Sovyetler Birliği'nin Dağılması












































Sovyet Bloku’nun Dağılması
Görünürde çok demokratik olsa da, çokuluslu Sovyet federal sistemi aşırı karmaşıktı. Her cumhuriyetin kendi başkanı, kendi meclisi (Sovyet), kendi hükümeti vb. vardı. Bununla birlikte, her kademedeki çarklar tek parti olan Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyelerince tutulmuştu, bu da birliğin tamamının belli bir bütünlüğünü siyasi özgürlük pahasına güvence altına alıyordu bir biçimde.

1991’de Komünist Parti fesholdu, RSFSR başkanı Boris Yeltsin’in Rusya’nın bağımsızlığını ilan etmesi ve Sovyetler Birliği’nden çekileceğini açıklamasıyla beraber birkaç ay sonra da Sovyetler Birliği dağıldı. Üstelik, çok ünlü bir konuşmasında Boris Yeltsin RSFSR’nin tüm özerk cumhuriyetlerinin herbirini azami yetki ve egemenlik almaya teşvik etti. Bunun üzerine farklı partiler ortaya çıktı, federal sistemin karmaşıklığı Rusya Federasyonu çerçevesinde daha da arttı, neredeyse felç olma noktasına geldi.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Soğuk Savaş’ın sona ermesinden kısa süre sonra, Sovyetler Birliği’nin yıkılması şeklinde tezahür eden bu büyük jeopolitik olaydaki olağandışı şey bunun ne bir dış şoktan, ne (Osmanlı İmparatorluğu veya Avusturya-Macaristan İmparatorluğu örneklerin de olduğu gibi) yabancı güçler karşısında bir bozgundan ne de sömürgeleştirilmiş halkların isyanından kaynaklanmamış olmasıdır. Hiç kuşku yok ki 1980’li yılların sonuna doğru küçük Baltık Sovyet cumhuriyetleri Litvanya, Letonya ve Estonya’nın halkları iki savaş arasında yaşadıkları bağımsızlıklarına yeniden kavuşma iradelerini beyan etmişlerdi. Ama bu Sovyetler Birliği’nin dağılma riskini taşımıyordu.

1970- 1980’li yıllarda, daha ziyade SSCB’nin azgelişmiş Müslüman cumhuriyetlerinin er ya da geç ayrılma iradesi sergileyecekleri düşünülüyordu. Ama 1990’lı yılların başında henüz hiçbir şey somuta geçmemişti ve hatta Sovyetler Birliği’nin tamamında yapılan bir referandum (Baltık ülkeleri haricinde), 1985’te Mihail Gorbaçov’un perestroykasıyla başlayan reformlar da dikkate alınarak, tüm Cumhuriyetlerde birliği muhafaza etme iradesini açığa vurmuştu.

Sovyetler Birliği halkları, 25 Aralık 1991’de, Sovyetler Birliği’nin artık olmadığını ve Rusya örneği gibi diğer on beş federe Cumhuriyetin de artık bağımsız olduğunu öğrendiklerinde bu tam bir genel şaşkınlık hali yarattı. Bununla birlikte, öyle görünüyor ki ordu veya parti üyelerinin dışında pek az kişi bu olaya karşı çıktıklarına dair bir beyanda bulundu. Şaşkınlık içindeki dünya böylece on yıllardır, diğer süper dünya gücü olarak görülen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasına yardım etti. 

Bu aslında korkak ve gülünç değilse bile gerçeküstü bir karardı, aynen Boris Yeltsin’in aldığı emperyal tipte bir topluluktan ayrılarak Rusya’nın bağımsızlığını ilan kararı gibi. O Rusya ki tarih içinde bu emperyal tipte topluluğu kurmuş, nüfusun yarısından çoğunu, toprakların dörtte üçünü oluşturmuş ve yöneticilerin çoğunu da sağlayan kaynak olmuştu. Jeopolitik bakış açısından, bu dağılmada en olağandışı şey herşeyin imparatorluğun çeperinde değil merkezinde, hatta Moskova’da olup bitmesidir. Hiç kuşku yok ki bu emperyal fikirden vazgeçişin tüm büyük sebeplerini, Rus yöneticilerin SSCB’nin önce dünya çapında sonra da içerideki konumuna dair fikirleri, tasvirleri ve düşünme biçimleri oluşturmuştur. Bu dağılma çok büyük jeopolitik değişimlere yol açmak durumundaydı.

198O’li yılların başında, Sovyet yöneticileri büyük bir düş kırıklığına uğradı: On yıllardır sosyalizmin iktisadi üstünlüğünü ve SSCB’nin kaçınılmaz biçimde ABD’nin önüne geçtiğini ileri sürerken KGB’nin dış servislerinden, tam bir gelişme içinde olan Japonya’nın dünya ekonomisinde ikinci sıraya yerleştiğini ve eğer Sovyet iktisadi büyümesi mevcut haliyle vasat düzeyde kalırsa, Batı Almanya’nın da görece yakın bir gelecekte üçüncü sıraya oturacağını öğrendiler. Şunu bilmek gerekir ki o dönemde resmi Sovyet istatistikleri büyük oranda üzerinde oynanmış verilere sahipti ve Parti ve organlarının dayattığı bir sır kültürü içinde sorunlar sistematik olarak hasır altı ediliyordu.

Kuşkusuz, Amerika Birleşik Devletleri ile silahlanma yarışını sürdürmek adına askeri harcamalar çok yüksekti, ama ülke içindeki durumdan farklı olarak, bu harcamalar küresel iktisadi büyümeye katkıda bulunmuyordu. Sovyet ekonomisi, daha karmaşık hale geldiği ölçüde bürokratik planlamanın ağırlığı tarafından, özellikle de devlet işletmeleri arasındaki fiyat sisteminin tutarsızlığı yüzünden daha fazla frenleniyordu. Bu devlet işletmeleri aynı anda hem bürokratik hem de anarşik biçimde sınırlandırılmıştı ve piyasa ekonomisinin göstergelerine başvurmuyordu. Verimli olmayan ve kötü yönetilen işletmeler devlete ait oldukları için ortadan kalkamıyordu, bu da yöneticilerin rüşvet almasını çok rahatlaştırıyordu.

Polonya: 1981 “Yuvarlak Masa”ya Giden Yol Walesa bir villada göz hapsine alındı. On bir ay sonra da serbest bırakıldı. İktidardakilerle hiçbir suretle pazarlığa yanaşmayan Walesa, bağımsız sendikaların kurulması hedefinden ödün vermedi. Yeniden Lenin Tersanesi’nde çalışmasına izin verilmekle beraber her an gözetim altındaydı. Kendisine verilen Nobel Barış Ödülünün (1983) verdiği güçle, yasadışı sendikal grupların yeraltı çalışmalarına katıldı. Karısı Danuta’nın kendi yerine teslim aldığı Nobel Ödülünü, inançlı bir Kato lik olan Walesa Tschenstochau Manastırına bağışladı.

80’li yılların ortasında, devlet gücüyle diyaloğa girilmesine taraftar olan Walesa ile, katı bir hesaplaşma politikasını savunan radikal sendikacılar arasında bir çelişki gözlendi. Walesa’nın ılımlı tutumu 1988 Ağustosunda onaylandı. Yeniden patlak veren grevleri sona erdirmek üzere Komünist rejim “Yuvarlak Masa” görüşmelerini önerdi. Sekiz ay süren görüşmeler sonucu Walesa 5.4.1989 tarihinde imzalanan Toplum Sözleşmesini kabul ettirebildi. Bu sözleşme Komünist iktidar tekelinin sonu anlamına geliyor ve ilk serbest seçimlerin yapılmasına olanak sağlıyordu. Solidarnosc’a yeniden izin verildi (17.4.1989); Dayanışma Halk Komitesi Walesa’nın popülerliği sayesinde seçimlerde ezici çoğunluğu kazandı.

Bu durumdan çıkmak için, Sovyet yöneticileri on yıllardır başta bulunan jerontokrasiyi bertaraf etme, büyük reformlara girişme ve öncelikle de olayın iç yüzünü anlama. kararı aldı. Aynı zamanda, en genç yöneticilerden biri olan ve I985’te SSCB Komünist Partisi genel sekreteri seçilen Mihail Gorbaçov (1931 doğumlu) glasnost, yani eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğünü ilan etti ve “perestroyka” (yeniden yapılanma) adı verilen büyük reformlara girişti. Oysa, bu devasa değişiklikleri gerektiği şekilde yürütmek için önce Amerika Birleşik Devletleri ile gerilimi azaltmak gerekiyordu. Bunun üzerine Gorbaçov “Soğuk Savaş”ı sona erdirme isteğini açıkça ilan etti. Nükleer silahlanmanın sınırlandırılmasına yönelik Amerikan- Sovyet antlaşmalarının (1987 ve 1991) haricinde, bu istek kendini Sovyetlerin “halk demokrasileri”nin ortadan kalkmasına ve 1990’da Almanya’nın birleşmesine karşı çıkmayışında kendini gösterdi.

1985’ten Sonra: Glasnost ve Perestroyka Gorbaçov, Çernenko’nun ölümünden bir yıl sonra muhafazakar güçleri alt ederek Komünist Partisi Genel Sekreterliğine seçildi. Göreve geldiği ilk haftalarda, parti görevlilerinin tuttukları bütün kadrolarda büyük çapta uyguladığı işten çıkartmalarla, kendi gücünü pekiştirdi. Bunların arasında en tanınmış kurbanlar Dışişleri Bakanı Andrei Gromiko ve Politbüro’da en başta gelen muhalifi Grigori Romanov’du.

Gorbaçov 1985 yılının Ekim ayında Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve sos yal yönden yeniden yapılanmasını ön gören bir program sundu (Perestroyka). Ana ilkeleri arasında kişisel inisiyatiflere daha çok yer verilmesi ve piyasa ekonomisinde belirli değişikliklerin yapılması (örneğin üretimin daha çok talebe göre ayarlanması) gibi reformlar bulunmaktaydı. Açık bir bilgilendirme politikası sayesinde hükümetin verdiği kararların halkın bütün kesimleri için anlaşılabilir kılınması (Glasnost) öngörülmekteydi.

1987’den Sonra: Dış Politikada Rota Değişikliği Gorbaçov dış politikada da radikal bir rota değişikliğine baş vurdu. Amerika Birleşik Devletleri ile yaptığı silahsızlanma görüşmele rinde uzlaşmaya hazır bir tutum ser giledi (Sovyetler Birliği’nin o tarihe kadar bütün silah sistemlerinin buna 1ahil edilmesi konusundaki ısrarın dan vazgeçildi). Ve böylelikle Aralık 1987’de Orta Avrupa’da bütün orta menzilli nükleer füzelerin kaldırılması konusunda bir anlaşmanın imzalanmasını sağladı. Gorbaçov ekonomik değişim programını gerçekleştirebilmek için gerekli parasal kaynakları elde edebilmek amacıyla silahlanma masraflarını önemli ölçüde kısmak istediğinden, başka silahsızlanma önlemleri de bunun ardından geldi (örneğin Haziran 1991.’de imzalanan START Sözleşmesi gibi).

1988’de birliklerini işgal edilmiş olan Afganistan’dan çekti. Sovyet birliklerinin Çekoslovakya Sosyalist Cumhuriyeti’ni (1968) ve Afganistan’ı (1979) işgal etmelerini Gorbaçov’un sonradan onaylamaması, SSCB’nin o tarihe kadar uyguladığı hegemonyal dünya gücü politikasından sapması anlamına geliyordu. Gorbaçov’un onayıyla 1990 yılında iki Almanya’nın birleşmesi mümkün olabildi.
Diğer Doğu Bloku Devletleri’ni reformlar yapmaya teşvik etti, Kızılordu birliklerinin geri çekilmesine önayak oldu ve böylelikle Şubat 1991’de Varşova Paktı’nın da sona ermesini onaylamış oldu.
Yeni Binyıl


Tüm bu değişimlerin KGB’nin, ordu mensuplarının ve en muhafazakar komünistlerin tepkisine yol açmasından korkulabilirdi ama kamuoyunun hoşnutsuzluğunu tetikleyen aslen yeni ekonomik sıkıntılar oldu. Aslında, perestroyka —Sovyet rejimini derin felç halinden kurtarmak için girişilen yeniden yapılanma— ekonomi bürokrasisini kesin bir şekilde dağıttı ve nüfusun çoğunluğu açısından ağır sonuçlar yarattı. Bir piyasa ekonomisini en hızlı şekilde hayata geçirmek için öncelikle yöneticilerinin çıkarına olacak şekilde devlet işletmelerinin özelleştirilmesine karar verildi. Buna paralel olarak, demokrasinin gelişmesini sağlamak için Batı’daki gibi çokpartili hayata geçilmek istendi. SSCB Komünist Partisi’nin yönetici rolü —açıkçası o zamana kadar az çok farklı cumhuriyetlerin süs vazosu konumundaki aparatçikler olarak kalmış— meclislerin ve başkanların lehine olacak biçim de yürürlükten kaldırıldı.

Hatta Rusya’da yeni partiler kuruldu ve bunlar arasından Rusya Komünist Partisi’nin lideri Boris Yeltsin Rusya Federasyonu başkanı seçildi. Tam bir kürsü adamı ve demagog olan Yeltsin kısa sürede Gorbaçov’un rakibi haline geldi. Reformların zorluğuna rağmen Gorbaçov SSCB’nin yenilenmesini över ve salık verirken, Yeltsin kamuoyundaki basit ama çok yaygın bir düşünceyi, Rusya’nın iktisadi sorunlarının Rusya’nın diğer cumhuriyetler lehine yaptığı harcamalardan kaynaklandığı düşüncesini işledi. (Çok sayıda Rusun “kara kıçlar” diye adlandırdığı) Kafkasların ve Orta Asya’nın Müslümanları bu sistemden kazanç sağlayanlar olarak damgalandılar.

Yeltsin, 1991: Rusya Devlet Başkanı Yeltsin Haziran 1991’de oyların % 57’sini alarak en büyük Rusya Cumhuriyeti’nin başkanlığına seçildi. İki ay sonra tutucu Komünist politikalarla askerlerin gerçekleştirdikleri’ hükümet darbesi, Yeltsin’i Gorbaçov karşısında kesin zafere ulaştırdı. Yeltsin darbecilere karşı direnişi örgütledi. Ardından Rusya’da Komünist Partisi’ni yasakladı ve Gorbaçov’un kesin çöküşünü hazırladı. Aralık 1991’de Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kurulmasını ve böylelikle Sovyetler Birliği’nin sonunu sağlamış oldu. Ve Gorbaçov istifa etti.

1991-93: Komünistlerle iktidar Kavgası Yeltsin’in reform politikası Halk Temsilcileri Kongresinde şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. Özellikle, milletvekillerinin üçte ikisini oluşturan Eski Komünistler, başkanı piyasa ekonomisine radikal geçişiyle halkın geniş çapta yoksullaşmasını bilinçli olarak kabul etmekle suçladılar.

Sağlığı bozulmakta olan Yeltsin ile parlamento arasındaki gerginlik Eylül 1993’te bir bunalıma yol açtı. Yeltsin politikasını engellemeleri yüzünden Halk Temsilcileri Kongresini ve Parlamentoyu feshederek yeni, seçimlere gidileceğini açıkladı. Bunun üzerine parlamento Yeltsin’i görevinden aldı ve başkan yardımcısı Aleksandr Ruzkoy başkan olarak atandı. Ruzkoy’un yandaşları parlamentoya yerleşip de orduyu arkalarına almaya kalkışınca, Yeltsin askerleri parlamentoya saldırttı. Yeni Binyıl

Belarus gibi Ukrayna Başkanı da aynı sebeplerle bağımsızlığını ilan etmek istedi (nüfus açısından Sovyetlerin ikinci büyük cumhuriyeti Ukrayna, tarım kaynakları ve kömür madenleri sayesinde tek başına paçasını kurtarmaya bakıyordu). Küçük bir komitede biraraya gelen üç Slav cumhuriyetinin yöneticileri Sovyetler Birliği ile ipleri koparmaya karar verdi ama bunu SSCB’nin ortadan kalkmasından hemen sonra kamuya ilan ettiler. Bu Yeltsin açısından, SSCB başkanlığı makamını kaldırarak Gorbaçov’u bertaraf etmenin bir aracıydı.
Büyük Oyunu Anlamak, Yves Lacoste, NTV Yayıncılık



1989:

15 Ocak: Prag. Çekoslovakya. 1968 Sovyet şgalinin yıldönümünde sokak gösterileri. Özgürlükçü hareketin liderlerinden Vaclav Havel tutuklanıyor.
19 Ocak: Doğu Almanya lideri Erich Honecker: “Elli veya yüzyıl sonra, duvar hep yerinde olacak”
22 Ocak: Polonya lideri General Jaruzelski, rejime karşı on yıldır mücadele veren yasadışı muhalefet hareketi “Solidarnosc” (Dayanışma) sendikası lideri Lech Walesa ile demokratik 
reformlar için anlaşıyor.
16 Şubat: Sovyetler Birliği içinde Lituanya bağımsızlık ilanı hakkı talep ediyor.
8 Mart: Macaristan’da parlamento Komünist düzen anayasasını değiştiriyor.
2 Mayıs: Macaristan Avusturya ile sınırındaki tel örgüleri söküyor. “Demir Perde”de ilk açılım. ABD Başkanı George Bush: “sıra Berlin’de”.
5 Haziran: Belirleyici dönüm noktası. Polonya’da serbest seçimler. Solidarnosc’un Komünist Parti’ye karşı ezici zaferi. Dünya’da ise ana gündem maddesi Pekin’de şiddetle bastırılan Tianenmen öğrenci gösterileri.
16 Haziran: Macaristan. Budapeşte. Sovyetler’e karşı 1956 başkaldırısının lideri Imre Nagy’nin yenilenen cenaze töreni.
14 Temmuz: Paris. G7 zirvesi kararı. AT Komisyonu eşgüdümünde Macaristan ve Polonya’da demokratik dönüşüme ekonomik destek. 
7 Temmuz: Romanya. Bükreş. Varşova Paktı zirvesi. Gorbaçov “yoldan çıkan” pakt ülkelerine askeri müdahaleyi meşru gören Brejnev Doktrini’ni geçersiz ilan ediyor.
27 Temmuz: Moskova. Sovyetler Birliği Baltık devletleri Estonya ve Lituanya’ya özerklik tanıyor. 
11 Eylül: Yaz boyu Macaristan’a yığılan 60 bin Doğu Alman turiste Avusturya üzerinden Batı Almanya’ya iltica yolu açılıyor.
27 Eylül: Yugoslavya. Belgrad’ın uyarılarına rağmen Slovenya federasyondan ayrılma girişimini başlatıyor.
1 Ekim: Prag’a yığılmış olan 8 bin Doğu Alman turist özel trenlerle Doğu Almanya üzerinden Batı’ya iltica ediyor.
7 Ekim: Doğu Berlin. Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin 40. yıldönümü kutlamaları. Askeri geçit törenini komünist lider Honecker konukları SSCB lideri Gorbaçov ve diğer Doğu Bloğu başkanlarıyla birlikte izliyor. Gorbaçov “Çok geç kalanlar hayat tarafından cezalandırılırlar” açıklamasını yapıyor. Bu arada törenleri izleyen Doğu Almanlar bağırıyor: “Gorbi, bize yarım et!”. Polonya lideri Jaruzelski Gorbaçov’un kulağına eğiliyor: “Sona geldik”. “Evet” diyor Gorbaçov.

9 Ekim: Leipzig. Doğu Almanya. Sokak gösterileri: “biz halkız”.
18 Ekim: Doğu Berlin. Erich Honecker onsekiz yıldır yürüttüğü Komünist Parti genel sekreterliğinden istifa ediyor.
4 Kasım: Doğu Berlin. Bir milyon kişi rejime karşı yürüyor.
9 Kasım: Komünist Parti Politbürosu pasaport alabilen yurttaşların serbestçe seyahatlerine dair bir karar alıyor.
Saat 18.53: Basın toplantısında bu kararın hemen yürürlüğe girip girmeyeceğini soruluyor. Parti sözcüsü tereddütle “ sanırım hemen” diye geveliyor.
Saat 20.00: Doğu Alman televizyonu ülkenin sınırlarının ertesi gün açılacağını duyuruyor.
Saat 23.00: İnsan kalabalıkları Batı Berlin’e açılan sınır kapılarına dayanıyor. Çoğunun pasaportu yok.
Saat 24.00: Sınır kapıları açılıyor. Doğu Berlinliler kitleler halinde Batı’ya akıyor. Görevliler kimlik denetimini bir süre sonra bırakıyor. Duvarın öteki tarafında da saatlerdir süren gösteriler bayrama dönüşüyor. Tarih bir an için duruyor, soluklanıyor.
Sonra Almanya birleşti. Doğu ve Avrupa ülkeleri ve Baltık devletleri özgürlüklerine kavuştu. Walesa ve Havel gibi bir zamanların “vatan hainleri” devlet başkanı oldu. Tüm bu ülkeler AB ve NATO üyesi oldular. Sovyetler Birliği dağıldı, Ukrayna’dan Orta Asya’ya bir dizi bağımsız devlet Dünya siyasal atlasına yeni renkler kattı. Yugoslavya dağıldı. Slovenya hızla AB üyesi olurken diğerleri uzun süre iç savaşa battı. Bugün ise AB üyeliği yolundalar. Radikal 


....Devletçiliğin yeniden yapılanması, özellikle de dünyanın başlıca devletçi toplumu olan, geniş bir devletçi ülkeler ve partiler ağının merkezinde yer alan Sovyetler Birliği açısından daha zor olmuş Sovyet devletçiliği enformasyonelizmi özümseyememiş, böylece ekonomik büyümesi baltalanmış ve devletçi bir rejimde nihai güç kaynağı olan askeri aygıt belirleyici ölçüde zayıflamıştır. Duraklamanın ve gerilemenin farkına varmaları, Andropov'dan Gorbaçov'a dek bazı Sovyet liderlerin sistemin yeniden yapılanması girişiminde bulunmasına yol açmıştır. Reformcu liderlik, ataleti ve parti devletin direnişini aşmak için enformasyonu açık hale getirmiş ve sivil toplumu da kendini desteklemeye çağırmıştır. 

Ulusal/kültürel kimliklerin güçlü bir biçimde ifade edilmesi ve insanların demokrasi talebi, önceden belirlenmiş bir reform programına kolayca kanalize edilememiştir. Olayların baskısı, taktik hatalar, siyasi yetersizlik ve devletçi aygıtların iç bölünmeleri Sovyet komünizminin aniden çökmesine yol açmıştır. Bu, siyasi tarihin en sıradışı olaylarından biri olmuştur. Bu çöküşle birlikte, Sovyet İmparatorluğu da sarsılmış, küresel nüfuz alanındaki devletçi rejimler belirleyici ölçüde zayıflamıştır. 20. yüzyıla damgasını vuran, ama tarihsel ölçülere vurulduğunda bir andan ibaret olan devrimci deney de böylece sona ermiştir. Bu aynı zamanda, dünyayı kapitalizm ve devletçilik arasında bölen, jeopolitiği belirleyen ve yarım yüzyıl boyunca hayatlarımıza musallat olan Soğuk Savaş'ın da sonu olmuştur.

Enformasyon Çağı, Manuel Kastels, Bilgi Üniversitesi Yayınları

Sovyetler Birliği'nin çöküşünün 5 nedeni

Olga Ivshina, BBC Rusça Servisi

25 Aralık 1991 günü Mihail Gorbaçov, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) liderliğinden istifa etti.

Bir gün sonra ülkenin parlamentosu, 15 devletin bağımsızlığını tanıdı ve Sovyetler Birliği resmen çöktü.

Kremlin'de, tarihte bir dönemin en güçlü ülkelerinden biri olan olan SSCB'nin orak ve çekiç sembollü kırmızı bayrağı indirildi.

1985'de yalnızca 54 yaşındayken iktidara gelen Gorbaçov, ekonomide durgunluk yaşayan ülkeye nefes aldırma amaçlı bir dizi reforma imza atmıştı.

Perestroyka adı verilen yeniden inşa ve yapılandırma amaçlı reformlar, kimine göre ülkenin sonunu getirdi. Kimileriyse Sovyetler Birliği'nin zaten kurtarılamayacak durumda olduğunu savunuyordu.

Sadece Rusya'da değil dünyanın geri kalanında da derin izler bırakan Sovyetler Birliği'nin çöküşünün arkasındaki nedenleri hatırlayalım.

1. Ekonomi

Sovyetler Birliği'nin en büyük sorunu, çöken ekonomiydi.

Diğer ülkelerdeki piyasa ekonomilerine karşılık Sovyetler Birliği'nde devlet güdümlü ekonomi politikaları yürütülüyordu.

Arabalardan ayakkabılara ve ekmeğe kadar, üretilecek her şeyin miktarını devlet belirliyordu.

Her bir vatandaşın bu ürünlere ne kadar ihtiyacı olduğunu, ürünlerin fiyatını ve insanların ne kadar ödemesi gerektiğine de yine devlet karar veriyordu.

Teoride etkin ve adil bir sistem amaçlanıyordu ancak pratikte sıkıntılar vardı. Arz talebe yetişemiyordu ve paranın varlığı anlamsızlaşıyordu.

Aslında insanların çoğu yoksul değildi; sadece temel ihtiyaç maddeleri yeterince olmadığı için, onlara erişmeleri de zordu. Örneğin bir araba almak için dahi yıllar süren bekleme listesine giriyordunuz. Bir mont ya da kışlık bot almak için saatlerce kuyrukta bekliyor, sonra size uygun numaranın kalmadığını öğrenip eli boş dönüyordunuz.

Sovyetler Birliği'nde insanlar bir şeyi satın almaktan (kupit) değil, bir şeyi ele geçirmekten (dostat) bahsediyorlardı.

Uzayda keşif için harcanan paralar ve 1950'li yılların sonundan itibaren birliğin ABD ile yaşadığı silah rekabeti de durumu kötüleştirdi.

Uzaya insan yollayan ilk ülke olan SSCB, aynı zamanda nükleer silahlara ve güçlü balistik füzelere sahipti. Ancak tüm bunlar oldukça maliyetliydi.

Sovyetler Birliği petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynaklarla ayakta kalıyordu ancak 1980'li yılların başında petrol fiyatları çöktü ve zaten zayıf olan ekonomiye darbe vurdu.

Gorbaçov'un Perestroyka (Yeniden Yapılanma) politikası ekonomiye piyasanın bazı temellerini soktu ancak ekonomi, hızlı bir reformu kaldıramayacak kadar hantaldı.

Enflasyon hızla artıyordu. Tüketim mallarında da kıtlık yaşanıyordu.

1990'larda yetkililer milyonlarca insanın zaten kısıtlı olan varlıklarını ortadan kaldıracak bir parasal reform getirince, hükümete karşı tepkiler büyüdü.

2. İdeoloji

Gorbaçov'un Glasnost (Açıklık) politikası, baskıcı rejimin altında, on yıllar boyu soru sormadan ve şikayet etmeden, ses çıkarmaya korkarak yaşayan insanların ifade özgürlüğünü genişletmeyi amaçlıyordu.

Gorbaçov, 1924-1953 yılları arasında Joseph Stalin yönetimi altında yaşanan baskının boyutunu gözler önüne seren tarihi arşivlerin açılmasını emrederek işe başladı.

Sovyetler Birliği'nin geleceği ve güç yapılarıyla ilgili, aynı zamanda ülkeyi ileriye götürecek reformlara dair tartışmaları da cesaretlendirdi. Komünist Parti'nin karşısına çıkarak çoklu parti sistemi fikrini de ortaya atan oydu.

Tüm bunlar toplumda birçok insanın, hükümet yetkililerinin tartışmasız seçim sonuçları ile ve atanarak yönetime geldiği Komünist parti iktidarının etkisiz, baskıcı ve yolsuzluğa açık olduğu fikrinin yayılmasına neden oldu.

Gorbaçov hükümeti seçim sisteminde özgürlük ve adalet getirmek için bazı adımlar da attı ama artık çok geçti.

3. Milliyetçilik

Rusya İmparatorluğu'nun devamı olarak Sovyetler Birliği çok uluslu bir devletti.

Teoride eşit hakları olan ve kardeş 15 cumhuriyetten oluşuyordu.

Gerçekte ise Rusya çok daha büyük ve güçlüydü. Rus dili ve kültürü de çoğu bölgede daha baskındı.

Glasnot, diğer cumhuriyetlerdeki birçok insanın, Ukrayna'da 1930'larda yaşanan kıtlık, aynı zamanda Sovyet-Nazi ortaklığı altında batı Ukrayna ile Baltık devletlerinin ele geçirilmesi, İkinci Dünya Savaşı'nda çeşitli etnik grupların zorla tehcir edilmesi gibi olaylarla ilgili gözünü açmasına neden oldu.

Milliyetçilik ve özerklik talepleri de güçlendi.

Mutlu bir uluslar ailesi olarak Sovyetler Birliği fikri de silikleşti. Cumhuriyetlere daha fazla özerklik verecek reformlar getirme yönündeki çabalara rağmen, artık her şey için geçti.

4. Kalpleri ve zihinleri kaybetmek

Yıllar boyunca Sovyet halkına Batı'nın "çürüdüğü" ve oradaki insanların kapitalist yönetimler altında acılar çektiği söylendi.

Ancak 1980'li yılların sonunda seyahat olanakları ve sıradan insanlar arasındaki doğrudan iletişim arttıkça, bu iddia sorgulanmaya başladı.

Sovyet Birliği vatandaşları diğer ülkelerdeki yaşam standartlarını, kişisel özgürlükleri ve sosyal refah devletinin gelebileceği noktayı kendi ülkeleri ile karşılaştırdılar.

Kendi hükümet yetkililerinin yıllar boyunca uluslararası seyahatleri yasaklayarak, BBC Dünya Servisi gibi yabancı radyo kanallarının yayınını bozarak, aynı zamanda yabancı edebiyat eserleri ve filmleri sansürleyerek onlardan neleri saklamaya çalıştıklarını da gördüler.

Gorbaçov, Batı ile ilişkileri ilerleterek Soğuk Savaşı sonlandırdığı gerekçesiyle destek gördü ancak bunların istemsiz başka bir sonucu vardı. Sovyet halkının dış dünya ile teması güçlendikçe, başka ülkelere göre yaşam standartlarının daha düşük olduğunu gördüler. Gorbaçov ülke dışında giderek popülerleşirken, ülkesinde eleştirilerin hedefindeydi.

5. Liderlik

Gorbaçov, Sovyet ekonomisinin daha da fazla aşınmasını engellemek için radikal değişiklikler ve genel ahlaka ihtiyaç olduğunun farkındaydı. Ancak hedefine ulaşma yolundaki vizyonunun ne olduğu aslında belirsizdi.

Soğuk Savaşı bitirerek bir kahramana dönüştü belki ama ülkesinde hem insiyatifini yeterince kullanmadığını düşünen reform yanlıları hem de fazla ileri gittiğini düşünen muhafazakarlar tarafından eleştiriliyordu.

Bunun sonucu olarak Gorbaçov, iki tarafın arasını açtı. Muhafazakarlar da Ağustos 1991'de Gorbaçov'u iktidardan indirmek için başarısız bir darbe girişiminde bulundu.

Bu darbe girişimi Sovyetler Birliği'ni kurtaramadığı gibi, sonunu da getirmiş oldu.

Bundan yaklaşık 3 gün sonra, darbe girişiminin liderleri ülkeden kaçmaya çalıştı ve Gorbaçov kısa süreliğine de olsa yeniden başa geldi.

Rusya'da Boris Yeltsin ve Sovyetler Birliği'nin kalanındaki diğer liderler de öne çıktı.

Bunu takip eden aylarda cumhuriyetler kendi bağımsızlık referandumlarını düzenlediler ve Aralık ayına gelmeden, Sovyet ülkelerinin kaderi de belirlenmiş oldu.



1 yorum: