Lukki Ülkesi Halkı
Likya ismi ilk kez ‘Lukka olarak
Albright’ın, Mısır’ın Orta Krallık Dönemi Byblos metinlerinde görülür. Sonra
da, Kıbrıs Kralının Mısır Firavunu Akhenaton’a Lukka halkını şikayet ettiği
Amarna arşivinde bulunan 1375 tarihli mektupta, halktan “Lukki Ülkesi halkı”
olarak bahsedilir. Bölgeden ve bazı kentlerinden Hititçe adlarıyla bahseden
Yalburt metinleri ile ilk kez Lukka’nın yeri tam olarak belirlenmiş olur. Bu
dönemde Lukka ülkesi ve bölgenin Bronz Çağ halkı Trmmililer,
Hitit kontrolü altına girmiştir. Yazılı belgelerin yardımıyla ‘Lukki’ ya da
‘Lukka’nın, Hititçe’de ‘ışıldamak’ anlamına gelen erken isim olduğu artık bilinmektedir.
Bu ismin kökeni, Latince’deki ‘lux’-‘ışık’a kadar gitmektedir. Hellenlerin
Likyalıları ‘Lykoioi’ olarak adlandırması da bundan kaynaklanır. Luvice
kaynaklı “Lukka” ismi, yerini Likya’ya bırakır. Dünyanın her yerindeki kural
bir kez daha çalışmış, toprak ve üstündekilerden önce ad değişmiştir. Onlar
ülkelerine Trmmise, kendilerine de “Trmmliyiz” derlermiş. Luvice’de anlamı ‘dağ
doruğudur ve gerçekten bugün Dirmil Yaylasının eski ismi olan Trmmisil Yaylası
da Kızlar Sivrisinin eteklerinde bölgenin en yüksek ve bitek yaylası
özelliğindedir. Bugünün Trmmisil Yaylasının Luvice’deki Trmmisa ile bağlantısı
kolayca kurulur. Nippur’un MÖ 420 tarihli çivi yazıtlarında ta-ar-mi-la- a-a
olarak anılır. Patara’da bulduğumuz Yol Kılavuz Anıtı, tartışmasızca
birbirine bağladığı kentlerle oluşturduğu yol ağının tanıklığında öyküyü
doğrular ve bizi yine Dirmil Yaylasıyla buluşturur
Luviler’in İzleri
Bu halk yeni arayışlarla sahile inip
kıyı sakinleriyle buluşmuştur: İlk, MÖ 6. bin ortalarında, Tlos-Girmeler mağara
buluntularıyla belgelenen en eski sakinlerle... Diğer eskiler ise Dağlık
Likya’da Milyaslar, Doğu Likya’da Solimler’dir. 3. bin yarımadasında dağılmış
birbirleriyle akraba olan bu budunlar, hep beraber ortak ataları Luvilere iz
verirler. Tesadüfen Tlos’ta bulunan balta yanında, 1989’da Kyneai’da bulunan
taş balta ve Patara’da en dip kazı katmanında ortaya çıkarılan taş balta,
merkezi Likya’nın Bronz Çağa kadar indiğini göstermektedir. Karataş-Semahöyük
bulguları da 3. bin yayla kültürlerine ilişkin önemli belgeler sunar. Gelidonya Burnu ve Uluburun’da
bulunan 14. ve 12. yüzyıllara tarihlenen batıklar, büyük limanlara sahip önemli
kıyı kentlerinin Bronz Çağındaki işlerliğine tanıklık etse de, Klasik Çağ ve öncesinde
denizciliğin ve dolayısıyla limanların ve de liman kentlerinin çok da önemli
olmadığı düşünülmektedir. Buna rağmen Likya kıyılarında mutlaka yerleşimler
kurulmuş olmalıdır. Çünkü denizdeki tekneler, Bronz Çağ gemiciliğinde günlük
menziller kat edebiliyorlardı ve bu nedenle de sık sık sahildeki yerleşimlere
demir atmak zorundaydılar. Gagai-Mavikent yüzey araştırmalarında, mağara içinde insitu olarak korunmuş
bir şekilde bulduğumuz İlk Tunç Çağı seramiği, ilk kez, Gelidonya Burnu için en
geç Bronz Çağın yerleşim başlangıcı olarak gösterilmesi gerektiğini kesinlikle
ortaya koymaktadır. Ksanthos, Patara, Limyra ve Rhodiapolis
gibi yerleşimlerde, kazılarda elde edilen seramik veriler MÖ 8. yüzyılı çoktan
geçmiştir.
Likya, Prof.Dr.Nevzat Çelik, Aktüel
Arkeoloji, Sayı 20, 2011
Yazılı belgelere göre, Lukka’nın, kuzey ve kuzeydoğusunda Walma ve Pedassa, doğusunda Tarhuntassa ve kuzeybatısında Arzawa Ülkesi’nin yer aldığı, güneyde ise Akdeniz’in doğal bir sınır teşkil ettiği bir coğrafyayı karşıladığı anlaşılmaktadır. Starke’nin, Lukka Ülkesi topraklarını “Millawanda’dan Parha’ya dek uzanan topraklar” şeklinde tanımlamasının'' ve Astour’un, Ras Şamra Metinleri’ndeki bilgilere dayanarak söylediği “Lukka Ülkesi’nin daha geniş bir alana yayılmış olması gerekmektedir" şeklindeki sözlerinin, Lukka Ülkesi topraklarının sadece Lykia ile sınırlı olmadığı, Karia Bölgesi’nin de bir kısmını kapsadığı görüşümüzle uyuşmakta olduğu görülmektedir. Bu nedenle Lukka Ülkesi’nin coğrafyası düşünüldüğünde Lykia ve Karia bölgelerinin coğrafyası akla gelmelidir.
Lukka Ülkesi ile ilgili olan tüm yazılı belgelere bakıldığında Lukka halkı boyun eğmeyen, bağımsız ve çıkarları doğrultusunda hareket eden bir topluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. “Hatti Ülkesi gibi bir gücün -üstelik de kendi hâkimiyet sahasına bu denli yakın olan- Lukka Ülkesi üzerinde geçici egemenlikler kurduğu görülmektedir. Bu durumun nedeni Lukka Ülkesi’nin coğrafyası olmalıdır”. Lukka Ülkesi için düşündüğümüz coğrafyanın (Lykia ve Karia'nın bir bölümü) oldukça dağlık ve bu yönüyle de korunaklı oluşu bu durumu açıklamaktadır. Ayrıca Karia ve Lykia bölgelerindeki doğal limanlar Alasiya topraklarını yağmalayan Lukka halkının bu tip faaliyetlerini de destekleyecek niteliktedir.
Lukka Ülkesi’nin sınırlarının
zaman içerisinde değiştiği de gözlemlenen bir diğer sonuçtur. Bu durum ise
Lukka Ülkesi’nin jeopolitik yapısıyla açıklanabilmektedir. Lukka Ülkesi’nin
kuzey ve kuzeybatısında yer alan Arzavva ve Mira-Kuwaliya gibi güçlerini zaman
zaman artırarak sınırlarını genişleten komşularının olması, söz konusu
sınırların zaman içerisinde bazı değişiklikler göstermesine neden olmuştur.
Ancak güney sınırını Akdeniz, doğu sınırını ise Hulaya Nehir Ülkesi’nin
oluşturmasından dolayı bu yönlerde sınır değişimi yaşanmamıştır.
Söz konusu ülkeden Hitit çivi
yazılı belgelerinde, “Lukka adamları”, “Lukka şehri”, “Lukka Ülkesi” ya da
“Lukka Ülkeleri” şeklinde söz ediliyor olması konumuz içerisinde önemli bir
noktayı oluşturmaktadır. Lukka Ülkesi’nin birçok ülkeden mi meydana geldiği,
Luwice konuşan toplulukların bir araya gelmesinden mi oluştuğu, beylikler mi
barındırdığı yoksa tamamen kâtip hatası ya da dikkatsizliği yüzünden mi böyle
bir çeşitliliğin olduğu sorulan en büyük problemi oluşturmaktadır. Bu durum
tarafımızca, Lukka Ülkesi’nin içinde çeşitli kentlerin bulunduğu, bu kentlerin beylikler
oluşturduğu ve bu beyliklerin siyasi ve kültürel ortaklık içinde olan
insanlardan meydana geldikleri şeklinde yorumlanmaktadır.
Lukka Ülkesi’nin çekirdek bölgesi
olarak kabul ettiğimiz Teke Yarımadası’nda M. Ö. II. binyıla ait arkeolojik
buluntu yok denecek kadar azdır. Bu durum, Lukka halkının bağımsız yapısı ve
korsanlık faaliyetlerinden dolayı kalıcı yerleşmelere gereksinim duymadıkları
düşüncesiyle bir ölçüde açıklanabilir. Bunun yanında, bölgede gerçekleşen
depremler ve antik kentlerin erken dönem yerleşmelerini tahrip etmesi gibi
nedenler de arkeologların bu alanda M. Ö. II. binyıl yerleşmelerine
ulaşmalarını engelleyen unsurlar olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Eskiçağ Yazıları 6 (içinde), Yazılı
Belgeler Işığında Lukka Ülkesi’nin Hitit tarihindeki Yeri, Sezer Seçer Fidan,
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2014
Çok detaya
girmeden genel olarak Hitit tarihinde, Lukkalıların varlığına bakılacak olursa,
ilk kez Telipinu Dönemi’nde (MÖ 1525-1500) “Lukka Şehri” olarak metinde
yer alan Lukkalıların, II. Muršili Dönemi’nde (MÖ 1343-1310) “Lukka
Ülkesi” şeklinde kendilerinden bahsedildiği görülür. II. Muršili’nin, tahta
geçmesinin 2. yılında, Arzawa kralına sığınmış olan ve Lukka Ülkesi
içerisinde yer aldıkları bilinen; Attarimma (=Telmessos?), Huwaršanašša ve
Šuruta Ülkelerinden Arzawa Ülkesine sığınan kölelerin geri verilmemesi üzerine,
II. Muršili’nin Arzawa’ya savaş açtığı bilinmektedir.
II. Muršili Dönemi’ne ait bir diğer metin olan,“Veba ve Düşmana Dair Arinna’nın Güneş Tanrıçasına Dua Metni”nde ise; Lukka Ülkesi’nin, Arinna’nın Güneş Tanrıçası’ndan hür olduğu ve vergi ödemeyi bırakarak Hatti Ülkesi ile savaştıkları görülür. Bu sayede II. Muršili Dönemi başlarında ya da daha öncesinde, Lukka halkının Hitit Devleti’ne bağlı olduğu ancak daha sonra isyan ettikleri ortaya çıkmaktadır.
II. Muwattalli Dönemi’nde (MÖ 1310-1282) yazılmış olan “Alakšandu Antlaşması”nda ise; Lukka Şehri, Hatti Ülkesi’nin düşmanları arasında gösterilmekte ve olası bir seferde Wiluša kralının desteğinin istendiği görülmektedir. Ancak yine aynı döneme denk gelen Kadeš Savaşı’nda (MÖ 1285), Hatti Ülkesi’nin yanında savaşanlar arasında, Lukka halkının da yer almış olması akılları karıştırmaktadır. Bilim insanlarının bir kısmı Kadeš Savaşı öncesinde Lukkalıların, Hatti Ülkesine tekrar bağlandığını, diğer bir kısmı ise paralı asker statüsünde ya da kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini düşünmektedir. Lukka hakkında bize bilgi veren ve önemli bir tablet olan, “Tawagalawa Mektubu”nda ise; Lukkalı Adamların Attarimma kentinin yakılmasının ardından, hem Ahhiyawa Ülkesi kralının kardeşi olan Tawagalawa’yı, hem de Hatti kralını yardıma çağırdıkları görülür. Bahsi geçen Hitit kralının, yapılan araştırmalar neticesinde III. Hattušili olduğu kabul edilmektedir. Hatti kralından yardım isteyen Lukkalıların, III. Hattušili Dönemi’nde (MÖ 1275-1250) Hatti Devleti’ne bağlı oldukları açıktır.
“IV. Tuthaliya’nın Prensleri/ Komutanları İçin Talimatı” metninde, Lukka halkının Hatti Ülkesine sorun olmaktan vazgeçmediği görülür. Bu nedenledir ki, IV. Tuthaliya (MÖ 1250-1220) güneye bir sefer düzenler. Seferin tüm detayları “Yalburt Anıtı” olarak bilinen taş bloklara kaydedilmiştir. Bu yazıt içerisinde geçen yer adları sayesinde Likya=Lukka eşitliği kesinlik kazanmıştır. Anıtın 9. bloğunda “Lukka Ülkelerini mahvettim, Wiyanawanda Ülkesi’nde ben Büyük Kral, … yaptım” cümlesi okunmaktadır. Yazıtta geçen Wiyanawanda Antik Çağ’daki Oinanda kenti ile eşitlenen bir Lukka kentidir. Metnin devamında IV. Tuthaliya Pina(li)’yi (=antik Pınara) cezalandırır, Awarna’ya (= antik Xanthos) gider ve oradan da D/Talawa (= antik Tlos) kentine iner. Ayrıca yazıtta Patara/Patari Dağı’ndan da bahsedilir ki, bu yer adı da antik Patara kentinin adı ile eşitlenmektedir. Yazıtın sonlarında ise; “Bu topraklarda Hatti’nin büyük krallarından, babam ve atalarımdan hiçbiri ilerleyemedi” ibaresi dikkat çekmektedir. Bu cümle Lukka’nın, IV. Tuthaliya Dönemi’nden önce, hiçbir zaman tam olarak ele geçirilemediğinin kanıtıdır. Ancak Hattuša’da, Nişantepe’nin doğusunda yer alan “Südburg/Güneykale Anıtı”ndan anlaşıldığına göre, IV. Tuthaliya’nın bu zaferi kalıcı olmamıştır.
II. Šuppiluliuma Dönemi (MÖ 1210- 1200) ait bu anıtta, Lukka Ülkesi’nin idare altına alındığından bahsedilir ki, bu da Lukka Ülkesi’nin II. Šuppiluliuma Dönemi öncesinde tekrar isyan ettiğinin bir göstergesidir. Hitit çivi yazılı belgeleri dışında Lukkalı - lardan bahsedildiğini daha önce dile getirmiştik. Bunlardan biri Kuzey Suriye’de yer alan Ugarit’in kralı Ammurapi’nin Alašiya (=Kıbrıs) kralı’na yazmış olduğu mektupta: “Benim tüm asker ve savaş arabalarımın(?) Hatti Ülkesi’nde olduğunu ve gemilerimin de Lukka Ülkesi’nde beklediklerini babam bilmiyor mu? Düşmanın yedi gemisi bize çok zararlar verdi” şeklinde - ki ifadesinden, Lukka Ülkesi’nin denize kıyısı olan bir yerde bulunuyor olması gerekliliği açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca deniz kavimlerinin güneye inme hareketini gerçekleştirdiği bu dönemde, Ugarit gemilerinin Lukka Ülkesi’nde olması, Lukka ülkesinin deniz gücünü vurgulamaktadır.
Mısır kaynaklarında ise, Lukka adı, Kadeş Savaşı’na katılan ülkeler dışında, “Merneptah Steli” olarak bilinen ve Büyük Karnak Tapınağı’nın doğu duvarında bulunan yazıtlar - da da yer almaktadır. Merneptah’ın (MÖ 1213- 1204) Libya işgalcilerine ve müttefiklerine karşı kazandığı büyük zaferin anlatıldığı bu yazıt, Merneptah’ın 5. yılına aittir. Yazıtta Lukka “Rwkw” şeklinde geçmektedir. Ayrıca El-Amarna tabletlerinden de Alašiya Kralının adı geçmeyen bir Mısır firavununa yazmış olduğu tablette, Lukka halkından şöyle bahsedilmektedir: “Kardeşim, neden bu konu hakkında beni suçluyorsun? Ben hiç bir şey yapmadım. Aksine (durumu) haber verdim. Alašiya da korsanlardan rahatsız. Lukkadan gelen bu adamlar, kendi ülkemde de her yıl bir kent işgal ediyorlar”. Bu metinden anlaşılabileceği gibi, Lukka halkının deniz gücünü iyi kullandıkları hatta korsanlık yaptıkları açıktır. Hatti Ülkesine sürekli olarak sorun yaratmış olan Lukka Ülkesi’nin bir türlü kontrol altına alınamayışına ve korsanlık faaliyetleri gerçekleştirmelerine şaşırmamak ve sadece Likya Bölgesi’nin coğrafyasına bakmak yeterli olacaktır. Böylesine dağlık bir bölgeye ulaşmak ve Lukka Ülkesini sürekli kontrol altında tutmak, Hatti Ülkesi için oldukça zordu. Aynı şekilde, bulunduğu Tekke Yarımadası’nın, MÖ 2. binyıl’da, günümüz kıyı şeridinden çok daha fazla doğal limanlara sahip olması; Lukka halkının korsanlık yapmaları ve Alašiya gibi bir ülkeye saldırmalarını son derece mantıklı kılmaktadır. Keza aynı coğrafyada yaşamış olan Likyalıların da korsanlık yaptıkları Strabon tarafından dile getirilmektedir. Yine de bu bilgiler dışında ne yazık ki, Lukkalı insanların yaşayış tarzlarına dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Lukka Ülkesi’nin nerede yer aldığını yazılı belgeler neticesinde net olarak biliyor olsak da, elimizde herhangi bir arkeolojik verinin olmayışı araştırmaları zorlaştıran bir etkendir. Arkeolojik verilerin ele geçmemesi bu halkın, ufak beylikler şeklinde yaşadıkları ya da yarı göçebe oldukları ihtimalleri da akla getirmektedir. Dileğimiz ve umudumuz, yazılı belgelerle kanıtlanmış olan bu lokalizasyon çalışmalarının, arkeolojik verilerle desteklenmesi ve “Lukka” adının, adına yaraşır bir şekilde “aydınlanma”sının sağlanmasıdır.
Lukka Ülkesi, Sezer
Seçer, Aktüel Arkeoloji, Sayı 20, 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder