İspanya İç Savaşı
Diktatör Primo de Rivera’nın ayrılışından beş sene sonra kral XIII. Alfonso’nun tahtı bırakmasıyla İspanya’da cumhuriyet kurulur. O yıl seçimlerde soldaki sendikaları ve partileri bir araya getiren « halk cephesi » iktidar olur. Halkın bir kesimi bu durumu kabul etmez. 1936 yılının 17-18 temmuz gecesi İspanyol Fası’ndan başlayarak bır « pronunciamiento » (askeri hükümet darbesi) gerçekleştirilir. Askerlerin ve özellikle general Francisco Franco’nun kumandasındaki Mağrip birlikleri ve yabancı lejyon askerleri (38 000 kişi) Cebelitarık Boğazı’nı geçerler Asiler Mallorca adasına, Yarımada’nın güneyine ve Kuzey-Batı’da hakim olurlar. Halkın direnmesi üzerine askeri darbe sivil savaşa dönüşür.
Bu savaş üç sene sürer; darbecilerin başarısıyla sonuçlanana kadar 1939 martı sonunda, ülke yakılıp yıkılır, uluslararası kuvvetlerin müdahalelerine yol açar ve çarpışmalar sonunda kurban sayısı 150 000’i bulur. Bu rakama idam edilen insanları (cumhuriyetçiler ve özellikle savaşı izleyen baskı ve sindirme hareketleri sırasında milliyetçiler tarafından) ve hiç dönmeyen veya II Dünya Savaşı’ndan sonra geri dönen sürgünleri de eklemek gerekir.
Böylece 1945’te İspanya, iç savaş yüzünden yarım milyon insanını kaybetmiş durumdadır.
Bloklar arası çatışma, milliyetçilerin cumhuriyetçilerle veya Franco’cuların «kızıl» larla, kısaca, sağ güçlerle sol güçlerin çatışması ayrıca yabancı gönüllülerin savaşa katılması, çatışmaya sembolik bir değer kazandırır.
Aydınların çoğu cumhuriyetçi kanadı desteklerken (Garcia Lorca, Malraux, Picasso, Otweil, Hemingway, Bernanos), Franco’cu kanadı (yazar Robert Brasillach) destekleyenler de çıkıyordu. Solda ise durum iç bölünmeler yüzünden karışıktı: 1937’de Barcelona’da Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nin girişimiyle «savaşın acilliği uğruna sosyal devrimi kurban etmeyi» öngören politikayı reddeden bir avuç anarşist, cumhuriyetçi kardeşleri tarafından vuruldu.
1930’lu yıllarda İspanya’da yoğunlaşan bütün bu çatışmalar, II. Dünya Savaşı’na giden yolda bir başlangıçtır.
Théma Larousse
Bu
arada İspanya Iç Savaşı faşizmin
yenilgisi için
pek iyi bir kehanet gibi görülmedi. Uluslararası bakıldığında
İspanyol İç Savaşı, bir Avrupa savaşının
faşist ve komünist devletler arasında verilen, ikincisinin birincisine kıyasla dikkat çekici biçimde daha ihtiyatlı ve daha az kararlı olduğu minyatür bir uyarlaması idi.
Batılı
demokrasiler müdahale
etmeme dışında
hiçbir şeyden emin değildiler. İçsel olarak bu savaş, sağın seferberliğinin solunkinden çok daha etkin olduğunu kanıtlayan bir savaştı.
Tam bir yenilgiyle, yüz
binlerce ölüyle, nadir istisnalarla Cumhuriyet safında toplanan, İspanya’nın
hayatta kalmış
entelektüel ve sanatsal yeteneklerini
kapsayan yüz
binlerce mültecinin
kendilerini kabul eden ülkelere
gitmesiyle sonuçlandı. Komünist Enternasyonal en büyük
yeteneklerini İspanyol
Cumhuriyeti için
seferber etmişti.
Komünist Yugoslavya'nın kurtarıcısı ve önderi, geleceğin Mareşal Tito'su Paris'ten Uluslararası Tugaylar'a asker akınım
örgütlüyordu;
İtalyan komünist önderi Palmiro Togliatti tecrübesiz İspanyol Komünist Partisi'ni fiilen yönetiyordu ve 1939'da bu ülkeden en son kaçan kişiler arasında yer aldı. Komünist Enternasyonal de başarısızlığa
uğradı ve en etkin askeri beyinlerinden bazılarını (örn.,
geleceğin Mareşalları Konev, Malinovskiy, Voronov ve
Rokossovskiy ve geleceğin
Sovyet Donanması
komutanı Amiral Kuznctsov) İspanya'nın hizmetine veren SSCB gibi, oda başarısız olduğunu biliyordu..
Aşırılıklar Çağı,
Eric Hobsbawm
|
İspanya İç Savaşı
İspanya, 1936-1939 / Hugh Thomas
İspanya İç Savaşı, sadece İspanya'nın bir «iç sorun» u olmaktan çıkmış, bütün dünyanın ilgisini çekmişti. Başka ülkelerden bile birtakım gönüllülerin koşarak İspanya'ya gelmesine, savaşmasına sebep neydi?
1936 - 1939 İspanya İç Savaşı, 19. yüzyılın başından beri, 140 yıldır İspanya'da yapılan dördüncü savaştı; bazı bakımlardan 1830'ların ve 1870'lerin savaşlarına benziyordu. Bu savaş da ötekiler gibi, Roma Katolik Kilisesinin toplumdaki yeri, iktisadî bakımdan geri kalmış Kastilya ile gelişmiş Katalonya arasındaki ilişkiler ve sınıf çekişmeleriyle ilgiliydi. Kökleri oldukça eskilere dayanan bu sorunlar, 20. yüzyılın modern teknolojisiyle birleşince ve Avrupa'nın oldukça gerilimli bir zamanında yeniden ortaya çıkınca Büyük Britanya, Fransa, Rusya, Almanya, İtalya ve Portekiz gibi devletlerin geniş çapta ilgisini çekti. Böylece, sadece İspanya'yı ilgilendirmesi gereken bu iç savaş, uluslararası bir buhran haline geldi; çözümü de sadece iç kuvvetler tarafından değil, dış kuvvetler tarafından da sağlandı.
Özellikle dünyadaki kapitalist güçler, İspanya İç Savaşını kendileri için bir nimet sayıyorlardı. Savaş onlara, hem kapitalizmi ayakta tutabilme olanağı sağlayacak, hem de yayılmasından korktukları komünizme karşı bir gövde gösterisinde bulunabileceklerdi. Bu güçlerin en büyüklerinden biri sayılan Amerika, Küba ve Güney Amerika,'da uyguladığı emperyalist politikayı İspanya'ya kadar ulaştırmıştı. Savaş, liberal hükümete karşı girişilen bir askerî hareketle başladı.
Bazı sağcı subaylar, baştaki hükümetin zayıf olduğuna ve ülkede yirmi yıl önce Rusya'da patlak veren ihtilale benzer bir ihtilalin yapılacağına inanıyorlardı. Sağcı siyasetçilerle zengin sınıflar da «yeni bir Rusya» nın korkusu içindeydiler. Kral Alfonso XIII.'ün 193l'de tahttan çekilmesinden sonra bir süre Demokratik İspanya Cumhuriyeti'nin sürüp gidebileceğine inanmışlar, ama solcular güç kazanmaya başlayıp da sokak kargaşalıklarının sürüp gitmesiyle çıkarlarının tehlikeye girdiğini görünce, düşüncelerini değiştirmişlerdi. Askerî hareketin, orta sınıfın ve Kilisenin desteğini sağlaması gerekiyordu. Bu destek sağlandı. Faşist eğilimli Falanjistler de hükümete karşı çıktılar. Liberal hükümet iyi niyetliydi, yapıcı birtakım kanunlar çıkarmıştı; ama ne yazık ki iktisat bilgisi bakımından zayıftı. Durumu, iktisadi tedbirler yerine güzel sözlerle idare etmeye çalışıyordu. Yalnız sağcılar değil, solcular da hükümetin karşısındaydı. Sendikalar, komünistler ve sosyalistler, hükümeti sadece bir sağ tehlikeye karşı destekliyorlardı.
Askerî hareket, başlangıçta pek başarı kazanamadı. Asiler, İspanyol Marakeş'ini, Kanaryalar'ı, Majorca' yı, İspanya'nın kuzey-batısını, Na-varre'yi, Eski Kastilya ile Aragon'un büyük bir kısmını ele geçirdiler. Ama Madrid, Barselona ve Bilbao gibi büyük şehirlerle ülkenin doğusu, güneyi ve ortasının büyük kısmında, işçi sınıfının desteğiyle hareket eden hükümet kuvvetleri tarafından yenilgiye uğratıldılar.
Bu çatışmalarda sayısız insan öldürüldü. Sağcılar, sadece hükümeti destekleyenleri ve solcuları değil, seçimde solculara oy vermiş olanları da ortadan kaldırmak istiyorlardı. Cinayetler başladı, birçok İspanyol kurşuna dizildi (öldürülenlerin sayısını polis kayıtlarından çıkarmak imkansızdır, bu konuda askerî kaynaklar da yetersiz kalmaktadır; ama sağcıların öldürdüğü insan sayısının 50 000'e ulaştığı sanılmaktadır) . Anarşistler, komünistler ve sosyalistler de birçok sağcıyı öldürdüler. Bu arada, siyasi sebeplerle değil de kişisel sebeplerle adam öldürenlere raslanıyordu. Kilise de bu cinayetlerden payını aldı; birçok kilise yıkıldı, 6 000 kadar din adamı öldürüldü: Barbastro bölgesindeki ve Aragon'daki rahiplerin yüzde sekseni, bu çatışmalardan sağ çıkmadı. Hükümet, cinayetleri desteklemiyor, kınıyordu; ama yine de, dö- külen kanın ardı arkası kesilmedi. Askerî yönetimin eline geçen bölgelerde siyasi hayat sona ermişti, iktisadî duruma ordu hâkimdi; hükümet, ayaklanmanın bastırıldığı yerlerde bile ipin ucunu elinden kaçırmıştı. İşçi sınıfı, düşmanlarından intikam almakla yetinmiyor, kanlı bir ihtilali gerçekleştirmek istiyordu artık. Hükümet bütün gücünü kaybetti. Barselon'daki sanayi merkezleri işçi sınıfının eline geçti; kollektif işletmeler kuruldu ve asilerle çarpışmak için militanlar teşkilatlandırıldı. Ayaklanmadan birkaç hafta sonra, Katalonya'da ve bazı başka bölgelerde muhtariyet ilan edildi. Sosyalist ve komünistlerin sağ kanadı hükümeti desteklemeye karar verdi. Sosyalist Largo Caballero'nun başbakanlığındaki koalisyon hükümetine komünistler ve anarşistler de katıldılar. Bir çeşit serüven olarak nitelendirilen iç savaşın sona ermesi isteniliyordu. Köylüler ve küçük esnaf, komünistleri desteklemeye başladılar. Kendi partilerindeki bölünmelerden ve anlaşmazlıklardan bıkan sosyalistlerle, Sosyalist Parti gençlik kolları üyelerinin aşağı yukarı hepsi komünistlerin safına katıldı. Faşistler büyük bir tehlikenin yaklaşmakta olduğuna inanıyorlardı. Rusya'dakine benzer bir ihtilal patlamak üzereydi. Egemen sınıfların ve dışardaki faşist ya da faşist eğilimli ülkelerin de kışkırtmalarıyla kendilerine «Milliyetçi» diyen faşistler, silahlı saldırılara başladılar. İspanya kanlı bir arena gibiydi.
Çatışmalar, kısa zamanda bir iç savaş haline döndü. Başlangıçta, asiler bşarı kazanamayacakmış gibi görünüyorlardı; başkentle büyük sanayi merkezlerinde yenilgiye uğramışlardı. Gerçi Toledo, Sevilla, Gırnata ve Kurtuba gibi şehirleri ele geçirmişlerdi; ama bu şehirlerdeki kuvvetleri, «düşman» kuvvetlerle sarıldıkları için, dışardan yardım göremiyorlardı. Hükümet, ordunun bazı ileri gelenlerini ve hava kuvvetlerinin çoğunluğunu kendi safına çekmeyi başarmıştı. Ayaklanmanın başlangıçtaki önderi General Sanjurjo ölmüş. Falanjistlerin önderlerinin çoğu da (bu arada, başkanları Jose Antonio Primo de Ri-vera) ya zindana atılmış ya da kurşuna dizilmişti. Savaş öncesinin ünlü sağcılarından Calvo Sotelo, ayaklanmadan birkaç gün önce öldürülmüştü. Bunlara rağmen, askerî hareketin yeni önderi General Moia. teslim olmaları konusunda telefonla yapılan teklifi reddetmiş. Güneyde Burgos'tan Madrid'e kadar çarpı bir gönüllüler ordusu meydana tirmişti. Bu ordu, hükümet kuvvetlleri tarafından Guadarrama d larında sarıldı; ama Mola'nın teşkilatlandırdığı bir başka kuvv San Sebastian'ı ele geçirmeyi başardı. Marakeş'deki lejyonerlerden meydana gelmiş birliklerin başına geçen General Franco da, Cebelitârık Boğazını aşarak Endülüs'e girdi. «Afrika Ordusu» adını verdi" bu orduyla kuzeye doğru ilerledi. Badajoz'a, sonra Tagus vadisi boyunca çarpışarak Toledo'ya, sonra da Madrid'e vardı. Bu çarpışmalar sırasında iki taraf da yabancı ülkelerden yardım istemislerdi. Generaller yardım için Mussolini'ye, Hitler'e ve Portekiz Başbakanı Oliveira Salazar'a baş vurdular. Hükümetin de Fransa'ylayapılmış bir anlaşması vardı; bu an laşmaya göre, silah yardımı istedi. Hitler asker ve uçak yardımında bul lunarak, Afrika Ordusunun Cebelitarık Boğazından geçmesini kolaylaştırdı. Mussolini asker yolladı. Salazar da, elinden gelen yardımı esirgemeyeceğini bildirdi. Ama Fransa uluslararası bir çatışmaya karışmaktan korktuğu ve İngiltere'nin bu konuda kendisini destekleyip desteklemeyeceğinden emin olmadığı için yardımda bulunmadı. Avrupa devletlerini, İspanya'ya yardım etmemeye çağırdı. Bu çağnyı Büyük Britanya da destekleyince, Avrupa devletleri İspanya'ya yardımı kestiler. Londra'da kurulan bir komit yardımlar konusunu denetleme yolunda çalışmalara başladı.
Deneme Tahtası
Almanya ile İtalya'nın İspanyol sağcılarına yardımı kesmeyecekleri besbelliydi. Özellikle Almanya, İspanya'nın madenler bakımından zengin olduğunu biliyor, bu madenleri kendi savaş hazırlıklarında kullanmak amacını taşıyordu. Goering de, Alman silahlı kuvvetlerinin yeni buluşlarını deneyebilmek için bir yer arıyordu. İki yıl boyunca, Almanya İspanyol sağcılarına yardım yağdırdı; Alman limanlarından kalkan gemilerde sadece askerî malzeme değil, yeteri kadar da teknisyen ve pilot vardı. Generaller, bazı başarılarını bu yardımlar sayesinde kazandılar. Mussolini de elinden gelen yardımı yaptı. İspanya'yı kazanarak Fransa'ya karşı yeni bir cephe elde etmek istiyordu; onun için, 50 000 kadar asker gönderdi. Savaştan bir yarar sağlayamadı, sadece kendini tatmin etti. Fransa, çağrısına rağmen İspanyol sağcılarına yardımın kesilmediğini biliyordu; ama o da, sonraları Kültür Bakanı olacak romancı Andre Malraux'nun önderliğinde uçak yardımında bulunmuştu. Büyük Britanya, uluslararası büyük sorunlara yol açmamak için, duruma aldırmaz görünüyordu. Dışişleri Bakanı, «su sızdıran bir baraj olması, hiç baraj olmamasından iyidir,» diyordu. Rusya ise, dünyadaki komünist partileri tarafından, İspanya'ya yardımda bulunması için zorlanıyordu. Stalin hem asker hem de malzeme yardımında bulundu; ayrıca, hükümet kuvvetlerinin yanı sıra çarpışmak için uluslararası bir gönüllüler kuvveti kurdu. Böylece İspanya İç Savaşı, İspanya topraklarında yapılan bir Avrupa İç Savaşı oldu çıktı. Guadalajara Savaşında gönüllü İtalyanlar, Mussolini'nin gönderdiği İtalyanlarla çarpışırken, Madrid önlerinde Almanlar Almanları öldürüyordu. Londra'daki komitenin elinden bir şey gelmiyordu. Almanlar da, İtalyanlar da, Ruslar da İspanya İç Savaşına karışmadıklarını ileri sürüyorlar, yani açıkça yalan söylüyorlardı.
Bu arada, General Franco'nun ordusu Madrid kapılarına ulaşmıştı. Siyasi manevralar çevirerek «Milliyetçi İspanya» nın devlet ve hükümet başkanı olmuştu Franco. Hükümetini, Almanlar ve İtalyanlar tanımışlardı. Herkes, şehre dört koldan ilerleyen kuvvetler ve şehirdeki «beşinci kol» yüzünden Madrid'in düşeceğini sanıyordu. Ama başkent halkının direnişi, Rusların silah yardımı ve gönüllüler sayesinde Madrid düşmedi. Başkentin çevresinde Jarama ve Guadalajara çarpışmaları Franco'ya birçok toprak kazandırdı, ama Madrid'i kazandıramadı. Franco, mart ayında şehri almaktan şimdilik vazgeçti ve İspanya'nın kuzeyine ilerlemeğe başladı. Kuzeydeki kampanya, 1937'de Franco'nun kuvvetlerine çok yer kazandırdı. Eline zengin maden kaynakları geçen Franco, Almanlarla pazarlığa oturdu ve önemli silah yardımı aldı. Madrid yakınlarındaki Brunete'e ve Aragon'a saldıran Cumhuriyetçiler durduruldu. Donanmaya Cumhuriyetçiler hâkimdi; ama Franco, Kuzeyde bazı bölgeleri ele geçirince Alman ve İtalyan donanmalarının desteğini sağladı; bu iki ülkeden deniz yoluyla gelen yardımlar, elindeki limanlara rahatça ulaştı. Rus yardımı ise, Akdeniz yoluyla geliyor, yolda İtalyan denizal-tılarmm hücumlarıyla karşılaşıyordu. Bazı malzeme Fransa yoluyla gizlice kaçırılıyordu. Hükümet kuvvetlerinin silah, cephane ve yiyecek stokları tükenmek üzereydi; yenilmelerine an meselesi olarak bakılıyordu. Bu arada, Anarşistlerle Komünistler de birbirlerine düşmüşlerdi (mayıs 1937); Başbakan Largo Caballero'nun yerine daha ılımlı Dr. Negrin geçmişti. Dr. Negrin, Fransızlarla İngilizlerin boykotu yüzünden sadece Rusya'dan gelecek yardıma güveniyordu. Devletin ikiye bölünmesine bile razıydı hükümet; ama General Franco, bütün ülkeyi ele geçirmek istiyordu.
Rus Yardımı Azalıyor
Savaş 1939 yılma kadar sürdü. Hükümet kuvvetleri Teruel ve Ebro ırmağı saldırılarında biraz toprak kazandılar, ama Franco kârlı çıktı sonunda. Aralık 1939'da bütün İspanya'yı ele geçirdi. Cumhuriyetçiler Ruslardan eskisi kadar yardım alamaz olmuşlardı. Gelen yardımlar da, Franco kuvvetlerinin hava akınlarıyla batırılıyordu. Yiyecek durumu son derece kötüydü. İngil-f tere ile Fransa, büyük bir savaşı istemedikleri için, Alman yardımına i hiç ses çıkarmaz olmuşlardı. Eğeri Büyük Britanya, İspanyol cumhuri-yetçilerine silah verseydi ve yardım -götüren Alman gemilerine o kadar «anlayışlı» davranmasaydı sonuç. belki de böyle olmayacaktı. Cumhuriyetçilerin tek umudu, çıkabilecek; bir Avrupa savaşındaydı şimdi. Çekoslovakya ya da Polonya'da patlak verebilecek büyük bir savaş, durumu değiştirebilirdi. Almanya o zaman General Franco'ya yardımını keserdi.
Bu umut da suya düştü. Franco hiç savaşmadan Katalonya'ya girdi, binlerce cumhuriyetçi Fransa'ya kaçtı. Kaçanlar arasında hükümet üyeleri de vardı. Dr. Negrin şubatta İspanya'ya dönerek direnme çarelerini araştırdı. O da, komünistler gibi, kanının son damlasına kadar savaşacağını söylüyordu. Onun Komünist Partisinin oyuncağı olduğunu sanan sosyalistler, liberaller ve anarşistler yine birbirlerine girdiler. Kabinede anlaşmazlıklar baş-gösterdi; hükümetin bazı üyeleri, asıl amacın ölmek değil, barışın sağlanması olduğunu ileri sürdüler. 1939 martının ilk günlerinde, Albay Casado, Negrin'e ve komünistlere karşı ayaklandı. Böylece İç Savaşın içinde bir başka iç savaş ortaya çıktı. Komünistler Madrid'de duruma hâkimdiler; ama İspanya'nın cumhuriyetçilerin elinde olan başka bölgelerinde halk Negrin'i tutmuyordu. Donanmada da isyan çıktı; Carta-gena'da Falanjistler ayaklandı. Neg-rin'le komünistlerin ileri gelenleri kaçmak zorunda kaldılar. Alan, Ca-sado'ya kalmıştı artık. Casado, başkentteki komünistlerin önderlerini kurşuna dizdirdikten sonra Franco ile anlaşmak istedi. Franco, onun bu isteğini reddetti; zaten kabul etmesi için de bir sebep yoktu; Almanya ile İtalya gibi, Büyük Britanya ile Fransa da onu İspanyol hükümetinin başkanı olarak tanımaya hazırdı. Elinde yeteri kadar silah vardı; hiç çekinmeden Madrid'e saldırdı. Sonunda, Casado da deniz yoluy la İspanya'dan kaçtı, Madrid'i Franco'ya bıraktı. 1 nisan 1939'da isyancılar İspanya'nın bütün önemli şehirlerini ellerine geçirmişlerdi.
General Franco'nun zaferi, belli başlı üç sebebe dayanıyordu: Birincisi, Franco, İspanya'daki bütün sağcılara kendini «önder» olarak kabul ettirmeyi başarmıştı; bütün sağcı politikacıları ve toplulukları peşinden sürüklemeyi bilmişti. Kilise de onu desteklemişti. Falanjistler belki ona karşı çıkarlardı, ama onların önderleri de savaşın ilk günlerinde öldürülmüşlerdi. En ünlüleri José Antonio Primo de Rivera da kurşuna dizilmişti. Ortada kala kala Manuel Hedilla kalmıştı, o da Franco tarafından zindana attırıldı. Ortadan kaldırılan Falanjist önderlerinin yerlerini yenileri alamadı; zaten bu parti gerçek anlamda faşist bir parti olamamıştı hiçbir zaman. Öte yandan, Cumhuriyetçilerin koalisyon hükümetinde sürekli anlaşmazlıklar çıkmıştı.
İkincisi, İç Savaş geleneksel savaş kurallarına göre yapılmıştı. Bu kuralları da generaller, cumhuriyetçilerden daha iyi biliyorlardı. Cumhuriyetçiler, alışılmış ordu düzenini bozup sağcılara karşı çetelerle savaşsaydılar belki başarı kazanabilirlerdi.
Son olarak, Franco'ya dışarıdan yapılan yardım, cumhuriyetçilere yapılan yardımdan çok daha fazlaydı. Cumhuriyetçiler sadece Rusya'dan gelecek yardıma güvenirken, Franco Almanya ve İtalya'dan Texas Oil Company'ye kadar birçok kaynağın desteğiyle savaşmıştı. İspanya İç Savaşı kanlı başlamıştı, kanlı bitti. Cumhuriyetçileri desteklemiş olan binlerce kişi öldürüldü, zindana atıldı. Eylülde başlayan II. Dünya Savaşı yüzünden de, ülke yıllarca yoksulluk içinde yüzdü, başka ülkelerden yardım alamadı, açlıkla savaştı.
(Türkçesi, Ülkü Tamer)
20.Yüzyıl Tarihi, Arkın Kitabevi
|
---|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder