Öncesi
1885'te cumhuriyetçiler arasındaki bölünmeden yararlanarak siyaset sahnesinde öne çıkan General Georges Boulanger, Bonaparte'çılara ve kralcılara dayanarak otoriter bir yönetim kurmaya girişti. Boulanger'nin manevralan 1899'da boşa çıkarıldı. Aynı yıl Fransız Panama Kanal Kumpanyası'nın iflas etmesiyle çok sayıda hisse senedi sahibi güç duruma düştü. 1892'de kumpanya yöneticilerinin bazı milletvekili ve senatörlere rüşvet verdiğinin açığa çıkmasıyla bir skandal patlak verdi. Bu olay Oportünist kanadın önderlerine önemli bir darbe vurdu. 1894'te casuslukla suçlanarak ömür boyu hapse mahkûm edilen Alfred Dreyfus adlı yüzbaşının haksızlığa uğradığının anlaşılmasıyla 1898'de açılan kampanya, siyasal ve toplumsal güçlerin yeniden saflaşmasına yol açan bir çalkantıya neden oldu.
Bu bunalımlann etkisiyle toplumda geleneksel kurumlara karşı güçlenen tepki, 1899'dan sonra radikal, sosyalist ve merkez grupların oluşturduğu Cumhuriyetçi Blok'un istikrarlı bir yönetim kurmasını sağladı. Bu dönemde ordu ve kiliseyi sivil yönetimin denetimi altına almaya yönelik sert önlemler alındı. Dinsel tarikatların çoğu dağıtılarak devlet ve din işleri resmen birbirinden ayrıldı. Eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapıldı. 1900'den sonra J. Guesde ve J. Jaurès öncülüğündeki iki partide toplanan sosyalist gruplar, 1905'te de İşçi Enternasyonali Fransa Bölümü (SFIO; Sosyalist Parti) adı altında birleşti.
Dış politikada 1880'den başlayarak sömürgecilik yarışına etkin biçimde katılan Fransa 1885'e doğru Tunus, Annam ve Tonkin üzerinde protektora kurmanın yanı sıra Kongo Havzası ve Madagaskar'a girdi. Avrupa'da Bismarck'ın oluşturduğu Üçlü İttifak'ı bozma yönündeki çabalar, 1891'de Rusya, 1902'de de İtalya ile varılan antlaşmalarla sonuca ulaştı. Sömürge rekabeti nedeniyle özellikle Güney Afrika Savaşı(1899-1902) sırasında İngiltere ile başlayan çekişme, Almanya'nın giderek artan tehdidi üzerine yerini işbirliğini öngören Entente Cordiale'e (1904) bıraktı. Bu yeni ittifak Fransa'nın Fas üzerinde protektora kurma yönünde önemli adımlar atmasını sağladı.
|
---|
Savaş öncesi dönem.
Kilise karşıtlarının saldırıları karşısında Katoliklerin başlattığı direniş 1907'de büyük ölçüde kırıldı. Buna karşılık aşırı sağcıların Action Française adı altında giriştiği şiddet eylemleri sınırlı düzeyde kalmakla birlikte varlığını sürdürdü. Hükümete yönelik ciddi bir tehdit de giderek yaygınlaşan işçi grevleriydi. 1906-10 arasında CGT'nin öncülük ettiği bu hareketler sindirme yöntemleriyle bastırıldı. İşçiler arasındaki desteği giderek artan SFIO, Cumhuriyetçi Blok'tan çekilerek etkili bir muhalefete geçti, ama Jaurès'in önderliği altında reformcu ve ılımlı bir çizgiye girdi.
Sosyalistlerin muhalefete geçmesi Radikallerin sık sık merkez partilerle koalisyonlara girmesine neden oldu. 1907'de başbakanlığı üstlenen Georges Clemenceau, grevlere karşı izlediği sert politikaya karşın, çeşitli toplumsal reformlara girişti. İş çevrelerinin ağırlıkta olduğu meclisten istediği yasaları geçiremedi. 1907'de İngiltere ile Rusya'nın yakınlaşmasını sağlayarak Üçlü Antant'ın kurulmasına ön ayak oldu. Clemenceau'nun istifasından (1909) sonra kurulan hükümetlerin dış politikada yumuşama çizgisini benimsemesi ve II. Fas Bunalımı'nda Almanya'yla uzlaşma yoluna gitmesi, milliyetçi tepkilerin güçlenmesine yol açtı. 1912'de başbakanlığı üstlenen ve 1913'te cumhurbaşkanı seçilen Raymond Poincaré, eski ittifak politikasına dönerek silahlı kuvvetleri güçlendirmeye başladı. Buna karşılık SFIO ile Radikal Cumhuriyetçi ve Radikal Sosyalist partilerin büyük bölümü militarizm karşıtı bir tutum takındı. 1914 seçimlerinde sol partiler az farkla çoğunluğu elde etti. |
---|
I.Dünya Savaşı.
Yeni siyasal dengenin hükümete yansımasına fırsat kalmadan 💥I. Dünya Savaşı patlak verdi. Hükümetin Balkanlar'daki çatışmada Sırbistan ve Rusya'nın yanında yer alması üzerine, Almanya 3 Ağustos 1914'te Fransa'ya savaş açtı. Daha önce savaş karşıtı bir çizgi izleyen SFIO ve sendikalar yükselen milliyetçi dalgaya katılmakta gecikmedi. Bir ulusal birlik hükümeti oluşturularak Başkomutan General Joseph Joffre'ye geniş yetkiler verildi. Alman kuvvetlerinin Belçika üzerinden Fransa topraklarına girmesi üzerine, Alsace ve Lorraine'e yönelik saldırı hareketinden vazgeçen Joffre, Alman ilerleyişini durdurarak bir cephe savaşı başlattı. 1916'da Alman kuvvetlerinin Verdun çevresindeki müstahkem mevzilere karşı giriştiği geniş çaplı saldırı püskürtüldü. Savaşın beklenenin ötesinde uzaması siyasal çevrelerde bölünmelere ve ordu içinde de ayaklanmalara yol açtı. Mayıs 1917'de başkomutanlığı üstlenen Verdun kahramanı P. Pétain, orduyu düzene koyarak savunma savaşını sürdürdü. Kasımda başbakanlığa getirilen Clemenceau, bütün kaynakları savaşı kazanma hedefine yönelten bir program benimsedi. İtilaf Devletleri'ni ortak bir komutanlık oluşturmaya ikna etti ve Pétain'in yerine getirdiği F. Foch aracılığıyla saldırı stratejisini uyguladı. Alman direnişinin kırılmasıyla 11 Kasım 1918'de ateşkes imzalandı.
Savaşta cepheye 8 milyon asker süren Fransa'nın insan kaybı 1,3 milyondu. Yaralı sayısı da 1 milyonu buluyordu. Öte yandan sanayi ve tarım bakımından en gelişmiş bölge olan ülkenin kuzeydoğu kesimi, işgal altında büyük yıkıma uğradı. Sanayi üretimi savaş öncesi düzeyin yüzde 60'ına kadar düştü. Ağır savaş harcamaları uzun yıllar sürecek bir ekonomik bunalıma zemin hazırladı.
Paris Barış Konferansı'nda (1919) Fransa adına görüşmeleri yürüten Clemenceau Alman tehdidini ortadan kaldırmayı temel alan bir politika izledi. ABD ve İngiltere ile işbirliğini sürdürmek için toprak ilhaklarından ödün veren Versailles Antlaşması'nı (1919) imzaladı. Yoğun eleştirilere karşın, Temsilciler Meclisi antlaşmayı onayladı.
|
---|
İki savaş arası dönem.
Kasım 1919'da yapılan seçimlerde çoğunluğu Ulusal Blok adı altında birleşen sağcı partiler elde etti. Kurulan hükümet öncelikle ülkenin yeniden inşasına yönelik bir program başlattı. İşgücü açığını kapatmak için sınırların açılması yoğun bir yabancı işçi akınına yol açtı. 1921 sonlarında İngiltere'nin Almanya'nın ödeyeceği savaş tazminatını indirmek istemesiyle bir siyasal bunalım başladı. Başbakanlığı üstlenen Poincaré, Almanya'yı zorlamak için 1923 başlarında Ruhr Vadisini işgal etme yoluna gitti. Bu girişimin yol açtığı vergi artışı ve enflasyon ortamında yapılan ✉1924 seçimlerini Sol Koalisyon kazanınca, Radikaller yeniden iktidara geldi. 1926'ya değin birbirini izleyen yedi hükümet, Fransız Frangı'nın hızla değer kaybetmesiyle baş gösteren mali bunalımın üstesinden gelemedi. Sonunda başbakanlığı üstlenen Poincaré, aldığı sıkı önlemlerle istikrarı sağladı. Yönetimde yeniden sağcı partilerin egemenliği başladı.
Bu dönemde Fransız dış politikasında önemli yer tutan savaş tazminatları sorunu, araya giren ABD'nin hazırladığı plan doğrultusundaki uzlaşmalarla 1929'da önemli ölçüde çözüldü ve 1930'da Ren bölgesindeki Fransız işgaline son verildi. Savaşın hemen ardından Belçika, Polonya, Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya aracılığıyla Almanya'yı bir askeri ittifaklar çemberiyle kuşatmayı temel alan Fransa, Locarno Paktı'yla (1925) Fransız-Alman ilişkilerinin yumuşamasından sonra Milletler Cemiyeti çerçevesinde ortak güvenlik sistemini savunmaya yöneldi.
1920'lerde Fransa'daki sendikal ve sosyalist hareketler de önemli bir değişim geçirdi. Mayıs 1920'deki genel grev girişiminin bastırılmasından sonra CGT'nin gücü kırılırken, 1919'da Katolik, 1921'de Komünist eğilimli iki yeni federasyon ortaya çıktı. SFIO'nun Aralık 1920'deki kongresinde sosyalist hareket bölünmeye uğradı. Parti çoğunluğu Fransız Komünist Partisi (PCF) adı altında yeni bir örgütlenmeye giderken, Leon Blum öncülüğündeki grup SFIO'yu sürdürdü. İki parti arasındaki çekişmede zamanla SFIO'nun ağırlığı arttı.
1929'dan sonra Avrupa'yı sarsan 🔎Büyük Bunalım, başlangıçta yüksek gümrük duvarlarıyla korunan Fransa'yı pek etkilemedi, ama 1931'de bunalımın etkileri kendini duyurmaya başladı. 1932'de Temsilciler Meclisi'nde çoğunluk Radikaller ile Sosyalistlerin eline geçti. Sosyalistlerin dışarıdan desteklediği Radikal hükümet, sağcıların başlattığı karışıklıklar üzerine 1934'te yerini ara hükümetlere bıraktı. Radikal Parti, SFIO ve SFIC'nin katılımıyla 1935'te oluşturulan Halk Cephesi, son derece çekişmeli geçen ✉1936 seçimlerinde Temsilciler Meclisi'nde büyük çoğunluk kazandı. Léon Blum başkanlığındaki hükümet 40 saatlik haftalık çalışma süresi, toplu sözleşme hakkı, Fransa Merkez Bankası'nın devletleştirilmesi gibi önemli reformlar gerçekleştirdi. Özel sanayiyi denetim altına almaya yönelik girişimler, dışarıya yoğun bir sermaye kaçışma neden oldu. Artan işsizlik ve pahalılığın önüne geçmek için öngördüğü yetkileri alamayan Blum Haziran 1937'de istifa etti. Halk Cephesi'nin 1938'de dağılmasından sonra iktidar Radikal Edouard Daladier başkanlığındaki bir merkez koalisyonun eline geçti. Bu dönemde Halk Cephesi reformlarının çoğu askıya alınarak, iş çevreleri lehine politikalar benimsendi.
Hitler tehdidinin ortaya çıkmasından sonra yeni ittifaklara yönelen Fransa, İngiltere'nin yatıştırmacı politikası, İtalya'nın Almanya'ya yanaşması ve SSCB ile ilişkilerin soğuması nedeniyle giderek yalnızlaştı. Bu nedenle Hitler'in Mart 1936'da Ren bölgesini işgal etmesine ses çıkaramadı. İspanya İç Savaşı'nda da müdahaleden kaçınma politikası izledi. 1938'de Almanya'ya Çekoslovakya'nın Südet bölgesini işgal etme olanağını veren Münih Anlaşması'nı imzaladı.
Almanya'nın 💥3 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal etmesi üzerine, İngiltere'yle birlikte Almanya'ya karşı savaşa girmek zorunda kaldı.
Hollanda ve Belçika'yı hızla geçen Nazi orduları Mayıs 1940'ta Sedan yakınlarındaki Fransız savunma hattını kısa sürede yardı. Pétain başkanlığındaki yeni hükümet haziranda Almanya'yla ateşkes imzaladı. Fransa'nın kuzey kesimi ve batı kıyılan işgal bölgesi ilan edilirken, Fransız donanması silahsızlandırıldı ve kara ordusunun asker sayısı 100 bine indirildi.
|
---|
1940 SONRASI. Savaş dönemi. Kuzey Afrika'da bir sürgün hükümeti oluşturma girişiminin önlenmesinden sonra Vichy'de toplanan parlamento, Üçüncü Cumhuriyet'i sona erdirerek Pétain'e yeni bir anayasa hazırlama yetkisini verdi. Ademimerkeziyetçiliğe dayalı korporatif bir devlet yapısını temel alan Pétain, sağcı ve otoriter yönetim yanlısı unsurlardan oluşan sözde bağımsız bir hükümet kurdu. Nisan 1942'de Nazilerin baskısıyla başbakanlığa getirilen Pierre Laval, Fransa'nın kaynaklarını Almanya'nın hizmetine sunan bir işbirliği politikası izledi. Naziler Kuzey Afrika'daki Müttefik çıkarmasından sonra, Kasım 1942'de bütün Fransa'yı işgal etti.
Küçük grupların askeri istihbarat propaganda ve sabotaj eylemleriyle başlayan Direniş Hareketi, Hitler'in Haziran 1941'de SSCB'ye saldırmasından soma Fransız Komünist Partisi'nin etkin mücadeleye katılmasıyla örgütlü ve güçlü bir yapı kazandı. 1940'ta Londra'ya kaçmış olan General Charles de Gaulle, Mayıs 1943'te direnişçi grupların Ulusal Direniş Konseyi adı altında toplanmasını sağladı. Bu arada de Gaulle'ün kurduğu Özgür Fransa Hareketi'nin yönetim organı Fransız Ulusal Kurtuluş Komitesi zamanla bir sürgün hükümeti biçimini aldı.
Müttefiklerin Normandiya Çıkarması'nın (Haziran 1944) ardından daha etkili bir rol oynamaya başlayan Direniş Hareketi, kurtarılmış bölgelerde yerel yönetimi üstlendi. Alman işgaline karşı düzenlenen Paris ayaklanmasından sonra Fransa'ya dönen de Gaulle, geçici hükümet aracılığıyla duruma egemen oldu. 1944 yazında Vichy görevlileri ve yandaşlarına karşı girişilen misillemelerde yaklaşık 10 bin kişi öldürüldü. Daha sonra kurulan özel mahkemelerde 125 bin dava görüldü ve çok sayıda insan çeşitli cezalara çarptırıldı.
|
---|
Dördüncü Cumhuriyet. Ekim 1945'te eski düzene dönüşün yüzde 96'lık bir çoğunlukla reddedildiği halkoylamasıyla birlikte oluşturulan Kurucu Meclis'te büyük ölçüde Direniş Hareketi'nin adayları yer aldı. Yeni yönetimin biçimi konusunda, biri güçlü bir yürütmeden yana olan, öbürüyse seçmenlerin denetimine bağlı tek meclisli bir yönetimi savunan iki eğilim ortaya çıktı. Bu tartışmada tarafsız kalan ve kamuoyunun baskısıyla istediği yönetim biçimini kabul ettirmek isteyen de Gaulle, Ocak 1946'da geçici cumhurbaşkanlığından çekildiğini açıkladı. Beklediği tepkiyi göremeyince arka planda kalma yoluna gitti. Mayısta yapılan birinci halkoylamasında reddedilen anayasa tasarısının yerine büyük ölçüde Üçüncü Cumhuriyet'i temel alan yeni bir tasarı hazırlandı. İkinci tasarı ekimde az farkla kabul edildi.
Yeni seçilen Ulusal Meclis'teki güç dağılımı nedeniyle Fransa bir kez daha güçsüz koalisyonlar dönemine girdi. Siyasal alandaki kararsızlığa karşın, ekonomide hızlı bir büyüme başladı. Bu büyümenin yarattığı tek sorun enflasyonist etki yüzünden ihracatta rekabet gücünün zayıflamasıydı. Bu arada savaş sırasında Fransa'nın kurtuluşuna önemli katkılarda bulunan sömürge halkların beklentilerinin yeterince karşılanmaması, bağımsızlık hareketlerinin yükselmesine neden oldu. Japon işgalinden sonra Vietnam'ın kuzeyinde komünistlerin öncülüğünde kurulan bağımsız yönetime karşı girişilen 💥savaş, 1954'te Fransa'nın yenilgisiyle noktalandı. Altı ay kadar sonra💥 Cezayir ayaklanması patlak verdi. Ayaklanmanın yayılmasını önlemek için 1956'da Tunus ve Fas'a bağımsızlık verildi. Cezayir'deki direnişi kırmak için, alınan sert önlemler zamanla Fransız iç politikasını da etkiledi. Mayıs 1958'de sağcı grupların ordu birliklerinden destek gören şiddet eylemlerinin yol açtığı siyasal bunalımdan yararlanan de Gaulle, iktidarı üstlenmeye hazır olduğunu açıkladı. Askeri darbe ve iç savaş tehlikesinden çekinen Ulusal Meclis, 1 Haziran'da de Gaulle'ü altı aylık bir dönem için tam yetkiyle göreve çağırdı.
|
---|
Beşinci Cumhuriyet. De Gaulle'ün bir komisyonla birlikte hazırladığı yeni anayasa eylülde yapılan ✉halkoylamasında yüzde 76'lık bir çoğunlukla kabul edildi. Böylece yerel yönetim temsilcileri tarafından seçilen cumhurbaşkanının geniş yetkiler taşıdığı bir yönetim biçimine geçildi. ✉Kasımda yapılan seçimlerin sonunda de Gaulle'cü Yeni Cumhuriyet İçin Birlik (UNR) Ulusal Meclis'te birinci parti oldu.
Öncelikle sıkı para politikasıyla enflasyonu bir ölçüde durduran de Gaulle, Cezayir sorununu da Fransa'nın çıkarlarının korunacağı bir uzlaşmayla çözmeye çalıştı. Sağcı çevrelerin baskılarına karşın sağlanan anlaşma Nisan 1962'de yüzde 90'lık bir çoğunlukla halk tarafından da onaylandı. Cezayir bunalımıyla birlikte öteki sömürgelerde de güçlenen bağımsızlık akımı, 1961'de sömürgeciliğin büyük ölçüde tasfiyesine yol açmıştı. De Gaulle'ün eski sömürgelerle askeri ve ekonomik ilişkileri geliştirmesi, Fransa'ya dünya siyasetinde önemli bir ağırlık kazandırdı.
Başbakan Michel Debre'nin istifasından (1962) sonra bu göreve yakın danışmanlarından Georges Pompidou'yu getiren de Gaulle, parti liderlerinin yetkilerini kısıtlama hazırlıklarına girişmesi üzerine, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi yönünde bir anayasa değişikliğini gerçekleştirdi. ✉1965'te yapılan seçimlerde Francois Mitterrand karşısında ikinci turda az farkla başarıya ulaştı. İkinci cumhurbaşkanlığı döneminde ekonomide sağladığı istikrarla Fransa'nın AET içindeki konumunu güçlendirdi. NATO'nun askeri kanadından çekilme kararı alarak ABD'den bağımsız bir dış politika izlemeye başladı. Her alanda düzen ve istikrar görüntüsünün egemen olduğu bir sırada, Fransa beklenmedik gelişmelerle alt üst oldu.
Mayıs 1968'de Paris üniversitelerinde başlayarak hızla yayılan öğrenci gösterileri, polisin sert müdahalesiyle birlikte sokak çatışmalarına ve işgal eylemlerine dönüştü. Bu sırada fabrikalarda milyonlarca işçiyi kapsayan grev dalgasıyla bütün ülkede yaşam felce uğradı. Mayıs sonlarında radikal gruplar devrim hedefine yöneldi. De Gaulle inisiyatifi yitirmek üzereyken Komünist Partisi ve sendika önderleri ayaklanma girişimine karşı tavır aldı. Başlangıçta harekete sempatiyle bakan orta sınıf, kurulu düzenin yıkılması tehlikesi karşısında hemen desteğini çekti. Değişen bu koşullar altında de Gaulle'ün kısa bir radyo konuşmasıyla Ulusal Meclis'i dağıtarak seçim kararını açıklaması, direnişin sona ermesini sağladı. ✉Seçimlerin sonunda Cumhuriyet İçin Demokratların Birliği (UDR) milletvekilliklerinin dörtte üçünü kazandı.
1968 olayları gene de önemli sonuçlar doğurdu. Hükümet işçilere ödünler verdi ve kapsamlı bir üniversite reformu başlattı. De Gaulle kendisine rakip olarak görmeye başladığı Pompidou'yu görevden aldı. Düzenin normale dönmesine karşın sarsılmış olan otoritesini yeniden sağlamak istediği için, Nisan 1969'da önemsiz bir halkoylamasında istifa tehdidinde bulunarak kişisel ağırlığını ortaya koymaya kalktı. Anayasa değişikliklerinin yüzde 53'le reddedilmesi üzerine cumhurbaşkanlığından çekildi. ✉Haziran 1969'da cumhurbaşkanlığına seçilen ve J. Chaban-Delmas'yı başbakanlığa atayan Pompidou, dış politikada ABD ile ilişkileri yumuşatarak ekonomide iş çevrelerinin çıkarlarım yansıtan bir liberalleştirme hareketi başlattı. 1972'de Chaban-Delmas'la görüş ayrılıkları ortaya çıkınca başbakanlığa Pierre Messmer'yi getirdi. Bu arada çeşitli grupların birleşmesiyle Sosyalist Parti'nin yeniden kurulmasını sağlayan Mitterrand, Komünist Parti ile Ortak Program temelinde ittifak kurdu. ✉Mart 1973'teki Ulusal Meclis seçimlerinde Sol İttifak çarpıcı bir başarı kazandı. Ertesi yıl Pompidou'nun ölümü üzerine yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde, Chaban-Delmas'nm önüne geçen Bağımsız Cumhuriyetçiler Birliği'nin (FNIR) adayı Valéry Giscard d'Estaing ikinci turda yüzde 50,8'lik bir oy oranıyla Mitterrand'ı saf dışı bıraktı.
Giscard tutucu iş çevreleriyle yakın bağlarına karşın başbakanlığa atadığı Jacques Chirac'la birlikte liberal bir reform programı uygulamaya başladı. Petrol bunalımının da etkisiyle sanayi üretiminin duraklaması ve işsizlik ile enflasyonun yeniden hızlanması konumunu sarstı. 1976'da Giscard'la anlaşmazlığa düşen Chirac bölünmüş olan de Gaulle'cüleri, Cumhuriyet İçin Birlik (RPR) altında toplayarak sağın adaylarından biri durumuna geldi. Komünist Parti'nin oy tabanının kaymasından duyduğu kaygılar, ertesi yıl Sol İttifak'ın da bozulmasına yol açtı. Bu ortamda yapılan ✉1978 seçimlerinde RPR birinci parti olurken, Giscard'ın başında bulunduğu Fransız Demokrasisi İçin Birlik (UDF) en kazançlı parti oldu. Bölünmüş sol azınlıkta kaldı. 1981 cumhurbaşkanlığı seçimlerine sol ve sağ ikişer adayla girdi. İlk turda en çok oyu alan Giscard ile Mitterrand ikinci turda karşı karşıya geldi. Solun oy bütünlüğünü koruması sonucunda, Mitterrand cumhurbaşkanı seçildi. Bunu izleyen Ulusal Meclis seçimlerinde Sosyalist Parti yeterli bir çoğunluk elde etti. Pierre Mauroy başkanlığında kurulan ve dört komünistin de yer aldığı hükümet, özel bankalar ile önde gelen bazı sanayi kuruluşlarını devletleştirdi. İşçilerin lehine ücret düzenlemeleri yaptı; yeni bir iş ve konut programı başlattı; yerel yönetimin yetkilerini genişletti. İdam cezasını kaldırarak yargı sisteminde reforma girişti. Dış politikada da Üçüncü Dünya'ya yakın bir çizgi benimsedi.
Ekonomiyi düzeltmede pek başarılı olamayan hükümet ihracat gelirlerinin düşmesi üzerine 1982'de devalüasyona giderek ücret ve fiyatları geçici olarak dondurdu. Mitterrand 1984'te komünist bakanları hükümetten uzaklaştırarak Komünist Parti'yle ittifaka son verdi. Başbakanlığa Laurent Fabius'un geçmesinden sonra, ekonomide liberalizme belirli bir dönüş başladı. Enflasyon oranının düşmesine karşın, işsizlik ve dış borçlar sorun olmaya devam etti. Yerel seçimler sağın güçlenmeye başladığını gösterdi. Bir yıllık ertelemeden ve seçim sisteminin tek tura göre değiştirilmesinden sonra, 1986'da yapılan Ulusal Meclis ve Senato seçimlerinde sağ partiler az farkla çoğunluğu ele geçirdi. Mitterrand böylece Chirac başkanlığında sağ bir hükümetle birlikte ülkeyi yönetmek zorunda kaldı.
✉1988'de yeniden cumhurbaşkanı seçilen Mitterrand başbakanlığa Sosyalist Parti'den Michel Rocard'ı getirdi. Mali skandallar, ekonomik sorunlar, banliyölerdeki şiddet olayları ve hükümete yönelik protesto eylemleri Mitterrand'ın Mayıs 1991'de Rocard'ı görevden alarak yerine Edith Cresson'u atamasına yol açtı. Fransa'nın ilk kadın başbakanı olan Cresson sanayiyi güçlendirmeye ve banliyölerdeki şiddet eylemlerini yatıştırmaya çalıştı. Sosyalistler Mart 1992'deki yerel seçimlerde oy kaybedince, Cresson başbakanlıktan çekildi. Yerine Pierre Bérégovoy geçti. Eylül 1992'de Avrupa Birliği'ne (AB) geçişi öngören Maastricht Antlaşması halkoyuna sunuldu ve ancak çok küçük bir farkla kabul edildi.
✉Mart 1993'teki genel seçimlerde Sosyalistler ağır bir yenilgiye uğrarken, RPR ve UDR koalisyonu 486 sandalyeyle büyük bir çoğunluk elde etti. Mitterrand'ın başbakanlığa RPR üyesi Edouard Balladur'u atamasıyla, yeniden zorunlu birlikte yönetime geçildi. Yeni hükümetin önceki dönemde yanlış ekonomik kararların alındığını ve halka yanlış bilgiler verildiğini ortaya koyan soruşturma raporunun açıklanmasından önce, bu konuda sorumlu tutulan Bérégovoy intihar etti. Yüksek işsizlik oranı ve tırmanan şiddet olayları nedeniyle yabancılara karşı gelişen tepkiler üzerine göçmenlere karşı kısıtlayıcı önlemler alınmaya başladı. İngiltere ile Fransa'yı birbirine bağlayan Manş Tüneli Mayıs 1994'te açıldı. Bu arada Sosyalist hükümetlerin karıştığı çeşitli skandallar ve AB sürecinde yaşanan sıkıntılar yüzünden itibarı sarsılan Mitterrand'ın ağır kanser hastası olduğu açıklandı.
Başbakanlığı sırasındaki yönetimiyle kamuoyunda geniş destek gören Balladur'un kendi parti başkanı Chirac'a karşı aday olması nedeniyle ✉Nisan 1995'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turu büyük bir çekişmeye sahne oldu. İzlediği etkili kampanyayla Balladur'u geride bırakan Chirac, bir ay sonraki ikinci turda Sosyalist aday Lionel Jospin karşısında yüzde 52,64 oy alarak cumhurbaşkanlığına seçildi. Başbakanlığa atanan Alain Juppé'nin kurduğu hükümet, parlamentodaki çoğunluğa dayanarak sosyal güvenlik sisteminde köklü düzenlemeler yapmaya yöneldi. 1995'in sonlarında ülkedeki birçok hizmeti durma noktasına getiren yaygın grevler ve protesto gösterileri üzerine geri adım attı. Militan İslamcı gruplarca gerçekleştirildiği söylenen kanlı bombalama olayları ülkeyi sarstı. Fransa'nın 20. yüzyılda en uzun süre başta kalmış lideri olan Mitterrand 8 Ocak 1996'da öldü.
Güney Pasifik'te bir dizi nükleer deneme yürüten Fransa, uluslararası düzeyde yaygın tepkilerle karşılaşınca Mart 1996'da bu bölgenin nükleer silahlardan arındırılmasına ilişkin antlaşmaya imza attı. Öte yandan AB sürecinde daha etkili bir rol oynamaya başlayan Fransa'nın Ortadoğu ve Afrika'ya yönelik dış politikası da yeni bir ivme kazandı. Hükümet 1996'nm başlarında sosyal güvenlik sistemi reformunu bazı değişikliklerle parlamentodan geçirdi ve Avrupa para birliğine doğru bir adım olarak bütçe açığını azaltmaya yönelik kemer sıkma önlemleri aldı. Mart 1997'de göçmenlere karşı yeni kısıtlamaların getirilmesi ülke çapında yoğun bir tepkiye yol açtı.
Chirac'ın erken seçim kararı alması üzerine ✉Mayıs 1997'de yapılan seçimlerde Sosyalistler öteki sol partilerle birlikte büyük bir çoğunluk elde etti. Jospin'in başbakanlığında kurulan yeni hükümet, işsizlik sorununun üzerine giderek ve harcamaları kısarak ekonomiyi canlandırmayı hedef alan bir program benimsedi. |
---|
Ana Britannica
Axis 2000
Dünyayı Sarsan Yıl, Mark Kurlansky
20. Yüzyıl Tarihi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder