Başroldeki Şehir
Marco Bettalli
Kendi döneminde Atina'nın hem boyut hem de güç açısından olağanüstü derecede büyümüş olması karşısında şaşkınlığa uğrayan Herodotos, "Önceden de büyük olan Atina, tiranlardan kurtulduktan sonra daha da büyüdü," der. Şehir gerçekten de Akdeniz'in en büyük şehri haline gelmişti; 18 yaş üstü erkek yurttaşlarının sayısı Peisistratos döneminde (muhtemelen) 20 bin iken Pers Savaşları sırasında. 30 bine ve Peloponnessos Savaşının arifesinde yaklaşık 60 bine ulaşmıştı. Yunanlar sadece yetişkin erkekleri sayardı; modern bir şehirle kıyaslama yapmayı deneyecek olursak, bu sayıya bir o kadar kadın ve çok sayıda çocuk eklememiz gerekir, çünkü günümüze göre modern çağ öncesi şehirlerin demografik yapısında· çocuk sayısı çok daha fazladır. Ama bu kadarla da kalınmaz: Atina çok sayıda yabancı da ağırlar (sabit bir ikametgâhları olanlara metoikos denirdi, özel bir vergi öderlerdi, birçok görevleri ve az sayıda ,hakları vardı, çünkü toprak veya ev sahibi olamazlardı). Hatta şehrin en gelişkin döneminde burada 15 ila 20 bin yetişkin erkek bulunuyor olabilirdi; ayrıca sayısı tam olarak belli olmasa da, 100 ila 150 binden az olmadığı sanılan köleler vardı. Dolayısıyla toplamda asgari 300 binle azami 500 bin arasında insanın belki üçte biri, ama muhtemelen yarıya yakını Atina ile Peiraieus [Pire] limanından oluşan asıl şehirde yaşar, geri kalanıysa tepelerle ve dağlarla kaplı, az sayıda ovaya sahip bir yanmada olan, binlerce küçük ve orta ölçekli toprak sahibinin özellikle bağcılık ve zeytincilikle uğraştığı Attika bölgesindeki yüzlerce yerleşim yerine dağılmış haldedir.
Atina'dan neredeyse 50 km uzaklıkta, Attika'nın en güney ucunda bulunan Laurion dağı bölgesi ekonomik açıdan son derece önemlidir, çünkü burada, genel anlamda yoksul olan bir bölge için son derece değerli bir kaynak oluşturan gümüş-kurşun madenleri bulunur.
Önce şöyle bir veriyi ele alalım: Atina'nın demokrasisi halkın sadece küçük bir kesimini ilgilendirir. Yabancılar dışında kadınlar ve çok sayıda: köle de yurttaşlık hakkından mahrumdur. Üstelik MÖ 451 'de Perikles yurttaşlık hakkını hem babaları hem de anneleri Atinalı olanlarla sınırlar. Ancak Atina'nın demokrasisinin temelinde dahil/hariç olma ilkesinin yattığı vurgulanmalıdır. Herhangi bir rejimde yurttaş olmak bir ayrıcalık anlamına gelir. Ve ayrıcalıklara sahip olanlar, kendi aralarına katılacak olanları mümkün olduğu kadar sınırlamaya çalışırlar.
Demokrasi ilkeleri
Atina'nın demokrasi modeli başlıca dört ilkeyi temel .alır: 1) eşitlik, 2) kura, 3) karşılığını ödeme, 4) katılım. Bu ilkelerin her birini kısaca ele alalım.
Ailelerinin kökeni ve gelir düzeyleri ne olursa olsun, tüm Atinalı yurttaşlar genel anlamda aynı haklara ve topluma karşı aynı görevlere sahiptir. Thukydides'in Peloponnessos Savaşının ilk yılında ölen askerler onuruna yapılan konuşmada büyük devlet adamı Perikles'in ağzından sunduğu demokrasi "manifestosuna" göre bu temel nokta şöyle açıklanır: "Yasalar karşısında şahsi çıkarlar açısından herkes eşittir, devlet idaresinin kamusal yönü açısından da herkes toplumsal sınıflarına göre değil, belli bir alanda gösterdiği başarı doğrultusunda tercih edilir. ( ... ) Yoksulluğa gelince, birileri şehir için bir iyilik yapabilirse, alt sınıftan olması onun için bir engel teşkil etmez" (II. 37. 1). Tabii ki pratikte bazı istisnalar vardır, çünkü toplumun en zengin ve en asil temsilcileri en önemli görevleri uzun sürelerle denetimleri altında tutmayı başarır; ancak halk meclisi, Beş Yüzler Meclisi ve mahkemeler gibi demokrasinin en önemli mekanlarında bütün yurttaşlar arasında tam eşitliğin geçerli olması büyük önem taşır.
Genel anlamda bütün kamu görevlerine kura yoluyla atama yapılır ve bu seçim şekli demokrasinin alameti farikası haline gelir, hatta eleştiri konusu olur ("kim doktorunu kura yoluyla seçmek ister ki?"). Burada iki tür sınırlama söz konusudur: Birincisi, kura daima gönüllüler arasında çekilir ve bazen aday yokluğundan dolayı sadece usulen olabilir (bu durum özellikle bir yıl boyunca ciddi bir sorumluluk gerektiren Beş Yüzler Meclisinden çok uzakta yer alan demosların [semt, bucak) temsilcileri açısından geçerlidir); ikinci olarak, Atinalılar bazı görevler söz konusu olduğunda adayların becerilerinin ve güven telkin edip etmediklerinin göz önüne alınması gerektiğini fark ederler; dolayısıyla bir yıllığına görev alan 10 strategos [komutan] ve mali türden bazı görevler için halk meclisinde el kaldırarak seçme yöntemi uygulanır.
Kamusal görevlerin karşılığının ödenmesi konusu, hem en hassas hem de demokrasi karşıtları arasında eleştiriye en çok neden olan konulardan biridir. Nitekim geleneksel Yunan toplumunun temelinde, devlet idaresinin, yani siyasetin üst düzey bir faaliyet olduğu ve sadece boş zamanı olan, başka bir deyişle hayatlarını kazanmak için çalışmak zorunda olmayan insanların kendilerini bu alana adayabileceği kavrayışı yatar. Ancak başka dönemlerde ve başka toplumlarda olduğu üzere, Atina'da yaşayan insanların çok büyük kısmı ekmeğini kazanmak için çalışmak zorundadır ve tarım olsun, zanaatkarlık olsun veya ticaret olsun, çalışma faaliyetleri günün büyük kısmını kapsar. Eğer ilgili kişilerin büyük çoğunluğunun katılım imkanı olmasaydı, toplumla ilgili kararları alma süreçlerine katılım hakkı geçersiz bir haktan başka bir şey olmayacaktı. Perikles'in başlangıçta mahkeme jürileri için öne sürdüğü yöntemin kapsamı, kamusal görevleri ve Beş Yüzler. 'Meclisinin üyeıerini de içine alacak şekilde genişletilir ve kamusal görevler karşılığında, kalifiye olmayan maaşlı çalışanların mütevazı ücretleri düzeyinde bir ödeme yapılır. Hatta V. yüzyıl sonlarında, bütün yurttaşların halk meclisine katılımı sağlamak için ödenen ücret anlamına gelen misthos ekklesiastikos uygulamaya konur.
Son nokta bir öncekiyle bağlantılıdır. Polislerde benimsenen tüm siyasi sistemler politeslerin [yurttaş] doğrudan katılımını gerektirirse de, Atina örneğinde bu sürece dahil olan insanların sayısı çarpıcıdır; birçok araştırmacı, çok sayıda Atinalının siyasette ve devlet mekanizmasının gündelik işleyişinde faal olarak yer almaya büyük bir tutkuyla kendini adadığını vurgulamıştır. Bütün bunlar doğru olsa da, bu büyük kamusal oyuna katılmak istemeyen ve siyasi mekanları hor gören, ataleti bir erdem olarak gören birçok Atinalının da var olduğunu göz önüne almalıyız. Bu konuda istatistikler sunmamız çok zor, hatta imkansız, ama sessiz sakin Atinalıların çoğunlukta olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Bunu söylemek için örneğin misthos ekklesiastikos geleneğinin başlamasından önce halk meclisine katılanların, bazı durumlarda gerekli yeterli çoğunluk sayısı olan 6000'e nadiren ulaştığını hatırlatabiliriz. 6000 yurttaş, şehrin en gelişkin döneminde yetişkin erkek nüfusunun sadece onda biri demekti. Bize göre Marathon veya Laurion'da yaşayan bir yurttaşı, sabahın köründe Pnyks tepesinde kendisini bir dereceye kadar ilgilendiren konularda uzun konuşmalar dinlemek için gecenin üçünde kalkıp 40-50 km'lik yolu gitmeye hiçbir şey ikna edemez. Aslında daha da şaşırtıcı olan, bunu yapan kişilerin var olması ve sayılarının o kadar da az olmamasıydı.
Demokrasinin Mekanları ve Araç
Demokrasinin ana mekanı, tüm yetişkin erkek yurttaşların katıldığı ve klasik çağda Akropolis'in birkaç adım ötesindeki Pnyks tepesinde, yılda yaklaşık 40 defa toplanan halk meclisidir (ekklesia) . Toplantı tahminen şafaktan öğlene kadar, yani bütün sabah sürer; bir domuzun kurban edildiği törenle başlar ve Beş Yüzler Meclisi tarafından kararlaştırılan gündem doğrultusunda gelişir. Ele alınan konular büyük çeşitlilik gösterir: İttifaklar ve savaş ilanları, uluslararası ilişkiler, şehre destekte bulunanlara onursal payelerin verilmesi gibi dış politika meseleleri ayrıcalıklı konular arasındadırlar; strategosların ve diğer idarecilerin seçiminden yasaların sunumuna kadar (yasaların ilan edilmesi süreci IV. yüzyılda değişir) kentsel hayatla bağlantılı çeşitli konular da ele alınır. Ayrıca her yıl halk meclisinin bir oturumu bazı Atinalıların toplumdan uzaklaştırılması gerekip gerekmediği konusuna ayrılır. Konuşmacılar yaşlılardan başlayarak söz alır; farklı konuşmacıların durmadan söz alıp fikirlerini anlattığını düşünmek için halka açık bir toplantıya hiçbir zaman katılmamış olmak lazımdır, bu bir yanılgıdan başka bir şey olmaz. Aslında binlerce kişinin önünde ve doğaçlama olarak konuşmak, büyük bir kendine güven ve beceri gerektirir. Konuşmak bir tekhnedir, yani bir sanattır, dolayısıyla doğaçlama konuşabilenlerin sayısı çok azdır. Katılımcıların büyük çoğunluğu sessizce diğerlerini dinlemekle, ara sıra homurdanmakla ve gerekli olduğu zaman elini kaldırarak oy vermekle yetinir; bu yöntem fikir birliğini teşvik edici niteliktedir.
Halk meclisinden sonraki en önemli organ, Beş Yüzler Meclisidir. Beş Yüzler Meclisinin çeşitli işlevleri vardır; bunların başında, toplantı günü gündemi hazırlamak, dolayısıyla her konunun tartışılma süresini ve şeklini belirlemek gelir. Ayrıca günbegün toplum hayatını ilgilendiren neredeyse tüm idari konularda da yetki sahibidir. Meclis, her demosun temsilcilik yöntemi doğrultusunda seçilmiş, her kabileden 50 yurttaştan oluşur. Her kabile sırayla, yılda yaklaşık 36 gün üyeleriyle beraber Prytaneia'da rol alır, yani meclisin bulunduğu binada (bouleuterion) sürekli olarak yer alır; örneğin başka polislerden gelen saygın misafirleri veya şehri ziyaret eden krallarla diğer önemli şahsiyetleri karşılayanlar prytaneisler, daha doğrusu prytaneislerin başkanıdır (her gün için bir başkan seçilir, dolayısıyla 50 üyenin 36'sı bu görevi yerine getirir) . Kuraya katılan herhangi bir vatandaş için hayatında en az bir kez -bir miktar retoriğin yardımıyla İtalya cumhurbaşkanıyla kıyaslanabilecek olan- bu rolü oynama ihtimali vardır.
Bu tabloyu tamamlamak için resmi görevlilerden de söz etmek gerekir. Sayıları çok olan (MÖ IV. yüzyılda 700 civarındaymış) resmi görevliler, her bir kabile için birer tane olmak üzere 10 üyeli kurullar şeklinde bir araya gelir ve görevlerini bir yıllığına yerine getirirler. Yukarıda sözü edilmiş olan bazı görevler dışında tüm görevliler, bu işlere başvurmak isteyenler arasından kurayla belirlenir ve şehrin çeşitli idari meseleleriyle ilgilenirler. Kurullar, yolların bakımı ve pazarlarla ilgilenir; tapınakların haznedarları, kamusal satışlardan sorumludur ve daha başka birçok alanda görev alır. Görevliler işe alınırken nasıl bir sınava tabi tutuldularsa yılın sonunda da çalışmaları son derece ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulur.
Bu bölünmüşlüğün ve resmi görevlilerin sürekli olarak yenilenmesinin etkin bir idare sisteminin lehine olduğu söylenemez, ama etkin olmak zaten Atina sisteminin başlıca hedefi değildi. Bu durumu anlamak, Yunan zihniyetinin merkezi yönlerindeµ biri olan her türlü profesyonelleşmeye karşı nefreti anlamak demektir. Ama sistem her halükarda, bir dereceye kadar da olsa, süreklilik sağlayan bazı düzeltici önlemler içerir; bunların arasında görevlerin çoğunun oldukça basit olması, Beş Yüzler Meclisinin denetimi, en önemli görevlerin kurayla değil, seçimle belirlenmesi ve genelde köle düzeyinde, ama uzmanlık alanlarında büyük deneyim sahibi katipler olan grammateislerin genelde pek hatırlanmayan, müphem varlığı yer alır.
Aristophanes'in Bulutlar (MÖ 423) eserinin başkahramanı olan Strepsiades, dünya haritasında tasvir edilen yerin kendi şehri Atina olduğuna inanmak istemez, çünkü mahkeme için bir araya gelmiş yargıçları görmez ! Hemşerilerini çok iyi tanıyan büyük mizah şairi, onların ortak bir özelliğini, mahkemeler ve adaletin tesisi konusundaki saplantılarını tespit etmişti. Atinalıların her yıl bu faaliyete ayırdıkları vaktin toplamı etkileyici bir rakam oluşturuyordu; istatistikler ve sınıflandırmalar yapmak zordur, ama yapılabilse, tanıdığımız başka hiçbir toplumla kıyaslanamayacak verilerin ortaya çıkacağı kesindir.
Her yıl, her zamanki gibi gönüllülerin arasından 6 bin yurttaş kurayla belirlenir; aranan tek şart, otuz yaşını doldurmuş olmalarıdır. Bu insanlar yeminlerini ettikten sonra on iki ay boyunca şehir namına yargıçlık yaparlar. İhtiyaca göre çoğunluğu, yılda 150 ila 200 gün gibi son derece uzun bir süre boyunca, gün doğumundan günbatımına kadar bu görevi yerine getirirler; gün doğumunda şehrin ana meydanı olan agoranın belirli bir noktasında bir araya gelip kura çekilişi sonucunda o gün faal olan mahkemelerden birine atanırlar. Bu hizmetleri karşılığında kendilerine ödeme yapılır; bu görev büyük ihtimalle karşılığı ödenen ilk görevdir.
Yargıcın/jüri üyesinin görevi sayısı 201 ila 1001 yurttaş arasında değişebilecek olan bir jürinin üyesi olarak, suçlayan kişinin kum saati yoluyla süresi belirlenen (genelde bir saat civarında süren) kapanış konuşması ve suçlanan kişinin karşı kapanış konuşmasıyla sonuçlanan bir veya daha fazla mahkemeye tanık olmaktır (genelde bir jüri günde üç-dört mahkemeye katılabilir) .
Kapanış konuşmalarının sonunda, herhangi bir tartışma olmadan (teoride insanın yanındaki kişiyle bile görüş alışverişinde bulunması yasaktır) . Bu amaçla hazırlanmış sikkelerin bir vazoya atılmasıyla gerçekleşen gizli oylamaya geçilir. Eğer suçlanan kişi suçlu bulunursa, daha kısa bir oturumda suçlayan ve suçlanan kişilerin verilmesi gereken ceza konusundaki önerileri dinlenir. Nihai oylamada iki tarafın önerileri arasında en uygun olan ceza seçilir. Suçlayan kişi oyların yüzde 20'sini alamazsa, sürgün veya yurttaşlık haklarının kaybı gibi şiddetli cezalara tabi tutulabilir. Bu önlem, hayatlarını insanları mahkemeye vererek, hatta mahkemeye çıkarmakla tehdit ettikleri zengin yurttaşlara şantaj yapmakla kazanan "profesyonel" suçlayıcılar olan muhbirlere yöneliktir; bu durum, Solon tarafından belirlenen, tüm yurttaşların şikayetçi taraf bile olmadan birilerini mahkemeye verme hakkının endişe verici bir sonucudur.
Mahkemelerin sadece çağımızın medeni ve ceza hukukumuzun kapsamına giren davalarla ilgilendiğini düşünmemeliyiz. Aslında birçok tartışma siyasi niteliktedir, çünkü sıklıkla strategoslara ve diğer resmi görevlilere dava açılır ve gerçekleşen suçlar (yolsuzluk, sahtekarlık, yetersizlik) ile Atinalıların belirli bir görevlinin davranışından veya bir girişimin (örneğin askeri bir sefer) sonucundan duyduğu hoşnutsuzluğun ifadesi arasında ayrım gözetilmez. Ayrıca halk meclisinde alınmış olan herhangi bir karar -bir yasa, bir emirname, onursal bir paye- mahkemeye konu olabilir; başka bir deyişle, halk meclisinde bu kararı ortaya atmış olan kişiye suçlamalar yöneltilebilir. Böylece mahkemeler halk meclisi üzerinde denetim araçları görevi görür ve mahkemelerin kararları feshedilemez, çünkü temyize başvurmaya imkan yoktur. Ayrıca mahkemede alınan kararlar, halk meclisinde alınan kararlara göre üstün sayılır, çünkü hem oylamalar gizli yapılır hem de jüri üyeleri -halk meclisi katılımcılarının tersine-- kutsal bir yemin etmiştir.
En yoksul yurttaşların arasından çok sayıda yaşlının yer aldığı mahkemeler (temsilcilerinin büyük kısmı varlıklı kesimlerden oluşan Beş Yüzler Meclisinde böyle bir durum söz konusu değildir) demokrasi deyince akla gelen ilk yerdir. Mahkemelerin faaliyetleri yoluyla halkın zengin ve güçlü yurttaşların denetimi altındaki organlar tarafından alınan kararları kontrol edebildikleri görülür. Atinalıların mahkemelerine daima bu kadar bağlı kalmış ve bu konuya büyük ilgi gösterip enerji sarf etmiş olması bu şekilde açıklanabilir.
Felsefe Tarihi, Antik Yunan, Ed. Umberto Eco, Alfa Yayıncılık, 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder