Burada savaşa kadar olan dönemi özetleyen ve devrimin öncesini detaylandıran bir metin paylaşıyorum. Devrimin aktörlerinin nasıl bir ortamda ortaya çıktığını gösteren bu metinin daha sonrasının anlaşılmasına yardımcı olacağını umuyorum. B.Berksan
Muhalif topluluklar 1890'larda hızla büyüdü ve sağlamlaştı. İlk
örgütlenenler Marksistler oldu; teröre başvurmayı reddeden bu gruplar, grev
yapıp işverenlere ve devlete karşı toplu hareketle mücadele etmek için işçileri
örgütlemekten yanaydılar. 1898'de bir araya gelerek bir genel program
benimseyen Marksistler anında tutuklandı ve Marksist gruplar 1903'e dek bir
daha bir araya gelmedi. O sene Londra'da buluştuklarında, aralarından yeni bir
şahsiyet sivrildi: Yeraltı ve sürgün deneyimlerini yaşamış, Petersburg Hukuk
Fakültesi mezunu bu kişi, Vladimir İlyiç Ulyanov, yani devrimci takma
adıyla Lenin'di. Volga kıyısındaki Simbirsk'te lise seviyesinde fen
öğretmenliği ve devlet okulu müfettişliği yapan bir babanın oğlu olan Lenin,
sürgünde bulunduğu Sibirya'dan Batı Avrupa'ya gelip İskra [Kıvılcım] adlı
sosyalist gazeteyi çıkarmaya başladı; bu gazete sayesinde Lenin ve Marksizm,
öğrenciler ve devrim hareketinin fideliği olacak bir avuç işçi arasında kendine
taraftar buldu. Londra kongresinde parti, daha incelikli bir programla ve
yapıyla yenilenirken, ilk anlaşmazlıklar da doğdu. Marksistlerin amacı, Çar'ı
devirip demokratik bir cumhuriyet kurmaktı ("burjuva devrimi") .
Yani, bu iş başarılana kadar, proletarya diktatörlüğü kurmaya ve sosyalizme
geçmeye çalışmanın doğru olmadığına inanıyorlardı. Şimdilik düşman Çar'dı.
Dolayısıyla otokrasi rejiminde iş görecekler, daima polisle savaş halinde
olacaklardı; Lenin, partinin, deneyimli devrimcilerin oluşturduğu bir yeraltı
hareketi olması gerektiğini düşünüyordu. En yetkin önderleri Yuli Martov olan
muhalifler ise, yeraltı mücadelesine yoğunlaşma ihtiyacını Lenin'in abarttığını
söylüyor ve daha gevşek bir parti istiyordu. Söz konusu meseleyle ilgili
oylamayı Lenin az bir çoğunlukla kazandı; böylece Lenin'in taraftarları
Bolşevik (bolşe'nin anlamı "fazla"dır) , Martov'un taraftarları
Menşevik (menşe'nin anlamı "az"dır) adını aldı.
Bu tartışma, sayıları bir avuç olan işçi eylemcilere henüz sirayet etmemiş, partinin aydınlar çevresiyle sınırlı kalmıştı; o yıllarda parti önderleri bu sınıftandı. Martov'un babası, varlıklı bir Yahudi işadamı ve Rusça yayım yapan Yahudi basınında gazeteciydi ve bizzat Martov, Petersburg'da liseye gitmiş, devrimci etkinlikten ötürü tutuklanmadan önce bir sene boyunca üniversiteye devam etmişti. Troçki, Yahudi bir çiftçi aileden geliyordu, I. Aleksandr zamanında Yeni Rusya'ya taşınmış yerleşimcilerin torunuydu. Odessa'da seçkin bir Lutherci liseden mezun olan Lev Troçki, tıpkı Lenin ve Martov gibi, erken dönem devrimci önderlerin tipik bir örneğiydi.
Oluşan tek siyasi grup Marksistler değildi. 1870'lerin eski narodnik (halkçı) geleneğini anımsayan devrimci topluluklar, 1901 'de bir araya gelip Sosyalist Devrimci Parti'yi (Sotsialisti Reuolyutsieneri; SR) kurdu. Kapitalizmin, kimliği köylü olan Rusya üzerinde suni bir nakil olduğuna dair inançları hala sağlamdı ve çabalarını köylerde yoğunlaştırma kararı almışlardı. Eyleme geçtiklerinde ise, köylüleri ögrütlemede zorluk yaşadılar; yandaşlarının çoğu şehirlerdeki fabrikalarda çalışan işçilerdi. SR denilen bu devrimciler, bazı Marksist fikirleri de benimseyerek, eklektik bir ideoloji oluşturmuşlardı; sonuçta bu ideoloji, tutarsızlığından ötürü daha sevimsiz hale gelmişti. Ayrıca, devlet yetkililerine yönelik terörün faydalı bir vasıta olduğuna da inanıyorlardı ve fabrikalardaki SR kışkırtıcılarının yanı sıra, Muharebe Örgütü de bir dizi çarpıcı suikastle hükümete karşı acımasız bir savaş yürütüyordu. Doğal olarak polis özellikle bu gruba odaklanıyordu. 1903'ten 1908'e kadar Muharebe Örgütü'nün başında Evno Azef adlı bir polis ajanı vardı.
Örgüt kuran son kesimin liberaller olması şaşırtıcı değil. Yüzyılın sonuna doğru hızla büyüyen Rus orta ve üst sınıfları açısından oluşan uygun şartlar sonucunda, bunlar da siyaset sahnesinde boy gösterdiler. 1860’lardan itibaren, kimyagerlerin, mühendislerin, doktorların, ziraatçilerin teşkilatları gibi sayısız meslek grubu ve derneği vücut buldu. Özellikle işadamları, menfaat sağlayacakları ekonomi politikalarını, himayeci gümrük vergilerini ve etkinlikleri için daha modern (ve iş dünyası dostu) bir yasal çerçeveyi kabul ettirmek amacıyla canla başla çalışıp lobi grupları kuruyorlardı. İşadamı grupları, hükümetle özel iş yapan imalatçılardan ve bankerlerden ibaret değildi; bu gruplar, toplantılarda bir araya geliyor, gereksinimlerini halka açık şekilde tartışmak maksadıyla büyük Nijni Novgorod panayırından ve pek çok fuardan faydalanıyordu. Gazeteler, Rusya'nın pek çok ihtiyacının ele alındığı ama anayasa meselesinden özenle uzak durulan bu toplantılar hakkında kapsamlı haberler yapıyordu. Bu örgütlerin pek çoğu, öncelikle Maliye Bakanlığı tarafından ilerlemeyi teşvik amacıyla desteklendi, hatta böyle örgütler yaratıldı; elbette söz konusu örgütlerin üyeleri siyaseten son derece sadıktı. Fakat zaman geçtikçe iş örgütleri ve başka örgütler, toplumsal ve iktisadi meselelere dair tartışmanın kapsamını genişletti, değişen toplumun ihtiyaçlarına yanıt veremeyecek kadar muhafazakar ve yavaş olduğunu gördükleri hükümetin, toplumun bu katmanlarında yarattığı hüsranı dile getirdiler. Aydınlar sınıfı ve eşraf içinde kimi liberal önderler, daha siyasi bir örgütlenmenin zamanının geldiğini düşünüyordu. Onlarca yıl boyunca, zemstvoların evrimleşip halkı temsil eden bir sisteme dönüşeceğini ya da hükümetten yeni, daha liberal önlemlerin geleceğini, keyfiliğin yerine temel hakları ve bir şekilde halka danışmayı koyacağını ummuşlardı. Bunların hiçbiri gerçekleşmese de, zemstvo'lar, pek çok liberal soylunun ve başkalarının, sayısız yerel meseleyle başa çıkmayı öğrendiği, böylece kamu yaşamında deneyim kazandığı ve hükümetin isteksizliğine rağmen iktidarı büyük oranda paylaştığı bir meydan olagelmişti.
1901 'de hükümetin bütçe ayırmayı reddetmesi üzerine bu meclislerden el çektiler ve küçük bir liberal eylemci grubu, yeraltında faaliyet gösterecek Özgürlük Birliği'ni kurdu. Teröre ve devrimci yöntemlere karşı olan bu grup, ancak yasadışı bir oluşumun, belirli meselelerin ötesine geçip gerekli tartışmaları nakledebileceğine ve yurtdışıdan kaçak yayınları getirebileceğine karar vermişti.
1904'e gelindiğinde, farklı farklı görüşler benimsemiş eylemci şebekeleri Rusya'nın iç bölgelerindeki büyük şehirlere yayılmıştı; üstelik batı ve güney bölgelerinde Polonyalıların, Yahudilerin, Gürcülerin, Ermenilerin ve öbür halkların içinde şekillenen milliyetçi ve sosyalist gruplar, istikrarsızlığın boyutunu artırıyordu. Derken 27 Ocak (9 Şubat) 1904'te Japon donanması, Port Arthur'daki Rus üssüne saldırdı ve Rus filosunun büyük kısmını batırdı. Şimdi Rusya, Petersburg'dan bakınca dünyanın öbür ucunda Japonya'yla savaş halindeydi. Tek iletişim hattı, büyük kısmı tek yönlü hattan oluşan ve hepsi tamamlanmamış olan Trans-Sibirya demiryoluydu. Üslerden uzak olan ve yaşlı generallerin hantallaştırdığı Rus ordusu, o yıl içinde pek çok yenilgiye uğradı. Temmuz ayında bir SR teröristinin düzenlediği suikastte ölen Pleve'nin yerine, daha höşgörülü biri olan Prens Pyotr Sviatopolk-Mirski atandı. Hiç beklenmeyen bu atama, büyük oranda Nikolay'ın annesi, dul Çariçe Mariya'nın çabalarının eseriydi. Sviatopolk-Mirski birtakım ölçülü liberal önlemler almakla meşgulken, Petersburg'da yeni bir bunalımın eli kulağındaydı. Büyük şehirlerde polisler, sosyal-demokratlarla SR'lerin işçileri arasındaki başarısından uzun süredir kaygı duyuyordu. Aralıksız tutuklamalara rağmen, SR'ler ölçülü bir şekilde ilerliyor görünüyorlardı; ısrarcı tavırları ve işçilerin de onlara kulak vermeye hevesli olması nedeniyle yetkilileri endişeye sevkediyorlardı. Derken, Moskova siyasi polisinin başı Sergey Zubatov'un aklına, polisin kontrolünde bir işçi sendikası kurma fikri geldi. Bu sendika, işçilerin koşullarını iyileştirecek birtakım mütevazı toplumsal hizmetler sunacak, bu arada işçilere, Ortodoks Ki[1]lisesine ve Çar'a sadakati aşılayacaktı. Petersburg'da sendika başkanı Papaz Georgi Gapon'du; Gapon, işçilerin coşkulu desteğini kazanmakta gecikmedi ve devrimciler açısından ciddi bir tehdit oluşturmaya başladı. Ancak şehrin güney yakasındaki devasa Putilov makine fabrikasında aniden başlayan grev, Gapon'u ikileme düşürdü. Polis sendikalarının siyaseti, grevlere muhalefet etmekti (grev, Rus kanununda kamu düzeninin ihlali olarak niteleniyordu) ; fakat Gapon bu yolu seçerse, işçilerin desteğinin radikallere yöneleceğini biliyordu. Grevin yanında yer almayı tercih etti; fakat işçilerin, şikayetlerini bizzat Çar'a sunması fikrini öne sürdü. Gapon, Çar'ın bu ricayı dinleyip bir şey yapacağını varsaymıştı; böylece işçiler yatışacak, grev çözüme ulaşacaktı. 9/22 Ocak 1905'te işçiler kar altında Kışlık Saray'a yaklaşırken, şehirdeki huzursuzluktan sinirleri bozulmuş olan hükümetin tepkisi, askerleri sarayın önüne dizmek ve silahsız kalabalığa ateş açmalarını emretmek oldu. Bu kıyımda yüzün üstünde insan can verdi ve çok daha fazlası yaralandı. Birkaç gün içinde, Polonya'dan Sibirya'ya kadar bütün ülkede yüzbinlerce işçi greve gitti. Bunlar, sendikaların işe karışmadığı, grev ücretinin dağıtılmadığı ve kimsenin önderlik etmediği kendiliğinden hareketlerdi. Polis sendikası itibarını derhal kaybetti ve insanlar, bütün ülkede sadece birkaç bin eylemcisi olan devrimci partilere akın etti. Bunun ardından gelen 1905 Devrimi, sıra dışı karmaşıklıkta bir hadiseydi. Özellikle neredeyse hiçbir işçinin bu tür bir eylem deneyimi olmadığı ve örgütsel yapıların yetersizliği düşünüldüğünde, kentlerdeki grev hareketi muazzam büyüklükteydi. Köylülerin huzursuzluğu ise, ilk kez devasa askeri bastırma harekatlarını tetikleyecek kadar yaygınlaşmıştı; oysa SR'ler ve öteki gruplar, köylüleri örgütlemede hala epey güçlük çekiyordu. Rus olmayan bölgelerin çoğunda, ülkenin iç bölgeleriyle aynı türde isyanlar yaşanıyordu; farklı bölgelerde dönem dönem milliyetçi ya da sosyalist güçler ağır basıyordu. Liberal orta sınıflar genelde tüm bu kalkışmaları edilgen bir şekilde destekliyor, dökülen kandan kesin[1]likle hükümeti sorumlu tutuyordu. Hükümet, son derece tecrit edilmiş haldeydi; Çar Nikolay ise, köylüleri aydınların ve Yahudilerin zehirlediği vehmine kapılmış vaziyetteydi. Bunlar yetmezmiş gibi, Japonya'yla savaş sürüyordu ve durum daha da kötüye gitmişti.
Baharda Japonlar, Mukden'de Rus ordusuna ağır bir yenilgi yaşattı. Donanma, Baltık Filosunu destansı bir yolculukla Afrika ve Güney Asya etrafından dolaştırıp, yitirilen Uzakdoğu Filosu'nun yerine savaş meydanına sürdü. Mayıs 1905'te Tsuşima'da Japon donanmasıyla karşılaşan bu filo, neredeyse bütünüyle imha edildi. Nikolay ve hükümeti artık barış dışında seçenekleri olmadığını fark etti ve Theodore Roosevelt'in aracılık ettiği görüşmelerin sonucunda, 23 Ağustos (2 Eylül) 1905'te New Hampshire eyaletinin Portsmouth kentinde barış imzalandı. Rusya, Port Arthur'daki üssünü ve Sahalin adasının güney yakasını kaybetse de, Mançurya'daki demiryolunu ve Harbin'deki binalarını elinde tutabildi. Bu hadiseler gerçekleşirken, arka planda huzursuzluk hızla artıyordu. Bahar mevsiminde sadece Petersburg'da neredeyse bir milyon işçi irili ufaklı grevler yapmıştı. Bunların bazıları siyasi grevlerdi; fakat çoğu, ücretlerle ve bilhassa fabrika yönetimlerinin aşağılayıcı ve insanlık dışı muamelesiyle ilgiliydi. Köylülerin topraklara el koyması ve soyluların evlerine saldırması türünde olaylar yaz mevsiminde zirveye çıktı ve Orta Rusya'nın tamamına, Ukrayna'ya, Polonya'ya, Baltık eyaletlerine ve Kafkasya'ya yayıldı. Hükümet Gürcistan'daki geniş bölgelerde kontrolü yitirdi ve asi köylülerin yanı sıra haydutlar peyda oldu. Başta Bakü'de olmak üzere, Azeriler ve Ermeniler birbirine girdi, binlerce insan yaşamını kaybetti. Baltık bölgesinde Alman toprak ağalan ile Letonyalı ve Estonyalı köylüler arasındaki etnik düşmanlık, acımasız şiddet olayları doğurdu ve Baltık Almanı soyluları savunması için Kazaklar görevlendirildi.
1905'in yaz aylarının doruk noktası, Potemkin zırhlısında görevli denizcilerin çıkardığı isyandı; bu isyan Sergey Ayzenştayn'ın filmiyle ölümsüzleşecekti. Daha iyi koşullara kavuşmayı ve otokrasinin sona ermesini talep eden denizciler, Romanya'ya yelken açıp gözaltına alınmadan önce Odessa'daki grevcileri desteklediler. Bu ve bunun gibi donanma isyanları, 1906'da da sürdü ve hükümet bunlara müdahale edemedi. Hükümetinin ve annesinin baskısı altında olan Nikolay'ın Ağustosta yayımladığı manifestoyla çok kısıtlı yetkileri olan temsili yasama organını kabul ettiğini ilan etmesi etkili olmadı ve şehirlerdeki grev hareketi sonbaharda daha da güçlü bir biçimde nüksetti.
Ekim'de genel greve dönüşen bu grevler artık, demokratik cumhuriyet çağrılarının yapıldığı, otokrasi karşıtı siyasi bir grev kimliği kazanmıştı. Başka örgütlerin olmadığı bu ortamda Petersburg işçileri, fabrika düzeyinde konseyler (Rusçada Sovyet) oluşturmaya başladı ve ardından bir araya gelip bir şehir Sovyet'i kurdu. Sosyal Demokratlar en başta Sovyetler konusunda kuşkuluydu; fakat Menşevikler, Sovyetlerin potansiyelini farketmişti. Petersburg işçi temsilcileri Sovyetinin en coşkulu önderi Lev Troçki'ydi; renkli ve güçlü bir hatip olan Troçki, Menşeviklerin başlıca önderlerinden biriydi. Lenin ve takipçileri, çoğunluğa katılmakta gecikmedi.
Nihayet 17 / 30 Ekimde Çar, Rusya'nın Duma adıyla temsili bir yasama organı ve bir tür anayasası olmasını kabul etti. Bunun üzerine genel grev sona erdirildi; fakat Lenin ve Bolşevikler, devrimi daha da ileri taşımak istiyordu. Bunun sonucunda 1905 Aralığında Moskova'nın batısındaki fabrika semtlerinde başlayan başkaldırı, ordu ile polisten oluşan kayda değer bir kuvvetle bastırıldı. Ekim Manifestosu Rusya siyasetini bütünüyle, belki Nikolay'ın niyetlendiğinden de fazla değiştirecekti. Vitte yeni oluşturulan başbakanlık makamıyla iktidara geri gelmişti. Liberal ve muhafazakar gruplar parti kurmaya başladı; kimi devrimciler en azından kısmen yeraltından çıktı. Yeni partiler gazete çıkarmaya, üye kaydetmeye, seçimlere hazırlanmaya koyuldu. Kitle siyasetinin doğuşuyla birlikte, Rus Halkının Birliği türünde irili ufaklı topluluklar vasıtasıyla meşum kuvvetler de sahneye çıktı. Bunlar, otokrasiye ve Ortodoksluğa sadık "Kara Yüzler" grubuydu ve Rusya'nın tüm sorunlarının kaynağının Yahudiler olduğunu ilan etmişlerdi. Yoğun bir milliyetçilik damarından beslenen bu grup, tüm ulusal azınlıklara eşitlik verilmesine karşı olmasına karşın, sadece Yahudilere kanlı pogromlar düzenledi; çünkü Polonyalıların ve aydınların ama hepsinden çok Yahudilerin eseri olan devrime bu pogromlarla son verilebileceğine inanıyordu. Pogromlarda ölen yüzlerce Yahudi gibi, Duma'daki iki Yahudi temsilci de bunların terörüne kurban gitmiştir. Sadece Odessa pogromunda en az dört yüz Yahudi can verdi. Kara Yüzler, devrimle mücadelede etkisiz kalmış olsa da, Rusya siyasi hayatına ayrı bir şiddet ve kaos unsuru eklemiştir.
Vitte ile bakanları, hükümetin Rusya'ya verdiği sözü yerine getirmek üzere, Çar'ın da hemfikir olacağı bir anayasa yazdı. Vitte ile kimi devlet yetkilileri tarafından yazılmış ve yeni Duma'nın açılış günü olan 27 Nisan 1906 tarihinde ilan edilmiş olan ''Temel Yasalar" başlıklı bu yasa, Rusya'nın ilk anayasasıydı. Bu yeni yapıya göre, Duma yasa yapacak ve Devlet Şurasıyla uzlaşmaya varılırsa, yasalar onaylaması için çara gönderilecekti; bu adım olmaksızın yasalar geçerlilik kazanmayacaktı. Devlet Şurası, üst kurul işlevi görüyordu; çar bu kurula çoğunlukla devletin önde gelenlerini atasa da, soylular, işadamları ve üniversitelerden birtakım temsilciler de kurulda yer alıyordu. Bu belge, tutarsız denebilecek bir şekilde, çarı otokrat ilan ediyor ama aynı zamanda yasaları Duma aracılığıyla yapmasını şart koşuyordu. Çarın iktidarı ağırlığını yitirmemişti; çünkü Temel Yasalar, dış siyaseti, savaş ve barış ilan etme gücünü, ordunun komutasını ve tüm idari atama yetkilerini çara veriyordu. Tarihte ilk defa çarın, kabine benzeri bir organı vardı (ilk başbakan Vitte'ydi) ve bakanlar, Duma'ya değil çara karşı sorumluydu. Bu epey muhafazakar anayasa, 1906 Avrupasında, sonradan göründüğü nispette tuhaf karşılanmadı. Askeri kuvvetin ve dış siyaset yetkisinin hükümdarın elinde toplanması, Alman ve Avusturya anayasalarının da özelliğiydi; hatta İsveç'te de bakanlar hala parlamentoya değil krala karşı sorumluydu. Rus sistemini ayrı kılan unsur, kabinenin birleşik bir güç niteliğinde olmaması (sonuç alınması, tek tek kişilere bağlıydı) ve Duma seçimlerinin karmaşık bir temsili sistemi içermesiydi. Duma, bölgelere ya da oylama hakkı için mülkiyet vasıflarına göre seçilmiyordu; karmaşık bir bölgesel ayrım, dolaylı oylama ve seçmen bölgesi sistemi söz konusuydu. Her toplumsal zümre (köylüler, şehirliler, işçiler, soylular) için bir seçmen bölgesi vardı ve oy verenler, oylarını bu bölgede kullanıyordu.
Köylülere ve onların toplumsal muhafazakarlıklarına hala güvenilen bir dönemde, 1905- 1906 kış aylarında gerçekleştirilen ilk Duma seçimleri sonucunda, köylüleri kayıran bir koltuk dağılımı yapıldı. Nikolay, sadece orta ve üst sınıfların otokrasiye karşı olduğu, köylülerin ise onun yanında yer aldığı kanaatini taşıyordu. Seçimlerin sonucunda hükümete sunulan Duma, birlikte çalışılması imkânsız bir meclisti. Devrimci partilerin seçimi boykot etmesiyle Duma'da en büyük parti liberaller, yani Kadetler (Meşrutiyetçi Demokratlar, resmi adıyla Halkın Özgürlüğü Partisi) olmuştu; oysa en büyük topluluk, henüz yavaş yavaş partileşen köylülerdi. Kadetlere göre hükümet, meşrutiyeti çok dar kapsamlı olarak kabul etmişti; köylüler ise, kendilerine toprak kazandıracak her türlü önleme oy vererek herkesi şaşırttı. Pek çoğu Çar'a bağlılığını ifade etse de, köylüler toprak istiyorlardı; bu durum, Nikolay ile Vitte için büyük sürpriz oldu.
Temmuz ayında Duma'yı dağıtan Nikolay, yeni seçimlerin isteğine göre şekilleneceğini umuyordu. istifa eden Vitte'nin yerini Pyotr Stolipin aldı; Stolipin, isyanı bastırmakla isim yapmış eski bir eyalet valisiydi ama reforma da ilgi gösteriyordu. 1906 güzünde, köylülere, köy topluluğunu terk edip bağımsız çiftlikler kurma izni veren yasayı destekledi ve imzaladı. Grev hareketinin ve kırsal bölgelerdeki huzursuzluk 1906'nın ikinci yansında yavaş yavaş duruldu. Stolipin'in köylü isyanlarını bastırmak üzere gönderdiği ceza taburları, idamları olay yerinde infaz etti. Bununla birlikte, ikinci Duma için yapılan seçimler, Stolipin'in ve hükümetin umduğu sonuçları doğurmadı; aksine, yeni Duma ilkinden bile radikaldi. "Emek Grubu" olarak örgütlenmiş olan köylü temsilcileri artık bütün toprakların köylülere verilmesini talep ediyordu.
Stolipin 3 Haziran 1907'de Duma'yı dağıtmasına karşın, halktan fiilen hiç tepki gelmedi. Devrim, gücünü tüketmişti. Yaklaşık on beş bin kişinin hayatını kaybettiği 1905 Devrimi kanlı bir hadiseydi; ölenlerin çoğu, kırsal bölgelerdeki bastırma harekatı sırasında hükümetin idam ettiği ya da düpedüz katlettiği köylülerdi. Birkaç bin devrimci idam edildi; ayrıca pek çok işçi, grevlerle ilgili çatışmalarda ya da çeşitli başkaldırılarda can verdi. Kırsal bölgelerde kimi toprak ağalan da yaşanan olaylardan olumsuz etkilendi ve pek çok mülk tahrip edildi. 1905'in ikinci yarısında "Bütün Rusya Köylüleri Sendikası" kuruldu; birkaç yüzbin kayıtlı üyesi olan bu sendika, bütün toprakların köylülere devredilmesini talep ediyordu. Sendika, şiddet içeren taktiklerden uzak durmaya çalışsa da, üyeleri 1906'da gitgide radikalleşmeye başladı ve Duma'daki işçi Grubuyla ittifak kurdu. Köylü Sendikası da kapatıldı. Alınan en önemli sonuç, Rus siyasetindeki köklü değişiklik oldu. Sansürün fiilen kalkması ve Duma seçimleri ile tartışmaları sayesinde siyaset, sarayın koridorlarından ve bürokratik kurumların odalarından çıkıp halka, hatta devrim sırasında sokaklara indi. Toplumsal sınıflar bütün olarak farklı şekillerde düşünmeye başladı. Soylular, liberalizmle flörte son verdi ve kısa sürede otokrasi, milliyetçilik, toplumsal düzenin bekası sloganları arkasında birleşti. Kentli orta sınıf ve işçi sınıfı, edilgenliklerini bir kenara bıraktı; siyasi hareketlerde yer almaya, daha radikal partileri desteklemeye başladı. İşadamları kendi başlarına küçük partiler ve lobi grupları kurdu; köylüler, Köylü Sendikası'nın ve SR’lerin sözlerine kulak verdi; ayrıca toprak meselesinde kendi menfaatleri uyarınca oy kullanmayı öğrendiler.
Çeşitli ulusal azınlıkların artık faal siyasi partileri vardı: Gürcistan'da Menşevikler, sosyalizm ile milletçiliği birleştirip uzak ara en kuvvetli güç haline geldi. Letonya'daki Sosyal Demokratlar, Bolşeviklerle ittifak kurup işçi hareketine egemen oldu. Polonya'da tüm siyasi partiler yeraltından gün yüzüne çıktı ve Ulusal Demokratlar, işçilerin sadakatini kazanma konusunda sosyalist gruplarla rekabet etmeyi başardı. İmparatorluğun Müslüman halklarına mensup ilerici aydınlar Duma seçimlerinde birtakım adaylar gösterdi ve kazandı; böylece eşit statü için baskı oluşturmak üzere Tatarları, Başkırtları, Kırımlıları, Azerileri ve Kuzey Kafkasya dağlılarını birleştiren Müslüman bir Duma grubu oluştu. Özerklik isteyen pek çok grup gibi bunlar da Rus Kadetlerle ittifak kurup, Duma tartışmalarına faal olarak katıldı.
Çar ile bakanlarının elinde kalan iktidar hala hatırı sayılır büyüklükte olsa da, artık yeni siyasi durumla mücadele etmek zorundaydılar ve bu duruma hazır olanların sayısı çok azdı, Nikolay ise bütünüyle hazırlıksız yakalanmıştı. İkinci Duma'nın dağılmasından sonraki yedi yıl, basın özgürlüğü ve halkın faal örgütleriyle Rusya'nın barış döneminde meşruti hükümeti denediği yegane örnekti. Ülkenin kaderi, Stolipin ve çevresindekilerin bu yeni gerçeklikle başa çıkma becerisine bağlıydı. Stolipin 'in devrimi bastırma hareketi bariz bir başarı kazanmıştı: Yüzlerce eylemci, özellikle de SR terörist grubu eylemcileri idam edildi ve bütün radikal partilerin çok sayıda üyesi hapse, sürgüne gönderilirken, hepsi de hayal kırıklığına ve yılgınlığa yenik düştü.
Duma'nın dağıtıldığı 1907'de, daha dolaylı ve gayridemokratik bir seçim sistemine geçildi. Yeni Duma'daki koltukların yaklaşık yüzde ellisi soylulara giderken, köylülerin temsili epey azaltıldı ve pek çok koltuk, güneydeki ve batıdaki ulusal azınlık bölgelerine ayrıldı. Yeni Duma büyük oranda soylu, Rus ve son derece muhafazakardı. Çoğu soylu ve pek çok işadamı Oktobristleri destekliyordu (Çarın Ekim Manifestosu'nu destekledikleri için bu adı almışlardı) ; fakat aynı zamanda çoğunlukla soylulardan oluşan ve Kara Yüzlerin önderlerini içeren bir aşın sağ kanat da vardı. Stolipin, kendi ılımlı reformlarını hayata geçirebileceği, Çar ile hükümetin iktidarını muhafaza edebileceği ve daha Rus milliyetçisi bir siyasete kayabileceği mükemmel bir duruma ulaşmış gibi görünüyordu. Gerçekte, tanın programı dışında pek az şey başarabilmiştir; bunun da etkisi sınırlı olmuştur. Başbakan ile Duma arasındaki bitmek bilmez pazarlıklar sonucunda, Stolipin'in üst sınıflarla arası açıldı. Başbakanın reformları, soylulara göre fazla radikaldi, ama toplumu ve Duma'daki liberalleri yatıştıracak kadar güçlü değildi. Bu meselenin doruk noktası, soyluların büyük oranda Leh olduğu batı eyaletlerinde zemstvo'lan devreye sokmaya yönelik 1911 tarihli planı oldu. Polonyalıların muhalefetine rağmen zemstvo kurullarını açmaya kararlı olan Stolipin, Leh soylulara kıyasla Çar'a daha sadık olduğunu düşündüğü Ukraynalı ve Belaruslu köylü temsilcilerinin sayısını artırmayı teklif etti. Aynı zamanda zemstvo'nun, devletin sırtındaki idari yükü rahatlatacağı ve liberalleri yatıştıracağı umulmuştu. Her halükarda, bu tasarı başarılı olamayacak kadar akıllıcaydı. Stolipin önerisini Duma'dan geçirmeyi başardı ama Devlet Şurası'nı aşamadı. Buna itiraz etmek için istifa etti; Nikolay'ın kendisinden vazgeçemeyeceğini düşünüyordu. Çar dönmesi için ona yalvardı, ama Stolipin, Nikolay hükümetten kimi aşırı muhafazakarları def etmediği, Duma'yı tatil etmediği ve batı zemstvo'ları kanun tasarısını kendi acil durum yetkileriyle yürürlüğe sokmadığı takdirde dönmeyeceğini söyledi. Çar bu şartları kabul etti; fakat bu olay, Stolipin'in fazlasıyla güçlü ve güvenilmez hale geldiğine, ayrıca planlarının haddini aştığına dair Çar'ın gitgide artan şüphelerini teyit etmiş oldu.
Anlaşmazlıklarının bunalıma dönüşmesine fırsat kalmadan, bir SR teröristi, Eylül ayında Kiev opera binasındaki bir temsil sırasında Stolipin'i öldürdü. Stolipin'in ortadan kalkmasıyla birlikte, Çar devleti yönetme işinde daha önemsiz şahsiyetlere başvurmaya başladı. Özellikle Başbakanlık kurumundan hoşlanmıyordu; dolayısıyla bu makama, kabinede egemenlik kuramayacak kişileri atıyordu. Bunun sonucunda hükümet, olayların akışına kapılmanın ötesine geçemedi. Rus toplumunun yüzleştiği hiçbir sorunun ele alınmaması, hükümetin gitgide tek başına kalmasına yol açtı. Toplumun eğitimli kesiminde, hatta muhafazakarlar içinde, Çarın ve hükümetinin, ülkeyi anlamadığı ve kendi dünyalarında yaşadığı algısı kuvvetlendi. Ciddi meselelerin hiçbiri ele alınmıyor, hükümetin önlemleri ne reform yapmaya ne de hoşnutsuzluğu bastır[1]maya yarıyordu. Halkın desteğini kazanmak için milliyetçiliği ve Yahudi düşmanlığını kullanma girişimleri ise geri tepmişti.
1911 'de yürütülen bir cinayet soruşturması sırasında, tuğla fabrikasında denetçilik yapan Yahudi Mende) Beiliss insan kurban etmekle suçlandı. Petersburg'da Adalet Bakanlığı ve polis, bir dava "tertipledi"; ayrıca insan kurban etme ve Yahudilerin sözde başka suçları hakkında kitapçıklar bir anda ortalığa dağıldı. Fakat Rusya'nın artık nispeten özgür olan basını, özellikle liberal günlük gazeteler öfkeli bir karşı kampanya düzenledi. Aydınlar çevresinde olayın yarattığı tepki öyle alevlenmişti ki, iş, Petersburg'da Dostoyevski'nin eserlerinden uyarlanan bir oyunun temsiline son verilmesine kadar vardı; çünkü usta yazarın milliyetçi Yahudi düşmanlığının, söz konusu kovuşturmaya destek olduğu düşünülüyordu. Bu dava 1913 güzünde, Kiev'de sıradan bir ağır ceza mahkemesinde görüldü. Jüri heyeti, savcılığın kanıtlarından tatmin olmadı ve Beiliss'i akladı. Sonuç, hükümet için büyük bir aşağılanma olmuştu.
Grigori Rasputin'in saraydaki varlığı, bunların üstüne tuz biber eki[1]yordu; zira bu adam, zaten kötü durumda olan ortama bir grotesklik unsuru katıyordu. Sibirya'dan gelmiş gezgin bir keşiş olan Rasputin, Saraya 1905'in sonunda girmişti. Çariçe Aleksandra, imana dayalı şifacılığa her zaman ilgi göstermişti ve Rasputin'in, oğlu Aleksey'e yardımcı olabileceğini umuyordu. Kısa süre içinde, oğlunun kanamalarını ancak Rasputin'in durdurabileceğine inanmaya başladı. Böylece Rasputin, aykırı dini görüşlerine ve içki alemleri ile çapkınlıklarına dair (çoğunlukla gerçek) öykülere rağmen, sürekli Çar'ın ailesinin etrafındaydı. Güvenlik polisi, Çarın ve karısının itibarını zedeleyen dedikoduların önünü almak maksadıyla, keşişi izlemek üzere koca bir şube kurdu. Rasputin, hükümetteki ve Duma'daki monarşi yanlıları ve muhafazakarlar için ciddi bir sorundu; meseleyi meclis zeminine taşımayı başardılarsa da, bu süreç Çan öfkelendirdi. Bu kişilerin tahtın itibarını kurtarmaya çalıştıklarını fark edemeyen Çar, bilakis bu hamleyi sadakatsizlik olarak yorumladı. Dedikodular bir yana, Rasputin'in belirli bir siyasi etkisi yoktu; fakat mevcudiyeti, ayrıca hakkındaki gerçek ve abartılı öyküler monarşiye zarar veriyordu.
Duma'daki liberaller ve muhafazakarlar, tüm hayal kırıklıklarına rağmen, bu yeni düzende siyasi etkinlik gösterebilecekleri geniş bir alan bulmuşlardı; fakat özellikle aydınlar çevresinden binlerce üyesini kaybetmiş olan devrimci partilerin maneviyatı yara almıştı. Batıda sürgüne gönderilen yönetici kadro, sadece hareketi canlı tutmakla meşgul oldu. Hareketler ayrıştı: Troçki ana Menşevik hareketinden ayrılıp Viyana'da kendi gazetesini kurdu, kafelerde dünya siyaseti hakkında yorumlar yapmaya koyuldu. Kavgacı bir tutum sergileyen Bolşevikler ise, felsefi tartışmalar, parti taktikleri ve örgütlenme yüzünden bölünmüşlerdi. Lenin, bazı Bolşevik aydınların Alman fizikçi Ernst Mach'ın epistemolojisini Marksizme yedirme girişimlerini kınadığı bir kitap kaleme aldı: Ancak 1912'de çeşitli hizipler kaynaşıp örgütlü partiler meydana getirdi ve Rusya'da yeniden bir ağ tesis etti. Bolşevik parti, aynı sene Prag Konferansı'nda kendini gösterdi; bu konferans nihayet Bolşevik yapısını ve programını perçinledi, ayrıca Lenin'in, yeraltı partisi gereksinimine duyduğu inancı teyit etti. Prag Konferansı aynı zamanda Bolşevikler içinde nesil değişimini de imliyordu; çünkü Lenin'in gençliğindeki aydınların elindeki önderlik yerini tedricen, pleb nitelikler taşıyan (ama tam anlamıyla proleter olmayan) daha genç bir zümreye bırakmıştı. Bunlar çoğunlukla üniversite eğitiminden yoksundu; fakat yeraltı usullerinde deneyimliydiler ve polisle daimi mücadelelerinde işçilerle temas kurma[1]ya aşinaydılar. Bunlardan biri, Kafkasyalı bir kunduracının oğlu olan ve Kaba olarak bilinen, Gürcü Bolşevik Yosif Çugaşvili 'ydi. Bütün Rusya' da etkili olan harekete damgasını vurunca, yeni bir devrimci takma ad aldı: Stalin. Tarih onu Yosif Stalin adıyla tanıyacaktı. Stolipin'in, Duma'yı kontrol altına alma mücadelesi verdiği dönemde, Avrupa'da siyasi bloklar oluşuyordu. Nikolay ile Alman İmparatoru defalarca uzlaşmayı denedilerse de, bu teşebbüsler meyve vermedi. 1907'de Rusya ve Britanya, İran'ı nüfuz alanlarına ayıran bir anlaşma imzalayarak, yayılmacı rakiplerinin çıkaracağı büyük engeli bertaraf etmiş oldular. Bu anlaşma sonucunda tam anlamıyla bir ittifak kurulmuş değildi; fakat uzun yıllar boyunca süren eski "Soğuk Savaş" sona ermişti ve İngiliz-Fransız birliği de düşünüldüğünde, Rusya, Fransa'yla ve İngiltere'yle birlikte, artık Almanya'yı ve Avusturya-Macaristan'ı karşısına almış oluyordu.
Ekim 1917’de iktidarı ele geçiren Bolşevikler, sadece Petrograd’da güçsüz bir direnişle karşılaştılar. Moskova ise bir hafta süren çarpışmalar sonunda ellerine geçti.
Toplumsal
devrim için olgunlaşan, savaşla yıpranan ve yenilginin eşiğine
gelen Rusya, Birinci Dünya
Savaşı'nın gerilimleri ve gerginlikleri altında çöken orta ve doğu Avrupa rejimlerinin ilki oldu.
Zamanlamasını ve başlangıcını kimse kestiremese de, patlama
bekleniyordu. Şubat
devriminden birkaç
hafta önce İsviçre'de
sürgünde bulunan Lenin hâlâ devrimi görecek kadar yaşayıp
yaşamayacağını
düşünüyordu. Militanlıklarıyla ün kazanmış Putilov metal işçilerine karşı ilan edilen bir lokavtla aynı zamana rastlayan işçi sınıfından
kadınların yaptığı bir gösteri (sosyalist hareketin geleneksel 8
Mart "Dünya
Kadınlar Günü"
için) bir genel greve ve
donmuş ırmağı
geçerek başkentin merkezinin esas olarak ekmek
talebiyle işgal
edilmesine yol açtı. Çarın hükümdarlığı aslında bu olay sırasında
çöktü. Çarın birlikleri, ona her zaman sadık kalan Kazaklar, kalabalığa saldırmayı reddedip onlarla birleşmeye başladıklarında, rejimin ne kadar kırılgan
olduğu açığa çıktı.
Karışıklıklarla
geçen dört günün
ardından kitleler ayaklandı. Çar
tahttan çekildi ve yerini bir
liberal "geçici
hükümet" aldı. Bu hükümet,
Rusya'nın umutsuz durumdaki Çar hükümetinin
savaştan çekilerek Almanya ile ayrı bir barış anlaşması
imzalayabileceğinden
korkan Batılı müttefiklerinin
ne sempatisini kazanabildi ne de onlardan yardım gördü.
Sokaklarda
geçen dört kendiliğinden ve öndersiz gün, bir imparatorluğu sona erdirdi. Dahası da var: Rusya toplumsal devrime öylesine hazırdı
ki, Petrograd'daki kitleler Çarın devrilmesini hemen, evrensel özgürlük, eşitlik ve doğrudan demokrasinin ilanı olarak yorumladılar. Lenin’in olağanüstü başarısı
bu denetim dışı
anarşik halk akınını Bolşevik iktidarına dönüştürmekti.
Aşırılıklar Çağı, Eric Hobsbawm
|
Yeni rejim ayakta kaldı. Almanların yenilgiye
uğramalarından birkaç ay önce Almanya'nın Brest-Litovsk'ta dayattığı,
Polonya'yı, Baltık eyaletlerini, Ukrayna ile güney ve Batı Rusya'nın Önemli
bölümlerinin yanı sıra Transkafkasya'yı (Ukrayna ve Transkafkasya daha sonra
geri alındı) ülkeden koparan ceza niteliğinde bir barışa dayanabildi.
Müttefikler dünya yıkıcılığının merkezine
daha cömert davranmak için hiçbir neden görmediler. İngiliz, Fransız,
Amerikalı, Japon, Polonyalı, Sırp, Grek ve Romanyalı askerleri Rus toprağına
gönderen Müttefiklerin finanse ettikleri çeşitli karşı-devrimci ("Beyaz") ordular ve rejimler Sovyetler'e
karşı ayaklandılar. Vahşi ve kaotik 1918-20 İç Savaşı'nın en kötü anlarında
Sovyet Rusya, Leningrad'ın Finlandiya Körfezi’ni işaret eden zayıf parmağı
dışında, Ural bölgesi ile şimdiki Baltık devletleri arasında bir yerlerde.
Kuzey ve Orta Rusya'da kapalı bir kara parçasına indirgendi. Sonunda zafere
ulaşan Kızıl Ordu'yu yoktan var eden yeni rejimin sahip olduğu en önemli
olanaklar, kavgaya giren "Beyaz" güçlerin yetersizliği ve
bölünmüşlüğü, Büyük Rus köylülüğünün tamamen karşısında yer alması ve Batılı
güçler arasında, isyancı asker ve gemicilerin Bolşeviklerle savaşma emrini
yerine getirmeyebilecekleri konusunda duyulan haklı kuşkulardı. 1920'nin
sonunda Bolşevikler iç savaşı kazanmışlardı.
Aşırılıklar Çağı, Eric Hobsbawm
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder