I.İbrahim



Sultan İbrahim rûhca hasta idi. Uzun hapis yaşamı onda psikolojik dengesizlik, “korku ve hafakan” illetine neden olmuştu. Devlet işlerini vâlide sultan Kösem, Veziriâzam Kara Mustafa ile birlikte yürütmekteydi. Osmanlı geleneğinde saltanat niyâbeti diye bir kurum yoktur, fakat Kösem’in İbrahim zamanında da devlet işlerinde Sultan Murad zamanında olduğu gibi fiilen nâiblik yaptığına kuşku yoktur. . İbrahim’i efsun, okuma ile tedavi düşünüldü; bir softa, bir şeyhin oğlu Hüseyin çocukların tedavisiyle ün yapmıştı. Vâlide sultana ondan söz ettiler, saraya davet olundu, pâdişaha okumaları etkisini gösterdi. Vâlide kendisine inandı, inâyette bulundu, bir medrese öğrencisi iken kendisine Haric Medresesi’nde hatt-i hümâyûn ile müderrislik bağışlandı. Şeyhülislâmın bu kanûnsuz atamaya karşı gelmesi fayda etmedi. Cinci Hoca, Selçuklu sultanları ve Mevlânâ soyundan geldiğini iddia ediyordu. İbrahim’in üzerine üşüşen cinleri üfürükle uzaklaştırma işine devam etti. Cinci Hoca terfî etti, Galata kadılığıyla hocalık pâyeleri verildi, İstanbul’da ün kazandı. Pâdişaha yakınlığı sayesinde devlet işlerine karışmaya ve rüşvetle servet yığmaya başladı. Sarayda ve devlet işlerinde musâhib/nedîmler, tüm İslâm devletlerinde hükümdarın yakını, sırdaşı ve akıl hocası olarak perde arkasında yaşamsal kararlarda önemli rol oynardı.  Devlet otoritesini cesaretle korumaya çalışan akıllı Kara Mustafa Paşa’nın düşmanlarının çabasıyla, yıldızlara göre, idamına karar çıktı

 …..

Dengesiz Sultan İbrahim, vâlidesi Kösem’le iyi geçinemiyor, ona hakaret ediyordu. Hatta bir defa onu sürgüne göndermek istedi. Sultan İbrahim döneminde haremde pâdişahla yakınlık kuran musâhibeler, vâlide sultanKösem ile rekâbete cesaret etmekteydiler….

Sultan İbrahim döneminde en önemli olay, Venedik kolonisi Girit’in fethi için savaş ilânıdır. Savaş 24 yıl (Nisan 1645–Eylül 1669) sürdü, Venedik ablukası yüzünden Girit’e yardım gönderilemiyordu; düşman donanmasını yenmenin güçlüğü, iç bunalımların başlıca nedeni olacaktır. O zamana kadar Venedik savaş gemilerinin ve Malta korsanlarının Osmanlı kıyılarına karşı tehditkâr dolaşmaları rahatsızlık veriyor ve sık sık karşı donanma çıkarılıyordu. Devlet, hazine ve erzak kaynağı olan Mısır’la serbest deniz bağlantısına yaşamsal bir önem veriyordu; hacılar genelde deniz yolu ve Mısır üzerinden Mekke’ye gitmekte idiler. Doğu Akdeniz’de Osmanlı kontrolünü sağlamak için Kıbrıs gibi Girit’in de Osmanlı ülkesine katılması çoktandır bir zorunluluk olarak düşünülmekte idi. Savaş ve Sultan İbrahim’in taşkınlıkları, ağır mâlî bunalımın ve kargaşanın gelmekte olduğunu gösteriyordu. Devlet büyükleri iktidarda kalmak için bir yandan Sultan İbrahim’in delice isteklerine baş eğmeye, bir yandan da zengin kimselerin miraslarına el koymaya devam ediyorlardı. Halil İnalcık

Tuhaflıkları ile ünlü Sultan İbrahim’in hükümdarlığının son günlerinde samur kürk merakı iyice çığırından çıktı. Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenlerinden de samur kürk vergisi istenince, asker padişaha ve veziriazama tavır aldı. İpleri tamamıyla eline almak isteyen Kösem Sultan’ın kışkırtmaları olayları tırmandırdı. Venedikliler’in Dalmaçya sahillerindeki Osmanlı topraklarını işgali ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına almaları da kamuoyunda büyük hoşnutsuzluğa sebep olmuştu. Ulemanın da işe karışmasıyla, Sultan İbrahim tahttan indirilerek yerine küçük yaştaki oğlu Mehmed geçirildi. Sorularla Osmanlı Tarihi, Erhan Afyoncu

Çocuk Sultan Mehmed, haremde Hâs-Oda’ya nakledildi, oradaki içoğlanları onun hizmetine girmekte, pâdişahlığını tanımakta tereddüt etmediler. Ertesi gün haber yayılınca, devlet büyükleri “gafletten” uyanıp Sultan Mehmed’in emriyle saraya geldiler. Tahttan indirilen Sultan İbrahim güzel döşenmiş bir dairede iki câriye ile kapatıldı, üstüne kilit vuruldu. Devleti Aliye, Halil İnalcık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder