Tunç
Çağı’nın ilk dönemlerinden itibaren, Anadolu ile Mezopotamya arasında başlayan
ticaret, Akad İmparatorluğu’nun barbar akınlarıyla yıkılması nedeniyle
kesintiye uğramıştı. M.Ö. 1940’larda ise Anadolu’da Asurlu tüccarlar görülmeye
başlandı. Asurlu tüccarlar, yünlü kumaş, çeşitli hazır giysiler ve kalay
getirip altın, gümüş ve bakır götürüyorlardı. Anadolu’nun zengin maden
yatakları ve Mezopotamya’nın maden fakiri olması bu ticareti kesintiler olsa da
her zaman ayakta tutuyordu. Kayseri yakınlarındaki Kaneş (bugünkü Kültepe,
Hitit kaynaklarında Neşa), Asurlu tüccarların pazar alanı olarak
kullandıkları ve yaşadıkları bir yer olarak karşımıza çıkar. Buradan bulunmuş
yazılı tabletler, çok sayıda ticari anlaşmayı gösterir. Bu tabletler Asur
dilinde tüccarlar tarafından kullanılmak üzere basitleştirilmiş bir yazı
sistemiyle oluşturulmuşlardır. Bu tabletler bu dönemde iç Anadolu’da
Hint-Avrupa insanlarının burada yaşadığını gösteren kişi adlarını ortaya koyar.
Bunların arasında Hititçe isimlerinde olması bu tarihlerde Hititlerin
bölgede yerleşik olduklarını kanıtlar.
Buna ilaveten ticaret
yapma hakkını elde etmek için ticaret odasına (bıtkaim), “bağış” ya da
“üyelik vergisi” (datum) veriyordu. Ayrıca şaddutum adını alan bir vergi daha vardı. Bunun yanı sıra
bir de Anadolu Beyleri ile yapılan antlaşmalar doğrultusunda ödenen pay
vardı. Örneğin bir antlaşmaya göre, kente getirilen kalaydan Anadolulu beye
her eşek yükü (yaklaşık 67 kg) başına 2 kg, getirilen kumaşın % 5’i vergi
olarak verilmekteydi. Bunların dışında kentin beyine “öncelikli seçme hakkı”
tanınmıştı. Yani kent beyi, getirilen malların arasından istediğini % 10
indirimli olarak alabiliyordu. Sadece Assur tapınağından gelen mallardan
vergi alınmıyordu. Anadolu Beyleri için son derece kârlı olan bu ticaret,
onlara doğal olarak bazı sorumlulukları da getiriyordu. Assurlu tüccarların
inanç özgürlüklerini, oturma ve kişisel haklarını korumak, Anadolu Beyi’nin
görevi idi. Ayrıca kendi bölgesindeki yol ve mal güvenliğini sağlamak zorunda
idi. Çünkü soygun gibi tehlikeli durumlarda, malların tazmini Anadolu Beyi’ne
aitti. Eski Anadolu Tarihi, A.Ö.F. |
Kültepe'de ortaya çıkan karum, kuşkusuz
Anadolu'nun en dikkate değer olanıydı. Daha önce de değindiğimiz gibi, burası
yalnızca Kanişli tüccarların ticaret için kullandıkları kil tablet arşivini
barındırmıyor; diğer ticaret üsleriyle yapılan alışveriş de buradan
yönetiliyordu. Hemen hemen her karum, bölgenin yerli prensleriyle anlaşmalar
yapıyordu. Bu da her ticaret üssünün özerk olduğu ve yerleşimlerden bağımsız
olarak onların yanı başında varlığını sürdürdüğü anlamına gelir. Nitekim Kültepe'deki
etrafı çevrili Hitit yerleşiminin adı Neşa (bkz. sonraki bölüm), kent
kapısının önündeki Asur ticaret üssünün adı ise Kaniş'tir. Kaniş, bağımsız
bir hukuki statüye sahipti. Neşa ve Kaniş'teki benzer mimari tarz, buradaki
evlerin yerel yapı ustaları tarafından inşa edildiğini gösteriyor. Antikçağda Anadolu, Elmar Schwartheim |
Bu kentlerden büyük
birer ticaret merkezi halinde olanlar, karum
adını almaktaydı. Karum ismi, Assurca olup, “liman, rıhtım” anlamına
gelmektedir. Yazılı kaynaklarda şimdiye kadar yirmi karum adı tespit
edilmiştir: Abum, Buruddum, Durhumit, Eluhut, Hahhum, Hattuş, Hurrama, Kaniş,
Nihriya, Buruşhattum, Şamuha, Şimala, Tawiniya, Tegarama, Timelkia,
Şupululia, Urşu, Wahşuşana, Wa/uşhania ve Zalpa. Karumların en
önemlisi ise Karum Kaniş idi. Daha küçük ticaret kentlerine wabartum ismi
verilmekteydi. Aynı şekilde Assurca olan bu isim, “misafir, konuk” anlamına
gelmektedir. Wabartumlar, birçok yönden daha büyük olan karumlara bağlı olan
kentler idi. Yazılı kaynaklardan 24 adet wabartum bilinmektedir. Tüm bu
kentler, Assurluların Anadolu’da kurdukları ticaret ağının parçalarıydılar.
Eski Anadolu Tarihi, A.Ö.F. |
Asur
ticaret kolonilerinin son dönemlerinde İç Anadolu’da Kuşşara kralları güç kazanmıştı.
Kuşşara büyük olasılıkla bugünkü Divriği yakınlarındaydı. Kısa sürede İç
Anadolu beyliklerini ele geçirerek büyük bir güç haline geldiler. Kral Anitta
ile temsil edilen bu sürecin ardından belirgin olmayan yaklaşık yüz yıllık bir
zaman dilimi gelir. Sonra Kuşşara kökenli olduğunu iddia eden başkentini
Hattuşa’da kuran ve kendisini de Hattuşili olarak değiştiren bir kral çıkar. Bu kral,
tarihte büyük bir devlet ve güç haline gelecek olan Hitit Devleti’nin
kurucusudur. Anadolu Tarihi, AÖF.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder