Fenike



Eski tarih düne kadar Grek tutkunuydu. Fenike'nin herhangi bir konuda üstün olabileceği inatla reddediliyordu. Fakat resmi tarih temsilcileri tarafından ömrü boyunca Fenike'ye tutkunluğu yüzünden suçlanan eşsiz Victor Berard (1864-1931) savlarında haklı çıktı, hem de umduğundan çok. Bu konuda üç küçük olay, tartışma kabul etmeyen bir zamandizininin saptanmasına yardım etti: Önce Kıbrıs müzesinde, hasar görmüş bir yazıt keşfedildi (1939). O güne kadar gözden kaçmış olan bu yazıt İÖ 9. yüzyıla aitti. Üzerindeki yazı, Sardinya Adası'nda bulunan ve bugün Cagliari müzesinde korunmakta olan, o zamana kadar benzerine rastlanmamış bir Fenike yazıtı ile karşılaştırıldı –bu ikinci olaydır–, bir arkeolog bu iki yazının aynı tarihten kalma olduklarını ileri sürdü (1941); o günden sonra da Sardinya'da benzer yazıt parçaları bulundu, bunlar da üçüncü grup yeni kanıtlardır.

Kaynak: http://www.lgic.org/en/phoenicians.php

Yakındoğu yazıyı biliyordu: Mısır'da hiyeroglif, Anadolu'da çivi yazısı, Girit'te çizgisel A ve çizgisel B yazıları (çözülmüş ve Grekçeden doğmuş bir dilin varlığını ortaya koyan tek yazı) kullanılıyordu. Prenslerin kullanması için yapılmış olan bu hecelere dayalı karmaşık yazılar meslekten adamlar, kâtipler, kısaca mandarinler gerektiriyordu.

 Alfabeyi basitleştiren devrim İÖ 14. ile 10. yüzyıllar arasında geniş anlamıyla Suriye'de gerçekleştirildi. Böyle bir devrimin gereğini herkes kabul ediyordu: Yapılacak iş, kâtiplerin ve prenslerin kullandıkları yazının yerine, acele işleri olan tüccarlar için kolay ve çeşitli dilleri yazıya geçirmeye yarayacak bir yazı bulmaktı. Bu iki devrimin de, çok gelişmiş birer ticaret merkezi olan iki ayrı kentte, aynı zamanda yapılmış olmasını doğal karşılıyoruz: Ugarit, çivi yazısı kullanılan 31 harfli bir alfabe, Byblos (Gubla) ise 22 harfli çizgisel bir alfabe yaptı; Fenikeliler sonradan bu alfabeyi aldılar, Yunanlılara öğrettiler, onlar da kuşkusuz İÖ 8. yüzyıl dolaylarında bunu kendi dillerine uyarladılar. Braudel.

Artık Sabatino Moschati'nin tezi (1966) gerçeğe yaklaşmış oluyor. Miken'in düşmesi ile, Batı'ya yönelen ilk Yunan yayılması arasında en azından 11., 10. ve 9. yüzyıllar vardır. Moschati'nin dediğine göre Fenike'nin büyüyüp yayılması bu tarih boşluğuna yerleşir. Fenike uzak denizi ele geçirmek için "Yunan" denizciliğinin zayıfladığı bir dönemden yararlanmış olmalı. Demek Yunanlılardan önce "karanlık yüzyıllar" çağında, Batı ilk olarak "Doğulularca" fethedilmiştir; zaten Fenike, doğanın ne olursa olsun denizi kullanmak zorunda bıraktığı ülke değil midir?

Denize Doğru İtilmiş Bir Ülke
Fenike, dağlara yaslanmış yarımadalar ve adalar üzerine yerleşmiş, sanki kendisine karşı düşmanca davranan karaya yabancı kalmak ister gibi duran küçük limanların meydana getirdiği bir kıyı şerididir. Bugün artık alüvyonlarla karaya bitişmiş olan Sur kenti daracık bir ada üzerinde kurulmuştu. Bu konumu ona kolay savunma olanağı veriyordu. İki de limanı vardı, kuzeyde olanı onu Sayda kentine bağlıyor, güneyde olanı ise Mısır'la deniz ilişkilerini sağlıyordu; ayrıca denizde bir de içme suyu kaynağı vardı. Bunlar dışında yiyecek maddeleri, zeytinyağı, şarap, hammadde gibi her şeyi denizcilerinin getirmesi gerekiyordu.

Bu tür kentler ancak ticaret ve sanayiyle yaşayabilirler. Kendilerinde olmayan yiyecek maddelerini dışarıdan satın almak için ve bunun neden olduğu dengesizliği gidermek için Fenike kentleri ticaret yapmak, kendi endüstri mallarını dışarıya satmak zorundaydılar. Bu kentlerde zanaatçılar, demirciler, kuyumcular, gemi yapımcıları vardı. Yünlü kumaşları kadar, murex denen bir deniz kabuğundan çıkarıp pembeden lâl kırmızıya ve mora kadar giden çeşitleriyle ürettikleri boyalarının da ünü yaygındı. Bulundukları yerin uygun koşulları, başkalarının üslup ve tekniklerini (örneğin, Mısır'ın mavi çinilerini ya da çokrenkli cam eşyasını) taklit etme kolaylığı sağlıyordu. Bunun yanı sıra başka ülkelerin mallarını kendilerininmiş gibi her yerde satmamaları için de hiçbir neden yoktu.

Fenikelilerin ticaret ağı bütün Doğu ülkelerini içine alıp Kızıldeniz'e ulaşarak Hint Okyanusu'na sarkar. Batı keşfedildikten sonra da bu ağ Cebelitarık'a dek uzanarak Atlas Okyanusu'na yönelecektir. Kutsal Kitap'ta Kral Süleyman'ın donattığı bir geminin, Fenikelilerin filosuna katılarak İspanya'da Tartessos'a dek gidip üç yıl sonra geri döndüğü yazar. Bu başarıların kazanılmasında başlıca etken denizcilerin cesaret ve ustalığıdır.

Fakat bunda tekniğin de payı vardır, özellikle, P. Cintas’ın ileri sürdüğüne göre Lut Gölü'nden alınan ziftin teknelerin kalafatında kullanılması önemlidir. Ziftin Kartaca'da evlerin dış duvarlarına sıvandığını biliyoruz, Plinius "zift kaplı damlar"dan söz eder. İÖ 146 yılındaki korkunç yangın da böylece açıklığa kavuşur. Zift olmasaydı Romalılar bu koca kenti yakarak yerle bir edebilirler miydi? Mükemmel bir yakıt olan zift bugün bile, tabakalar halinde, bu yanan Pön kentinin külleri altından, araştırmacıların karşısına çıkmaktadır.

Fernand Braudel-Akdeniz, Mekan ve Tarih- Metis Yayınları






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder