Rönesans İtalya'sı

“Yeniden Doğuş” niçin İtalya’da başladı? Bu olgu Antik Roma’nın kalıtını saklayan topraklarda yaşayan insanların, bir dönemdeki farkındalığı ile açıklanabilir mi? 

Rönesans Batı’da en çok araştırılan süreçlerden biridir. Batı “mitolojisi” nin uzun tarihinde önemli bir uğraktır. Ancak şu bir gerçektir ki, Eski Yunan kent devletlerini anımsatan bir yapıda, yine Akdeniz’de , bu defa “çizme” nin kent devletlerinde farklı şeyler yaşanmıştır. Orada mimarlar, ressamlar, heykeltıraşlar, düşünürler çıkmış ve kendilerinden sonrakileri etkileyecek önemli işlere imza atmışlardır. Bu değişime yol açan tinsel ortamı nasıl betimleyebiliriz. Aşağıda bazı değinilerle yorumunuza katkı yapmaya çalışacağız.    B.Berksan

Batı Avrupa, siyasi çözülme ve feodal kargaşadan 12.yy.da kurtulmaya başladıktan sonra, monarşiler güçlerini arttırmaya başladılar. Bu güçlenişe paralel olarak, 1500 yıllarında daha önce Avrupa kıtası sınırlarını aşmamış olan ticaret ve mali etkinlikler dünyanın en uzak köşelerine yayıldı.

1500 yılında servet birikimi ve kentsel gelişme, genellikle Akdeniz çevresinde , özellikle İtalya’da yaygınlaştı. Nüfusu 100 000 ‘i aşan tüm kentler Paris dışında ( Napoli, Venedik, Milano ve İstanbul ) Akdeniz dolaylarındaydı.

Dönemin bütün ulaşım zorluklarına karşın, İtalya dünyanın dört yanıyla ilişkiliydi. Floransa Mediciler’i belli başlı kuzey başkentlerindeki önemli banker acenteliklerini denetim altına almışlardı.
Kuzey Avrupa’da ise Germen kentlerinin kurduğu Hansa Birliği vardı.

15.yy.ın bitiminde Avrupa’da monarşiler her bakımdan güçlenmişlerdi. Süreç içinde papalık ulusal kiliseler üzerinde geniş kapsamlı haklarından vazgeçmek zorunda kalmıştı. Yine de kişisel olmayan, merkeziyetçi ve birleştirici bir hükümet sistemi çevresinde örgütlenmiş olan, siyasanın dinden ayrıldığı laik devlete varmaya da iki yüzyıl vardır.

Fransa’nın 1494’de İtalya’yı işgali, İtalyan üstünlüğünün yitmesini hızlandırmıştı. Bunu izleyen Fransa-İspanya mücadelesinde Fransa yenildi ve Cateau-Cambrésis Anlaşması (1559) Fransa Din Savaşlarının (1562 -98) ardından İtalya’dan kesin olarak çekildi ve egemenliği İspanya’ya bıraktı. Milano bir İspanyol vali yönetimindeydi; Napoli, Sicilya ve Sardunya İspanyol genel valilerine bağlıydılar. Sömürgesi Korsika ile birlikte Cenova, ekonomik açıdan İspanya’ya bağlıydı. İspanyol Milano’su ile İspanyol Napoli’si arasına sıkışmış durumdaki Orta İtalya devletlerinin özgürlükleri sınırlıydı. Toskana’da İspanyol donanma üsleri, Piacenza’da da bir İspanyol garnizonu vardı. Times Dünya Tarihi

Genel görünümden sonra İtalya’daki devletlere daha yakından bakabiliriz.






15.yy.da İtalyan Devletleri
İtalya’nın iç çatışmalarla belirlenen karmaşık siyasal yapısı, 14. yüzyıl sonlarından başlayarak yerini beş büyük devletin egemenliğine dayalı yeni bir düzene bıraktı. Bu süreçle birlikte gelişen yayılma çabaları zaman zaman bütün yarımadaya sıçrayan bölgesel savaşlara yol açarken, bu devletlerin yönetim biçimleri de değişen ölçülerde sarsıntıya uğradı.


Milano. Visconti ailesinin yönetiminde Lucca ve Siena’nın yanı sıra Bologna gibi papalık topraklarına egemenliğini kabul ettiren Milano, Sforza ailesi döneminde de aynı politikayı sürdürdü. 1463’te Cenova’yı ele geçiren Francesco Sforza,  Fransa’yla yakın ilişkiler kurdu. Yerine geçen oğlu Galaeizo Maria baskıcı politikaları nedeniyle cumhuriyetçi bir grup tarafından öldürüldü (1476). Çocuk yaşta bir dükün başa geçmesi Sforza ailesinin konumunu tehlikeye düşürdüyse de dükün amcası Ludovico Sforza 1480’de Fransa ve papalığın desteğiyle yönetime egemen oldu.

Floransa. 15. yüzyıl başlarında Piza ve Livorno’yu alarak topraklarını Tiren kıyılarına kadar genişleten Floransa, aynı dönem de Milano ve Napoli’nin tehdidi altına girdi. Oligarşik yönetimin dış sorunları çözmedeki başarısızlığı, cumhuriyetçi çevrelerin desteğini kazanan Cosimo de’ Medici’nin yönetimde büyük bir ağırlık kazanmasını sağladı. Cosimo cumhuriyetçi kurumlara pek dokunmamakla birlikte gelişkin bir bürokrasi aracılığıyla etkili bir denetim kurdu ve bir aile yönetiminin temellerini attı. Çeşitli iç ve dış komploları boşa çıkaran Medici ailesi, istikrarı sağlamanın yanı sıra ticari ve kültürel gelişmeye de büyük destek verdi. İtalya’nın büyük soylularıyla kurulan ilişkiler Medici ailesine öteki devletler düzeyinde de saygınlık kazandırdı.

Venedik. 15. yüzyılda kara ticaret yollarını ve tarım bölgelerini denetim altına almak için yarımadada da yayılmacı bir politikaya yönelen Venedik. İtalya’daki siyasal çekişmelerde daha etkin bir rol üstlenmeye başladı. Bu arada Verona ve Padova gibi önemli merkezlerin alınmasıyla Rönesans’ın yörüngesine giren Venedik’te büyük bir kültürel sıçrama sağlandı. Dışa açılma sürecinde cumhuriyetçi yönetim daha sağlam kurumlarla desteklendi. Bununla birlikte aristokrasi içinde hızlanan ayrışmanın etkisiyle varlıklı ve güçlü ailelerin yönetimdeki ağırlığı arttı. Venedik bu dönemde Akdeniz’deki üstünlüğünü sürdürmekle birlikte. Osmanlılar karşısında belirli bir gerileme içine girdi.

Papalık Devletleri. Büyük Bölünme’nin sona ermesinden (1417) sonra başa geçen papalar topraklarındaki siyasal parçalanmayı ortadan kaldırmak ve düzeni sağlamak için etkili bir mücadeleye giriştiler. 15. yüzyılın ortalarına gelindiğinde dış baskılardan önemli ölçüde kurtulan Papalık Devletleri öteki İtalyan devletlerine eşit bir konuma ulaşmış bulunuyordu. Önemli mevkilere yakınlarını getiren papalar, kurdukları ordularla asi soylulara boyun eğdirmenin ötesinde yeni toprakların fethine de başladılar. Bu gelişme özellikle Papa VI. Alexander’ın evlilik dışı oğlu Cesare Borgia’nın gözüpek girişimleriyle büyük bir hız kazandı.

Napoli I. Alfonso’nun yönetimi altında İtalya’daki ağırlığı artan Napoli, aynı zamanda Rönesans’ın canlı merkezlerinden biri durumuna geldi. Onun ölümünden (1458) sonra Napoli Krallığı’nın başına evlilik dışı oğlu Ferrante geçti. Bu dönemde Fransız Anjou hanedanının Napoli üzerindeki hak iddialarını yeniden gündeme getirmesi, sonradan bütün İtalya’nın kaderini etkileyecek çatışmalara yol açtı.

Siyasal çatışmalar. İtalya’daki devletlerin birbirlerine üstünlük sağlayacak bir konumda olmaması, çeşitli dönemlerde değişen saflaşmalara dayalı bir tür güç dengesinin kurulması sonucunu doğurdu. Öte yandan İtalyan devletleri arasındaki karmaşık ilişkiler ağı, diplomasinin gelişmesine önemli katkılarda bulundu.

15. yüzyılın ilk yarısında Milano’nun saldırganlığı Floransa ve Venedik’i cumhuriyetçi bir ittifak kurmaya yöneltirken, Milano da Aragon hanedanının yönetimindeki Napoli’yle yakınlaşma içine girdi. Daha sonra Venedik’in giderek artan gücü 1450’lerin başında bu ittifaklarda köklü bir değişiklik yarattı. Medici ailesinin yönettiği Floransa’nın, Sforza ailesinin başa geçtiği Milano’yla ilişkilerini düzeltmesi üzerine, Venedik de Napoli’yle ittifak kurdu. Tarafların savaşın eşiğine geldiği bir sırada, araya giren papa Osmanlıların İstanbul’u ele geçirmesinin (1453) yarattığı kaygıdan da yararlanarak Lodi Barışı’nın (1454) imzalanmasını sağladı.

Yaklaşık 40 yıl süren bu barış, çekişmelerin zaman zaman siyasal gerginliklere dönüşmesini önleyemedi. Fransız Anjou hanedanının Milano’nun desteğiyle 1460’ta Napoli’ye karşı giriştiği saldırı ancak 1464’te püskürtülebildi. Venedik’in kışkırttığı bir condottiere’ nin 1467’de Floransa ve Milano topraklarında bir devlet kurma girişimi sonuçsuz kaldı. Medici ailesine yönelik bir komploya papalığın karışması Floransa’yı 1478’de Papalık Devletleri ve Napoli’yle karşı karşıya getirdi; savaş tehlikesi Lorenzo de’ Medici’nin Napoli kralı Ferrante’yi papalıkla ittifaktan caydırmasıyla ortadan kalktı. 1480’den sonra Venedik’in tehdit ettiği Ferrara’nın Napoli, Floransa ve Milano tarafından desteklenmesi yeni bir çatışma doğurdu. Başlangıçta Venedik’i destekleyen Papalık Devletleri, Napoli ve Floransa birliklerinin topraklarına girmesi üzerine saf değiştirdi. Venedik 1484’te varılan barış sonunda, Kuzey Italya’da fethettiği toprakların bir bölümünü elinde tutmayı başardı. Sürekli çatışmaların yarattığı kargaşa ve İtalyan devletlerinin zayıflaması. Fransa ve İspanya’nın müdahalesine elverişli bir zemin hazırladı.

Fransız istilası. Napoli ve Milano üzerindeki hak iddiaları nedeniyle, Fransa öteden beri İtalya’yla yakından ilgileniyordu. 15. yüzyılın sonlarındaki bazı gelişmeler Fransa’ya, müdahale etmesini kolaylaştırıcı gerekçeler sağladı. Milano’nun yönetimini elinde tutan Lodosico, yeğeni olan genç dükün Napoli kralının torunuyla evlenmesinden sonra, kişisel konumunu korumak için Fransa’yı açıkça yardıma çağırdı. İspanyol kökenli Borgia ailesinden gelen Papa VII. Alexander’ın siyasal tutkuları nedeniyle kilise çevrelerinde yaygın bir huzursuzluk ortaya çıktı. Lorenzo’nun ölümünden (1492) sonra Floransa’da Dominiken rahip G. Savonarola’nın öncülük ettiği cumhuriyetçi hareket içinde de Fransız müdahalesini destekleme eğilimi güçlendi.

Fransa kralı VIII. Charles’ın İtalya seferi için hazırladığı güçlü ordu, Napoli üzerine yürümek üzere Ekim 1494’te Milano topraklarına girdi. Venedik kayıtsız bir tutum takınırken, Floransa ve Papalık Devletleri de pek bir direniş göstermedi. Güçsüz condottiere birliklerini yenilgiye uğratarak hızla ilerleyen Fransız kuvvetleri kısa sürede Napoli topraklarını işgal etti. Bu arada dış ilişkilerinde Fransız egemenliğine giren Floransa’da demokratik ilkelere dayalı yeni bir cumhuriyet kurulurken, İspanya kralı II. Fernando’nun girişimiyle Milano, Venedik ve Papalık Devletleri Fransız işgaline son vermek amacıyla birleşti. Bu devletlerin İspanya ve Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’yla birlikte oluşturduğu Venedik Birliği’ne bağlı kuvvetler, Fransız ordusunun daha önce başladığı düzenli geri çekilme harekatını önleyemedi. Bununla birlikte Aragon birlikleri Charles’ın Napoli’de bıraktığı Fransız garnizonunun işgaline son verdi.

Fransız İspanyol Rekabeti.Venedik donanmasının desteklediği Aragon birlikleri karşısında üst üste yenilgiye uğrayan Fransız kuvvetleri I497’de ateşkes imzalayarak Napoli’den çekildi. Bu gerilemeye karşın İtalya’daki yayılmacı politikasından vazgeçmeyen Fransa, 1499’da savunmasız Milano topraklarını ele geçirdi. Aragon hanedanının Napoli’deki zayıf yönetimi çok geçmeden bu devleti de Fransız-Ispanyol rekabetinin hedefi durumuna getirdi.

16.Yüzyıl
1501 ‘de Fransızlar kuzeyden, İspanyollar da güneyden Napoli topraklarına saldırdı. Aynı yıl varılan anlaşmayla Campagna ve Abruzzi bölgeleri Fransız, Calabria ve Pugha bölgeleri de İspanyol yönetimine girdi.

İspanyol kuvvetleri karşısında tutunamayarak 1504’te Napoli’deki topraklarını bırakmak zorunda kalan Fransa. İtalya’nın kapısı sayılan Lombardiya’yı elinde tutmak için uzun ve yıpratıcı bir direniş gösterdi. Böylece İtalya’nın denetimini ele geçirmeye yönelik mücadele. Avrupa düzeyinde bir çatışmaya dönüştü. İspanya tahtının başında bulunan Habsburg hanedanı geniş bir ittifaka dayanarak Pavia Çarpışması (1525) sonunda Fransız kuvvetlerini Lombardiya’dan çıkardı. İspanyol Habsburgları’nın İtalya’da ki üstünlüğü Cambrai Antlaşması (1529) ve Cateau-Cambresis Barışı’yla (1559) pekişti.

İspanyol Yönetimi.
Napoli Krallığı. İspanya kralı 1. Carlos’un (1519’dan sonra Kutsal Roma-Germen imparatoru V. Karl) [Şarlken] Fransız yanlısı soyluların ayaklanmalarını bastırmak için 1532’de kral vekili olarak Napoli’ye gönderdiği Pedro de Toledo, I553’e değin süren görev döneminde etkili bir merkezi yönetim kurdu. Toledo’dan sonraki kral vekilleri İspanyol denetimini daha da katılaştırarak ortaçağ meclislerini ortadan kaldırdılar. Askeri ve bürokratik mekanizmayı elinde tutan eski soyluların yerini çoğu Cenovalı yeni aileler aldı. İspanya’nın mali gereksinimleri yüzünden taht arazilerinin yaklaşık üçte ikisi satıldı. Büyük toprak sahiplerinin kentlere taşınması nedeniyle malikanelerin üretimi büyük ölçüde düştü. Toplumsal yaşamın hemen her alanında bir gerileme başladı.

Geniş bir yoksulluk barındıran Napoli kenti bu dönemde çeşitli ayaklanmalara sahne oldu. Bu ayaklanmaların en önemlisi 1647’de Masaniello (Tomaso Aniello) adlı genç bir balıkçının öncülüğündeki bir protesto gösterisiyle başlayan hareketti. Masaniello’nun öldürülmesinden sonra öteki kentlere ve kırsal kesime de sıçrayan ayaklanma, İspanyol yönetimini güç duruma düşürdü. Napoli’de cumhuriyet ilan edilmesine karşın, İspanya’dan gönderilen birlikler duruma egemen oldu; feodal beyler kırsal kesimde düzeni sağlamak için İspanyol kuvvetleriyle birlikte hareket etti.

İspanyol yönetimiyle uzlaşan Napoli aristokrasisi, İspanya tahtının zayıflamasından sonra Avusturya Habsburglarıyla işbirliğine yöneldi. Bir Habsburg prensini Napoli tahtına geçirerek eski feodal ayrıcalıkları geri almayı amaçlayan bu hareket, Avusturya birliklerinin Napoli’yi işgal etmesini (1707) büyük ölçüde kolaylaştırdı.

Napoli, Sicilya ve Sardinya Krallıkları

15. yüzyılın sonlarına doğru XII. Louis'nin İtalya'ya inişinden sonra, yarımadanın güneyi İspanya'yla Fransa arasında paylaşılır. Granada Antlaşmasına (Kasım 1500) göre, Napoli şehriyle Calabria ve Puglia bölgeleri Katolik Ferdinand'a (1452-1516), Campania ve Abruzzo bölgeleri ise XII. Louis'ye verilir. Ancak Fransızların 1501 'de Napoli'ye girişlerinden sonra, aralarındaki antlaşmalara rağmen bu iki yabancı güç çatışmaya girer. Consalvo de Cordoba komutasındaki İspanyol ordusu Fransız ordusu üzerinde üstünlük sağlar ve 1503'te Garigliano Nehri civarında onu yener. Bir sonraki yıl Lyon'da yeni bir antlaşma müzakere edilir ve buna göre Fransa Güney İtalya'nın tamamından vazgeçer ve bu bölge iki yüzyıl boyunca İspanya'nın etki alanında kalır. Yüzyıllar boyunca bu hakimiyetin özelliklerine dair bir çeşit kara efsane gelişir. Buna göre, İspanyol yönetimi ve karşı-reformdan geçmiş olan Kilise, Güney İtalya'nın tarihsel ekonomik ve siyasi geri kalmışlığının belli başlı nedenleridir.

İspanyolların İtalya'daki varlıklarına dair değerlendirmelerin daha objektif bir şekilde ele alınması için Benedetto Croce'nin (1866-1952) Napoli Krallığına dair çalışmalarını beklemek gerekecektir. Kesin olan, 16. yüzyıl boyunca Güney İtalya'nın aşırı yüksek bir vergi yüküne maruz kaldığı ve yabancı bir işgalin getirdiği yükü taşımak zorunda kaldığıdır; ancak bununla beraber siyasi ve asayiş bakımından epey huzurlu bir dönem geçirdiği de doğrudur. Yarımadadaki İspanyol toprakları, merkezi Madrid'de olan ve hem İtalyan hem İspanyol temsilcilerden oluşan Yüksek İtalya Konseyi adlı bir kurum tarafından yönetilir. Napoli Krallığındaki İspanyol tahtının temsilcisi, Milano Dükalığında genel valininkine benzer yetkileri olan kral naibidir. Ancak Lombardia'daki durumun aksine Güney İtalya'da İspanyollarla yerli eski aristokrasi arasındaki yakınlık daha fazladır. Sonuçta, monarşiyle baronlar arasındaki dolaysız ittifaktan -gerçek bir diyarşi- dolayı kral naibinin siyasi ve baronlar yönetim özerkliği birçok konuda azalır. Geleneksel olarak kendilerine ait olan sosyal rolü muhafaza edebilmek için baronlar siyasi yetkilerinin büyük çapta yok edilmesine göz yumarlar.

İspanya zamanla yerli yönetim kadrosunun yerine İspanyollar yerleştirir ve 1547'de Salerno Prensinin örgütlediği bir direniş girişimini hariç tutarsak, İspanyollarla ittifak kuran asil sınıfın bütün siyasi özerklik özentilerini frenlemeyi başarır. 1532'de Pedro de Toledo kral naibi olarak atanır ve yirmi yıl kadar bu mevkide kalır. Enerjik bir mizaca sahiptir ve yerli asil sınıfın gururlu hasmıdır, ancak krallığın siyasi yapısını değiştirmeyi başaramaz. 1547'de krallığa İspanyol Engizisyonunu getirme girişimi bunun iyi bir örneğidir. Asillerin, mutlakiyetçiliğin en etkili aracı olarak gördükleri Engizisyona direnişleri sayesinde, kral naibi bundan vazgeçmek zorunda kalır.

16. yüzyıl boyunca, 200 bin kişilik halkıyla Napoli, Avrupa'nın en büyük nüfuslu başşehridir. Ama aynı zamanda, parazit durumundaki binlerce kişiyle ve daha çok üretici olmayanlardan oluşan sosyal yapısıyla en fakir şehirlerinden de birisidir. Aynı zorluklar, hem tarımsal gelirin tahsildarınınki hem de krallık vergi tahsildarlarınınki olmak üzere, çift vergilendirmenin neden olduğu eşkıyalığın hüküm sürdüğü kırsal bölgelerde de söz konusudur. Bu bölgelerde sosyal rahatsızlık çok derindir. Toprak ağası ve Kilise gelirlerinin epey artmasıyla, feodalizme dönüş olarak tasvir edilen süreçler gerçekleşir. Napoli Sicilya ve Sardinya Krallıklarının bu yüzyıl boyunca oynadığı siyasi ve kültürel rol çok daha marjinaldir. Tahtla aristokrasi arasındaki sembiyoz o kadar yüksektir ki, yerli parlamentolar İspanya'ya tamamen sadık olduğundan geleneksel yetkilerini kaybetmezler. Her iki bölge, imparatorluğu finanse edebilmek için ağır bir vergi yüküne tabi tutulur; Sicilya ham ipek üretimine ve binlerce yıldır yaptığı gibi Avrupa'nın geri kalanına buğday ihraç etmeye devam eder. 16. yüzyılın İtalyan siyasi buhranı İtalya tarihi  için bir dönüm noktası olsa da -devletler yeni organlar kurarak veya eskileri ıslah ederek kurumlarını yeniler ve böylece Avrupa düzeyinde modern devletin kuram ve pratiğini oluşturan kamu  hizmetlerinin merkezileştirilmesi işini gerçekleştirirler- Güney İtalya her durumda diğer bölgesel İtalyan devletlerine göre bir anomali oluşturur. Sicilya ve Sardinya Krallıkları gibi oluşumlarda görülen üretim tercihlerinin muhafazakarlığı ve girişim ruhunun kesin yokluğu, memleketin çok ciddi siyasi gerilik ve ekonomik kriz durumuna düşeceği 17. yüzyılda yarımadanın hemen hemen tamamında görülecek olan güçlüklerin habercisi gibidir.

16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor 

Sicilya Krallığı. Aragon hanedanı aracılığıyla önceki dönemlerde İspanya’ya bağlanan Sicilya’da güçlü olan bağımsızlık eğilimi, Fransa’yla savaşlar sırasında yeniden canlanmıştı. 1523’teki ayaklanmanın sert biçimde bastırılmasından sonra, Osmanlı tehdidi ve 1. Carlos’un ılımlı politikaları İspanya’yla ilişkilerin düzelmesini sağladı. İspanyollar stratejik konumunun yanı sıra zengin bir buğday merkezi ve pazar olarak da önem taşıyan Sicilya’nın toplumsal ve siyasal yapısına karışmamayı yeğlediler.

Katı feodal bir yapıya dayanan Sicilya toplumunda geniş mülklere sahip soyluların büyük bir ağırlığı vardı. Vergileri düzenlemekle yetkili meclisin yanı sıra işlek bir ticaret merkezi olan Messina dışındaki büyük kentlerin yönetimine de bu soylular egemendi. İspanya kendi çıkarlarına uygun düşen bu sistemi yönetiminin sonuna değin ayakta tuttu.

Milano Düklüğü. Fransız işgalinden sonra bir süre Sforza ailesine bırakılan Milano 1535’te doğrudan İspanya tahtına bağlandı. Madrid’de bulunan İtalya Konseyi’nin yanı sıra bir valiye ve danışma kurullarına dayanan İspanyol yönetimi altında Milano’nun ekonomisi sürekli geriledi. Savaşlar nedeniyle konan ağır vergiler bu süreci daha da hızlandırdı. Yönetimde ve toplumsal yaşamda başlangıçta kiliseye geniş yetkiler verilmesine karşın, sonraları kilisenin bu konumunu zayıflatma yolunda adımlar atıldı. İspanyol yönetimi Lombardiya’da güçlü bir toplumsal dayanak oluşturamadığından, Avusturya Habsburglarının yönetimine geçiş hiçbir sarsıntı yaratmadı.

Milano Dükalığı stratejik konumundan dolayı, 16. yüzyıl boyunca kendini Fransa-İspanya çatışmasının ortasında bulur. Dükalık coğrafi bakımdan dönemin yazılarında "İtalya'nın anahtarı" denecek kadar yarımadaya bir çeşit giriş kapısı işlevi görür. Sınırları kuzeyde İsviçre Konfederasyonuna, batıda Savoy Dükalığına ve Monferrato Markiliğine, güneyde Cenova Cumhuriyetine, doğuda ise Mantova Dükalığına ve Venedik Cumhuriyetine uzanır. Ancak Milano devleti, elverişli bir konumda olmaya ek olarak, İspanya için siyaseten belirleyicidir, çünkü bir taraftan Fransa'nın her zaman muhtemel yayılmalarına karşı uygun bir caydırıcıdır, öte yandan da İspanya'nın Güney İtalya'daki çıkarları söz konusu olunca koruyucu ve ileri üs  işlevi görür.


Buna ek olarak Milano Dükalığı, Habsburgların yayılması sonucunda 16. yüzyıl boyunca imparatorluğun Akdeniz-güney kısmıyla merkez-kuzey kısmı arasında irtibatı sağlar. Bu stratejik değerlendirmeler V. Carlos'un dönemi için geçerlidir ve 1560'lı yılların sonundaki Hollanda isyanından sonra önemleri artar, çünkü Cenova limanından, Savoy, Franche-Comte ve Lorraine üzerinden Kuzey Avrupa'daki yeni savaş cephesine asker, silah, gıda ve para göndermek için kullanılan "İspanya yolu" olarak bilinen güzergah Milano'dan da geçer.

Dolayısıyla, Milano devletinin yüzyılın ilk onyıllarında Fransa'yla İspanya arasında bir sönüp bir alevlenen, sert bir çatışmanın konusu olması şaşırtıcı olmamalıdır. Fransa kralı XII. Louis (1462-1515) Visconti Hanedanının verasetini bahane bilip 1499'da Lombardia'yı fetheder. Ludovico il Moro'nun dönüşü zamanındaki kısa bir parantezi hariç tutarsak, Lombardia Devleti 1512'ye kadar Fransızların elinde kalır. Kutsal İttifakın siyasi ve askeri baskısı sonucunda, Fransa Milano'yu İsviçrelilere bırakmak zorunda kalır, onlar da sadece resmen de olsa Milano'yu Massimiliano Sforza'nın (1493- 1 530) şahsında Sforza Hanedanına iade ederler.

Ancak 1515'te yeni Fransa kralı I. François (1494-1547) İsviçrelileri Marignano'da yener ve Lombardia'yı tekrar ele geçirir. Bu bölge on yıl kadar, yani 1525 tarihli Pavia yenilgisine kadar Fransızlarda kalır. Bu yenilginin sonucunda Fransa dükalığı II. Francesco'ya bırakır. 1535'te Sforza'nın ölümüyle İspanyolların doğrudan hakimiyeti başlar ve 1546'da II. Felipe'nin, babası V. Carlos tarafından Milano Dükalığına resmi olarak atanmasıyla kesinleşir. İmparatorun danışmanlarının ümidi, Lombardia'nın dolaysız yönetiminin imparatorluğun tamamı için bir zenginlik kaynağı olabileceğidir. Ancak bu öngörü yanlış çıkar ve sonuçta 1540'lı yılların başında V. Carlos Milano'dan vazgeçmeyi ve gayretlerini sadece Hollanda'ya yoğunlaştırmayı düşünür. Nitekim savaşın yüksek maliyetinden, askerlerin barınma masraflarından ve maliyenin boşalmış kasalarını tekrar doldurabilme gereksiniminden dolayı Lombardia'nın imparatorluğun diğer bölgeleri tarafından finanse edilmesi gereklidir.

Kurumsal organlara gelince, İspanya hakimiyetindeki Lombardia kralın atadığı bir valice yönetilir ve ayrıca yerli asil sınıftan oluşan bir senatosu vardır. Belediyeler geleneğinden kalan çok eski unvanlar muhafaza edilmiştir, ama iktidar fiilen valinin elindedir. Senato giderek işlevsizleştirilir ve geleneksel yönetim kadrolarının yerine İspanyollar veya sadakati kesin olanlar yerleştirilir. 1581'de bu sürecin zirvesinde, II. Felipe valinin kararlarının senato tarafından kabulü sorunuyla ilgilenmeye karar verir. Tomar emirnamesiyle senatonun valinin kararlarının meşruiyetini kontrol hakkı kaldırılır. İhtilafları engellemek için senatoya danışma işlevi verilir. Vali belli bir hususta senatonun görüşünü sormakla yetinir ve arkasından kendince karar verir.

16. yüzyıl boyunca İspanyol hakimiyetine karşı çıkabilecek gibi görünen tek güç kilisedir. Milano piskoposu Carlo Borrameo'nun (1538-1584) karizmasıyla yozlaşmış manastırlarda yürüttüğü ıslahat çalışmaları ve cemaatinin papazlarının ve mensuplarının hayatını düzene sokmak için gösterdiği gayretler onu kaçınılmaz olarak seküler yönetimle yetki alanları  konusunda çatışmaya götürür. 1567'de Milano senatosu piskoposun şahsi emniyet kuvvetleri edinme ve papaz olmayanları tutuklama yetkisi talebini geri çevirdiği için aforoz edilir. Seküler ve dinsel iktidarın yetki alanlarının tanımlanmakta olduğu bu yıllarda, bu olay uluslararası düzeyde diplomatik önem kazanır. Papa IV. Pius piskoposun yetkilerini, Kral II. Felipe ise valinin yetkilerini savunur. Ancak Carlo Borromeo kralın mülki meselelere dair bazı kararlarını ilan ettiği için Vali Luis de Resquens'i aforoz edecek kadar ileri gidince İspanyol yetkililerin tepkisi gecikmez ve piskoposun sarayı emniyet güçlerince kuşatılınca mümtaz din adamı, duruşlarının radikalliğini gözden geçirmek zorunda kalır. 16. yüzyıl boyunca, özellikle ihracata yönelen Milano'daki sanayi faaliyetleri canlılıklarını korur. Lombardia'nın nüfusu çok yükselir (yüzyıl sonunda Milano'nun nüfusu 112 bine çıkmıştır) ve vergi yükü de hissedilir derecede artar. Bu da imparatorluğun kenar bölgesi olarak, yıllarca süren savaşlardan sonra görece kamu huzuru ile askeri ve siyasi koruma için İspanyol hakimiyetine ödenecek bir bedeldir

16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor


Sardinya. Öteden beri İtalya anakarasıyla sınırlı bağları olan Sardinya’da İspanyol etkisi çok daha köklü bir geçmişe dayanıyordu. Adaya yerleşen İspanyollar geçim kaynağı koyun yetiştiriciliği olan feodal topluluklarla büyük ölçüde kaynaşmıştı. Bu nedenle adanın yönetim yapısı olduğu gibi korunurken, kral vekilleri de genellikle Sardinyalılardan seçildi.

Öteki İtalyan devletleriyle ilişkiler. İspanya yarımadadaki güçlü varlığına dayanarak işgal etmediği İtalya topraklarında da nüfuzunu büyük ölçüde kabul ettirdi. Papalık Devletleri ve Venedik Cumhuriyeti ile İtalya’nın ortagüney kesimindeki bir dizi küçük siyasal birim dışında kalan devletler İspanyol yönetimi boyunca birer uydu devlet olarak kaldılar.

Savoia Düklüğü. Büyük bölümü Fransız işgali altında olan Savoia, Cateau-Cambresis Barışı’yla (1559) eski dükün oğlu Emanuele Filiberto’ya bırakılmıştı. Tarafsız bir politika izleyerek düklüğe ait toprakların çoğunu geri alan Emanuele Filiberto’dan sonra oğlu I. Carlo Emanuele (hd 1580- 1630) başa geçti. İspanya ve Fransa arasında sık sık taraf değiştiren Carlo Emanuele’nin yayılma girişimleri sonuçsuz kaldı. Daha sonra Fransız egemenliğine giren Savoia, ancak II. Vittorio Amadeo döneminde (1675-1730) eski konumuna kavuştu.

Savoy Dükalığı

Savoy Dükü Emanuele Filiberto ( 1528-1580), İspanyolların 1557'de Fransızlara karşı Saint Quentin zaferine belirleyici bir katkıda bulunur. İki yıl sonra, Cateau-Cambresis barış antlaşması imzalanınca, yirmi yıllık bir işgalden sonra Fransa'dan alınan dükalığın ona iade edilmesiyle katkılarının mükafatını görmüş olur.

Hükümdar otuz yıla yakın bir süre boyunca Savoy Devletini yönetir ve bu arada yapısını mutlakiyet rejimi doğrultusunda radikal bir şekilde değiştirir. Devletinin bağımsızlığını ve mümkün mertebe özerkliğini koruyabilmek için siyasi bakımdan çok fırsatçı bir tavırla, Fransa'yla Habsburg arasında durumu idare eder. Zor bir durumla karşı karşıyadır, ama İspanya hizmetinde bir komutan olarak elde ettiği beceriyi ve Fransız devlet örgütlenmesiyle ilgili bilgilerinden yararlanmayı başarır. Belli başlı sorunlarının kaynağı, dükalığın Nice Kontluğu, Savoy  ve Piedmont gibi değişik coğrafi gerçekliklerden ibaret ve herhangi bir merkezileşme projesine düşman birçok beyliğe bölünmüş, parçalı bir sınır devleti olmasıdır. Hükümdar orduyla donanmayı yeniden kurar ve denize çıkış arayışı içinde Tende Kontluğunu ilhak ederek Oneglia'yı Cenevizlilerden satın alır.

Kendi silahlarını edinme girişimi ve bütün vatandaşlara mecburi askeri hizmet getirmesinin sonucunda, asilzade sınıfının aracılığı ve bu sınıfın geleneksel asker toplama yetkisi aşılarak, teba dolaysız olarak prensin politikasına dahil olur. 1561'e gelindiğinde Savoy ordusunda 24 bin asker vardır ve potansiyel olarak hepsi, hangi sınıftan olurlarsa olsunlar askeri dokunulmazlıklardan ve haklardan yararlanabilirler. Kurumsal siyasete gelince, Emanuele Filiberto devletin İtalyan tarafını ön plana çıkarmaya karar verir. Dolayısıyla, daha önce başşehir Chambery'de yer alan devlet kurumlarını (parlamento, hesap heyeti) Torino'ya nakleder.

Savoy hükümdarının yerine I. Carlo Emanuele geçer ve elli yıl kadar tahtta kalır. Becerikli bir siyasetçi ve dikkatli bir askeri stratejist olan bu hükümdar yüzyılın sonunda Saluzzo'yu işgal eder ve din savaşlarından kaynaklanan Fransız krizinden yararlanarak Cenevre şehrini tekrar elde etmeye ve Provence'la Dauphine'ye girmeye teşebbüs eder. Bu iki Savoy hükümdarının, Avrupa'nın en kenarda kalmış bölgelerinden olan bu bölgeyi ıslah etme girişimlerinin başarılı olması, hem krallıklarının uzun sürmesi ve dolayısıyla istikrarlı olmasının hem de bölgenin eskiden beri geri kalmışlığının geniş kapsamlı bir müdahaleyi mümkün kılmasının sonucudur. Özellikle Emanuele Filiberto, hükmettiği devletin siyasi-ekonomik durumunu gerçekçi bir şekilde değerlendirme ve Fransa gibi bir memlekette yaşayarak elde ettiği deneyimi kullanma becerisini gösterir. Cateau-Cambresis Antlaşmasıyla elde ettikleri toprakları yeni döneme uyarlama kapasiteleri sayesinde bu iki hükümdar Savoy Devletinin İtalya'nın sonraki yüzyıllardaki tarihinde önemli bir rol oynamasını mümkün kılan temelleri atmayı başarırlar.

16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor


Cenova Cumhuriyeti. Ünlü Cenovalı amiral Andrea Doria’nın V. Karl’ın hizmetine girmesinden (1528) sonra kentte ona bağlı oligarşik bir cumhuriyet yönetimi kuruldu. Bu dönemde iç çekişmelerin sona ermesine karşın, deniz ticaretinin gerilemesiyle ciddi ekonomik sorunlar çıktı. Savoia düklerinin kışkırtmalarını boşa çıkararak İspanya’ya bağlı kalan Cenova 1684’ten sonra Fransız donanmasının abluka ve saldırılarına hedef oldu.

Ceneviz Cumhuriyet16. yüzyıl boyunca, kadim Ceneviz Cumhuriyeti İspanya'nın müttefikidir. Fransa'nın müttefiki Andrea Doria'nın karşı cepheye geçtiği 1528'den beri özerk ve bağımsız bir siyasetten vazgeçmiştir.

