Arap milliyetçiliğinin ortaya çıkışı
Uzun yıllar boyu Arap milliyetçiliğinin ilk aşamalarında Batı ile sürdürülen temastan ortaya çıktığına yaygınlıkla inanılıyordu. Belirgin Arap milliyetçiliğinin öncelikle Avrupa ve Amerikan kültür ve eğitim etkisinin 19. yüzyılın sonlarında bölgeye Batı politikasıyla ekonomisinin girişiyle uyumlu olarak Osmanlı Suriyesi’nin kentsel bölgelerinde ortaya çıkmış olması hiç de şaşırtıcı değildir. Avrupalı ve Amerikalı misyonerlerin çalışmaları Filistin’deki Kutsal Yerlerle bağlantılıydı ama özellikle Protestan cemaatler arasında din değiştirip Müslüman olma isteği de büyümüştü. Açıktan açığa din değiştirtmeye çalışmak yasadışıydı ama Arap Hıristiyanların inançlarını Müslümanlara aktarmaları hakkında belirsiz ve umutsuz bir girişim vardı.
Lübnan’da 19. yüzyılda kurulmuş olan Amerikan ve Fransız
misyoner okullarında eğitim almış olan bir avuç Suriyeli Hıristiyan, sözde-laik
Arap milliyetçiliğini geliştirmeye başladı. Yapılanlar arasında klasik Arap
edebiyatını canlandırmak ve Batı edebiyatını Arapçaya çevirmek de vardı.
1860’larda İbrahim el-Yazıcı adlı bir Suriyeli Hıristiyan, Arap
milliyetçiliğinin ilk vizyonunu dile getirdi. Osmanlı fetihlerini, teknik
konularda ilerlemiş, uygarlığı öğrenmiş bir toplumu geri kalmışlığa ittiği ve
bilim yerine dine ilgi duyulmasını sağladığından Araplar için bir felaket
olarak görüyordu.
…
Yaklaşık 30 yıl sonra gelişmeye başlayan Arap milliyetçiliğinin daha somut işaretleri ortaya çıktı. 1908 yılındaki Jöntürk devrimi bu hareketin itici gücüydü. Arap tepkisi başlangıçta hevesliydi. İttihat ve Terakkicilerin sağladığı liberalizmin ilk aşaması, imparatorluktaki siyasi değişimlerin arasında yalnızca Arapların üye olduğu partilerinin kurulmasına da izin vermesiydi. Ne var ki kısa süre sonra Jöntürkler’in liberalizm ve çoğulculuk ile flört etmesinin yalnızca bir cila olduğu, ardında Osmanlı împaratorluğu’nda zaten görülen, merkeziyetçilik ve Türkleştirme eğilimini içeren Türk milliyetçiliği gündeminin güçlendirilmesinin yattığı anlaşıldı. Jöntürkler’in bu politikaları eski rejimden daha ileriye götürdükleri hakkında pek az kanıt vardır.
Yine de Osmanlı siyasetini biraz aralamakla, eski otoriter
sisteme geri dönülmesini zorlaştırdılar. 1912 sonrasında reform döneminin
sonuna tepki olarak Suriye’de Arap özerkliğini gündeme getiren partiler ortaya
çıkmaya başladı. Antonius’a göre bunların en önemlisi Adem-i Merkeziyet
Partisi’ydi. Yine Suriye’deki diğer önemli gruplar aralarında al-Fatat
(Genç Arap Cemiyeti) ve al-Qahtanyia’nın da bulunduğu benzer manifestolara
sahip gizli cemiyetlerdi. Daha sonraları Antonius, bu grupları 1916’da
Haşimilerin Osmanlılara karşı ayaklanmasına bağlamaya çabalayarak, Şam
sokaklarındaki kent-temelli milliyetçilikle Haşimilerin ortaya çıktığı kurak
çöller arasında bir bağlantı kurmaya çalışacaktı.
…
Bugün Arap milliyetçiliğinin kökeninin en baskın bilimsel yorumu,
C. Ernest Dawn’ın 20. yüzyılın başındaki ilk kımıltıların Batı etkisindeki
Hıristiyan Araplar yerine, dinsel seçkinler arasındaki reform yanlısı
Müslümanlardan çıktığını ileri süren varsayımıdır. Aynı zamanda özellikle Şam
gibi büyük kentlerin seçkinleri ve Arap ayanları arasındaki çatışmadan da
çıkmıştır. Osmanlı koruması altında olduğundan kayrılan, toprak ve mevki sahibi
olanlar mevcut durumu desteklerken, bu ganimet sisteminin dışında kalanlar
sisteme karşı kışkırtılmaya başlamışlardı. Başkaldıranlar arasında bile tümüyle
bağımsız olmak için pek fazla istek yoktu. Arapların çoğu ‘Türk yöneticiler
onların uygun mevkilerini kabul ettiği sürece Osmanlı birliği çerçevesi içinde
kalmayı isteyebilirlerdi
Modern Ortadoğu’nun Kuruluşu, T.G.Fraser, Andrew Mango, Robert McNamara, Remzi Kitabevi, 2011
19.yy. ilk çeyreğinde batıya eğitim için giden öncü isimler:
19. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle Osmanlı ve Mısır bağlamında bazı Arap aydınlar Batı’ya eğitim için gönderildi. En bilinen örnek Rifaa el-Tahtavi’dir; onun dışında Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın girişimleriyle Mısır’dan küçük öğrenci grupları Fransa’ya gönderildi. Bu öncü isimler, Batı’daki modern bilim ve siyaset anlayışını Arap dünyasına taşıyarak Nahda’nın kültürel temelini attılar.
Öncü İsimler ve
Katkıları
- Rifaa
el-Tahtavi (1801–1873, Mısır)
- 1826’da
Mehmed Ali Paşa tarafından Paris’e gönderildi.
- 1831’de
döndükten sonra Fransız Anayasası’nı Arapçaya çevirdi ve Takhlīs
al-Ibrīz fī Talkhīs Bārīz adlı eserinde Paris gözlemlerini aktardı.
- Modern
eğitim kurumlarının kurulmasına öncülük etti; öğretmen okulları
açılmasına katkı sağladı.
- Mehmed
Ali Paşa’nın Öğrenci Heyetleri (1826–1830)
- Mısır’dan
mühendislik, tıp ve askeri eğitim için küçük gruplar halinde öğrenciler
Fransa’ya gönderildi.
- Bu
öğrenciler dönüşlerinde Mısır’da modern okulların ve teknik kurumların
kurulmasına katkıda bulundular.
- Osmanlı’dan
Gönderilen Öğrenciler (II. Mahmud dönemi)
- 1820’lerden
itibaren Osmanlı merkezinden de Avrupa’ya öğrenci gönderme uygulaması
başladı.
- Bu
öğrenciler arasında Arap vilayetlerinden gelenler de vardı; özellikle
askeri ve teknik alanlarda eğitim aldılar.
Yorum
- Tahtavi
bireysel olarak en sembolik figürdür; Batı’daki anayasal düşünceyi
Arapça’ya taşıdı.
- Mehmed
Ali Paşa’nın öğrenci heyetleri ise kurumsal düzeyde modernleşmenin
altyapısını oluşturdu.
- Bu
öncü isimler, Nahda’nın kültürel uyanışını başlatan ilk kuşak olarak kabul
edilir.
Yani 19. yüzyılın ilk
çeyreğinde Batı’ya eğitim için giden öncü isimler arasında Rifaa el-Tahtavi
ve Mehmed Ali Paşa’nın Fransa’ya gönderdiği öğrenci grupları öne
çıkıyor. Bunlar, Arap dünyasında modernleşme ve milliyetçi bilincin ilk
taşıyıcıları oldular.
Nahda hareketi
1830’larda Şam-Beyrut
merkezli Nahda hareketi, Arap milliyetçiliğinin kültürel temelini attı.
Bu akım, dilin yeniden canlandırılması, edebiyatın modernleşmesi, basının
yaygınlaşması ve Batı düşüncesiyle etkileşim üzerinden şekillendi.
Kültürel Detaylar
- Dil
ve Edebiyatın Yeniden Doğuşu
- Arapça
klasik miras yeniden keşfedildi, dilin sadeleştirilmesi ve modernleşmesi
için çalışmalar yapıldı.
- Şiir
ve nesirde yeni türler (roman, tiyatro, makale) ortaya çıktı.
- Bu
dönemde Butrus el-Bustani, Nasif el-Yazici gibi
isimler Arap dilini modernleştirme çabalarıyla öne çıktı.
- Basın
ve Yayıncılık
- Beyrut
ve Şam’da matbaaların kurulmasıyla gazeteler, dergiler ve kitaplar
yayıldı.
- Basın,
Arap kimliğinin ve modern fikirlerin yayılmasında kritik rol oynadı.
- İlk
Arap gazeteleri bu dönemde ortaya çıktı; bunlar hem edebî hem de siyasi
tartışmalara zemin hazırladı.
- Batı
ile Etkileşim
- Fransız
İhtilali’nin milliyetçilik fikri ve Avrupa’daki modernleşme dalgası,
Nahda’nın ideolojik arka planını besledi.
- Misyoner
okulları ve Batı üniversiteleri aracılığıyla yeni bilimler, felsefe ve
sosyal düşünceler Arap dünyasına taşındı.
- Çokkültürlü
Katılım
- Hareketin
öncülerinin çoğu Hristiyan Arap entelektüellerdi (özellikle Marunî ve Rum
Ortodoks cemaatlerinden).
- Müslüman
aydınlar da sürece katıldı; bu durum Nahda’yı mezhepler üstü bir kültürel
uyanış haline getirdi.
- Kimlik
ve Milliyetçilik
- Osmanlı’daki
“Millet-i Hakime” anlayışına karşı bir çıkış olarak Arap kimliği
vurgulandı.
- Kültürel
uyanış, siyasi milliyetçiliğin öncülü oldu; önce dil ve kültür üzerinden
bir “Araplık bilinci” inşa edildi.
Kültürel Sonuçlar
- Arap
edebiyatı modernleşti, yeni türler doğdu.
- Arapça,
hem klasik köklerine bağlı hem de modernleşmeye açık bir dil haline geldi.
- Basın
ve yayıncılık, Arap dünyasında ortak bir kültürel alan yarattı.
- Nahda,
ilerleyen yıllarda siyasi Arap milliyetçiliğinin ideolojik zeminini
hazırladı.
- Beyrut
ve Şam, Nahda’nın kültürel merkezleriydi; matbaalar ve gazeteler
burada yoğunlaştı.
- Kahire,
Mehmed Ali Paşa’nın reformları sayesinde erken dönemde resmi basının
merkezi oldu.
- Butrus
el-Bustani ve diğer entelektüeller, dergiler ve ansiklopedilerle Arap
kimliğini kültürel olarak inşa ettiler.
- Gazeteler
ve dergiler, Arap milliyetçiliğinin kültürel zemini olarak dil
reformu, tarih bilinci ve toplumsal modernleşmeyi yaydı.
Arapça kaynaklar, 19. yüzyılda Şam-Beyrut merkezli Nahda
hareketini özellikle matbaa, basın, eğitim kurumları ve çokkültürlü
entelektüel çevreler üzerinden anlatıyor. Bu metinlerde Beyrut’un bir
“kültürel başkent” olarak öne çıkışı, dil reformu ve basının milliyetçi
bilincin taşıyıcısı oluşu vurgulanıyor.
Arapça Kaynaklardan
Görüşler
- ʻAbd
al-Raḥmān Bik Sāmī – القول الحق في بيروت ودمشق
- yüzyıl
sonlarında Beyrut ve Şam’a dair gözlemler içeriyor.
- Beyrut’un
okulları, matbaaları, pazarları ve bilimsel kurumları anlatılıyor.
- Şam’ın
toplumsal adetleri, mimarisi ve halkın yaşam biçimi tasvir ediliyor.
- Makale:
"بيروت والنهضة العربية" – مجلة الحصاد
- Beyrut’un
Nahda’daki rolünü öne çıkarıyor.
- Misyoner
ve yerel okulların, çok dinli bir entelektüel sınıf oluşturduğunu
belirtiyor.
- Butrus
el-Bustani, Nasif el-Yaziji, Ahmed Faris al-Shidyaq gibi isimlerin dil ve
kültür reformundaki katkıları vurgulanıyor.
- Beyrut’un
erken dönemde gazete ve dergi yayıncılığıyla Arap dünyasında kültürel
merkez haline geldiği ifade ediliyor.
- Dr.
Bishara Rizk’in röportajı (قناة الجديد)
- Beyrut’un
19. yüzyılda bir “şehir-uygarlık” dönüşümü yaşadığını anlatıyor.
- Liman,
üniversiteler, matbaalar ve basının şehri modern bir merkez haline
getirdiğini söylüyor.
- Ekonomik
ve kültürel dönüşümün Nahda’yı beslediğini vurguluyor.
Ortak Vurgular
- Beyrut’un
öncü rolü: Matbaa, basın ve eğitim kurumlarıyla Nahda’nın kalbi oldu.
- Çokkültürlülük:
Hristiyan ve Müslüman entelektüellerin ortak katkısı, hareketi mezhepler
üstü kıldı.
- Dil
ve kültür reformu: Arapça’nın modernleşmesi, yeni edebî türlerin
doğuşu ve basının yaygınlaşması.
- Batı
ilgisi → Nahda’ya dışsal bir modernleşme baskısı getirdi.
- Misyoner
okulları ve matbaalar → Arapça’nın modernleşmesini ve yeni edebî
türlerin doğuşunu sağladı.
- Osmanlı
reformları → Arap entelektüellerin eşitlik ve vatandaşlık taleplerini
meşrulaştırdı.
- Yerel
aktörler → Bu unsurları sentezleyerek Arap kimliğini kültürel bir
proje haline getirdi.
Bu tablo, Nahda’nın yalnızca kültürel bir uyanış
değil, aynı zamanda Batı etkisi, Osmanlı reformları ve yerel entelektüel
çabaların kesişiminde doğan bir hareket olduğunu gösteriyor.
Arap Coğrafyasında Nahda’nın Yansımaları
Levant (Şam, Beyrut,
Kudüs)
- Dil
ve edebiyat reformu: Şam ve Beyrut’ta başlayan dil sadeleştirme ve
modern edebiyat türleri Kudüs ve çevresine yayıldı.
- Basın:
Beyrut merkezli gazeteler Şam ve Kudüs’te de okunuyor, ortak bir Arap
kültürel alan oluşturuyordu.
- Eğitim
kurumları: Misyoner okulları ve yerel medreseler modern bilimlerle
birleşerek yeni bir entelektüel sınıf yarattı.
Irak
- Basın
ve matbaa: 19. yüzyıl sonlarında Bağdat ve Musul’da matbaalar kuruldu,
gazeteler yayımlandı.
- Arap
kimliği: Osmanlı reformlarıyla birlikte Iraklı aydınlar Arap kimliğini
tartışmaya başladı.
- Edebiyat:
Lübnan ve Suriye’den gelen edebî akımlar Irak edebiyatını modernleştirdi.
Körfez (özellikle Basra
ve Bahreyn)
- Ticaret
bağlantıları: Basra limanı üzerinden Beyrut ve Bombay hattı, kültürel
etkileşimi hızlandırdı.
- Basın
etkisi: Beyrut ve Kahire’den gelen gazeteler Basra ve Bahreyn’de
okunuyor, milliyetçi fikirler yayılıyordu.
- Eğitim:
Misyoner okullarının etkisi sınırlı olsa da, Osmanlı reformlarıyla
birlikte modern eğitim kurumları açıldı.
Arap Yarımadası
(Hicaz, Yemen)
- Hicaz:
Mekke ve Medine’de Osmanlı reformlarıyla birlikte eğitim ve basın
modernleşti.
- Yemen:
Daha sınırlı bir etki; ancak Nahda’nın dil ve kimlik tartışmaları Yemenli
aydınlara ulaştı.
Ortak Etkiler
- Dil
reformu: Arapça’nın modernleşmesi tüm bölgelerde ortak bir kültürel
kimlik yarattı.
- Basın:
Gazeteler ve dergiler, milliyetçi fikirlerin yayılmasında en önemli araç
oldu.
- Eğitim
kurumları: Misyoner okulları ve Osmanlı reformlarıyla açılan modern
okullar, yeni bir entelektüel sınıf doğurdu.
- Kimlik
tartışmaları: Osmanlı reformlarının eşitlik söylemi, Arap kimliğinin
kültürel ve siyasi olarak yeniden tanımlanmasına yol açtı.
Yani Nahda, Kuzey
Afrika dışında da Levant’tan Irak’a, Körfez’den Hicaz’a kadar geniş bir
coğrafyada kültürel modernleşme, basın ve kimlik bilinci üzerinden
yayıldı. Bu yayılım, 20. yüzyılda siyasi Arap milliyetçiliğinin altyapısını
hazırladı.
Neden Hristiyan Arap
Toplulukları Öncü Oldu?
- Batı
ile Erken Temas
- Hristiyan
Arap toplulukları, özellikle Marunîler ve Rum Ortodokslar, Avrupa
misyonerleri ve ticaret ağlarıyla daha yakın ilişkiler kurdular.
- Bu
sayede Batı’daki modern bilim, felsefe ve edebiyat akımlarına erken
erişim sağladılar.
- Misyoner
Okulları ve Eğitim
- Amerikan
ve Fransız misyoner okulları Beyrut ve Şam’da yoğun olarak Hristiyan
cemaatlere hizmet veriyordu.
- Bu
okullar modern bilimleri, yabancı dilleri ve matbaa tekniklerini
öğreterek yeni bir entelektüel sınıf yarattı.
- Matbaa
ve Yayıncılıkta Öncülük
- İlk
modern Arap matbaaları ve gazeteleri çoğunlukla Hristiyan
entelektüellerin girişimiyle kuruldu.
- Butrus
el-Bustani, Nasif el-Yaziji, Ahmed Faris al-Shidyaq gibi isimler dil
reformu ve ansiklopedik çalışmalarla Arap kültürel kimliğini yeniden
tanımladılar.
- Osmanlı
Reformlarıyla Etkileşim
- Tanzimat
ve Islahat Fermanları, eşitlik ve vatandaşlık söylemleriyle Hristiyan
Arap entelektüellerin kimlik taleplerini meşrulaştırdı.
- Bu
söylemler, kültürel uyanışın siyasi milliyetçiliğe dönüşmesinde köprü
işlevi gördü.
Yorum
- Kültürel
öncülük: Hristiyan Araplar, Batı ile bağlantıları sayesinde
modernleşme araçlarını (matbaa, okul, basın) ilk kullanan topluluk
oldular.
- Mezhepler
üstü etki: Başlangıçta Hristiyan entelektüellerin öncülüğünde gelişen
Nahda, kısa sürede Müslüman aydınları da içine alarak mezhepler üstü bir
Arap kimliği projesine dönüştü.
- Kimlik
inşası: Bu süreç, Arap milliyetçiliğinin kültürel temelini oluşturdu;
dil, edebiyat ve basın üzerinden ortak bir “Araplık bilinci” inşa edildi.
Yani Nahda’nın
Hristiyan Arap topluluklarında doğması, onların Batı ile erken temas, eğitim
kurumları ve yayıncılıkta öncülük gibi avantajlarından kaynaklanıyordu.
Ancak hareket, kısa sürede mezhepler üstü bir kültürel uyanışa dönüşerek
tüm Arap dünyasını etkiledi.
Modern dönemde Pan Arabist düşünce
Özet: Modern dönemde Pan-Arabizm, Arap
dünyasının ortak dil, kültür ve tarih temelinde birleşmesini savunan bir
ideolojidir. 20. yüzyılda özellikle sömürgecilik karşıtı mücadeleler,
bağımsızlık hareketleri ve Nâsır dönemiyle birlikte siyasi bir proje haline
gelmiştir.
🌍 Modern Pan-Arabizm’in
Temel Unsurları
- Tanım
ve Amaç
- Pan-Arabizm
(/ al-waḥda al-ʿarabiyyah) Arap halklarının tek bir ulus-devlet
çatısı altında birleşmesini hedefler.
- Ortak
dil (Arapça), kültür ve tarih üzerinden bir “Arap ulusu” fikri inşa
edilir.
- Tarihsel
Arka Plan
- XIX.
yüzyılda Nahda hareketiyle kültürel temeller atıldı.
- I.
Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın dağılması ve Avrupa sömürgeciliği,
Pan-Arabizm’i siyasi bir ideolojiye dönüştürdü.
- 1945’te
kurulan Arap Birliği (Arab League) Pan-Arabizm’in kurumsal ifadesi
oldu.
- Siyasi
Zirve Dönemi
- 1950–1970
arası, özellikle Mısır’da Cemal Abdül Nâsır döneminde Pan-Arabizm
en güçlü halini aldı.
- 1958’deki
Birleşik Arap Cumhuriyeti (Mısır-Suriye) girişimi, Pan-Arabist
birliğin somut denemesi oldu.
- Baas
Partisi (Suriye ve Irak) Pan-Arabizm’i sosyalizmle birleştirerek
ideolojik bir çerçeve sundu.
- Semboller
ve Kültürel Etki
- Arap
İsyanı bayrağı (1916) ve türevleri birçok modern Arap devletinin
bayrağına ilham verdi.
- Pan-Arabizm,
edebiyat, müzik ve medya aracılığıyla ortak bir kültürel kimlik
oluşturdu.
- Zayıflama
ve Günümüzdeki Durum
- 1970’lerden
itibaren Arap devletleri arasındaki çıkar çatışmaları, İsrail ile
savaşların başarısızlığı ve ekonomik farklılıklar Pan-Arabizm’in siyasi
gücünü azalttı.
- Günümüzde
Pan-Arabizm daha çok kültürel bir kimlik ve entelektüel bir
ideal olarak varlığını sürdürüyor; pratikte ise bölgesel işbirliği
sınırlı kalıyor.
🔑 Sonuç
Modern Pan-Arabizm, sömürgecilik karşıtı bir siyasi proje
olarak doğmuş, 20. yüzyıl ortasında zirveye ulaşmış, ancak devletler arası
çıkar çatışmaları nedeniyle zayıflamıştır. Bugün daha çok ortak kültürel
kimlik ve dayanışma ideali olarak yaşamaktadır.
Pan-Arabizmin Başarısızlık Nedenleri
- Dış
etkenler: İngiltere, Fransa, ABD ve İsrail’in böl-yönet politikaları
- İç
çelişkiler: Monarşiler vs. cumhuriyetler, zengin petrol ülkeleri vs. fakir
ülkeler
- Lider
rekabeti: Nasır vs. Suudiler, Nasır vs. Baas, Baas Suriye vs. Baas Irak
- 1967
askeri hezimeti → “Birleşmeden önce kazanamayız” algısı
- 1970’lerden
sonra İslamcılık ve yerel milliyetçiliklerin (Kürt, Berberi, Güney Sudan
vs.) yükselişi
Güncel Durum (2025)
- Resmî
olarak hiçbir Arap devleti Pan-Arabizmi programında taşımıyor.
- Arap
Birliği hâlâ var ama etkisiz.
- “Arap
milleti” söylemi sadece retorikte (futbol maçları, Filistin dayanışması)
yaşıyor.
- 2011
sonrası mezhepçilik (Şii-Sünni), devletçilik ve yerel çıkarlar
Pan-Arabizmin yerini tamamen aldı.
Kısaca:
Pan-Arabizm 1956-1967 arasında zirve yaptı, 1958 BAC’siyle tek bir devlet
kurmayı başardı (3 yıl sürdü), 1967 yenilgisiyle ideolojik olarak kırıldı, 1978
Camp David ve 1990 Kuveyt işgaliyle fiilen öldü. 20. yüzyıl Arap tarihinin en
güçlü hayaliydi ama hiçbir zaman kalıcı bir siyasi yapı üretemedi.
|
George Antonius'un Arap Uyanışı - Arap Ulusal
Hareketinin Öyküsü eseri, Arap milliyetçiliğinin klasikleşmiş ilk
anlatılarından birini sunmakta olup, Arap Uyanışının (Nahda) kökenlerini ve
erken dönemini (1847-1908) ayrıntılı bir şekilde incelemektedir. Antonius, bu
dönemde filizlenen Arap milliyetçiliği davasına hayatını adamış
Lübnanlı-Mısırlı bir tarihçi ve diplomattır. Antonius'a göre Arap ulusal hareketinin öyküsü, 1847'de, Beyrut'ta, Amerikan himayesinde mütevazı bir edebi çevrenin temellerinin atılmasıyla birlikte Suriye'de başlar. Bu başlangıç, Arap Uyanışının kökeninin öncelikle kültürel ve entelektüel olduğunu göstermekte ve daha önceki bölgesel ayaklanmaları (örneğin, Mehmed Ali'nin faaliyetleri veya Vahhabi hareketi) ulusal bir bilincin ayak sesleri olmaktan ziyade izole hareketler olarak arka plana atmaktadır. Arap Uyanışının Kökenleri ve Erken Dönem (1847-1908)
aşağıdaki ana başlıklar altında incelenebilir: I. Fikri Uyanışın Başlangıcı (1847-1868) Bu dönemin tetikleyicileri, Mısır'daki Kavalalı Mehmed Ali
Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın Suriye'deki geçici yönetimi (1831–1840)
sırasında sağladığı hoşgörü politikalarının yarattığı elverişli ortam ve Batılı
misyonerlik girişimleriydi. 1847'den itibaren, özellikle Beyrut'ta, Arap dilini ve
kültürünü canlandırmaya adanmış iki önemli aydın figür öne çıktı: 1. Nasif el-Yazici (1800–1871): Lübnanlı Rum
Ortodoks cemaatine mensup bu kişi, basılı kitapların yokluğunda el
yazmalarını ezberleyerek klasik Arap edebiyatının kayıp dünyasını yeniden
canlandırmayı amaçladı. Çalışmalarıyla Arapçanın edebi anlatım standartlarını
yükselterek bir "yeniden uyanışın havarisi" oldu. 2. Butrus el-Bustani (1819–1883): Misyoner
okullarında eğitim alan, Arapça dışında pek çok dil bilen Bustani, coşkulu
bir eğitimci, yazar ve reformcuydu. Sözlükler ve ansiklopediler (örneğin, Muhit
al-Muhit ve Dairetü'l-ma'arif) hazırlayarak bilginin yayılmasına
öncülük etti. Özellikle 1860 katliamlarının ardından kurduğu Nefiru Suriye
(Suriye'nin Sedası) gazetesiyle mezhepsel nefrete karşı mücadele etti ve "Vatanseverlik,
imanın rükünlerindendir" sloganını savundu. Bu aydınların çabalarıyla Suriye İlim Cemiyeti
(el-Cemiyet el-İlmiyye el-Suriye) 1857'de kuruldu. Bu cemiyet, Arap
dünyasında kurulan, tüm inançlardan (Hristiyan, Müslüman, Dürzi) üyeleri
barındıran ilk topluluk olması nedeniyle kolektif ulusal bilincin dışa
vuran ilk tezahürüdür ve yeni bir siyasi hareketin tohumlarını atmıştır. Bu dönemin zirve noktası, 1868'de Suriye İlim Cemiyeti'nin
gizli bir toplantısında Nasif el-Yazici'nin oğlu İbrahim el-Yazici'nin
okuduğu şiir ile geldi. Bu şiir, Arap ırkının başarılarını yüceltiyor ve Türk
boyunduruğundan sıyrılmaya yönelik ilk siyasi teşvik çağrısını
içeriyordu. II. Hamid Despotizmi Altında Siyasi Emekleme Dönemi (1868-1908) Bu dönem, II. Abdülhamid'in tiranlığının (1876-1908)
gölgesinde geçti. Abdulhamid'in baskıcı rejimi (sansür, casusluk ve sürgün),
Arap hareketinin görünürdeki ilerlemesini durdursa da, aslında Arap ulusal
bilincinin oluşumundaki hızlandırıcı rolüne sahipti. 1. İlk Gizli Siyasi Kuruluş ve Program: 1875'te
Beyrut'taki Suriye Protestan Koleji'nde eğitim gören gençler tarafından gizli
bir dernek kuruldu. Bu dernek, 1870'lerin sonu ve 1880'lerin başında
isimsiz pankartlarla (ilanlarla) Türk yönetimine karşı isyan çağrısı
yaptı. Bu eylemler, Arap ulusal hareketinin ilk organize çabasıydı. 2. İlk Siyasi Program (1880): 31 Aralık 1880'de
yayınlanan üçüncü pankartta Arap davasının kayıtlara geçen ilk siyasi
programı ilan edildi. Bu programın ana maddeleri şunlardı: ◦ Lübnan ile bir bütün halinde
Suriye'ye bağımsızlık verilmesi. ◦ Arapçanın resmi dil
olarak tanınması. ◦ Sansür ve ifade özgürlüğü
üzerindeki diğer kısıtlamaların kaldırılması. ◦ Yerel askere alınanların
yalnızca yerel hizmette vazifelendirilmesi. Bu program, hareketin
kültürel eğilimlerini kabul ederken, aynı zamanda gerçekten ulusal bir
temele dayanan, siyasi olarak bağımsız bir devletin ilk belirtisini
göstermesi açısından tarihi değere sahiptir. 3. Liderliğin Müslümanlara Kayması: Batı misyoner
okullarının yayılması Hristiyan Araplar arasında Batı dillerine ve kültürel
kalıplarına yönelimi artırırken, Müslümanlar dini endişelerle bu okullardan
uzak durdu ve Arap kültürüne daha sıkı bağlı kaldı. Bu durum, Abdülhamid
döneminin sonlarına doğru liderliğin Hristiyanlardan Müslümanların eline
aktarılmasına yardımcı oldu. Bu kaymanın önemli bir figürü, 1903'te ölen Abdurrahman
el-Kevakibi idi. Kevakibi, despotizme karşı çıkarak, Arap Hilafetinin
(Kureyş soyundan gelen) Mekke'de ilan edilmesi gerektiğini savundu ve Panislamizm
(Abdülhamid'in siyaseti) ile Arap Hareketi'nin amaçlarını birbirinden ayırdı. Daha Geniş Bağlam ve Antonius'un Perspektifi Antonius, eserini Arap milliyetçiliğinin "yılmaz
bir müdafii" olarak kaleme almıştır. Bu nedenle, 1847-1908 dönemini
anlatırken, bu hareketin haklılığını ispatlamayı amaçlar. 1. Anti-Osmanlı Duruşu: Antonius, Arap Uyanışı'nın
büyümesindeki ana faktör olarak "zalim ve despot Osmanlı"
idaresini, özellikle II. Abdülhamid dönemindeki baskı ve istibdadı gösterir.
Bu despotizmin Arap ulusal bilincinin oluşumundaki hızlandırıcı rolüne özel
atıfta bulunur. 2. Kültürel Kimlik Vurgusu: Antonius,
"Araplık" kimliğini kurmaya kendini adayan bu çalışmada, ortak
dil ve kültürün "millet yaratma" sürecinin en önemli tutkalı
olduğunu savunur. Bu, hareketin Suriyeli Hristiyan aydınlar (Yazici, Bustani)
tarafından atılan edebi ve kültürel temellere ne kadar dayandığını gösterir. 3. Batı Etkisine Eleştirel Yaklaşım: Misyonerlerin
eğitim ve matbaacılık yoluyla Arapçanın canlanmasına yaptıkları katkıyı kabul
etse de, Batı eğitiminin ilerlemesinin zamanla ulusal harekete zarar
verdiğini, çünkü yabancı dillerin Arapçanın aleyhine baskın hale geldiğini
belirtir. Ayrıca Batılı güçlerin misyonerlik faaliyetlerinin dahi, zaten
bölünmüş bir ülkede mezhep ayrımlarını derinleştirerek ilave bir zarar ve
ziyan getirdiğini vurgular. 4. Hicaz Demiryolu ve İletişim: Abdülhamid'in
Halifelik politikasını desteklemek için inşa ettiği Hicaz Demiryolu, bir
yandan padişahın prestijine katkıda bulunurken, diğer yandan beklenmedik
bir sonuç doğurmuş ve Batı Arap beldelerinde fikirlerin dolaşımını
hızlandırarak Arap hareketinin kaderinde etkili olmuştur. Sonuç olarak, Antonius'un perspektifinden Arap Uyanışının erken dönemi (1847-1908), başlangıçta Arap dilinin ve ortak kültürel mirasın yeniden canlanması üzerine kurulu bir entelektüel hareket olarak doğmuş, 1868'de ilk politik ifadesini bulmuş ve ardından Osmanlı despotizminin baskısı altında gizlice olgunlaşarak siyasi bir kurtuluş programına dönüşmüştür. Bu süreçte liderlik kademeli olarak Müslümanlara geçmiş, ancak hareketin temel motivasyonu ulusal birlik ve bağımsızlık olarak kalmıştır. |
Osmanlı Suriye’sinde Arap Milliyetçiliğinin Gelişmesi
Kültürel ve Edebi Uyanış Çerçevesinde Nahda Hareketi
GPT 5, Gemini



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder