Anadolu’da Tunç Çağı’ndan Demir Çağı’na geçişi nasıl betimleye biliriz? Aşağıda bu döneme adını veren “Demir” madeniyle ilgili bir alıntıyı paylaşıyorum. Demir önemliydi, görece uygarlıkta geri halklar, demir alet ve silahlar kullanarak Anadolu’ya geldiler. Başka bir çok etken nedeniyle yerleşik bronz çağı kültürlerinin yönetimlerini dağıtarak siyasi coğrafyayı yeniden biçimlendirdiler.
Bronz Çağı’nın sonunu getiren “Ege Göçleri”nden söz etmiştik. Başlangıç için yine göçlere dönmeliyiz.
Anadolu’ya
egemen olan büyük güçlerin yıkılmasından sonra, tartışmalı karanlık bir
dönemden söz ediliyor. Yangın sonrası dumanların dağılmasından sonra, yeni
sahne alanlar giderek netleşiyor. Kimler var?
Ege kıyılarında, Yunanistan’dan gelen İonlar’ın başını çektiği yeni yerleşimciler.. Hitit bölgesinde Frigler, Frigler ile Yunan kolonileri arasında daha sonra Lidyalılar, Güney Batı’da Lukka’nın bulunduğu coğrafyada Lykia yer alıyor.
Kısmen Mezopotamya kültür sahasına dahil edebileceğimiz Güneydoğu Anadolu’da Geç Dönem Hitit Beylikleri’nden söz edeceğiz. Burada durum biraz farklı. Asurlar ile iletişim halindeki bu bölge için Hititler sonrasında da bilgi sahibi olabiliyoruz. Diğer bölgelerde yazılı kaynakların yokluğu zamanı ”karanlık” ta bırakırken , bu beyliklerle ilgili Asur belgeleri oldukça bilgi sahibi olmamızı sağlamış. Bu beyliklerin dil ve etnik kimlikleri biraz karmaşık, onlara ayıracağımız sayfada yapacağımız alıntılarla durumu netleştirmeye çalışacağız. Daha çok pastoral bir hayat süren aşiretlerin baskın olduğu Doğu Anadolu’da, başlangıçta Uruatri- Nairi Konfederasyonu ve daha sonra da Urartuları görüyoruz.
Dönem Büyük İskender'in Anadolu'yu fethi ile sona eriyor, daha sonra Helenistik Krallıklar ve Roma dönemi ile devam ediyor. Bu dönemleri gösteren sayfalar daha önce Okuma Atlası'nda yer almıştı.
B.Berksan.
Hitit
İmparatorluğu’nun MÖ 12. yüzyılın başlarına doğru yıkılışı, Anadolu’ya büyük
bir kargaşa ve çöküntüyü de beraberinde getirdi. İmparatorluğun yıkılışı
yaklaşık olarak 400 yıllık bir süreçten sonra önemli siyasal ve sosyal
çalkantılara yol açtı, geniş bir coğrafi alanda belirmiş olan kültür birliği
son buldu. Eskiden imparatorluğun sağladığı düzen ve huzur içindeki bölgeye
göçebe halklar çeşitli yönlerden girmeye başladı. Hititler’in amansız düşmanı
Kaşkalar, Kızılırmak’ın kuzeyindeki tüm İç Anadolu’yu ellerine geçirdiler;
Kafkaslar yoluyla gelen Muşkili halklar Doğu Anadolu’nun batı, Trakyalı
göçmenler Batı Anadolu’nun kuzey bölümüne; Sami kökenli Aramiler ise
Güneydoğu Anadolu’ya yerleşmeye başladılar. Tüm bu olumsuz gelişmelere
Mısırlılarca “Deniz Halkları” denen birtakım yağmacı grupların yarattığı
terör olayları ve bir süredir yaşanan kıtlık da eklenince kurulu düzen iyiden iyiye bozulmuş; başta
Hitit başkenti Hattuşa olmak üzere yerleşilmemek üzere eski siyasal
merkezlerden çoğu yakılıp yıkılmış ve bir daha uzun süre yerleşilmemek üzere ıssızlaşmıştı.
Anadolu’da yepyeni bir dönem başlıyordu. Ne var ki, yazılı belgelerin de tümüyle susmuş olması, çöküşün ardından gelen yüzyıllarda ne gibi gelişmeler olduğunu öğrenmemizde büyük sorunlara yol açmaktaysa da gelişmeler, yarımadanın giderek irili ufaklı yeni güçler arasında paylaşılıp bir çekişme alanı haline geldiğini göstermeye başlayacaktır. Artık Hitit İmparatorluğu tarih sahnesinden sonsuza değin çekilmiştir. Bu dönemde demir madeninin kullanımı giderek yaygınlaşmaya başlamıştı; MÖ 9. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise tüm silahların ve çoğu aletlerin yapımında demir tercih edilmekteydi. Bu gelişmeler, Tunç Çağı kültürüne kesin bir son vererek Anadolu’da yeni bir dönemin, Demir Çağı’nın, başlangıcını işaret etmektedir. Türkiye Demir Çağı Araştırmaları Üzerine Değerlendirmeler. TAY Projesi |
Demir Çağı: Başlangıcı ve Başlatanları, Anadolu’ya Etkileri Üzerine.
Eskiçağ’ın yerleşik (sedanter) toplumları için teknik gelişmişliğin ve kültürel üstünlüğün en önemli göstergesi konumundaki madencilik sanatı, Yakındoğu, Anadolu ve Transkafkasya’da köklü bir geçmişe sahiptir. Levant’ta yapılan arkeolojik kazıların sonuçları, geleneksel olarak M.Ö. 1000 yıllarında Yakındoğu’nun tam anlamıyla Demir Çağı’na girdiğini göstermiştir . Mantıklı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilecek bu görüş, çeşitli arkeolojik verilerle de desteklenmektedir. Yakındoğu’da M.Ö. 12.yüzyılda bütün silahların %3’ü demirden, gerisi ise tunçtan yapılmıştır. M.Ö. 11. yüzyılda ise bu oran, %20’lik bir atılımla 6.6 oranında yükselmiş ve M.Ö. 10. Yüzyılda 16.6’lık bir büyüme ivmesiyle %50’yi aşmıştır . Bu dönemde demir, tunçtan çok daha değerli bir meta iken gelişen metalürji teknikleri ve yaygın talep nedeniyle giderek ucuzlamıştır. Ucuz olmasının temel nedenleri arasında; demir cevherinin yer kabuğundaki madenler arasında %7’lik oranıyla -bakırdan 10.000 kez daha çok- en yoğun maden cevheri olması gösterilebilir. Ayrıca dünyanın tüm hacminin %1.5’ini oluşturan yerkabuğunda, yer yüzeyine yakın katmanlarda bulunduğu için, tunç yapımında kullanılan bakırdan çok daha kolay elde edilebilir .
Bu yeni teknolojinin nerede geliştiği ve nasıl yayıldığı soruları, uzunca bir süre tartışılmış, tezat görüşler öne sürülmüş ve zaman zaman üslubu bilim çerçevesi dışına taşan çekişmelere neden olmuş, ancak yine de tam olarak yanıtlanamamıştır. Araştırmacılar arasında yaygın olan görüşe göre, her iki soru da Dor Göçleri ile ilintili olmalıdır. Eğer hipotezler doğruysa, demir kullanımı Batı’dan Akdeniz ticaret yolu aracılığıyla Doğu’ya yayılmış olmalıdır gibi genel-geçer bir ifadeyle kanunlaştırılması gerekecektir. Batılıların tüm kuramları, çağımıza göre geleneksel bakış açısına sahip olanlar olarak değerlendirilen; Ciriaco d’Ancona, Rougé, Petrie, Macalister, Maspero, Schliemann, Evans ve Renfrew gibi dönemlerinin seçkin “vakanüvis”lerinin görüşleri üzerinde temellendirilmiş gibi görünmektedir. Ancak yine batılılar arasında geleneksel grubun görüşlerine karşı çıkan Childe ve Engels bloğunun varlığı, aslında bilimsel perspektifte olumlu bir değerler dizisi değişimini temsil eder.
Doğu Akdeniz ülkelerinde Demir Çağı, Yakındoğu’daki ileri uygarlıklara son veren barbar akınlarının ardından başlamıştır 26.196 talent ağırlığındaki (1 ton) demir cevherini ergitmek için gerekli olan 209.568 talentlik (8 ton) odun kömürüne ihtiyaç duyulması nedeniyle (Maxwell-Hyslop, 1974: 143), Orta, Doğu ve Güneydoğu Toroslar’daki Lübnan sediri (Cedrus libanı), Toros köknarı (Abies cilicia), saçlı meşe (Quercus cerris) ve tüylü meşe (Quercus pubescens) gibi geniş baltalıklar sağlayan orman formasyonları, üretimci kültürler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Üretim için hammadde sağlayan bu türden bölgelerin kontrol altına alınması arkasından, Girit, Kıbrıs, Filistin, Suriye, daha sonra Mezopotamya ve İran ile Kafkasya’da demir üretimi ve kullanımı belirgin ölçüde artmıştır (Wartke, 1982: 191 vd.).
….
Demir kullanımının
denize kıyısı olmayan bölgelerde yaşayan halklar üzerindeki etkisi, daha çok
tarım ve savaş araçları konusunda olmuştur. Olasılıkla günümüzde dahi konunun uzmanları
tarafından nedenleri hala tartışılan “Ege Göçleri”ni tetikleyen Dor hareketlerinin
kaynağında, bu yeni demir teknolojisi yatmaktadır.
….
Anadolu’da tunç
endüstrisinden demir teknolojisine kesin dönüşüm, Erken Demir Çağı sonları veya
Orta Demir Çağı başlarında gerçekleşmiş olup, büyük oranda Phryg ve Urartu
uygarlıklarınca sağlanmıştır. Ancak Urartular sahip oldukları doğal kaynaklar
nedeniyle alanda öncü konumundadırlar. Jeolojik yapısında yoğun üretim için yeterli
miktarda bakır, kurşun, demir yanında altın ve gümüş gibi değerli metalleri de barındıran
Doğu Anadolu’daki uyum sürecinde, Asurluların tetikleyici etkisi kesindir. Kuzey
Mezopotamya’dan başlayarak Suriye’yi ve Que, Hilakku, Pirindu, Kisuatni, Tabal,
Patin/Pattina (Unqi/Unki) dahil (Erzen, 1940: 27, 46 vd.) Anadolu’nun
kısmen güney ve iç bölümünü ele geçiren ve demircilikte çok ustalaşan Asurlular,
savaş dönemlerde Önasya siyasetinde etkin ve baskın olabilmenin en kolay yolu
demirden yapılmış silahlara sahip olmaktır. Asur’un demir endüstrisine ilgi
göstermesinde, Urartu’nun çekici ve yönlendirici rolü büyüktür (Maxwell-Hyslop,
1974: 140; Girginer, 1991: 265–306; Çilingiroğlu, 1994: 15–16). Demir
silahların tunçtan olanlar karşısındaki açık üstünlüğü, Asur krallarının Ur(u)atri(u)
ve Nairi ülkeleri ile onların Sugunia, Arzaşkun, Tuşpa gibi kraliyet
kentlerine seferler yapmasının ana sebeplerinden olmalıdır. I. Salmanasar
(M.Ö. 1273–1244) döneminde başlayan ve ardılları tarafından birçok defa
tekrarlanan askeri seferlerin nedenlerinden en önemlisi, Van Gölü Havzası’nda
bulunan ve yazılı belgelere göre altından daha değerli olan demir
yataklarıdır (Pehlivan, 1991: 22–23, dn. 1; Çilingiroğlu, 1997: 107). M.Ö.
13. yüzyılda bu bölgedeki demir silahların, aletlerin ve süs eşyalarının
varlığı; Van Gölü’nün kuzeydoğusundaki Ernis (Ünseli), Van Gölü’nün
kuzeybatı kıyısı yakınlarındaki Dilkaya ve Erçek Gölü’nün kuzeydoğu
kıyılarındaki Karagündüz’deki Erken Demir Çağı nekropollerinde
saptanmıştır (Sevin & Kavaklı, 1996: 9 vd.; Sevin,
1999: 159–164;
Çilingiroğlu, 1997: 107–108). Doğu Anadolu Bölgesi’nde ileride yapılacak olan
yeni yüzey taramalarında bulunabilecek, M.Ö. 1200–750 yılları arasına tarihli
yeni yerleşim yerlerinin sistematik incelemesi, kazılarının tamamlanması ve buluntuların
analiz edilmesi ardından, demir kullanımının sosyo-kültürel yapıya etkileri daha
iyi bir şekilde anlaşılacaktır.
Aadolu'da Kent Devletleri Koloniler
Not: Demir Çağı Karadeniz Bölgesi ile ilgili ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. Hitit kaynakları'ndan sonra bölgede yaşayan halklar ile ilgili bilgi Antik Yunan metinlerinde yer almaktadır. Bu konuyla ilgili makalenin bağlantısını paylaşıyorum
Yazılı Kaynaklara Göre Erken Demir Çağı'nda Orta ve Doğu Karadeniz Halkları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder