Avrupalıların Denizaşırı Yayılımı 1600


Avrupalıların denizaşırı yayılımı
1500-1600 Portekiz- İspanya

15. yüzyıl sonunda Portekiz'in Avrupa dı­şındaki toprak varlığı, Atlas Okyanusu'ndaki birkaç ada öbeğini ve Afrika'nın batı kıyısında, en önemlileri Elmina kalesi olan birkaç ticaret merkezini içermekteydi, Bu merkezlerde kumaş ve madeni eşya karşılığında köle ve altın tozu alınır, Portekiz'le Gine arasındaki bağlantı bir düzine dolayın­daki gemi ile sağlanırdı.

Hindistan'a giden deniz yolunun bulunma­sından sonra Portekizliler, Avrupa baharat pazarını ele geçirme tutkusuyla, Afrika'nın doğu kıyılarında, Hint Okyanusu'nun kuzey kıyılarında ve Malakka takımadalarında, zorla ya da anlaşarak ticaret merkezleri ve müstahkem üsler edindiler. 16. yüzyıl ortalarında Sofala'dan Nagasaki'ye dek uzanan ince bir çizgi üzerine dağılmış, elliden çok kale ve ticaret merkezine sahiptiler.

Stra­tejik bakımdan en önemli üsleri, Afrika'nın doğu kıyısında, Madagaskar'ın karşısında Mozambik; Hindistan'ın batı kıyısında, Por­tekiz Doğu Genel Valisinin karargâhı olan Goa (1510); Basra Körfezi'nin girişinde, uluslararası baharat ticaretinin başlıca ak­tarım limanlarından olan Hürmüz (1515) ve Hint Okyanusu'nu takımadalar arasındaki sığlıklara bağlayan boğaz üzerinde bulunan, bir başka baharat pazarı, Malakka'ydı (1511).

Bütün bu yerler doğrudan doğruya Portekiz'e aitti. Malakka'nın doğusunda Portekizlilerin durumu pek güvenli değildi ve faaliyetleri tümüyle ticariydi. Makao'daki - yerleşimlerini ilk kez 1557'de, Çinli yetkili­lerin göz yumması, ya da aldırmazlığı sa­yesinde işgal etmişlerdi. Oradan, Nagasa­ki'ye mal götürür ve Çin hükümeti kendi uyruklarına Japonlarla doğrudan ticareti yasakladığı için, Çin malları taşıyıcıları ola­rak çok iyi karşılanırlardı. Ternate'de, o çağlarda yalnızca Molukkalarda üretilen ka­ranfilin saklanması için inşa edilmiş, müs­tahkem bir depoyu ele geçirmişler,  amaMüslüman prenslerden oluşan bir birlik ta­rafından 1575'de atılmışlardı.

Uzakdoğu'da yürütülen bu ticaret ve Sofala üzerinden sürdürülen Zambezi altın ti­careti, her yıl Batı Avrupa pazarlarına da­ğıtılmak üzere Goa'dan Lizbon'a gönderi­len gemiler dolusu biber ve öteki baharatın bedelini karşılamaya yarıyordu. Portekizli­ler bu alanda bir tekel oluşturamamışlardı. Hint Okyanusu boyunca Arap, İran ve Hint gemileriyle taşınan büyük miktarlarda bi­ber, Kızıl Deniz, Kahire ve İskenderiye üze­rinden Avrupa'ya ulaşmaktaydı. Portekizli­lerin Aden'i bir üs olarak ele geçirip bu yo­lu denetim altına alma girişimleri başarı­sızlıkla sonuçlandı. Gene de Portekizliler Hint Okyanusu'nda, bölge ticaretinin büyük bölümünü kendi denetimleri altındaki liman­lara yöneltebilecek ve yerel gemilerden ba­tırma ya da yağmalama tehdidiyle haraç ve vergi alabilecek deniz gücüne sahiptiler. Hint Okyanusu'nu tümüyle denetimleri al­tına alamamış olsalar da, bölge ticaretin­den paylarını fazlasıyla koparmayı başar­mışlar ve o alanda yüzyıl boyunca hiçbir Avrupalı rakip tanımamışlardı.



Portekizliler gibi İspanyollar da 15. yüzyıl­daki keşiflerinden hemen yararlanmaya ko­yulmuşlardı. Hispaniola'da yerleşim, 1493'de, kısmen altın bulma, kısmen de yakınlar­da bir yerde olduğunu sandıkları Çin'le ti­carette bulunma umuduyla başlamıştı. Güney Amerika'nın kuzey kıyılarının keşfi, İspanyollara, ticaret ya da yağma yoluyla, kö­le, inci ve altın süs eşyası elde etme fırsat­ları verdi. Kıtaya yerleşim, 1509-10 yılların­da, Uraba Körfezi'nin her iki kıyısında ve Kıstak kıyısı boyunca başladı. Büyük Okya­nus üzerindeki ilk yerleşim yeri olan Pana­ma 1519'da kuruldu. 1520'lerde Cortes'in Or­ta Meksika'yı fethine ve orada karşılaştığı yüksek kültür ve yoğun nüfusa ilişkin ha­berler, hem İspanya'dan hem de adalardan pek çok göçmenin Meksika'ya hücumuna yol açtı.


1530'ların başında Pizarro'nun İnka Peru'sunu alışının ardından, Meksika'ya oranla daha zor ulaşılan ve ancak Panama Kıstağı boyunca güç bir yolculuk ve aktar­mayla gidilebilen Peru'ya, benzer bir hü­cum görüldü. Orta Amerika'nın yerleşimine Hispaniola, Meksika'nınkine Küba, Peru' nunkine de Panama üs oldu ve bu yerler ye­ni fethedilen bölgelere göç nedeniyle bir öl­çüde ıssızlaştılar. Meksika ve Peru, İspan­yollar gelmeden önce yerleşik, örgütlü yerli nüfusun en önemli merkezleri olduklarından, ayrıca değerli metallerin daha çok oralarda bulunuşundan, Yeni Dünya'daki İspanyol nü­fusun en önemli merkezleri durumuna gel­diler. Öteki önemli fetihlerin hiçbiri - Gua­temala (1523-42), Yeni Granada (1536-39) ya da Orta Şili (1540-58), bu İki bakımdan Mek­sika ve Peru'yla karşılaştırılamazdı. 1535 yı­lında Meksika'da genel valilik yönetimi resmen kuruldu. Peru'nun yönetsel örgütlen­mesi fetihler arasındaki çekişmeler yüzün­den ancak yüzyıl ortasında gerçekleşti


Yeni Dünya'daki İspanyol nüfus çoğun­lukla kentlerde toplanmıştı ve önceleri tümüyle Yerli toplumun sırtından geçiniyor­du; ne var ki kısa süre sonra İspanyollar, başta büyük çiftlik işletmeciliği ve maden­cilik olmak üzere Yerli nüfusun istihdam edildiği karakteristik ekonomik faaliyetler geliştirdiler. 1540'larda hem Meksika'da hem de Peru'da alabildiğine verimli gümüş madenleri bulundu. Yukarı Peru'daki Potosi, dünyanın en büyük tek gümüş kaynağı ol­du ve yüz yıl boyunca bu özelliğini korudu. 1560'larda İspanya'ya ihraç edilen malların başında gümüş geliyor, kırmızı boya, deri, mumyağı ve şeker onu hayli gerilerden izli­yordu. Böylesine değerli malların taşınması 1564'den sonra savaş gemilerinin eşlik ettiği Atlantik aşırı sağlam bir konvoylar siste­mini ve yüzyılın sonlarında Kartagena, Vera Cruz, Havana, San Juan del Puerto Rico gibi bellibaşlı limanların ve stratejik nok­taların iyice berkitilmesini gerektirdi. Gene 1564'den sonra İspanyollar Filipinlerde Sebu ve Luzon'a yerleştiler ve her yıl büyük mik­tarda gümüş Meksika'dan Manila'ya akma­ya başladı; karşılığında alman Çin ipeğinin bir bölümü Meksika'da kullanılıyor, bir bö­lümü Peru'ya ve İspanya'ya gönderiliyordu.
1494'de Tordesillas Anlaşmasıyla oluşturu­lan sınır çizgisi, tam yeri belirlenemese bi­le, İspanyolları Güney Amerika'nın doğu­sundaki geniş bir alandan yoksun bırakıyordu.

Portekizliler, 1530'larda Fransızlara kaptırma korkusuyla harekete geçinceye de­ğin, Brezilya'ya yerleşmek için herhangi bir girişimde bulunmadılar. 1549'da yönetim başkenti olarak Bahia kuruldu; hemen ar­dından, Gine Körfezindeki Sao Tome'de uygulanagelen modele uygun olarak köle çalış­tırılan ilk şeker plantasyonları ve değirmen­leri kuruldu. 1575-1600 yılları arasında Brezilya kıyısı, batı dünyasının en önemli şeker üretim bölgesi durumuna geldi ve Portekiz'le Azorlardan toprak özlemi içindeki pek çok göçmeni kendine çekti. Brezilya'nın kö­le emeği istemi, Portekiz'in, altının tüken­mesiyle birlikte altın ticaretinin de sönükleştiği Batı Afrika ticaret merkezlerine ye­niden önem kazandırdı ve Portekizli köle tacirlerinin Gine'den güneye, Angola'ya de­ğin hareketlenmelerine yol açtı. Portekiz kasabası ve köle pazarı Luanda 1575'de kuruldu. Köle gemileri doğrudan doğruya An­gola ile Brezilya arasında gidip gelmektey­diler çünkü kölelere karşılık olarak Brezil­ya'da yetiştirilen düşük kaliteli tütün veril­mekteydi. Fazla köleler İspanyol Amerika'­sında kolayca satılabilmekteydi. İspanyolla­rın köle kaynaklarına doğrudan ulaşma ola­nakları yoktu ve ödemeyi gümüşle yapabil­mekteydiler. 1580'den itibaren İspanya ve Portekiz tek taç altında birleşmişlerdi. O yıllarda İberya hanedanı bir değil üç denizaşırı imparatorluğa egemendi: İspanyol Amerika'sının gümüş, Hint Okyanusu baharat ve Güney Atlantik şeker imparatorlukları.

Times Dünya Tarihi Atlası        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder