İspanya İç Savaşı



İspanya İç Savaşı
Diktatör Primo de Rivera’nın ayrılışından beş sene sonra kral XIII. Alfonso’nun tahtı bırakmasıyla İspanya’da cumhuriyet kurulur. O yıl seçimlerde soldaki sendikaları ve partileri bir araya getiren « halk cephesi » iktidar olur. Halkın bir kesimi bu durumu kabul etmez. 1936 yılının 17-18 temmuz gecesi İspanyol Fası’ndan başlayarak bır « pronunciamiento » (askeri hükümet darbesi) gerçekleştirilir.  Askerlerin ve özellikle general Francisco Franco’nun kumandasındaki Mağrip birlikleri ve yabancı lejyon askerleri (38 000 kişi) Cebelitarık Boğazı’nı geçerler Asiler Mallorca adasına, Yarımada’nın güneyine ve Kuzey-Batı’da hakim olurlar. Halkın direnmesi üzerine askeri darbe sivil savaşa dönüşür.

Bu savaş üç sene sürer; darbecilerin başarısıyla sonuçlanana kadar 1939 martı sonunda, ülke yakılıp yıkılır, uluslararası kuvvetlerin müdahalelerine yol açar ve çarpışmalar sonunda kurban sayısı 150 000’i bulur. Bu rakama idam edilen insanları (cumhuriyetçiler ve özellikle savaşı izleyen baskı ve sindirme hareketleri sırasında milliyetçiler tarafından) ve hiç dönmeyen veya II Dünya Savaşı’ndan sonra geri dönen sürgünleri de eklemek gerekir. 

Böylece 1945’te İspanya, iç savaş yüzünden yarım milyon insanını kaybetmiş durumdadır.
Bloklar arası çatışma, milliyetçilerin cumhuriyetçilerle veya Franco’cuların «kızıl» larla, kısaca, sağ güçlerle sol güçlerin çatışması ayrıca yabancı gönüllülerin savaşa katılması, çatışmaya sembolik bir değer kazandırır.


Aydınların çoğu cumhuriyetçi kanadı desteklerken (Garcia Lorca, Malraux, Picasso, Otweil, Hemingway, Bernanos), Franco’cu kanadı (yazar Robert Brasillach) destekleyenler de çıkıyordu. Solda ise durum iç bölünmeler yüzünden karışıktı: 1937’de Barcelona’da Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nin girişimiyle «savaşın acilliği uğruna sosyal devrimi kurban etmeyi» öngören politikayı reddeden bir avuç anarşist, cumhuriyetçi kardeşleri tarafından vuruldu. 

1930’lu yıllarda İspanya’da yoğunlaşan bütün bu çatışmalar, II. Dünya Savaşı’na giden yolda bir başlangıçtır.

Théma Larousse

Bu arada İspanya Iç Savaşı faşizmin yenilgisi için pek iyi bir kehanet gibi görülmedi. Uluslararası bakıldığında İspanyol İç Savaşı, bir Avrupa savaşının faşist ve komünist devletler arasında verilen, ikincisinin bi­rincisine kıyasla dikkat çekici biçimde daha ihtiyatlı ve daha az kararlı ol­duğu minyatür bir uyarlaması idi.

Batılı demokrasiler müdahale etmeme dışında hiçbir şeyden emin değildiler. İçsel olarak bu savaş, sağın se­ferberliğinin solunkinden çok daha etkin olduğunu kanıtlayan bir savaştı. Tam bir yenilgiyle, yüz binlerce ölüyle, nadir istisnalarla Cumhuriyet sa­fında toplanan, İspanyanın hayatta kalmış entelektüel ve sanatsal ye­teneklerini kapsayan yüz binlerce mültecinin kendilerini kabul eden ülkelere gitmesiyle sonuçlandı. Komünist Enternasyonal en büyük yeteneklerini İspanyol Cumhuriyeti için seferber etmişti. Komünist Yu­goslavya'nın kurtarıcısı ve önderi, geleceğin Mareşal Tito'su Paris'ten Uluslararası Tugaylar'a asker akınım örgütlüyordu; İtalyan komünist ön­deri Palmiro Togliatti tecrübesiz İspanyol Komünist Partisi'ni fiilen yö­netiyordu ve 1939'da bu ülkeden en son kaçan kişiler arasında yer aldı. Komünist Enternasyonal de başarısızlığa uğradı ve en etkin askeri be­yinlerinden bazılarını (örn., geleceğin Mareşalları Konev, Malinovskiy, Voronov ve Rokossovskiy ve geleceğin Sovyet Donanması komutanı Amiral Kuznctsov) İspanya'nın hizmetine veren SSCB gibi, oda başarısız olduğunu biliyordu..

Aşırılıklar Çağı, Eric Hobsbawm
İspanya İç Savaşı
İspanya, 1936-1939 / Hugh Thomas

İspanya İç Savaşı, sadece İspanya'nın bir «iç sorun» u olmaktan çıkmış, bütün dünyanın ilgisini çekmişti. Başka ülkelerden bile birtakım gönüllülerin koşarak İspanya'ya gelmesine, savaşmasına sebep neydi?

1936 - 1939 İspanya İç Savaşı, 19. yüz­yılın başından beri, 140 yıldır İspan­ya'da yapılan dördüncü savaştı; ba­zı bakımlardan 1830'ların ve 1870'lerin savaşlarına benziyordu. Bu sa­vaş da ötekiler gibi, Roma Katolik Kilisesinin toplumdaki yeri, iktisadî bakımdan geri kalmış Kastilya ile gelişmiş Katalonya arasındaki iliş­kiler ve sınıf çekişmeleriyle ilgiliy­di. Kökleri oldukça eskilere daya­nan bu sorunlar, 20. yüzyılın mo­dern teknolojisiyle birleşince ve Av­rupa'nın oldukça gerilimli bir za­manında yeniden ortaya çıkınca Bü­yük Britanya, Fransa, Rusya, Al­manya, İtalya ve Portekiz gibi dev­letlerin geniş çapta ilgisini çekti. Böylece, sadece İspanya'yı ilgilendirmesi gereken bu iç savaş, uluslar­arası bir buhran haline geldi; çözü­mü de sadece iç kuvvetler tarafın­dan değil, dış kuvvetler tarafından da sağlandı.

Özellikle dünyadaki kapitalist güç­ler, İspanya İç Savaşını kendileri için bir nimet sayıyorlardı. Savaş onlara, hem kapitalizmi ayakta tu­tabilme olanağı sağlayacak, hem de yayılmasından korktukları komü­nizme karşı bir gövde gösterisinde bulunabileceklerdi. Bu güçlerin en büyüklerinden biri sayılan Ameri­ka, Küba ve Güney Amerika,'da uy­guladığı emperyalist politikayı İs­panya'ya kadar ulaştırmıştı. Savaş, liberal hükümete karşı giri­şilen bir askerî hareketle başladı.

Bazı sağcı subaylar, baştaki hükü­metin zayıf olduğuna ve ülkede yir­mi yıl önce Rusya'da patlak veren ihtilale benzer bir ihtilalin yapıla­cağına inanıyorlardı. Sağcı siyaset­çilerle zengin sınıflar da «yeni bir Rusya» nın korkusu içindeydiler. Kral Alfonso XIII.'ün 193l'de tahttan çekilmesinden sonra bir süre De­mokratik İspanya Cumhuriyeti'nin sürüp gidebileceğine inanmışlar, ama solcular güç kazanmaya başla­yıp da sokak kargaşalıklarının sü­rüp gitmesiyle çıkarlarının tehlike­ye girdiğini görünce, düşüncelerini değiştirmişlerdi. Askerî hareketin, orta sınıfın ve Kilisenin desteğini sağlaması gerekiyordu. Bu destek sağlandı. Faşist eğilimli Falanjistler de hükümete karşı çıktılar. Liberal hükümet iyi niyetliydi, yapı­cı birtakım kanunlar çıkarmıştı; ama ne yazık ki iktisat bilgisi bakımından zayıftı. Durumu, iktisadi tedbirler yerine güzel sözlerle ida­re etmeye çalışıyordu. Yalnız sağcı­lar değil, solcular da hükümetin karşısındaydı. Sendikalar, komü­nistler ve sosyalistler, hükümeti sa­dece bir sağ tehlikeye karşı destekli­yorlardı.

Askerî hareket, başlangıçta pek başarı kazanamadı. Asiler, İspanyol Marakeş'ini, Kanaryalar'ı, Majorca' yı, İspanya'nın kuzey-batısını, Na-varre'yi, Eski Kastilya ile Aragon'un büyük bir kısmını ele geçirdiler. Ama Madrid, Barselona ve Bilbao gi­bi büyük şehirlerle ülkenin doğusu, güneyi ve ortasının büyük kısmın­da, işçi sınıfının desteğiyle hareket eden hükümet kuvvetleri tarafın­dan yenilgiye uğratıldılar.

Arkası Kesilmeyen Cinayetler
Bu çatışmalarda sayısız insan öldürüldü. Sağcılar, sadece hükümeti destekleyenleri ve solcuları değil, seçimde solculara oy vermiş olanla­rı da ortadan kaldırmak istiyorlar­dı. Cinayetler başladı, birçok İspan­yol kurşuna dizildi (öldürülenlerin sayısını polis kayıtlarından çıkar­mak imkansızdır, bu konuda askerî kaynaklar da yetersiz kalmaktadır; ama sağcıların öldürdüğü insan sa­yısının 50 000'e ulaştığı sanılmakta­dır) . Anarşistler, komünistler ve sosyalistler de birçok sağcıyı öldür­düler. Bu arada, siyasi sebeplerle değil de kişisel sebeplerle adam öl­dürenlere raslanıyordu. Kilise de bu cinayetlerden payını aldı; birçok ki­lise yıkıldı, 6 000 kadar din adamı öldürüldü: Barbastro bölgesindeki ve Aragon'daki rahiplerin yüzde sekseni, bu çatışmalardan sağ çık­madı. Hükümet, cinayetleri destek­lemiyor, kınıyordu; ama yine de, dö- külen kanın ardı arkası kesilmedi. Askerî yönetimin eline geçen bölge­lerde siyasi hayat sona ermişti, ik­tisadî duruma ordu hâkimdi; hükü­met, ayaklanmanın bastırıldığı yer­lerde bile ipin ucunu elinden kaçır­mıştı. İşçi sınıfı, düşmanlarından intikam almakla yetinmiyor, kanlı bir ihtilali gerçekleştirmek istiyor­du artık. Hükümet bütün gücünü kaybetti. Barselon'daki sanayi mer­kezleri işçi sınıfının eline geçti; kollektif işletmeler kuruldu ve asilerle çarpışmak için militanlar teşkilat­landırıldı. Ayaklanmadan birkaç hafta sonra, Katalonya'da ve bazı başka bölgelerde muhtariyet ilan edildi. Sosyalist ve komünistlerin sağ kanadı hükümeti desteklemeye karar verdi. Sosyalist Largo Cabal­lero'nun başbakanlığındaki koalis­yon hükümetine komünistler ve anarşistler de katıldılar. Bir çeşit serüven olarak nitelendirilen iç sa­vaşın sona ermesi isteniliyordu. Köylüler ve küçük esnaf, komünist­leri desteklemeye başladılar. Kendi partilerindeki bölünmelerden ve an­laşmazlıklardan bıkan sosyalistler­le, Sosyalist Parti gençlik kolları üyelerinin aşağı yukarı hepsi komü­nistlerin safına katıldı. Faşistler büyük bir tehlikenin yak­laşmakta olduğuna inanıyorlardı. Rusya'dakine benzer bir ihtilal pat­lamak üzereydi. Egemen sınıfların ve dışardaki faşist ya da faşist eği­limli ülkelerin de kışkırtmalarıyla kendilerine «Milliyetçi» diyen faşist­ler, silahlı saldırılara başladılar. İs­panya kanlı bir arena gibiydi.

Hitler'den Yardım 
Çatışmalar, kısa zamanda bir iç sa­vaş haline döndü. Başlangıçta, asi­ler bşarı kazanamayacakmış gibi görünüyorlardı; başkentle büyük sa­nayi merkezlerinde yenilgiye uğra­mışlardı. Gerçi Toledo, Sevilla, Gır­nata ve Kurtuba gibi şehirleri ele geçirmişlerdi; ama bu şehirlerdeki kuvvetleri, «düşman» kuvvetlerle sarıldıkları için, dışardan yardım göremiyorlardı. Hükümet, ordunun bazı ileri gelenlerini ve hava kuv­vetlerinin çoğunluğunu kendi safı­na çekmeyi başarmıştı. Ayaklanma­nın başlangıçtaki önderi General Sanjurjo ölmüş. Falanjistlerin ön­derlerinin çoğu da (bu arada, baş­kanları Jose Antonio Primo de Ri-vera) ya zindana atılmış ya da kur­şuna dizilmişti. Savaş öncesinin ün­lü sağcılarından Calvo Sotelo, ayak­lanmadan birkaç gün önce öldürül­müştü. Bunlara rağmen, askerî ha­reketin yeni önderi General Moia. teslim olmaları konusunda telefonla yapılan teklifi reddetmiş. Güneyde Burgos'tan Madrid'e kadar çarpı bir gönüllüler ordusu meydana tirmişti. Bu ordu, hükümet kuvvetlleri tarafından Guadarrama d larında sarıldı; ama Mola'nın teşkilatlandırdığı  bir  başka kuvv San Sebastian'ı ele geçirmeyi başardı.    Marakeş'deki    lejyonerlerden meydana gelmiş birliklerin başına geçen General Franco da, Cebelitârık Boğazını aşarak Endülüs'e girdi. «Afrika Ordusu»   adını verdi" bu orduyla kuzeye doğru ilerledi. Badajoz'a, sonra Tagus vadisi boyunca çarpışarak Toledo'ya, sonra da Madrid'e vardı. Bu çarpışmalar sırasında iki taraf da yabancı ülkelerden yardım istemislerdi.   Generaller   yardım için Mussolini'ye,  Hitler'e ve Portekiz Başbakanı Oliveira Salazar'a baş vurdular. Hükümetin de Fransa'ylayapılmış bir anlaşması vardı; bu an laşmaya göre, silah yardımı istedi. Hitler asker ve uçak yardımında bul lunarak, Afrika Ordusunun Cebeli­tarık Boğazından geçmesini kolaylaştırdı. Mussolini asker yolladı. Salazar da, elinden gelen yardımı esir­gemeyeceğini bildirdi. Ama Fransa uluslararası   bir  çatışmaya  karışmaktan korktuğu ve İngiltere'nin bu  konuda  kendisini  destekleyip desteklemeyeceğinden emin olmadığı için yardımda bulunmadı. Avru­pa devletlerini, İspanya'ya yardım etmemeye çağırdı. Bu çağnyı Büyük Britanya da destekleyince, Avrupa devletleri İspanya'ya yardımı kesti­ler. Londra'da kurulan bir komit yardımlar konusunu denetleme yo­lunda çalışmalara başladı.
Deneme Tahtası
Almanya ile İtalya'nın İspanyol sağ­cılarına yardımı kesmeyecekleri besbelliydi. Özellikle Almanya, İspanya'nın madenler bakımından zengin olduğunu biliyor, bu maden­leri kendi savaş hazırlıklarında kul­lanmak amacını taşıyordu. Goering de, Alman silahlı kuvvetlerinin ye­ni buluşlarını deneyebilmek için bir yer arıyordu. İki yıl boyunca, Al­manya İspanyol sağcılarına yardım yağdırdı; Alman limanlarından kal­kan gemilerde sadece askerî malze­me değil, yeteri kadar da teknisyen ve pilot vardı. Generaller, bazı ba­şarılarını bu yardımlar sayesinde kazandılar. Mussolini de elinden ge­len yardımı yaptı. İspanya'yı kaza­narak Fransa'ya karşı yeni bir cep­he elde etmek istiyordu; onun için, 50 000 kadar asker gönderdi. Savaş­tan bir yarar sağlayamadı, sadece kendini tatmin etti. Fransa, çağrısına rağmen İspanyol sağcılarına yardımın kesilmediğini biliyordu; ama o da, sonraları Kül­tür Bakanı olacak romancı Andre Malraux'nun önderliğinde uçak yar­dımında bulunmuştu. Büyük Britan­ya, uluslararası büyük sorunlara yol açmamak için, duruma aldır­maz görünüyordu. Dışişleri Bakanı, «su sızdıran bir baraj olması, hiç baraj olmamasından iyidir,» diyor­du. Rusya ise, dünyadaki komünist partileri tarafından, İspanya'ya yar­dımda bulunması için zorlanıyordu. Stalin hem asker hem de malzeme yardımında bulundu; ayrıca, hükü­met kuvvetlerinin yanı sıra çarpış­mak için uluslararası bir gönüllüler kuvveti kurdu. Böylece İspanya İç Savaşı, İspanya topraklarında yapı­lan bir Avrupa İç Savaşı oldu çık­tı. Guadalajara Savaşında gönüllü İtalyanlar, Mussolini'nin gönderdi­ği İtalyanlarla çarpışırken, Madrid önlerinde Almanlar Almanları öldü­rüyordu. Londra'daki komitenin elinden bir şey gelmiyordu. Alman­lar da, İtalyanlar da, Ruslar da İs­panya İç Savaşına karışmadıkları­nı ileri sürüyorlar, yani açıkça ya­lan söylüyorlardı.

Bu arada, General Franco'nun or­dusu Madrid kapılarına ulaşmıştı. Siyasi manevralar çevirerek «Milli­yetçi İspanya» nın devlet ve hükü­met başkanı olmuştu Franco. Hükü­metini, Almanlar ve İtalyanlar tanımışlardı. Herkes, şehre dört koldan ilerleyen kuvvetler ve şehirdeki «be­şinci kol» yüzünden Madrid'in dü­şeceğini sanıyordu. Ama başkent halkının direnişi, Rusların silah yar­dımı ve gönüllüler sayesinde Mad­rid düşmedi. Başkentin çevresinde Jarama ve Guadalajara çarpışmala­rı Franco'ya birçok toprak kazan­dırdı, ama Madrid'i kazandıramadı. Franco, mart ayında şehri almaktan şimdilik vazgeçti ve İspanya'nın ku­zeyine ilerlemeğe başladı. Kuzeydeki kampanya, 1937'de Fran­co'nun kuvvetlerine çok yer kazan­dırdı. Eline zengin maden kaynak­ları geçen Franco, Almanlarla pa­zarlığa oturdu ve önemli silah yar­dımı aldı. Madrid yakınlarındaki Brunete'e ve Aragon'a saldıran Cumhuriyetçiler durduruldu. Do­nanmaya Cumhuriyetçiler hâkimdi; ama Franco, Kuzeyde bazı bölgeleri ele geçirince Alman ve İtalyan do­nanmalarının desteğini sağladı; bu iki ülkeden deniz yoluyla gelen yar­dımlar, elindeki limanlara rahatça ulaştı. Rus yardımı ise, Akdeniz yo­luyla geliyor, yolda İtalyan denizal-tılarmm hücumlarıyla karşılaşıyor­du. Bazı malzeme Fransa yoluyla gizlice kaçırılıyordu. Hükümet kuv­vetlerinin silah, cephane ve yiyecek stokları tükenmek üzereydi; yenil­melerine an meselesi olarak bakılı­yordu. Bu arada, Anarşistlerle Ko­münistler de birbirlerine düşmüş­lerdi (mayıs 1937); Başbakan Largo Caballero'nun yerine daha ılımlı Dr. Negrin geçmişti. Dr. Negrin, Fransızlarla İngilizlerin boykotu yü­zünden sadece Rusya'dan gelecek yardıma güveniyordu. Devletin iki­ye bölünmesine bile razıydı hükü­met; ama General Franco, bütün ül­keyi ele geçirmek istiyordu.


Rus Yardımı Azalıyor
Savaş 1939 yılma kadar sürdü. Hü­kümet kuvvetleri Teruel ve Ebro ır­mağı saldırılarında biraz toprak ka­zandılar, ama Franco kârlı çıktı so­nunda. Aralık 1939'da bütün İspan­ya'yı ele geçirdi. Cumhuriyetçi­ler Ruslardan eskisi kadar yardım alamaz olmuşlardı. Gelen yardım­lar da, Franco kuvvetlerinin hava akınlarıyla batırılıyordu. Yiyecek durumu son derece kötüydü. İngil-f tere ile Fransa, büyük bir savaşı istemedikleri için, Alman yardımına i hiç ses çıkarmaz olmuşlardı. Eğeri Büyük Britanya, İspanyol cumhuri-yetçilerine silah verseydi ve yardım -götüren Alman gemilerine o kadar  «anlayışlı» davranmasaydı sonuç. belki de böyle olmayacaktı. Cumhuriyetçilerin tek umudu, çıkabilecek; bir Avrupa savaşındaydı şimdi. Çe­koslovakya ya da Polonya'da pat­lak verebilecek büyük bir savaş, du­rumu değiştirebilirdi. Almanya o zaman General Franco'ya yardımı­nı keserdi.

Bu umut da suya düştü. Franco hiç savaşmadan Katalonya'ya girdi, bin­lerce cumhuriyetçi Fransa'ya kaçtı. Kaçanlar arasında hükümet üyeleri de vardı. Dr. Negrin şubatta İspan­ya'ya dönerek direnme çarelerini araştırdı. O da, komünistler gibi, kanının son damlasına kadar sava­şacağını söylüyordu. Onun Komü­nist Partisinin oyuncağı olduğunu sanan sosyalistler, liberaller ve anarşistler yine birbirlerine girdi­ler. Kabinede anlaşmazlıklar baş-gösterdi; hükümetin bazı üyeleri, asıl amacın ölmek değil, barışın sağlanması olduğunu ileri sürdüler. 1939 martının ilk günlerinde, Albay Casado, Negrin'e ve komünistlere karşı ayaklandı. Böylece İç Savaşın içinde bir başka iç savaş ortaya çık­tı. Komünistler Madrid'de duruma hâkimdiler; ama İspanya'nın cum­huriyetçilerin elinde olan başka böl­gelerinde halk Negrin'i tutmuyordu. Donanmada da isyan çıktı; Carta-gena'da Falanjistler ayaklandı. Neg-rin'le komünistlerin ileri gelenleri kaçmak zorunda kaldılar. Alan, Ca-sado'ya kalmıştı artık. Casado, başkentteki komünistlerin önderlerini kurşuna dizdirdikten sonra Franco ile anlaşmak istedi. Franco, onun bu isteğini reddetti; zaten kabul et­mesi için de bir sebep yoktu; Alman­ya ile İtalya gibi, Büyük Britanya ile Fransa da onu İspanyol hüküme­tinin başkanı olarak tanımaya ha­zırdı. Elinde yeteri kadar silah var­dı; hiç çekinmeden Madrid'e saldır­dı. Sonunda, Casado da deniz yoluy la İspanya'dan kaçtı, Madrid'i Fran­co'ya bıraktı. 1 nisan 1939'da isyan­cılar İspanya'nın bütün önemli şe­hirlerini ellerine geçirmişlerdi.

Zafer, Açlık, Yoksulluk
General Franco'nun zaferi, belli baş­lı üç sebebe dayanıyordu: Birincisi, Franco, İspanya'daki bütün sağcıla­ra kendini «önder» olarak kabul et­tirmeyi başarmıştı; bütün sağcı po­litikacıları ve toplulukları peşinden sürüklemeyi bilmişti. Kilise de onu desteklemişti. Falanjistler belki ona karşı çıkarlardı, ama onların önder­leri de savaşın ilk günlerinde öldü­rülmüşlerdi. En ünlüleri José Anto­nio Primo de Rivera da kurşuna di­zilmişti. Ortada kala kala Manuel Hedilla kalmıştı, o da Franco tara­fından zindana attırıldı. Ortadan kaldırılan Falanjist önderlerinin yerlerini yenileri alamadı; zaten bu parti gerçek anlamda faşist bir par­ti olamamıştı hiçbir zaman. Öte yandan, Cumhuriyetçilerin koalis­yon hükümetinde sürekli anlaşmaz­lıklar çıkmıştı.


İkincisi, İç Savaş geleneksel savaş kurallarına göre yapılmıştı. Bu ku­ralları da generaller, cumhuriyetçi­lerden daha iyi biliyorlardı. Cum­huriyetçiler, alışılmış ordu düzenini bozup sağcılara karşı çetelerle savaşsaydılar belki başarı kazanabi­lirlerdi.


Son olarak, Franco'ya dışarıdan ya­pılan yardım, cumhuriyetçilere ya­pılan yardımdan çok daha fazlaydı. Cumhuriyetçiler sadece Rusya'dan gelecek yardıma güvenirken, Fran­co Almanya ve İtalya'dan Texas Oil Company'ye kadar birçok kaynağın desteğiyle savaşmıştı. İspanya İç Savaşı kanlı başlamıştı, kanlı bitti. Cumhuriyetçileri destek­lemiş olan binlerce kişi öldürüldü, zindana atıldı. Eylülde başlayan II. Dünya Savaşı yüzünden de, ülke yıllarca yoksulluk içinde yüzdü, başka ülkelerden yardım alamadı, açlıkla savaştı.

(Türkçesi, Ülkü Tamer)
20.Yüzyıl Tarihi, Arkın Kitabevi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder