6 Ağustos 2023 Pazar

Balkanlar

Bizim de kısmen içinde olduğumuz komşu Balkan coğrafyasının tarihsel sürecini özet olarak göstermeye çalışacağız. Günümüzde Balkanlar farklı kimliklere sahip toplulukların devletler olarak yapılandığı bir görünüm sergilemektedir. Yugoslavya'nın bölünmesiyle görece yakın zamanda ortaya çıkan bir çok ülke de zaman içinde Okuma Atlası'nda ayrı sayfalar halinde yer alacaktır.

Balkan terimi, ağaçlarla kaplı dağlar silsilesi anlamına gelen Türkçe bir terimdir. Avrupa-Asya geçişinin Avrupa ayağını oluşturan Balkanlar çok değişik etnik topluluğa ev sahipliği yapmıştır.





“Yunanistan'ın kuzeyindeki Balkanlar üzerindeki önemli etkiler, esas olarak doğudaki bozkırlardan ve kuzeydeki Karpatlar ve Transilvanya'nın metal işleme kültürlerinden geldi. Bu Balkan kültürleri, bozkır halklarından türetilen silahlar ve dövüş teknikleri ile birlikte günümüz Almanya'sında geliştirilen metalurji teknolojilerini ödünç aldı. Savaşçı mezarlarında bulunan bronz silahlar, Karpat ustalarının işlerindeki beceri ve güzelliği göstermektedir. Bugünün Romanya ve Sırbistan'ında bulunan benzer objeler, bu dönemde (MÖ 2000-1500 civarı) bu kültürün etkisinin Kuzey Balkanlar'a iyice yayıldığını gösteriyor. Klasik Yunanlılar, Mikenlilerden farklı olarak, Karadeniz'in batı kıyılarında kalıcı koloniler kurdular ve Balkan iç kesimlerinde yaşayanlarla yoğun temaslar kurmaya başladılar. 

M.Ö. yedinci yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Trakya'nın Ege kıyılarında ve Tuna ağzına kadar Karadeniz'in batı kıyılarında Yunan yerleşimleri vardı. Bunlar öncelikle Yunan lüks mallarının tahıl ve kölelerle takas edildiği ticaret depolarıydı, ancak ekonomileri en azından kısmen bağımlı hale gelen Doğu Balkanlar ve Karadeniz bozkırlarının iç kesimlerindeki halklar üzerinde önemli bir kültürel ve ekonomik etkiye sahipti.

Yunanlılarla ticaret Daha M.Ö 7. yüzyılda, Karadeniz bozkırlarının bazı sakinleri görünüşe göre ticari tarımla uğraşıyor, Yunan üretimi lüks mallar karşılığında Atina'ya tahıl tedarik ediyorlardı. Herodotus, Tarihinde (M.Ö 5. yüzyılın ortalarında yazılmıştır) Balkanlar'da ve çevresinde yaşayan çeşitli kabileleri tanımlamıştır ve bu okuma yazma bilmeyen halklar hakkındaki "görgü tanıklarımızın" neredeyse tamamı onun açıklamalarından türemiştir. Başlıca ilgi alanları, Yunanlıların Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırların göçebe ve yarı göçebe sakinlerine ve toprakları bugünün kuzey Yunanistan'ında Ege Denizi'nden Karadeniz kıyısına kadar uzanan Trakyalılara verdiği genel isim olan İskitlerdi.  Herodot ayrıca klasik Yunan şehir devletlerinin hemen kuzeyinde ve doğusunda yaşayan Trakya kabilelerinin gelenekleri hakkında renkli açıklamalar yaptı.”

Trakyalılar, MÖ 360'ta ağabeyi kuzeyde Makedonya sınırındaki İliryalılarla savaşta öldürüldükten sonra Philip'in kral olmasıyla öne çıkan Makedonlar tarafından tamamen Helenleştirilecekti. Philip, Makedonya'yı klasik Yunan dünyasının sınırlarındaki bir taşra krallığından tartışmasız liderine dönüştürdü. Klasik dönemin şehir devletlerinin aksine Makedonya, siyasi, dini ve askeri lider olan bir kralın yönetimindeki merkezi bir devletti.” (1)

Balkanların Roma öncesi halkları, daha sonra bu bölgeye gelen göçler sonucu yeni gelenlerin içinde erimişlerdir.  Bunlardan Arnavutlar, Grekler, Ulahlar bölgedeki varlıklarını sürdürürken yeni gelen Slavlar, Türkler kalıcı olmuş ve kendi yönetim yapılarını oluşturmuştur.  Andığımız topluluklara Hırvatları, Slovenleri, Makedonları, Bosnalıları da dahil etmeliyiz. (Bir çoğu slav kökenli) Bölgeyle ilgisi bakımından Habsburglar ve Macarlar da Balkanların siyasi sürecinde yer almışlardır. Hazar denizinin kuzeyinden gelen ve Türk dilleri konuşan Bulgarlar, Hunlar, Avarlar, Uzlar bölge tarihinde önemli roller oynamışlardır.



Orta Avrupa’da 7. ve 8. yüzyıllardaki değişimler bölgenin günümüzdeki yapısını şekillendirdi. Göçler sonrasında, Tuna güneyinde Roma İmparatorluğu Bizans olarak ayakta kaldı. Avarların ve Bulgarların göçleri ve bu göçlerin tetiklediği Slav halkların yer değiştirmeleri bölgenin etnik yapısını oluşturdu. 

“Avarlar, Pannonia'da yaşarken karşılaştıkları Slav kabilelerinin yanı sıra, işgal güçlerinin bir parçası olarak yanlarında başka Slavları da getirdiler. 7. yüzyılın ilk on yıllarına gelindiğinde, Adriyatik kıyısı boyunca ve güneyde Ege adaları ve Batı Anadolu'ya kadar uzanan Bizans şehirlerine tek başlarına veya Avarlarla birlikte saldırıyorlardı. Balkanlar'daki Slav varlığı, Bizans diplomasisi ile güçlendirildi. Bizans'ın Adriyatik kıyı kentleri üzerindeki Avar baskısını hafifletmek için İmparator Herakleios (620'lerin sonları), Karpatlar'ın kuzeyindeki orijinal Slav anavatanından Beyaz Hırvatları ve Elbe bölgesinden (Lusatia) Sırpları Adriyatik hinterlandına yerleşmeleri için davet etti. Bizans topraklarına yaptıkları seferlerin ardından Panoniyen Ovası'na dönen Avarların aksine, Slavlar genellikle Balkanlar'da kaldılar. Mora'ya kadar ilerlemeleri dokuzuncu yüzyılın başlarında durduruldu (805'te Patras'taki yenilgileri bir dönüm noktasıydı); yine de Selanik'in kuzeyindeki Balkan Yarımadası'nın çoğu, kalıcı bir Slav yerleşim bölgesi haline geldi. Birkaç yüzyıl daha şehirlerin çoğunda hâlâ Romalıların ve Bizans Yunanlılarının torunları yaşıyordu, ancak dağlık bölgeler Avaro-Slav ilerlemesini besleyen halklar için bir sığınak görevi gördü. Bu mülteciler arasında, daha sonra onuncu ve on birinci yüzyıllarda Ulah çobanları olarak ortaya çıkan ve Epirus, Makedonya ve daha kuzeydeki dağlık bölgelere yayılan Balkanlar'ın yarı Romalı yerlilerinin torunları da vardı. Benzer şekilde, Arnavutlar da muhtemelen aynı dönemde Epirus dağlarına sığınan İliryalılar ve Trakyalıların torunlarıydı” (2)



Burada Balkan halklarının Ortodoks mezhebini kabul etmelerine de bir parantez açmalıyız. Bu olgu Katolik dünyasına komşu ve merkezi Konstantinopolis olan mezheb, Balkan bölgesinin tarihi için belirleyici sonuçlar doğurmuştur. Methodius ve Kyril kardeşler, bölgede kullanılan alfabe başta olmak üzere, ortak ayin dili oluşturmada önemli rol oynamışlardır. 


Balkan coğrafyası, tarih boyunca Anadolu’daki egemen güçlerin etki ve ilgi alanında oldu. Zaman zaman bunun tersi de doğrudur. Osmanlı devletinin Balkanlardaki varlığı, onun bir Avrupa devleti sayılmasının da nedeniydi.

“14. yüzyılın sonuna gelindiğinde modern Balkan devletlerinin temeli atılmış bulunuyordu ki, bu dönemde bu modern devletlerin her birinin bir karşılığı mevcuttu: Eflak, Boğdan ve Erdel'de Romanya; Ortaçağ imparatorluklarında Bulgaristan; Sırp, Hırvat ve Boşnak krallıklarında Yugoslavya; İllirya'da Arnavutluk; Bizans İmparatorluğu'nda ise Yunanistan. Bölge içinde nüfus değişikliklerinin ve bazı göçlerin gerçekleşecek olmasına karşın daha sonraki dönemde, barbar istilalarıyla mukayese edilebilir büyüklükte bir dış müdahale söz konusu olmadı. Bu ilk devletlerin hiçbirinin modern anlamda ulusal olmadıklarını özellikle vurgulamak gerekir. Bu hükümetler temelde, güçlü asillerin bir lider etrafında oluşturdukları ittifakları temsil etmekteydi. Bizans liderleri gibi otokratik liderlerin sayısı azdı. Feodal sadakatler, devlet yönetimindeki güçlü kişilerin devletin korunmasında ve sınırlarının genişletilmesinde ortak menfaatlerinin bulunmasına bağlıydı. Bulgar ve Sırp devletlerinin akıbetlerinin de ortaya koyduğu gibi, bir asil, yöneticisine isyan etmesi ve düşman bir güçle ittifak kurması çıkarlarına daha uygun düştüğü takdirde kolayca müttefik değiştirebilmekteydi. İmparatorunun güçlü konumuna karşın Bizans İmparatorluğu da benzer sorunlarla karşı karşıya kalmaktaydı.

….

Ortaçağın sonuna gelindiğinde, sadece modern Balkan devletlerinin temelleri atılmakla kalmamış; fakat aynı zamanda, sınırları yaklaşık olarak Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarının sınırları ölçüsünde ve uzun ömürlü bir kültürel kırılma yüzünden bölgenin bölünmesi de gerçekleşmiş bulunuyordu. Bu bölünmenin temelinde iki Hristiyan kilisesi arasındaki fark yatmaktaydı. Bulgarların, Yunanlıların, Rumenlerin, Sırpların çoğu ve birçok Arnavut, güçlü bir Bizans  etkisine sahip olan Ortodoks dünyasının bir parçası halini aldı. Slav nüfus, ibadet dili olarak kendi dillerini kullandı ve Eski Slavca onların ortak edebi dili oldu. Kiril alfabesiyle yazmaktaydılar. Sanat ve mimaride Bizans tarzlarını izlediler. Buna karşın, kuzeybatı Balkanlar'daki Sloven ve Hırvatlarla bazı Arnavut ve Boşnaklar arasında Katoliklik ve Batı etkileri baskındı. Kilisenin dili Latince olduğu gibi kullanılan alfabe de Latinceydi. Batılı mimari tarzlardan, önce romanesk ve sonra da gotik onların binalarının karakteristik tarzı oldu.”(3)


Balkanlar oldukça farklı etnik ve dini toplulukların kendi aralarındaki rekabete sahne oldu. Bunun yanı sıra emperyal güçlerin de kontrol etmek istediği stratejik bir konumdaydı. Nitekim 4.Haçlı seferi sırasında Latinler İstanbul'u işgal ettiler, Yunanistan topraklarını paylaştılar.

14. ve 15.yy.larda Balkanlar’da egemen güç Osmanlılar oldu. 18.yy.dan başlayarak bölge diğer büyük güçlerin siyasi oyun alanında önemli bir yer edindi. İngiltere küresel çıkarları gereği Rusya’nın bölgede güçlenmesini engellemeye çalıştı. Özellikle Katolik Balkan bölgesinde Avusturya- Macaristan’ın etkisi güçlüydü. Rusya Ortodoks dünyasının hamisi rolünde bölgeye artan bir ilgi gösterdi. Fransız devriminin ulusçu bağımsızlık hareketlerine esin kaynağı olması, özellikle 19.yy.ın ortasındaki güçlü ayaklanmalara neden oldu. Bu süreçte Osmanlı egemenliğindeki Balkanlı topluluklar güçsüzlüklerinin farkında olarak büyük devletlere yanaşarak bağımsızlıkları için harekete geçtiler. Zamanın ruhu da onların lehineydi.

“Güneydoğu Avrupa’daki (Balkanlar) ulus-devletler yakın sayılabilecek bir zamanda ortaya çıktığı için, gerek tarihçiler gerek politikacılar onlarla antik ve/veya Ortaçağ’a ait devletler arasında bağ kurarak meşruiyetlerini pekiştirmeye çalıştılar. Böylece, rakip ya da rakip olma potansiyeli taşıyan uluslara karşı ideolojik yarışta “daha eski olmak” gibi bir gerekçe edinilmiş oluyordu (sözgelimi “kronolojik olarak ilk önce biz vardık…”). Bu durumda çoğu zaman, bölgedeki her halkın bütün bir tarihi, ulusal idealler uğruna yürütülen (ve teleolojik olarak, ulus-devlete varacak) bir mücadele olarak ele alındı; tarihin bütün karakterlerine, anlarına ve süreçlerine, ulusal ideale ulaşmaya olan katkılarına bakılarak değer biçilir oldu. Bu türden çarpıtılmış söylem kalıpları, tarihi büyük-anlatılar, hem toplumu modernleştirme girişimlerini güçlendirmek hem de ulusal birlik ve bütünlüğün inşası için kullanılıyordu” (4)



Şablon aynıydı. Büyük güçler müdahale etti. Özerklikten bağımsızlığa geçildiğinde her bir çekirdek bağımsız devletçiğin başına bir batılı prens getirildi. Bu prens, yeni ülkeyi meşruti monarşi ilkeleri temelinde, kendi danışman kadrosu ile biçimlendirdi. Yerel güçlerin etkinliği arttıkça iktidar mücadelesi giderek hız kazandı. Her bir ülkenin sayfasında ana hatları ile bu gelişmeler gösterilmeye çalışıldı.

Balkan ulusları son dönemde (Post Komünizm) kaderlerini Avrupa Birliği ile birleştirdi. Küresel güç dengeleri onları NATO ittifakında yer almaya itti.  Siyasi ve ekonomik istikrar bağlamında yapılan bu tercihlerin bilançosunu gelecekte göreceğiz.

Geçmişte ülkemizde yaşayan birçok ailenin Balkanlar ile bağı vardı. Şimdi de hala akrabaları bu ülkelerde yaşayan birçok vatandaşımız bulunuyor.

Balkanların, Anadolu ve Trakya coğrafyasında yaşayan bizlerin doğal merak alanında olması gerektiği inancıyla, aşağıdaki sayfalarda bölge ülkelerine ilişkin giriş niteliğinde sayfaları paylaşıyorum. B.Berksan

(1) The Balkans in World History , Andrew Baruch Wachtel, 2008

(2)Balkan Tarihi, Barbara Jalevic

(3)Balkan Tarihi, Barbara Jalevic

(4)Güneydoğu Avrupa’da Milletler ve Devletler, Editör: MIRELA-LUMINITA MURGESCU, CDRSEE,2008

Kaynaklar:

Balkan Tarihi I, 18 ve 19.Yüzyıllar, Barbara Jalevic, Küreyel Yayınları,2006

Balkan tarihi II, 20. Yüzyıl, Barbara Jalevic, Küreyel Yayınları,2006

Güneydoğu Avrupa’da Milletler ve Devletler, Editör: MIRELA-LUMINITA MURGESCU, CDRSEE,2008

The Balkans in World History , Andrew Baruch Wachtel, 2008

Balkanlar'ı Tahayyül Etmek, Maria Todorova, İletişim Yayınları, 2003

Yunanistan Kısa Tarihi, Richard Clogg, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2015

A Concise History of Bulgaria, R. J. CRAMPTON, Cambridge University Press, 2005

Historical Dictionary of Albania, Second Edition, Robert Elsie, Scarecrow Press, Inc.,2010

Historical Atlas of Central Europe, Paul Robert Magocsi, University of Toronto Press, 2018

The Palgrave Concise Historical Atlas of the Balkans, DENNIS P. HUPGHIGK and HAROLD E. Gox, 2001

Bizans Tarih Atlası, Jhon Haldon, Alfa, 2017

Sayfalar: 

Bulgaristan

Sırbistan

Yunanistan

Romanya

Arnavutluk

Yugoslavya

Balkan Yarımadası Jeopolitiği ve  Osmanlı Yayılışı

Balkan Harbi

Balkanlar: Etnik Karmaşanın Dilsel Boyutları, Bilgehan A. Gökdağ

Osmanlı'nın Arnavutluk'u Fethi, İlkay Erken

Konuyla ilgili bağlantılar:

🔎Antik Yunan Coğrafyası

🔎Makedonya Krallığı

🔎Roma İmparatorluğu

🔎Bizans

🔎I.Murat Dönemi

🔎Osmanlılar I

🔎Avusturya 19.Yüzyıl

🔎Slavlar

🔎Avarlar

🔎Bulgarlar

🔎Oğuzlar/Uzlar

Not: Macaristan ve Polonya  Balkan coğrafyası ile tarihsel ilişkileri nedeniyle, ayrıca ele alınacaktır.


3 yorum:

  1. First of all, congrats on the blog.
    I am not a historian, I am passionate about history as an amateur. I am documenting myself for the monograph of the village where I was born. I was born and grew up in the current settlement of Nemet (Beregsau Mic), near Timisoara, Romania, which also existed during the Ottoman rule in Hungary (1552-1716). I received 8 pages (copies) from the Turkish archives: can someone help me translate them?

    YanıtlaSil
  2. Hello, thank you very much for your availability. Google translate does not translate scanned documents. I have 8 scanned pages with tif extension and Arabic alphabet.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. I understand. Your document is in Ottoman. I hope you find an answer to your call. Have a nice day.

      Sil