Kullandıkları yazı ve dolayısı ile dil açısından Luwi zümresinden olan, fakat kral adlarına bakılacak olursa, hükümdarlarına verdikleri Şuppiluliuma, Hattuşili (ya da Kantuzili), Muwatalli ve Labarna’nın bozulmuş biçimleri ile, kendilerini Büyük Hitit împaratorluğu’nun mirasçıları sayan bu kent devletlerine, araştırıcıların yorumuna göre, Syro-Hitit Devletleri, Geç Hitit Devletleri ya da Doğu Luwiler adları verilmektedir. Etnik bakımdan kozmopolit olan bu bölgede kurulmuş olan devletleri tek bir ulus olarak kabul edemeyiz, örneğin Sam’al krallarından bazıları Luwi adları taşırlarken, diğerleri Arami kökenli adlar almışlardır, aynı şekilde Til Barsip (bugünkü Tel Ahmar) gibi önceleri Luwiler elinde bulunan başka kentler de Aramileşmiştir. Fakat, etnik bakımdan hangi kökten olursa olsun, bu devletlere, komşuları olan Asurlar, Urartular ve hatta îbranilere ve Hatti ülkesi adı verildiğine göre, bizim de bunları Hitit terimi ile niteleyerek, Geç Hitit Devletleri dememiz, hatalı olmayacaktır.Arkeolojik veriler, İç Anadolu’da Hititler'i izleyen bir yerleşim boşluğu göstermesine karşın, Güneydoğu Anadolu’da yapılan kazıların sonuçları, bu kesimde iskanın İ.Ö. 1200-800 arasında kesintisiz olarak sürdüğünü ortaya koymuştur. Gerçekten de, Tiglatpileser, Malatya ve Kargamış’a da seferler yaptığından söz etmektedir bu, arkeolojik bulgular olmasa dahi, adı geçen kral zamanında bu bölgelerin iskan edildiğini kanıtlamaya yeterlidir. Diğer yandan, bu bölgeler hiyerogliflerle yazılmış yazıtların yoğun olarak bulunduğu bir yerdir. Hiyeroglif yazısının uygulandığı dilin ise, Luwice olduğuna daha önce değinmiştik Bu yazıtlarda geçen kral adlarına bakıldığında ise, Uşpilulume, Qatazili, Mutallu, Lubarna gibi adlar dikkati çekmektedir. Ayrıca, Tiglatpileser’den başlıyarak Asur kralları adı geçen bölgeyi Hatti ülkesi olarak nitelemektedirler. Bu durumda, Hitit sonrasında oluşan etnik kaynaşma ve yer değiştirmeler şöyle açıklanabilir: Deniz Kavimleri’nin de baskısı ile çöken Hitit Devleti’nin yerine batıdan trako-fryg kökenli boylar gelmiş ve onların itmesi sonucu, halk, (ÎÖ 10. yüzyıla tarihlenen Kızıldağ/Karadağ yazıtlarının da gösterdiği gibi) Luwi kökenlilerin daha yoğun olduğu güney ve güneydoğuya doğru çekilerek, orada tutunmuşlar ve varlıklarını korumaya çalışmışlardır. İmparatorluk döneminde de önemli vasal krallıklardan olan Kargamış ve Halap da bağımsızlığını sürdürmüştür. Kuzey Suriye’ye giren göçebe Aramiler ile bu bölgedeki Hitit-Luwi halkı karışmıştır. Doğuda ise. Hurri kökenli Nairi ülkesi halkı küçük krallıklar kurmuştur Göçlerin ve yıkılan büyük gücün yarattığı kargaşa, birkaç yüzyıl kadar geçtikten sonra, yatışmaya yüz tutunca, batide Fryg Devleti kurulmuş, doğuda Urartu Devleti ortaya çıkmış güneydoğuda halkın çoğunluğunu Luwiler’in oluşturduğu fakat Arami ve belki de Hurri etnik elemanlarından oluşan küçük kent devletleri gelişmiştir.
Geç-Hitit devletleri özellikle Hitit İmparatorluğu’na
nispeten çok daha küçük yapılardı. Urartu, Asur ve Frigya gibi devletlerle de
zaman zaman ittifak, zaman zaman rekabet etmişde olsa birer birer ele
alındığında nispeten çok daha küçük ölçekte oldukları bilinmektedir.
Dolayısıyla araştırmacılar bu devletlerle ilgili farklı terimler
kullanmıştır. Geç-Hititlerle ilgili İngilizce’den yapılan doğrudan
çevirilerde ‘city states’ kavramının karşılığı olan ‘şehir devletleri’ en çok
kullanılan terimlerden biridir. Örneğin Firuzan Kınal bu terimi tercih
etmiştir. Ancak Geç-Hitit devletlerinin tamamı şehir-devleti değildir.
Aralarında Gurgum, Tabal ve Que gibi teritoryal ya da federatif yapılar da
mevcuttur. Sedat Alp ve daha birçok araştımacının sıklıkla kullandığı bir
diğer terim de beyliktir. Bu tabiri yine bu devletlerin ölçeklerine istinaden
kullandıklarını düşünebiliriz. Fakat bizce buradaki sorun “beylik” kavramının
Geç-Hititlerin mensubu olmadığı bir kültüre ait siyasi ve feodal yapıları
ifade ediyor oluşudur. Ekrem Akurgal’ın da kullandığı bir diğer terim ise
devletçiktir. Hangi terim doğru olursa olsun ufak tefek farklılıklara sahip
olmakla birlikte aşağı yukarı aynı uygarlığın temsilcisi olan ve kendilerinden
önce bu uygarlığı kurmuş olan devletten çok daha küçük ölçekte çok sayıda
küçük siyasi yapılardan oluşan Geç-Hitit Devletleri hiçbir zaman bir araya
gelerek büyük siyasi yapılar oluşturmadılar diyebiliriz. Hasan Ali Şahin |
Geç Hitit Devletleri’nin yayılma alanını kabaca şöyle
tanımlayabiliriz: Tuz Gölü’nden Akdeniz’e kadar güney doğrultusunda çekilecek
bir çizgi, bunların batı sınırını oluşturur; kuzey sının ise, yine Tuz
Gölü’nden Malatya’ya kadar doğu yönünde çizilecek bir çizgidir. Bölgenin doğu
sınırı ise, Malatya’dan güneye, Kargamış’a çekilecek bir çizgi olarak
belirlenebilir; Kargamış’ın daha güneyi ise, Arami etkisine daha çabuk girmiş
oîduğu için, Hitit’ten çok bir Arami bölgesi sayılabilir.
Sınırlarını belirlediğimiz alan, Asur kaynaklarına göre şu bölgelere ayrılıyordu: Kayseri, Niğde, Nevşehir ve Ürgüp’ü kapsayan Tabal, Gürün, Malatya (Milidia) ve dolaylarını içine alan Kummuh, Maraş ve Gaziantep’in merkezini oluşturduğu Gurgum, Adana ve dolaylan, yani Çukurova Bölgesi’ne eşitlenebilen Que, bunun hemen kuzeyindeki Toros dağlık yöresinin bulunduğu Hilakku. Ayrıca, Gaziantep’in güneyinde Fevzipaşa istasyonu yakınındaki Sam’al (bugün Zincirli), İmparatorluk döneminden beri önemini korumuş olan Kargamış, Antakya dolaylarında Hattina.
Bu devletlerin tarihi, kendi yazıtlarından çok, Asur
kaynaklarına dayanılarak, o da tam bir olaylar zinciri içinde birbiriyle ilgili
olarak değil de, parça parça bilgiler halinde çıkarılabilmektedir. Hiyeroglif
yazıtlara dayanarak bazı kent devletlerinin krallarının bir bölümü
öğrenilebiliyorsa da, bunların siyasal ve askeri icraatı hakkında henüz pek çok
sorun karanlıktadır. Bu devletlerin aralarındaki ilişkiler saptanamamaktadır.
Ancak, Asur kralları kendi askeri seferlerini anlatırlarken, bu bölgelerden söz
etmektedirler ve böylece, Geç Hitit Devletleri tarihi sürekli Asur açısından
değerlendirilebilmekte, Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışından, birer Asur
eyaleti durumuna gelinceye kadar, bu bölgede Asur siyasal tarihi içinde
düşünülmektedir. Bu bakımdan, biz burada kent devletlerinin tarihinin tam bir
rekonstrüksiyonuna girişmeden, bugün Anadolu sınırları içinde kalan
krallıkların, Asur ve hiyeroglif kaynaklara dayanarak, tek tek tarihi
verilerini özetlemeye çalışacağız.
Karkamış
Karkamış,
çoğrafi konumundan dolayı Anadolu ve Akdeniz kıyıları ile ticaret yapılan
önemli bir merkez konumunda idi. Mezopotamya, Kuzey Suriye ve Anadolu
arasındaki kervan yollarının kavşak noktasında bulunan bir ticaret merkezi
olarak Eski Doğu’nun en önemli şehirlerinden birini oluşturuyordu. Şehrin
demir işciliğinde önemli bir role sahip olan Maraş bölgesine giden yol
üzerinde olup, burayı kontrol eden bir konuma sahipti. Karkamış’ın Asur ile
olan ticari ilişkileri, Asur’da bulunmuş olan tabletler vasıtasıyla
doğrulanmıştır. Hitit veya Fenike kökenli olup, Fenike kapıları gibi
Karkamış’ta da kullanılmış olan maden, Asurlular tarafından“ Karkamış
madeni’’ olarak adlandırılmıştır. H.A.Şahin |
Asur kaynaklarında Kargamış’ın adı, 8. yüzyılın ikinci yarısına kadar geçmemektedir. 3. Tiglatpileser belgelerinde ise (İÖ 745-727), Kargamış krallarından Pisiris, Asur’a haraç verenler arasında sayılmaktadır. Aynı Pisiris’in 2. Sargon zamanında Kargamış’ta krallık ettiği sanılmaktadır. Kentin lö 717 yılında Asur kuvvetleri tarafından yakılıp yıkılması ve yağmalanması, Asur belgelerinde ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Asur’un bu kente saldırmasının nedeni, anlaşıldığı kadarıyla, Pisiris ile Fryg kralı Mita (ünlü Midas) ın Asur’a ihanetleri olmuştur. Kargamış, yakılıp yıkıldıktan sonra,kralı Pişiriş de ailesi ile birlikte sürülmüş ve bölge Asur valilerinin yönetimine bırakılmıştır.
Asur kaynaklarında kentin tarihi bu şekilde ortaya çıkartabilmekle beraber, Kargamış’ta bulunmuş hiyeroglif yazıtlarda elde edilen bilgileri tümüyle bu çerçeve içine sokmak olası değildir. Yazıtlara göre burada bazı kral adlarını kronolojik sıraya sokabiliyoruz. Fakat îniteşup, Sangara ve Pisiris adlarına bunlarda rastlanmaması bazı sorunlar yaratmaktadır. Yazıtlar üzerinde yeni yapılan bazı araştırmalara inanılacak olursa, Asur kaynaklarının söz ettiği krallar arasına, yazıtlarda geçen şu kralları yerleştirmek gerekmektedir: İÖ 1100 yılındaki İniteşup’tan sonra, İÖ 970-900 yıllarında Ura-Tarhundas, Suhi, Astuwati-manzas, oğlu Suhi (2.) ve Katuwas; Asur kaynaklarında geçen Sangara (İÖ 870-848) ile Pisiris (İÖ 738-717) arasına ise, Astiruwas, Yariris (eskiden Araras olarak okunurdu) ve oğlu Kamanis (eskiden Kamanas olarak okunurdu). Bazı kralların Asur belgelerinde bulunmamalarının nedeni, herhalde, onların zamanında Asur’un batıda seferlere girişemiyecek kadar zayıflaması ya da Asur İmparatorluğunun diğer taraflarındaki askeri seferlerle meşgul olunmasıdır. Kargamış’ta en çok belge bırakan Yariris ve oğlunun anıtlar yaptırabilecek ve kentin bayındırlığı ile uğraşabilecek kadar rahat bir dönem yaşayabilmiş olmaları da, bunun başka bir kanıtıdır.
Hattina (ya da Unqi= Amq)
Antakya ve özellikle Amuk Ovası ve dolaylarını kapsayan
Hattina, daha çok Asur belgelerinden elde edilen bilgilerin ışığı altında
değerlendirilmektedir. Asur orduları ilk kez 2. Asurnasirpal döneminde,
İÖ 876-866 yıllarında Hattina’ya girmiş ve Hattina kralı Lubarna
(yani Labarna), haraç ödemeye zorunlu kalmıştır. İÖ 858’de 3. Salmanassar
da Suriye seferi sırasında, bu kez başka bir Hattina kralı olan ve Asur’a karşı
bir Kuzey Suriye koalisyonu oluşturduğu anlaşılan Sapalulme (yani Şuppiluliuma)
ile karşılaşmıştır. Asur kralı, bu seferinde Hattina’dan bir kısım toprakları
işgal altına almayı başarmıştır. İÖ 857 yılında ise, Hattina kralı olarak
karşımıza çıkan, Qalparunda’nın, diğer Kuzey Suriye kralları gibi,
Asur’a vergi verdiğini görüyoruz. Büyük bir olasılıkla Hitit adlarından olan
Halparunda’nm değişmiş biçimi olan bir adı taşıyan bu kral, Salmanassar’ın İÖ
853 ve 848 yıllarına ait haraç listelerinde de yazılı olduğu gibi, bu Asur
kralının yaptırdığı ve çeşitli yerlerde bulunmuş olan kabartmalarda da haraç
öderken betimlenmiştir. ÎÖ 831 yılma tarihlenen Asur belgeleri, Hattina’da bazı
karışıklıklar çıktığından ve bunların sonucu olarak 2.Lubarni’nin devrilerek,
yerine Surri adlı bir usurpator geçtiğinden söz etmektedir. Asur’un işe
müdahalesi ile, bu taht gasıbı tahttan uzaklaştırılmış ve herhalde Asur’un
adamı olan Şasi, başa geçirilmiştir.
Hattina’nm bu tarihten sonra Aramileştiğini söylemek olasıdır. Ülkenin adı Unqi/u ya da Aramca’da Amq ( = günümüzde Amuk) haline sokulmuştur. 3.Salmanassar’dan 3.Tiglatpileser dönemine kadar buradan düşman bir ülke olarak söz edilmemektedir. Ancak, 3.Tiglatpileser’in, Arpad (ya da Arwad) kentine yaptığı sefer sırasında Unqi kralı Tutammu’nun haraç vermeyi reddetmesi üzerine, Asur orduları bölgeyi yakıp yıkmışlar ve kendi topraklarına kesinlikle bağlamışlardır.
Asur kaynaklarına göre, yukarıda özetlediğimiz olaylar ve yine bu belgelerde geçen kral adları, Hattina’ya bağlı olması gereken Tel Tayinat, Tüleyl, Cisr el-Hedid, Kirçoğlu gibi yerlerde bulunan hiyeroglif yazıtların pek azı tarafından doğrulanmaktadır. Bunlardan Tel Tayinat’taki bir yazıtta Halpa-Ruwa adı okunabilmektedir ki, bunun Asur kaynaklarında geçen Qalparunda ile eşitlenmesi olası görünmektedir.
Diğer yazıtlarda ise, herhangi bir kral adı okunamadığı gibi, tarihsel olaylara ışık tutacak bir bilgi de verilmemektedir. Yine Hattina içinde bir kent ve belki de bu bölgenin başkenti olabilecek bugünkü sınırlarımız dışındaki Tel Ayn Dara’da yapılan kazılarda ise, yüksek düzeyde bir sanat anlayışı ve ustalığı gösteren yontuculuk eserleri çıkmasına karşın, henüz herhangi bir yazılı belge ortaya çıkarılamamıştır.
Sam’al
Yönetim merkezi Gaziantep’in güneyinde, Fevzipaşa istasyonu
yakınındaki Zincirli Höyüğü olan Sam’al ya da Salmanassar
döneminden sonra Arami adı olan Bit Gabbar Devleti, İÖ 858 yılında adı
geçen Asur kralına haraç ödemek zorunda bırakılmıştı. Bu dönemdeki kralı
kaynaklarda Hayanu olarak görünmektedir. Sam’al’in bundan sonraki bahsi, 3.Tiglatpileser
dönemindeki kaynaklarda yine haraç verenler arasında geçmektedir; kralının adı
ise Panammu olarak belgelenmektedir. Sam’al tarihi hakkında Asur
belgeleri bundan başka bilgi vermedikleri gibi, buranın Asur egemenliğini ne
zaman kabul ettiğine ilişkin de herhangi bir ipucu vermemektedir. Gerçi kazılar
sonucu Zincirli’de ele geçmiş olan Asarhadon (İÖ 681-669) steli Asur
egemenliğinin bir belirtisidir, fakat, bu kral döneminde Asur’un eline
geçtiğini kanıtlamak için yeterli bir belge değildir.
Zincirli’de bulunmuş yazıtlar, batı semitik dilleri olan Fenikece ve Aramca ile ve bunların alfabetik sistemleri ile yazılmıştır. Sam’al kralı Barrakib’in hiyeroglifle yazılmış bir mührü ile Karaburçlu mevkiinde bulunmuş bir hiyeroglif yazıt, diğer belgeleri oluşturmaktadır.
Zincirli’deki en eskiye tarihlenen belgeleri Hayya oğlu Kilamuwa yazdırtmıştır. Fenike dilinde yazılmış bu yazıtta Kilamuwa, kendinden önceki kralları şöyle saymaktadır: Gabbar Bamah, Hayya, Sa’il (ya da Şa’ul), Kilamuwa, yazıtında ülkesini refaha kavuşturduğunu ve geliştirdiğini anlattıktan sonra, ilginç bir bilgi daha vermektedir: Kentin halkı Ba'erir ve Muşkap olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bazı araştırıcıların bunun, iki etnik zümreye ait adlar olduğunu iddia etmelerine karşın, bu kesin olmayan bir varsayımdan öteye gitmemektedir.
Zincirli'ye yakın Gerçin mevkiinde bulunmuş bir
stelde ise tarihi herhangi bir olay anlatılmamakla beraber, Ya’idi krallar
olarak Qaral ve oğlu Panamuwa adları geçmektedir, Bu adlardan
Panamuwa, Zincirli’de, kral Barrakib’in (eskiden Barrekub okunurdu) Arami
dilindeki yazıtında da karşımıza çıkmaktadır. Bu yazıtta, Sam’al ülkesinin
içine düştüğü bazı karışıklıklardan söz edilerek, Asur egemenliğinin kabulü
sonucunda, yeniden refah ve mutluluk dönemlerine dönüldüğü anlatılmaktadır. Bu
yazıt yardımıyla Sam’al krallarından bir bölümü daha belirlenebilmektedir.
Bunlar, Qaral, oğlu l.Panamuwa,
Barsur, oğlu 2.Panamuwa, oğlu Barraakib. Yazıtta,
2.Panamuwa’nın egemenliğine girdiği Asur
kralı 3.Tiglatpileser (ÎÖ 745-727) olarak görünmektedir, Anlaşıldığına göre 2.Panamuwa ÎÖ 733-732
yıllarında, Asur ordusunun bağlaşığı olarak Şam yakınlarında çarpışırken ölmüş
yerine oğlu Barrakib tahta çıkmıştır. Panamuwa’nın Zincirli de bulunan diğer
yazıtları, Batı Semitik dillerinin karma bir lehçesi ile yazılmış olup,
tarihsel olaylardan söz etmemektedir.
Bütün bu yazıtlardan elde edilenleri, tarihsel bir çerçeveye oturtmak. Asur kronolojisinin yardımıyla olmaktadır. Eğer Kilamuwa’nın babası olarak geçen Hayya ile 3.Salmanassar belgelerindeki Hayanu eşitlenirse. Kilamuwa'nın tahta geçiş tarihini ÎÖ 845 ile 825 yıllan arasına koymak gerekir, çünkü arada Şa’ul bulunmaktadır. Ancak, Kilamuwa'nın egemenliğinin sonunu tarihlemek güçtür.
2.Panamuwa’nın ölüm tarihi ve Barrakib’in kral oluşunun tarihini de yukarıda söylemiştik. Fakat 2. Panamuwaiun ne zamandan beri Sam’al ülkesinde kral olduğunu kesinlikle söyleyemiyoruz. Belki de onu tahta çıkaran bizzat Tiglatpleser olmuştur. Yerine geçen oğlu Barrakib’in de herhangi bir Asur kralından söz etmemesi nedeniyle, onun da saltanatının ne kadar sürdüğü hakkında kesin bilgiler etmemiz olanak dışıdır. Yazıtlarda görülen kral adlarından Sam’al ülkesinde hüküm sürmüş olan yoksa, 1. Panamuvva de 2.Panamuwa arasında sadece Barsur olmalıdır. Bu babımdan l.Panamuwa’nm egemenliğinin sonunu yaklaşık olataı ÎÖ 770 yıllarına koymakta bir sakınca yoktur.
Tarihsel olayların yazıtlara yansıyan parçalarından
anlaşıldığına göre, Sam’al, Ya’idi (ya da Ya’udi) ya da Bit Gabi m adıyla
anılan bu devlet, tarihinin başlangıcından itibaren Asur egemenliğine girmiş ve
bu yüzden, Ön Asya'nın bu savaş makinesi karşısında varlığını korumuştu.
Gurgum
Asurlular tarafından Marqasi adı verilen Kahramanmaraş
ve dolaylarını kapsayan Gurgum Devleti. 2.Asurnasırpal dönemi Asur
kaynaklarında geçer, fakat 3. Salmanassar’a ait belgelerde bundan daha
etraflı söz edilmektedir. ÎÖ 858 yılında, adı geçen Asur kralına, o dönemde
Gurgum’un yönetimini elinde tutan Mutallu (yani İmparatorluk dönemi
adlarından Muwatalli’nin bozulmuş biçimi) gönüllü olarak haraç verenler
arasında gösterilmektedir. ÎÖ 843 yılına ait haraç üstelerinde ise, Gurgum
kralı Qalparunda'nın adı anılmaktadır. 3.Tiglatpileser döneminde
ise Tarhulara adlı Gurgum kralının. Urartu kralı 2.Sardur'un
bağlaşığı oduğu anlaşılmaktadır. Sonradan. Tarhulara da Asur'a haraç verenler
arasında sayılmaktadır. Olasılıkla ÎÖ 711 yılında, 2. Sargon zamanında
Gurgum’un bir Asur eyaleti haline girdiği bilinmektedir. Asur’un burayı işgal
etmesinin nedeni, Mutallu adlı bir prensin, babasına isyan edip, onu tahttan
indirmesi olarak gösterilmektedir. Bir yazıta göre ise, 2. Sargon, Tarhulara’yı
tahttan kendisi uzaklaştırmıştır. Asur işgalinin fazla bir direnme ile
karşılaşmadan gerçekleştiği de anlaşılmaktadır.
Maraş ve civarında ele geçen hiyeroglif yazıtların bazılarından elde edilen kral adlan şöyledir: Laimas, Muwanzas, Halparutias, Muwatalis, Halparutias (2.), Laimas (2.), Halparutias (2.). Bir başka yazıtta ise, diğerlerinde bulunmayan Astu...mais (?) adlı bir kral ile, sırayla Muwatalis ve Laimas adları sayılmaktadır. Bu krallardan Laimas, yukarıda verdiğimiz sıradaki ilk hükümdar ise, Astu...mais ve Muwatalis’i ondan önceye koymak gerekmektedir. Eğer Laimas, ilk listenin başında bulunan kişi ile eşit değilse, o takdirde bu üç kralın, birinci Üstede verdiklerimizden önce ya da sonraya eklenmeleri gerekir.
Hiyeroglif yazıtlarda geçen bu adlan, Asur kronolojisine
bağlamak olasıdır. Yukarıda verdiğimiz listede adlan bulunan Muwatalis ve
Halparutias (2), 3. Salmanassar belgelerindeki Mutallu ve Qalparunda ile
eşitlenmektedir. Böylece tarihleme açısından bir sabit nokta elde edilmekte ve
diğerleri buna göre sıraya sokulmaktadır. Ancak, 3. Tiglatpileser ve 2.Sargon
kaynaklarındaki Tarhulara’nın hiyeroglif yazıtlarında bulunmaması, yapılan kral
sıralarının güvenilir olma niteliğini sarsmaktadır.
Gurgumlu kime
denir ya da Gurgumlu kimdir sorusunun net bir cevabı yoktur. Gurgumlu
sözcüğü, bir halk ya da milletten çok, belirli bir bölgede yaşayan çok uluslu
bir yapıyı tanımladığını düşünmeliyiz. Luvice yazıtlar ve Hititçe kral
isimlerinden yola çıkarak Gurgum’un sanki Hititli bir krallıkmış gibi
gözükmesine rağmen, bölgenin renkli nüfusunun da bir parçası olan Gurgum
bünyesinde en az bu Hitit kimliği kadar güçlü Arami ve Luvi kimliği de olan
ve asimilasyon ya da akültürasyona maruz kalmayan, bir arada yaşayan
insanların olduğu bir toplumdan söz etmek gerekir. Nüfuzu altında kalmasına
rağmen, kültürel öğeler ve siyasi tarihine bakarak kesin olarak
söylenebilecek şeyin, Gurgum’un Assurlu kimliğini tam olarak benimsememiş
olduğudur. Büyük ihtimalle Tunç Çağı’ndan beri sürdürdüğü ve örneğin mezar
stellerinde kadınların polos tipi başlıklarla tasvirinden de anlaşılan Hitit geleneğinin
yanında, Arami göçleri ile birlikte baskın Arami kültürünü benimsemiş olduğu
daha açıktır. Aramilerin bölgeye geldikten sonraki dönemde yapılmış mezar
stellerine bakıldığındaysa kişilerin kıyafetleri ve saç sakallarının Arami
tarzına yakınlığı göze çarpar. Bunun yanında Luvice stellerin olması, halk
tarafından konuşulan dilin sadece Luvice olduğunu düşündürtse de, çeşitli
yerlerde görülen bölgedeki çokdilliliğin aynı güney komşusu Sam’al’da olduğu
gibi Gurgum’da da olma ihtimalini ortaya çıkartır. |
Milidia
Asur Ticaret
Kolonileri Çağı, Kültepe yazılı belgelerinde “Melita” olarak söz edilen
Malatya’nın adı; Hitit belgelerinde ise “Meliddu, Melide, Milid,Milidia”
olarak geçmektedir. Malatya kelimesinin Hititçe “bal” anlamına gelen
“Melid”den türediği anlaşılmaktadır56. Şehirlerinin tarihini yazanlar genel
olarak hep Hitit döneminden başlarlar57. Malatya’nın da tarih sahnesinde
adını duyurması Hitit döneminde olmuştur. Malatya bölgesi Orta Tunç çağında,
M.Ö. 1800’den itibaren Hitit Devletinin etkisi altına girmiştir. H.A.Şahin |
Malatya ve çevresini içine alan Milidia Devleti, Asur kralı l.Tiglatpileser
zamanına ait kaynaklarda ilk olarak karşımıza çıkmaktadır. Adı geçen kralın
üçüncü egemenlik yılında yapılan bu seferde, Malatya kralının adı verilmemekle
beraber, haraç ödeyerek Asur’un üstünlüğünü kabul ettiği anlaşılmaktadır. Aynı
Asur kralı başka bir yazıtında haraç ödeyen Malatya kralını bu kez Allumari
olarak belirtmektedir. 2. Asurnasirpal’in krallığında Malatya’dan söz
edilmektedir. 3.Salmanassar döneminde Malatya’nın haraç verdiği
anlatılmaktadır. Haraç veren kral Lalla olarak yazılmıştır. Asur kralı ÎÖ 836
yılında buraya düzenlediği seferde ise, Lalli adlı bir Malatya kralının
topraklarından bir bölümünü eline geçirdiğinden söz etmektedir.
3.Tiglatpileser, Urartu kralı 2.Sardur’un bağlaşıkları arasında Malatya kralı Sulumeli’yi (ya da Sulumal okunur) saymaktadır. Aynı kişi, sonradan Asur’a haraç ödeyenlerin listesinde de geçmektedir. Sonunda, Tarhunazi adlı Malatya kralının Asurlular’a ihanette bulunmuş olması gerekçesine dayanarak, Asur orduları 2.Sargon zamanında bu devleti ortadan kaldırmışlardır. Bir belgede Tarhunazi’den önce krallık etmiş bir Gunzianu’ya rastlanmakta ise de, bunun Malatya değil, ayrı bir ülke olan Kammanu’nun kralı olduğu, bazı araştırıcılar tarafından ileri sürülmektedir. Bu ülkenin, Malatya’nın Asur işgali altına alınmasından sonra Milidia ile birleştirildiği sanılmaktadır.
Malatya’nın ÎÖ 711 yılında almışının üzerinden 3 yıl kadar geçtikten sonra Kummuh da Asur egemenliğine girmiş ve Milidia ile Kummuh birleştirilerek, tek bir eyalet haline dönüştürülmüştür. Zaten, bu alaydan hemen önce de Milidia’nın yönetimi Kummuhlu Mutallu’ya verilmişti.
Asur kaynaklarına göre bu şekilde beliren Malatya kralları, Urartu krallarının bıraktıkları belgeler yardımıyla, sayıca artmaktadır. Urartular’ın Fırat Bölgesi’ne ilk gelişleri Menua (yak. İ.Ö. 800) dönemine rastlar. Urartular’ın Hate ülkesi adını verdikleri bu bölgedeki Meliteia kenti; Urartu güçleri tarafından haraç vermeye zorlanmıştır. Bu olayları konu Palu yazıtında, adı geçen kentin kralının adı Suliehauli olarak okunmaktaysa da, bazı araştırıcıların fikrine göre, burada bir kişi adı bulunmamaktadır. Van kalesindeki yazıtlarından anlaşıldığına göre, Urartu kralı Argişti de Hate ülkelerine bir sefer düzenlemiş (yak. İÖ 780) ve kral Hilaruada ile savaşmıştır. Sayılan bölgeler arasında Meliteia kenti ve Tuate halkı ülkesi de bulunmaktadır. Bu ülkenin neresi olduğu belirlenememektedir. Van kalesi yazıtlarından olduğu gibi İzoli yazıtından da çıkarıldığına göre, Urartu kralı 2.Sardur da, Sahu oğlu Hilaruada yönetiminde olan Malatya’ya karşı bir askeri operasyona girişmiş ve onu haraç vermeye zorlamıştır (yaklaşık olarak en geç İÖ 750 yılında).
Bölgeyle ilgili bu Asur ve Urartu kaynaklarından elde edilen bilgilerin ışığı altında Malatya krallarını şöyle sıralamak olasıdır: Allumari (İÖ 1100), Lalli/Lalla (İÖ 853-835) Sulohauli (İÖ 800),.Sahu (İÖ 780), Hilaruada (İÖ 780-750),’ Sulumal (İÖ 745-732), Gunzianu (?), Tarhunazi (İÖ 712). Malatya ve civarındaki Gürün, Kötükale, İspekçür, Darende, Şırzı gibi yerlerde bulunmuş olan yazıtlarda geçen kral adları yukarıda verdiğimiz listedekilerden tamamen ayrılmaktadır. İçlerinden ancak bir ya da iki tanesi, yukarıdakilerle benzerlik göstermektedir. Yazıtların içeriği, tarihsel olayları aydınlatacak hiçbir ipucu vermediği için, Malatya Devleti’nin tarihini bunlara dayandırmak olası değildir. Urartu Kralı Argişti nin yazıtlarında görülen Sahu ile Şırzı hiyeroglif yazıtında rastladığımız Sahuis bir dereceye kadar benzerlik göstermektedir. 3.Tiglatpileser’e ait kaynaklardaki Sulumal ise, hiyeroglifle YUMRUK-mili biçiminde yazılan adla eşitlenmek isteniyorsa da YUMRUK biçimindeki hiyeroglifin SULU olarak okunabilmesini destekleyen başka bir belge tanınmadığından, bu eşitleme de son zamanlarda kuşkuyla karşılanmaktadır. Hiyeroglif yazıtlardan elde edilen kral adlarını da, farkı belirtmek amacı ile aşağıya çıkarıyoruz-Tarus, Walpa-Runtiyas, Halpasuiupis, Suwarmis, Maratis’ JUMRUK-mili (1), Runtiyas, Arnuwantis,’ YUMRUK-mılı (2 ) Arnuwantas, Sahuis, X-ti-Runtiyas.
Kummuh
Asur kralı 2.Asurnasirpal, bu bölgeye düzenlediği
seferde, Qatazilu adlı Kummuh kralından haraç aldığından söz etmektedir.
Aynı kişi 3.Salmanassar’a ait belgelerde de Asur a haraç verenler
arasında sayılmaktadır. 3.Salmanassar a İ.Ö. 853 yılında haraç ödeyen Kummuh
kralının adı ise Kundaşpi olarak belirlenmektedir. 3.Adadnirari (İÖ
811-781) ve 4.Salmanassar (İÖ 781-772) yazıtlarında ise, bu kralların Kummuh
ile Gurgurn ( = Maraş civarı) arasındaki sınır anlaşmazlığını
çözümlediklerinden söz edilmektedir; iki Geç Hitit Devleti arasındaki
ilişkilere ait ender belgelerden olan bu yazıtta, Kummuh kralı Uşpilulume
olarak geçmektedir. Aynı döneme tarihlenen ve Boybeypınarı’nda bulunan
hiyeroglif yazıtta da büyük bir olasılıkla aynı kral, Şuppıluliuma olarak
yazılmıştır. Kummuh’un Asur ile ilişkisi az sürmüş olmalıdır ki, Urartu kralı 2.Sardur,
Van kalesinin Hazine Kapısı olarak bilinen mevkiindeki yazıtında, Kummuh’u
(Qumaha deniyor) ele geçirerek, kralı Kuştaşpi’yi (Kuştaşpili olarak geçiyor)
boyun eğmeye zorunlu bıraktığını anlatmaktadır. Kuştaşpi’nin (İ.Ö 743) 3.
Tiglatpileser’e karşı Sardur’un yanında yer aldığını, adı geçen Asur kralı
da belirtmektedir. Herhalde, zorla itildiği ihanetten dolayı affa uğramış
olacak ki, Kuştaşpi İ.Ö 738 ve İÖ 732 yıllarında yine haraç ödeyen krallar
arasında sayılmaktadır. 2.Sargon döneminde,
yukarıda Milidia bahsinde de değindiğimiz gibi, Malatya’nın Asur güçlerince
istila edilmesinden sonra, oraya Asurlu bir vali atanmamış ye yönetimi Kummuh
kralı Mutallu’ya verilmiştir. Fakat ÎÖ 708 yılında adı geçen kralın ihaneti
bahane edilerek, Kummuh da alınmış ve bir Asur eyaleti durumuna sokulmuştur.
Que ve Hilakku
Adana ve çevresinde kurulmuş olan Que Krallığı, Asur Kralı
II. Sargon’un (M.Ö. 721-705) Tabal Krallığına yaptığı seferlerde askeri üs
olarak kullandığı görülmektedir. Bu da bizlere bu krallığın dönem dönem Asur
tesiri altına girdiğini göstermektedir. Tam anlamıyla merkezi bir otoritenin
var olmadığı Que toprakları sanki federatif bir yapı arz eder. Zira Samal ve
Hilakku gibi siyasi teşekküller zaman zaman Que hakimiyetinin birer vassali
olmuşlardır. Bu duruma boyun eğmeyen ve Çukurova bölgesine yapılan Asur
akınlarını fırsat bilen bu organizasyonlar kimi zaman bağımsızlıklarını ilan
ediyorlar kimi zamanda Asur ilerleyişini bir tehdit olarak algılıyor ve kendi
aralarında birlik sağlıyorlardı. Bölge çok kaygan siyasetlerin izlendiği bir
alandı. Bunların arasında şüphesiz Asativatas’ın ülkesi de mevcuttur. Bugün
Osmaniye’nin Kadirli ilçesi sınırları içerisinde olan Karatepe yani
Asativatas’ın ülkesi sonraki dönemlerde Que Devleti’nin yerini alacaktır.
Zira Asativata kendini yazıtında Adanava hâkimi yani tüm Çukurova’nın hâkimi
olarak lanse edecektir. O son Que krallarından Urikki’ nin varisidir.
H.A.Şahin |
Que’nin Çukurova ile, Hilakku’nun ise, bunun
kuzeyindeki dağlık kesimle eşitlenebileceğine daha önce değinmiştik. 3.Salmanassar’a
karşı ÎÖ 858 yılında kurulmuş Kuzey Suriye kralları koalisyonu içinde Que kralı
Kate ve Hilakku kralı Pihirim’in yer aldıkları bilinmektedir.
Koalisyonu oluşturan diğer devletlerin yenilmelerine karşın, Que ve Hilakku’nun
Asur’un egemenliği altına girdiklerine dair bir kayda rastlanmamıştır. Fakat
bundan 30 yıl kadar sonra, ÎÖ 839’da, aynı Asur kralının Que’den bazı
toprakları işgal etmiş olduğunu öğreniyoruz. ÎÖ 834 yılında ise, 3.Salmanassar’ın
Kate’ye karşı yeni bir sefer düzenlediğini ve yine bazı bölgeleri ele
geçirdiğini, sonunda İÖ 833 yılında Asur ordularının Tarsus’u işgal ederek,
Kate’yi tahttan uzaklaştırıp yerine kardeşi Kirri’yi geçirdiğini Asur
kaynaklarından okumaktayız. Daha sonra, 3.Tiglatpileser dönemine tarihlenen belgelerde,
Que kralı Urikki’nin Asur’a haraç verdiği belirtilmektedir. 2.Sargon’nun bu iki
ülkeyi topraklarına kattığına ilişkin herhangi bir kayıt bilmiyoruz. Ancak, adı
geçen kralın Tabal (= kabaca Kayseri ve dolaylan] ülkesine giriştiği askeri
operasyon sırasında, Que’nin askeri bir üs olarak kullanılmış olması akla yakın
gelmektedir. ÎÖ 709 tarihinde Que’den, Fryg kralı Mita (= ünlü Midas)’ya karşı
bir harekata girişilmiş olduğunu da biliyoruz. Fakat daha önce 3.Tiglatpileser
dönemine tarihlenen ve Mezopotamya’da, Büyük Zab Suyu ile Dicle’nin birleştiği
yerdeki Kalah (= Nimrud)’ta bulunmuş bir mektupta, Asur kralının Anadolu’da
bulunan bir memuru, Fryg kralı Mita’nın Asur ile iyi ilişkiler içinde olmak
istediğini ve Asur’a karşı Urartu ile birleşmek isteyen Que elçilerinin Fryg
topraklarından geçerlerken yakalandıklarını bildirmektedir. Bundan
anlaşıldığına göre, Que kralı Urikki, Asur egemenliğinden kurtulmak için
Urartu’nun yardımını istemiştir. Bu mektuptan çıkan diğer bir sonuç, Asur
kralının Fryg sarayında sürekli bir elçi bulundurduğudur.
Hilakku’nun, 2.Sargon döneminde Asur’un elinde olduğu anlaşılmaktadır. Sargon’un kızlarından biri ile evlenen Tabal kralı Ambaris’e, Hilakku Bölgesi’nin armağan olarak verildiğini, belgelerden okuyoruz. Buna karşılık, Sargon’dan sonra Asur tahtına çıkmış olan Sanherib (ÎÖ 705 – 681) zamanında Hilakku’nun, Tarsus ve diğer bazı kentlerin halkı ile birleşerek Asur’a karşı isyan etmesi, bu bölgelerin Asur Devleti’nin etkisinde fazla kalmadıklarını kanıtlamaktadır. Sanherib, bu isyanı bastırmayı başarmış, fakat kendisinden sonra kral olan Asarhaddon (ÎÖ 681 - 669) buraya bir sefer yapmak zorunda kalmıştır. Yine bu bütün bölge Asur egemenliği altına sokulamamış olacak ki, az sonra Sanduarri komutasında, kuzey Lübnan kentlerinden Sidon’un da katıldığı bir ayaklanma daha çıkmış, fakat, Asur güçlerince bastırılarak, elebaşı durumundaki Sanduarri tutsak alınıp idam edilmiştir. Sonunda, Asurbanipal (ÎÖ 669 -631) zamanında, Hilakku kralı Sandaşarme, Asur egemenliğini kabule zorunlu kılınmıştır.
Bu bölgede bulunan en önemli belgeler, Adana’nın Kadirli
ilçesi Karatepe’de bulunmuş olan Fenikece ve hiyeroglif Luwicesi olmak üzere
çift-dilde yazılmış olan yazıtlardır. Yukarıda sözünü ettiğimiz Gurgum ile
Que’yi birbirinden ayıran sınır olan
Ceyhan Irmağı’nın Karatepe’nin karşısına düşen öteki yakasında bulunan Domuztepe’de
ele geçen bir yazıt ise olasılıkla bir Gurgum prensine aittir; bu
bakımdan Que’yi ilgilendirmez. Tarsus’ta bulunmuş olan yazıtlar ise, tarihsel
olayları açıklayacak ipuçlarından yoksundur.
Hiyerogliflerin çözümüne katkılar sağlayan Karatepe
yazıtlarının Fenikece versiyonunun önce yazdırıldığı, sonra hiyeroglif
Luwicesine çevrildiği hakkında genel bir kanı, araştırıcılar arasında
yaygındır. Bu fikirde olanlar, Luwice versiyonun sözcük hâzinesi bakımından
yoksul olduğunu, dolayısıyla, Fenikece’den çeviri olduğunu ileri
sürmektedirler. Buna karşılık, yazıtların fikir bakımından Hitit-Luwi
düşüncesini yansıttığını iddia edenler de, yazıtın bir yerinde geçen ve kadınların
şimdi ellerinde iğlerle, eskiden çok tehlikeli sayılan yerlerde rahatça
dolaştıkları anlatılan cümleyi kanıt olarak kabul ederler; hatırlanacağı gibi,
Hitit anlayışında ve sanatında iğ ve ayna kadınlığın simgesidir. Hangi fikir
doğru olursa olsun, burada Luwi ve Semitik kültürlerin karışmış olması,
Anadolu’da her dönemde örnekleri görülebilen kültür bileşimlerine iyi bir
örnektir. Karatepe yazıtlarının sahibi, Asi-Tiwatas adlı bir kraldır. Yazıtın
başlangıcında adı geçen kral,kendisini Awarikus’un büyüttüğünü söyledikten
sonra, onun Adana kralı olduğunu belirtmektedir. Genellikle Awarikus, yukarıda
sözünü ettiğimiz Que kralı Urikki ile eşit sayılmaktadır. Eğer böyle ise,
Asitiwatas (Azitawadda olarak da okunmaktadır) onun halefi olarak bütün Que Bölgesi’nin
kralı olmalıdır. Bu kralın Asur egemenliğinde yarı özerk bir yönetici olması
olasıdır; böylelikle, bölgenin geleneksel başkenti olan Tarsus ya da Adana’da
değil de Karatepe’de bir kralın oturmasının nedeni açıklanmış olur.
Tabal
Kaba çizgilerle, Tabal’ın Kayseri ve dolaylarını kapsadığına
değinmiştik; ancak bu bölgenin sınırlarını çok daha güneye ve doğuya yayılmış
kabul etmek yanlış değildir. Bölgenin büyüklüğü, 3. Salmanassar
zamanında burada 20 kadar ufak prenslik bulunduğundan da anlamak mümkündür.
Gerçekten de adı geçen Asur kralı, İÖ 837 yılında Tabal’e yaptığı seferde,
Tabal kralı Tuatte’yi, kentinde kuşattığını ve oğlu Kikki’nin
haraç vermeyi kabul etmesi üzerine, burada bulunan 20 kralın kendi egemenliğine
girdiğini bildirmektedir. Urartu krallarından Argişti’nin de İ.Ö 785
yılında batıya doğru ilerlediği ve Tuate soyunun (ya da oğullarının) ülkesine
girdiği, Van kalesi yazıtlarında okunmaktadır. Bu ülke Tabal olabilir; belki
Urartular, Tabal’i, Asur kaynaklarında geçen Tuatte’nin soyu ile
eşitlemişlerdi.
Tiglatpileser’e haraç veren krallar arasında şu adlar sayılmaktadır: Tabal kralı Waşşurme, Tunna kralı Uşhitti, Tuhana kralı Urballai, İştunda kralı Tuhamme. Bunlardan Waşşurme, haraç ödemeyi daha sonra reddettiğinden, Asur orduları Tabal’e girmiş ve onu tahttan uzaklaştırarak, yerine Hulli adında birini getirmişlerdir. Bu yeni kralın sonunun ne olduğu bilinmemekle beraber, oğlu Ambaris’in, daha önce değindiğimiz gibi, 2.Sargon’un kızı ile evlendiği bilinmektedir. Ambaris’in egemenliği altında bulunan bölgeden, 2.Sargon dönemine tarihlenen yazıtlarda Bit-B' taş olarak söz edilmektedir. Belki de buraya Saz zamanında yeni bir ad verilmiş olabilir. IÖ 713 yüz Ambaris, Muşki (= Fryg) kralı Mita ve Urartu kralı Russa ile Asur’a ihanet etmiş ve bu nedenle Tabal işgal edilerek yönetim,’ Asur’dan gönderilen bir valiye verilmiştir bölgedeki Tunna Devleti’ne dokunulmamış ve onun kralı Matti, Asur’a haraç vererek, varlığını sürdürmüştür. 2.Sargon’un Tabal’e, İÖ 706 tarihinde yaptığı seferin ayrıntıları bilinmemektedir. Daha sonraki yıllarda. İÖ 675’te Tabal’de, İşkallu adında bir yerli kral olduğu ve Milidia kralı Mukallu ile müttefik olduğu, bazı belgeler yardın anlaşılmaktadır. İÖ 667 yılında bu Mukallu, kendisini Tabal’in de kralı ilan etmiştir.
Tabal Bölgesi içine giren yerlerde bulunmuş olan hiyeroglif yazıtlarda, 3. Tiglatpileser yazıtlarında adı geçen Waşşurme adına çok rastlanmaktadır. Bu yazıtlardan Topa’da da bulunanı üzerinde, bu kral, Tuwatis oğlu Waşşurrma olarak bulunmaktadır. Krallığının başkentinin adı ise Parwida biçiminde belirtilmiştir ki, bazı araştırıcılar bunu Bit-Burudar ile eşitlemek eğilimindedirler. Diğer küçük krallıkların Waşşurma’yı kendilerinden daha yüksek saydıkları. Sultanhan ve Kululu yazıtlarını yaptırtanların, kendilerini vasalleri olarak tanıtmalarından anlaşılmaktadır.
Yine 3.Tiglatpileser’in annallerinde Urballai olarak geçen kişi, Kemerhisar ve İvriz yazıtlarında Tuwanuw= Warpalawas olarak karşımıza çıkmaktadır. Bulgarmadendeki yazıtta, kendisini Tarhuwadda oğlu Tarhunası olarak tanıtan kişi de Warpalawas’ın vasali olduğunu yazmaktadır. Onun ünvanı ise “hâkim”dir. Hiyeroglif yazıtlarındaki bu “tarwana” = hâkim ünvanı, Yunan dünyasındaki Tyrannos ve İbranca “şopet” ile karşılaştırılmaktadır. Tevratta geçen “hâkimler” ve Yunan ülkelerindeki Tiranlar da aslında yöneticiydiler. Warpalawas’ın Tuwanuwa’da kral olduğunu söylemesi ile, Asur metinlerindeki Tuhana'nın da Luwi dilindeki aslı öğrenilmiş olmaktadır.
Çiftlik mevkiinde bulunan bir başka yazıtta, Tuwatas adına rastlanmaktadır. Bu kişi eğer 3.Salmanassar yazıtlarında bulunan Tuatte ile eşitlenebilirse, belki onu Waşşurma’dan önceye tarihlemek olasıdır ; ancak bu eşitlik bir benzeri öteye gitmemektedir. Andaval ve Niğde (= eski Na yazıtlarının sahibi olan Saruwanas’m da yine bu yazına birinde geçen Warpalawas ile çağdaş olduğu düşünü de, bu Warpalawas’m yukarıda sözünü ettiğimiz 1 ışı de olup olmadığı kesinlik kazanmamıştır.
Tabal’ın, diğer Geç Hitit Devletleri’ne göre. Aranadolu
tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Daha güneyde olan devletlerin genel olarak sürekli Asur din etki alanı içine
girmesine karşılık, Tabal, Frygler’in
komşusu olmak yüzünden, daha çok onlardan etkilenmiştir. İvriz kabartmasında
görülen giysi ve başlık biçimi Fryg özelliklerini yansıtmaktadır. Erzincan
yakınındaki Urartu Devleti’nin belki de en batıdaki yerleşme noktası olan Altıntepe’deki
bazı küp parçaları üzerinde Urartular tarafından kullanıldığı Van Bölgesindeki
buluntularla da doğrulanmış olan bazı ölçü terimlerinin Luwi hiyeroglifleri ile
yazılmış olması, Tabal’ın Urartu’ dan Fryg kadar etkilenmiş olduğunu
kanıtlamaktadır.
Geç Hititler, Ali M.Dinçol, Anadolu Uygarlıkları
Ansiklopedisi
Kaynaklar :
Geç Hititler, Ali M.Dinçol, Anadolu Uygarlıkları
Ansiklopedisi
Geç Hitit Beylikleri, Prof.Dr.Hasan Ali Şahin, Uluslararası
Eskiçağ Tarihi Araştırmaları Dergisi, Eylül 2019
Geç Hitit Krallıklarından Gurgum’un Tarihi, Coğrafyası ve
Çevre Kültürlerle Etkileşimi, Yüksek Lisans Tezi, İrem Elçi, 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder