Çin, Okuma Atlası coğrafyasının sınırları dışında
kalıyordu. Ancak Avrasya’nın bozkır halklarını göstermeye çalıştığımız
sayfalarımızda Çin’i dışarıda bırakmak olanaksızdı. Özellikle Orta ve Doğu Asya’da
olup bitenler Çin tarihini dikkate almadan anlaşılamaz.
Bozkır(step) coğrafyasındaki göçebe kültürler ile yerleşik kültürlerin
etkileşimi bölgenin tarihini belirlemiştir. Bu sayfada Çin uygarlığının ana uğraklarını ve
çok genel olarak hanedanlar tarihini Moğol istilasına kadar özetlemiş oluyoruz.
Diğer nehir uygarlıkları gibi (Nil, Mezopotamya, İndüs) Sarı
Nehir’in suladığı ve tarıma elverişli topraklarda gelişen Çin uygarlığı, bir
çok etkenin yanında coğrafyanın nasıl da belirleyici olduğunun iyi bir
örneğidir. Bu topraklarda insanlar tarım yaptı, köyler kurdu ve merkeziyetçi yönetim
yapıları ile büyük devletler halinde örgütlendi. Hun (Hyung nu) boylarının
devlet yapısı benzeri örgütlenmelerinin ileri aşamasında, seddin güney yanında
gerçekten ilerlemiş bir uygarlık vardı. Yine de bozkır coğrafyasının ürettiği
enerji, bu uygarlık üzerinde çok derin etkilerde bulundu. Çin, iç hanedan
savaşlarında bu güçleri müttefik olarak kullandı. Bu boyların
bazı kolları Çin hanedanı olarak özellikle kuzey bölgelerini uzun süre yönetti. Ancak
azınlık olan bu yönetici halklar sonunda Çinlileşti ve tarihin potasında
eridiler.
Bizim amacımız daha ileri okumalarla, okuyucunun kendi
yorumunu oluşturmasına yol açmaktan daha ileri değil. B.Berksan.
Not: Haritaların üzerindeki açıklamalar özet bilgi içermektedir.
Bugün Çin siyasal, kültürel, dilsel olarak tekparça bir ülke
görünümündedir, hiç değilse konunun yabancısı için bu böyledir. M.Ö. 221' de
Çin'de siyasal birlik sağlanmıştı ve Çin o zamandan bu yana yüzyıllar boyu
çoğunlukla bu birliği korudu. Çin'de yazının başladığı zamandan bu yana tek bir
yazı sistemi kullanıldı, oysa çağdaş Avrupa onlarca kez değişmiş alfabeler
kullanıyor. Çin'deki 1 milyar 2 yüz milyon kişiden 800 milyonu Mandarin dilini
kullanıyor, dünyada anadil olarak en yüksek sayıda insanın konuştuğu bir dil.
Üç yüz milyon kadar kişi ise yedi farklı dil konuşuyor, bu diller Mandarinceye
ve birbirlerine İspanyolcanın İtalyancaya benzediği kadar benziyorlar.
Dolayısıyla Çin bir pota olmadığı gibi, Çin nasıl Çinli oldu diye sormak da
saçma görünüyor. Çin neredeyse yazılı tarihinin ta başından beri hep Çinliydi.
…..
Özellikle Kuzey ve Güney Çinlileri genetik olarak da,
fiziksel görünüm olarak da farklıdırlar: Kuzey Çinliler Tibetlilere ve
Nepallilere çok benzer, Güney Çinlilerse Vietnamlılara ve Filipinlilere. Benim
Güney ve Kuzey Çinli arkadaşlarım birbirlerini fiziksel görünüşlerinden bir
bakışta tanırlar: Kuzey Çinliler genellikle daha uzun boyludur, daha iri
yapılıdır, daha soluk benizlidir, daha sivri burunludur, (üst göz kapağı
kıvrımı denen şey yüzünden) daha "çekik" görünen, daha küçük gözlere
sahiptir. Kuzey ve Güney Çin doğal çevre ve iklim bakımından da farklıdır:
Kuzey daha kurak ve soğuktur; güney daha yağışlı ve sıcak. Bu farklı çevrelerde
ortaya çıkan genetik farklılıklar güney ve kuzey halkları arasında orta
dereceli uzun bir yalıtılmışlık tarihine işaret eder. Bu insanlar yine de nasıl
oldu da sonunda aynı ya da çok benzer dillere ve kültürlere sahip oldular?
Çin'de dil yönünden görünüşe göre hemen hemen mevcut birlik de, dünyada uzun
zamandır insanların yaşadıkları öteki bölgelerdeki dil ayrılıkları dikkate
alındığında şaşırtıcıdır.
….
Örneğin, son bölümde Çin'in yüzölçümünün onda birine ve
ancak 40.000 yıllık bir insanlık tarihine sahip olan Yeni Gine'de bin tane dil
olduğunu görmüştük, ayrıca aralarında, başlıca sekiz Çin dilinin arasındaki
farklardan daha büyük farklar olan onlarca dil grubu da vardı. Batı Avrupa,
Hint-Avrupa dilleri Avrupa'ya ulaştıktan sonraki 6 ile 8 bin yıl içinde aşağı
yukarı 40 dil geliştirdi ya da bunları başkalarından edindi; bunların arasında
İngilizce, Fince, Rusça kadar birbirinden farklı diller vardı. Oysa fosiller
Çin'de yarım milyon yıldan fazla bir süredir insanların varlığına tanıklık
ediyor. Bu uzun süre içinde Çin’de ortaya çıkmış olması gereken on binlerce
ayrı dile ne oldu? Bu gariplikler, bütün öteki kalabalık nüfuslu ülkeler gibi
Çin’in de bir zamanlar çeşitlilik gösterdiğine işaret ediyor. Çin'in tek farkı
çok daha erken bir tarihte birlik kurması. Bu “Çinlileştirme” sırasında koca
bir bölgenin eski bir potada kesin bir şekilde benzeştirilmesi, tropik
Güneydoğu Asya’ya başka insanların yerleştirilmesi, Japonya, Kore, belki de
Hindistan’ı ağır şekilde etkileme çabası söz konusuydu. Bu yüzden Çin tarihi
bütün Doğu Asya tarihinin anahtarı olma özelliği taşıyor.
…
Çinlilerin o eşsiz bronz sanatı geleneğinin kökleri M.Ö
üçüncü binyıla dayanır, bunun sonunda Çin M.Ö yaklaşık 500 yılında dünyada dökme
demir üretimini çok erken bir tarihte geliştirmiştir. Bunu izleyen 1500 yıl
Çin'de, teknolojik icatların patladığı
yıllar oldu; bu icatların arasında kâğıt, pusula, tekerlekli el arabası, barut
da vardı. Duvarla çevrili kentler M.Ö. üçüncü binyılda ortaya çıktı,
mezarlıklardaki basit süssüz mezarlarla çok süslü mezarlar yeni yeni ortaya
çıkan sınıf farklılıklarına işaret ediyor. Hükümdarlarının halkın büyük emek
gücünü harekete geçirebildiği çok katmanlı toplumların varlığını kanıtlayan bir
başka şey de kentlerin çevresindeki kocaman koruma duvarları, büyük saraylar,
son olarak da Kuzey Çin ile Güney Çin'i birbirine bağlayan (dünyanın en uzun,
1600 kilometre uzunluğundaki) Büyük Kanal'dır. Yazı M.Ö. ikinci binyıldan beri
vardı ama belki de daha önce ortaya çıkmıştı. O zamanlar Çin'de boy gösteren
kentler ve devletlerle ilgili arkeolojik bilgilerimize ek olarak Çin'in M.Ö. yaklaşık 2000 yılında ortaya çıkmış, ta Zia Hanedanlığı'na dayanan ilk
hanedanlıklarının yazılı belgelerine de sahibiz.
….
Büyüklüğü ve çevresel çeşitliliği yüzünden Çin içinde ayrı
ayrı pek çok yerel kültürü barındırır, bunlar farklı çömlekçilik tarzları ve el
ürünleri aracılığıyla arkeolojik olarak birbirlerinden ayırt edilebilirler. M.Ö. dördüncü binyılda bu yerel kültürler coğrafi olarak genişledi ve birbirleriyle
etkileşmeye, yarışmaya ve birleşmeye başladılar. Çevresel olarak farklı
bölgeler arasında evcillerin değiş tokuşu Çin'in yiyecek üretimini nasıl
zenginleştirdiyse, kültürel bakımdan farklı bölgeler arasındaki değiş tokuş da
Çin kültürünü, teknolojisini zenginleştirdi, birbiriyle savaşan şeflikler
arasındaki şiddetli yarış daha büyük ve daha merkezi devletlerin oluşumunu
körükledi.
….
Bazı gelişmeler Çin'de güneyden kuzeye yayılmıştır,
özellikle demir eritmeciliği ve pirinç yetiştiriciliği. Ama asıl yayılma yönü kuzeyden
güneye doğruydu. Bu eğilim yazı konusunda çok açık görülür: Batı Avrasya'da
Sümer çiviyazısı, Mısır hiyeroglifi, Hitit, Minos, Sami alfabesi gibi yazı
sistemleri bolluğundan geçilmezken Çin belgelerle kanıtlanmış tek bir yazı
sistemi geliştirmiştir. Bu sistem Kuzey Çin'de olgunluğa ermiş, yayılmış ve
yeni yeni gelişmeye başlayan başka sistemlerin ortaya çıkmasını engellemiş ya
da onların yerini almış, evrimleşerek bugün Çin'de hâlâ kullanılan yazıya
dönüşmüştür. Kuzey Çin toplumlarının güneye yayılan başka önemli özellikleri
arasında bronz teknolojisi, Çin-Tibet dilleri, devlet oluşumu vardır. Çin'in
ilk üç hanedanlığından üçü de, Zia, Şang, Zou Hanedanlıkları M.Ö. ikinci binyılda
Kuzey Çin'de ortaya çıkmıştı.
…
Birinci binyıla ait olan ve günümüze kadar ulaşmış yazılı
metinler Çin kökenli olanların Çin kökenli olmayan “barbarlar'a göre
kendilerini genellikle üstün hissettiklerini (bugün hâlâ böyle hisseden pek çok
insan var), Kuzey Çinlilerin Güney Çinlileri bile genellikle barbar
saydıklarını gösteriyor. Örneğin, M.Ö. birinci binyılda Zou Hanedanlığının geç
dönem yazarlarından biri Çin'in öteki halklarını şöyle tanımlıyor: “Bu beş
bölgenin -Orta devletler ile Rong, Yi ve onların çevresindeki öteki yaban
kabileler -halklarının hepsinin doğası değişik, doğalarını değiştirmeye de
olanak yok. Doğudaki kabilelere Yi deniyor. Onlar saçlarını bağlamıyor ve
gövdelerine dövme yaptırıyor. Bazıları yiyeceklerini ateşte pişirmeden
yiyor." Zou yazarı güneyde, batıda, kuzeyde bulunan yaban kabileleri,
ayaklarını içe basmak, alınlarına dövme yaptırmak, hayvan derisi giysiler
giymek, mağaralarda yaşamak, tahıl yememek ve tabii yiyeceklerini çiğ çiğ yemek
gibi aynı derecede barbarca işler yapan insanlar olarak anlatmaya devam ediyor.
Kuzey Çin'deki Zou Hanedanlığı tarafından ya da onları örnek
alarak örgütlenmiş devletler M.Ö. birinci binyılda güneye doğru yayıldı, bu
yayılma M.Ö. 221 yılında Çin'in Kin Hanedanlığı'nın yönetimi altında
birleşmesiyle noktalandı. Bu dönemde okuryazar olmayan “barbarlar"
okuryazar “uygar" Çin devletlerini kopya eder ya da özümserken, kültürel
birlik de ivme kazandı. Bu kültürel birliğin bir kısmı çok sert bir şekilde
sağlandı: Örneğin, ilk Kin imparatoru daha önce yazılmış bütün tarih
kitaplarını işe yaramaz olarak niteleyip, yakılmalarını emretti; bizim en eski
Çin tarihi ve yazısı anlayışımızı sarsan bir şey bu.
Tüfek, Mikrop ve Çelik, Jared Diamond, TÜBİTAK, 2001
Ağırlıklı olarak tarımla uğraşan komşu Shang (Şang ya da
Yin) kabilesi, yaklaşık M.Ö. 16. yüzyılda Xia'yı yenilgiye uğrattı ve neredeyse altı yüzyıl boyunca egemenliğini sürdürdü.
Shang Kralı Tang (ykl. MÖ 1675 - ykl. 1646) Xia egemenliğine
son vermeye kararlıydı ve bunun için komşu kabilelerle ittifaklar kurdu. Tahtı ele geçirdi ve son Xia kralı Jie'yi (ykl. MÖ
1728 - ykl. 1675) sürgüne gönderdi.
Shang hanedanı, Çin'in
çok büyük bir bölümüne egemen olamadı, ama çok derin bir
etki bıraktı, geliştirdiği teknoloji ve süsleme motifleri Yangçe
Vadisi boyunca yaygın olarak benimsendi.
Shang döneminde, tekerlekli araçlar gitgide yaygınlaştı; atlar, savaş arabalarını ve kraliyet taşıtlarını çekmek için koşum
hayvanı olarak kullanılmaya başlandı. Birçok müzik aletinin
icadı Shang'ların eseriydi; Shang gökbilimcileri, Mars'la ve
çeşitli kuyrukluyıldızlarla ilgili gözlemler yaptılar. Shang'lar,
çanak çömlek, boynuz, yeşim ve başka taşlar üzerine kazınmış yazıların yanı sıra, tunç üzerine kazınmış yazıtlarda da
korunmuş olan bir yazı sistemi geliştirdiler. Özellikle, falcılıkta kullanılan kehanet kemikleri, kaplumbağa kabukları, sığırların kürek kemikleri ve başka kemikler) üzerinde bu yazıya
rastlanmıştır. Shang'ların beş başkentinden biri olan Anyang
yakınlarında 19. yüzyıl sonunda bu kemiklerden binlercesi
bulundu; Shang siyaseti, ekonomisi ve dini hakkında yaşamsal bilgiler sağlayan bu kemikler, önceleri efsane ya da mit
sayılan şeylerin pek çoğunun doğruluğunu da kanıtladı.
Kısa Çin Tarihi, Gordon Kerr
Zhou dönemi, yazılı metinlerin bugüne kadar ulaştığı en
eski dönemdir. Belgeler Kitabı (Shujing) adlı klasik Konfüçyen
eser, Çin tarihinin Zhou yorumunu içerdiği iddiasındadır ve
Shang'ların yenilgisini, sefih bir hükümdarın yönettiği çürümüş bir devlete karşı bir zafer olarak tanımlar. İlk başta cahil
ve hayli geri bir halk olan Zhou kabilesi, Shang'ların çiftçilik yöntemleri, yazı sistemi ve tunç işleme sanatı da dahil uygulamalarının ve geleneklerinin birçoğunu benimsedi. Zhou'lar
900 yıl hüküm sürdüler; bu zaman diliminde, entelektüel ve
sanatsal bir mükemmellik patlaması dahil büyük bir değişim
meydana geldi.
...
Zhou kralı, otoritenin ve hükümetin biricik kaynağıydı.
Fengjian olarak bilinen feodal yöntemle prenslerine ve soylularına mülkler dağıtarak onları hizaya getirdi. Bunlar, kendi
topraklarını bağımsız olarak yönetmekle birlikte, fiilen krala
bağımlı (vasal) haline geldiler; saldırıya uğraması durumunda kralı ve saray halkını korumak zorundaydılar. Hükümdara vergi ödüyor ve harfiyen uyulan bir ayinle bağlılık yemini
ediyorlardı.
Su tanrısını temsil eden, bu nedenle de yağmurun kuvvetini
ve getirdiği bereketi ifade eden ejderha, Batı Zhou döneminde
Çinlilerin güçlü bir simgesi olmaya başladı. Ejderha, çok geçmeden hükümdarın münhasır amblemi haline geldi ve oturduğu taht, "ejderha tahtı" olarak anılır oldu. Zhou Dükü, Çin' de
hanedan egemenliğini tanımlayacak olan "Gök' ün Yetkisi" öğretisini icat etti. Hükümdar, "Gök'ün Oğlu" olarak anılmaya
başlandı; mevsimlerin uyumunu, hasatların bol ve güvenilir
olmasını garantilemek üzere düzenlenen önemli ayinleri yönetme ve kurbanlar sunma hakkının biricik sahibi oldu. Dolayısıyla, adil ve ölçülü bir yaşam sürmesi beklenen Tanrının
Oğlu, hasatların kötü olması gibi felaketlerden ve yıkımlardan
sorumlu tutulacaktı. Bu tür olayların, onun ahlaki doğruluğunu yansıttığı düşünülüyordu.
..
Doğu Zhou: MÖ 770-256 Arası
Doğu Zhou dönemi, siyasal istikrarsızlığın ve ahlaki bunalımın damga vurduğu bir dönem olmasına karşın, Çin'de
entelektüel uğraşıların gelişimi açısından kritik bir zaman dilimini temsil ediyordu. Bu dönemin "Bahar ve Güz" olarak
bilinen ilk yarısı (ykl. MÖ 771-476 ya da bazı kaynaklara göre
MÖ 403 arası), Sarı Irmak'ın alüvyonlu ovalarında, Şandong
Yarımadası'nda ve Huai ile Han nehirlerinin vadilerinde gerçekleşti. Bu döneme adını veren kaynak, MÖ 722-481 arasında Lu devletinin tarihçesini anlatan ve Batılıların Konfüçyüs (MÖ 551-479) olarak bildikleri büyük Çinli öğretmen, yayımcı, siyasetçi, filozof K'ung Fu-tzu'ya ait bir eser olan Bahar ve
Güz Vakayinameleri'dir, Bu dönemin MÖ 221 'e kadar süren
ikinci yarısı, Savaşan Devletler Tutanağı adlı tarihsel eserde anlatıldığı üzere, meydana gelen yıkıcı iç çatışmalardan dolayı
Savaşan Devletler dönemi adıyla anılır.
Bu dönemde, bağımlı devletler güçlenerek, Zhou hükümdarının otoritesine gitgide daha çok meydan okur duruma
geldi. Zhou krallarının iktidarı artık yalnızca göstermelikti,
gerçek denetim güçleri yalnızca başkent Luoyi (bugünkü Luoyang yakınlarında kurulu kent) çevresindeki küçük bir alanla sınırlıydı. Daha sonra on iki vasal adıyla tanınan üst düzey
feodal prensler, önemli sorunların tartışılıp görüşüldüğü düzenli toplantılarda bir araya geldiler ve sıklıkla aralarından
biri tüm Zhou ordularının komutanlığı görevine atandı.
Bu dönemin ayırt edici özelliği, yeni bir toplumsal grubun,
yani alimler grubunun ortaya çıkmasıydı. Bunlar gerek yerel
prenslerin katipleri olarak gerekse devlet ve din törenlerinin
doğru yürütülmesi konusunda onların danışmanları olarak,
çocuklarının öğretmenleri olarak yararlı kişiler olup çıktılar.
İlk Çin akademileri bu dönemde kuruldu; Chi Kapısı Akademisi Oixia Akademisi) gibi kurumlarda başka eyaletlerden
alimler ve bilgeler görev yaptılar. Böylelikle, eğitimin denetimi soyluların eline geçti ve din adamları, zamanla evrilip
bir shih (edipler) sınıfı oluşturarak, daha sonra Çin'i yöneten
mandarinler ya da bürokratlar haline geldiler. Shih'ler bir
eyaletten diğerine dolaşarak, yönetenlere hizmet ettiler ve
danışmanlık yaptılar. Küçük eyaletler zaman geçtikçe büyüklerin egemenliği altına girdi; Chu ve Wu gibi bazıları ise Zhou
egemenliğinden bağımsızlığını ilan etti.
...
Savaşan Devletler: MÖ 476-221 Arası
Zhou'nun doğuya taşınmasından sonra, hükümdarlar
hiçbir zaman vasalları üzerinde yeniden denetim kurmayı
gerçekten başaramadılar ve Çin, merkezi otoritenin nüfuzunun azaldığı bir döneme girdi. Zhou kralları hala Gök'ün
Oğlu sayılmalarına ve dolayısıyla, Gök'ün aracısı olarak kabul edilmelerine karşın, askeri güçlerini yitirmişlerdi, orduları genellikle sözde onların yönetimi altında olan prenslerin
ordularından daha zayıftı. MÖ 335'e gelindiğinde, bölgesel
beylerin birçoğu, Gök'ün Oğlu'nun otoritesini tanımayarak,
kendine "kral" unvanı vermeye başlamıştı. Kurulmuş olan
148 devlet, yavaş yavaş daha büyük ve daha güçlü olanların
egemenliği altına girdi, ta ki en sonunda yalnızca yedi devlet kalıncaya kadar: Qin, Han, Wei, Zhao, Qi, Chu ve Yan.
Bunlar, bu kanlı dönemin anıldığı adla, Savaşan Devletler olacaklardı. Ama bu dönem çok çalkantılı olmasına karşın,
ilerlemeler de kaydedildi.
Kısa Çin Tarihi, Gordon Kerr
Savaşan Devletler döneminde iktidar tabanını sağlamlaştırmaya başlayan devletlerden biri, Qin (Çin) devletiydi.
Kuzeybatıda, Wei Nehri vadisi dolayında kurulan bu devlet,
sulamanın gelişmesi sayesinde refaha kavuşmuştu. Ayrıca,
komşu göçebelerden ders almış ve ordusuna süvarileri katmıştı. Meşruiyetçi düşünce okulunun önderlerinden Shang
Yang (M.Ö. 390-338 arası), M.Ö. 361'de, Qin hükümdarının
başbakanlığına atandı. Yang, felsefesi doğrultusunda birçok
reformu yürürlüğe sokarak, Qin'i önemsiz bir yer olmaktan
çıkarıp, kudretli bir askeri ve merkezi krallığa dönüştürdü.
Eski aristokrat ailelerin nüfuzunu azaltarak, yeni bir askeri
seçkin zümreyi onların yerine ikame etti. Atamalar, askeri başarı temel alınarak yapıldı ve tüm halk askerileştirildi. Qin'ler, diğer devletleri, yani Han, Zhao,
Wei, Chu, Yan ve Qi devletlerini yavaş yavaş ilhak etti . M.Ö. 221 yılı geldiğinde, Orta Krallık, tek bir hükümdarın (Kral
Zheng'in) ve kudretli bir merkezi hükümetin yönetimi altında birleşmişti. Zheng, Qin Shi Huangdi (Birinci İmparator)
unvanını aldı ve M.Ö. 210'da ölünceye kadar "Gök'ün Altındaki Her Şey" e hükmetti. Bu, Savaşan Devletler dönemine
son veren ve Çin tarihinde ilk merkezi imparatorluğun kuruluşunu haber veren belirleyici bir dönem oldu. İki bin yıl
süren imparatorluk hakimiyeti başladı.
Hükümet merkezi, yeni birleşen devletin başkenti Xianyang'da (Şensi eyaletindeki modern Xi' an kenti yakınında)
kuruldu ve imparator, tek kişi yönetimini uygulamaya başladı. Muhalefeti ezmek için alınan baskıcı önlemler, Meşruiyetçi Başbakan Li Si (MÖ ykl. 280-208 arası) tarafından yürürlüğe konuldu; tartılarda, ölçülerde ve yazıda standardizasyona
gidildi. Meşruiyetçilik muhalifleri (Konfüçyüsçüler de bunların arasındaydı) zulme uğradılar.
İmparatorluğun yönetimi, aristokrat olmayan ve makamları babadan oğula geçmeyen memurların elindeydi; feodalizm giderek silindi, beylerin mülklerine devletçe el koyuldu.
Ülke, 36 eyalete bölündü; bunların bünyesinde ise hepsi de
hükümetçe atanan valiler ile memurların doğrudan yönetimi
altındaki iller vardı.
Gaozu, isyanlar sırasında yakılıp yıkılan Qin başkenti Xianyang'ın birkaç kilometre uzağındaki Chang'an kentini başkent yaptı. Selefi olan Zhou'ların alışkanlıklarına geri dönerek, generallerinden bazılarını feodal mülklerle ödüllendirdi,
ama bütün olarak bakılınca, Qin'in merkezi' yönetim aygıtını
olduğu gibi korudu.
İmparatorluğu yeniden refaha kavuşturmak için yapılması gereken acil işler vardı ve Han saltanatının ilk elli yılında,
ekonomiyi canlandırmak, tarımı geliştirmek ve toprağı işleyenlere yardımcı olmak için önlemler yürürlüğe konuldu.
Gaozu, altı ila on iki yıl süren zorunlu hizmeti kısaltarak askerleri tarımsal faaliyetlere yöneltti. Bir bebeğin doğumundan sonra iki yıl süreyle zorunlu hizmetten muafiyet getirerek, nüfus artışını da özendirdi. Kendilerini köle olarak satan
insanlar özgür bırakıldı ve vergiler düşürüldü.
MÖ 141-87 arası saltanat süren beşinci ve en büyük Han
imparatoru Wu'nun hükümdarlık dönemine gelindiğinde,
Çin zenginleşiyor tarımda ve su yönetiminde ilerlemeler kaydediyordu. Kanal inşaatlarının yapıldığı bir programa girişildi ve sel olasılığını azaltmak için barajlar inşa edildi. İşlenmek
üzere daha fazla arazi açıldı, tahıl hasadı ve birçok başka şeyin üretimi arttı. Ülke, altın çağını yaşıyordu. Üretim artışının
kamçılamasıyla, ticaret de arttı. Aslına bakılırsa, para arzının,
yürütülmekte olan alım-satım faaliyetleri için yetersiz kalacağı çok geçmeden açıkça anlaşıldı. Bu nedenle, zengin ailelere,
kendi paralarını basma hakkı tanındı. Ne var ki bu çok nazik
bir meseleydi. İşler kontrolden çıktı, fiyatlar başını alıp gitti.
İmparator, paranın değer yitirmesini önlemek için birçok önlem almak zorunda kaldı ve ayrıca, özel tekellerin oluşmasını
engellemek için de devlet tekelleri kurdu. Tuz ve demir üretimi devletleştirildi.
....
Han İmparatorluğunun Gerilemesi ve Yıkılması
Saray hizmetkarı olarak çalışan hadımlar, 2. yüzyıl boyunca saray siyasetine giderek daha çok karışır oldular ve
imparatoriçeler ile dul imparatoriçelerin çeşitli akrabaları
arasında şiddetli iktidar mücadeleleri patlak verdi. MS 124'te
hadımlar, Dul İmparatoriçe Yan'a (ölümü 126) karşı bir darbe
tezgahladılar ve iktidarın dizginlerini ellerinde tutmak amacıyla, imparator ailesinden 10 yaşında bir çocuğu İmparator
Shun (saltanatı 125-144 arası) adıyla tahta oturttular. Shun,
on dokuz yıl hüküm sürdü ve yerine oğlu Chong (saltanatı 144-45) geçti. Ne var ki, 159 yılına gelindiğinde, hadımlar
tam denetimi ele geçirmişlerdi ve onlara karşı duran kim
olursa olsun saf dışı ediliyordu. Bunun neden olduğu kargaşa, Han hazinesine akan gelir miktarını azalttı. Büyük Barış
Yolu olarak bilinen Taocu bir dinsel tarikat, 184'te Sarı Türban İsyanını ve On Beş Urupla Pirinç İsyanını başlattı.
İmparator Ling (saltanatı 168-169) öldüğünde, yaklaşık 2.000
saray hadımının katledilmesiyle, iktidar bazı aristokratların
ve savaş ağalarının eline geçti; bunlar, imparatorluğu aralarında paylaştılar.
Sonraki 369 yıl boyunca Çin, siyasal bölünme nedeniyle paramparça oldu ve hükümetler, egemenlikleri altındaki
toprakları denetleyemez duruma geldi. İmparatorluk, 256 ila
316 yılları arasında Batı Jin Hanedanı ve 317'den 420'ye kadar
Doğu Jin Hanedanı iktidardayken kısa süreli olarak yeniden
birleşti. Ama ondan sonra iç çekişmeler yeniden baş gösterdi
ve ülkenin kuzeyinde yabancı hükümdarların, güneyine ise
bir grup aristokratın hüküm sürdüğü bir dönem geldi. Kişisel
köleliğin ve toplumsal eşitsizliğin egemen olduğu bu yıllar,
köylüler için çok zor zamanlardı. Konfüçyen yaşam görüşüne olan saygı azaldıkça, insanlar, kurtuluş umudu ve günlük
yaşamının çetin sınavlarından, çilelerinden yüz akıyla çıkma
gücü vaat eden dinlere yöneldiler. Bu durum, Taocu tarikatların yanı sıra, Çin'e yeni gelmekle birlikte büyük bir etkinlik
kazanan Budacı dinin popülerliğini artırdı.
Han Hanedanının yıkılmasından sonra imparatorluğu bölüşen generaller zamanla bağımsız birer savaş ağasına dönüştüler. Kuzeyde, Çin ovasını kaplayan Wei devleti bulunuyordu. Qin ile Qi devletleri arasında uzanan bu devlet, modern
Henan, Hebei, Shanxi ve Shandong illerinin kimi yerlerini
kapsıyordu. Doğu Han Hanedanının sondan ikinci başbakanı Cao Cao (155-220), Han'ın çöktüğü yıllarda muazzam güç
kazanmıştı. Usta bir şair ve parlak bir askeri deha olan Cao
Cao, Kuzey Çin' de bir diktatörlük kurdu. 220' de öldüğü zaman, yerine oğlu Cao Pi ( 187-226) geçti. Son Han imparatorunu tahttan çekilmeye zorlayan Cao Pi oldu ve önceki Han
başkenti Luoyang' da Wei Hanedanını kurdu.
Jin Hanedanı: 265-420 Arası
Batı ve Doğu Jin
Bu yüzyıl bir tuhaftı. Savaşın ve ölümün kol gezdiği bir
ortamda, felsefeye duyulan ilgi arttı ve sanat dallarında, özellikle de şiirde öz anlatım patlaması meydana geldi.
....
Simya konusunda en eski kitap, iksirlere ve ölümsüzlüğe duyulan aşırı ilginin sonucu olarak 2. yüzyılda yazıldı; 4.
yüzyılın başında ise ölümsüzlüğe ulaşma sanatı üzerine koskoca bir cilt yayımlandı. Ölümsüzlük iksirlerine olan takıntı
nedeniyle, sonsuz yaşamı garantilediği iddia edilen zehirli
maddeleri aşırı dozda alan birkaç imparatorun ecelsiz ölüp
gittiğini belirtmeye değer.
...
Batı Jin, merkezi bir emperyal otorite haline gelmeyi ne yazık ki hiçbir zaman başaramadı ve imparatorlar, hem hiçbir zaman tam denetim altına alamadıkları
kendi memurlarının hem de imparatoriçe ailelerinin inatçı
muhalefetiyle karşılaştılar. İmparatorluk prenslerine büyük
mülkler hediye etmek ve insanları yeteneklerine göre değil,
daha çok, toplumsal konumlarına bakarak atamak gibi eski
alışkanlıklar yeniden egemen oldu. Bunu, bir dizi taht mücadelesi izledi ve 291 ila 305 arasında düpedüz iç savaş çıktı.
Sima Rui (276-323), Jiankang'da, yani imparator olarak
değil, daha çok, Jin Prensi olarak hüküm sürdüğü, bugünkü
Güney Çin'in büyük bölümünü kapsayan topraklarda 317'de
Doğu Jin Hanedanını kurdu. Bu dönem, önemli sayıda Çinlinin, Çin'in düzlük orta bölgesinden güneye göçtüğü bir dönemdi, ama Doğu Jin hükümdarları pek az nüfuza sahipti;
askeri güç, kraliyet ailesinden olmayan kişilerin elindeydi. En
sonunda, bir dizi isyan çıktı ve büyük general Liu Yu tahtı
ele geçirince Jin Hanedanının sonu geldi .
...
Güney ve Kuzey Hanedanlıkları (420-589 Arası)
Beşinci ve 6. yüzyılların büyük bölümü, Güney ve Kuzey
Hanedanlıkları olarak bilinen dönemde daha da artan bölünmüşlükle geçti. Önceki iki yüzyılın büyük kısmında olduğu
gibi, bu dönemde de iç savaş ve siyasal kargaşa hüküm sürdü, ama aynı zamanda da sanat dalları ve kültür serpilip gelişti. İki ayrı bölge, iktidar odağı haline geldi; bunlardan biri,
kuzeyde Çin Seddi'ne doğru Sarı Irmak havzası, diğeri ise
Gök Irmak havzası ve güneyindeki Kızıl Nehir'e kadar uzanan topraklardı. On Altı Krallık olarak bilinen ve yüzyılı aşkın süren bir dönemde (304-439), kuzeye kargaşa hakim oldu
ve sanki Çin uygarlığı artık geçmişte kalmış gibi görünüyordu.
...
Başka diyarlardan gelmiş göçebeler vardı ve 4. yüzyılda
çeşitli savaş ağaları iktidar kavgası içindeydi. Moğolistan (Bir çok kaynak Türki olduğunu belirtiyor. B.Berksan) kökenli Tabgaçlar, sağlam şekilde tutunan ilk boy oldular ve Kuzey Wei (439-534) adıyla kendi hanedanlarını kurdular. Muhalifleri temizleyen Tabgaçlar, Luoyang'ı başkent yaparak,
batı yönünde Orta Asya'ya yayıldılar. Zamanla, Tabgaçlar
yerleşik yaşama geçerek tamamen bütünleştiler, imparatorluk sarayının dili olarak Çince benimsendi. Güney Mançurya
kökenli Siyenpiler gibi başkaları, kuzeydeki Shanxi (Şansi)
eyaletine yayıldılar; oradan, başka boylara, Çin kasabalarına
ve köylerine baskınlar düzenlediler.
Kuzeyden gelen göçebe akınları nedeniyle, pek çok alimin
ve aydının da aralarında olduğu büyük insan kitleleri güneye kaçmak zorunda kaldı. Bu insan ve fikir akını, tarımda daha
başarılı olan kuzeydeki Sarı Irmak havzasının ekonomisinden her zaman daha geri kalan Güney Çin ekonomisine yarar sağladı. Tarımsal teknik bilgi uygulaması arttı ve özellikle
Yangçe havzasında su kontrolü çabalarına girişildi. Güney,
ilk kez, ekonomisi, kültürü ve siyaseti açısından kuzeyle boy
ölçüşebilir duruma geldi. Güney, bu dönemde dört hanedan
tarafından yönetildi: Liu Song (420-479), Güney Qi (479-502),
Liang (502-557) ve Chen (557-589). Hükümdarları, genellikle,
iktidarı ele geçirmiş olan generallerdi; bunlar, iktidarı birkaç
on yıl ellerinde tuttular, ama varislerine devredemediler.
Sui Hanedanı (589-618 Arası)
Ne var ki, yönetimde kimin olduğu, yoksullar için pek
bir fark yaratmadı. Onlar yine yüksek arazi kiralarının, cezalandırıcı vergilerin ve angarya işlerin altında eziliyorlardı.
Bu durum, ezilen köylülerce ve göçebe kabilelerce çıkarılan
isyanların 6. yüzyıl ortasında giderek artmasına yol açtı. Nihayet 581'de, kraliyet ailesinden biri, Kuzey Wei tahtını ele
geçirdi ve kısa ömürlü Sui Hanedanında Wen unvanıyla imparator oldu (saltanatı 581-604). Wen, nihai amacı olan güneyi fethetme ve Çin'i yeniden birleştirme amacını başarmaya
hazırlık olarak imparatorluğunu güçlendirmeyi hedefleyen bir dizi reform başlattı. 588 yılına gelindiğinde, Yangçe'nin
kuzey yakası boyunca Siçuan' dan Pasifik Okyanusu' na kadar
mevzilenmiş yarım milyonu aşkın askerden oluşan muazzam
bir kuvvet toplamış bulunuyordu. Bir yıl sonra, Güney Chen
Hanedanı teslim oldu ve Wen'in ordusu Jiangkang (modern
Nankin) üzerine yürüyerek, üç yüz yıldan uzun süren ayrılığa son verdi.
İmparator Wen, giriştiği savaşlarla ve inşaat projeleriyle
devlet hazinesini tamtakır etti, ama saltanat döneminde oldukça önemli işler de başarıldı. Han imparatorlarının yaptıkları gibi, gıda kaynağı olarak kullanılmak üzere, piyasa fiyatlarının denetlenmesine yardımcı olan tahıl ambarları kurdu.
Ölümünden sonra, oğlu Yang (saltanatı 604-618) iktidara geçti (babasını onun öldürdüğünden şüphe ediliyordu). Yang,
bugünkü Zhejiang (Cıciang) ve güney Jiangsu eyaletlerinde
Büyük Kanal'ın inşaını emretti; burası, dünyadaki en uzun
kanal ya da yapay nehir olacaktı. Kanal boyunca bir karayolu yapıldı ve posta aktarma istasyonları kuruldu. Uzunluğu
2.000 kilometreye ulaşan kanal, merkezi' hükümetin, Yangçe
vadisinin artan zenginliğini sömürmesine olanak sağladı. Ayrıca, sefere çıkan orduların ihtiyaçlarını kendilerinin karşılama zorunluluğunu da ortadan kaldırdı. Orduların ihtiyaçları
artık güneyden kanalın kuzeyine getirilen malzemelerle karşılanabiliyordu.
Yang, bürokratlar için Konfüçyen eğitimi ve sınav sistemini geri getirdi. Ne var ki, projelerini finanse etmek ve Kore' ye
karşı giriştiği pahalı savaşların giderlerini karşılamak için
aşırı vergiler de koydu; bu nedenle de gitgide gözden düştü.
Köylüler ayaklandılar ve Yang, Jiangdu'ya (bugünkü Yangzhou) kaçmak zorunda kaldı; orada bir danışmanının suikastına kurban gitti. Kuzeybatıdaki askeri aristokrasiye mensup
olan Li ailesi iktidarı ele geçirdi ve Tang Hanedanını kurdu.
Kısa Çin Tarihi, Gordon Kerr
Yeniden birleştirilen imparatorluk, bir sonraki emperyal
hanedan olan Tang döneminde güçlü bir ekonomik gelişme
sergiledi. İmparatorluğun kuzeyi ile güneyini birbirine bağlayan Büyük Kanal'ın inşa edilmesinin yanı sıra, hem Çin'in
kendi içinde hem uluslararası çapta ticaretin genişlemesi de
buna katkıda bulundu. Tang başkenti Chang'an, yaklaşık bir
milyonluk nüfusuyla, dünyadaki en büyük ve en kozmopolit
kent haline geldi. 755-763 arası meydana gelen An Lushan
İsyanına kadar, Çinliler, dünyanın her yanından kültürlere
açıktılar, müzikte, sanatta ve modada, hatta inandıkları Budist dinde yeni etkileri özümsemekten mutluydular.
907 ila 960 arası yıllar, Çin'e daha fazla siyasal kargaşa getirdi. Bu elli üç yıl boyunca, kuzeyde beş hanedanlık yükselip düştü ve çoğu imparatorluğun güneyinde olmak üzere,
bir düzineden fazla bağımsız devlet kuruldu, ama genellikle
bunların yalnızca onundan söz edilmiştir.
Kuzey Song (960-1126 Arası )
Geç Zhou döneminin parlak askeri komutanı Zhao Kuangyin, 960'ta askerleri sayesinde tahta el koymuştu. Geç
Zhou'nun son imparatoru Shizong'un yerine bebek oğlu tahta
çıkarılmıştı ve ordu, Dul İmparatoriçenin kontrolü ele geçirmesinden korkuyordu. Bu nedenle, Zhao, askerlerine İmparator Taizu olarak tanıtıldı (saltanatı 960-76) ve çok geçmeden başkente girdi. Usta bir manevrayla, tüm generallerine,
iyi bir yaşam sürmelerine olanak sağlayacak cömert emeklilik
gelirleri teklif ederek onları istifaya çağırdı, böylelikle, gelecekte herhangi bir askeri darbe tehlikesini ortadan kaldırdı ve
ordunun bütünüyle kendi kontrolü altına olmasını garantiledi. Birlik ve barış arzulayan güneydeki diğer devletler, onun
hakimiyetine boyun eğdi; böylece iki yüz yıldan beri süren
savaş ve siyasal kaos, yirmi yıl içinde sona erdi ve Orta Krallık yeniden birleşti .
Güney Song (1127-1279 Arası )
Curçenler, Doğu Mançurya'da yaşayan Türk asıllı bir
halktı; 1115'te Hitayların Liao devletine karşı ayaklandılar ve
Jin (Kin) Hanedanını ilan ettiler. Song Hanedanı ilk başta Hitaylara karşı onlarla ittifak yaptı, ama birkaç yıl sonra bu ittifak dağıldı ve 1126'da, Jingkang Olayı diye bilinen bir olayda
Curçenler, iki aylık bir kuşatmayla Kaifeng'i ele geçirdiler.
Hem yetenekli bir ressam ve hattat hem de tüm Çin imparatorları içinde en kültürlülerden birisi de olan İmparator Huizong (saltanatı 1101-25), oğlu İmparator Qinzong (saltanatı
1126-27) lehine tahttan çekilmişti, ama ikisi de yakalandı ve
emperyal ailenin diğer tüm üyeleriyle birlikte kuzeydoğuya
götürüldü. Görüşmeler yapıldı, ama Huizong 1135'te tutsak
olarak öldü.
Bu arada, güneye kaçmayı başaranlar, Huizong'un bir diğer oğlu olan Gaozong'u (saltanatı 1127-62) imparator olarak
tahta geçirmişlerdi. Yıl 1138 olunca, Song sarayı Hangzhou' da kuruldu ve Huai Nehri'nin güneyindeki bölgenin çoğu kontrol altına alındı. İmparatorluğun kuzeyinin yitirilmesinden
sonraki bu dönem, Güney Song olarak bilinir.
Kısa Çin Tarihi, Gordon Kerr
🔎
Moğollar
👏
YanıtlaSil