I.Bayezid (Yıldırım)


Murad'ın ardılı
I. Bayezid (1389-1402) Kosova muharebe alanında padişah oldu ve sorunları çabuk çözmesiyle ünlenerek "Yıldırım" unvanıyla tanındı. Germiyan ve Karaman beylerinin yanı sıra Doğu Anadolu'nun Sivas'taki Moğol sonrası hükümdarı Kadı Burhaneddin'in daha fazla bağımsızlığa yönelik girişimlerine karşılık vermek amacıyla Kosova'daki savaş alanından hemen ayrıldı. Sırp ve Bizanslı destek birliklerini beraberinde götürdü, ama kuvvetlerinin bir bölümü orada kalarak 1391'de Üsküp'ü ele geçirdi. 

Anadolu beyliklerinin Osmanlı'nın Balkanlar'da kaydettiği gelişme hakkında nasıl bilgi aldığını ve böyle bir bilgiyi stratejilerine nasıl taşıdığını bilmek ilginç olurdu. Bayezid'in Batı Anadolu seferinin arkasında yatan stratejik düşüncesini bilmiyoruz, ama tasarısını Ege'ye çıkış yerlerinin denetimini tümden ele geçirme girişiminin bir parçası, ilaveten sağ kanadını korumaya dönük bir proje olarak görmek mümkün. Bayezid'in kuvvetleri yarımadadaki son Bizans ileri karakolu olan Philadelphia'yı (Alaşehir), ardından kıyı beyliklerini aldı ve Germiyan Beyliği'ni tümüyle dize getirdi.

Kadı Burhaneddin'in ve kuzeydeki müttefiklerinin akınlarını geri püskürtürken, düzlükte Karamanoğullarına karşı savaşmanın zor olduğu ortaya çıktı. Bayezid, Konya kuşatmasını başarılı bir sona ulaştıramadı ve Amasya'nın ötesine geçmeyi beceremedi. 

I. Murad’ın ölüm haberi, Anadolu’da Osmanlı tabiiyetini kabul etmiş olan Türkmen beylikleri tarafından sevinçle karşılandı. Bunlar, Osmanlılarla vasallık bağlarını kopararak eski bağımsızlıklarını elde etmek için uğraşıyorlardı. Bu arada Karamanoğlu Alâeddin Bey, Germiyanoğlu II. Yakub Bey ve Sivas’ta bulunan Kadı Burhaneddin, taht değişikliğinin yarattığı siyasî karmaşadan istifade ederek Batı Anadolu'daki Osmanlı arazisine saldırılar düzenlediler. 

Karamanoğulları, Beyşehir’i alıp Eskişehir’e kadar ilerlerken Yakub Bey, Bayezid’in şehzadeliğinde kurulan evlilik bağının sonucu Osmanlılara geçen Kütahya, Emet, Simav ve Tavşanlı’yı geri aldı. Kadı Burhaneddin, aynı günlerde Kırşehir'i zapt etti. Yıldırım Bayezid’in bu  girişimlere cevabı sert oldu. 1389-1390 kışında sefere çıkan Osmanlı padişahı, Saruhan, Aydın, Menteşe, Hamid ve Germiyanoğulları topraklarını Osmanh idaresine bağladı. I. Bayezid, daha önceki uygulamaların aksine, zapt ettiği Türkmen arazisindeki yönetici aileleri yine itibarlı konumlarda muhafaza etmekle beraber bu bölgelerin idaresini doğrudan Osmanlı başkentinden tayin edilen isimlere bıraktı. Bu şekilde sancak teşkilatı uygulaması Anadolu’nun batı kesimine yayıldı. I. Bayezid, 1390 Mayısında Anadolu seferine devam edip Karamanoğullan üzerine yürüdü. Karamanoğlu Alâeddin Bey tarafından taht değişikliği esnasında ele geçirilen Beyşehir’i geri aldı. A.Ö.F.

Bayezid'in bir askeri kuvvet olarak Bizans'tan korkmasını gerektirecek az şey vardı, ama özellikle Venedik olmak üzere Avrupalı güçlerle diplomatik peşrevler onu 1394'te Konstantinopolis'i birinci kuşatmasına yöneltti. Nihayet onun baskıları sayesinde kuvvetlerinin bir bölümünü orada bırakarak kentte oturan Müslümanlar kuvvetlerinin bir bölümünü orada bırakarak kendi kadılarına kavuştu. 

Bayezid, Balkanlar'da savaşan uç beylerinin gayretlerinin kimi başarılar getirmesinin ardından 1394 başında bölgedeki kendisine tabi Hıristiyan soylularını Serez'de bir araya toplayıp daha fazla Osmanlı hegemonyası altına sokmaya çalıştı. Söz konusu soylulardan bazılarının Venedik'in yardımını istemesi Osmanlı kuvvetlerinin güneye, Mora'ya kadar Yunanistan'a girmesine neden oldu. 

Bayezid, doğuda Anadolu işleriyle ilgilendiği sırada batıda sınır boylarındaki uc beyleri düşmanları baskı altında tutuyor ve gazâ faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Paşa Yiğit Vuk Brankoviç'e boyun eğdirmiş, Evrenos Bey Kitros ve Vodena’yı fethederek Tesalya’ya doğru ilerlemiş, Firuz Bey Eflak’a, Şahin Bey ise Arnavutluk’a karşı akınlarda bulunmuştu. Fakat Eflak prensi Mircea, Bayezid’in Anadolu'daki meşguliyetinden faydalanarak Silistre’yi geri almayı başarmış ve Karinâbâd'daki akıncılara karşı başarılı hücumlar yapmıştı. Venedikliler bir yandan Bizans üzerinde baskı kurmaya çalışırken aynı zamanda Mora ve Arnavutluk’ta faaliyet gösteriyorlar, Macarlar ise Eflak ve Tuna Bulgaristanı’nda nüfuzlarını yaymak için uğraşıyorlardı. Bu durum karşısında Bayezid bütün gücünü Balkan işlerine vermeye mecbur oldu. 

1388'den beri Osmanlı kontrolü altında bulunan Tırnova'yı, 17 Haziran 1393'te aldı, Bulgar Kralı Şişman bir Osmanlı vasali olarak Niğbolu'ya gitmek zorunda kaldı. 

1393-1394 kışında Bayezid, bütün Balkan prenslerini ve Palaiologoslar’ı Kara-Ferye’de (Verrai) toplantıya davet ederek bağlılıklarını güçlendirmeye çalıştı (çoğu kez Verrai ve Serrai-Serez karıştırılır). Özellikle, Theodore Palaiologos’tan, Venedik'e karşı Mora'daki belli başlı şehirlerin teslimini istedi. Ümitsizlik içindeki Palaiologlar, Theodore ve Manuel kaçtılar, ona karşı çıktılar ve Batı'dan özellikle Venedikliler’den yardım talep ettiler. Bunun üzerine Bayezid, bizzat Yunanistan üstüne yürüdü ve ilk olarak 1387'de alınan, ancak daha sonra 1389’da kaybedilen Selânik’i yeniden ele geçirdi (1394).

Halil İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları




Bayezid 1395'te Macaristan'a ve Romanya'nın bazı kısımlarına doğru sefere çıktıktan sonra Bulgaristan üstünden geri döndü. Avrupa ve Doğu Avrupa şövalyelerinden meydana gelen bir kuvvet 1396'da Bayezid'e karşı Haçlı seferi başlattı. Bayezid'in ordusuyla Nikopolis (Niğbolu'te karşılaşan Haçlılar ezici bir yenilgiye uğradı.  Bu, süvarili ve savaş atını ön plana çıkaran bir Avrupa geleneği ile feodal çağın teknikleriyle yerinden atılması zor, iyi mevzilenmiş bir piyade ordusunun oluşturduğu iki farklı savaş kavramı arasındaki bir muharebeydi. Esirlerin fidyeyle serbest bırakılması, Fransa Krallığı ile Osmanlıların ilk kez diplomatik ilişkiye girmesine neden oldu. 1396'daki Avrupa desteğinin başarısız olması, yardım için Batı'nın şaşırtma hareketlerine bel bağlayamayacağını gören düşmanları karşısında Bayezid'in elini güçlendirdi. 


Bayezid ertesi yıl nihayet Konya'yı ve
Karamanlı memaliğini, 1398'de de Kadı Burhaneddin'in topraklarını zapt etmeyi becerdi. Bu da, eski beyliklerin liderleri adına konuştuğunu öne süren Timur'un karşı hamlesini getirdi; Bayezid ise Orta Asyalı liderin önderlik iddialarına karşı çıktı. Timur'un elinde Moğolların dünya üzerindeki hegemonyasına ilişkin o eski tez vardı; ayrıca Bayezid'in saldırgan isteklerine karşı Müslüman beylikleri koruduğunu iddia edebilirdi. İki hükümdarın orduları arasında 1402' de Ankara' da vuku bulan muharebe Niğbolu' dakinden çok farklıydı ve bir bakıma, Memluk askeri eğitimine karşı Moğolların sayıca üstünlüğünden söz eden o eski tezi tazeliyordu. Bayezid'in elinin altında yeniçerilerden oluşan bir çekirdek ordu vardı, ama askerlerin sayısı görev için yeterli değildi. Ne var ki sonuç, Bayezid'in kuvvetleri Timur'un ordusuna galebe çalamadığından, Osmanlılara geçici olarak felaket getirdi ve padişah esir alındı. Geçen on yılda Bayezid'in tesis ettiği, ama tam yerleşmemiş olan Osmanlı projesi yıkıma uğradı. Bununla Bayezid olayının bir "kendini beğenmişin hak ettiğini bulması" hikayesi, sınırı aştığı takdirde kendi imparatorluğunun yıkılacağını keşfeden bir Türk Kroisos'u hikayesi olduğunu söylemek istemiyoruz. Belki de bu padişahın saltanatının askeri veçhesine fazlasıyla önem veriliyor. 



Bayezid'in saltanat dönemine ait en büyük mimari anıt, bugün Anadolu Hisarı diye anılan, Boğaziçi'nin daraldığı yerde inşa edilen ve Konstantinopolis kuşatmasına yardımcı olması tasarlanan yapı kompleksidir. Öte yandan hisarı inşa edenler Bursa'da da bir külliye kurdu. Bu döneme atfedilen yapıların çoğu Anadolu' dadır; Balkanlar'daki bir dizi yapı da uç beyleriyle ilişkilendirilmektedir. 

Belki Timur'la rekabetinin bir parçası olarak, Bayezid'in "Sultan-ı Rum" unvanına rağbet ettiğini de öğreniyoruz. Keza Niğbolu'nun sonrasında Osmanlı hanedanının yapıp ettiklerini nakleden en azından bir metnin şekillenme sürecinde olduğuna dair küçük bir ipucu var. Söz konusu metin bir nesil sonra sonuç verecek olan bir tarihsel özbilinçliliğin başlangıç anının tanığıydı. Bayezid'in sanat hamiliği hakkında açık bir fikre sahip değiliz, çünkü saltanatı fazlasıyla kısa ve fazlasıyla tek bir yerde sürdü. Sonraki yirmi yıl Osmanlı iktidarının pekişmesi tarihinde en karışık dönemlerden biridir. Sorun yalnızca kaynakların değerlendirilmesinden ve uyumsuz anlatıların uyuşmasından ibaret değildir. Sorun aynı zamanda başlıca siyasi oyuncuların eylemlerinin ardındaki motivasyonları anlamaktır. Bu uzaklıktan bakıldığında Bayezid'in oğullarının eylemlerinin tez hesaplara, basiretsiz motiflere ve akılcı seçimleri haklı çıkarmaya yetecek kanıtların eksikliğine dayandığı yargısında bulunmak adil görünüyor. (Elbette bir "akılcı seçim" modelinin olayların seyrini yansıtmaya şu ya da bu ölçüde yakın olduğu hiç de açık değil.) Tarihçi kaostan düzen yaratma arzusuyla baş başa kaldı; önceki sayfalar tam ayrıntılı bir sunumdan ziyade ana hatları çizmeye yönelik bir kararı yansıtıyordu, ama bu çağı ele alırken Bayezid'in o denli hızla genişlettiği siyasi birimin yeniden tasarımında rastlantının önemini okura aktarmak daha dürüstçe olabilir. Biraz sakınmadan söylenmiş olsa da durumu kavramaya zorlamanın anahtarlarından biri, bir önderin geçici olarak üstün bir konum elde etmişse artık durmak bilmediğini belirtmektir. Bu tür önderler yeniden güç toplamak ve talihlerini zorlamamak yerine, sonunda zararlı çıkacak şekilde yola devam etmeyi tercih ediyordu. Ayrıca bu dönemde düzensiz bir surette olsa da kuruluşların kurumsal yapısının devam ettiğini akılda tutmak önemlidir. Elbette Timur'un seferi ve Ankara Muharebesi'nden sonraki akınları Anadolu' da birleşik bir idari uygulamanın gerçekleşmesini yirmi yıl durdurdu; bu akınların üstüne elbette bir de Bayezid'in aldığı toprakların parçalanmasını ve beyliklerin yeniden kurulmasını koymalıyız.

Bununla birlikte Osmanlı uygulamaları akıllarda yer etti ve bilahare Osmanlı yönetiminin yeni baştan kurulmasına gerek kalmadı. Bayezid geride dört oğul bıraktı: Süleyman, Mehmed, İsa ve Musa. Süleyman, Ceneviz desteğiyle Timurlu birliklerinden kaçıp Balkanlar'a geçmeyi becerdi. Timur yarımadadan ayrılmadan önce Süleyman'ın Balkanlar'daki Osmanlı topraklarının, İsa'nın Bursa'nın ve Mehmed'in doğuda Amasya ile Tokat'ın hükümdarı olduğunu doğruladı. Musa'yı bir süre kendi yanında alıkoydu, geçmiş beylikleri döneminde kendisine boyun eğen kaçak beylerin beyliğini de onayladı. Geri alınmış topraklar bakımından en kazançlı çıkan Karaman oldu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder