Troya










İlk Tunç I Dönemi kültür bölgelerinin başında, hemen tüm kuzeybatı Anadolu'yu ve Trakya'nın güney kıyılarını etkisi altına almış I.Troia kültürü gelmektedir. Güneyde İzmir Yarımadası ile Limni, Midilli ve Sakız gibi adalara da yayılan bu kültürün merkezi Troia'daydı.

III. bin yılın başlarında daha eski bir yerleşme üzerine kurulan ve 400-500 yıl süre (2920-2450) ile kullanılan I.Troia bu dönemde, içinde yerel beyin yaşadığı taş temelli büyük yapılarıyla 90 m. çapında bir kale görünümündedir. Bu kaledeki yapılar megaron türündedir. Ege dünyasının çok sevilen bu yapı türü dikdörtgen planlı bir salon ile bunun önündeki giriş holünden oluşur. Çömlekçi çarkının henüz kullanılmadığı bu kaledeki kapkaçağın büyük bölümü siyahtan griye ve zeytin yeşiline doğru değişen, koyu renkli ve iyi açkılıdır. Genellikle bezemesiz olmakla birlikte kimi çanaklarda tutamaklar kazınarak insan yüzü kullanılmıştır. I. Troia çanak çömlekleri gerek yapım ve gerekse biçim olarak tüm Çanakkale bölgesi ile Batı Anadolu'nun büyük bir bölümü için karakteristiktir.

Bu çağda ölüler artık tümüyle yerleşme yerlerinin dışındaki mezarlıklara gömülmeye başlamıştı. Nitekim I. Troia'dan başlayarak sur içinde, birkaç çocuk mezarı dışında, hiçbir gömüye rastlanılmamıştır.



I. Troia

Troia, I. İlk Tunç Çağı’nda Hisarlık tepesinde, M.Ö. 2920 yıllarında bir ana kaya üzerine kurulmuş, 90 m. çapında köy karakterli küçük bir yerleşmedir. Taş temel ve kerpiç duvarlardan dikdörtgen şeklindeki bitişik evlerden oluşmuştur. Evlerin etrafında küçük taşlardan yapılmış güçlü bir savunma sistemi görülür. Surlar üzerinde, küçük taşlardan yapılmış ama bir hayli güçlü bir kale, kazılarla açığa çıkarılmış olup bugün gezi yolu üzerinde görülebilir. Ayrıca iki kule ile savunulan 2 m. enindeki kent kapısı da ilginç bir şekilde inşa edilmiştir.

Blegen’in yaptığı kazılarda taşların aşağıdan yukarıya doğru küçüldüğü görülmüştür. Amerikalı kazıcılar bu taş surların üzerinin kerpiçten bir korkulukla çevrili olduğunu tespit etmişlerdir.

Schliemann’ın Priamos’un hazinesini bulmak için açtığı yarmada taş temel ve kerpiç duvardan yapılmış, birbirine yakın evler görülür. Bunların içinde en önemli buluntu 102 no. ile işaretlenen ev, boyutları ve biçimiyle antik Yunan tapınak larına öncülük etmiş olan ilk megaron örneğidir.

Duvarları balık kılçığı şeklinde örülmüştür.


Tarım ve balıkçılıkla uğraşılan I. Troia’da koyu kahverengi, siyah-beyaz ve kazı bezekli çanak çömlekler ele geçmiştir. Evlerin içinde bulunan çocuk mezarları o dönemdeki ölü gömme adetlerini yansıtması açısından önemlidir. I. Troia ondört yapı evresine sahip olup M.Ö. 2550’lerde son bulmuştur.

I. Troia'nın yakılıp yıkılışın izleyen yıllarda, kültürel bir kesinti olmaksızın kurulan II. Troia kalesi ile İlk Tunç II Dönemi'ne girilir. Bu dönem Anadolu'da Geç Kalkolitik Çağ'da başlayan uygarlık gelişiminin doruğuna ulaşmasını vurgular. Eskisine kıyasla biraz daha genişlemiş ve içine görkemli iki kapı ile girilebilen kale durumundaki bu yeni Troia'nın içi megaron planlı büyük yapılarla kaplıdır. Ortasında yuvarlak ocak bulunan bu yapılardan en büyüğü 45X13 m. boyutlarındadır. Bağımsız düzeniyle ilk kez karşılaşılan bu yapı çoğu kez saray, bazen de tapınak olarak tanımlanır. Surlar, görkemli megaronlar ve aşağı şehriyle bu yeni kale güçlü bir beylik merkezi görünümündedir.

2600-2450 yılları arasında kullanılan bu kale büyük bir yangınla son bulmuştur.

Kuzeybatı Anadolu'nun bu beylik merkezi sanatta büyük bir gelişme göstermiş, madencilikte dökme ve dövme tekniklerini geliştirmişti. Bunun en iyi kanıtı H. Schilemann'ın yanlışlıkla "Priamos gömüsü" adını verdiği, dönemin son evresine (IIg) ilişkin hazinedir. Çömlekçilikte çark ilk kez bu dönemde (IIb) kullanılma ya başlanmıştır.

II. Troia

Bu ilk Troia’nın üzerine sekiz yapı evresinden oluşan II. Troia kurulmuş, M.Ö. 2550’den 2250 yıllarına kadar yaşamıştır. Bu dönemde daha görkemli bir kale yerleşmesinin inşa edildiği anlaşılmaktadır. Rampalı kapı ve yüksek kulelerin olması, ayrıca Schliemann’ın bulduğu hazinenin bu kata ait olması, II. Troia’nın zengin ve kültürü yüksek bir kent olduğunu gösterir.

Ayrıca anıtsal megaronların bir cephe oluşturacak şekilde sıralanmış olması ve kent kompleksine propylonla girilmesi bir kent planının var olduğunu da göstermektedir. 1873 yılında Schliemann’ın Priamos’un hazinesi olduğunu zannettiği ve kaçırdığı hazineler de II.Troia’ya aittir. Elde edilen yeni bilgilerin ışığında, Schliemann buranın Priamos’un Troia’sı olmadığını ölmeden önce kabul etmiştir.



9000 m²’lik bir alan üzerine kurulmuş II. Troia, eğimli bir taş temel üzerine kerpiçten örülmüş 4 m. genişliğinde ve 330 m. uzunluğunda bir sur duvarı ile çevrilmiştir. Duvarların yüksekliği yaklaşık 6 m. kadardır. Kentte uzun planlı, megaron tipi evler bir revakla sınırlandırılmıştır.

Ev duvarlarının yapımında kerpiç kullanılmıştır. Yapı evresi süresince kentin üç büyük yangın geçirdiği anlaşılmıştır. Bu tabakada kalıp dökümü seri metal üretimini sağlayan Ayrıca çömlek üretimi için çömlekçi çarkının kullanılması da çok önemli bir bulgudur. Uzun gövdeli ve çift kulplu kaplar (depas amphikypellon) buluntular arasındadır. Kalenin güneyinde ana kayaya oyulmuş, ahşap bir savunma sisteminin çevrelediği 90,000 m²’lik bir aşağı kent bulunmuş, ancak burada giriş bölgesindeki temel çukurlarının izleri günümüze gelebilmiştir. Burada taş levhalarla döşeli rampalı (Fm girişi) kapı yer almıştır. Schliemann Priamos’un zannettiği hazineyi bu kapının sağ tarafında bulmuştur. Bir yangınla son bulan II. Troia’nın yangın izlerini rampalı kapıya gelmeden biraz önce kerpiç duvarlarda bütün açıklığı ile görmek mümkündür. kalayın Orta Asya’dan getirilmiş olması II. Troia’nın çok uzaklarla ticaret yaptığını göstermektedir.



2300 yıllarında ortaya çıkan bu geniş kapsamlı felaketten sonra İlk Tunç Çağının sonuncu evresine girilir. Troia'nın III.-V. tabakaları bu döneme ilişkindir. Geç II. Troia'nın son evrelerinin yoksul bir uzantısından başka bir şey olmayan III. Troia'dan sonra, yapımına 2277 yıllarında başlanan IV. Troia'da kale olasılıkla en geniş durumuna sokulmuş ve içine yan yana megaronlar inşa edilmişti. Bununla birlikte üç tabakada da önceki dönemin özellikleri ufak tefek farklılıklarla devam etmektedir. Boya bezeme yine son derecede azdır; yalnızca sığ kaselerin içi ya da diplerinde görülen kırmızı boyalı haç motifi İlk Tunç Çağının sonlarına ilişkin bir özelliktir.

III. - IV. - V. Troia

III. Troia (M.Ö. 2250-2200), yanarak son bulan II. Troia’nın üzerine kurulmuştur. Bu katta da II. Troia’nın ortak özelliklerinin devam ettiği görülür. Bu kültürel bir devamlılık olduğunu gösterir. Dört evreden oluşan bu Troia da bir yangınla son bulmuştur. Bu kentin üzerine kurulan IV. ve V. Troia M.Ö. 2200-1740 yılları arasına tarihlenir. 18.000 m²’lik bir alana yayılan kentin yedi yangın evresi geçirdiği kazılarda tespit edilmiştir.

Anadolu'nun yazı ile tanıştığı Koloni Çağı'nın hemen sonrasında Kuzeybatı Anadolu'da, Çanakkale yakınındaki Troia beyliği en güçlü dönemlerini yaşamaya başlamıştı. 1700 yıllarına doğru VI. Troia'da inşaasına başlanmış olan 200 m. çapındaki yeni sitadel öncekilerle kıyaslanmayacak denli büyük ve görkemliydi. Yükseklikleri 7 m.yi aşan testere dişi biçimindeki sur kulelerle güçlendirilmişti. İç kısımda, son derecede özenli bir taş işçiliğine sahip, iki katlı bağımsız yapılar yükseliyordu. Bunun eteklerinde de büyük bir aşağı şehir kurulmuştu. Bir beylik merkezi görünümündeki VI. Troia kenti 1250 yıllarına doğru son buldu. Miken- Aka krallıklarının en güçlü döneminde yıkılmış olan bu kalenin Homeros'un sözünü ettiği Troia Savaşları ile ilgili olduğu düşünülür. Anadolu Arkeolojisi, Veli Sevin

VI. Troia

Bunun üzerine kurulan VI. Troia en gelişkin kat olarak karşımıza çıkar. Birçok yapı evresine sahip olup bu katlarda Anadolu etkisi yaratılmıştır. M.Ö. 1740-1300 yılları arasına tarihlenen bu Troia’nın 4-5 metre genişliğinde ve 6 metre yüksekliğindeki görkemli sur duvarları Troia gezisinin başladığı noktada görülebilir. Burada sur duvarlarından ileri çıkmış bir kule dikkati çeker. Surlar, “testere dişi” tabir edilen duvar tekniği ile yapılmıştır. Surların içinde saray kalıntıları da günümüze ulaşabilmiştir.

Troia gezisine başlarken sol tarafta yer alanlar VIC, VIE ve VIF yapıları olup rampalı kapıya varmadan önce görülen VIM yapısı saray kalıntısıdır. Burada yaygın formlar, insan yüzlü kaplar ve çift kulplu kapların üretildiği görülür. Priamos’un Troia’sı olarak adlandırılan VI. Troia aynı zamanda Anadolu’daki Hitit İmparatorluğu’nun Wilusa adlı uç beyliğidir. 20.000 m²’lik bir alana yayılan bu kent bir depremle sona ermiştir.

 



Homeros’un Troia’sı ya da (W)İlios/Taru(w)isa – Wilusa olduğu sanılan kent. Troia VI döneminde, Troia’nın en gelişkin evresi söz konusudur. Hititler’de Wilusa olarak adlandırılan Troia, yani, (W)İlios, artık bir yönetim ve ticaret kenti olarak tanımlanabilir. Hitit ve Myken uygarlıkları ile çağdaş olan bu yerleşmede yazı bilinmemekle birlikte kültür çok yüksek bir düzeye ulaşmıştı. Troia VI’nın son katında yani VIi’de (VIIa) Homeros’un İlias ve Odysseia destanlarında söz ettiği, Priamos’un ünlü şehri bulunuyordu.

20.000 m2’lik bir alanı kapsayan kalesi ile bu yepyeni bir beylik ve krallık merkezi kurulurken eski yapılar dikkate alınmamıştır. Söz konusu bu kent, Hisarlık tepesindeki o döneme kadar araştırılmış ya da araştırılmamış yerleşmeler arasında büyüklüğü ve aynı zamanda önemiyle tektir. Kent, coğrafik konumuyla Doğu Akdeniz politik sistemi içinde çok önemli bir yere sahipti. Dikdörtgen taşlardan örülmüş, 4-5 m genişliğinde, 6 m yüksekliğindeki savunma duvarları kule ve bastiyonlarla güçlendirilmiştir. Bunun üstünde ise kerpiç bir üst yapı vardı ve böylece duvarların yüksekliği 10 m’ye ulaşıyordu. Özellikle dikkati çeken “testere dişi” duvar tekniğidir. Sur duvarları 200 x 300 m’lik bir alanı çevrelemektedir. Kaleye birçok kapı ve geçişten girilebiliyordu. Taş döşeli bir yol, höyüğün merkezine gidiyordu. Sur duvarlarının iç kısmında ve kent merkezinin kenar bölümlerinde yer alan, bazıları iki katlı, büyük binalar (ve megaronlar) bulunmaktadır. Büyük saray yapılarının kent merkezinde yer aldığı sanılmaktadır. Söz konusu bu saray yapılarının kalıntıları M.Ö. 3. yüzyılda, Athena Tapınağı’nın (Troia VIII) yapımı sırasında tamamen ortadan kaldırılmıştır. Hiç kuşkusuz bir merkezi güç tarafından planlanmış bu etkileyici yapılar topluluğu Dörpfeld tarafından Homeros’un Troia’sı /İlios’u (M.Ö.13. yy) olarak yorumlanmıştır. Bu tabakanın son yapı evresi şiddetli bir depremle tahrip olmuştur.

Troia VII (Troia VIIa) (Yaklaşık M.Ö. 1300 – 1180 = Son Tunç Çağı, Homeros’un Troia’sı ya da (W)İlios / Taru(w)isa / Wilusa olduğu kabul edilen kent. Maddesel kültür anlamında aynıdırlar. Bir depremin neden olduğu felaket sonunda, aynı insanlar geri dönerler. Bundan sonra Achiyawa ve Hititler arasındaki güç kavgasında Troia’nın önemi daha da artar. Her yerde inşa çalışmaları, savunma duvarları yapılır ve devlet anlaşmaları imzalanır. Yaklaşık 100 yıl sonra Troia/Wilusa kenti, M.Ö. 1180’lerde bir savaşla yıkılır.

Troia Kenti’nin önemi, çok önemli olan stratejik yeri ve Mykenlerin büyüyen ekonomik hırsları Troia Savaşı’nın nedeni olmuştur. İliada da büyük olasılıkla, Akhaların Troia VI’yı almak için giriştikleri ve sonucu başarısız olan savaşların şiirsel öyküsüdür.

Troia VII (=Troia VIIb1) (Yaklaşık M.Ö. 1180-1130 / Erken Demir Çağı’na geçiş).

Troia VIIb2 ve Troia VIIb3: Balkan Etkisindeki Troia Kültürü (Yaklaşık M.Ö. 1150-950 / Erken Demir Çağı).

Görkem Kökdemir, Ankara Üni. Öğretim Görevlisi

 

Kaynaklar

Çanakkale Gezi Rehberi, Çanakkale Valiliği, İlhan Akşit (Arkeolog), Veysel Tolun (Yrd. Doç. Dr.)

Troia Anadolu'ya Açılan Kapı, Atlas Dergisi, Sayı 95

Troya ve Troya Savaşı: Efsane ve Tarihi, Mehmet Ali Kaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder