Anadolu'nun Erken Halkları II (Tunç Çağı)

Anadolu tarihinin Tunç/Bronz çağı ve öncesine ilişkin bilgilerimiz, zaman içinde sürekli güncellenmektedir. Üzerinde yaşadığımız toprakların andığımız dönemde hangi kültürlere ev sahipliği yaptığı, bu kültürlerin birbirleriyle etkileşimleri, sosyo-ekonomik yapıları, gelenekleri, inanç sistemleri v.d. leri merak eden insanlar için birçok soruyu/sorunu barındırmaktadır.

Bu döneme ilişkin bilgilerimizi kazılarda bulunan maddi araç ve gereçlerden, gömülerden elde ediyoruz. Ancak esas bilgi kaynağımız, özellikle Hititler dönemine ait binlerce tablette yer alan metinlerdir. Biz o dönem için Anadolu coğrafyasını Hititçe biliyoruz demek sanırım yanlış olmayacaktır. Çünkü komşu ülkelerin ve yerleşimlerin adlarını Hitit metinlerinde yer aldığı biçimiyle kullanıyoruz. Paralel tarihteki Akad, Mısır ve Asur yazılı kaynakları da bölge tarihi açısından ayrıca önemlidir.

Araştırmalar hala devam etmekte, bazı kültürlerin yazıları günümüzde de henüz okunamamaktadır.

Anadolu’nun hiç de homojen olmayan coğrafi / iklim yapısı, özellikle Kalkolitik (Bakır-taş çağı) ve Bronz/Tunç çağlarındaki tarihlemeyi etkilemiştir. Mezopotamya etkisindeki Orta ve Güney Doğu Anadolu daha erken zamanda yerleşik hayata geçmiştir.  Diğer bölgelerde dönemlerin başlangıç tarihleri daha geçtir.

Göçler öncesinde Anadolu görece yalıtık durumdaydı. Üç tarafı denizlerle çevrili ve doğusunun dağlık olması, insan hareketlerini olumsuz etkiliyordu.  Anadolu’da, bugünkü coğrafi bölünmeyle örtüşen benzer kültürel çevreler yer alıyordu.  Doğu Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri daha çok Mezopotamya etkisindeydi.

Özellikle batılı arkeologların kazı öncelikleri, bir aşamada Batı Anadolu’da yoğunlaşmıştır.  Doğu ve Kuzey Anadolu’nun zor coğrafi koşulları, arkeolojik çalışmaları bir şekilde olumsuz etkilemiştir. Diğer yandan baraj kazıları v.d leri birçok yerde kazıları hızlandırmıştır. Yüzey araştırmaları ile belirlenen birçok yerin kazısı henüz yapılmamıştır. Okuma Atlası Hititler, Yeni Taş çağı tablolarını yaklaşık 10 yıl önce derlemiştim. Bugün bu bilgiler dahi güncellenmeyi gerektirmektedir.

Konu uzmanı olmayan bizler için diğer bir sorun da, akademik yorum farklılıklarının zihin karıştırıcı ölçülerde birbirleriyle çelişmesidir. Özellikle, Batı Anadolu için bu daha da geçerlidir. Dönem resmini oluşturmaya çalışırken özetle bu farklılıkları da yansıtmaya çalıştım.

Özellikle Batı Anadolu coğrafyası arkeolojik yorumlar açısından bazı tartışmalara sahne olmaktadır. Batı uygarlığının Helenistik kökenlerinin Anadolu – Yunanistan ekseninde farklı yorumlarının arka planını görebilmek, disiplin dışından okuyucular için oldukça güçlükler barındırmaktadır. Ulusçu bakışla, şimdiki zamana taşınan ve olgulara ters düşen belirlemeler geçmişin kendi varoluş koşullarını bozduğu oranda, anlam kaybına ve anlama güçlüklerine neden olmaktadır. Buna karşın Batı merkezci önyargılar da benzer sonuçlar doğurmaktadır.

 B.Berksan

Anadolu Tunç Çağı

Anadolu’nun Tunç Çağı görünümü ana hatları ile aşağıdaki tablodaki gibidir. Bu sayfada daha çok genel konulara değinip, ana başlıklar için, ayrı derlenmiş sayfalara bağlantı vererek ilerlemeyi uygun gördüm.

Bu dönemde, Taş çağından farklı olarak, etnik kimliklerden söz etmeye başlayacağız. Orta Tunç Çağı döneminde Anadolu’ya gelen Hint-Avrupa’dilleri konuşan kavimlerin göçüne de dikkati çekmeliyim. Bu yeni gelenler Anadolu’nun siyasi coğrafyasını önemli ölçüde etkilemişlerdir.

Tablo’da  Troya’nın yeniden kurulmalarla bütün dönemi kapsayan varlığı da incelemeye değer. Orta Tunç Çağı’nda  Asur Kolonileri’nin getirdikleri yazı ile Anadolu’dan ilk elden verdikleri bilgilere sahip olduk.  Tüm dönem boyunca, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da  Hurri- Mitanni uygarlıklarının sürekliliği de Anadolu siyasi coğrafyası için önemli. Bu oluşumun öncesinde aynı bölgede varolan Kura- Aras kültürüne de değineceğiz.

Batı Anadolu’daki Luviler günümüzde de tartışılan bir kültür. Hitit tarihinde oynadıkları rol, dillerinin bir çok coğrafyada farklı işlevler taşıması  ilginç tartışmalara neden oluyor. Paylaşacağımız metinlerde, Lukka Ülkesine, Kizzuvatna’ya ve diğerlerine de değineceğiz. 

Aşağıdaki metinlerde, Erken ve Orta Tunç çağı Doğu-Batı Anadolu bölgelerine genel olarak göz atacağız. Lütfen aşağıdaki tabloyu yol haritası olarak kullanın. 

B.Berksan


Höyükler (Tepe Kentler)

Mezopotamya’da ve İran’da olduğu gibi Anadolu’da da evler, tarih öncesi çağlar boyunca kerpiçten yapıldığı için kültür katlarının zamanla üst üste yığılması ile topraktan büyük tepeler oluşuyordu. Mezopotamya’da bunlara Tell, İran’da Türkçe bir sözle Tepe denmektedir. Anadolu’daki bu tür yerleşmelere Türk halkı höyük adını vermiştir. Üst üste oturan uygarlık katlarıyla tepe yükseldikçe oturmaya daha elverişli oluyordu. Çünkü yükseldikçe höyüğün üstü daha çok yel alıyor ve bu nedenle yerleşme daha serin oluyor, sivrisinekler de azalıyordu. Ancak 20-30 metreyi bulduktan sonra yerleşme alanı küçüldüğünden, ayrıca arabalar için iniş çıkış zorlaştığından, yükselen tepeler terk edilerek yeni yerleşmelere geçiliyordu.

Höyüklerin bazılarında en alt kat, Mersin’deki Yümük (Yumuk) Tepe ve Tarsus’taki Gözlü Kule’de olduğu gibi, Yeni Taş Çağı ile başlar. Ancak genellikle en alttaki tabaka Khalkolitik Dönem’e aittir.

Yerleşme için ilk seçilen yer istisnasız bir ırmak ya da dere kenarında oluyor ve çevresi de tarıma elverişli bulunuyordu. Bu nedenle ilk yerleşme, deprem, salgın hastalık ya da savaş sonunda yıkılıp oturulmaz duruma geldiğinde, yörenin oturmaya en elverişli yeri burası olduğu için başka bir yana gidilmiyor, kerpiçten olan evlerin yıkıntıları kolaylıkla düzleştirilerek yeni iskân, eskisinin üstüne kuruluyordu. Böylece, uygarlık katları su böreği gibi birbirinin üzerinde yer alarak kenttepeler meydana gelmiştir.

Höyükler çoğunlukla yassı biçimli tepelerdir. Çapları en geniş yerlerinde 100-500 m arasında değişir. Bazıların en geniş çapı daha da büyüktür. Höyükler hep düzlük yerlerde kuruldukları için onları uzaktan seçmek mümkündür. Höyükleri tümülüslerden, yani içlerinde anıtsal mezar odaları gömülü bulunan küçük sivrice tepelerden de ayırmak kolaydır. Nitekim Anadolu halkı hiçbir tümülüse höyük adını vermemiştir. Tümülüsler bir defada yapay olarak yığılıyor, höyüklerse binlerce yıl sürecinde oluşuyordu. Bir yığma tepenin kesin olarak bir höyük olduğunu tanımlamak için üzerinde çanak çömlek parçalarının bulunup bulunmadığına bakmak gerektir. Yağmur ve daha başka erozyon etkenleriyle höyüklerin çeşitli katlarındaki günlük eşya parçaları, özellikle çanak çömlek kırıkları toprak üstüne çıktığı için onlara her höyüğün düzeyinde ve yamaçlarında bollukla rastlanır. Ayrıca köylülerin tepeye verdikleri Maltepe, Yanıktepe, Kültepe, Hisar tepe gibi adlar da sağlam ipuçlarıdır. Böyle bir ad taşıyan tepe kesinlikle bir örenyeri, yani bir eski kent yerleşmesidir. Ekrem Akurgal























Anadolu'nun M.Ö. 2. binyıl tarihi, gerek Hititlerin başkenti Hattuşaş'ta keşfedilen arşivler sayesinde , gerekse Hititlerle çağdaş yaşamış Mısır, Mitanni ve Asur devletlerinden kalan vesikalar sayesinde aydınlığa kavuşmuştur. Fakat Anadolu’nun M.Ö. 2. binyıl coğrafyası bir problem olarak varlığını devam ettirmektedir. Ekrem Memiş

Anadolu’ya gelen Hint-Avrupalı kavimler, zamanla yerleştikleri bölgelerdeki halkla bir araya gelerek kaynaşmıştır.Bu nedenle, Hint-Avrupalı kavimlerin göçleri genellikle barışçıl hareketler olarak görülür. ( Dönem sonu yerleşim yerlerinde görülen yangın izleri yazarı doğrulamıyor. B.Berksan) Palaca konuşanlar olarak nitelendirilen Palalar, Karadeniz’in güney kıyısında, Klasik Çağlarda Paphlagonia olarak bilinen bir bölgede yerleşmişlerdi. Daha geniş bir bölgeye yayılmış ve sayıca daha büyük bir topluluk olan Luvice konuşanlar ise Orta, Batı ve Güney Anadolu’nun birçok bölgesine yerleşmişlerdi. Kendilerini Nesice konuşanlar anlamına gelen Nesili sözcüğü ile nitelendiren üçüncü grup ise, Kuzey-Orta Anadolu bölgelerinden güneydoğuya, Anti Toros Dağları’na doğru uzanan bir bölge boyunca yerleşmişti. Bu topluluğun ismi, Orta Tunç Çağında, MÖ 2. binyılın ilk yüzyıllarında başkent olan Neşa kentinden gelmektedir. Neşa kenti, Hititler tarafından Maraşşantiya, Klasik Çağlarda ise Halys olarak adlandırılan Kızılırmak Nehri’nin hemen güneyinde yer alır.

Yeni Gelenler ile Yerel Halk Bir Arada Nesice konuşanların varlığına dair sahip olduğumuz ilk bilgiler, çoğunlukla Neşa’da bulunan ve Orta Tunç Çağına tarihlenen Assurca metinlerden gelmektedir. Mezopotamya’nın kuzeyindeki Assur’dan gelen girişimci tüccarlar bu dönemde Kuzey ve Orta Anadolu’da bir ticaret kolonileri ağı kurdu. Bu dönemde birçok Assurlu tüccar, yerli halktan eş alarak bu bölgelere yerleşti. İki yüzyıla yakın bir süre boyunca bu bölgelerdeki Anadolu halkları ile barış içerisinde ticaret faaliyetleri yürüten Assurlular, yüksek kalite yünlü kumaş ve kalay karşılığında, yerli halktan Anadolu altını ve gümüşü alıyorlardı. Kaneş (Neşa kentine verilen bir diğer ad) bu dönemde Assurlu tüccarların ticari faaliyetlerinin merkezi konumundaydı. Bölgeye yerleşen Assurlu tüccarlar, buradaki birçok Anadolu hükümdarı ile etkileşim içindeydi. Luvice ve Nesice konuşan topluluklara dair ilk yazılı kayıtlara, sayıca az olmakla birlikte, Assur Ticaret Kolonileri Çağına ait metinlerde rastlıyoruz. Trevor Bryce


M.Ö. 2000 yıllarına doğru Anadolu’nun hemen hemen tamamı iskân edilmeye başlanmış ve nüfus yoğunluğu iskânın artmasına paralel olarak artmıştır. Bunun yanı sıra toplumların örgütlenmesi neticesinde hiyerarşik düzen dediğimiz (üst tabaka-alt tabaka) sosyal statü farklılıkları bu dönemde ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu toplumsal değişimler neticesinde Anadolu’da irili ufaklı birçok beylik ortaya çıkmış, saraylarda oturan yönetici sınıfı görkemli bir yaşam sürmeye başlamıştır.

Anadolu yarım adasında yaşayan halklar bu dönemde Mezopotamya ile güçlü ticari ilişkiler kurmuşlardır. Mezopotamya halklarından olan Asurlular ile yapılan ticari ilişkiler ve bunun sonucu olarak yapılan anlaşmalar kil tabletler üzerine işlenerek yazının Anadolu’ya geçmesine olanak sağlamıştır.

Dönemin ikinci büyük gelişmesi çömlekçi çarkının tüm Anadolu’da yayılmasıdır. Çarkın kullanımıyla birlikte çok değişik formlarda kaplar yapılmaya başlanmıştır. Kalkolitik dönemde görülmeye başlanan insan ve hayvan şeklindeki kaplar en çok kullanılan kap formlarını oluşturmaktadır. Her ne kadar Anadolu’nun eski gelenekleri sürdürülse bile ticaretle birlikte Mezopotamya etkisi kap formlarına da yansımıştır. Mezopotamya’dan gelen diğer bir etki de mühürlerde görülmektedir.

Artık Anadolu’nun geleneksel damga mühürlerinin yanı sıra Mezopotamya’dan gelen silindir mühürler de yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Koloni Çağının 
sonlarında Kültepe Karum’u Orta Anadolu’nun birçok yerleşiminde olduğu gibi MÖ 1725 yıllarında bir yangınla son bulmuştur. Olasılıkla yerli beyler arasındaki çekişmelerden kaynaklanan bu olaylardan sonra Hitit Devleti yavaş yavaş belirmeye başlamıştır. A.Ö.F.

Doğu Anadolu

İlk Tunç Çağı’nda Doğu Anadolu ve çevresinde, mütevazı köylerde sürdürülen yaşam biçimi devam etmektedir. Bölgede höyük tipinde yerleşme alanlarının sayısı hızla artar. Bu, tarıma dayalı yeni bir yaşam biçiminin habercisidir. Yerel beyliklerden oluşan bir siyasi panorama söz konusudur. Küçük ölçekli tarım ve ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçindiği anlaşılan buradaki toplumların günlük ihtiyaçları için ürettikleri kaplar da fazla çeşitlilik göstermez.  “Karaz”, “Hirbet-Kerak” ya da “Erken Transkafkasya” gibi adlarla tanımlanan çanak çömlek grubu bu kültürle ilişkilidir.


....

Yine Mezopotamya ile karşılaştırdığımızda Anadolu’nun bu kesiminde Mezopotamya etkili elit kesimin yaşadığı sarayların ve kamusal yapıların bulunduğu yerleşme tipinin yavaş yavaş etkisini kaybettiği görülür. Bunun yerine yerel ölçekte biçimlenmiş, Mezopotamya kentlerinin görkeminden uzak ancak bazıları surlarla çevrili yeni yerleşme biçimleri ortaya çıkar. Bu durumu Malatya Arslantepe’de açık bir biçimde izleyebilmek mümkündür. Geç Kalkolitik ve Uruk Dönemi’nin tüm anıtsal yapıları ortadan kalkar. Buralar yukarıda bahsettiğimiz ve Kafkasya kökenli topluluklarının daha basit yerleşmelerine ev sahipliği yaparlar.
......

Aslında geçmişten bu yana Halaf, Obeyd ve Uruk dönemlerinde Mezopotamya’nın kuzey yayılım alanı, kültürel etkileşim alanı içinde yer alan Fırat Havzası aynı zamanda Transkafkasya-Doğu Anadolu’nun kimi kültürel özelliklerini de sürdürmeye çalışır. İlk Tunç Çağı’nda Transkafkasya Kültürü’nün bölgede daha baskın olmasına karşının eskinin Geç Uruk Kültürünün  etkisinin zayıf da olsa devam ettiği görülür.

İlk Tunç Çağı II dönemine yani MÖ. 2750 – 2500 yılları arasında ise Transkafkasya kökenli topluluklar ve kültürler gelenek görenekleri yanında ekonomik ve sosyal düzenleriyle de belirgin bir değişime yol açarlar. Güney bölgelerle geçmişten beri süregelen kültürel ve ekonomik işbirliğinin artık belirgin bir biçimde kesintiye  uğradığı anlaşılmaktadır.

Bu dönemin sonlarına doğru yerleşmelerin kapladıkları alanlar büyümeye başlar. Bu çerçevede daha karmaşık politik bir organizasyonda kendini gerekli kılar. Nüfus ve buna bağlı olarak yerleşme sayısındaki artış bölgesel yönetimleri dolayısıyla bu bölgesel yönetimlerin yerleşim merkezlerinin doğmasına neden olur. Bununla birlikte bu merkezi yerleşmelerin çevresinde daha küçük boyutlu, köy niteliğindeki yerleşme alanları da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yine bu yerleşmelerde ortaya çıkarılan yuvarlak planlı çukur tabanlı evler bu alanları geçici barınak olarak kullanan insanların hala varlığını koruduklarını gösterir. Bölgede yerleşik yaşam biçimi yaygınlaşmakla birlikte, yarı göçebe bir yaşam tarzı da varlığını korumaktadır.

Bu dönem yerleşmelerine yayılan boyalı çanak çömlekler, kemik aletler, çeşitli süs eşyaları ve metal nesneler topluluklarına iç gücü ve mesleki gelişimlerinin ulaştığı noktayı gösterir.

Toros Dağları’nın güneyinde yer alan alanlarda MÖ. 2500’lerden sonra yoğun bir kentleşme sürecinin başladığı anlaşılmaktadır. Yukarı Mezopotamya’nın bu dönemde tümüne yayılan bu kentleşme sürecini Obeyd dönemindeki kentleşme sürecini de hesaba katarak ikinci bir süreç olarak düşünebiliriz.

Çok sayıda oda içeren büyük boyutlu yapılarda, depolama, yemek pişirme işlemlerinin yapıldığı ayrı belirlenmiş alanların ortaya çıktığı görülmektedir.

İlk Tunç Çağı’nın  sonlarında  yani MÖ. 2000’lerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde merkezi bir yönetimin varlığını gösterecek herhangi bir kanıt bulunamamıştır. Bölge bu yapısıyla Mezopotamya ve Kuzey Suriye bölgelerinden ayrılır. Bu dönemlerde özellikle Güney Mezopotamya’da büyük ölçekli kentler ve bölgesel krallıklar oluşmaya başlamıştır. Bunun yanında yukarıda bahsettiğimiz büyük boyutlu konaklar, statü eşyaları ve taş sandık mezarlarla bulunan çok sayıda çanak çömlek ve metal nesneler yerli bir seçkin sınıfın da bulunduğunu gösterir. Bu dönemde seçkin sınıf ortaya çıkmış ve kentleşme tekrar hız kazanmıştır.  Bu olgu  MÖ. 2. binyılın başında ortaya çıkacak daha büyük merkezi güçler ve bunların başkentleriyle  pekişecektir.

Batı Anadolu’da İlk Tunç Çağı


Batı Anadolu’da İlk Tunç Çağı’na geçilirken kesin bir dönüşüm yaşanmaz, Kalkolitik Çağ’ın sonlarında bu döneme ilişkin kültür verilerinin ortaya çıkmasıyla bir dönemden diğerine geçilmiş olur. Batı Anadolu’da İlk Tunç Çağı kronolojik olarak I,II ve III olarak ayrılır. Bu dönemin karakteristiği olarak gaga ağızlı testileri görmek mümkündür. Ayrıca fincan ve maşrapa tiplerinin en erken örnekleri de bu dönemde ortaya çıkmaya başlar.

MÖ. 3000 –2700 yılları arasına tarihlenen İlk Tunç Çağı I dönemiyle aynı dönemlerde  Güney Mezopotamya’da da benzer örneklerle ortaya çıkmaya başlayan etnisiteye bağlı yönetimlerin bir başka deyişle feodal yapıların oluştuğu bir dönem olarak karşımıza çıkar. Bu dönemde henüz mimariye yansıyan yönetici sarayları ya da benzer yapılarla karşılaşılmazken, Troia I evresinde karşımıza çıkan güçlü sur duvarları, artan üretim fazlası ve buna bağlı gelişen zenginliğin korunması fikrinin geliştiğini gösterir. Yine bu durum, bir sonraki dönemde karşılaşılan kentlerin oluşum sürecinin hazırlayıcısı olmuştur.

Troya ( Troya'nın tarihsel süreci)

İlk Tunç Çağı I döneminin mimarisi hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Bu konuda en iyi veriler Demircihöyük’ten gelir. “Anadolu Yerleşim Planı” olarak tanımlanan model, Demircihöyük’teki 90 m. çapındaki küçük bir köy yerleşmesiyle tanınır. Bu dönem için ikinci bilgi kaynağı Troia’dır. Ancak orada da sadece sura bitişik yapılmış megaron benzeri yapılardan başka veri elde edilememiştir. Bu dönemde gaga ağızlı testilerle birlikte yeni kap tiplerinin de ortaya çıkması bize yeme içme alışkanlıklarında değişiklikler olduğunu gösterir. Bu değişikliklerin altında, hammaddeye duyulan ihtiyaç ve bu ihtiyaca bağlı olarak gelişen ticaret ağlarını aramak yerinde olur. Bu yoğunlaşan ticaret Kuzeybatı Anadolu ve Trakya arasındaki benzerlikleri de açıklayabilir.

MÖ. 2700–2400 arasına tarihlenen İlk Tunç Çağı II Dönemi hakkındaki bilgilerimiz bir önceki döneme göre daha iyidir. Doğuda Kızılırmak kavsinden batıda Sivrihisar Dağlarına kadar olan bölgeyi bu dönemde tek bir kültür bölgesi olarak tanımlamak mümkündür.

Anadolu’nun batısında ise Beycesultan başta olmak üzere, Acıpayam, Afyon, Altıntaş ve Kütahya Tavşanlı gibi yerleşme alanları bu dönemin temsil edildiği merkezlerdir.

İlk Tunç Çağı’nın birinci evresinde yerleşme biçimi ve mimarideki yenilikler Batı Anadolu’da ilk defa yönetici bir sınıfın ortaya çıktığına işaret eder. Örneğin güneyde Elmalı Ovası’nda Karataş-Semayük’te yerleşme beyine ait avlulu büyük bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı etrafında birbirinden bağımsız olarak saptanan megaron benzeri yapılar bu türün bölgedeki en erken örneklerini yansıtır.

Batı Anadolu’da bu dönemde megaron tipindeki yapılar oldukça yaygınlık gösterir. Bir ön giriş ile gerisinde dikdörtgen bir salondan oluşan megaron tipi evler Batı Anadolu’nun kıyı yerleşmeleri İzmir-Limantepe ve Baklatepe höyüklerinde de saptanmıştır. Antalya’nın hemen kuzeyinde yer alan Bademağacı Höyüğü’nde İlk Tunç Çağı katmanlarında megaron tipi konutlar bulunmuştur. Yine Batı Anadolu’da DenizliBeycesultan Höyüğü’nde yan yana dizili durumda birçok megaron görülür. Tapınak olarak yorumlanan bu yapılar içerisinde ocaklar, fırınlar ve çok sayıda buluntu ortaya çıkarılmıştır

Prof. Dr. Turan Efe tarafından kazılan Eskişehir-Seyitgazi Küllüoba Höyüğü’nde İlk Tunç Çağı kent dokusunu gerçek anlamda izleyebilmek mümkündür. Yukarı ve aşağı şehir diye iki bölüme ayrılan yerleşme Batı Anadolu’nun bu dönemi için oldukça anıtsaldır. Çevresi bir surla çevrili yukarı yerleşme içinde yöneticinin oturduğu saray bulunmuştur.

İlk Tunç Çağı’nda Mezopotamya etkilerinin artık Anadolu’nun içlerine kadar uzanması önemli bir gelişme olarak karşımıza çıkar. Bilindiği gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi en erken dönemlerden itibaren Mezopotamya ile ortak bir kültürel gelişim göstermişlerdir. Ancak Mezopotamya kültürünün Fırat’ı aşıp Anadolu içlerine kadar ulaştığına dair herhangi bir veri bulunmamıştır. İlk Tunç Çağı ile birlikte bu kültürel etkileşim gerçekleşir. Bu etkileşim özellikle MÖ. 2. binyılda dozunu artırarak binlerce yıl devam eder.

Orta Anadolu’da Kayseri-Kültepe, daha kuzeyde Çorum-Alişar, Konya Ovası, Göller Bölgesi hatta Troiaya kadar uzanan coğrafyada daha zayıf hissedilmekle birlikte bu kültürel alışverişin izlerini görmek mümkündür.

İlk Tunç Çağı’nda tuncun yaygın olarak kullanılması bu durumu zorunlu kılmış olabilir. Bilindiği gibi Anadolu’da tuncun yapılabilmesi için gerekli olan kalay madeni bulunmaz. Bugüne değin yapılmış araştırmaların önemli bölümü kalayın Mezopotamya üzerinden, Afganistan’dan getirildiği görüşünü savunur. Bu dönemde kalay ticaretinin gerçekleştirildiği kervan yollarının birçok İlk Tunç yerleşmesine uğrayarak Batı Anadolu’ya kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Böylelikle özellikle bu kervan yolları üzerinde bazı kentler, yapılan ticaretin nimetlerinden yararlanarak büyümüş ve bu ticaretin güvenliğini sağlayan bir yönetici sınıf oluşmaya başlamıştır.

Batı Anadolu İlk Tunç Çağı III. Dönemi yaklaşık olarak MÖ. 2400–1800 yılları arasına tarihlenir. Mezopotamya’da Erken Sülaleler Dönemi, daha sonra Akkad Krallığı ve III. Ur Sülalesiyle çağdaş bir seyir izler. Mezopotamya’da büyük kent devletleri bölgesel krallıkların çıktığı bu süreçte Orta-Batı Anadolu’da da siyasi panoramada değişiklikler olur. Büyük yerleşmelerin sayısı hızla artar. İnsanlar artık şehirlerde toplanmaya başlarlar. Ticaret kentlerin gelişmesinde önemli rol oynar. Madencilik gelişir, zenginliğin sembolü olan prestij ve süs eşyalarının arttığı görülür.

İçine beylerin veya önemli kişilerin gömüldüğü mezarlarda çok değerli buluntu toplulukları ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan en bilineni Alacahöyük kral mezarlarıdır. Yeraltına inşa edilmiş bu oda mezarlardan altın süs eşyaları, takı ve kaplar bulunmuştur. Buna karşın Batı Anadolu ölçeğinde geçmiş dönemlere nazaran kentleşmede çok önemli adımlar atılır. Anıtsal nitelikli idari yapılar ve tapınaklar ortaya çıkmaya başlar. Orta Anadolu’da MÖ. 2. binyılın başlarına gelindiğinde daha sonra ortaya çıkacak Hitit kültürünün temelleri atılmaya başlanmıştır. Daha batıda ise yerel özellikler varlığını korumaya devam eder.

İlk Tunç Çağı’nda plastik sanatlar içerisinde değerlendirilebilecek eserler, pişmiş toprak, taş ve madenden yapılmış idol ve figürin olarak tanımlanan insan ama çoğunlukla kadın ve hayvan heykelleridir. Orta kısımlarına bir çentik atılmış en basit örneklerinden, Kültepe’den bilinen ve İlk Tunç Çağı III’e tarihlenen yuvarlak gövdeli, sivri veya yuvarlak başlı ve gelişmiş örneklere kadar çeşitlilik gösterir.

Madeni figürinler ise Orta Anadolu’dan ve özellikle Alacahöyük kral mezarlarından bilinir. Stilize insan, geyik ve boğa heykelcikleri dönemin en seçkin eserleri arasındadır.

İlk Tunç Çağı’nda ölü gömme geleneklerinin nasıl olduğuna dair verilere baktığımızda, I. dönemin bir anlamda karanlıkta kaldığını görürüz. Bu dönem için en açık veriler II. dönemden gelir. Bu dönemde basit toprak mezarlar, yalancı oda mezarlar, sanduka, küp veya çömlek mezarlar görülür. Orta Anadolu’da yerleşme içine gömü yapılırken, Batı Anadolu’da gömülerin yerleşme dışına taşındıkları görülür. Gömüye takılar (ki bunlar daha çok küpe, alınlık, bilezik, süs iğneleri ve halhallardır) takıldığı ya da ölü hediyesi olarak çanak çömlek, maden eserler, taş veya pişmiş toprak figürinler mezar içine ya da dışına konulmuştur.

Batı ve Orta Anadolu yerleşmelerinde İlk Tunç Çağı’nın sonlarında Mezopotamya’da gelişen anıtsal mimariyle birlikte görülen, büyük bir ustalıkla işlenmiş kabartma ve heykellere de rastlanmaz. Yazı da Mezopotamya’nın aksine henüz Anadolu’da kullanılmamaktadır. Bu durum sosyal ve siyasal organizasyonla ticaretin Mezopotamya’da olduğu kadar yaygın ve büyük ölçekte yapılmadığını göstermektedir. Bunu sonucu olarak da ekonomik ve toplumsal gelişmeyi yansıtan sanat ve kültür ürünleri Mezopotamya’daki çağdaş örneklerinden daha mütevazı ve sıradandır.

Anadolu Tarihi, AÖF.

Sosyo-ekonomik Yaşam: Evrenin genel özellikleri olarak dine ve askeri güce dayanan bir sistem içinde, deniz ve kara ticaretinin varlığı ile bölgeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaştığı, büyük miktarda bakır kullanımı ile birlikte arsenli tunç üretiminin bu evrede başladığı söylenebilir. Maden üretimi gibi karmakarışık bir teknolojiyi bilmek, çağın iş kolları arasında herhalde en çok tutulan iş kolu olmuştur. Taş yontuculuğu da önemini kaybetmemiştir.

Büyük yerleşme yerlerinin hemen hepsi sur duvarı ile korunmaktadır. Deniz ticaretinin artması doğal liman olan körfezlerde, koylarda yeni yerleşmelerin kurulmasına, küçük köylerin kasabalaşmasına yol açmıştır. Kervan yolları üzerinde ve dağlar arasındaki doğal geçitleri tutan yerleşmeler de önem kazanmıştır. Doğu ile batı arasındaki kervan yolları, mevsimlere ve sosyal olaylara göre de yer değiştirmektedir. Ticareti organize eden kişiler, belki kendi toplumlarında önemli kişi haline gelerek, o toplumu idare eden seçkin sınıfına dahil olmuşlardır.

Yerleşme birimleri örgütlenmiştir. Kasabaları yönetecek idari sınıf da ortaya çıkmıştır. Yönetici sınıf olasılıkla hem askeri hem de dinsel sınıfı da temsil etmektedir. Tüm yerleşmelerde tapınak ya da tapınak vazifesi gören yapılar inşa edilmiştir. Toplumdaki sınıflar arasında doğal olarak askeri sınıf da önem kazanmıştır. İş bölümüne yönelik sosyal sınıflar daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Bu evrede daha önceki evrenin dericilik, dokumacılık gibi işlerinin büyük ölçüde değişmediği, Son Kalkolitik Çağ bulgularından farklı bulgular bulunmamasından anlaşılmaktadır. Tarım ve hayvancılık gelişmiştir. Avcılık’da Kalkolitik Çağ’da olduğu gibi kişisel yürütülen, ailelerin besin ekonomisine katkı amacıyla yapılan bir iş olmuştur.

Türkiye Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine, Dr. Savaş Harmankaya

Burada, İlk ve Orta Tunç çağı dönemiyle ilgili  Batı Anadolu'daki Kültürel ve Siyasal gelişimi, Deniz Sarı'nın kapsamlı metninin sonuç bölümünü alıntılayarak bir kez daha göstermek istiyorum. Tüm Tunç çağı'nı kapsayan altbaşlıklara verdiğim bağlantılar ile bölge ölçeğinde kültürlere daha yakından bakılabilir. B.Berksan.

Batı Anadolu İlk ve Orta Tunç  Çağı: Genel Değerlendirme

Mezopotamya, Balkanlar ve Ege kültürleriyle karşılaştırıldığında kendi içinde bir süreklilik ve bütünlük oluşturan Anadolu Yarımadası’nın çağlar boyunca süregelen bu yapısının oluşmasında en önemli etkenlerin başında şüphesiz coğrafi konumu gelir. Üç tarafının denizlerle çevrili olması, doğu tarafında ulaşımı zorlaştıran yüksek dağ sıralarının yer alması ve başka bölgelere ihtiyaç duymadan kendi kendine yetebilmesini sağlayan zengin doğal kaynakları, Anadolu yarımadasının önemli ölçüde komşu bölgelerden izole olmasına neden olmuştur. Yarımada’nın bu coğrafi konumu, Neolitik Dönem’den, en azından M.Ö. 2.binyıl sonlarına kadar, sadece bölgeye özgü yöresel kültürlerin ve zamanla da siyasal güçlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 


İTÇ’ye Geçiş Dönemi/İlk Tunç Çağı I A/Gelişkin Köyler (M.Ö. 3200-3000/2900): Batı Anadolu’da M.Ö. 4. Binyılın son çeyreğinden, diğer bir deyişle, İlk Tunç Çağı’na Geçiş Dönemi’nden itibaren, daha önceki Neolitik ve Erken Kalkolitik’in dönemlere ait çanak çömleğe dayalı kültür gruplarının yayılım alanları ile büyük oranda örtüşen,  ‘İTÇ Kültür Bölgeleri’ oluşmaya başlar. Batı Anadolu’nun kültürel gelişim sürecinde önemli bir kırılma noktası olan bu dönemde, çanak çömleğin yanı sıra artık mimari veriler de bölgede kültürel ve olasılıkla siyasal açıdan yeni bir yapılanmanın ortaya çıktığına işaret eder. Bu süreçte, sınırları kesin hatlarla ayrılamamakla beraber en azından üç kültür bölgesinden bahsedebiliriz. Bunlar; ‘Kumtepe IB’, ‘Büyük Menderes-Yukarı Porsuk’ ve ‘Frigya’ Kültür Bölgeleri’dir. Bu bölgeler içinde yerel çanak çömlek grupları ise henüz belirgin değildir.

İlk Tunç Çağı IB/Tahkimli yerleşmeler (M.Ö. 3000/2900-2700): Bu dönemde Kültür Bölgelerinin sınırları daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkar. Artık çanak çömleğin yanı sıra figürin ve idoller gibi diğer buluntularda çeşitlenerek bu sınırların belirlenmesine katkı sağlar. Ayrıca kültür bölgeleri içinde yerel çanak çömlek grupları da daha belirgin bir hal alır. Bu kültür bölgeleri -çok az  değişikliklerle- M.Ö. 2. Binyıl Hitit ülkelerine dek uzanacak olan Batı Anadolu kültürel ve zamanla siyasal bütünlüğünün ilk aşamasını oluşturur. Bunlar; ‘Troya-Yortan’, ‘Bitinya’, ‘Frigya’, ‘Büyük MenderesYukarı Porsuk’ ve ‘Likya-Pisidya’ ‘dır.

İlk Tunç Çağı II /İlk Şehircilik (M.Ö. 2700-2400): İTÇ II’de artık mimari ve arkeolojik buluntular, daha da güçlenen yerel siyasi güçlerin ortaya çıkmaya başladığına ve buna paralel olarak şehirciliğe doğru giden bir gelişmeye işaret eder. Bu dönemde yerleşme sayısında ciddi bir artış söz konusudur. Büyük oranda nüfüs patlamasıyla ile ilişkili olan bu artış, yeni hammadde kaynaklarının keşfiyle bağlantılı olarak sosyoekonomik yapının değişmesi ile de ilişkilendirilebilir. Kültür Bölgeleri’nin sınırlarında bir değişiklik olmaz; bununla beraber, bu bölgelerin içinde yer alan Çanak Çömlek Grupları’nın sınırları ise netlik kazanır. Yine bu dönemde çok sayıda ele geçirilen figürin ve idollerin yayılım alanları ile kültür bölgeleri arasındaki ilişkiler de daha somut bir şekilde ortaya konulabilmiştir. Dönemin sonlarına doğru Kültür Bölgesi ve Çanak Çömlek Grubu olarak ifade edilen oluşumların giderek ekonomik yönden güçlenmeye ve daha bir siyasal kimlik kazanmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu süreçte, yönetici sınıfın ortaya çıkmış olabileceğini destekleyen mimari veriler de söz konusudur. Bununla beraber, Mezopotamya’dan Kuzey Ege’ye dek uzanan uzak bölgeler arası bir ticaret ağının ortaya çıktığı bu aşamada, metal eserlerin sayısında da yoğun bir artış söz konusudur. Özellikle İç kuzeybatı Anadolu’da yoğun olarak rastlanan ilk kalaylı bakırdan Suriye-Kilikya ve Filistin kökenli yeni metal ürünleri bu ticaret ağının hattını arkeolojik olarak ortaya koyar. ……  ‘Büyük Kervan Yolu’ olarak adlandırılan ve büyük olasılıkla Anadolu’nun hammadde kaynaklarıyla ilişkili olan bu ticaret ağı en azından OTÇ sonlarına kadar devam edecek olan ekonomik-siyasi yapılanmanın ilk adımını oluşturur.

İlk Tunç Çağı III A/Yerel Krallıklar/Kent Devletleri  (M.Ö. 2400-2200): Bu dönemde uzak bölgeler arası ticaret yoğunlaşır. Bu durumla ilişkili olarak çanak çömlek ve idoller gibi malzeme grupları arasındaki yerel özellikler yavaş yavaş ortadan kalkar; ancak daha önceki Kültür Bölgeleri ve Çanak Çömlek Grupları mozayiği büyük oranda devam eder. Yine bu dönemde söz konusu olan diğer bir önemli gelişme de yerleşmelerin sayılarında bir azalma olurken, büyük boyutlu yerleşmelerin ortaya çıkmasıdır. Bu tip yerleşmeler halkın belli başlı kent merkezlerine toplanmaya başladığının bir işareti olmalıdır. Madencilikte yeni teknikler kullanılması, prestij eşyalarının artışı ve kale görünümlü yerleşmeler esas olarak İTÇ II sonunda oluşmaya başlayan hiyerarşik düzenin bir yansıması olarak yönetici sınıfını oluşturan aristokrat kesimin varlığını artık kesin olarak kanıtlar. Kültür Bölgeleri’nin sınırları fazla bir değişikliğe uğramadan önceki dönemden devam eder. Bu bölgeler içinde yer alan bazı yerel çanak çömlek grupları ise coğrafi koşulların yanı sıra ticari ilişkiler sonucunda, ekonomik anlamda güçlenmeleriyle beraber, gerçek anlamda siyasi bir kimlik kazanır. Önceki dönemde yerel yöneticilerin nüfuz bölgelerini yansıtan Çanak Çömlek Grupları artık Önasya’nın büyük gücü Akkad İmparatorluğu’nca da tanınan Batı Anadolu ‘Kent Devletleri’ne dönüşür. Bu yeni siyasi oluşumun varlığını -bugün az sayıda da olsa- Mezopotamya kökenli yazılı belgeler filolojik olarak da destekler. Batı Anadolu altın ve gümüş yatakları bakımından oldukça zengindir; Kütahya Gümüşköy’de yer alan gümüş madenini M.Ö. 3. binyılda işletildiği belgelenmiştir. Sargon’un Prushanda’ya kadar gelişi de bu durumla ilişkili olabilir. Yeni araştırmalar kapsamında Akkad ve Eski Assur tabletlerinde adı geçen yerel krallıklardan Purushanda, Frigya İTÇ III kültürünü yansıtan Afyon-Bolvadin Üçhöyük ile eşleştirilmiştir. Buna ek olarak Kütahya-Seyitömer’de ele geçirilen 10 kadar Akkad silindir mühürü Akadlılar’ın bu dönemde iç kuzeybatı Anadolu ile ilişki kurduklarını kanıtlamaktadır. Bu durumda, uzak bölgeler arası ticaretle önem kazanan ve güçlenen kültür bölgeleri Akkad metindlerinde adı geçen Anadolu krallıklarından bir kısmını temsil ediyor olmalıdır. 

İlk Tunç Çağı III  B-Orta Tunç Çağı’na Geçiş Dönemi (M.Ö. 2200-1900): Bu dönem, Anadolu’nun kültürel gelişim sürecinde üçüncü önemli kırılma noktasıdır. Batı Anadolu’nun İTÇ başlarında şekillenen kültürel ve siyasal yapılanmasında Geç İTÇ III’de önemli bir değişiklik ortaya çıkar: Sahil kesimi Ege Dünyası ile daha bir bütünleşirken İç kuzeybatı Anadolu ise Orta Anadolu ile kültürel ve belki de siyasal olarak Batı Anadolu’dan koparak Orta Anadolu ile tüm 2. Binyıl boyunca devam edecek olan kültürel bir bütünlük oluşturur. Bu bütünlük, İç kuzey batı Anadolu’dan, doğuda Kızılırmak Kavsi’nin içi ve Orta Karadeniz kıyılarına dek uzanan ve geniş coğrafyada yayılım alanı bulan ‘Geçiş Dönemi Çanak Çömleği’ ile temsil edilir.   Hitit çanak çömleğinin kökenini oluşturan bu çanak çömleğin, bugünkü bilgilerimize göre en erken örneklerinin Eskişehir bölgesinde ortaya çıktığı izlenimi edinilmektedir. Bununla beraber Batı Anadolu genelinde çanak çömlekte görülen yerel farklılıklar devam eder. Troya-Yortan Kültür Bölgesi’nde ise Troas ve İzmir gruplarında Ege Dünyası ile yoğun ilişkileri olan yerel bir çanak çömlek gelişimi söz konusudur. İnegöl Gri Malı ile karakterize olan Bitinya Kültür Bölgesi Troya-Yortan ve Frigya arasında geçiş bölgesi özelliğini sürdürür. Hitit kültürüne dair ilk izlerin söz konusu olduğu bu dönemde, Anadolu Yarımadası ve Ege Dünyası’nda İTÇ’nin sonunu tanımlayan karışıklıklar söz konusudur. Ege sahil kesiminde ve Orta Anadolu’da birçok yerleşmede yangın veya yıkım tabakaları saptanmıştır (örneğin: Troya, Liman Tepe, Aphrodisias, Alacahöyük). Batı Anadolu Kent Devletleri’nin hakim güç olma mücadelesi olarak yorumlanabilecek bu karışıklıklar ardından, Ege Dünyası’nda Minos ve Orta Anadolu’da Hitit Kültürü kendini göstermeye başlar. 

Erken Orta Tunç Çağı/Ticaret Kolonileri Dönemi (M.Ö. 1900/1800-1650): Bir sonraki Erken Orta Tunç Çağı’na ise Assur Ticaret Kolonileri damgasını vurur. Zengin doğal kaynakları, Anadolu’yu Önasya ekonomik pazarında önde gelen hammadde bölgesi haline getirir. Bir yandan Assur Ticaret Kolonileri Dönemi’nde İç Batı Anadolu’ya kadar uzanmış olabilecek bir ticaret ağı söz konusu olurken diğer yandan da Giritli tüccarlar da doğu Ege kıyılarına ticaret kolonileri kurar. Batı Anadolu’nun Kültür Bölgeleri ve bu bölgeler içinde yer alan kent devletlerinden oluşan siyasal yapısı bu dönemde de devam eder. Kültepe tabletlerinde adı geçen çok sayıda kent isminden iki tanesi ise Batı Anadolu tarihi coğrafyası ile ilgili olarak ön plana çıkar. Bunlar, Sargon Dönemi’nden beri bildiğimiz Purushanda ve diğeri Šalatuwar’dır.  Son yıllarda gerçekleştirilen yeni lokalizasyon çalışmaları sonucunda bu merkezlerden Purushanda İTÇ II’de Emirdağ çanak çömlek grubu sınırları içinde yer alan Bolvadin- Üçhöyük ile, Šalatuwar ise Yukarı Sakarya Çanak Çömlek Grubu sınırları içinde yer alan Eskişehir-Kepen Höyük ile eşleştirilmiştir. Bu şekilde Koloni merkezleri İçbatı Anadolu’ya dek ulaşmış olur. Frigya Kültür Bölgesi içinde yer alan ve yerel yöneticilerin nüfuz bölgelerini simgeleyen bu çanak çömlek gruplarının zamanla kent devletine dönüşmesindeki en büyük etken olarak Batı Anadolu’nun zengin altın, gümüş ve bakır yataklarına ulaşım yolları üzerinde bulunmaları gösterilebilir. Benzer bir gelişim Batı Anadolu’nun diğer bölgeleri içinde geçerli olmalıdır.  

Geç Orta Tunç Çağı /Eski Hitit Devleti (M.Ö. 1650-1500): Hitit Devleti’nin kuruluşu Anadolu’da OTÇ’nin ikinci yarısını tayin eder. Kültürel anlamda bir önceki evreden pek farklı olmayan Geç OTÇ esas olarak siyasi gelişmelerle belirlenir. Az sayıda olmakla beraber, Eski Hitit yazılı belgelerinde ve bunun yanı sıra İmparatorluk Dönemi belgelerinde karşımıza çıkan geriye dönük anlatımlarda, Batı Anadolu bazen etnik ve coğrafi, bazen de siyasi bir anlam içeren Luwiya ve ya Arzawa adı ile anılır. Bu durum Batı Anadolu’nun en başından beri kültürel ve zamanla siyasal bütünlüğünün bir sonucu olmalıdır. M.Ö. 3. Binyıl başlarında ortaya çıkan Batı Anadolu Kültür bölgelerini yansıtan başta çanak çömlek olmak üzere, figürinler, idoller gibi diğer küçük buluntular ve zaman zaman bazı mimari gelenekler bu devamlılığı ve bütünlüğü arkeolojik olarak ortaya koyar. Bununla beraber M.Ö. 2. Anadolu tarihi coğrafyasında yer alan Batı Anadolu Ülkeleri’nin sınırlarının çok büyük oranda kültür bölgelerinin bazen de çanak çömlek gruplarının sınırlarıyla uyuşması ve bu ülkelerin birbirleriyle ilişkileri söz konusu bu devamlılığı ve bütünlüğü filolojik olarak ortaya koyar. Bu bağlamda net bir şekilde ifade edebiliriz ki –her ne kadar bazı bölgeler araştırma eksikliğinden dolayı kesinlik kazanmamış olsa da- Hitit metinlerinde bahsedilen “Batı Anadolu Ülkeleri”,  köklerinin Neolitik Dönem’e kadar inme olasılığı bulunan ve İTÇ başlarında yeni bir atılımla  yeniden şekillenerek  çeşitli  kültürel ve siyasal gelişim aşamalarından geçen kültürel/siyasal bölgelerin, OTÇ’de dönemin koşullarına göre  kazandıkları yeni bir siyasal kimliğin ifadesi olmalıdır.


Daha önce birçok bilim adamı tarafından –öncelikle filolojik verilere dayanarak- bu ülkelerin lokalizasyonu ile ilgili hazırlamış oldukları haritaları dikkate alarak burada arkeolojik olarak saptanmış olan kültür bölgeleri ve çanak çömlek grupları ile Hitit Ülkeleri arasında aşağıdaki eşleşmeleri öneriyoruz 



 Frigya Kültür Bölgesi = Hapalla Ülkesi 

 Bitinya Kültür Bölgesi=Masa Ülkesi

 Troya-Yortan Kültür Bölgesi -Troas Grubu= Wilusa/ Aššuwa Ülkesi 

 İzmir Grubu= Seha Nehri Ülkesi 

 Büyük Menderes-Yukarı Porsuk Kültür Bölgesi=Arzawa Ülkesi (Küçük Arzawa) -

Aşağı Büyük Menderes=Ahhiyawa Ülkesi 

 Likya-Pisidya Kültür Bölgesi=Lukka Ülkesi

Yrd.Doç.Dr. Deniz Sarı, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü Masrop E Dergi sayı 7

Kaynaklar

Türkiye İlk Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme, Dr.Savaş Harmankaya

İTÇ ve OTÇ’de Batı Anadolu’nun Kültürel ve Siyasal Gelişimi    M.A.S.R.O.P.  7, D.Sarı

Yaylalarda Yükselen Uygarlık, Orta ve Son Tunç Çağı, Prof.Dr. Veli Sevin, Arkeo Atlas Sayı 3, 2004

Hurriler’in Siyasi Organizasyonları, Akın Bingöl

Eski Çağ’da Anadolu’nun Siyasi ve DemografikYapısını Değiştiren Kitlesel Göçler.  Kevser Taşdöner



Anadolu Tunç Çağı (Bölgeler temelinde) :

Troya

Doğu Anadolu (Tunç Çağı)

Hurri- Mitanni

Hattiler ve Hatti- Hitit Beylikler

Asur Koloni Çağı

Hititler

Luviler- Arzawa

Kizzuwatna (Çukurova Bölgesi)

Kaşkalar

Lukka

Ege Göçleri ve Deniz Halkları



Karia Bölgesi Arkeolojisi Üzerine BirDeğerlendirme

İsuua Memleketi Üzerine Bir İnceleme

M.Ö.II.Binyılda Pedessa Ülkesi

İktidarı Meşrulaştırma Aracı Olarak Ritüel

5 yorum:

  1. ELİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL ESER OLMUŞ.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Emek, metinleri oluşturan yazarların.

      Sil
  2. ilk tunç çağı yerleşimleri haritasının kaynağı nedir hocam, yl ders ödevimde kullanacağım dipnot belirtmem lazım

    YanıtlaSil
  3. ilk tunç çağı yerleşimleri haritasının kaynağı nedir hocam, yl ödevimde kullanmam lazım dipnot olarak da, o yüzden bi dönüş yapar mısınız lütfen

    YanıtlaSil