır. Erken dönem misket
tüfekleri yivsiz namlulu olup ateşleme için fitilli mekanizma kullanmıştır.
Ağırlıkları (20 pound'a kadar) nedeniyle askerler genellikle bir dayanak
kullanarak ateşlemişlerdir. Bu erken modeller, daha sonraki tasarımların
hassasiyetinden ve hızlı ateşleme yeteneklerinden yoksundu.
Ateşli silah teknolojisindeki önemli bir dönüm noktası, 17. yüzyılın sonlarından itibaren hantal fitilli mekanizmaların yerini daha güvenilir çarklı veya çakmaklı sistemlere bırakması olmuştur. Bu geçiş, daha kolay ateşleme, daha hızlı atış ve gelişmiş hassasiyet sağlamıştır. Çakmaklı misket tüfeği, birçok Avrupa ordusunda standart askeri ateşli silah haline gelmiştir. 18. yüzyılın ünlü yivsiz misket tüfeği Brown Bess, seri üretim ve kullanım kolaylığı için tasarlanmış, ancak hassasiyetten ödün vermiştir.
Yüzyılın başlarında yivli namluların (namlu içindeki spiral oluklar) ortaya çıkışı, misket tüfeği tasarımında devrim yaratmış, mermiye dönüş hareketi vererek hassasiyet ve menzili büyük ölçüde artırmıştır. Atış sırasında genişleyen uzun bir mermi olan Minié topu, yivli namlularla birleştiğinde askerlerin çok daha uzun mesafelerden hedeflere hassas bir şekilde nişan almasına olanak tanımıştır.
Bu evrim süreci, hantal fitilli arkebüzden daha güvenilir çakmaklı misket tüfeğine, oradan da isabetli yivli misket tüfeğine ve nihayet kama-doldurmalı mekanizmalara geçişi açıkça göstermektedir. Her yenilik, önceki sınırlamaları (örneğin, yavaş ateşleme, düşük hassasiyet, yavaş yeniden yükleme) ele almıştır. Bu sürekli ilerleme, askeri teknolojik gelişimin nadiren tek bir "çığır açıcı" buluşla sınırlı olduğunu, aksine sürekli bir yenilik ve karşı-yenilik döngüsü olduğunu vurgulamaktadır.
Topçu Sınıfındaki Dönüşüm: Tasarım, Malzeme ve Mobilite
Topçu, başlangıçta hantal kuşatma silahlarıyken, Askeri
Devrim sırasında radikal bir dönüşüm geçirerek muharebe taktiklerinin mobil ve
ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Erken Dönem Toplarından Modernizasyona Geçiş
Barut, 1300'lerde Çin'den Mağribiler aracılığıyla Avrupa'ya
gelmiş ve topun ortaya çıkışıyla Avrupa'daki savaş yöntemlerinde devrim
yaratmıştır. Avrupa'da topun ilk kaydedilen kullanımı, 1343-44 Algeciras
kuşatması sırasında şehrin savunmasında olmuştur. Erken topçu gelişimi,
kuşatmalar sırasında savunma duvarlarını ve tahkimatları aşma yeteneğine
odaklanmış, bu da ağır, oldukça hareketsiz kuşatma makinelerine yol açmıştır.
El toplarından daha büyük ve isabetli olan kulverinler, geç Orta Çağ döneminde
baskın hale gelmiş, kaleleri topçu ateşine karşı savunmasız bırakmış ve
geleneksel kuşatma savaşlarının yaygınlığını azaltmıştır.
Döküm Teknikleri, Yivli Namlular ve Mühimmat Yenilikleri
Savaş Alanında Topçu Mobilitesinin Artışı
Erken dönem sahra topları statikti ve yalnızca sağlam
vagonlara yerleştirilerek öküzlerle mevzilere çekilebiliyordu. Ancak 1600'lerin
sonlarına gelindiğinde, daha küçük toplar tekerlekli bir limber üzerine monte
edilebilmiş ve savaş alanında atlarla hızla hareket ettirilebilmiştir. Bu, ilk
gerçek anlamda mobil kara topçuluğunun başlangıcını işaret etmiştir. 18.
yüzyılın ortalarında, özellikle Fransız Gribeauval sistemi (1765) sayesinde
mobil sahra topçuluğu gelişmiştir. Bu sistem, menzilden ödün vermeden daha
hafif, daha standart toplar ve değiştirilebilir parçalarla donatılmış, ağırlığı
önemli ölçüde azaltılmış topçu taşıyıcıları üretilmesini sağlamıştır. Bu
hareketlilik artışı, topçunun piyade ile daha etkili bir şekilde entegre
edilmesine olanak tanımış, Gustavus Adolphus'un reformlarında görüldüğü gibi.
Topçunun artan hareketliliği, birincil işlevini kuşatma operasyonlarından doğrudan muharebe alanı desteğine kaydırmıştır. Bu durum, piyade, süvari ve topçunun birlikte hareket edebildiği, karşılıklı destek sağlayabildiği ve yıkıcı gücü en üst düzeye çıkarabildiği "birleşik silahlar" taktiklerinin geliştirilmesini kolaylaştırmıştır.
Taktik ve Stratejilerde Devrim: Piyade, Salvo Ateşi ve Birleşik Silahlar
Askeri Devrim, muharebe alanı dinamiklerini temelden yeniden
şekillendirmiş, piyadenin rolünü yükseltmiş, yeni atış tekniklerini tanıtmış ve
farklı askeri branşların entegrasyonunu teşvik etmiştir.
Piyadenin Yükselişi ve Süvarinin Rolündeki Değişim
Ateşli silahlar, aristokrasilerin ve ağır süvarinin
geleneksel rolünü azaltarak savaşta devrim yaratmıştır. Misketlerin ortaya
çıkışı, piyadelerin düşmanları uzaktan hedef almasına olanak tanımış, bu da
askerlerin salvoyla ateş edebileceği hat formasyonlarının geliştirilmesine yol
açmıştır. Bu taktik, yakın dövüşten önce ateş gücünü en üst düzeye çıkararak
ağır kayıplar verdirmeyi sağlamıştır. Ağır zırhlı şövalyelerden, bireysel
eğitim gereksinimleri daha düşük olan piyade askerlerine geçiş, 15. yüzyılın sonlarından
itibaren orduların boyutunun genişlemesini mümkün kılmıştır.
Doğrusal Formasyonlar ve Salvo Ateşi Teknikleri
(Countermarch)
Salvo ateşi, en basit haliyle askerlerin aynı yöne toplu halde ateş etmesi taktiğidir. Uygulamada, genellikle bir sıra askerin komut üzerine düşman kuvvetlerine aynı anda silahlarını boşaltması, yani "salvo atışı yapması", ardından diğer asker sıralarının aynı manevrayı sırayla tekrarlaması şeklinde gerçekleşir. Özellikle misket salvosu tekniği (countermarch olarak da bilinir), asker sıralarının öne adım atmasını, komut üzerine ateş etmesini ve sonra yeniden yüklemek için bir kolona geri yürümesini gerektirirken, bir sonraki sıra aynı süreci tekrarlar. Salvo ateşi taktiği genellikle 16. yüzyılın sonlarında Hollandalı askeri düşünürlerle ilişkilendirilse de, prensipleri en azından Çin Tang hanedanından beri arbalet piyadeleri için uygulanmıştır.
İspanyol Tercios'ları, mızrakları ve arkebüzleri (ateşli
silahları) etkili bir şekilde birleştiren ilk birimlerdendi. Bu, mızrağın
savunma gücünü arkebüzün kompakt ateş gücüyle birleştiren bir muharebe sistemi
oluşturmuştur. Bu formasyon, diğer oluşumların aksine, bütünlüğünü kaybetmeden
mobil birimlere ve hatta bireysel yakın dövüş birimlerine bölünebilme
yeteneğine sahipti.
İspanyollar arkebüzlü piyadeyi İsviçre tarzı kargılı pikemen
muharebe düzeni ile birleştirerek tercios (İspanyolca' da "üçüncü"
anlamındadır) diye isimlendirdikleri yeni bir muharebe düzeni yarattılar.
Muharebenin başlangıcında kargılı piyade ortada 30 saftı kare şeklinde düzen
alırken arkebüzlü piyade ise önde ve yanlarda hat halinde köşelerde ise
"manga" denilen 24o'ar kişiden oluşan kareler şeklinde tertiplenmekteydi.
Böylelikle her yöne karşı savunma düzeni alınmaktaydı. Amaç arkebüzleri
düşmana yaklaşırken mümkün olduğunca zayiat verdirecek şekilde
yerleştirmekti. Düşman iyice yaklaşınca arkebüzlüler kargılı piyadenin
safları içine çekilip atışla rına devam etmekteydi. İspanyol tercios düzeni
zaman içinde değişim geçirerek ı7. yüzyılın başına kadar muharebelerde
başarıyla kullanıldı Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020 |
Gustavus Adolphus, birleşik silahları daha da geliştirmiş, hafif topçuyu piyade içine entegre etmiş ve koordineli bir birleşik silah etkisi yaratmıştır. Reformları arasında süvarileri kılıç kullanarak hatlar halinde hücum etmeye eğitmek de yer almış, ateş gücünü şok eylemiyle tamamlamıştır. Orange Prensi Maurice'in Turnhout (1597) ve Nieuwpoort (1600) muharebelerindeki zaferleri, süvarinin önemli bir rol oynadığı silahlar arası işbirliği yeniliğine bağlıydı.
Tahkimat ve Kuşatma Savaşlarında Değişim: Trace Italienne
Barutlu topçuluğun ortaya çıkışı, geleneksel Orta Çağ
tahkimatlarını eskimiş hale getirmiş, savunma mimarisinin radikal bir şekilde
yeniden düşünülmesini gerektirmiş ve kuşatma savaşlarını ile askeri stratejiyi
derinden etkilemiştir.
Ortaçağ Kalelerinin Savunmasız Hale Gelmesi
Orta Çağ'ın pasif, halka şeklindeki (enceinte) tahkimatları, özellikle dikey olarak duvarlara yönlendirilen top ateşi karşısında hasar görmeye veya yıkılmaya karşı son derece savunmasız kalmıştır. Ayrıca, saldıran kuvvetler duvarlara yaklaştıklarında nispeten güvenli bir şekilde tünel kazma operasyonları yürütebiliyorlardı, çünkü savunmacılar yakındaki mevzilerden onlara karşı etkili bir şekilde koyamıyorlardı. Daha güçlü bir top olan kulverin, kaleleri "topçu ateşine karşı savunmasız" hale getirmiş, bu da geleneksel kuşatma savaşının azalmasına yol açmıştır.
Yıldız Tipi Kalelerin (Trace Italienne) Ortaya Çıkışı ve
Savunma Stratejileri Üzerindeki Etkisi
Trace italienne'in varlığı veya yokluğuyla şekillenen bu "askeri coğrafya", erken modern dönem askeri stratejisinde kilit bir faktör haline gelmiştir.
Topçu silahlarında yaşanan teknolojik gelişim ve yeni kullanım
alanları sonucu artık eskisi gibi basit metalürji, kimya ve matematik bilgisi
ile top dökmek, barut imali ve topun tevcihi mümkün değildi. İyi bir eğitime
ihtiyaç vardı. Bu konuda örgün eğitim veren okullar olmadığından topçuluk
eğitimi, önceleri çoğunluğu İtalyan olan az sayıda ailenin tekelinde kaldı.
Devletler yüksek ücretlerle bu ailelerin hizmetini satın alıyorlardı. Üstelik
bu aileler gelişen toplara karşı koruma sağlayan yeni yıldız kale ve
tahkimatlı mevzi inşaatında da kısa zamanda söz sahibi oldu. "Askeri
mühendis" olarak isimlendirilen bu yeni tip topçu-istihkam uzmanları bir
taraftan da "karargah subayı" hizmetini görmeye başladılar. Çoğu
zaman okuma ve yazma bilmeyen komutanlar askeri mühendislerin fikir ve
tavsiyelerine göre muharebe düzeni alıyorlar, silah ve birlikleri
kullanıyorlardı. Böylelikle bugünkü anlamda profesyonel subay sınıfı da
ortaya çıkmaya başladı. Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020 |
Öne Çıkan Ülkeler ve Yenilikçiler
Askeri Devrim, Avrupa'daki rekabetçi bir ortam tarafından
yönlendirilmiş, burada birkaç ulus ve onların vizyoner liderleri yeniliklere
öncülük etmiş ve bunları benimseyerek önemli askeri avantajlar elde etmiştir.
Hollanda (Orange Prensi Maurice): Tatbikat, Disiplin ve
Profesyonel Ordu Reformları
Orange Prensi Maurice, Kaptan-General ve Amiral olarak Hollanda Devlet Ordusu'nu yeniden düzenlemiş, Hollanda İsyanı'nı İspanya'ya karşı disiplinli ve etkili bir askeri sefere dönüştürmüştür. Kuşatma savaşındaki yenilikleri ve modern bir askeri talim sistemi geliştirmesiyle geniş çapta tanınmıştır. Bu sistem, klasik Roma askeri prensiplerinden (Vegetius, Lipsius) ilham almıştır. En önemli yeniliği, özellikle misketçiler için piyade askerlerinin etkinliğini artırmak amacıyla kapsamlı talimler olmuştur. Rütbelerin toplu halde ateş edip sonra yeniden yüklemek için geri çekilirken, bir sonraki rütbenin öne adım attığı bir salvo ateşi (countermarch olarak da bilinir) sistemi geliştirerek sürekli atış sağlamıştır. Maurice, çavuşların özel "komut sözleri" icat etmiş ve kuzeni John William of Nassau ile birlikte eğitimi standartlaştırmak için resimli bir "talim kitabı" oluşturmuştur.
İsveç (Gustavus Adolphus): Hafif Topçunun Entegrasyonu ve
Mobil Taktikler
İsveç Kralı II. Gustavus Adolphus, 17. yüzyılın başlarında
kilit bir figür olarak öne çıkmış, nispeten küçük boyutuna rağmen Otuz Yıl
Savaşları sırasında İsveç'i askeri olarak öne çıkarmıştır. Yenilikçi
stratejileri ve taktikleri arasında doğrusal piyade formasyonlarının
geliştirilmesi ve mobil topçunun etkili kullanımı yer almıştır. Hafif topçuyu
doğrudan piyade içine entegre ederek koordineli bir birleşik silah etkisi
yaratmıştır. Topçuyu 6, 12 ve 24 librelik standartlara oturtmuş ve piyade
desteği için 3 librelik bir "alay topu" tasarlamıştır. Gustavus,
askerleri köylü sınıfından askere almış, düzenli maaş veya toprak vaadi
sunarak, paralı ordulara karşı İsveçlilere avantaj sağlayan bir "savaş
gücünün ahlaki bileşeni" oluşturmuştur. Reformları, büyük daimi orduların
kurulmasına ve askeri profesyonelleşmeye, yıl boyunca eğitim ve konuşlandırmaya
katkıda bulunmuştur.
İspanya (Tercios): Piyade Birimlerinin Etkinliği ve
Profesyonel Askerlerin Rolü
İspanyol Tercios'ları, İspanyol monarşisinin seçkin askeri birimleri olup, dünyanın en iyi profesyonel piyadelerinden biri olarak kabul edilmiştir. İspanyol İmparatorluğu'nun güçlü kara kuvvetleri için hayati önem taşımışlardır. Geçici levazımat veya paralı askerlerden ziyade profesyonel gönüllülerden oluşmaları, modern Avrupa ordularının oluşumunda kritik bir adım olmuştur. İç idari yapılanmaları ve muharebe alanı taktikleri, 15. yüzyıl sonları ve 16. yüzyıl başlarında Gonzalo Fernández de Córdoba'nın yeniliklerinden doğmuş, mızrakları ve ateşli silahları (arkebüzleri) etkili bir şekilde birleştirmişlerdir. Temel avantajlarından biri, diğer oluşumların aksine, bütünlüklerini kaybetmeden mobil birimlere ve hatta bireysel yakın dövüş birimlerine bölünebilme yetenekleriydi.
Fransa (Louis XIV, Gribeauval): Daimi Orduların Kuruluşu ve Topçu Mühendisliği
Osmanlı İmparatorluğu'nun Barutlu Silahları Kullanımı
Osmanlı İmparatorluğu, barut ve topları hızla benimsemiş ve 15. yüzyıldan itibaren etkili bir şekilde kullanmıştır. Ateşli silahları (tüfek) kullanmaya da hızla geçmişlerdir. Osmanlıların, Avrupa'nın çoğu gibi, önemli topçu ve barutlu silahlara sahip olduğu belirtilmiştir. Bazı akademisyenler, Osmanlıların askeri teknolojiyi Avrupalılardan daha erken kullandığını ve ithal edip kendi bünyelerine uygun hale getirerek, geliştirerek ve başka ülkelere yayarak başarılı olduklarını savunmaktadır.
Ancak, diğer perspektifler, Osmanlıların daha sonra ateşli silah teknolojisinde geri kaldığını ve Batı'ya bağımlı hale geldiğini, tüfekli piyadeler yerine süvari ağırlıklı bir orduda ısrar ettiğini öne sürmektedir. Askeri devrim ile modernleşme arasındaki bağlantı, Osmanlı-Türk modernleşmesinde daha net bir şekilde görülmektedir. Bu durum, "Batı'nın yükselişi" anlatısına önemli bir nüans katmaktadır. Osmanlılar başlangıçta barutu benimsemiş olsalar da, Askeri Devrim'in uzun vadeli başarısı, sadece başlangıçtaki benimseme yeteneğine değil, aynı zamanda askeri teknolojiyi daha geniş devlet kurma süreçleriyle (örneğin, profesyonelleşme, mali reform, bilimsel araştırma) sürekli olarak yenileme, uyarlama ve entegre etme kapasitesine bağlı görünmektedir. Osmanlı deneyimi, bu sürekli yenilik ve kurumsal adaptasyon döngüsünü sürdürmedeki bir başarısızlığın, belki de farklı sosyo-politik yapılar nedeniyle, önde gelen Avrupa güçlerine kıyasla göreceli bir askeri dezavantaja yol açtığını düşündürmektedir.
Askeri Devrim'in Geniş Kapsamlı Yansımaları
Muharebe alanının ötesinde, Askeri Devrim, devlet yapıları, uluslararası ilişkiler, ekonomik sistemler ve hatta bilimsel araştırmalarda derin dönüşümleri tetiklemiş, erken modern Avrupa'nın ve küresel yükselişinin seyrini şekillendirmiştir.
Devletin Merkezileşmesi ve Maliyetler
Ateşli silahların etkinliğini en üst düzeye çıkaran taktikler, talimler ve doktrinlerdeki yenilikler, daha fazla eğitimli askere ve dolayısıyla daimi kuvvetlere (daimi ordulara) olan ihtiyacı doğurmuştur. Bu ordular çok daha büyük ve daha pahalı hale gelmiştir. Bu değişimler, idari destek, para, insan gücü ve erzak temini için yeni mali talepler ve yeni hükümet kurumlarının oluşturulması gibi önemli siyasi sonuçlar yaratmıştır. Daimi orduların kurulması, devletin askeri altyapı ve lojistiğe yaptığı yatırımı artırmış, devletin siyasi etkisini daha da pekiştirmiş ve gücün merkezileşmesine yol açmıştır.
Uluslararası Güç Dengeleri ve Avrupa Hegemonyası
Orduların ve topçuların artan boyutu, taşıma üzerinde daha ağır yükler oluşturmuştur. İki önemli lojistik yenilik ortaya çıkmıştır: "depo" (genellikle bir kuşatmayı desteklemek için kurulan stratejik olarak konumlandırılmış önceden stoklanmış bir depo) ve "hareketli depo" (yürüyüş halindeki ordular için birkaç günlük erzak taşıyan daha küçük, mobil bir versiyon).
Tahmin edileceği gibi dev toplar, gülleler ve tonlarca barutu üretmenin yanısıra bunları hedef kaleye kadar taşımak ve sefer
sonrasında bakımını yapıp depolamak maliyetli ve kapsamlı bir lojistik
hazırlığa ihtiyaç duymaktaydı. Lojistik ve idari destek başlangıçta sivil
müteahhitler vasıtasıyla halledil meye çalışılsa da zaman içinde ordunun
kendine ait bir lojistik kapasite geliştirmesi gerekti ve bu da merkeziyetçi
krallıkları daha da güçlendirdi. Örneğin 17. yüzyılın sonunda Michelle ve
oğlu François le Tellier Fransız ordusu için oldukça kapsamlı bir ileri
depolama sistemi tesis etti. Olası taarruz ve savunma senaryolarına uygun
olarak tespit edilen kale ve şehirlerde yiyecek ve mühimmat depolamak için
özel binalar inşa edildi ve bunlardan sorumlu birlikler teşkil edildi.
Yiyecek ve barutun son kullanma tarihleri olduğu için depolanan malzeme bozulmadan
tüketilmesi veya satılması da sistemin bir parçasıydı. Bu sayede Fransız
orduları rakiplerine göre çok daha çabuk barış kuruluşundan sefer kuruluşuna
geçiş yapıp görev yerlerine intikal edebilmekteydi. Doğal olarak bu sistemin
kurulması ve işletilmesi Roma sonrası Batı monarşilerinde kamu bürokrasisini
büyütüp kuvvetlendirmişti. Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020 |
Güvenli iletişim hatları hayati hale gelmiş ve onları korumak için tüm ordular konuşlandırılmıştır. Lojistik organizasyon daha verimli hale getirilmiş, bagaj trenleri azaltılmış ve yükün bir kısmı askerlerin sırtına kaydırılmıştır. Gustav II Adolph ve Orange Prensi Maurice, 17. yüzyılın başlarında lojistik iyileştirmeler yoluyla Avrupa savaşlarına bir ölçüde hareketlilik kazandırmışlardır. Askeri Devrim, tedarik tabanlıdan dağıtım tabanlı bir lojistik sistemine geçişe yol açmış, fazlalık destek fonksiyonlarını düzene sokmuştur.
Askeri Devrim'den kaynaklanan bilimsel ve teknolojik sorunları çözme çabaları, özellikle balistik alanında fizik ve kimya alanlarında önemli gelişmelere yol açmıştır. Sanayi Devrimi, yivli namlu ve kama-doldurma mekanizmaları gibi ateşli silah teknolojisindeki ilerlemeleri daha da hızlandırmıştır. Fransa'daki Gribeauval sistemi (1765), standartlaştırılmış, değiştirilebilir topçu parçaları için mühendislik ve metalürjinin entegrasyonuna örnek teşkil etmiştir.
Yüzyıllara yayılan, uzun soluklu ve çok yönlü bir dönüşüm
olan Askeri Devrim, dünya tarihinde silinmez bir iz bırakmıştır. Mirası,
muharebe alanının çok ötesine uzanarak devletlerin doğasını, uluslararası
ilişkileri ve toplumun dokusunu temelden yeniden şekillendirmiştir.
Devrim, arkebüzden yivli misket tüfeğine ve hantal kuşatma
toplarından mobil sahra topçusuna kadar barutlu silahların yaygın bir şekilde
benimsenmesi ve sürekli olarak geliştirilmesiyle karakterize edilmiştir. Bu
teknolojik ilerlemeler, kitle piyadesinin yükselişi, disiplinli talim, salvo
ateşi ve sofistike birleşik silah operasyonları dahil olmak üzere askeri
organizasyon, taktik ve stratejilerde radikal değişimleri zorunlu kılmıştır.
Savunma mimarisi, trace italienne ile dramatik bir şekilde evrilmiş ve yeni
bir kuşatma savaşı dönemine yol açmıştır. En önemlisi, devrim, büyük,
profesyonel daimi orduları kurma, finanse etme ve yönetme yeteneğine sahip
merkezi, mali-askeri devletin ortaya çıkışını sağlamıştır.
Askeri Devrim, Avrupa güçlerine belirleyici bir askeri
avantaj sağlamış, küresel genişlemelerini ve sömürge imparatorluklarının
kurulmasını mümkün kılmıştır. Bu üstünlük, Avrupa'nın yüzyıllar boyunca
ekonomik, siyasi ve kültürel hegemonyasının temelini oluşturmuştur. Avrupa
içinde ise yoğun rekabeti ve bir silahlanma yarışını teşvik etmiş, değişen
ittifaklar ve rekabetlerle karakterize edilen dinamik ve genellikle şiddetli
bir uluslararası sisteme yol açmıştır.
Profesyonel ordulara, standartlaştırılmış eğitime, lojistik
verimliliğe ve teknolojinin askeri doktrine entegrasyonuna verilen önem, modern
savaşın temellerini atmıştır. Birleşik silahlar, lojistiğin önemi ve askeri
yeniliklerin sürekli döngüsü gibi prensipler, çağdaş askeri düşüncenin
merkezinde yer almaya devam etmektedir. Devrim, devletin askeri işlerdeki
birincil aktör rolünü pekiştirmiş, sağlam devlet bürokrasilerinin, merkezi mali
sistemlerin ve askeri hizmetle bağlantılı ulusal kimliklerin gelişimine yol
açmıştır. Kitlesel seferberlik ve güç projeksiyonu kapasitesine sahip modern
ulus-devlet, Askeri Devrim'in yol açtığı dönüşümlerin doğrudan bir
mirasçısıdır. Dahası, bu dönemde askeri talep ile bilimsel/endüstriyel ilerleme
arasında kurulan sinerjik ilişki, sonraki dönemlerin askeri-endüstriyel
komplekslerinin habercisi olmuş, askeri avantaj arayışının daha geniş toplumsal
ve teknolojik ilerlemeyi nasıl tetikleyebileceğini göstermiştir.
Kaynaklar:
Top, Tüfek ve Süngü, Yeniçağda Savaş Sanatı 1453-1815 , Editör : Jeremy Black, Kitap Yayınevi, 2002
Weapon, A Visual History of Arms and Armor, DK, 2006
Firearms, An Illustrated History, Smithsonian, DK, 2014
Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder