Modern Romanyalıların tam olarak hangi etnik kökene dayandığı ve tarihlerinin farklı dönemlerinde işgal ettikleri toprakların genişliği hususu ihtilaflıdır ki; benzer sorunlar diğer Balkan halkları için de söz konusudur. Burada sorulması gereken soru, Roma idaresinin 270 yılında bu toprakları terk etmesinin ardından bu nüfusa ne olduğu sorusudur. O dönemde Romanya'da kaleme alınmış tarihi çalışmalar, Erdel de dahil olmak üzere Romanya topraklarında yerleşimin sürekliliğini vurgulamakta; Dako-Rumen nüfusun bu bölgeyi işgal etmeyi sürdürdüğünü, birbirini izleyen istilalarla bu nüfusun eritildiğini veya sökülüp atıldığını ileri sürmektedir.
Her halükarda, 10. yüzyılda Karpat Dağları'nın güneyinde ve doğusunda yaşayan insanların çoğu Rumendi: Bu insanlar, Latince ile yakından irtibatlı ama yüksek oranda Slavca kelimelerle dolu bir Rumence konuşmaktaydı; ne zaman din değiştirdikleri net olmamakla birlikte Hristiyandılar; ayrıca, Slavca ile ibadeti ve 19. yüzyıla kadar Rumence’nin yazımında kullanılan Kiril alfabesini kabul etmiş bulunmaktaydılar. Tuna'nın öte yakasındaki Slav krallıklarının dini örgütlenmeleri gibi, Rumen Kilisesi de, kendine ait ulusal ve bölgesel örgütlenmelere sahip olmakla birlikte, İstanbul'a bağlı kalacaktı. Romanya'nın siyasi gelişiminde, ancak 19. yüzyılın ortalarında birleşecek olan Eflak ve Boğdan prenslikleri merkezi rol üstlenecekti. Her iki prenslik de, kendi lordlarının yönetimi altındaki yerel birimlerin bir araya geldiği 14. yüzyılda teşekkül etti. Eflak'ta asiller kendilerinin ilk prensi olarak Basarab'ı (1310-1352) seçti. Basarab bir müddet için başkent olarak Cimpulung'u kullandıysa da daha sonra Argeş başkent oldu. Bağımsız Boğdan devletinin ilk prensi I. Bogdan (1359-1365) oldu. İlk Rumen yöneticiler, sürekli olarak Macar tehdidiyle uğraşmak zorunda kaldı; Lehistan krallığı ve Moğollar da ayrı birer tehlike teşkil etmekteydi. Boyarlar diye isimlendirilen asiller, merkezi otorite için ciddi bir sorun oluşturmaktaydı. Başka yerlerde olduğu gibi buradaki asiller de birbirlerine karşı komplolar kurmakta ve yabancı güçlerle birlikte entrikalar çevirmeyi sürdürmekteydi.
Tuna prenslikleri. Eflâk ve Boğdan 1768'de
başlayan Osmanlı-Rus Savaşı’nı sona erdiren Küçük Kaynarca Antlaşması’yla
(1774) fiilen Rus koruması altına girdi. Bununla birlikte iki prenslik
üzerindeki anlaşmazlık yeni çekişmelere konu olmaya devam etti. Sonunda Rusya
1802’de prenslerin en az yedi yıllık bir dönem için atanması ve kendi onayı
olmadan görevden alınmaması koşulunu kabul ettirdi. Osmanlıların, bağımsız
davranmaya yönelen iki prensi Rusya’ya danışmadan 1806’da görevden alması, iki
ülke arasında savaşa yol açtı. Boğdan ve Eflâk’a giren Rus birliklerinin altı
yıl süren işgali altında yaşanan baskılar ve yıkım, Rumenlerin Rusya’ya olan
güvenini büyük ölçüde sarstı.
Rusya imzaladığı Bükreş Antlaşması’yla (1812) iki prensliği topraklarına katma tasarısından vazgeçmekle birlikte, Boğdan’ın Besarabya bölgesini elde etti. Antlaşmadan sonra atanan yeni Fenerli Rum prensler el altından Yunan bağımsızlık hareketiyle birleşmeye çalıştılar. 1821’de başlayan ayaklanma Fenerli Rum yönetimini hedef alan bir nitelik kazandı. Osmanlılar hareketi bastırmak amacıyla yerli prensler atamayı kabul ederek bir dizi ulusal reformun yolunu açtılar.
Bu süreçte bölgede yeniden nüfuz kazanan Rusya, 1828’de
başlayan savaşta bir kez daha Eflâk ve Boğdan’ı işgal etti. Prenslikler
üzerindeki Rus korumasını genişleten Edirne Antlaşmasının (1829) ardından iki
prenslik için Reglement Organique olarak bilinen bir anayasa
hazırlandı. Eflâk’ta 1831’de, Boğdan’da da 1832’de yürürlüğe giren bu
anayasayla oligarşik bir yönetim yapısı getirildi. Prenslerin seçimi özel bir
komisyona verilirken, soyluların seçtiği boyarlardan oluşan yasama meclisleri
kuruldu. Rus birlikleri Osmanlıların bu düzenlemeyi onayladığı 1834’te geri
çekildi.
İki prenslik arasında gelişen yakınlaşma aynı zamanda
Batı’dan etkilenen yeni bir milliyetçi hareket doğurdu. Erdel’deki Rumen
köylülerinin 1848'deki ayaklanmasıyla daha da yükselen bu hareket, ortak Rus-
Osmanlı müdahalesiyle bastırıldı. Ertesi yıl prenslerin yeniden yedi yıllık bir
dönem için atanması ve yasama meclislerinin divan ad hoc adı verilen
organlarla değiştirilmesi kararlaştırıldı.
Rus birliklerinin 1851’de ayrıldığı Eflâk ve Boğdan, Kırım
Savaşı (1853-56) sırasında önce Rusya, ardından Avusturya işgali altına girdi.
Savaşı izleyen Paris Antlaşması (1856) Rus korumasına son vererek prensliklerin
özerkliğini güvence altına aldı. Batılı devletlerin getirdiği bu düzenlemeye
karşın, iki prenslik Ocak 1859’da Romanya adıyla birleşme kararı alarak
Alexandrulon Cuza’yı tek prens seçti.
Krallığa geçiş ve sonrası. Resmen 1861’de gerçekleşen
birleşme aynı zamanda fiili bir bağımsızlığı getirdi. Mayıs 1864’te bir plebisitle
temsili kurumlara dayalı bir anayasayı yürürlüğe koyan Cuza, aynı yıl köylüleri
özgürleştirmeye yönelik bir toprak reformuna girişti, eğitimi yaygınlaştırmaya
çalıştı. Büyük toprak sahiplerinin baskısıyla Şubat 1866’da tahttan çekilen
Cuza’nın yerine bir Alman prensi olan I. Carol seçildi. Devlet yönetimine
kararlı bir yapı kazandırmaya çalışan ve 30 bin kişilik ordu kuran Carol, Alman
yanlısı tutumu nedeniyle 1870-71 Fransız-Alman Savaşı sırasında baş gösteren
ayaklanmayı güçlükle atlatabildi. Muhafazakâr hükümetin düzeni sağlamasından
sonra 1876’da lon Brâtianu’nun başbakan olmasıyla uzun süreli bir Liberal
iktidar dönemi başladı.
Rumen birliklerinin de katıldığı 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Berlin Antlaşması’yla Romanya resmen bağımsız bir devlet olarak tanındı. Bu arada Rusya’ya verilen Besarabya’nın güney kesimine karşılık olarak Bulgarların çoğunlukta olduğu Dobruca’nın kuzey kesimi Romanya’ya bırakıldı. 1880’de yeğeni Ferdinand’ın ardılı olarak kabul edilmesini sağlayan Carol, ertesi yıl kral olarak taç giydi.
Ana Britannica
Baskıcı politikalar izlemekle birlikte sanayileşmeyi hızla
ileriye götüren Brâtianu, 1888’deki seçim yenilgisi üzerine yerini Muhafazakâr
bir hükümete bıraktı. Liberaller ancak 1895’te Dimitrie Sturdza yönetiminde
iktidara dönebildi. Hükümetin birkaç kez el değiştirdiği sonraki yıllarda mali
güçlükler artarken, kırsal kesimde yoksulluk ciddi boyutlara ulaştı. Yaklaşık
10 bin kişinin ölümüyle bastırılabilen 💥1907’deki geniş çaplı köylü
ayaklanmasını yeni bir Liberal hükümet izledi. 1909’da Sturdza’nın yerini alan
lonel Brâtianu, 1911-14 arasındaki istikrarsız hükümetlerin ardından ilhaklar
yoluyla Romanya’nın sınırlarını genişletmeyi ve kapsamlı tarım reformuyla
köylüleri yatıştırmayı öngören bir program benimsedi.
Rusya tehlikesine karşı 1883’te Almanya ve Avusturya’yla
gizli bir ittifak antlaşması imzalayan Romanya, içerideki hükümet değişikliklerine
karşın bu politikaya uzun yıllar bağlı kaldı. Öte yandan başta Macaristan
olmak üzere komşu ülkelerde yaşayan Rumenlerle birleşme konusu önemli bir dış
politika sorunu olarak varlığını korudu. Komşu Balkan ülkeleriyle
anlaşmazlıklar nedeniyle I. Balkan Savaşı’nda (1912) tarafsız kalan Romanya,
Osmanlı yenilgisini izleyen paylaşım mücadelesinde daha etkin bir tutum alarak
ödünler koparmaya çalıştı. Böylece Bulgaristan'ın müttefiklerine saldırmasıyla
başlayan II. Balkan Savaşı’nda (1913) Dobruca’mn güney kesimini işgal etti ve
Bükreş Antlaşması’yla bölgeyi resmen topraklarına kattı.
Romanya’nın I. Dünya Savaşı başlarında izlediği tarafsızlık
politikası I. Ferdinand’ın (hd 1914-27) başa geçmesi, İtilaf Devletleri’nin
toprak vaatleri ve Alman saldırganlığı gibi etkenlerle değişmeye başladı. Ağustos
1916’da Avusturya’ya savaş açılmasından kısa bir süre sonra, Romanya toprakları
İttifak Devletleri birliklerinin işgaline uğradı Hükümetle birlikte laşi’ye
(Yaş) taşınan Ferdinand, Sovyet Devrimi’nin Romanya’ya sıçramasından
çekindiğinden 1917’de köklü bir toprak reformuna söz verdi. Ertesi yıl yeni bir
hükümetin kurulmasıyla Romanya, İttifak Devletlerine boyun eğdi. Verilen
büyük ödünler ve işgal kuvvetlerinin düzenlemeleri ülkeyi tam bir ekonomik
yıkıma sürükledi. İttifak Devletleri’nin yenilgisinin kesinleştiği Kasım
1918’de Almanya’ya yeniden savaş açıldı ve Brâtianu bir kez daha başbakan oldu.
Büyük Romanya. Savaşın sonunda Besarabya,
Transilvanya, Bukovina ve Banat’ın doğu kesimini alarak sınırlarını büyük ölçüde
genişleten Romanya, kısa bir süre Macaristan’ı da işgal altında tuttu. Ele
geçirilen yeni topraklar barış antlaşmalarıyla resmen onaylandı.
Bu arada büyük toprak sahiplerine dayanan Alman yanlısı Muhafazakâr Parti siyaset sahnesinden silinirken, luliu Maniu öncülüğündeki Transilvanya Ulusal Halk Partisi ve General Alexandru Averescu öncülüğündeki Halk Partisi gibi yeni güçler ortaya çıktı. Kısa süreli bir koalisyon hükümetinin ardından Mart 1920’de başbakanlığı üstlenen Averescu, sosyalist ve komünist muhalefeti sindirdi. Ardından 1921'de sınırlı bir toprak reformunu gerçekleştirdi. Brâtianu’nun başbakanlığında 1922’de yeniden iktidara gelen Liberaller, yükünü köylülerin çektiği bir ulusal sanayi programını yürütürken yönetimi merkezileştirme ve azınlıkları baskı altında tutma politikası izlediler. Bu arada Mart 1923’te kabul edilen anayasayla bütün erkeklere oy hakkı ve Yahudilere yurttaşlık hakkı tanındı. 1926’da da yeni bir seçim yasası çıkarılarak oyların yüzde 40’ını alan partinin mecliste rahat bir çoğunluk elde etmesi güvence altına alındı. Birbirini izleyen iki güdümlü seçimi Averescu ve Brâtianu’nun kazanmasına karşın, Maniu’nun yeni kurduğu Ulusal Köylü Partisi geniş bir destek bulmaya başladı.
Oğlu II. Carol’u 1925’te sürgüne göndermiş olan Ferdinand’ın ölümünden (Temmuz 1927) sonra bir naipler kurulunun yönetiminde çocuk yaştaki torunu Mihai kral oldu. Kasım 1928’de başbakanlığa getirilen Maniu, ertesi ay yapılan ilk serbest seçimlerde kesin bir çoğunluk kazandı. Maniu hükümeti merkeziyetçiliğe son veren yönetsel reformun yanı sıra köylüleri destekleme ve ülkeyi yabancı sermayeye açma gibi adımlar attı.
Savaştan sonra statükoyu ve sınırlarını korumayı temel alan Romanya, bu amaçla Polonya’yla imzaladığı ittifak antlaşmasının ardından Çekoslovakya ve Yugoslavya’yla Küçük Antant’ı oluşturdu. Bunu İtalya ve Fransa’yla imzalanan ittifak antlaşmaları izledi. Besarabya üzerindeki anlaşmazlıktan dolayı SSCB ile yaşanan gerginlik 1934’te diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla bir ölçüde giderildiyse de, Besarabya sorunu çözümsüz kaldı. Aynı yıl Bulgaristan’a karşı statükoyu korumayı amaçlayan ve Romanya, Yugoslavya, Türkiye ile Yunanistan’ın yer aldığı Balkan Antantı imzalandı.
Maniu’nun girişimiyle sürgünden dönen Carol, Temmuz 1930’da krallığı üstlendikten sonra siyasal partileri saf dışı ederek mutlak bir yönetim kurmaya yöneldi. Bu amacına ulaşmak için sık sık hükümet değişikliklerine yol açan siyasal istikrarsızlığı körüklerken, Corneliu Zelea Codreanu önderliğindeki faşist eğilimli Demir Muhafızlar hareketine el altından destek sağladı. Yükselen şiddet olaylarının önünü alamayan Gheorghe Tâtârescu yönetimindeki Liberal hükümet, 1937 seçimlerinde gerekli yüzde 40 oyu alamadı. Ulusal Köylü Partisi’yle seçim ittifakına girerek oy oranını yüzde 16’ya çıkaran Demir Muhafızlar ciddi bir tehlike oluşturmaya başladı. Bunun üzerine politikasını değiştiren Carol, Yahudi karşıtı eylemlerin tırmandığı bir ortamda kişisel diktatörlüğünü ilan ederek Şubat 1938’de korporatist nitelikte bir anayasayı yürürlüğe koydu.
II. Dünya Savaşı. Macaristan’ın toprak talepleri ve Sovyet tehlikesi, çok geçmeden Carol’u Almanya’yla yakınlaşmaya yöneltti. Hitler’le anlaşmaya vardıktan sonra Codreanu ve öteki faşist önderleri ortadan kaldıran Carol, yönetimine destek sağlamak üzere Ulusal Yeniden Doğuş Cephesi’ni oluşturdu. Romanya’nın eski ittifaklarına dayalı güvenlik sisteminin çökmesi karşısında, güç dengesini sağlayacak diplomatik manevralara girişti. Geniş ekonomik ayrıcalıklar vererek Almanya’yla ilişkilerini güçlendirirken, dış saldırıya karşı Fransa ve Ingiltere’den güvence aldı. Öte yandan Almanya ve SSCB’nin bir saldırmazlık paktı imzalaması, Romanya’yı saldırıya açık bir duruma getirdi.
Alman birliklerinin Eylül 1939’da Polonya’yı işgal
etmesinden soma Carol’un dış politikası tam bir çıkmaza girdi. Romanya daha
önceki ittifak antlaşmasına karşın Polonya’ya destek vermediği gibi,
sınırlarını kapatma yoluna gitti. Bu ödün ve Almanya’ya sağlanan yeni
kolaylıklar, Sovyet birliklerinin Haziran 1940’ta Besarabya’yı ilhak etmesini
önleyemedi. Ardından Hitler’in baskısıyla İngiltere’yle bağlarını koparan
Romanya, Transilvanya’nın kuzey kesimini Macaristan’a, Dobruca’nın güney
kesimini de Bulgaristan’a bıraktı. Bu büyük kayıplar üzerine Carol oğlu Mihai
lehine tahttan çekilmek zorunda kaldı.
Carol’un ülkeden ayrılmadan önce geniş yetkilerle iktidarı devrettiği General lon Antonescu Eylül 1940’ta Alman birliklerinin ülkeye girişine izin verirken, Demir Muhafızlar aracılığıyla kanlı bir temizlik hareketi başlattı. Ardından Hitler’in onayıyla Demir Muhafızlar’ı sindirerek orduya dayanan yeni bir hükümet kurdu. Haziran 1941’de Almanya’yla birlikte SSCB’ye saldıran Rumen birlikleri Besarabya’yı geri aldı, ama Sovyet topraklarına karşı girişilen ortak harekât tam bir bozgunla sonuçlandı.
Antonescu diktatörlüğüne karşı giderek güçlenen muhalefet, 1943’te siyasal planda etkili olmaya başladı. Böylece Ulusal Köylü Partisi, Liberal Parti, Sosyal Demokratlar ve Komünistler Romanya’yı savaşın dışına çıkarmak üzere Ulusal Demokratik Cephe adı altında birleşti. Kral Mihai’nin ön ayak olduğu bir darbeyle Ağustos 1944’te Antonescu diktatörlüğü devrildi. Ardından Almanya’ya savaş açıldı ve bir ay içinde Sovyet birlikleri Romanya’nın büyük bölümünü işgal etti.
Kısa ömürlü üç koalisyon hükümetinin dağılmasından sonra Mart 1945’te Çiftçi Cephesi lideri Petru Groza’nın başkanlığında Ulusal Köylü ve Liberal bakanların yer almadığı bir hükümet oluşturuldu. Sovyet desteğine dayanan yeni hükümete bağlı partiler Kasım 1946’daki seçimlerde oyların yüzde 71’ini aldı. Komünistlerin kilit bakanlıkları elde etmesiyle, öteki partileri sindirmeye yönelik geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başladı. Aralık 1947’de Mihai tahttan çekilmeye zorlandı. Komünistler ile Sosyal Demokratların birleşmesiyle kurulan Romanya İşçi Partisi’nin yanı sıra Çiftçi Cephesi ve Macar Halk Birliği’nin yer aldığı Demokratik Halk Cephesi, Mart 1948 seçimlerinde Büyük Ulusal Meclis’teki sandalyelerin tamamına yakınını elde etti. Nisanda Sovyet tipi bir anayasa kabul edilerek Romanya Halk Cumhuriyeti ilan edildi. Groza başbakanlık görevini sürdürürken, Lothar Radaceanu devlet başkanı oldu.
Sosyalist rejim. Mayıs 1952’de partide yürütülen tasfiye hareketinden sonra başbakanlık görevini Gheorghe Gheorghiu-Dej üstlendi. Groza ise devlet başkanlığı görevine getirildi. Ekim 1955’te parti birinci sekreteri olan Gheorghiu-Dej, başbakanlığı Chivu Stoica’ya bıraktı. Mart 1961 ’de en üst organ olarak Prezidyum’un yerini alan Devlet Konseyi başkanı göreviyle yeniden hükümet işlerini eline aldı. Ölümünden (Mart 1965) sonra parti birinci sekreterliğine Nicolae Ceauşescu, Devlet Konseyi başkanlığına da Stoica getirildi. Aynı yıl partinin adı Romanya Komünist Partisi (PCR) olarak değiştirildi ve sosyalist cumhuriyet temellerine dayalı yeni bir anayasa hazırlama karan alındı. Yeni anayasanın kabul edildiği Aralık 1967’de Devlet Konseyi başkanlığı da Ceauşescu’ya geçti. 1968-70 arasında Stalinizmle suçlanan parti yöneticilerine karşı girişilen temizlik hareketi, Ceauşescu’nun konumunu daha da pekiştirdi.
Savaş sonrasında Doğu Bloku çerçevesinde bir dış politika benimseyen Romanya, 1963’ten başlayarak SSCB’den bağımsız bir çizgiye girdi. Bu tutum Ceauşescu döneminde daha belirgin bir nitelik kazandı. Çin Halk Cumhuriyeti’yle kurulan yakın ilişkilerin yanı sıra Batı’ya açılma politikası izlendi. Ocak 1967’de Batı Almanya’yla diplomatik ilişki kuran Romanya, Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra öteki Varşova Paktı ülkelerinin tersine İsrail’le diplomatik ilişkiyi kesmedi. Ertesi yıl Ceauşescu’nun Çekoslavakya işgaline açıkça karşı çıkması, SSCB ve öteki Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişikilerinde tam bir gerginlik yarattı. Hemen arkasından Romanya ve Yugoslavya arasında bir yakınlaşma başladı. Ceauşescu sonraki yıllarda da Kamboçya ve Afganistan’ın işgaline karşı çıkarak bağımsız dış politik sürdürdü. Romanya 1970’lerde Batı dünyasıyla kültürel bağlarını geliştirirken, Üçüncü Dünya ülkeleriyle çeşitli işbirliği anlaşmalarına girdi.
Gheorghiu-Dej döneminde Comec’nuno tarıma dayalı bir ekonomi önerisi bırakılarak başlatılan sanayileşme , Ceauşescu tarafından daha da ileri götürüldü. Romanya’nın 1971’de Uluslararası Para Fonu’na (IMF) üye olmasıyla Batı’dan kredi ve borç alma olanakları büyük ölçüde genişledi. Böylece Romanya 1970’li yıllarda Doğu Avrupa’da sanayide en yüksek büyüme hızına ulaştı. Buna karşılık tarım sektörü bu hızlı gelişmenin çok gerisinde kaldı. Dış borç miktarının 1981’de 10-15 milyon ABD Doları düzeyine çıkması üzerine, bir tasarruf programı uygulamaya konuldu. 1985’ten sonra ödemeler dengesi açığı büyük ölçüde kapatılmasına karşın, içeride yaşam düzeyinin düşüşü ciddi huzursuzluklar doğurdu.
Demokrasiye geçiş ve sonrası. Mart
1974’te PCR genel sekreterliği ve Devlet Konseyi başkanlığının yanı sıra yeni
oluşturulan cumhurbaşkanlığı makamını da üslenen Ceauşescu, 1980’lerde parti ve
hükümet üzerindeki sıkı denetimini sürdürmek için katı politikalar izlemeye
başladı. Muhalefete karşı izlenen baskıcı tutum, SSCB ve Doğu Avrupa’da gelişen
“reform dalgası”ndan sonra daha da sertleşti. Bu arada köylüleri yeni “tarım-sanayi”
komplekslerinde toplama projesi içeride ve dışarıda yük bir tepkiyle
karşılandı. Doğu Avrupa ülkelerinde komünist parti rejimlerinin hızla
sarsıldığı 1989 sonlarında 💥Romanya’da ilk kitle gösterileri Temeşvar’da (Timisoara)
başladı. Gösterilerin kanlı biçimde bastırılmasıyla tırmanan gerginlik çok geçmededen
Bükreş’e sıçradı. Duruma egemen görünen Ceauşescu, ordunun da muhalefetin
yanında yer almasından sonra kaçmaya çalışırken yakalandı. Karısı Elena’yla
birlikte yargılanarak kurşuna dizildi.
Ceauşescu’nun düşüşünden sonra iktidar reform yanlısı komünistler ile önde gelen muhaliflerin oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSN) üstlendi. lon Iliescu geçici cumhurbaşkanı ilan edildi ve Petre Roman başkanlığında bir hükümet kuruldu. Mayıs 1990’da yapılan seçimlerde de Cumhurbaşkanı Iliescu ile FSN ezici bir zafer kazandı. Öte yandan seçimlere hile karıştığı söylentileri ve FSN’nin eski komünistlerin egemenliğine girmesi yaygın protesto gösterilerine yol açtı. Polisin gösterileri bastıramaması üzerine, silahlandırılarak Bükreş’e gönderilen maden işçileri iki gün boyunca başkentte terör estirdi. Eylül 1991’de zam isteyen maden işçilerinin güvenlik kuvvetleriyle girdiği çatışmadan sonra, Roman başbakanlıktan istifa etti. Theodor Stolojan’ın kurduğu koalisyon hükümeti, ekonomik sorunları çözmek için IMF tarafından hazırlanan katı bir ekonomik programı yürürlüğe koydu.
Mart 1992’de FSN’den ayrılan bir grup Demokratik Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni (FDSN) kurdu. Öte yandan muhalif partiler Romanya Demokratik Konvansiyon (CDR) adıyla bir ittifak oluşturdu. Eylül 1992’deki seçimlerde Iliescu cumhurbaşkalığını korurken, FDSN birinci parti olan parlamentoda en çok sandalyeyi elde etti.
Ardından Nicolae Vacaroiu’nun başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu. Romanya Şubat 1993’te aday üyelik için Avrupa Birliği’yle bir anlaşma imzaladı. Koalisyonun büyük ortağı FDSN çeşitli küçük partilerle birleşerek adını Romanya Sosyal Demokrasi Partisi (PDSR) olarak değiştirdi. Hükümette yer alan milliyetçi partiler 1994’te daha etkili bir konum kazanmaya başladı. Bu arada Çingenelere ve Macarlara yönelik saldırılarla tırmanan etnik gerginlikler, 1995’te azınlıklara eğitim ve kültür hakkının tanınmasıyla önemli ölçüde yatıştı.
Kasım 1996’daki parlamento seçimlerini merkez-sağ eğilimli CDR kazanırken, reform yanlısı Emil Constantinescu da ikinci turda Iliescu’yu geride bırakarak cumhurbaşkanlığına seçildi. CDR üyesi Bükreş belediye başkanı Victor Ciorbea, üçüncü sırada yer alan Sosyal Demokrat Birliği’nin USD) ve Romanya Macar Demokratik Birliği’nin (UDMR) katıldığı bir koalisyon hükümeti kurdu. Koalisyon içindeki çekişmeler ve bürokraside süren yolsuzluklar ekonomik reform programının uygulanmamı yavaşlattı. Ciorbea’nın Nisan 1998’de istifa etmesinden sonra başbakanlığı üstlenen Radu Vasile Aralık 1999’da yerini Mugur Isarescu’ya bıraktı.
Ana Britannica
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder