Likya (Lykia)

Rodos kolonizasyonunun etkin olduğu MÖ 7. yüzyılda Likya’da da Phaselis gibi bazı kentlerin önem kazandığını biliyoruz. Bu dönemde Anadolu’da Lidya egemenliği söz konusudur. Ancak, Herodotos’un bildirdiğine göre Likya ve Kilikya topraklarının büyük kısmı, bu yeni egemenden kurtulacak kadar da güçlüdür. Anlaşılan Kroisos’un işgal alanı içerisinde bulunmamaktadır. 

Likya'nın Demir Çağı şimdilik tam aydınlanamamıştır. Kazıların sürmesiyle bu dönem de belgelenecektir. Bu dönem karanlığında sorun, özellikle seramik kriterlerinin tam oturmamış olmasından kaynaklanır. Toprak altından öte, kazı depolarındaki soru işaretli birçok örnek bile, belki de, ileride bu döneme verilecektir. Likya'nın bağımsız günleri, 540’da lonia’dan başlayan Pers işgali ile biter: Tarih yeniden yazılmaya başlar. Yıl 545’tir. Artık, ülkenin tek egemeni Harpagos’tur.

Likya, Prof.Dr.Nevzat Çelik, Aktüel Arkeoloji, Sayı 20, 2011



İÖ 7. yüzyılda Lykia üstün Lydia gücünün yanında barışçı bir şekilde yaşarken, İÖ 6. yüzyılda Persler önce Lydia'yı aldılar (İÖ 546), ardından bu ülkeye yöneldiler. Pers generali Harpagos Xanthos'u kuşatır ve alır; Herodotos'un anlattığına göre, "Xanthoslu erkekler kadınlarını, çocuklarını, mallarını, hizmetkarlarını kalede toplayıp burayı ateşe vererek tümden yakmışlardı; bütün bunların ardından korkunç yeminlerle ant içip bir huruç hareketi başlatmış ve tüm Xanthoslu erkekler savaşarak ölmüşlerdi." Bu tarihten itibaren kent Sardes'teki satrapa bağlanır, ama gerçekte Büyük Darius'a haraç ödeyip askeri bir yardım da sağladıktan sonra Xanthos çok özgür olmuştur. Yerel hanedanlar yönetimde kalır, kendi adlarına sikke basar ve yine kendi aralarında kavga ederler.

İÖ 360-350 yıllarında yerel satraplar merkezi iktidara karşı ayaklanırlar. Ayaklanmaya, Lykia'yı birleştiren ve son yerel hükümdar olan Limyralı Perikles de katılır. Bunun üzerine, Persler, Lykia'yı, bütün bu olaylardan sonra satrap unvanını alan Karialı hükümdar soyu Hekatomnidesler'in yönetimine verirler. Bu Pers hakimiyetine son veren Büyük İskender olacaktı.

Darius'u kovalamak üzere Lykia'nın bir bölümünü kat eder, belki de bir kehanet onu Xanthos'un kutsal kenti Letoon'a çekmişti. Plutarkhos bu konuda şunları yazar: "Lykia'da, Xanthos kenti yakınlarında, hiç nedensiz yatağından taşıp dibindeki bir tunç tableti dışarı atan bir pınar vardır. Tabletin üzerindeki kadim yazılarda Pers İmparatorluğu'nun Yunanlar tarafından yıkılarak son bulacağı okunuyordu. Bu kehanetle heyecanlanan İskender tüm kıyıları Fenike'ye ve Kilikya'ya kadar temizlemeye koyuldu." Letoon'da bulunan İskender adıyla Basileus unvanını taşıyan bir kaide, bu olaylardan yüzyıllar sonra yazan Plutarkhos'un sözlerini doğrular gibidir. Kehanet İskender'e tüm Pers İmparatorluğu'nun yıkılacağı sözünü verir ve kronolojik olarak İÖ 334-333 yıllarında dile getirilir, yani Gordion düğümü öyküsünden ve İskender'in Mısır'a gidişinde Siwa Vahası'ndaki Amon Tapınağı'nı ziyaret etmesinden önce. Plutarkhos'un sözünü ettiği pınar Letoon'daki en eski tapım merkezidir. 

İskender'in ölümüyle Lykia'ya Antigone hükmeder. I. Ptolemaios burayı kısa bir süre için (İÖ 310) ilhak eder ve ülke İÖ 30l'de Lysimakos'un eline geçer. Ptolemaioslar İÖ 296'da Lykia'yı ele geçirir ve İÖ l97'ye kadar elde tutmayı başarırlar. 

Bölge İÖ 2. yüzyılda Selevkoslar'a geçer. İÖ 197'de III. Antiokhos Küçük Asya'yı fetheder ve İÖ 190'a kadar hüküm sürer, fakat bu tarihte Sypilos Dağı eteğindeki Magnesia' da yenilgiye uğrar. 

İÖ 189'da Romalılar Lykia'yı Rodos'un denetimine vererek (Apamea Barışı, İÖ 188) Lykialılar'ın tepki duymasına yol açarlar. İÖ 2. yüzyılda Lykia yeniden birleşir ve İÖ 169-167 arasında Romalılar Lykialılar'ın bağımsızlıklarını tanımak zorunda kalırlar. Hellenistik dönem boyunca Xanthos'taki Letoon, Mısır'daki Ptolemaioslar'ın yetkesi altında daha İÖ 3. yüzyılda kurulan Lykia Kentleri Birliği'nin federal tapım merkezi olur. Ptolemaioslar Lykia kentlerine hitaben yazdıkları mektupları ve çıkardıkları kararnameleri Letoon'da askıya çıkarırlar. Hellenistik dönemin sonunda yürütülen Lykia federal sistemini tarihçi Strabon'dan öğreniriz. 

Yazı

Lykia dilinin yazılı biçimi İÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasındaki kısa bir dönemde karşımıza çıkar. Bu yazı kısa yazıtlarda ve "Xanthos yazılı payandası"ndaki uzun metinde kullanılmıştır. Metnin Lykia dilinde yazılı 230 satırının ortasında Yunanca yazılı on iki mısra yer alır. Yunan alfabesinin kısmi bir kopyası olan Lykia alfabesinin okunması mümkündür ve Yunan kökenli özel adlar deşifre edilebilir. Çift dilli kimi mezar yazıtlarından bazı Lykia sözcükleri tanımlanabilmiştir. 1973'te Fransızların Letoon'da yaptıkları kazılarda önemli bir belge keşfedilmiştir. Üç dilde yazılmış stelin üzerinde Lykia dilinde bir yasa metni, bunun Yunanca çevirisi ve Pers döneminin diplomatik dili olan Aramice bir özeti okunur. Bulunan metinler, arkeolojik kalıntılar ve sikkeler Xanthos'u Lykia'nın en önemli kenti kılar. Xanthos'u 1835'te keşfeden İngiliz Charles Fellows, British Museum'un Trustees'i adına padişahtan izin alarak, 1843-1844 arasında yöreye üç kez gelip Londra'ya 200 sandık dolusu arkeolojik malzeme göndermiştir. 1881-1908 yıllarında Otto Bendorfbaşkanlığında bir Avusturya kazı ekibi ören yerinde çalışmış, derken 1948' de kazı çalışması Fransız ekiplerine devredilmiştir. Pierre Dermargne başkanlığındaki Fransızlar işlerini 1950'de tamamlamışlardır.

Kent, Xanthi Vadisi'ne hakim bir tepede kurulmuştur. "Sarı Irmak" anlamına gelen Xanthi adı, akan çayın yağmurla gelen alüvyonlarla birlikte aldığı renkten dolayı verilmiş olsa gerektir. Vadi geniş bir ormanlık ve tarımsal alandır ve Telmessos Koyu'na kadar Akdeniz'le kolay bir bağlantı sağlar. Xanthos'un yukarı kenti bu geçide hakim konumdadır. Xanthos'un yukarı kentinde büyük bir yangınla harap olmuş bir küme konut (İÖ 6. yüzyıl ortası ila 5. yüzyıl ortası) gün ışığına kavuşturulmuştur. Yığma molozla inşa edilmiş ve kimi yerlerde birkaç metreye varan yükseklikte korunmuş duvarlarda ne kaplama malzemesi, ne kapı ne de pencere vardır. Duvarlar, ahşap malzemeyle inşa edilmiş konutlara subasman görevi görüyordu. Sakinler, evlerine, taşınabilir bir merdiveni veya duvar dışına yapılan basamakları kullanarak giriyor ve kiler niteliğindeki su basmanın içerisine inebiliyorlardı. Konutların ahşap olması Lykia bölgesindeki ormanların bolluğuna ve Yenitaş Çağı'ndan beri Anadolu' da gelenekselleşen ahşap-toprak (duvarlarda) ve taş blok (temelde ve subasmanda) kullanımına dayalı tekniğin benimsendiğine işaret eder. Gerek konutların gerekse mezar anıtlarının yüksek yapılması Lykia'ya has bir özelliktir. Lykia'daki ölü gelenekleri ve anıdan son derece özgündür. Anadolu içlerinde rastlanılan kaya mezarlarının yanı sıra, Lykia'da, Klasik Çağ öncesinde, bir payanda üzerine oturtulmuş mezarlar da kullanılmıştır; bunların hükümdar mezarları oldukları düşünülmektedir. Bugün British Museum'da sergilenen Xanthos Nereidler anıtı gibi periboloslu (çevre duvarı) ve podiumlu (yüksek kaide) anıtsal mezarlar, İÖ 5. ve 4. yüzyıllarda, en önemli hükümdar malikanelerinin yakınlarına dikilmiştir. Lahitler ve mezar-evler gibi diğer tiplerdeki mezarlar esas olarak ahşap bir konut mimarisinin taşa uygulanmış halidir. Lykia'daki mezar toplulukları arasında en eskisi olan bu iki tipteki mezarların orta ve üst sınıftan şahıslar için yapıldıkları sanılmaktadır. Lykia kentlerinin önem sırası çeşitli anıtların sayısına, mimari ve bezeme niteliğine bağlıdır. Bu anlamda, Xanthos, diğer tüm kentlerin önüne geçer. Kentte altı yüksek mezar kaidesi ve iki anıtsal hükümdar mezarı bulunmuştur. Başka hiçbir Lykia kentinde bu kadar çok sayıda hükümdar mezarı yoktur, mezarların en azından on yedisi oyma bezemelerle işlidir ki buna da ender rastlanır. 

Lykia'nın geleneksel kadim sanat üslubu İÖ 6. yüzyılın sonundan itibaren güçlü Pers etkisi altında kalmıştır. En çok betimlenen sahnelerde, Ahemeni sanatına yakın bir üslupta boğalar ve kükreyen aslanlar görülür. Lykialılar'ın, Perslerin diplomaside kullandıkları Arami yazısını ve dilini benimsemiş olmaları Pers etkisinin bir başka boyutudur. Lykia, Ahemeni etkisinin yanı sıra Yunan etkisine de maruz kalmıştır, çünkü Yunan kolonilerinin bulunduğu Rodos, Kos, Knidos gibi yerleşim birimleriyle, Ephesos, Miletos ve kutsal kenti Oidyma gibi büyük Yunan kentlerine yakın bir konumdadır. Bu nedenle, Xanthos Harpiler Anıtı (British Museum) gibi en güzel eserlerden bazıları İon tarzındadır. 

Xanthos'un 5 km. güneybatısında yer alan Letoon, Charles Fellows'a Xanthos gezisinde eşlik eden İngiliz deniz subayı Hoskyn tarafından 1841 'de keşfedilir. Ama bu kutsal kentten Ovidius da eserlerinde söz etmiştir. 19. yüzyılın sonunda burada çalışmalar yapan Avusturyalı bir ekip kentin planını ortaya çıkardıysa da, gerçek kazılar 1962'de Henri Metzger tarafından başlatıldı ve l979'dan itibaren Christian Leroy'ya devredildi. Bu kutsal alan İÖ 7. yüzyıldan itibaren gelişmeye başladı. Yörenin tapım alanı olarak seçilmesindeki başlıca etken bir pınar olmuştur. Lykialılar burada öncelikle ana tanrıçaya ("Bu kutsal Alanın Anası") tapınıyorlardı. Ören yerinde, hacıların adak amacıyla kutsal pınara attıkları pişmiş toprak figürinler bulunmuştur. Ana tanrıçaya, Eliyana denilen başka tanrılar da eşlik edebilirdi. Fakat henüz bilmediğimiz daha ileriki bir tarihte, bu Anadolulu ana tanrıça, yerini Yunan tanrıçası Leto'ya ve çocukları Apollon'la Artemis'e bırakır, Eliyanalar da nymphealara (su perileri) dönüşürler. İÖ 5. yüzyıla tarihlenen bir yazıttan, hükümdar Arbinas'ın burada Yunan tanrıçası için birtapınak yaptırdığını ve Delphoi'deki kahine danıştığını öğreniyoruz. Bu tapınağın kalıntıları daha geç bir dönem olan Hellenistik dönemde yapılan tapınağın altında kalır. Roma'nın denetimi ele aldığı İÖ 2. yüzyılda, Leto, Apollon ve Artemis tapınakları Hellenistik tarzda yeniden inşa edilir. Leto'ya adanmış olan ve İS 4. yüzyılda yıkılan ana tapınağın neredeyse dörtte üçü bugün hala ayaktadır, yalnızca zemini epeyce yıpranmıştır. İÖ 2. yüzyılda inşa edilen peristyloslu (tek sıra sütunla çevrili) bu tapınak İon düzenindedir, ancak ne alınlığında ne de diğer bölümlerinde hiçbir bezemesi yoktur. İç mekanın dekorunda Korinthos düzeni yeğlenmiştir. Kutsal kentin tiyatrosu da aynı dönemde dikilmiştir. 

Telmessos (Fethiye) Lykia'yla Karia sınırında yer alır; İlkçağ'ın en eski dönemlerinde çevrede ünlenmiş bir kahinler okuluna sahipti. Frigya ve Lydia hükümdarları sık sık bu okula gelip kahinlere danışırlardı. Herodotos bazı büyü etkinliklerinden de söz eder, "Telmessos'un yılanlı adamları". Telmessoslu Aristander, Büyük İskender'in babası Makedonyalı Philippos'un özel kahini olacaktı. Saray avlusuna yerleştirilen Aristander, İskender'in doğumunu tahmin etmiş ve daha sonra ona Hindistan' a kadar eşlik etmişti. Aristander'in kehanetlerle ilgili bir kitap yazdığı bilinir. İskender, büyük Asya seferi sırasında Lykia'da bir süre kalır ve Telmessos'u hiç savaşmadan, hile yoluyla alır. Buradan kışı geçirmek üzere Phaselis'e gider; kentin ihtiyar heyeti ona altın bir taç armağan eder.

Anadolu Uygarlıkları, Marc Desti, Dost Yayınları,


Bilinen en erken Pers hanedanı (dinastı) Kheziga’dır (MÖ 526-525). Bu hanedan, MÖ 526’dan MÖ 380’e kadar Ksanthos’un egemen ailesidir. Son hanedan Kherei (MÖ 410 – MÖ 390) ile birlikte Ksanthos, Likya üzerindeki söz sahipliğini yitirmeye başlar. 

Erbbina’nın (MÖ 390 - MÖ 380) atandığı Telmessos, batıda egemenlik merkezi olur. Pers egemenliğinde bazı Likya prensleri kendi adına sikke basmaya devam ederler. Kuprilii bunların içerisinde hanedanlığını en uzun sürdürendir. Bu prens, olasılıkla, Pers ordusuna yol gösteren Kybernikos olmalıdır. Takvimler MÖ 370-360’ı gösterdiğinde, Büyük Satrap Ayaklanması yaşanır. Likyalılar krala başkaldıran satraplarla aynı cephede yer alırlar. Bu arada Karia Satrabı Maussollos usta bir manevrayla kazanacak gücün yanında yer alır. Bu çıkarcı manevrası sayesinde Kral Artakserkses’ten Likya armağanı sözü alınır. 

Kimon’la birlikte Likya tarihi tekrar değişir. Attikalı komutan, Eurymedon Savaşı’nı kazanıp Karia ve Likya’yı Perslerin elinden alır ve Attika-Delos Deniz Birliğine katar. Tarih ilerledikçe – tüm güçsüz küçük bölgeler gibi - Likya’nın sahipleri sürekli değişmektedir. Ama Likya’nın durumu aslında değişmemektedir: Vergiler Persler’e değil artık Yunanlılara verilmektedir. Bu dönemde değişen yönetim biçimidir: Kent meclisleri ortak kararların alındığı karar makamı rolünü egemen feodal güçlerden almıştı. Likya iki büyük egemen güç arasında sıkışmıştı. MÖ 449’da Kalias Barışı ile bu sıkışma biraz da bölünmeye dönmüştü: Artık Pers gemileri Gelidonya Burnu’na kadar ilerleyebiliyorlardı. Batı Anadolu kıyılarının işgali için kurulan Delos Deniz Birliğine ödenen vergilerin MÖ 446’dan itibaren kayıtları bulunmaktadır. Kimon aracılığıyla Birliğe dahil olan Likya’nın birlik üyeliği kısa ömürlü olur (MÖ 452-445). Zaten, Birlik üyeliği de ekonomik birlikten öteye gitmez. Peloponnes Savaşı’na katılmayarak bunu gösterir. Peloponnes Savaşı’nın giderlerini karşılamak için Likya’ya gelen Melesandros, Likya’da ölür. 

Atina’nın Sparta’ya karşı yenilgiye uğradığı Peloponnes Savaşı sonrasında artan birlikten ayrılma eğilimi nedeniyle Likya’yı cezalandırmaya gelen komutanın ölümüyle, Likya üzerindeki Atina etkisi MÖ 429’da kaybolur ve Delos Birliği de biter. Perslere ikinci kez egemenlik sırası gelmiştir. Likya tekrar Pers egemenliğine girer: MÖ 358’e kadar sürecek bu dönemde, Likya’da imar ve sanat yoğun bir süreç yaşar. Şaşırtıcı olan, Yunan ve Pers arasında sürekli el değiştiren Likya’nın bu baskı altında nasıl bu denli yük -sek ve özgün bir sanat yarattığıdır. Çünkü sanatına bakıldığında, kattıklarının aldıklarından daha az olduğunu söylemek zordur. Bu sanatsal zenginliği yaratan olgu, belki de geliş gidiş zenginliğidir.

.......

İskender Likya’ya girdiğinde hemen hemen hiçbir önemli Pers direnişi ile karşılaşmadan kentlere sahip olmuştur. Büyük İskender, yandaşı Nearkhos’u atayarak eski satrap yönetim biçimini sürdürmüştür. İdari olarak bir yenilik getirilmemesine karşın, yarımadanın kültürü, bu yeni dönemde yeni değişiklikler yaşamıştır. Bunların en radikali kültürel işgaldir: İskender, Anadolu halklarına Eski Yunanca konuşma ve yazma zorunluluğunu getirmiştir. Ardılları da bu kültür politikasını sürdürmüştür. Küçük Asyadaki Hellenizasyon, İskender’in askeri işgaliyle değil, aslında dil ve yazı mecburiyeti getirmesiyle söz konusu olmuştur. Ve öylesine de kalıcı olmuştur ki, Roma dönemi yazıtlarının çok büyük çoğunluğu da Latince değil, Eski Yunanca yazılmaya devam etmiştir. Anadolu’nun zengin geçmişinden gelen sanat tabanına eklenen Pers unsurlarına şimdi bir yenisi daha katılmıştır: Zenginleşme sürmektedir...

Likya topraklarına yönelik egemenlik isteklerinin ardı arkası kesilmez. Çünkü Ege ve Akdeniz’e sahip olmanın yolları, Likya limanlarından geçer. Dahası, Elmalı sedirleri ve çamlar diğer değerli ürünlerle birlikte Likya dağlarının vadilerinden sahile indirilip limanlardan sevk ediliyordu. Bu limanların güney-doğu Likyadaki en önemlilerinden ikisi, bugünkü Rhodiapolis’in bulunduğu bölgede Finike Limanı ve Melanippe (Karaöz) limanlarıydı. Rhodiapolis’in en yakınındaki önemli liman, Finike (Phonikus) idi. Ancak Melanippe ve Atrasas limanları da diğer pek çok liman gibi bölgeye hizmet vermekte ve trafik yanında zenginliği de arttırıcı unsurlar olarak önem taşımaktaydılar. Akdeniz sahillerinin en önemlileri ise Patara ve Andriake limanlarıydı. Limanlar zinciri ve doğu ile batısındaki limanlarla güçlü bağlantıları Likya’yı geniş bir egemenlik için vazgeçilmez kılmaktaydı.

Likya sahillerinin egemenlik yolu olduğunu fark eden Büyük İskender, tüm Likya’ya egemen oldu. Artık Likya’nın kendi kendini yönetebilme şansı bitmişti. İskender’in Babil’de ölümünden (MÖ 323) sonra Likya topraklarına önce Makedonlar girer.


Likya, Prof.Dr.Nevzat Çelik, Aktüel Arkeoloji, Sayı 20, 2011





Lukka ülkesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder