Urartular


Yapı Kredi Yayınları'nın Anadolu Uygarlıkları dizisinin Urartular'ı tanıtan yapıtın ismi "Doğuda Değişim" olarak belirlenmiş. Bu kitapla ilgili yazarları ile yapılan söyleşinin videosu sayfanın altında yer alıyor. Gerçekten de Urartular, dağlık ve geniş bir alanda  göçebe aşiret düzeninde yaşayan bir çok topluluğu bir araya getirerek, kentliliğin giderek yaygınlaştığı bir düzen kurmuş ve Anadolu doğusunda gerçek bir değişimin öncülüğünü yapmışlardır. 

Biribirinden yalıtık bu kadar farklı topluluğu bir araya getirmek için, teokratik bir devlet yapısı oluşturmuşlardır.

Aşağıdaki Urartular'ın Doğu Anadolu'ya getirdikleri yenilikleri gösteren görsel, konuyu özetlemektedir. B.Berksan



Hitit etkinliğinin Anadolu'da yavaş yavaş ortadan kalkması üzerine Asurlular yeniden ve güçlü bir şekilde Önasya'da kendilerini gösterme fırsatı buldular. Amaçlarına ulaşabilmek için I. Assur Ubalit (M.Ö. 1365-1330)'den itibaren, kuzey Suriye'deki Hurri-Mitanni krallığı ve Doğu Anadolu'daki beylikler üzerine sistemli akınlar düzenlediler. Bu bölgeye yaptıkları akınlardan elde etmek istedikleri sonuçlardan ilki, bir yandan Akdeniz limanlarını, Basra Körfezi'ne bağlayan ticaret yolları üzerinde denetim hakkı elde etmek, diğer yandan süper güç olabilmek için ihtiyaç duydukları doğal kaynakları sömürmekti. 

Urartu Devleti'nin siyasal tarihi genellikle iki başlık halinde incelenir. Birinci başlık erken Urartu tarihi de denilen beylikler dönemi, ikinci başlık ise klasik Urartu tarihi şeklindedir. Beylikler dönemi denilen ilk evre, M.Ö. 13-9. yüzyıllar arasını kapsar ve genellikle Asur çivi yazılı kaynaklarının verdiği ilk bilgilere dayanır. M.Ö. 9-7. yüzyıllar arasını kapsayan ve büyük bir krallık haline geldik leri evre ise Asur yazıtlarından başka kendi bıraktıkları kayıtlarla da aydınlanır

Nihai sonuç ise Hurri-Mitanni egemenliğine son vermekti. Nitekim Asur Devleti bu politikasını 1. Salmanassar (M.Ö. 1274-1245) döneminde gerçekleştirebildi. Bu tarihlerde ise Doğu Anadolu'da dağınık olarak varlıklarını sürdüren beylikler, ortak ve güçlü düşmanları Asur saldırıları karşısında örgütlenme yolunu seçmişlerdir. İşte bu döneme Feodal Beylikler Dönemi, Uruatri-Nairi Konfederasyonları Dönemi veya Urartu'nun Proto Tarihi gibi isimler verilir. Önceleri Doğu Anadolu'da konfederasyonlar şeklinde başlayan siyasi yapılanma, sonraları konfederasyonların birleşik hareket etme arzularının artması üzerine merkezi devlet sistemine doğru ilk adımlar atılmıştır. M.Ö. 9. yüzyılda (M.Ö. 1. bin yılın başlarında), konfederasyonlar birleşerek Urartu Devleti'ni oluşturmuşlardır. Aslında bu devre bir geçiş sürecidir.

Urartu Devleti için merkezi sisteme yönelik ilk organizasyonlar Lutipri/Lapturi döneminde başlamıştır. Lutipri (M.Ö. 880-860) devri olayları hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ancak Asur kralı, Il. Asur Nasripal'in (M.Ö. 883-859) 2. saltanat yılı yazıtlarından anlaşıldığına göre, Asur'a vergi vermek zorunda kalmıştır. Söz konusu vergilerin bu ülkeye ulaştırılmasını da Lapturi üstlenmek zorunda kalmıştır (LAR 1: 461)

Aramu/Arame

Lutipri'den sonra, Urartu tahtına Aramu/Arame (yaklaşık M.Ö. 860-840) geçmiştir. Bu kral hakkındaki bilgilerimiz ise Asur krallarından III. Salmanassar (M.Ö. 858-824)'ın sefer kayıtlarına dayanır (LAR 1: 598). Buna göre, Asur kralı, Arame'nin krali şehri (Sugunia)'yı ele geçirdiğini Balavat Kapısı'nın, ilk bandında dile getirmiştir (LAR 1: 614; Belli, 1982a: 151).

Asur kralı III. Salmanassar'ın, Urartu'nun krali şehri Sugunia'yı yağmalamasından yaklaşık iki yıl sonra Urartu kralı Arame, yeni bir krali kent kurmuştur. Bu aynı zamanda III. Salmanassar'ın bölgeden çekilmesinin ardından Urartu'nun yeniden toparlanmaya başladığının göstergesidir. Ancak kısa süre sonra Asur kralı saltanatının 3. yılında Urartu üzerine yeni bir sefer düzenlemiştir (LAR 1, 60 5).

III. Salmanassar'a ait yazıtlardan anlaşıldığı kadarıyla Urartu'da merkezi devlet olma yolundaki ilk adımlar Arame döneminde gerçekleşmiştir. Arame'nin merkezi devlet olma yolunda beylikleri nasıl bir organizasyona tabii tuttuğunu tam olarak bilememekle birlikte, Sugunia ve Arzaşkun adı ile iki krali kent kurduğu artık kesinleşmiştir. Zira bu kralla birlikte Urartu krallığı tek önderin yönetimi altında örgütlenmeye başlamıştır (Belli, 1982a: 151; Çilingiroğlu, 1984a : 13-14; Erzen, 1992: 27; Çilingiroğlu, 1994: 29 vd).

 I.Sarduri

Arame'den sonra Urartu krallığına I.Sarduri'nin geçtiğini kendi ifadelerinden ve yine Asur kralı III. Salmanassar'ın kayıtlarından takip etmekteyiz. 1. Sarduri (M.Ö. 840-830) gerçek anlamda Urartu Devleti'ni kurduğu gibi, Tuşpa'yı Urartu'nun yeni başkenti yapmıştır. Bu kralın, aynı zamanda krallığı zorla ele geçirdiği de düşünülmektedir. Asur dilinde kaleme alınan ve Urartu'nun ilk yazılı belgesi olması ile önem kazanan Sardurburcu bize Urartu için yeni bir dönemin başladığını bildirir. Asur kayıtlarında ise Sarduri ismine, III. Salmanassar'ın Urartu üzerine gönderdiği ordunun sefer kayıtlarında rastlanmaktadır. Bu sefer sırasında Asur ordusunu, kralın kendisi değil, Daian-Assur adlı bir komutan yönetmiştir (LAR 1: 584). I. Sarduri dönemindeki tarihi olaylar ve krallığın yayılımı ile ilgili bilgilerimiz bu krala ait Sardurburcu yazıtından başka yazılı belge olmamasından dolayı son derece sınırlıdır. Yeni başkentin Van Gölü'nün doğusunda kurulması krallığın doğuya ve kuzeye sefer düzenlemesini büyük ölçüde kolaylaştırmış olabilir. 1. Sarduri'nin başa geçmesiyle krallık bölgede Asur ile mücadele edebilecek tek devlet haline gelmiştir. Bunun üzerine III. Salmanassar ordusunu Hubuşkia ve Musasir ülkelerine gönderir. Hubuşkia ülkesinden haraç alan Asur ordusunun komutanı Daian-Assur, Musasir' i de ele geçirir. Asur ordusu birçok Urartu kalesini yerle bir ettikten sonra ülkesine döner. Kayıtlardan 1. Sarduri döneminde, Hubuşkia ülkesinin büyük bir bölümünün Urartu egemenliğinde olduğu ve yine Urartu egemenliğinin güneyde Musasir ülkesinin sınırlarına kadar ulaştığı anlaşılmaktadır (Çilingiroğlu, 1994: 41). 1.

İşpuini

Sarduri'den sonra Urartu tahtına geçtiğini bildiğimiz İşpuini'nin hangi tarihlerde saltanat sürdüğü kesin değildir. Ancak Asur kralı V. Şamsi Adad (M.Ö. 823-811)'a ait bir yazıtta  geçen Ushpina'nın, İşpuini ile aynı şahıs olduğu dikkate alınırsa Urartu kralının M.Ö. 825 ya da 824'te tahta geçtiği kabul edilebilir.  İşpuini (M.Ö. 825-810) Urartu'nun kendisinden önceki politikalarını devam ettirmiş, bayındırlık faaliyetlerini artırmış ve başkentin kuzeyinde, güneyinde ve doğusunda yeni kaleler inşa etmiştir. Sürdürülen bu politikalar devletin gittikçe güçlenmesi ve örgütlenmesi ile açıklanabilir. Bu krala ait yazıtların bir bölümü yapım kitabeleridir. Bu yazıtlar Patnos, Zivistan ve Aşağı Anzat  kalelerinden bahsetmektedir (Çilingiroğlu, 1994: 42). Bu kral hakkındaki bilgilerin bir diğer kısmı ise çivi yazılı ve resimli tunç eserlerden elde edilir. Tarihi olaylar ile ilgili bilgi veren yazıtlar ise oğlu Menua ile ortak hükümdarlık yaptıkları dönemdedir. Ayrıca bu döneme ait il İşpuini krallığı sırasında, kuzeye ve Urmiye Gölü çevresinde kalan topraklara, buralardaki zenginliklerden ötürü ilgi duymuştur.  Bu bölgeye yapılan ve doğu seferi olarak değerlendirilen bilgilere, Erçek Gölü yakınlarımla ki Karagündüz yazıtında (UKN: no. 24) rastlanır. Ayrıca, yazıtta Urartu kayıtlarında Barsua, Asur kayıtlarında ise Parşua olarak anılan bu ülkenin Urartu egemenliğine geçmesinden söz edilmektedir. Bu da Urartu devletinin Batı İran topraklarında söz sahibi olmaya başladığının kanıtıdır. Özellikle M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısından sonra kuzeybatı İran'da görülen, Urartu dönemi kale ve yerleşim yerlerinin çokluğu bu bölgenin Urartu Devleti için taşıdığı önemi gösterir (Çilingiroğlu, 1994: 49, dpn. 88). İşpuini'nin tek başına krallık yaptığı kısa süre içerisinde Urartu krallığı genişlemesini sürdürmüş, krallığın sınırları kuzeyde Patnos, batıda Bulanık Ovası, güneyde olasılıkla Tatvan ve doğuda bugünkü Türkiye-İran sınırını belirleyen dağ silsilesine kadar ulaşmıştı (Sevin, 1979: 11; Çilingiroğlu, 1994: 51). Özellikle Patnos ve yakın çevresi, kuzeye düzenlenen askeri faaliyetlerde ana üs olarak kullanılmıştır (Zimansky, 1985: 26). 



Güney, kuzeydoğu ve kuzeybatı yönündeki yolların kesişme noktasının Patnos ovası olduğunu burada kurulan Anzavurtepe Kalesi doğrulamaktadır. İşpuini ve Menua'nın ortak krallıkları döneminde {M.Ö. 9. yüzyıl sonları) kuzey bölgelerine yapılan seferler sırasında ele geçen bir başka yazıt ise Tuşpa-Uiteruhi yolu üzerinde yer alan Toprakkale Yazıtı'dır. Bu yazıt Urartu'nun daha kuzeye yapılan seferlerinden bahseder. İşpuini döneminde Urartu'yu güçlü kılan nedenlerden birisi de merkezileşmeye önem verilmesidir. Aynı zamanda kuzey-kuzeydoğuya gerçekleştirilen seferler sonucunda bölgeden haraç alınması ekonomik açıdan güçlü olmayı da beraberinde getirmiştir. Yine yukarıda sözü edilenlerin dışında, işpuini ve Menua'nın ortak krallık yaptıkları dönemde, Van Gölünün kuzey-kuzeydoğusuna askeri seferler düzenledikleri, çift yüzlü, bir yazıt ile kanıtlanmıştır. Bu yazıta göre krallar, Anaşe, Witeruhi/Uiteruhi, Luşa ve Kataza ülkelerine sefer düzenlemişlerdir. Bu sırada, Etiuhe ülkesinden adı geçen topluluklara yardım gelmesine rağmen Urartu devleti bu topluluklardan 1720 erkek, 1670 kadın, 126 at, 13540 büyükbaş ve 20785 küçükbaş hayvan haraç almayı başarmıştır (San, 2000: 21). Bu ganimetler dikkate alındığında kuzey seferlerinin Urartu için ne derece önemli ve kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılır. Urartu kralı İşpuini tahta çıkışından kısa bir süre sonra oğlu Menua'yı tahta ortak etmiştir. Bu sürecin ne zaman ve ne şekilde başladığı hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bu ortak krallık sırasında Asur devleti M.Ö. 745 yılına kadar sürecek olan duraklama ve gerileme sürecine girmişti. Urartu kralları İşpuini ve Menua bu süreci çok iyi değerlendirerek Urartu'nun genişleme politikasını sürdürmüşlerdir.

Menua

İşpuini'den sonra krallığın başına oğlu Menua (M.Ö. 810-786) geçmiştir. Menua'nın tek başına tahta geçtiği yıllar, Urartu Krallığı'nın her açıdan yükselişe geçtiği bir dönemdir. Menua siyasi politikaları ve imar faaliyetleri bu döneme damgasını vurmuştur. Bu kralın faaliyetleri ile Urartu Krallığı kısa sürede Doğu Anadolu ve yakın çevresinin en önemli devleti haline gelmiştir. Menua'nın Asur'un buhranlı bir dönemde bulunmasından da faydalanarak İşpiuni döneminde başlayan Manna ve Parşua seferlerini sürdürdüğü ele geçen yazıtlardan anlaşılmaktadır. Ayrıca bu dönemde gerçekleşen Asur-Urartu mücadelelerinde üstün olan tarafın Urartu olması, Asur'un hala buhranlı bir dönemden çıkamadığını göstermektedir. Menua, Asur'un bu durumundan da faydalanarak ülkesinin sınırlarını doğudan batıya, kuzeydoğudan güneydoğuya kadar genişletmiştir. Öyle ki bu sınırlar Urartu topraklarının en geniş sınırlarıdır. 

Bu dönemde gerçekleşen seferlerin ana güzergahı ise batı ve kuzey ülkelerine yöneliktir. Malatya'nın bu dönemde Urartu topraklarına katılması batıdaki ilerleyişin en önemli bir göstergesidir (Belli, 1982a: 156). Urartu Krallığı'nın yayılım alanını oldukça genişleten Menua döneminde gerçekleştirilen seferlerin bir diğer güzergahı ise kuzeye yapılan seferlerlerdir. Menua döneminde kuzeydek: Urartu faaliyetleri artarak devam etmiştir. Aslında kuzey yayılımı sadece Menua için değil, krallık içinde büyük önem taşıyordu. Babası işpuini döneminde başlayan kuzey seferlerine, kendisi ve kendisinden sonraki krallarında devam etmesi, kuzeye yayılım politikasının belki de devlet politikası olduğunu gösteriyordu. Nitekim Menua'dan, Il. Sarduri'ye kadar geçen sürede kuzey, Urartu Krallığı'nın hep ilgisini çekmiştir. Krallık bu bölgeye ardı arkası kesilmeyen seferler düzenlemiştir. Kaldı ki İşpuini ile başlayan kuzey seferlerinin bir kısmının Aras Nehri ve ötesine (kuzeydoğu), bir kısmının ise Erzurum bölgesine (kuzeybatı) yapıldığı, yazıtlardan başka arkeolojik bulgularla da desteklenmektedir. Daha önce kuzeydoğuya yapılan seferlerin ardından Menua, kuzeybatıya yönelerek, Diauehi topraklarının ana kısmına ulaşmak istemiştir. Bu dönemde Urartu'nun kuzeybatıya yöneldiğini Pirabat, Zivin/Süngütaş, Delibaba, Yazılıtaş ve Pasinler yazıtları doğrulamaktadır. 

Yazıtlardan, söz konusu merkezlerde kale yaptırılması ve bu merkezlerin birbiri ile bağlantısını sağlayan yolun, kuzeydoğudan Erzurum'a kadar, emniyet altına alındığı anlaşılmaktadır. Diauehi ülkesi sınırları içerisindeki Horasan'ın güneyinde yer alan ve bütün olarak okunabilen Yazılıtaş yazıtında önemli bilgiler mevcuttur. Urartu Kralı Menua, Yazılıtaş yazıtında Diauehi'ye düzenlediği ilk seferi hakkında bilgi verir. Kral Diauehi'ye geldiğini ve burayı fethettiğini, ülkenin başkenti Şaşilu'yu ele geçirdiğini ifade eder. Ülke topraklarını ve kalelerini ateşe verdiğini ve Diauehi kralından haraç aldığını da belirtir. Bunun yanı sıra Sarıkamış'ın 35 km. güneybatısında ve Horasan'ın 20 km. kadar kuzeyindeki Zivin/Süngütaş yazıtının içeriği de bölge için önem taşımaktadır.

Söz konusu yazıtlarda, bölgenin hem tarihi coğrafyası hem de Urartu'nun kuzey yayılımı açısından oldukça dikkat çekici bilgiler mevcuttur. Yine Urartu'nun bu dönemde kuzeye: Aras vadisine, doğru düzenlediği seferler hakkında en geniş bilgiyi Menua'ya ait Körzüt Yazıtı'nda bulmaktayız (Dinçol, 1976: 19-30; DinçolKavaklı, 1978: 30-34). Yazıttan, Urartu'nun ana hedefinin Erequa olduğu anlaşılmaktadır. Erequa ülkesi ise büyük bir olasılıkla Transkafkasya'nın güneybatı bölgesindeki Iğdır ovası ve çevresidir (Diakonoff-Kaskai, 1981: 31). 

Menua askeri ve ekonomik alanda yaptığı bu icraatlar sonucunda kuzeyin önemli hammadde yataklarını, tarım ve hayvancılık merkezlerini ele geçirmiştir. Aynı zamanda hakimiyetine aldığı topraklarda ki insan gücünü de kullanmayı ihmal etmemiştir (Çilingiroğlu, 1994: 68-70). Menua buraya düzenlediği seferleri yağma adına değil bölgede kalıcı olmak adına gerçekleştirmiştir. Bunu bölgede askeri amaçlı inşa edilen kale ve garnizonlar doğrulamaktadır. Çeşitli önemdeki yolları ele geçirirken bu yolların güvenliğini sözü edilen kalelerle sağlamaya çalışmıştır. Menua'nın akılcı kuzey politikası sayesinde, kuzey sürekli kontrol altında tutulmuş, bu politika kendisinden sonraki krallar için de örnek teşkil etmiştir. Bütün bunlara rağmen kuzey ülkeleri bütünüyle Urartu egemenliğine girmemiştir. Bunun nedeni belki de bu ülkelerin coğrafyasının taşıdığı çetin şartlardan kaynaklanmaktadır.

 I.Argişti

Kuzeydeki bu durum 1. Argişti'nin başa geçtiğindede devam etmiştir (Çilingiroğlu, 1994: 65-66). Urartu Devleti'nin başına Menua'dan sonra oğlu 1. Argişti (M.Ö. 780-756) geçmiştir. Menua gibi 1. Argişti döneminde de kuzeye duyulan ilgi devam etmiştir. Bu dönemde krallığın kuzeydeki en uzak noktalara sefer düzenlediğini bölgede bulunan Hanak/Ortakent ve Sarıkamış Yazıt'ları kanıtlamaktadır. 1. Argişti, Hanak/Ortakent yazıtında, bölgede bulunan Tariu ülkesini ele geçirdiğini ve daha sonra Huşa ve Bia ülkelerine kadar ilerlediğini ifade etmektedir. 

Yazıtta bizim için önemli olan konu, bölgeden ne kadar haraç alındığından öte adı geçen şehirlerin nerede yer aldığıdır. Dinçol'lar, Tariu'yu Hanak'a, Huşa, Bia ve Aşqalaşi'yi ise yazıtın yakın çevresine yerleştirir. Konu bu açıdan ele alındığında yazıt, hem Urartu'nun kuzeyde ulaştığı nokta hem de Diauehi'nin kuzey sınırı için özel bir önem taşımaktadır (Dinçol-Dinçol 1992, 109 vd). I. Argişti'ye ait bir diğer yazıt Sarıkamış Yazıtı'dır. Bu yazıtı Sarıkamış bölgesindeki Zivin yazıtından ayıran özellik ikisinin de farklı krallara ait olmasıdır. Zivin Yazıtı Menua'ya aitken, Sarıkamış yazıtı babası gibi kuzeye yönelik seferleri sürdüren 1. Argişti'ye aittir. Bölgenin kontrolü için, Menua döneminde uygulanan vasallık sisteminden vazgeçen 1. Argişti bölgeyi, merkezden gönderilen valiler vasıtasıyla yönetmeyi uygun bulmuştur. 1. Argişti'nin uygulamaya koyduğu bu politika sayesinde kuzeydeki Urartu egemenliğinin daha kalıcı hale geldiği söylenebilir. 1. Argişti'nin yıllığı olarak isimlendirilen Horhor Yazıtları ve bunun kopyaları olan Eski Van şehrindeki yazıt parçaları dönemin seferlerini özetler niteliktedir  Bunlara göre, ı. Argişti'nin krallığının ikinci , on dördüncü ve olasılıkla son yıllarındaki seferleri kuzeye yöneliktir. Urartu'nun bu en uzun yazıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, Diauehi'den 41 mina altın, 37 mina gümüş ve 10.000 mina bakır madeninin yanı sıra , 1000 at, 300 büyükbaş hayvan ve sayısı anlaşılamayan küçükbaş hayvan her yıl vergi olarak istenmiştir. Diauehi ülkesinin maden ve hayvancılık yönünden zenginliği incelendiğinde, ülkenin doğusunun ve merkezi kısmının tarım ve hayvan, batı ve kuzey bölümlerinin ise maden bakımından son derece zengin olduğu tespit edilmiştir. Bölgeye yapılan seferlerin bir başka nedeninin, ganimet listelerinden de anlaşıldığı kadarıyla, maden kaynakları üzerinde hakimiyet kurma amacı taşıdığını takip etmekteyiz. Nitekim Bayburt yakınlarında bakır ve gümüş yataklarının (Sevin, 1979: 105-106), Artvin yakınlarında ise altın yataklarının (Forbes 1950, 150 vd) varlığı yazıtlardaki bilgileri doğrular niteliktedir. Bu yazıttaki bir başka önemli nokta, yerleşim yerleri açısından bazı bilgilerin bulunmasıdır. Yine bölgede varlığı bilinen ve yazıtta adı geçen 3 ülke, 105 kale ve 453 şehir, bize bölgenin bu dönemde yoğun bir yerleşime sahne olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Yazıtta adı geçen ve Çıldır Gölü ile Gökçe Göl arasındaki alanda yer alan Tariu ve Uzinabitarna kentlerinin alınması ise bu seferler sonucunda Urartu Devleti'nin kuzeydeki en uzak noktaları egemenlik sahasına aldığını göstermektedir.

Bu dönemde krallığı etkileyen bir başka tehlike kuzeyden gelen göçebe kavimlerdir. Gökçe Göl çevresinde yer alan Etiu ve Katarza ülkelerindeki bir takım olaylara karşı, 1. Argişti aldığı, önlemleri krallığının 13. yılındaki (M.Ö. 774} kayıtlarda anlatır. Yazıttan çıkarılan en önemli sonuç, ilerleyen yıllarda Anadolu'nun siyasi dengelerini bozacak olan İskitlerin Urartu kayıtlarında yer almasıdır (Van Loon 1966, 15). İşkigulu üzerine düzenlenen seferden sonra, Diauehi ülkesinin ayaklandığının bilinmesine rağmen bu ülke üzerine tekrar gidilip gidilmediği konusunda kayıtların suskun kalması, bu ülkenin Urartu'ya tümüyle boyun eğdiğini gösterir (Pehlivan, 1991c: 37). 1. Argişti tahta geçtiği yıllardan itibaren babasının yayılmacı ve ekonomik politikalarını takip ederek, Urartu Devleti'ni geniş sınırlara ve ekonomik zenginliğe ulaştırmıştır. Kuzey seferlerini daha çok Aras Nehri'nin de kuzeyine gerçekleştiren 1. Argişti, bundan sonra batıya yönelmiş ve ülkenin sınırları, kuzeyde Karadeniz Dağları'ndan kuzeydoğuda Transkafkasya'ya, batıda Malatya bölgesinden, güneyde Batı İran'a kadar ulaştırmıştır. 1. Argişti'nin güneydeki hareketlenmelere de müdahale ettiği bilinmekle birlikte, bunun güneyin egemenlik altına alındığı anlamına gelmediğini de kabul etmek gerekmektedir284 . 1. Argişti'nin saltanatının sonlarına doğru Urartu Devleti gücünün en üst seviyesinde idi. Krallık Van Gölü bölgesinden Kafkas ötesine kadar üstünlüğünü kabul ettirmişti. Bunun yanında Kuzey Suriye'yi ele geçirmiş ve Batı İran'a kadar ilerlemişti. Bu dönemde Urartu Devleti'nin sürekli yükselişi ve adı geçen toprakların yanında Akdeniz ticaret yollarını da kontrol altına alması, Asur Devleti'nin geri planda kalma sına neden olmuştu. Tüm bu toprakların Urartu Devleti'nin hakimiyetine girmesi üzerine Asur Devleti bir süre ekonomik sıkıntılar yaşamıştı (Belli, 1982a: 161). Öyle anlaşılıyor ki I. Argişti öldüğünde oğlu Il. Sarduri'ye büyük ve güçlü bir ülke bırakmıştı.

 II.Sarduri

Urartu ülkesinin en güçlü olduğu bir dönemde tahta Il. Sarduri (M.Ö. 756-730) geçmiştir. Bir başka ifade ile Il. Sarduri babası I. Argişti'den görkemli bir uygarlık devralmıştır. 1. Argişti zamanında sergilenen kuzey politikası Il. Sarduri döneminde de devam etmiş ve kuzeydeki ülkelere bu dönemde bir yenisi daha eklenmiştir. Il. Sarduri'nin kuzeydeki eylemlerini Pasinler/ Hasankale'ye bağlı Güzelhisar/Avnik köyündeki kale ve bir kısmı tahrip olmuş bir ya zıttan anlıyoruz (Aydın, 1991: 323 vd). Yazıtta kuzey ile olan ilişkilerin ayrıntısına girilmese de, Urartu'nun bölgedeki varlığının bu dönemde de devam ettiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Il. Sarduri'nin krallığı zamanında ilgilenilen bir başka konu kuzeyin uzak noktalarından birine, Urartu'nun sadece bu döneminde karşımıza çıkan Qulha ülkesi üzerine, iki sefer gerçekleştirilmesidir. Bu ülkeye düzenlenen seferlerden birincisi, Van Kalesinde Analı Kız (Figür-28) olarak bilinen alandaki stelin ön yüzüne, ikincisi ise söz konusu stelin sağ tarafına yazılmıştır. Qulha ülkesine düzenlenen seferlerin sonucunda tıpkı diğer kuzey kentleri ve Diauehi'den alındığı gibi bu ülkeden de oldukça zengin ganimetler elde edilmiştir. 

Özellikle ikinci sefer kayıtlarında geçen " ... demir bir mühür hazırlattım ... " ifadesi, bu ülkedeki demir kaynaklarına işaret etmektedir (Köroğlu 2000, 730). Bu kral sonrasında Urartu'nun kuzeye ilgisi gittikçe azalmaktadır. Bir başka ifade ile Urartu yazıtlarında bu bölgenin adı geçmemektedir. Bu da bu bölgenin kontrol altına alındığını göstermesi bakımından önemlidir. İşpuini döneminden Il. Sarduri'ye kadar geçen zamanda, kuzeyin krallık için ne denli önemli olduğunu, gerek bölgeye düzenlenen seferlerin yoğunluğundan gerekse bu seferler hakkında bilgi veren yazıtların ve arkeolojik verilerin varlığından anlıyoruz. Kuzeye yapılan seferlerden başka bu dönemde gerçekleşen olaylardan biri de Asur Devleti'nde meydana gelen bir taht değişikliğidir. Bu gelişme ile Önasya'daki dengeler Urartu aleyhine değişmeye başlamıştır.

Bir isyan sonucu V. Asur-Nirari'nin yerine geçen III. Tiglat-Pileser'in askeri harekatları ile Asur Devleti eski topraklarını tekrar kazanmaya başlamıştır. III. Tiglat-Pileser önce Kuzey Suriye'yi Asur egemenliğine katmış bir süre sonra ise Urartu'nun merkezi Tuşpa'ya kadar ilerlemiş ve Van Kalesi'ni kuşatmıştır. Ancak kaleyi alamadan geri çekilmiş ve geri çekilirken Van Kalesi eteklerindeki şehri yağmalamıştır. III. Tiglat-Pileser' in bu başarılı seferleri sonucu, Menua ve ı. Argişti döneminde ele geçirilen ülkeler, bir müddet sonra Asur Devleti'nin eline geçmiştir (Çilingiroğlu, 1984a: 22). Asur Devleti ile olan mücadelelerinde başarısız olmasına karşın, Il. Sarduri'nin dönemi bir refah dönemidir. Bu dönemde yapılan ve Urartu mimarisinin üstün örneklerinden biri olan Çavuştepe Kalesi288 bu durumun en önemli göstergesidir (Belli, 1982a: 162-164;). Il. Sarduri, Urartu'nun dış politikasını başarı ile uygulamasına rağmen, Asur yenilgileri onun saltanatının son yıllarının hüsranla bitmesine sebep olmuştur.

 I.Rusa

 Il. Sarduri'den sonra Urartu tahtına I. Rusa (M.Ö.735- 714) geçmiştir. I. Rusa'nın saltanatının ilk yıllarına ait belge oldukça azdır. Bu dönemle ilgili bilgi veren yazıtlarda (UKN: no. 265-266.), Gökçe Göl kıyısında iki önemli kalenin inşa edildiği kayıtlıdır. Haldi ve Teişeba adı verilen bu kaleler kuzeyden gelen göçebe/atlı kavimlerin, Urartu sınırlarını zorlamaları sonucu inşa edilmiştir. I. Rusa, Gökçe Göl civarındaki seferini tamamladıktan sonra, Urartular için büyük öneme sahip olan Musasir kentine yönelmiştir (UKN: no. 264; Bel li, 1982a: 166.): Musasir kral ı, tahtını korumuş olmasına rağmen Urartu kralına kesin bir şekilde bağlanmıştır. Ayrıca Musasir'in Asur'a yapılan seferler için bir çıkış noktası olarak kullanılmış olduğu da anlaşılmaktadır.

Rusa, tedbirli bir politika izleyerek, Asur ile karşı karşıya gelmekten kaçınmıştır. Bunu yaparken de Batı lran bölgesindeki krallar ile iyi ilişkiler kuruyor ve bu kralları Asur'a karşı isyan ettirmek istiyordu. Bu sırada, Asur tahtında bir değişiklik olmuş, III. Tiglat-Pileser (M.Ö. 745-727)'in yerine geçen V. Salmanassar (M.Ö. 726-722)'dan Il. Sargon (M.Ö. 721-705) tahtı zorla ele geçirmiştir. Il. Sargon, bu olaydan hemen sonra, Suriye bölgesinde isyan etmiş olan Arpad, Damascus, Samaria ve Hamath birliklerini ağır yenilgiye uğratmıştır (LAR il: 105). Bu başarılı Kuzey Suriye seferinden sonra, Asur kralı bu bölgedeki egemenliğini tamamen hissettirmek için çalışmalarını arttırmıştır. Asur kralı Tiglat-Pileser zamanında kurulan casusluk teşkilatını genişletmiş ve başına prens Sanherib'i getirerek Urartu Devleti'nin bütün faaliyetlerini sıkı bir kontrol altına almak istemiş290 ve Sanherib'i Urartu ülkesinde bu işle görevlendirmiştir. Sanherib'in Il. Sargon'a göndermiş olduğu mektup tarih açısından oldukça önemlidir. Mektupta Sanherib, Kimmerlerin Urartu üzerine yaptığı başarılı seferden bahsedilmektedir. Sanherib'in gönderdiği mektuptan sonra aradığı fırsatı bulan Asur kralı Il. Sargon M.Ö. 714'de, Urartu kralı I. Rusa ve müttefikleri üzerine sefere çıkmıştır. Asur ve Urartu tarihi için olduğu kadar, Kuzey Suriye ve Batı İran için de önem taşıyan bu sefer Sargon'un 8. Seferi291 diye adlandırılır. Kalah'dan yola çıkan Il. Sargan, Yukarı ve Aşağı Zap Nehirleri'ni geçtikten sonra, Batı iran'da Zamua Ülkesi üzerinden seferine devam eder. Urmiye Gölü çevresinde bulunan beylikler üzerine yapılan akınlardan sonra Urartu kralı ile karşılaşmak üzere Uauaş Dağı'na doğru ilerler ve iki ordu bu dağın yakınlarında savaşırlar. Urartu kralının yanında Mannea Ülkesinin kuvvetleri de bulunmaktadır (LAR il, 154-155).

Asur Kralı, I.Rusa'nın Batı İran'daki ülkelerle sürekli uğraşmasından büyük bir rahatsızlık duymuştur. Yapılan savaşla bu durum ortadan kaldırılmıştır. Il. Sargon seferini burada bitirmeyip Urartu'nun merkezine doğru ilerletmiştir. Kuzeybatı İran ile Van Gölü arasında kalan bölgeler yakılıp, yıkılmıştır. Ağır orduyla hareketin kolay olmadığını gören Il. Sargon seçme 1000 savaşçısını yanına alarak, kalan birliklerini Asur'a geri göndermiş, bu seçme savaşçıları ile Musasir kenti üzerine yürümüş ve kenti ele geçirmiştir. Böylece Urartu'nun bu önemli şehri tahrip edilmiş ve şehir halkının büyük bir kısmı başka bölgelere nakledilmiştir (LAR il: 172). Bu yağma seferinden sonra Il. Sargon ve askerleri Asur'a dönmüşlerdir. Il. Sargon'un bu seferinde Tuşpa şehrine yönelmemesi ve bu seferden bir yıl sonra Urartu'ya karşı yeni kaleler inşa etmesi Urartu'nun gücünün tamamen ortadan kaldırılamadığının önemli bir kanıtıdır. Urartu Devleti bu yenilgi sonucunda kralı I. Rusa'yı kaybetmiştir2 92

II.Argişti 

Rusa'dan sonra Urartu tahtına Il. Argişti (M.Ö.714- 685) geçmiştir. Il. Argişti'nin saltanatı boyunca gelişen olaylar hakkındaki yazılı kaynaklar oldukça azdır (Piotrovskii, 1969: 125 vd; Çilingiroğlu, 1994: 98). Ele geçen az miktardaki yazıtta (UKN: no. 275-277) imar faaliyetleri ile ilgili bilgi vermektedir. Il. Argişti döneminin en önemli olayı hiç şüphesiz özellikle Kimmerlerin başını çektiği göç dalgasıdır. Il. Argişti, kuzey bölgelerini istila eden Kimmerleri durdurabilmek için kuzeye doğru sefere çıkmak zorunda kalmıştır. M.Ö. 707'de yapılan savaş sonucunda Urartu kralı yenilgiye uğramıştır. Bu seferle ilgili bilgiler, Asur prensi Sanherib'in (M.Ö.70 4-681) babası Il. Sargon'a yazdığı mektuptan takip edilmektedir. Sanherib, mektupta Il. Argişti'nin tıpkı babası I. Rusa gibi Kimmerler tarafından yenilgiye uğratıldığını yazmaktadır (Tarhan, 1978: 10 2). Urartu toprakları içerisinden geçerek batıya yönelen Kimmerler, Friglerin başkenti Gordion'u yağmalamışlardır. Urartu kralı Il. Argişti'de Kimmerler'in geri dönme ihtimaline karşı Erzincan yakınlarında bulunan Altıntepe Kalesi'ni294 inşa ettirmiş olmalıdır (Özgüç, 1966: 2 vdd; Klein, 1974: 77 vdd). Il. Argişti, doğu bölgesinde de kaleler inşa ettirmiştir295 . Yapılan bu imar faaliyetleri Urartu kralının doğuya doğru bir sefer yapmış olduğunu göstermektedir. Kale inşa yazıtında bu konuda bilgi bulunmaktadır. Söz konusu yazıttan bu seferin, Arhu Ülkesi'ne yapıldığını, Usulu ve Bugu Ükeleri'nin ele geçirildiğini ve Muna lrmağı'na kadar gidildiğini öğrenmekteyiz (Salvini, 2006: 113). 

Asur kayıtlarında Il. Argişti dönemiyle ilgili son derece sınırlı bilgilere sahibiz. Urartu kralı, Kuzey Suriye ve Urartu'nun batısında bulunan kent devletleri ile ilişkilerini sürdürmüş ve geleneksel politikaları haline gelen Asur kralına karşı isyana teşvik politikalarını devam ettirmiştir. Tabal ve Muşki ile ilişkiler kurulmuştur296 • Bu ilişkilerin tabii sonucu olarak Tabal kralı Ambaris, Il. Sargon'a karşı ayaklanmıştır. Kummuhu bölgesinin isyanını (M.Ö. 709/708) bastırması ile ilgili bilgi veren Il. Sargon, bu isyanların arkasında Urartu kralının olduğunu açık bir şekilde dile getirmektedir (Postgate, 1973: 23). Önceleri Il. Sargon'a karşı ayaklanan Muşki kralının, daha sonra Asur kralı ile iyi ilişkiler kurma yoluna gitmesi Il. Sargon'u sevindirmiştir (LAR 11, 43, 64). Kısa bir süre sonra Asur tahtına babası zamanında casusluk örgütünün başında bulunan Sanherib (M.Ö. 704-681) geçmiştir (Saggs, 1984: 98 vd). Sanherib'in tahta çıktığı dönemlerde Asur'un en önemli problemlerinin birini Babil ülkesi oluşturmaktadır. Bu tarihlerde Urartu topraklarının Kimmer tehlikesine karşı bir tampon bölge olarak görülmesi Asur'u büyük oranda rahatlatmış olmalıdır. Bu durumdan faydalanan Sanherib, Ninive kentinin yeniden inşasını bile tamamlamıştır. Asur kralı yukarıda saydığımız sebeplerden dolayı kuzey komşusu, Urartu devleti ile fazla uğraşamamış, dolayısıyla Asur kaynakları bu dönemde Urartulular hakkında suskun kalmıştır. Sanherib'in Ninive'de öldürülmesi Asur ülkesinde bir iç savaşın çıkmasına sebep olmuşsa da, Assarhaddon (M. ö. 680- 669) bu iç savaşı bitirmiş ve tahtın yeni sahibi olmuştur (Çilingiroğlu, 1994: 101).

II.Rusa 

Urartu tahtına Il. Argişti'den sonra Il. Rusa (M.Ö. 685- 645) geçmiştir. Il. Rusa'nın tahta geçmesi Urartu tarihinde yeniden yükseliş dönemi olarak kabul edilir. Il. Rusa kendisinden önce tahta çıkmış olan I. Rusa ve Il. Argişti'nin uygulamış oldukları dış politikalarda değişiklik yaparak göçebe kavimlere düşmanca davranmak yerine onlarla dostça ilişkiler kurma yoluna gitmiştir. Bu politikanın temel dayanak noktası ise iskan politikasıdır. Bu dönemde uygulanan iskan politikasının iki amacı bulunmaktadır; bunlardan ilki, Urartu'nun ihtiyaç duyduğu insan gücünün sağlanması, ikincisi ise göçebe kavimler ile kurulan iyi ilişkilerin kalıcı hale getirilmesidir. II.Rusa  ihtiyaç duyulan insan gücünü sağlamak için harekete geçmiş, Mannea bölgesinden kadınlar, Haliti/Pontus yöresinden erkekler, Frigya ve Hate/Kappadokia ülkelerinden yeni halklar getirilerek Urartu Ülkesine yerleştirmiştir (UKN: no. 278; van Loon, 1966: 20 vd; Öğün, 1967: 68; Erzen, 1992: 37 vd). Il. Rusa akılcı politikası sayesinde, Kimmerlere yurt vermekle onlarla olası bir savaş ihtimalini ortadan kaldırmıştır (Durmuş, 1997: 274). Bu yakınlaşmadan önce, kuzey bölgelerinin büyük bir kısmı da zaten Kimmer boylarının eline geçmişti. Il. Rusa bu yerinde politikası sayesinde kendisine geniş bir hareket alanı bulmuş, aynı zamanda ezeli düşmanı Asur'a karşı da güçlü bir müttefik kazanmıştır. Kimmer-Urartu ittifakı Asur kralını endişelendirmiş, Kimmerlerden sonra İskitlerinde Anadolu'ya gelmeleri ve Asur sınırlarına inmeleri bu devleti daha da güç duruma sokmuştur. Ancak Urartu ve Asur devletleri birbiriyle uğraşırken bölgede üçüncü bir güç ortaya çıkmıştır. Bu da Batı İran'da gelişmesini tamamlayan Medler'dir297 . Bir süre sonra bu güç Urartu ve Asur için ciddi tehlike olacaktır. Bu olaylardan sonra Urartu kralı Rusa II, Supria bölgesinde çıkan isyanı yeni müttefiki Kimmerler sayesinde kısa sürede bastırmıştır. Bu sırada Asur kaynakları İskit/İşkuza/Asquzai, kralı İşpakai ile yapılan bir mücadeleden bahsetmektedir. M.Ö. 679'da meydana gelen bu mücadeleyi Assarhaddon Asur lehine çevirmeyi bilmiştir {LAR il: 207). Asur kralının kazanmış olduğu bu zaferin bütün İskit boylarına karşı kazanıldığını düşünmek mümkün değildir. Çünkü iskit baskısı bölgede her geçen gün artarak devam etmiştir. Urartu kralı, İskit boylarının toprakla rından geçmelerine ve Asurla sürekli mücadele ettikleri Mannea Ülkesine yerleşmelerine izin vermiştir. Böylece il. Rusa, iki önemli problemi birden çözmüştür. İskitlerle savaşmak zorunda kalmamış ve Asur'a karşı yeni bir müttefik kazanmıştır. Ayrıca kendi savunmasını da ihmal etmeyerek, Batı İran bölgesi sınırlarına dayanıklı kaleler inşa etmiştir. Bu kalelerden en önemlisi hiç şüphesiz ki, Bastam Kalesi'dir299 . II. Rusa, Batı iran'dan başka Anadolu'da da imar faaliyetlerinde bulunmuştur.

 Van'da yeni başkent Toprakkale'nin/Rusahinili inşasından başka, Adilcevaz/Ket Kalesi301 , Ayanis kalesinin inşası ve Çavuştepe/Sardurihinili kalesine yeni ilaveler yapılması onun önemli imar işlerinden bir kısmıdır. Bunların yanı sıra Transkafkasya'nın yeni eyalet merkezi Teişeba/Karmir-Blur yine bu kral zamanında kurulmuştur. M.Ö. 673'de İskitlerde de bir takım hareketlenmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. İskitlerin başına geçen Bartatua/Partatua. Bartatua, Asur Kralı Assarhaddon'ın kızını istemiştir. Assarhaddan'ın kızını Bartatua'ya verdiğini, daha sonraki olaylarda İskitlerin Asur'un yanında yer almasından anlamaktayız. Bu evlilikten sonra yapılan antlaşmanın ne kadar sürdüğünü bilemiyoruz. Ancak Medler'in ve Babilliler' in birleşerek, Asur Devleti'nin yıkılışına sebep olmaları bu antlaşmanın uzun ömürlü olmadığını gösterir. Assarhaddon'dan sonra Asur tahtına Asurbanipal (M.Ö. 668-627) geçmiştir. Yeni kral döneminde Asur ve Urartu gibi iki ezeli düşman arasında yumuşama olmuştur. Bu havanın iyi ilişkilere dönüşmesi için Urartu kralı Il. Rusa, bir diplomatik heyeti Ninive'ye göndermiştir İki devlet arasındaki bu yakınlaşma Il Rusa'dan sonrada devam etmiştir.

 III.Sarduri

 Il. Rusa'nın ölümü üzerine Urartu tat\tına III. Sarduri (M.Ö. 645-635) geçmiştir. Babası gibi o da Asur ile sağlanan bu dostluğu sürdürmek istemiştir. III. Sarduri'nin, Asur kralına gönderdiği elçiler heyeti ile ilgili Asur kayıtlarındaki bilgilerde, iki devletin önceki yıllarda başlayan ve giderek artan Med ve İskit tehlikesine karşı ortak hareket edilmesi gerektiği yönünde bir takım görüşler yer almaktadır (LAR il: 871, 1035, 1046; Çilingiroğlu, 1994: 111). Urartu kralının on yıl süren saltanatı boyunca herhangi bir başarısına rastlanamamıştır. Karmir-Blur'da 1956 yılında bulunan bir tabletin altındaki mühürden III. Sarduri ile III. Rusa'nın bir müddet ortak krallık sürdükleri anlaşılmaktadır (Azarpay, 1968: 115, dpn. 220, 224). Bundan sonraki dönem hakkında gerek Urartu kaynaklarında gerekse Urartu Devleti hakkında bu zamana kadar ayrıntılı bilgi veren Asur kayıtlarında hemen hemen hiçbir bilgiye rastlanmaz. Bu da M.Ö. 635 ile 585 yılları arasındaki elli yıllık sürenin karanlıkta kalmasına sebep olur. Urartu'dan bahseden en son kaynak Babil Kroniği'dir (M.Ö. 609). Bu kayıtlarda İskitlerin, "Urartu topraklarına kadar" ilerledikleri ifade edilmektedir. Buna göre Urartular bu tarihe kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Krallığa son darbeyi ise bazı kaynaklara göre İskitler (Belli, 1982a: 178;), bazı kaynaklara göre ise Medler vurmuştur (Erzen, 1992: 40; Çilingiroğlu, 1994: 113-114). M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına kadar siyasal varlıklarını korumuş olan Urartular, M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda Önasya ve Anadolu tarihinde artık hiçbir rol oynamamışlardır.

Bu devlet konfederasyon dönemi de dikkate alınırsa, Anadolu tarihinde 600 yıl süresince varlık göstermiş, Asur krallığı ve göçebe kavimler ile yaptığı mücadelelerle Anadolu tarihinin şekillenmesinde büyük pay sahibi olmuştur.

Yönetim

Urartu Devleti'nin yapısı Urartu tanrıları ile yakından ilişkilidir. Krallıkta gerçekleşen her faaliyetten resmi devlet panteonun da baş tanrı olarak karşımıza çıkan Haldi'nin görevlendirdiği krallar sorumluydu. Bu sistemde başrahip olan krallar tanrıların himayesi altındadırlar ve onların hizmetkarı dırlar. Krallığın başında tüm ülkeyi yöneten güçlü ve mutlak hakim olarak krallar bulunmaktaydı. Krallıkta oğlun babayı takip etmesi veraset sisteminin göstergesiydi. Bir başka ifade ile krallık babadan oğula geçiyor, kral oğullarından birini veliaht olarak seçiyor, bazen veliaht olarak seçtiği oğlunu hatta torununu yanına taht ortağı olarak ta alabiliyordu. 

Eski Anadolu’da Teokratik Devlet Düzeni, Hitit ve Urartu, Veli Ünsal, Berikan Yayınevi, 2013

Urartu Krallığının Kuruluşu




Urartu'nun İki Mevsimi, Süha Arın


Van Kazıları ve Urartular, Erkan Konyar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder