Anadolu'da Kent Devletleri ve Koloniler



Eski Yunan siyasal ve sosyal yaşamının karakteristik örgütleniş biçimi polis (çoğulu poleis) adı verilen kent-devletidir. Kentteki topluluğun iktidarı ve bağımsızlığı söz konusu olduğundan, bir kent, bugünkü anlamda bir "devlet" demekti. Fakat şurası da unutulmamalıdır ki, eski Yunan anlayışında kentdevletlerinin adlarından (örneğin Miletos gibi) ziyade, o kent-devletini oluşturan halkın adı (Miletoslular) ön plandaydı.

Politika sözcüğü de polis'ten türetilmiştir. Kent-devletleri aslında Doğu Akdeniz'de, örneğin Fenike'de daha önceden vardı. Ege dünyası, kent-devletlerinin oluşturulmasında Fenike'den etkilenmiştir. Dorların baskısı sonucu, Ege Denizi'ni aşarak Yunanistan'dan güneye inen ve Eski Yunanca'nın değişik lehçelerini konuşan bazı topluluklar, Batı Anadolu'da, özellikle Ionia bölgesinde kent-devletleri kurmuşlardır. Bu ilk zamanlardaki kent-devletleri boş bir arazide, birdenbire kurulmamış, zaten var olan merkezlerin yeniden iskânı şeklinde oluşmuştur. Daha sonra Batı Anadolu'nun diğer bölgelerinde ve Yunanistan'da da çok sayıda kent-devleti kurulmuştur.

Batı Anadolu'daki Smyrna'yı (Eski İzmir) en erken kurulan kent-devletlerinden biri olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır. Kent-devletini (polis) genelde tek bir kent oluşturmakla birlikte, bazen birkaç kent ya da daha ufak yerleşim birimlerinin bir araya getirilerek bir kent-devleti oluşturduğunu görüyoruz (synoikismos). Fakat kent-devletleri hiçbir zaman bir araya gelip tek bir Hellen devleti çatısı altında toplanmamışlardır. Ege bölgesindeki kent-devletlerinin ne zaman kurulmaya başladığı sorusu tam olarak yanıtlanabilmiş değildir. Bazı tarihçiler, ilk kentin oluşumunu Minos dönemi Girit'ine kadar götürmektedir. Bazı bilim adamları ise kral (basileus) ya da tiran (tyrannos) gibi tek bir kişinin egemenliğindeki yerleşimlere kent-devleti adı verilemeyeceğin; dolayısıyla ancak MÖ 6. yüzyıl sonlarına doğru demokratik rejimin kurulması ile gerçek anlamda kent-devletinin kurulması arasında bir paralellik söz konusu olabileceğini söylemektedirler. Buna karşılık, bir topluluğun, nasıl olursa olsun (oligarşik ya da demokratik), kendisine iktidar şeklini seçmesinin kent-devletinin kurulması için yeterli olabileceğini söyleyenler de vardır.

Bu durumda başlarında kralların bulunduğu kentlerin kurulması MÖ 9. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Smyrna'daki arkeolojik kazılar bu kentdevletinin kuruluşunu MÖ 11. yüzyıla değin götürmektedir; ancak diğer Bati Anadolu kent-devletleri için bu tarih oldukça erkendir. Homeros'un destanlarında yurttaşlık düşüncesinin olduğunu görüyoruz; ayrıca yönetim için bir Danışma Meclisi (boule) ve agorada toplanan bir halk meclisinin varlığı da açıktır. Bazı olaylarda halkın fikrinin hesaba katılması göze çarpmaktadır. Kent-devletlerindeki ilk yönetim şekli krallıktır (monarşi). Devletin başında bir kral (basileus) vardır. Aristoteles bu dönemden övgüyle söz eder:"... ilk dönemlerde erdemli insanlar az sayıda olduklarından kral olarak atanırdı. Çok akıllı, çok yetkin, üstün birinin yasaların üstüne çıkarak toplumu yönetmeye kalkışması adil ve haklıdır" Daha soma kralların yerini aristokratiarın söz sahibi olduğu aristokratik nitelikli oligarşik yönetim biçimi almıştır. 

Bu arada birçok kent-devletinde tiranların egemenliğini görüyoruz. Örneğin MÖ 6. yüzyılda Miletos'ta Thrasybulos ve Histiaios; Kyme'de Aristagoras; Ephesos'ta Pythagoras, Melas, Pindaros, Komas ve Athenagoras; Samos'ta Polykrates; Abydos'ta Daphnis; Lampsakos'ta Hippoklos; Parion'da Herophantos; Prokennessos'ta Metrodoros; Phokaia'da Laodamos; Khios'ta Strattis; Lesbos'ta Pittakos; Kyzikos'ta Aristagoras ve Aiakes; Byzantion'da Ariston'u tiran olarak görmekteyiz. Daha sonra Atina'daki demokrasi rüzgârlarının da etkisiyle, tiranlar kovulmuş ve demokratik yönetimler kurulmuştur.

Bir kent-devletinin fiziksel özellikleri arasında saymamız gereken unsurlar şunlardır: belli büyüklükte bir toprak, yönetim merkezi, tapınak ve agora. Bunlara daha soma tiyatro da eklenmiştir. Kent-devletinin merkezi, genellikle akropolis adı verilen yüksekçe bir tepe üzerindeki, etrafi surla çevrili bir alandı. MS 2. yüzyılda yaşamış olan Pausanias, agorasız ve tiyatrosuz bir kent-devleti düşünülemeyeceğini söylemektedir. Kent-devletinin teorideki üç özelliği ise bağımsızlık (eleutheria), özgürlük (autonomia) ve ekonomik yeterliktir (autarkhia). Yapısal olarak bir kent-devleti, dinsel, politik ve yönetimle ilgili birimlerin yer aldığı merkezî bir kısım (asıl kent alanı) ile bunun çevresindeki, ekonomi alanı durumunda bulunan, diğer bir deyişle tarımsal üretimin sağlandığı kırsal kesimden (khora=egemenlik alanı) oluşmaktadır. Burada, kent-devletinin merkezi ile kırsal kesimi arasında ortaklaşa bir yaşam (symbiosis) söz konusudur.

Bir kent-devletinin başlıca idari kurumları ise a) Halk Meclisi (Demos/Ekklesia), b) Danışma/Kent Meclisi (Boule), c) Boule'nin alt komisyonu olarak' çalışan ve devletin günlük idari işlerinin yürütüldüğü Prytaneion. Ayrıca bazen (örneğin Atina'da olduğu gibi) birtakım devlet memurluklarında bulunduktan sonra bu görevlerinden ayrılmış nispeten ileri yaştaki soyluların yer aldığı Atina'daki Areopagos türü bir meclisten de söz edilebilir.

Şimdi bu kurumlan birer birer açıklamaya çalışabiliriz: Halk Meclisi'ne kent-devletinde yaşayan bütün özgür erkek yurttaşlar katıldığından çok büyük bir alana ihtiyaç vardır. Bu nedenle bir kentdevletinde Halk Meclisi binası, yani ekklesiasterion bulunmaz. Yurttaşlar daha ziyade agora ya da tiyatro gibi açık alanlarda toplanırlardı. Ancak, Anadolu'nun güneyinde, Lykia bölgesinde yer alan Trebenna'daki ekklesiasterion bir istisna teşkil eder ki bu yapı burada ele aldığımız dönemden çok daha ileri bir tarihe (MS 3. yüzyıla) aittir. Ekklesia'ya on sekiz yaşını doldurmuş ve bağlı oldukları demos'a kayıtlı olan erkek yurttaşların tümü katılabiliyordu. Ekklesia, yasama gücünü elinde tutan bir siyasal organ olup burada iç ve dış politika meseleleri görüşülürdü; savaş ve barışa karar verme, kanun yapma, magistratların seçimi, yargılama ve sürgüne gönderme kararlan ekklesia'nın yetki ve sorumluluğundaydı. 

MÖ 5. yüzyılda Prytaneis'in başkanı (epistates) aynı zamanda ekklesianın da başkanıydı. Ekklesia toplandığında önce görevli memur gündemi okurdu ve katılanlar maddelerin tartışmaya açılıp açılmamasını oylardı. Eğer tartışılması istenen bir konu varsa, görevli memur "kim konuşmak ister?" diye sorardı. Konuşmacılar kürsüye (bema) çıkar ve fikirlerini söylerdi. Konuşmak isteyenler arasında sıradan yurttaşlar olabileceği gibi, bu işi profesyonelce yapanlar da (rhetores) vardı. Eskiçağ'da bizim bugün anladığımız anlamda partiler bulunmadığından, bazı etkin grupların sözcülüğünü de bu tür hatipler yapmaktaydı. Konuşmadan sonra el kaldırma yöntemiyle oylama yapılırdı. Tartışılacak ve oylanacak meseleler önce boule'de görüşülürdü. Bu nedenle boule'nin, ekklesia'nın yönetim kurulu gibi işlediğim ve yürütme gücünü elinde tuttuğunu söyleyebiliriz. Theorik olarak tüm yurttaşlar ekklesia'ya katılabilir ve konuşabilirdi. Fakat pratikte bu mümkün değildi. Çünkü ekklesia'ya katılmak için yurttaşların işlerini bırakıp bütün zamanlarım orada harcamaları gerekiyordu; bu da zaman, iş gücü ve para kaybı demekti. Üstelik, kent merkezine uzakta ikamet edenler için bu gerçekten çok güç bir işti. Bu nedenle, yurttaş nüfusunun ancak 1/4'ü ekklesia'ya devam edebiliyordu.

Ekklesia'da görüşülecek maddeleri hazırlayan Boule, yurttaşların oluşturduğu kabilelerden (phyle) belli sayıda kişinin katıldığı bir meclistir. Boule'ye devam eden yurttaşlar (bouleutes) otuz yaşın üstünde olmak zorundaydı. Genelde bir yıl ama nadiren iki yıl görev yaparlardı. Prytaneis'in başkanı (epistates) Hellenion adlı kült merkezi de Naukratis topraklarında bulunuyordu (Herodotos, D. 178). Bu kentler, Khios, Theos, Phokaia, Klazomenai, Mytilene, Knidos, Halikarnassos, Phaselis ve Rhodos'tur.

Koloniler

Güney İtalya ve Sicilya'da o kadar çok koloni kurulmuştur ki bu bölge Eskiçağ'da "Büyük Yunanistan" (Megale Hellas/Magna Graecia) olarak anılmaya başlanmışti. İlk olarak koloni (apoikia) kurma girişiminde bulunanlar Yunanistan ile Samos ve Lesbos gibi adalarda yaşayan Yunanlardı. Daha sonra Batı Anadolu'da Miletos, Phokaia ve diğer Ionia kent-devletleri de koloniler kurmaya başlamışlardır. Ionia'nm doğusunda Lydia Krallığı'nın bulunması, Ion kentlerini denizaşırı yayılmaya itti. Örneğin Phokaialılar MÖ 600 civarında bugünkü Fransa'nın güney sahilinde Massalia'yı (Marsilya) kurdular. MÖ 540'ta Pers ordusu tarafından kuşatıldığında Phokaialıların çoğu, boyun eğmektense göç etmeyi tercih etmişler ve Güney İtalya'daki Elea'ya giderek orada yerleşmişlerdir. Tfeoslular da, tipkı Phokaialılar gibi, Perslere boyun eğmektense gemilerle yola çıkıp Abdera'yı kolonize ettiler. Kolophon da MÖ 7. yüzyılda Smyrna' yı kolonize etti. Anadolu'nun güney kıyılarında MÖ 7. yüzyılda çok az koloni vardı. Örneğin bu dönemde kurulan kolonilerden Phaselis'i Dorlar (Rhodoslular); Nagidos (Bozyazı) ve Kelenderis'i (Aydıncık) ise Samoslular kurmuştu. Herodotos'tan (n. 178) öğrendiğimize göre Phaselis (Tekirova), MÖ 6. yüzyılda Naukratis'teki Hellenion'a katılan dokuz kentten biriydi. Phaselis'in kuruluş öyküsü hayli ilginçtir. Rivayete göre, kolonistler Phaselis'in bulunduğu toprağı, yörenin çobanına kurutulmuş balık vererek almışlardır. Yine Rhodoslular, Phaselislilerle birlikte Soloi'u (Mersin-Mezitli) kurmuşlardı. Strabon (XIV. 667) Side'nin (Selimiye) Aiolis'teki Kyme'den (Aliağa-Nemrut Koyu) gelen kolonistlerce kurulduğunu söylemektedir.

Pontos'un yerli halkından çekindikleri için Eski Yunanların bu bölgede koloni kurmaları kolay olmamıştır. Örneğin Strabon (VII. 298) "...İskitlerin yabancıları kurban ettiklerini, insan eti yediklerini, kafataslarından içki içtiklerini..." anlatmaktadır. Keza Kırım'daki Tauri ve Kafkaslar'daki Kolkhisliler de Eski Yunanların çekindikleri kabilelerdendi. Karadeniz Bölgesi'ndeki en önemli koloni Miletoslulann kurduğu Sinope (Sinop) idi. Eusebios kuruluş tarihini MÖ 631 olarak vermektedir. Ancak, Trapezous, Sinope'nin kolonisi olup (Ksenophon, Anab. IV 8. 22) yine Eusebios tarafından kuruluş tarihi MÖ 756 olarak verilmektedir. O halde Trapezous'u kuran Sinope'yi de Trapezous'un kuruluşundan önceye (MÖ 8. yüzyılın ilk yarışma) yerleştirmemiz gerekir. Bütün bunlar Eski Yunanların Karadeniz Bölgesi'ne MÖ 8. yüzyılda geldiğini gösteriyor. Megaralıların Boiotialılarla birlikte MÖ yak. 560'da kurduğu bir başka koloni Herakleia Pontike'dir (Karadeniz Ereğlisi). Başlarında Gnesiolokhos adlı liderlerinin olduğu kolonistler, yerli halkı (Maryandini) serf yapmıştı. Herakleia, demokratik anayasaya sahip bir kent-devletiydi. Ancak kurulduktan bir süre sonra soylular (gnorimoi), demagoglarca sürgüne gönderildi. Sürgündekiler birleşip demokratik idareye son verdiler; Herakleia'da sınırlı bir oligarşik idare kuruldu.

Ionia bölgesinin en önemli kentlerinden Miletos da Marmara ve Karadeniz bölgelerinde çok sayıda koloni kurmuştu. Miletos'un 90 kadar koloni kurduğu söylenmektedir. Karadeniz kıyısındaki en erken koloni olan Sinope (Sinop) de bir Miletos kolonisiydi. Balıkçılık Sinope'de çok önemli bir geçim kaynağıydı. Strabon, Sinopelilerin balıkçılıkta üçüncü olduğunu söylemektedir. Kent, ayrıca, mobilya kerestesi ve tuzlanmış ton balığı üretimiyle de ünlüydü. Fakat bu koloni kenti öylesine gelişmişti ki kendisi de Trapezous (Trabzon), Kotyora (Ordu) ve Kerasos (Giresun) gibi başka koloniler kurmuştu. Trapezous bağımsız bir kent olmaktan ziyade Sinope'ye vergi ödeyen, ona bağlı bir koloniydi.

MÖ 6. yüzyılda Sinope'nin tekeli, Amisos tarafından kırıldı. Amisos, Miletos ve Phokaia tarafından ortaklaşa kurulmuş bir koloniydi. Propontis (Marmara) bölgesindeki kolonilerin çoğu ise Miletos ve Megara tarafından kurulmuştu. Bölgenin en eski kolonisi olan Kyzikos'u (Erdek) MÖ 8. yüzyılın ortalarında Miletoslular kurmuştur; ancak kent, Kimmerlerin MÖ 7. yüzyılın ilk yarısında Küçük Asya'da yaptıkları tahribat sırasında yıkılmış ve muhtemelen MÖ 670 civarında yeniden kurulmuştu. Parion ise Paros, Erythrai ve Miletos tarafından ortaklaşa kurulmuştu (Strabon, XIII. 588). Kuruluşunda Miletoslulann payının olduğu, Marmara Bölgesi'ndeki diğer koloniler arasında Limnai, Kardia, Arisbe, Perkote, Kolonai, Zeleia, Artake, Prokonnesos, Rhyndakos kıyısındaki Apollonia ve Daskyleion'u sayabiliriz. Astakos, Kalkhedon (Kadıköy), Selymbria (Silivri) ve Byzantion (İstanbul) Orta Yunanistan'dan gelen Megaralılarca kurulmuştu. Megaralılar, Samosluların Perinthos'ta (Marmara Ereğlisi) koloni kurmalarını engellemeye çalışıyorlardı. Fakat başarılı olamadılar ve MÖ yak. 602'de Samoslular Perinthos'u kurdular. Strabon (XIII. 590) Miletos'un, Lydia Kralı Gyges'in (MÖ yak. 680-652) izniyle Abydos (Aydos-Nara Burnu) kolonisini kurduğunu söyler.

Yaklaşık iki yüzyılı kapsayan kolonizasyon döneminin sonunda Ege ve Akdeniz dünyası yoğun bir şekilde Hellen kültürünün nüfuzu altına girmişti. Bir başka deyişle, kolonizasyon hareketi sonunda Hellen yaşam tarzı ve kültürü Yunanistan (Hellas) dışında da gözlenmeye başlanmıştı. Yeni kurulan koloniler kökenlerindeki Hellen unsuru ile gurur duyuyorlardı. Anadolu'da kolonizasyonun en yoğun gerçekleştiği bölgeler kıyı bölgeleridir: Ege, Marmara, Karadeniz ve Akdeniz kıyıları. Eski Yunanlar Anadolu'nun iç bölgelerinde ve Doğu Anadolu'da koloni kurma girişiminde bulunmamışlardır. Bunun en basit nedeni koloni yerinin seçiminde denizden yararlanmanın ön planda olmasıdır.

 Eski Anadolu ve Trakya, Oğuz Tekin, İletişim Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder