Erken Çin kaynaklarında Çin İmparatorluğu sakinlerine benzemeyen “Batı Bölgesi”nin uzun yüzlü, uzun burunlu, sıkça kırmızımsı sarı saçlı ve beyaz tenli insanlarından bahsedilmektedir. “Batı Bölgesi”, Merkezî Asya’nın Çin kaynaklarındaki adıdır. Arkeolojik veriler, Moğolistan’ın Batı ve merkezî bölgelerine kadarki bu coğrafyada daha İskit döneminden önce (M. Ö. VIII–IV. yüzyıllar), M. Ö. III–II. binyıllarda (yani Bronz Çağı’nda) Europid nüfusun yaşadığını ortaya koymaktadır.
HintAvrupaî kavimlerin Doğu'ya göçü, M. Ö. III. binyılda, hayvancılığın gelişmesi ve Doğu medeniyeti ülkelerinden (Kafkasya ve Tuna üzerinden) tekerlekli arabanın benimsenmesi ile başladı. Eneolitik Çağ’dan itibaren HintAvrupaî kavimler birkaç göç dalgası ile Yenisey ve Batı Moğolistan’a ulaştılar. Bu tarihte burada Afanasyevo Kültürü hâkim konumdaydı. İdil ve Karadeniz bölgelerinden Doğu’ya daha büyük göçler, M. Ö. 1800–1600’da yaşandı. Bu tarihlerde bozkırda iki yeni topluluk kuruldu. Bunlardan ilki, Dinyeper ile İdil arasındaki “Baltadan Geçirme Kültürü” ve Kazakistan ile Güney Sibirya’nın bozkır alanındaki Andronovo Kültürü’dür.
Bu kültürlerin oluşumunda bronz dökmenin keşfi, iş aletlerinin kalitesinin artışı ve at koşum takımının kullanılmaya başlanması gibi gelişmeler önemli rol oynadı. Bütün bunların neticesinde de eski arabaların geliştirilmesi ile birlikte hafif askerî şarlar (savaş arabaları) geliştirildi. Savaş arabaları ile yeni bronz silahlar yapanlar, askerî üstünlük ve avantaj elde ettiler. Gerek Küçük Asya’daki Hititler ile Peloponnes’teki Akhalar gerekse de Büyük Bozkır’daki “Baltadan Geçirme Kültürü” ile Andronovo Kültürü’nün kavimleri bu avantajdan yeterince istifade ettiler.
Erken Bronz Çağı’nın her iki bozkır topluluğu da sürdürdükleri hayat, sosyal gelişim ve kültür açısından birbirlerine çok yakındılar. Bronz Çağı’nda Avrasya bozkırlarının temel nüfusunu da işte bunlar oluşturdu. Arkeoloji bilimi günümüzde o dönemin bozkır insanının hayat tarzını, ekonomisini, hatta çehresini bile tespit etmeye çalışmaktadır. Onların yerleşim yerlerine dair haritayı da çıkarmak mümkündür. Peki bunlar kimlerdi? Hangi dili konuşuyorlardı? Hangi Tanrılara ibadet ediyorlardı?
Andronovo çoban toplulukları ile “Baltadan Geçirme Kültürü”ne mensup kavimlerin hayat tarzına dair resimleri sadece yazılı kaynaklar canlandırabilirler. Ancak dönemin yazı merkezleri, UralKazakistan ve Güney Sibirya bozkırlarından çok uzakta, Yakın Doğu medeniyetinin şehirlerinde, Sarı Irmak Vadisi’nde ve belki de İndus Nehri’nin Ovası’nda bulunuyordu. Ancak izahı çok da imkânsız değildir. Bronz Çağı Bozkır medeniyeti, ahvadı ile kendi diliyle konuşma yeteneğine sahiptir.
Üç bin yıl önce “Ariler Ülkesi” anlamına gelen Airyana Vaeco Ülkesi’nde Zerdüşt, tek ve ebedî Tanrı’ya, diğer bütün Tanrıları ve hayırlı olan herşeyi yaratan Ahura Mazda’ya olan inancı ilan etti. Bütün inananların amacı, Kötü Ruh’u yok edecek olan “iyi düşünce”, “iyi söz”, “hayır işi” idi. Zerdüştlüğün kutsal kitabı, Avesta idi. Bu kitaptaki yalnızca gataları Zerdüşt bizzat yazmıştır. Arilerin çoban kavimlerinin obalarında ortaya çıkan ve onların inançları ile mitlerini de kapsayan bu dinin başlangıçta dinî yapıları yoktu. Ariler, dağ ve tepelerin üstünde, evlerinin yanında, nehir ve göllerin kenarında dua ediyor ve kurban kesiyorlardı. Ancak 1500 yıl sonra İran’da Sasaniler Hanedanlığı döneminde Zerdüştlük, devlet dini statüsünü aldı ve kendi kitabına kavuştu. Avesta, çok farklı zamanlarda kayda geçen ve içerik olarak da çok çeşitli olan 21 kitaptan oluşmaktadır. Bunların ancak bir kısmı Zerdüşt döneminde ya da daha öncesinde kaleme alınmıştır. Avesta’nın Zerdüşt öncesindeki bölümleri olan “Yaşt”lar sonradan yapılan ekleme ve kısaltmalara rağmen korunmuştur. Bunlar Zerdüşt’ten çok önceki yüzyıllara ait bilgiler, hikâyeler ve mitler içermektedir. Bu eski destan nerde oluşmaya başladı? Airyana Vaeco Ülkesi neredeydi? Ari Ülkesi’ni Zerdüşt öncesindeki Yaştlarda tasvir edildiği şekliyle görmeye çalışalım.
Yaştlarda Ari Ülkesi, Daitya ve Ardvi gibi iki büyük ve derin nehir ile sulanan çok geniş coğrafyaya yayılan bir ülkeydi. Ülkede dağlar da vardı: Uşida, Uşidarna. Ülkenin coğrafyası hakkında Ardvi Sura adlı yaşt da bilgi vermektedir: “Ardvi’nin suları Hukarya Dağları’ndan Vorukaşa Denizi’ne kadar akmaktadır.” Vorukaşa burada mitolojik bir göl değil de ülkenin ortasında büyük bir denizdir. Airyana Vaeco’nun bir başka büyük nehri Daitya ise aynı Ardvi Nehri gibi dağlarda akmaya başlamakta, ancak nereye aktığı ve denize dökülüp dökülmediği belirtilmemektedir. Vorukaşa Denizi’nin kıyıları yalnızca Arilere ait değildi. Burası Ardvi Sura Tanrıçası’na Arilerin düşmanları olan Turların da dua edip kurban kestikleri yerdi. Ari Ülkesi’ne doğru onların büyük düşmanları olan Hyon kabileleri de hareket ettiler. Bavri (Kunduz) Ülkesi ile Ardvi Sura’ya Ranha Nehri’nin adasında kurban sunan Turan kahramanı da Ardvi ile bağlantılıydılar. Ranha, İdil Nehri’nin en eski isimlerinden biri iken, Ardvi de M. Ö. III–II. binyıllarda Uzboy Nehri’nin (Oğuz Deryası’nın) yatağından Hazar’a dökülen Ceyhun’du. Ardvi’nin döküldüğü Vorukaşa Denizi, Ranha (İdil) ve Kunduz Ülkesi (Kama Nehri havzası) ile bağlantılı olan Hazar Denizi’dir. İkinci nehir olan Daitya ise o zaman Seyhun ile eşleşmektedir. Çayçasta Gölü’nün Aral, Ardvi ve Daitya’nın başladığı Hukarya’nın ise PamirAltay ve Tanrı Dağları’nın dağlık ülkesi olduğunu tahmini de olsa söyleyebiliriz.
Böylece Ariler Ülkesi, Andronovo Kültürü’nün çobanlıkla uğraşan kabilelerinin yerleştiği coğrafya ile uyuşmaktadır. Avesta’da bu sonucu doğrulayan başka işaretler de vardır. Avesta’da AndronovoArilerin asırlarca süren Güney ve Doğu’ya göçleri ile göçlerin ilk dönemlerindeki yerleşim yerlerinin tipleri de anlatılmaktadır. Avesta’nın bölümlerinden biri olan Videvdat’ta Ahura Mazda, Zerdüşt’e dini anlatan ilk insandan bahsetmektedir. Bu insan, “iyi hayvan sürülerinin sahibi” Yima (Cemşid) idi. Bununla birlikte Yima, Ahura’nın nasihatlerinin yayıcısı olamadı. Ancak Ahura’nın emri ve desteği ile yeryüzünü “büyüten” ve “koruyan” biri oldu. Yima’nın krallığı “300 kış” ayakta kaldıktan sonra canlılar için yer yetmemeye başladı. Bunun üzerine Yima, “Öğle vakti Güneş’e, ışığa doğru yola çıktı ve eskisine kıyasla yeryüzünü 1/3 oranında genişletti.” “Böylece insanlar da küçük ve büyükbaş hayvanlar da kendilerine yer buldular ve istedikleri gibi yaşamaya başladılar.” “600 kış” sonra yeni bir kriz daha yaşandı. Yima bir kez daha “Öğle vakti Güneş’e doğru, ışığa doğru yola çıktı ve eskisine oranla yeryüzünü 2/3 oranında genişletti.” İnsanları ile hayvanlarını da yeni topraklara yerleştirdi. “900 kış” sonra aynı şey üçüncü kez tekrarlandı. Böylece çok eski bir tarihte, Ahura’nın iradesi ve Yima’nın çabası neticesinde, Ari halkı için geniş topraklara yayılan Airyana Vaeco Ülkesi yaratıldı. Bu ülkede Ahura’nın emri ile Yima, insanlar ve hayvanlar için “dört bir tarafa koşu mesafesinde yer” tipinde yerleşim yerleri kurdu. Kil ve topraktan yapılan bu yapılar, üç ortak yapılar çemberinden oluşuyordu. Dış çemberde 9, orta çemberde 6, iç çemberde 3 giriş vardı.
Yaklaşık 4.000 yıl geçti ve Ural ile İrtiş nehirleri arasında çalışan arkeologlar, M. Ö. XVII–XVI. yüzyıllara ait çok sayıda böyle yerleşim yeri buldular. Bunlarda duvar çemberleri iç içe geçmiş durumdadır. İki iç çemberin duvarları, evlerin yan tarafları ile oluşmuş ve bir kısmı kendileri dış duvarları oluşturmuşlardır. İç ve dış hendekler, yerleşim yerinin savunmasını güçlendiriyordu. Radyal bir şekilde yer alan sokaklar ise meydana çıkıyordu. Bu tür yerleşim yerlerinden en meşhuru olan Arkaim adlı yer, Rusya’nın Çelyabinsk İli’nde açığa çıkartıldı. İki iç şehrin 67 yapısında (her biri 190–300 m2) 2.500–4.000 kişi yaşıyordu. Güçlü istihkâma sahip olan yerleşim yeri, aslında kabile reisinin karargâhı idi, yabancı saldırılar durumunda ise burası komşu yerleşim yerlerindeki insanlarla hayvanların da sığındığı bir yer hâlini alıyordu. Radyal plana ve ikili ve üçlü çemberli savunma sistemine sahip yerleşim yerleri Avesta’da da geçmektedir. Avesta’da bu konuların ayrıntılı tasviri, arkeolojik çalışmaların sonuçları ile de uyuşmaktadırlar. Arkeolojik çalışmalar bu yapıların, M. Ö. XVII–XVI. yüzyıllara ait olduğunu ortaya koymuştur. Bu husus aynı zamanda Avesta’daki bu bölümlerin de aynı tarihte yazıldığını ve Ari dönemi mitolojilerinde yer alan olayların bazılarının gerçekçiliğini göstermektedir. Aynı Tanrılara ibadet eden ve onlardan aynı dilde zafer talebinde bulunan Ari, Tur ve Hyonlar arasındaki çetin mücadeleler, Airyana Vaeco Ülkesi’nin sınırında, Seyhun ve Ceyhun kıyılarında, Hazar ile Aral’da, İdil ile Kama Yanı Bölgesi’nde gerçekleşti. Yaştlarda da anlatılan olaylar muhtemelen Zerdüşt’ten çok önce, M. Ö. II. binyılın ikinci yarısı — I. binyılın başında gerçekleşmişti. Yaşt’taki Tanrı ve kahramanların savaşları ile duaları, Andronovo Çağı’nın destanları ve mitleri olduğu gibi, Ari ve onlarla birlikte zikredilen Tur, Hyon, Dan, Sayrim, Sain ve Doh gibi kavimlerin de destan ve mitleridir.
Yaşt’taki askerler hızlı atlara, tekerlekli savaş askerlerine, geniş otlaklara, büyük hayvan sürülerine sahip kimselerdi. Onların himayeci Tanrısı, Güneş Tanrısı ve yeryüzündeki arabalı Mitra idi. Ustalar (Avesta’da da araba yapan ustalar zikredilmektedir) tarafından yapılan savaş arabası, her açıdan ustalık şaheseriydi. Bunlarla manevra yapılabiliyor, yüksek hız ile mesafe katedilebiliyordu. Bu arabanın temeli, deri ile kaplanmış ağaçtan yapılan ve uzun bir araba dingili üstüne koyulan çerçeve idi. 90 santimetre çaplı ve 8–12 parmaklı tekerlekler çok hafiftiler. Bir arabaya iki — dört at koşuyorlardı. Arilerin Tanrıları ile destanı yalnızca sözlü olarak değil sanatsal açıdan da ebedileştirilmiştir. Duaların okunduğu ve kurbanların kesildiği eski dağlar, âdeta sanat galerileriydi. Bunlardan biri, Almatı’nın 170 kilometre kuzeybatısındaki Tamgalı yakınlarında, Anarhay Dağı’nda yer almaktadır. Buradaki en eski tasvir, Bronz Çağı’na, M. Ö. XIV–XIII. yüzyıllara, yani Andronovo Kültürü dönemine aittir. Buradaki tasvirde epik kahramanlar tekerlekli savaş arabalarında dört dönmekte, oy atmakta, ritüel danslar yapmaktadırlar. Söz konusu kutsal tasvirin en önemli figürü ise insanların üstünde yer alan “güneş başlı yaratıklar”dır. Ari (İran) ve HintAri (Hint) kavimleri (Bunların bölünmesi daha M. Ö. III. binyılın sonunda gerçekleşti), M. Ö. II. binyılın başında Doğu Avrupa’nın bozkır bölgesi ile Kazakistan’a yerleşen HintAvrupa dil ve kültür grubuna mensuptular. Günümüzde bu grubun temsilcileri, Andronovo ve “Baltadan Geçirme Kültürü”nün temsilcileri olarak bilinmektedir.
M. Ö. II. binyılın ikinci çeyreği, bu kavimlerin hızla yayıldığı bir dönem olup bunlara genel olarak “Ari” deniliyordu. Onlar akraba lehçeleri konuşuyorlardı. Ved (M. Ö. XII–X. yüzyıllarda Kuzey Hindistan’da ortaya çıkan kutsal Hint metinleri) ve Avesta’nın dilleri de bunlara dayanıyordu. Her ne kadar söz konusu kavimlerin göçünün asıl yönü, Doğu ve Güneydoğu olsa da birçok kabile Hindukuş, Kuzey Hindistan, Batı İran ve Mezopotamya’ya da gitti. İlk Ari dalgasından sonra Ön Asya’ya büyük göçler de başladı. Söz konusu göçlerin kesin tarihini belirlemek güçtür. Muhtemelen daha M. Ö. I. binyılın başında göçmenlerin adını alan (İran) ülkenin “İranîleşmesi” gerçekleşti. Ural, Kazakistan ve Orta Asya Arilerinin ise bu isimle varlıkları, yeni hayvancılık ekonomi tipinin (göçebe hayvancılık) oluşum sürecinin tamamlandığı ve yerleşim, tarım ve şehir zanaatının gelişmiş olduğu güneyde büyük sulama sistemlerinin kuruluşuyla bağlantılı toprak işleme metodunun geliştirildiği M. Ö. I. binyılın başında sona erdi. Büyük Bozkır’da Arilerin mirasçıları ise Sakalarla Sarmatlar oldu. Tartarika Atlas, S. G. Klyaştornıy
M. Ö. I. binyıl ile M. S. I. binyılın ilk yarısında Orta
İdil ile Altay bozkır ve dağları arasındaki yerleşik ve göçebe halklar,
genellikle HintAvrupa dillerini konuşuyorlardı.
Ancak Avrasya bozkırlarındaki göçler neticesinde günümüz Kazakistan ve Orta
Asya topraklarına Batı Sibirya ile Ural Önü bölgelerinden Protougor kavimleri
ile Doğu Sibirya ve Orta Asya’nın Doğu kısımlarından Altay kavimleri de
gelmeye başladı. Bu kavimler “Altay kavimleri” olarak yalnızca şartlı olarak
adlandırılmıştır. Bunlar, Altay’ın doğusunda, Yenisey Nehri ile Büyük Okyanus
arasındaki muazzam coğrafyada, Moğolistan’da, Mançurya’da ve günümüz Kuzey
Çini’nin eyaletlerinde oluştular. M. Ö. II–I. binyıllarda “Altay” kavimleri
arasında Ön Türkçe-Moğolca ve Ön TunguzMançurya dil
toplulukları meydana geldi. İlk grubun içerisinde M. Ö. I. binyılın
ortalarında ProtoTürk ve Proto-Moğol dilleri oluşmaya başladı. Birçok yerde
ProtoTürk ve Proto-Moğol kabileleri birlikte yaşıyordu.
Batı ve Merkezî Moğolistan topraklarında ProtoTürk boyları, İranî dilli
Yüeçilerle komşuydular. Tartarica Atlas |
Yaklaşık dört bin yıl önce Hint-Avrupa dilinde konuşan halklar bu ana yurtlarından göç etmeye başladılar. M. Ö. ikinci bin yılda tüm Avrasya boyunca yayıldılar ve göçtükleri yerdeki yerli halklara hükmederek veya onlarla karışarak tarihi olarak Hint-Avrupalıların varlığını ortaya koydular. Bunların Orta Asya 'dan çıkıp göçleri üç ayrı evrede olmuştur.✅ İlk göç dalgası M. Ö. 3. bin yılın sonlarında ve ✅üçüncü dalga M Ö. 2. bin yılda veya M. Ö. 1. bin yılın başlarında oldu. Ancak asıl önemli olan Hint-Avrupa halklarının neticesinde Orta Asya'ya olduğu kadar Avrupa'ya, Orta Doğu'ya, Hindistan'a ve Çin'e yerleştiği ✅M Ö. VII. yüzyıl civarında olan ikinci dalgadır. Göçler, teşkilatlı ve büyük bir kitle hareketi gibi değil, münferit kabileler veya savaşçı grupların yer değiştirmesi şeklinde olmuştu. Bunlar öncelikle komşuları için paralı asker olarak savaşmış ve sonra efendilerini devirmiş gibi görünmektedir. Hint-Avrupalılar az veya çok aynı dili konuşuyorlardı, ancak tuttukları yeni yurtlarında Hint-Avrupalı olmayan yerel halklardan kadın almışlar ve bir veya iki kuşak sonra yeni Hint-Avrupalı diller meydana gelmişti. M.Ö. 1. bin yılın başlamasıyla beraber Avrasya'nın çoğu Hint-Avrupalılaşmış ve geri kafan çoğu kısmı ise ağır bir Hint-Avrupalı kültür ve dil nüfuzuna girmişti. Bu bin yılda uzun hareketlenmeler neticesinde Orta Asyalılar ilk defa Avrasya'ya hakim olmuşlardı. İpek Yolu İmparatorlukları, Christopher Beckwith |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder