Saltanattan Cumhuriyete


Yukarıdaki tabloyu nasıl okuyabiliriz?

Milli mücadele kadrosunun komuta kademesini, büyük çoğunluğu 1875-1884 yıllarında doğanlar oluşturmaktadır. Bu kuşaklar, Trablusgarp, Balkan ve I.Dünya Harbi’ni görmüşlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinin en yakın tanıklarıdır. İlk gençlikleri ülkenin nasıl kurtulabileceği konusundaki düşünce çatışmaları içinde geçmiştir. Her birinin geldikleri sosyo kültürel ortamın etkileri, daha sonraki düşünce ayrılıklarının da nedenleri arasındadır.

Osmanlı ordusunun mütareke sonrası konumuna bakıldığında, komuta kadrosunun neredeyse tamamının Milli Mücadele’ye gönüllü olarak katıldığı görülmektedir. B.Berksan.

23 Temmuz-7 Ağustos arasında gerçekleşen Erzurum Kongresi, 10 maddelik bir bildirinin yayımlanmasıyla son buldu. Bildiride ✅millî sınırlar içinde bulunan bütün vatan topraklarının bir bütün olduğu, birbirinden ayrılamayacağı ve her türlü işgale karşı koyulacağı belirtiliyordu. Kongre Milli Mücadelenin siyasal ilkelerini belirlemenin yanı sıra, direniş için yeni bir örgütsel yapının oluşturulması açısından da önemlidir. Kongre’de yetkili bir temsil heyetinin seçilmesi ve bu heyetin Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında yürütme organı olarak hareket etmesi kararı Mustafa Kemal Paşa’ya liderlik yolunu açtı.

Aynı dönemde Batı Anadolu’daki yerel direniş örgütleri düzenledikleri kongreler yoluyla önemli bir güç haline gelmişti. Bu örgütlenmelere ise ittihatçılar önemli ölçüde sızmıştı. Yerel direniş hareketlerinin kendi kontrolünde merkezî bir yapı içine alınması gerektiğine inanan Mustafa Kemal Paşa, tüm direniş hareketlerini birleştirmek amacıyla Sivas’ta bir kongre düzenlemeye karar verdi. 4-11 Eylül tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde ülke genelindeki bütün MHC(Müdafai Hukuk Cemiyeti)’lerin birleştirilmesi yolunda önemli adımlar atıldı. Damat Ferit Paşa hükümetinin tüm engellemelerine rağmen, Sivas Kongresi çeşitli vilayetlerden gelen delegelerle toplandı. Diğer bölgesel kongrelerin aksine, Sivas Kongresi’nin delegeleri ağırlıklı olarak askerî ve sivil bürokrasi mensuplarından oluşuyordu.

Kongre’de alınan en önemli karar, bütün MHC’lerin merkezî bir yapı altında toplamasıydı. Bu amaçla yürürlükteki Cemiyetler Kanunu’na uygun olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) adıyla bir cemiyet kuruldu.
Anadolu ve Trakya’da yer alan tüm bölgesel direniş örgütlerinin A-RMHC’nin şubesi hâline getirilmesine karar verildi. Cemiyetin yönetimi, Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki Heyet-i Temsiliye’ye verildi. Hükümet yetkileriyle donatılmış olan Heyet-i Temsiliye fiilî olarak İstanbul hükümetinden bağımsız yeni bir yönetim organı olarak ortaya çıktı.

A-RMHC tüzüğü çeşitli açılardan çok önemli bir belgedir. Tüzük, ülke topraklarının savunulmasıyla ilgili 1. maddesiyle, Misak-ı Milli’nin özünü oluşturuyordu. 3. maddede İslam halifeliğini ve Osmanlı Sultanlığını sürdürmek için toplu savunma ve direnme gereği belirtilerek sarayın iktidarının tartışma konusu olamayacağı görüntüsü yaratıldı. Sarayın iktidarına karşı açık bir tavır alınması direnişe yönelik toplumsal desteği azaltacağı için Mustafa Kemal Paşa ve çevresi iktidar taleplerini bu aşamada açığa vurmamışlardı. Ancak tüzüğün 4. maddesinde yer alan, Osmanlı Hükûmeti’nin yurdun bir parçasını terk etmek zorunda bırakılması hâlinde, hükümetin yerini alacak geçici bir yönetim kurulması kararı, İstanbul’a alternatif yeni bir iktidar odağının ortaya çıktığını gösteriyordu. 



Sivas Kongresi’nin kararlarına ilk tepki Erzurum örgütünden geldi. Erzurum Kongresi’nde kabul edilen tüzüğün, birkaç değişiklikle A-RMHC’nin tüzüğü yapılması, bunun için Erzurum Kongresi’nin yetkili organlarından izin alınmaması tepkilere yol açtı. Mustafa Kemal Paşa’nın yalnızca adını duymuş olan Batı Anadolu’daki örgütler de A-RMHC adı altında birleşme kararına şüpheyle yaklaştılar. Yerel direniş örgütleri, Sivas Kongresi'nden önce belirli bir merkezîleşme aşamasına gelmişlerdi. 16-25 Ağustos 1919 arasında toplanan Alaşehir Kongresi, Ege direnişinin merkezîleşmesinde önemli bir halkaydı. Karakol Cemiyetinin başkanı Kara Vasıf Bey Alaşehir Kongresi’nde umum kumandan olarak seçilmiş, kongre ayrıca direniş hareketinin siyasal koordinasyonunu sağlamak üzere Encümen-i Müdiran adıyla bir yürütme organı kurmuştu.

Karakol Cemiyetinin Ege hareketine sızarak iktidar mücadelesinde gittikçe önemli bir rakip hâline gelmesi, Mustafa Kemal Paşa’nın Karakol Cemiyeti’ne karşı duyduğu hoşnutsuzluğu arttırdı. Bu hoşnutsuzluk, her iki hareketin de güçlü bir iktidar talebinin olması, güçlerini aynı bölgesel hareketlere dayandırmaya çalışması ve bu hareketleri kendi liderlikleri altında merkezileştirme gayretlerinden kaynaklanıyordu Mustafa Kemal Paşa Karakol Cemiyetiyle yürüttüğü iç iktidar mücadelesini kazanmak için, Sivas Kongresi sırasında Karakol Cemiyetine açıkça cephe aldı. Vasıf Bey’e Cemiyetin dağıtıldığını bildirdi. Sivas Kongresi, aynı zamanda Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’yı “Umum Kuva-yı Milliye Başkumandanı” olarak atayıp Vasıf Bey’in unvanını yok saydı. Bu tepkilere rağmen Vasıf Bey’in Sivas Kongresi’nde oluşturulan Heyet-i Temsiliye’ye üye seçilmesi Vasıf Beyin hâlâ önemli gücü olduğunu gösteriyordu.


Ankara mebusu Mustafa Kemal Paşa 24 Nisan’da BMM’de bir konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın nutku, mütarekeden meclisin açılmasına kadar geçen zaman zarfında cereyan eden siyasi ahval hakkındadır. Konuşma üç bölümden oluşmaktadır:
“1) Mütarekeden Erzurum Kongresi’ne kadar geçen zaman zarfındaki ahvale dair,
2) Erzurum Kongresi’nden 16 Mart tarihine kadar yani İstanbul’un düşmanlar tarafından işgal edildiği güne kadar,
3) 16 Mart'tan bu dakikaya kadar olan ahvale dair.” Mustafa Kemal Paşa, bu konuşmanın ardından hükümet teşkilatı hakkında bir teklif sunmuştur: 

Efendiler! Bütün maddi, manevi mesuliyeti Heyeti Temsiliye namı altında bulunan heyet üzerine almış ve 16 Mart 1336 tarihinden bu dakikaya kadar bütün acı safhalara, manzaralara karşı ifayı vazifeyi fevkalade bir vazife bilmiştir; bu mesuliyet çok ağırdır. O heyeti artık bu ağır yükün altında bırakmayınız, bu dakikadan itibaren teklif ediyorum, derhal mukadderatı memleketi deruhte buyurunuz. Bundan ictinab etmeye lüzum yoktur. Bu vazife o kadar mühim, içinde bulunduğumuz zaman o kadar tarihidir ki, bu koca mesuliyeti içinizde üç-beş kişiye tahmil etmekle iktifa edemeyiz. Bütün bu meclis, bütün manasıyla mesul olmak lazım gelir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi, bizi buraya beş kişinin eline milleti terk edelim diye göndermemiştir.

Mustafa Kemal Paşa tarafından BMM’ye sunulan ve kısa bir tartışmadan sonra kabul olunan teklif şu ilkelerden oluşmaktadır:
1) Hükümet kurmak zorunludur.
2) Geçici olduğu bildirilerek bir hükümet başkanı tanımak ya da bir padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildir.
3) Meclis’te yoğunlaşan ulusal iradenin, yurt alınyazısına doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir. Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir güç yoktur.
4) Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır.
5) Meclis’ten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar. Meclis başkanı bu kurulun da başkanıdır.
6) Not: Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman, Meclis’in düzenleyeceği yasal ilkeler içinde durumunu alır.




BMM'nin 3 numaralı kanunu İcra Vekillerinin Sureti İntihabına Dair Kanun 2 Mayıs 1920 tarihinde kabul edilmiştir.

Dört maddelik bu kanunla kurulan hükümete İcra Vekilleri Heyeti, başkanına da İcra Vekilleri Heyeti Reisi adı verilmiştir.  İlk İcra Vekilleri Heyeti 11 vekaletten (bakanlıktan) oluşmaktaydı.

Yasa kabul edildikten sonraki gün icra vekili seçimleri yapılmıştır. Oylamaya 137 mebus katılmıştır. İcra Vekilleri Heyeti Reisliği’ne Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. İlk BMM Hükümeti (İcra Vekilleri Heyeti) 24 Ocak 1921 tarihine kadar görev yapmıştır.



1921 Anayasası, BMM’de kabul edildiği 20 Ocak 1921’den 1924 Anayasası’nın kabul edildiği 24 Nisan 1924 tarihine kadar üç yıl üç ay yürürlükte kalmıştır

24 Ocak 1921

1921 Anayasasının İcra Vekilleri ile ilgili en önemli hükmü, Vekillerin kendi aralarında birisini İcra Vekilleri Heyeti Reisliğine seçmesi olup, İcra Vekilleri Heyeti’nin 24 Ocak 1921 tarihli toplantısında Müdafaa-ı Milliye Vekili Fevzi Paşa bu göreve seçilmiş ve konuyla ilgili olarak Meclise bilgi verilmiştir.


19 Mayıs 1921

Vekillerin bireysel istifaları yanında, bu bireysel istifaların çoğalması ve ülkenin genel idaresi hakkındaki eleştirilerin artması üzerine İcra Vekilleri Heyeti 16 Mayıs 1921 tarihinde hep birlikte istifa etmişlerdir. Bunun üzerine TBMM Reisi olarak Mustafa Kemal Paşa, 47 Sayılı kanunun kendisine verdiği yetkiyi kullanarak her Vekâlet için 2, 3, 4 aday göstermiş ve bu adaylar arasından yapılan seçimle yeni İcra Vekilleri Heyeti oluşturulmuştur. (19 Mayıs 1921). Bu heyet de aynı gün kendi içinde gerçekleştirdiği seçimle Müdaa-ı Milliye Vekili Fevzi Paşa’yı İcra Vekilleri Heyeti Reisi seçmişlerdir.


5 Ağustos 1921 Başkumandanlık Kanunu (Sakarya savaşından önce)

Ulusun ve ülkenin yazgısına doğrudan el koyan tek yüce güç olan ve Başkomutanlığı manevi kişiliğinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi, aşağıdaki kayıtlarla Başkomutanlık görevini kendi Başkanı Mustafa Kemal Paşaya vermiştir. Başkomutan, ordunun maddi ve manevi gücünü artırma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna ait yetkilerini, Meclis adına fiilen kullanmaya yetkilidir. Bu unvan ve yetki üç ay müddetle sınırlıdır. Meclis, gerek gördüğü takdirde bu süreyi uzatabilir.” 

Başkumandanlık Kanunu, 31 Ekim 1921’de, 4 Şubat 1922’de, 6 Mayıs 1922’de üç kez uzatılmıştır. 20 Temmuz 1922’de  Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlık yetkisi süresiz olarak uzatılmıştır.







1 yorum:

  1. Bunlarla ilgili yazılar olsaydın keşke çok güzel bir blog imiş emeğinize sağlık

    YanıtlaSil