Cenova'nın üst sınıfları muhtemelen İtalya'daki İspanyol varlığından en karlı çıkanlardır, nitekim bankerler ve tüccarlar İtalya'daki bu devletin maliyesine hakimdir. İspanya da San Giorgio Cumhuriyetiyle ittifaktan kazançlı çıkar, çünkü onun aracılığıyla savaşlarını finanse eder ve Akdeniz' e açılan bir kapısı vardır. Ekonomik ilişkiler, siyasi gücü ekonomik gücüne eşit olan ve San Giorgio Şirketi diye bilinen yerli bir şirket tarafından denetlenir. Cenova'nın finans çevreleri İspanyol devletinin gelirini toplar ve tacı finanse ederler. Bu açıdan verimli bir ittifak fuarların belirleyici işlevi vardır. 1579'da Piacenza şehrinin fuarı açılır. Bu fuarda bankerler tahta verdikleri borçlar karşılığında Amerikan gümüşünün ithalatına taksitle katılırlar ve fuar esnasında nakit olarak değil de krediler karşılığında elde ettikleri senetlerle ödeme yaparlar. Yüzyılın ikinci yarısında, Genova limanından geçen ticaretin hacmi artar. Atlantik'te korsanlığın ortaya çıkmasının sonucunda, Barselona-Cenova rotası Amerika'dan gelen zenginliklerin Avrupa'ya akıtılması için en güvenli yol halini alır. Şehir, Doria ailesini temel alan bir asilzade oligarşisi tarafından yönetilir. Kısmen seçim, kısmen kura çekiminden oluşan bir sistemden dolayı, şehrin kilit unvanları İspanyollardan yana olan eski asil sınıfın elinde toplanır.

Eski ve yeni aristokrasi arasındaki bu daimi rekabet, 1547'de bir çatışmaya yol açar. Fieschi ailesinin komplosu sonucunda Andrea'nın yeğeni Gianetto Doria öldürülür ve komplo neredeyse başarılı olur. Ancak Cateau-Cambresis ( 1559) Antlaşmasından sonra, İtalya'nın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Cenova'da da İspanyol karşıtı direniş kesin olarak sona erer. San Giorgio Cumhuriyeti Akdeniz'in ticari pazarı ve mali merkezi işlevini İspanyol hakimiyeti çerçevesinde yürütmeye devam eder ve kaderi de imparatorluğununkiyle özdeşleşir.

16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor


Toscana Düklüğü. V. Karl 1529’da ele geçirdiği Floransa’yı iki yıl sonra düklüğe getirdiği Alessandro de’ Medici’ye bıraktı. Alessandro’nun cumhuriyetçilerce öldürülmesinden (1537) sonra yerini alan 1. Cosimo, Fransa yanlısı Siena Cumhuriyeti’ni yıkarak (1555) Floransa’nın topraklarını genişletti ve Toscana grandükü unvanını aldı (1569). Cosimo’nun ve ardıllarının ekonomik alanda İspanya’dan bağımsızlaşma çabaları sonuç vermedi. Bankacılık, ticaret ve sanayinin gerilemesiyle, Floransa’nın ekonomisi giderek tarıma dayanmaya başladı.

Toscana Büyük Dükalığı

Medicilerin dönüşü (1512)

15. yüzyılın sonunda, Girolamo Savonarola'nın ölümünden (1498) sonra Floransa Cumhuriyeti ciddi bir siyasi kriz geçirir. Bu karizmatik keşişin arzuladığı sosyal temelin yaygınlaşmasından şikayetçi olan oligarşik grup, Pisa şehrine karşı kaybedilmiş savaşın finansmanı için gerekli vergileri ödemeyi ve geleneksel olarak kendisine verilen diplomatik işlevleri yürütmeyi reddeder. 1502'de, krizden karşılıklı tavizle kurtulmak amacıyla hayat boyu sürecek gonfaloniere unvanı yaratılır ve bu mevkiye Pier Soderini atanır. 1509'da Pisa şehri tekrar ele geçirilir, ama hayat boyu yöneticilik deneyi, Soderini ile Venedik Cumhuriyetindekine benzer bir senato meclisi yoluyla kendi gücünün tanınacağı ümidiyle onun atanmasını desteklemiş olan oligarşik grup arasındaki işbirliği eksikliğinden dolayı istenen sonuçları vermez. 1512'de, cumhuriyetçi deneyim, Ravenna Savaşından sonra Fransız askerlerinin İtalya'dan çekilmesiyle sonuçlanır ve Mediciler şehrin yönetimini tekrar ele geçirirler. Bu ailenin iktidarı papalık devletiyle olan sıkı ilişkiler sayesinde güçlenir. Nitekim 1513'te, Muhteşem Lorenzo de' Medici'nin (1449-1492) oğlu Kardinal Giovanni de' Medici (1475-1521) X. Leo ismiyle papa seçilir. Yeğeni şehrin başına geçer ve Urbino Dükü olur, Giulio de' Medici (1478-1534) ise Floransa piskoposu ve kardinal olarak atanır. Bu ittifak yıllarca devam eder, nitekim 1521'de X. Leo ölünce, VI. Adrianus'un (1459-1523) kısa papalığından sonra Kardinal Giulio de' Medici VII. Clemens adıyla papalık tahtına yükselir. Beraberinde İspanya'nın İtalya'daki çıkarlarıyla sıkı bir ittifak getiren bu sıkı Hanedan ve siyasi bağa rağmen Medicilerin Floransa üzerindeki hakimiyeti belirsizliğini ve başlıca müttefiklerinin İtalya'daki durumuna bağımlılığını korur. Bunun da asıl nedeni, bir taraftan prensliği destekleyenler ile diğer tarafta oligarşik bir hal çaresini tercih eden aristokrat gruplar arasındaki yıllarca süregelmiş ihtilaftır. Aristokrasi, halk tabakalarının oluşturduğu ortak düşmana karşı birlik içindedir. Mediciler halk radikalizminin iktidara dönüşü tehlikesini ileri sürerek kendi projelerine desteği sağlamlaştırır. Cumhuriyetçi yapıları kullanırlar, ama esas itibariyle bir prenslik kurulması amacını güden otoriter bir politika izlerler.

Filippo Strozzi'nin (1489-1538) liderliğindeki aristokrasinin şehrin yönetimi için oligarşik bir çözüm lehindeki kısmı bir kenara itilmiş vaziyettedir, ama aynı zamanda Medici ittifakları sistemi içinde çıkabilecek bir krizden yararlanarak iktidarı tekrar ele geçirmeye de her an hazırdır. Böyle bir fırsat 1527'de, Roma'nın Landsknecht birliklerince yağmalanması ve Papa VII. Clemens'in Sant' Angelo Şatosuna kaçmasıyla beraber Floransa'da tekrar cumhuriyet kurulunca gerçekleşir. Bu deneyim sadece üç yıl sürer, ama gene de önemlidir, çünkü bir taraftan hiç sönmemiş cumhuriyetçi ideallerin ve çalkantıların 16. yüzyıl boyunca var olmaya devam ettiğini gösterir, diğer taraftan ise bölgesel prensliklerin kendilerini kesin olarak kabul ettirmesine kadar giden sürecin ne kadar çatışmalı olduğunu açığa çıkartır. Nitekim bu yıllar komünal belediye gelenekleriyle cumhuriyetçi bir devlet şeklinden ağır ağır bölge bazlı modern devletin ilk çekirdeği olan prensliğe geçiş dönemidir.

Diğer bir deyişle, Medicilerin 1494'te ve 1527'de kovulmaları ve belli aralıklarla geri dönüşleri VIII. Charles'ın İtalya'ya inişi veya Roma'nın yağmalanması gibi dış etkenler tarafından belirlenir. Bu etkenler sayesinde, oligarşik çözüm taraftarı aristokratik güçler siyasal alanda yer almayı ve yönetim işlevini tekrar elde etmeyi başarır. Ancak geçici yükselişlerinin nedenleri, Medicilerin dönüşlerinin nedenleriyle aynıydı; güç dengesindeki kayma, halkçıların cumhuriyetçi ve aristokrat karşıtı radikalizmine yol açar ve bu da Medicilerin dönüşünü ve savundukları prenslik çözümü konusunda mutabakatta artış sağlar. Papa VII. Clemens'in himayesi altında 1530'da V. Carlos imparator ve İtalya kralı olunca, cumhuriyetçi Floransa'nın tekrar Medicilere verilmesi kararlaştırılır. Pistoia vilayetindeki Gavinana'da, Philibert d'Orange'ın komutasındaki 40 bin kişilik imparatorluk ordusu, Francesco Ferrucci komutasındaki cumhuriyetçi orduyu yener. Alessandro de' Medici (1510-1537) iktidara getirilir ve 1532'de kendisine dük unvanı verilir. Ancak 1537'de kuzeni Larenzina tarafından öldürülür, ama ne devrik cumhuriyetçiler ne asil rakipleri durumdan yararlanmayı becerir. Montermurlo'da Medicilerin rakipleri müteveffa Alessandro'nun kuzeni I. Cosimo (1519-1574) tarafından yenilgiye uğratılır. Cosima dük olarak seçilir ve 1574'e kadar devleti yönetir.

Cosima bir bakıma iktidarının istikrarını 1532'de yürürlüğe giren ve Medicilerin prenslik projelerine karşı çıkan çevrelerin siyaseten tasfiyesine neden olan kurumsal reformlara da borçludur. Bu reformla gonfaloniere unvanı ortadan kaldırılır ve Kırk sekizler konseyine dükle beraber icra yetkisine sahip dört konsey üyesini seçme hakkı verilir. Buna ek olarak düke diğer organların toplanıp toplanamayacağına karar verme şeklinde çok önemli bir yetki tanınır. Yönetim tarzından dolayı "Bilge" denen I. Cosima iki zor hedefe ulaşmayı başarır. Bu hedefler, 1494 ve 1527'deki durumun tekrarlamasına engel olmak ve aynı zamanda Floransa'nın bağımsızlığının fazla sıkı bir emperyal kontrolüne tabi olmasından sakınmaktır. 1555'te Garnizonlar Devleti olarak bilinen oluşumu kurmak için İspanya'ya bırakılan Argentario yarımadasındaki beş kıyı kalesi hariç, Siena Cumhuriyeti ve toprakları ilhak edilir. 1569'da papa Medicilere Büyük Dükalığı unvanını verir. Bu eylem iktidarın, imparatorluk onayından bağımsız olarak kabullenilmesi anlamına geldiğinden, siyaseten ve kültürel olarak çok önemlidir. Zamanla idari merkezileştirme ve şehirle hinterlandın eşitlenmesi sürecinin sonucunda Toscana Büyük Dükalığı bölge bazlı bir devlet haline  gelir. Grandük iktidar yetkilerinin tamamını elinde toplar ve aile devlet mensubiyetinden çok liyakat ve Medici projesine sadakat derecesine algısı göre devlet memuru seçimini teşvik eder. Bu memurların işlevi, grandük ile yetkilerinden arındırılmış diğer devlet organları arasında aracılık yapmaktır.

I. Cosima'dan haleflerine sağlam bir devlet miras kalır ve seleflerinin mutlakiyetçi politikasını devam ettirirler. I. Francesco de' Medici (1574'ten 1 587'e iktidarda) Livorno serbest limanını kurar ve burası bazı özgürlükler sağlanan İspanyol asıllı Yahudi banker ve tüccarlar sayesinde de birkaç yılda önemli bir ticari merkez olur. I. Ferdinando de' Medici (1 551-1609, iktidara çıkışı 1587) Pisa Üniversitesini büyütür ve yeğeni Maria de' Medici'nin ( 1573-1642) yeni Fransa kralı IV. Henri'yle (1 553-1610) evlenmesiyle (1600) 17. yüzyıl boyunca haleflerinin devam ettireceği Fransız taraftarı bir politika izlemeye başlar.

16.Yüzyıl Rönesans Çağı, Ed: Umberto Eco, İtalya’daki Devletler, Miguel Gotor

Papalık Devletleri Katolik Bourbon ve Habsburg hanedanları arasında bir denge kurmaya çalışan papalık, siyasal gücünün aşınması nedeniyle iki taraf üzerinde de etkili olamadı. Trent Konsili’nden (1563) sonra papalar asıl çabalarını Karşı Reform hareketini pekiştirmeye yönelttiler. Bu arada Roma’da düzen sağlanırken, Ferrara, Urbino ve Castro toprakları yeniden papalığa bağlandı.

Venedik Cumhuriyeti. 16. yüzyıl başında İtalya’nın en güçlü devleti durumunda olan Venedik, Cambrai Birliği karşısında uğradığı yenilgiden sonra. 15. yüzyılda ele geçirmiş olduğu toprakların çoğunu bu birliği oluşturan devletlere kaptırdı. Ardından Lombardiya’ya giren İspanyol Habsburgları ile Adriyatik’e inen Avusturya Habsburgları’nın baskısı, Venedik’in siyasal ve ekonomik üstünlüğünü ortadan kaldırdı. Bu arada yeni denizyollarının bulunması ve Akdeniz’deki Osmanlı yayılması, Doğu ticaretine ağır bir darbe vurdu. İnebahtı Deniz Savaşı’nın (1571) kazanılmasında önemli rol oynamasına karşın, Venedik yıpratıcı savaşlar sonunda birçok deniz üssünden çekilmek zorunda kaldı. A.B.


4 yorum: