Lidya Bu yöreye
daha M.Ö. 4. binyılda yerleşilmişse de, Lidya halkının ne zaman geldiği açık değildir. Hint-Avrupa
ailesine bağlı bir dil konuşan bu halkın, Lidya’da M.Ö. 2. binyılın ikinci
yarısından sonra yaşadığı bilinmektedir. M.Ö. 1500’lerde Atys hanedanının
yönetmeye başladığı Lidya’da, daha sonra iktidara sırasıyla Heraklid
(Herakleides) ve Mermnad (Mermnadai) hanedanları geçti. Homeros’un
Mainoialılar diye söz ettiği Lidyalılar Troya Savaşı’nda Yunanlara karşı
Troyalıların yanında yer aldılar. M.Ö. 680’de Gyges ile başlayan Mermnad hanedanı döneminde Lidya
Devleti gittikçe güçlendi ve yayılmacı bir politika izlemeye başladı. M.Ö 7.
yüzyılın ilk yarısı içinde ülke üç kez Kimmer saldırısına uğradı. Ardys,
Sadyattes ve Alyattes’ten (M.Ö. 619-y. 560) sonra tahta çıkan son
Mermnad kralı Kroisos (M.Ö. 10 y. 560- 546) zenginliğiyle
ünlüydü. Onun yönetimi sırasında Lidya doğuda Halys’e (Kızılırmak) kadar
uzanan büyük bir devlet durumuna geldi. Bu devlete M.Ö 547/46’da başkent Sardes’i
ele geçirerek yakıp yıkan Pers kralı II. Kyros (Büyük) son verdi. Ülke
bu tarihten M.Ö. 334’e değin Perslere bağlı kaldıktan sonra İskender’in
(Büyük) eline geçti. Onun ölümü (M.Ö. 323) üzerine komutanlarından
Lysimakhos’un, M.Ö. 282’de 1. Selevkos’un, daha sonra da III. Antiokhos’un
egemenliğine girdi. M.Ö. 188’de Romalılarla III. Antiokhos arasında yapılan
Apameia Barışı sonrasında Pergamon (Bergama) kralı II. Eumenes’e verildi.
M.Ö. 133’te Roma’nın Asya Eyaleti’ne bağlandı.
Lidya’nın en önemli kenti Sardes’tir. Tmolos Dağlarının (Bozdağlar) kuzey
eteklerinde, Hermos İrmağı vadisinin bereketli topraklarında kurulu olan
kentin içinden akarak Hermos’a karışan Paktolos (Sart) Çayının suları altın
içermesi nedeniyle eskiçağda ün kazanmıştı. Tarihte ilk sikkeleri altın ve
gümüşten Lidyalılar dökmüşlerdi. Altın dökümhanelerinin bulunduğu Sardes’te en
önemli endüstri dokumacılıktı. Tmolos Dağlarının güney eteklerinde Kaystros
Irmağı vadisi içindeki en önemli Lidya kenti ise Hypaipa’ydı. Bu kent
yün dokumacılığı ve kök boyalarıyla tanınırdı. Misya sınırındaki Thyateria
(bugün Akhisar) kenti yüncülük, yün boyacılığı ve dericilikte ileri gitmişti.
Bölgenin doğusu ve Hermos Irmağının kaynaklarına yakın bölümü Katakekaumene
adını taşıyordu. Yanık ülke anlamına gelen bu ad, yöredeki volkanik araziden
kaynaklanıyordu. Katakekaumene’nin şarapları çok lezzetli ve ünlüydü.
Lidya’nın doğudaki en tanınmış kenti Philadelpheia (bugün Alaşehir),
Pergamon kralı Eumenes’in kardeşi Attalos Philadelphos tarafından kurulmuştu
ve eskiçağda sık sık deprem felaketine uğramıştı. Maionia, Iulia Gordos
(bugün Gördes), Saittai ve Silandos (bugün Karaselendi) yörenin başka kent ve
kasabalarıydı. Akdeniz ikliminin egemen olduğu Lidya bölgesinde özellikle Hermos ve Kaystros
ırmaklarının vadileri Antik Çağda da günümüzdeki gibi zengindi. Bugün tütün,
pamuk, meyve ve üzüm bağlarının yer aldığı Lidya vadileri, o zaman geniş
otlaklarla kaplıydı. Fmdık, nar, elma, kestane ve ceviz ağaçlarının bulunduğu
Tmolos Dağlarında, şarapçılıkta kullanılan üzüm de yetiştiriliyordu. Gene bu
dağlardan toplanan safrandan yapılan kokular, Antik Çağda sevilen lüks
tüketim malları arasında ön sırayı alıyordu. Maden bakımından da zengin olan
Tmolos’tan gümüş, bakır, boya yerine kullanılan arsenik ile ilaç yapımında
kullanılan antimon çıkarılıyordu. Bölgede başka maden zenginliği de cıva idi.
Vadisinin doğusunda eskiçağın en kaliteli cıva yatakları bulunuyordu.
Cıvadan methal levhaları parlatarak ayna yapmakta yararlanıyordu. Lidya’nın
dokuma ve battaniyeleri de çok ünlüydü. |
Frigya Bölge adını, Küçük Asya’ya M.Ö. 1200 yıllarından sonra Trakya ve Boğazlar üzerinden girmiş bir Trak boyu olan Frigler’den almıştır. Anadolu’da önceleri Marmara Denizi’nin güney ve güneydoğu kıyıları ile İznik Gölü ve Sakarya Irmağı yöresinde oturan Frigler sonraları, Avrupa’dan yeni göçmenler gelince yerlerinde barınamayıp Orta Anadolu’ya doğru ilerlediler. M.Ö 10. yüzyıla doğru, sonraları başkentleri olacak olan Gordion’a vardılar. Hint-Avrupa karakterli dilleri ve Fenike alfabesinden alınmış bir yazıları olan Frigler, Roma döneminde genellikle müzik ve dansta ünlü, ama cesaret ve enerjiden yoksun, köle ruhlu bir ulus olarak tanınıyorlardı. Buna karşılık Homeros onları gayet savaşçı insanlar olarak tanımlamıştır. M.Ö. 8. yüzyılın ortalarında bir devlet kuran Friglerin ilk kralı, Gordion’a adını vermiş olan Gordios’tu (Gordies). Onu, oğlu Midas izledi. Midas, M.Ö. 8. yüzyılın sonlarında etki alanı batıda Ege Denizi kıyılarından, doğu da Halys’in (Kızılırmak) öte yakasına kadar yayılan bir krallığın başındaydı. Midas’ın zengin ve görkemli devleti M.Ö. 7. yüzyılın başlarında göçebe Kimmer boylarının saldırılarına uğradı, bunun sonucunda Gordion yakılıp yıkıldı. Kimmerlerden kurtulabilen bazı Frig soyluları, yukarı Sakarya vadisi ya da Kızılırmak’ın doğusundaki Hattuşa (Boğazköy) ve Pazarlı gibi merkezlere çekilerek M.Ö. 547’ye değin bağımsız yaşamlarını sürdürdüler. Lidya Krallığı’nın yıkılışından sonra bölge Pers İmparatorluğu’nun satraplık sistemi içine alındı; Kapadokya, Paflagonya ve Hellespontos ile birlikte Büyük Frigya Satraplığı’na bağlandı. M.Ö. 333 yılında da Büyük Iskender’in eline geçti. Iskender Gordion’u aldığında kentteki ünlü kör düğümü bir kılıç vuruşuyla çözerek, inanıldığı gibi tüm dünyaya egemen oldu. Onun ölümünden sonra generalleri arasında çekişme konusu haline gelen Frigya önce 1. Antigonos’un, M.Ö. 301’deki İpsos Çarpışması’ndan sonra Lysimakhos’un, M.Ö. 281 tarihindeki Korupedion (Kurupedion) Çarpışması’nı izleyen yıllarda da Selevkosların eline geçti. M.Ö. 277’de bir Kelt boyu olan Galatların istilalarına sahne oldu. Bir süre sonra Frigya’nın, Ankara’nın da içinde bulunduğu bu kuzeydoğu kesimi Galatya adıyla anılmaya başladı. M.Ö. 188’de
Selevkos kralı III. Antiokhos ile Roma arasında imzalanan Apameia Barışı’ndan
sonra Frigya, Pergamon (Bergama) Krallığı’nın yönetimine bırakıldı. Pergamon
kralı III. Attalos M.Ö. 133’te ölünce, Pontus kralı V. Mithradates ile
Bitinya kralı Il. Nikomades Frigya’yı aralarında paylaştılar. M.Ö. 116’da ise
yöre Roma’nın Asya Eyaleti sınırları içine alındı. Frigya bölgesi doğal kaynaklar bakımın dan da zengindi. Güneybatıdaki Domimaion mermer ocakları Roma döneminde çok yoğun biçimde işletilmişti. Bunun yanında albatr ve mika da çok bulunan ve bölge ekonomisine katkısı büyük olan hammaddeler arasındaydı. M.Ö. 8. yüzyılın ortalarıyla M.Ö. 7. yüzyılda bölgede gelişmiş bir tunç endüstrisi bulunmakta ve üretilen nesneler hemen hemen bütün antik dünyaya ihraç edilmekteydi. Aynı dönemde orman ürünleriyle ilişkili olarak gelişmiş bir mobilya sanayisi de bulunmaktaydı. Gordion’daki, Midas’a ait olduğu sanılan büyük tümülüste bulunmuş ahşap masa ve kakma bezemeli panolar Frigler’in mobilyacilıkta ulaştıkları üstün düzeyin en güzel kanıtlarıdır. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder