Askeri Devrim

Burada esas olarak, 16.yy.ın ikinci yarısı ile 17.yy.ortalarına kadar, yaklaşık yüz yıllık dönem içinde, özellikle Avrupa ordularında gerçekleşen değişimleri göstermeye çalışacağız. Günümüz tarihçileri, bu dönemi askeri  açıdan, hem silah teknolojilerindeki değişim hem de bu değişimlerin taktik ve stratejilere yansıması bağlamında "askeri devrim" olarak nitelemişlerdir.  

16.yy.öncesi süvari gücünün ordulardaki önemi ve muharebe sahasındaki işlevi, sözünü ettiğimiz askeri devrim döneminde azalmıştır. Osmanlı Devleti'nin Avrupa cephesinde bu yeni gelişmeye ayak uyduramaması duraklama ve gerileme sürecinin askeri sahadaki önemli sebeplerindendir. Osmanlı orduları bir şekilde yeni teknolojileri kullanmasına karşın, bu gelişim sürecinin taktik stratejik yansımalarını yeterince uygulayamamışlardır. Batıda, sahadaki ihtiyaçlardan kaynaklanan ve geri beslenen bilgiye dayalı üretim değişiklikleri, taktik kullanım ve stratejik bakış ile iç içe  gerçekleşmiştir. Teknolojideki değişim, muharebe düzenlerine de yansımış, bu doğrultuda insan kaynağının eğitimi de önem kazanmıştır. Değişik sınıfların entegre biçimde, sahanın koşullarına göre kullanılması dönemin karakteristiklerindendir.

Burada askeri teknoloji alanındaki daha sonraki (19. ve 20.yy.) gelişmelerin detayı yer almamaktadır. 

B.Berksan.

Askeri Devrim teorisi, 1950'lerde Michael Roberts tarafından ortaya atılmıştır. Roberts, 1560-1660 yılları arasında İsveç'e odaklanarak, taşınabilir ateşli silahların Avrupa'daki savaş biçiminde büyük değişikliklere yol açtığını savunmuştur. Bu dönemde Hollandalılar ve İsveçliler tarafından geliştirilen taktikler, talimler ve doktrinler, ateşli silahların etkinliğini en üst düzeye çıkarmıştır. Bu yenilikler, daha fazla eğitimli askere ve dolayısıyla daimi ordulara olan ihtiyacı beraberinde getirmiştir. Ordular, boyut olarak büyümüş ve maliyetleri artmıştır. Bu değişimler, idari destek, para, insan gücü ve erzak temini gibi alanlarda önemli siyasi sonuçlar doğurmuş, yeni mali talepler ve yeni hükümet kurumlarının oluşumuna zemin hazırlamıştır.  

Roberts'ın 1560-1660 kronolojisi, ateşli silahların giderek daha etkili hale gelmesinden faydalanmak üzere doğrusal taktiklerin geliştirildiği bir dönem olarak tanımlansa da, birçok akademisyen tarafından sorgulanmıştır. Jeremy Black, Avrupa ordularının boyutunda katlanarak artışın yaşandığı 1660-1710 yıllarını kilit dönem olarak görmüştür. Clifford J. Rogers ise farklı dönemlerde art arda askeri devrimler yaşandığı fikrini geliştirmiştir:

14. yüzyılda "piyade devrimi",

15. yüzyılda "topçu devrimi",

16. yüzyılda "tahkimat devrimi" ve

1580-1630 yılları arasında "ateşli silahlar devrimi".

Batı askeri sistemi ve savaş yöntemlerinde ateşli silahlara dayalı değişimler ve bu değişikliklere bağlı olarak farklı taktiklerin devreye sokulması olarak ifade edilmektedir. Bu farklı dönemlendirmeler ve yorumlar, "Askeri Devrim" kavramının tekil, keskin bir olaydan ziyade, farklı askeri branşlarda (piyade, topçu, tahkimat, ateşli silahlar) ve farklı hızlarda gerçekleşen, uzun soluklu, çok yönlü bir dönüşüm süreci olduğunu göstermektedir. Bu durum, askeri tarihin dinamik ve adaptif doğasının bir yansımasıdır.

Askeri Devrim, özellikle barutlu silahların yaygınlaşması ve profesyonel daimi orduların kurulması gibi silahlanma yeniliklerine atfedilir. Geoffrey Parker, Avrupa'daki askeri devrimin Avrupalı güçlere belirgin bir avantaj sağladığını, nispeten küçük Avrupa güçlerinin Amerika'yı, Afrika ve Asya'nın büyük bir kısmını fethetmesini mümkün kıldığını savunmuştur. Bu süreç, hükümetlerin ulusal güvenliklerini sağlamak ve rakiplerine karşı güçlerini ortaya koymak için orduları üzerinde daha fazla kontrol sağlamaları gerektiğinden, merkezi devletlerin yükselişine önemli katkıda bulunmuştur. Bu dönem, Avrupa devletleri arasında bir silahlanma yarışını ve askeri üstünlük için rekabeti teşvik ederek uluslararası ilişkileri önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu artan militarizasyon ortamı, güç dengelerini değiştiren ittifak ve rekabetlere yol açmış, Otuz Yıl Savaşları gibi çatışmalara neden olmuştur.

Barut gibi teknolojik yenilikler, askeri devrim için gerekli bir koşul olsa da, asıl dönüşüm, devletlerin bu yeni teknolojiyi etkili bir şekilde kullanmak için üstlendikleri örgütsel ve kurumsal adaptasyonlarda yatmaktadır. Daimi, daha disiplinli ve kalıcı olarak finanse edilen ordulara olan ihtiyaç, doğrudan devletin merkezileşmesini, yeni idari ve mali sistemlerin geliştirilmesini ve hükümetin toplum üzerindeki kontrolünün artmasını sağlamıştır.

Bu, askeri ihtiyaçların devlet gelişimini tetiklediği ve bunun da askeri yenilik ve genişlemeyi mümkün kıldığı bir geri besleme döngüsü yaratmıştır. Avrupa içindeki bu askeri dönüşümler, kıtanın küresel çapta güç projeksiyonu yapma, sömürge imparatorlukları kurma ve nihayetinde yüzyıllar boyunca dünya düzenine hakim olma yeteneğinde doğrudan etkili olmuştur.


Ateşli Silahların Evrimi: Arkebüzden Tüfeğe

Elle taşınabilen ateşli silahların gelişimi, Askeri Devrim'in temel taşlarından biri olmuş, piyade muharebesini kökten değiştirmiş ve eski kişisel korunma biçimlerini eskimiş hale getirmiştir.

Arkebüz ve Misket Tüfeğinin Teknik Gelişmeleri

Orta Çağ savaşlarında önemli bir silah olan el topu, orduların kale duvarlarını ve tahkimatları aşmasına olanak tanımıştır. 1400'lü yıllarda ortaya çıkan arkebüz, başlangıçta küçük bir top olarak kabul edilen erken bir ateşli silahtı. Zırhlı düşman birliklerine karşı kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Misket tüfeğinin ilk kaydedilen kullanımı 1521'de gerçekleşmiş, zırhı delebilen ağır bir arkebüz olarak tanımlanmıştır. Erken dönem misket tüfekleri yivsiz namlulu olup ateşleme için fitilli mekanizma kullanmıştır. Ağırlıkları (20 pound'a kadar) nedeniyle askerler genellikle bir dayanak kullanarak ateşlemişlerdir. Bu erken modeller, daha sonraki tasarımların hassasiyetinden ve hızlı ateşleme yeteneklerinden yoksundu.

 Ateşli silah teknolojisindeki önemli bir dönüm noktası, 17. yüzyılın sonlarından itibaren hantal fitilli mekanizmaların yerini daha güvenilir çarklı veya çakmaklı sistemlere bırakması olmuştur. Bu geçiş, daha kolay ateşleme, daha hızlı atış ve gelişmiş hassasiyet sağlamıştır. Çakmaklı misket tüfeği, birçok Avrupa ordusunda standart askeri ateşli silah haline gelmiştir. 18. yüzyılın ünlü yivsiz misket tüfeği Brown Bess, seri üretim ve kullanım kolaylığı için tasarlanmış, ancak hassasiyetten ödün vermiştir.  

Yüzyılın başlarında yivli namluların (namlu içindeki spiral oluklar) ortaya çıkışı, misket tüfeği tasarımında devrim yaratmış, mermiye dönüş hareketi vererek hassasiyet ve menzili büyük ölçüde artırmıştır. Atış sırasında genişleyen uzun bir mermi olan Minié topu, yivli namlularla birleştiğinde askerlerin çok daha uzun mesafelerden hedeflere hassas bir şekilde nişan almasına olanak tanımıştır.

Bu evrim süreci, hantal fitilli arkebüzden daha güvenilir çakmaklı misket tüfeğine, oradan da isabetli yivli misket tüfeğine ve nihayet kama-doldurmalı mekanizmalara geçişi açıkça göstermektedir. Her yenilik, önceki sınırlamaları (örneğin, yavaş ateşleme, düşük hassasiyet, yavaş yeniden yükleme) ele almıştır. Bu sürekli ilerleme, askeri teknolojik gelişimin nadiren tek bir "çığır açıcı" buluşla sınırlı olduğunu, aksine sürekli bir yenilik ve karşı-yenilik döngüsü olduğunu vurgulamaktadır.


 Topçu Sınıfındaki Dönüşüm: Tasarım, Malzeme ve Mobilite

Topçu, başlangıçta hantal kuşatma silahlarıyken, Askeri Devrim sırasında radikal bir dönüşüm geçirerek muharebe taktiklerinin mobil ve ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Erken Dönem Toplarından Modernizasyona Geçiş

Barut, 1300'lerde Çin'den Mağribiler aracılığıyla Avrupa'ya gelmiş ve topun ortaya çıkışıyla Avrupa'daki savaş yöntemlerinde devrim yaratmıştır. Avrupa'da topun ilk kaydedilen kullanımı, 1343-44 Algeciras kuşatması sırasında şehrin savunmasında olmuştur. Erken topçu gelişimi, kuşatmalar sırasında savunma duvarlarını ve tahkimatları aşma yeteneğine odaklanmış, bu da ağır, oldukça hareketsiz kuşatma makinelerine yol açmıştır. El toplarından daha büyük ve isabetli olan kulverinler, geç Orta Çağ döneminde baskın hale gelmiş, kaleleri topçu ateşine karşı savunmasız bırakmış ve geleneksel kuşatma savaşlarının yaygınlığını azaltmıştır.  

Döküm Teknikleri, Yivli Namlular ve Mühimmat Yenilikleri

İlk toplar, uzun metal çubukların ısıtılıp birbirine çekiçlenmesiyle yapılmış, daha sonra takviye için çemberler eklenmiştir. Kama-doldurma (arkadan yükleme) ve hatta İsveç'e ait deri top tasarımı gibi farklı fikirlerle deneyler yapılmıştır. Ancak, 1500'lerden 1800'lerin ortalarına kadar çoğu top, erimiş demir veya bronzun kum kalıplara dökülmesiyle üretilen, pürüzsüz iç namlulu (delik) standart bir tasarıma uymuştur. Bu toplar ağızdan doldurulmuş, namlunun denge noktasında bulunan iki yuvarlak çubuk (trunnionlar), topu bir taşıyıcıya monte etmek ve namlunun yukarı-aşağı hareket etmesini sağlamak için kullanılmıştır.  

 1739'da metal kesme tornasının icadı, döküm sorununa bir çözüm sağlamıştır. Bu tarihten itibaren toplar tek parça halinde dökülebilmiş ve daha sonra "katıdan" delinerek çok daha güçlü ve daha az çatlama eğilimli toplar üretilmiştir. Bu, güvenliği artırmış ve daha büyük ve daha güçlü topların yapımına olanak tanımıştır. Sanayi Devrimi, topçulukta 300 yılın en büyük değişikliklerini getirmiş, 1850'lerde çeliğin ticari olarak temin edilebilir hale gelmesiyle yivli namluların (spiral oluklu çelik borular) üretimi başlamıştır. Bu yivler, mermiye dönüş hareketi vererek menzilini ve isabetini önemli ölçüde artırmış, yivsiz topları eskimiş hale getirmiştir. Sir William Armstrong'un 1865'te kabul edilen Yivli Ağızdan Doldurmalı (RML) sistemi, güçlü bir merkezi çelik boru ve üzerine sıcakken geçirilen dövme demir halkalardan oluşuyordu. Bu sistem, eski dökme toplardan çok daha güçlü ve daha büyük topların üretilmesini sağlamıştır.  

Savaş Alanında Topçu Mobilitesinin Artışı

Erken dönem sahra topları statikti ve yalnızca sağlam vagonlara yerleştirilerek öküzlerle mevzilere çekilebiliyordu. Ancak 1600'lerin sonlarına gelindiğinde, daha küçük toplar tekerlekli bir limber üzerine monte edilebilmiş ve savaş alanında atlarla hızla hareket ettirilebilmiştir. Bu, ilk gerçek anlamda mobil kara topçuluğunun başlangıcını işaret etmiştir. 18. yüzyılın ortalarında, özellikle Fransız Gribeauval sistemi (1765) sayesinde mobil sahra topçuluğu gelişmiştir. Bu sistem, menzilden ödün vermeden daha hafif, daha standart toplar ve değiştirilebilir parçalarla donatılmış, ağırlığı önemli ölçüde azaltılmış topçu taşıyıcıları üretilmesini sağlamıştır. Bu hareketlilik artışı, topçunun piyade ile daha etkili bir şekilde entegre edilmesine olanak tanımış, Gustavus Adolphus'un reformlarında görüldüğü gibi.  

Topçunun artan hareketliliği, birincil işlevini kuşatma operasyonlarından doğrudan muharebe alanı desteğine kaydırmıştır. Bu durum, piyade, süvari ve topçunun birlikte hareket edebildiği, karşılıklı destek sağlayabildiği ve yıkıcı gücü en üst düzeye çıkarabildiği "birleşik silahlar" taktiklerinin geliştirilmesini kolaylaştırmıştır.

Taktik ve Stratejilerde Devrim: Piyade, Salvo Ateşi ve Birleşik Silahlar

Askeri Devrim, muharebe alanı dinamiklerini temelden yeniden şekillendirmiş, piyadenin rolünü yükseltmiş, yeni atış tekniklerini tanıtmış ve farklı askeri branşların entegrasyonunu teşvik etmiştir.

Piyadenin Yükselişi ve Süvarinin Rolündeki Değişim

Ateşli silahlar, aristokrasilerin ve ağır süvarinin geleneksel rolünü azaltarak savaşta devrim yaratmıştır. Misketlerin ortaya çıkışı, piyadelerin düşmanları uzaktan hedef almasına olanak tanımış, bu da askerlerin salvoyla ateş edebileceği hat formasyonlarının geliştirilmesine yol açmıştır. Bu taktik, yakın dövüşten önce ateş gücünü en üst düzeye çıkararak ağır kayıplar verdirmeyi sağlamıştır. Ağır zırhlı şövalyelerden, bireysel eğitim gereksinimleri daha düşük olan piyade askerlerine geçiş, 15. yüzyılın sonlarından itibaren orduların boyutunun genişlemesini mümkün kılmıştır.  

Doğrusal Formasyonlar ve Salvo Ateşi Teknikleri (Countermarch)

Salvo ateşi, en basit haliyle askerlerin aynı yöne toplu halde ateş etmesi taktiğidir. Uygulamada, genellikle bir sıra askerin komut üzerine düşman kuvvetlerine aynı anda silahlarını boşaltması, yani "salvo atışı yapması", ardından diğer asker sıralarının aynı manevrayı sırayla tekrarlaması şeklinde gerçekleşir. Özellikle misket salvosu tekniği (countermarch olarak da bilinir), asker sıralarının öne adım atmasını, komut üzerine ateş etmesini ve sonra yeniden yüklemek için bir kolona geri yürümesini gerektirirken, bir sonraki sıra aynı süreci tekrarlar. Salvo ateşi taktiği genellikle 16. yüzyılın sonlarında Hollandalı askeri düşünürlerle ilişkilendirilse de, prensipleri en azından Çin Tang hanedanından beri arbalet piyadeleri için uygulanmıştır.  

 Birleşik Silah Taktiklerinin Entegrasyonu


İspanyol Tercios'ları, mızrakları ve arkebüzleri (ateşli silahları) etkili bir şekilde birleştiren ilk birimlerdendi. Bu, mızrağın savunma gücünü arkebüzün kompakt ateş gücüyle birleştiren bir muharebe sistemi oluşturmuştur. Bu formasyon, diğer oluşumların aksine, bütünlüğünü kaybetmeden mobil birimlere ve hatta bireysel yakın dövüş birimlerine bölünebilme yeteneğine sahipti.

İspanyollar arkebüzlü piyadeyi İsviçre tarzı kargılı pikemen muharebe düzeni ile birleştirerek tercios (İspanyolca' da "üçüncü" anlamındadır) diye isimlendirdikleri yeni bir muharebe düzeni yarattılar. Muharebenin başlangıcında kargılı piyade ortada 30 saftı kare şeklinde düzen alırken arkebüzlü piyade ise önde ve yanlarda hat halinde köşelerde ise "manga" denilen 24o'ar kişiden oluşan kareler şeklinde tertiplenmekteydi. Böylelikle her yöne karşı savunma düzeni alınmaktaydı. Amaç arkebüzleri düşmana yaklaşırken mümkün olduğunca zayiat verdirecek şekilde yerleştirmekti. Düşman iyice yaklaşınca arkebüzlüler kargılı piyadenin safları içine çekilip atışla rına devam etmekteydi. İspanyol tercios düzeni zaman içinde değişim geçirerek ı7. yüzyılın başına kadar muharebelerde başarıyla kullanıldı

Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020


Gustavus Adolphus, birleşik silahları daha da geliştirmiş, hafif topçuyu piyade içine entegre etmiş ve koordineli bir birleşik silah etkisi yaratmıştır. Reformları arasında süvarileri kılıç kullanarak hatlar halinde hücum etmeye eğitmek de yer almış, ateş gücünü şok eylemiyle tamamlamıştır. Orange Prensi Maurice'in Turnhout (1597) ve Nieuwpoort (1600) muharebelerindeki zaferleri, süvarinin önemli bir rol oynadığı silahlar arası işbirliği yeniliğine bağlıydı.

 Askeri Devrim, sadece bir dizi izole değişimin değil, bütünsel bir dönüşümün sonucuydu ve devletin tüm bu sistemi finanse etme ve yönetme kapasitesi, nihai askeri etkinliğin belirleyicisi haline gelmiştir. Bu, çeşitli askeri branşların güçlü yönlerini optimize etmeye yönelik kritik bir stratejik değişimi vurgulamaktadır. Mızraklı askerlerin savunma sağlamlığını, misketçilerin yoğun ateş gücünü, mobil topçunun yıkıcı menzilini ve süvarinin şok etkisini birleştirerek, komutanlar daha çok yönlü, dayanıklı ve ölümcül bir savaş gücü yaratabilmişlerdir. Farklı unsurların ortak bir amaca ulaşmak için sinerjik olarak çalıştığı bu birleşik silahlar kavramı, modern askeri doktrinin temel bir ilkesi olmaya devam etmektedir ve Askeri Devrim sırasında önde gelen güçlerin başarısında kilit bir faktör olmuştur.  

 Tahkimat ve Kuşatma Savaşlarında Değişim: Trace Italienne

Barutlu topçuluğun ortaya çıkışı, geleneksel Orta Çağ tahkimatlarını eskimiş hale getirmiş, savunma mimarisinin radikal bir şekilde yeniden düşünülmesini gerektirmiş ve kuşatma savaşlarını ile askeri stratejiyi derinden etkilemiştir.

Ortaçağ Kalelerinin Savunmasız Hale Gelmesi

Orta Çağ'ın pasif, halka şeklindeki (enceinte) tahkimatları, özellikle dikey olarak duvarlara yönlendirilen top ateşi karşısında hasar görmeye veya yıkılmaya karşı son derece savunmasız kalmıştır. Ayrıca, saldıran kuvvetler duvarlara yaklaştıklarında nispeten güvenli bir şekilde tünel kazma operasyonları yürütebiliyorlardı, çünkü savunmacılar yakındaki mevzilerden onlara karşı etkili bir şekilde koyamıyorlardı. Daha güçlü bir top olan kulverin, kaleleri "topçu ateşine karşı savunmasız" hale getirmiş, bu da geleneksel kuşatma savaşının azalmasına yol açmıştır.   


Yıldız Tipi Kalelerin (Trace Italienne) Ortaya Çıkışı ve Savunma Stratejileri Üzerindeki Etkisi

Barutlu silahların yükselişine yanıt olarak, erken modern dönemde trace italienne (İtalyan tarzı) veya bastion kalesi olarak bilinen yeni bir tahkimat tarzı geliştirilmiştir. Bu tarz, ilk olarak 15. yüzyılın ortalarında İtalya'da ortaya çıkmıştır. Bu tahkimatlar, Orta Çağ kalelerinden daha alçak ve daha geniş bir alana sahip olacak şekilde tasarlanmış, saldırganların aşması gereken çok sayıda savunma katmanıyla "derinlemesine savunma" sağlamıştır. Temel özellikleri arasında, geleneksel perde duvarlarından çok daha topçu ateşine dayanıklı ve tırmanması zor olan eğimli toprak surlar bulunmaktaydı. Yıldız şeklindeki tasarım, hendek içine uzanan çıkıntılarda alçak konumlandırılmış topçu mevzilerinden yandan ateşle taranabilen geniş hendekleri içeriyordu, bu da saldıran birlikler için "öldürme alanları" yaratıyordu. Savunma topları için atış mevzileri, dış bombardımandan ağır bir şekilde korunmuş, ancak kalenin içine doğru açık bırakılmıştı. Bu, dumanın dağılmasını sağlamanın yanı sıra, ele geçirilmesi durumunda saldırgana daha az faydalı olmalarını amaçlıyordu.


Trace italienne'in etkinliği, ilk olarak 1500'deki Pisa savunmasında ve 1509'daki Padua savunmasında gösterilmiştir. Bu kuşatmalarda, Fransız ve müttefik kuşatmacılar, topçu ateşlerinin bu alçak surlar üzerinde çok az etki yarattığını görmüşlerdir. Bu yeni tahkimatlar, Akdeniz'deki Osmanlı genişlemesini yavaşlatmada önemli bir rol oynamıştır. Özellikle 1537'deki Korfu savunmasında ve 1565'teki Malta kuşatmasında (Fort Saint Elmo'nun bir aydan fazla dayanarak ağır kayıplar verdirmesiyle) kritik bir rol oynamışlardır. Bu tür tahkimatları ele geçirmenin zorluğu, askeri stratejide derin bir değişikliğe yol açmış, "yeni kaleleri kuşatmak ve garnizonlarını sağlamak için daha büyük ordular" gerektirmiştir.  

Trace italienne'in varlığı veya yokluğuyla şekillenen bu "askeri coğrafya", erken modern dönem askeri stratejisinde kilit bir faktör haline gelmiştir.  

Topçu silahlarında yaşanan teknolojik gelişim ve yeni kullanım alanları sonucu artık eskisi gibi basit metalürji, kimya ve matematik bilgisi ile top dökmek, barut imali ve topun tevcihi mümkün değildi. İyi bir eğitime ihtiyaç vardı. Bu konuda örgün eğitim veren okullar olmadığından topçuluk eğitimi, önceleri çoğunluğu İtalyan olan az sayıda ailenin tekelinde kaldı. Devletler yüksek ücretlerle bu ailelerin hizmetini satın alıyorlardı. Üstelik bu aileler gelişen toplara karşı koruma sağlayan yeni yıldız kale ve tahkimatlı mevzi inşaatında da kısa zamanda söz sahibi oldu. "Askeri mühendis" olarak isimlendirilen bu yeni tip topçu-istihkam uzmanları bir taraftan da "karargah subayı" hizmetini görmeye başladılar. Çoğu zaman okuma ve yazma bilmeyen komutanlar askeri mühendislerin fikir ve tavsiyelerine göre muharebe düzeni alıyorlar, silah ve birlikleri kullanıyorlardı. Böylelikle bugünkü anlamda profesyonel subay sınıfı da ortaya çıkmaya başladı.

Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020

Öne Çıkan Ülkeler ve Yenilikçiler

Askeri Devrim, Avrupa'daki rekabetçi bir ortam tarafından yönlendirilmiş, burada birkaç ulus ve onların vizyoner liderleri yeniliklere öncülük etmiş ve bunları benimseyerek önemli askeri avantajlar elde etmiştir.

Hollanda (Orange Prensi Maurice): Tatbikat, Disiplin ve Profesyonel Ordu Reformları

Orange Prensi Maurice, Kaptan-General ve Amiral olarak Hollanda Devlet Ordusu'nu yeniden düzenlemiş, Hollanda İsyanı'nı İspanya'ya karşı disiplinli ve etkili bir askeri sefere dönüştürmüştür. Kuşatma savaşındaki yenilikleri ve modern bir askeri talim sistemi geliştirmesiyle geniş çapta tanınmıştır. Bu sistem, klasik Roma askeri prensiplerinden (Vegetius, Lipsius) ilham almıştır. En önemli yeniliği, özellikle misketçiler için piyade askerlerinin etkinliğini artırmak amacıyla kapsamlı talimler olmuştur. Rütbelerin toplu halde ateş edip sonra yeniden yüklemek için geri çekilirken, bir sonraki rütbenin öne adım attığı bir salvo ateşi (countermarch olarak da bilinir) sistemi geliştirerek sürekli atış sağlamıştır. Maurice, çavuşların özel "komut sözleri" icat etmiş ve kuzeni John William of Nassau ile birlikte eğitimi standartlaştırmak için resimli bir "talim kitabı" oluşturmuştur. 

İsveç (Gustavus Adolphus): Hafif Topçunun Entegrasyonu ve Mobil Taktikler

İsveç Kralı II. Gustavus Adolphus, 17. yüzyılın başlarında kilit bir figür olarak öne çıkmış, nispeten küçük boyutuna rağmen Otuz Yıl Savaşları sırasında İsveç'i askeri olarak öne çıkarmıştır. Yenilikçi stratejileri ve taktikleri arasında doğrusal piyade formasyonlarının geliştirilmesi ve mobil topçunun etkili kullanımı yer almıştır. Hafif topçuyu doğrudan piyade içine entegre ederek koordineli bir birleşik silah etkisi yaratmıştır. Topçuyu 6, 12 ve 24 librelik standartlara oturtmuş ve piyade desteği için 3 librelik bir "alay topu" tasarlamıştır. Gustavus, askerleri köylü sınıfından askere almış, düzenli maaş veya toprak vaadi sunarak, paralı ordulara karşı İsveçlilere avantaj sağlayan bir "savaş gücünün ahlaki bileşeni" oluşturmuştur. Reformları, büyük daimi orduların kurulmasına ve askeri profesyonelleşmeye, yıl boyunca eğitim ve konuşlandırmaya katkıda bulunmuştur.  

İspanya (Tercios): Piyade Birimlerinin Etkinliği ve Profesyonel Askerlerin Rolü

İspanyol Tercios'ları, İspanyol monarşisinin seçkin askeri birimleri olup, dünyanın en iyi profesyonel piyadelerinden biri olarak kabul edilmiştir. İspanyol İmparatorluğu'nun güçlü kara kuvvetleri için hayati önem taşımışlardır. Geçici levazımat veya paralı askerlerden ziyade profesyonel gönüllülerden oluşmaları, modern Avrupa ordularının oluşumunda kritik bir adım olmuştur. İç idari yapılanmaları ve muharebe alanı taktikleri, 15. yüzyıl sonları ve 16. yüzyıl başlarında Gonzalo Fernández de Córdoba'nın yeniliklerinden doğmuş, mızrakları ve ateşli silahları (arkebüzleri) etkili bir şekilde birleştirmişlerdir. Temel avantajlarından biri, diğer oluşumların aksine, bütünlüklerini kaybetmeden mobil birimlere ve hatta bireysel yakın dövüş birimlerine bölünebilme yetenekleriydi.

 Fransa (Louis XIV, Gribeauval): Daimi Orduların Kuruluşu ve Topçu Mühendisliği

Louis XIV, 1661'de Fransız tahtına geçtiğinde, yaklaşık 70.000 kişilik büyük ama dağınık bir askeri kuvvet devralmıştır. Savaş Bakanları Michel Le Tellier ve oğlu Louvois Markisi yönetiminde, Fransız Kraliyet Ordusu, merkezi kontrol altında yüksek disiplinli ve profesyonel bir daimi ordu olarak yeniden yapılandırılmıştır. Silahlanma, terfi sistemleri, talim prosedürleri, üniformalar ve genel organizasyonda iyileştirmeler yapılmış veya tanıtılmış, bu da ordunun boyutunun neredeyse iki katına çıkmasına neden olmuştur.

Bu örnekler, askeri yeniliklerin tek bir ulusla sınırlı olmadığını, aksine Avrupa güçleri arasındaki yoğun rekabetin bir ürünü olduğunu göstermektedir. Hollandalılar (Orange Prensi Maurice) talimler ve salvo ateşi konusunda öncülük etmiş , bunlar daha sonra diğer uluslar tarafından kopyalanmıştır. İsveçliler (Gustavus Adolphus) bu temeller üzerine inşa ederek mobil topçuyu ve zorunlu askerliği entegre etmişlerdir. İspanyol Tercios'ları benzersiz bir birleşik silah formasyonu geliştirmiştir. Fransızlar (Louis XIV, Gribeauval) daha sonra devlet kontrollü daimi orduları ve topçu mühendisliğini mükemmelleştirmişlerdir. Bu rekabetçi ortam, Avrupa'yı bir "savaş laboratuvarına" dönüştürmüş, askeri başarılar hızla analiz edilmiş, taklit edilmiş ve daha da yenilenmiştir. Bu sürekli "silahlanma yarışı" ve başarılı reformların hızlı yayılımı, kıta genelinde askeri gelişimi hızlandıran dinamik bir geri besleme döngüsü yaratmıştır. Bu iç Avrupa rekabeti, kıtanın diğer medeniyetler üzerindeki kolektif askeri yükselişinde kilit bir faktör olmuştur.   

Osmanlı İmparatorluğu'nun Barutlu Silahları Kullanımı

Osmanlı İmparatorluğu, barut ve topları hızla benimsemiş ve 15. yüzyıldan itibaren etkili bir şekilde kullanmıştır. Ateşli silahları (tüfek) kullanmaya da hızla geçmişlerdir. Osmanlıların, Avrupa'nın çoğu gibi, önemli topçu ve barutlu silahlara sahip olduğu belirtilmiştir. Bazı akademisyenler, Osmanlıların askeri teknolojiyi Avrupalılardan daha erken kullandığını ve ithal edip kendi bünyelerine uygun hale getirerek, geliştirerek ve başka ülkelere yayarak başarılı olduklarını savunmaktadır. 


Ancak, diğer perspektifler, Osmanlıların daha sonra ateşli silah teknolojisinde geri kaldığını ve Batı'ya bağımlı hale geldiğini, tüfekli piyadeler yerine süvari ağırlıklı bir orduda ısrar ettiğini öne sürmektedir. Askeri devrim ile modernleşme arasındaki bağlantı, Osmanlı-Türk modernleşmesinde daha net bir şekilde görülmektedir. Bu durum, "Batı'nın yükselişi" anlatısına önemli bir nüans katmaktadır. Osmanlılar başlangıçta barutu benimsemiş olsalar da, Askeri Devrim'in uzun vadeli başarısı, sadece başlangıçtaki benimseme yeteneğine değil, aynı zamanda askeri teknolojiyi daha geniş devlet kurma süreçleriyle (örneğin, profesyonelleşme, mali reform, bilimsel araştırma)   sürekli olarak yenileme, uyarlama ve entegre etme kapasitesine bağlı görünmektedir. Osmanlı deneyimi, bu sürekli yenilik ve kurumsal adaptasyon döngüsünü sürdürmedeki bir başarısızlığın, belki de farklı sosyo-politik yapılar nedeniyle, önde gelen Avrupa güçlerine kıyasla göreceli bir askeri dezavantaja yol açtığını düşündürmektedir.

Askeri Devrim'in Geniş Kapsamlı Yansımaları

Muharebe alanının ötesinde, Askeri Devrim, devlet yapıları, uluslararası ilişkiler, ekonomik sistemler ve hatta bilimsel araştırmalarda derin dönüşümleri tetiklemiş, erken modern Avrupa'nın ve küresel yükselişinin seyrini şekillendirmiştir.

Devletin Merkezileşmesi ve Maliyetler

Ateşli silahların etkinliğini en üst düzeye çıkaran taktikler, talimler ve doktrinlerdeki yenilikler, daha fazla eğitimli askere ve dolayısıyla daimi kuvvetlere (daimi ordulara) olan ihtiyacı doğurmuştur. Bu ordular çok daha büyük ve daha pahalı hale gelmiştir. Bu değişimler, idari destek, para, insan gücü ve erzak temini için yeni mali talepler ve yeni hükümet kurumlarının oluşturulması gibi önemli siyasi sonuçlar yaratmıştır. Daimi orduların kurulması, devletin askeri altyapı ve lojistiğe yaptığı yatırımı artırmış, devletin siyasi etkisini daha da pekiştirmiş ve gücün merkezileşmesine yol açmıştır.

 Uluslararası Güç Dengeleri ve Avrupa Hegemonyası

Askeri Devrim, Avrupa devletleri arasında bir silahlanma yarışını teşvik ederek ve askeri üstünlük için rekabeti teşvik ederek uluslararası ilişkileri önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu artan militarizasyon ortamı, değişen ittifaklara ve rekabetlere yol açmıştır. Geoffrey Parker, Avrupa'daki Askeri Devrim'in Avrupalı güçlere belirgin bir avantaj sağladığını, nispeten küçük Avrupa güçlerinin Amerika'yı, Afrika ve Asya'nın büyük bir kısmını fethetmesini mümkün kıldığını savunmuştur.

 Lojistik ve Tedarik Zinciri Yenilikleri

Orduların ve topçuların artan boyutu, taşıma üzerinde daha ağır yükler oluşturmuştur. İki önemli lojistik yenilik ortaya çıkmıştır: "depo" (genellikle bir kuşatmayı desteklemek için kurulan stratejik olarak konumlandırılmış önceden stoklanmış bir depo) ve "hareketli depo" (yürüyüş halindeki ordular için birkaç günlük erzak taşıyan daha küçük, mobil bir versiyon). 

Tahmin edileceği gibi dev toplar, gülleler ve tonlarca barutu üretmenin yanısıra bunları hedef kaleye kadar taşımak ve sefer sonrasında bakımını yapıp depolamak maliyetli ve kapsamlı bir lojistik hazırlığa ihtiyaç duymaktaydı. Lojistik ve idari destek başlangıçta sivil müteahhitler vasıtasıyla halledil meye çalışılsa da zaman içinde ordunun kendine ait bir lojistik kapasite geliştirmesi gerekti ve bu da merkeziyetçi krallıkları daha da güçlendirdi. Örneğin 17. yüzyılın sonunda Michelle ve oğlu François le Tellier Fransız ordusu için oldukça kapsamlı bir ileri depolama sistemi tesis etti. Olası taarruz ve savunma senaryolarına uygun olarak tespit edilen kale ve şehirlerde yiyecek ve mühimmat depolamak için özel binalar inşa edildi ve bunlardan sorumlu birlikler teşkil edildi. Yiyecek ve barutun son kullanma tarihleri olduğu için depolanan malzeme bozulmadan tüketilmesi veya satılması da sistemin bir parçasıydı. Bu sayede Fransız orduları rakiplerine göre çok daha çabuk barış kuruluşundan sefer kuruluşuna geçiş yapıp görev yerlerine intikal edebilmekteydi. Doğal olarak bu sistemin kurulması ve işletilmesi Roma sonrası Batı monarşilerinde kamu bürokrasisini büyütüp kuvvetlendirmişti.

Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020

Güvenli iletişim hatları hayati hale gelmiş ve onları korumak için tüm ordular konuşlandırılmıştır. Lojistik organizasyon daha verimli hale getirilmiş, bagaj trenleri azaltılmış ve yükün bir kısmı askerlerin sırtına kaydırılmıştır. Gustav II Adolph ve Orange Prensi Maurice, 17. yüzyılın başlarında lojistik iyileştirmeler yoluyla Avrupa savaşlarına bir ölçüde hareketlilik kazandırmışlardır. Askeri Devrim, tedarik tabanlıdan dağıtım tabanlı bir lojistik sistemine geçişe yol açmış, fazlalık destek fonksiyonlarını düzene sokmuştur.  

 Bilimsel ve Endüstriyel Etki

Askeri Devrim'den kaynaklanan bilimsel ve teknolojik sorunları çözme çabaları, özellikle balistik alanında fizik ve kimya alanlarında önemli gelişmelere yol açmıştır. Sanayi Devrimi, yivli namlu ve kama-doldurma mekanizmaları gibi ateşli silah teknolojisindeki ilerlemeleri daha da hızlandırmıştır. Fransa'daki Gribeauval sistemi (1765), standartlaştırılmış, değiştirilebilir topçu parçaları için mühendislik ve metalürjinin entegrasyonuna örnek teşkil etmiştir.  

 Askeri Devrim'in Kalıcı Mirası

Yüzyıllara yayılan, uzun soluklu ve çok yönlü bir dönüşüm olan Askeri Devrim, dünya tarihinde silinmez bir iz bırakmıştır. Mirası, muharebe alanının çok ötesine uzanarak devletlerin doğasını, uluslararası ilişkileri ve toplumun dokusunu temelden yeniden şekillendirmiştir.

Devrim, arkebüzden yivli misket tüfeğine ve hantal kuşatma toplarından mobil sahra topçusuna kadar barutlu silahların yaygın bir şekilde benimsenmesi ve sürekli olarak geliştirilmesiyle karakterize edilmiştir. Bu teknolojik ilerlemeler, kitle piyadesinin yükselişi, disiplinli talim, salvo ateşi ve sofistike birleşik silah operasyonları dahil olmak üzere askeri organizasyon, taktik ve stratejilerde radikal değişimleri zorunlu kılmıştır. Savunma mimarisi, trace italienne ile dramatik bir şekilde evrilmiş ve yeni bir kuşatma savaşı dönemine yol açmıştır. En önemlisi, devrim, büyük, profesyonel daimi orduları kurma, finanse etme ve yönetme yeteneğine sahip merkezi, mali-askeri devletin ortaya çıkışını sağlamıştır.

Askeri Devrim, Avrupa güçlerine belirleyici bir askeri avantaj sağlamış, küresel genişlemelerini ve sömürge imparatorluklarının kurulmasını mümkün kılmıştır. Bu üstünlük, Avrupa'nın yüzyıllar boyunca ekonomik, siyasi ve kültürel hegemonyasının temelini oluşturmuştur. Avrupa içinde ise yoğun rekabeti ve bir silahlanma yarışını teşvik etmiş, değişen ittifaklar ve rekabetlerle karakterize edilen dinamik ve genellikle şiddetli bir uluslararası sisteme yol açmıştır.

Profesyonel ordulara, standartlaştırılmış eğitime, lojistik verimliliğe ve teknolojinin askeri doktrine entegrasyonuna verilen önem, modern savaşın temellerini atmıştır. Birleşik silahlar, lojistiğin önemi ve askeri yeniliklerin sürekli döngüsü gibi prensipler, çağdaş askeri düşüncenin merkezinde yer almaya devam etmektedir. Devrim, devletin askeri işlerdeki birincil aktör rolünü pekiştirmiş, sağlam devlet bürokrasilerinin, merkezi mali sistemlerin ve askeri hizmetle bağlantılı ulusal kimliklerin gelişimine yol açmıştır. Kitlesel seferberlik ve güç projeksiyonu kapasitesine sahip modern ulus-devlet, Askeri Devrim'in yol açtığı dönüşümlerin doğrudan bir mirasçısıdır. Dahası, bu dönemde askeri talep ile bilimsel/endüstriyel ilerleme arasında kurulan sinerjik ilişki, sonraki dönemlerin askeri-endüstriyel komplekslerinin habercisi olmuş, askeri avantaj arayışının daha geniş toplumsal ve teknolojik ilerlemeyi nasıl tetikleyebileceğini göstermiştir.

Kaynaklar:

Top, Tüfek ve Süngü, Yeniçağda Savaş Sanatı 1453-1815 , Editör : Jeremy Black, Kitap Yayınevi, 2002

Weapon, A Visual History of Arms and Armor, DK, 2006 

Firearms, An Illustrated History, Smithsonian, DK, 2014

Dünya Askeri Tarihi, Mesut Uyar, Doğu Kütüphanesi, 2020

 https://theforge.defence.gov.au/article/changes-warfare-16th-and-17th-centuries-military-revolution

Askeri Devrim ve Türk Modernleşmesine Etkisi, Vural BAŞARAN, Remzi DEMİRErdem Sayı 77

Gustavus Adolphus: Kuzeyin Aslanı, Warfare History Network

Gemini

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder