II.Süleyman, II.Ahmed, II.Mustafa

IV. Mehmed, yaşanan bozguna rağmen devlet işleriyle fazla ilgilenmemeye devam edince asker isyan ederek, sultanı tahttan indirip Şehzâde Süleyman’ı tahtta çıkardı. II. Süleyman’ın saltanatının ilk aylarında İstanbul’da büyük bir kaos yaşandı.

II. Süleyman’ın saltanatının ilk aylarında İstanbul’da büyük bir kaos yaşandı. Cülus bahşişi verilemeyince başıbozuk asker şehre girip, daha ilk günden itibaren sokaklarda terör estirdi. Dükkânlar ve evler soyulup, esnaftan zorla para toplandı. Şehir halkı evlerinden çıkamaz, esnaf ise dükkânlarını açamaz hâle gelmişti. Asiler, sadrazamın konağını basıp Sadrazam Siyavuş Paşa’yı öldürdükten sonra evinde ne varsa yağmaladılar. Zorbalar özellikle İstanbul esnafı ve halka kan kusturuyorlardı. Payitaht İstanbul’da can ve mal güvenliği kalmamıştı. Bir gün asiler Topkapı Sarayı önünde toplanırken başka bir gün zorbalardan şikâyetçi halk meydanları doldurmakta, meydanlar “Adalet padişahım adalet” feryatları ile inlemekteydi. Asilerin baskıları artınca esnaf ayaklandı. II. Süleyman, halkla beraber hareket edince zorbalar saklandıktan yerlerinden çıkarılıp Sultanahmet Meydanı’nda idam edildiler. Böylece aylardır İstanbul’a hakim olan asayişsizlik halkın isyanı ile ortadan kaldırıldı. Daha önceki isyanlarda genelde askerin yanında yer alan şehir halkı, bu defa büyük çoğunluğu askerlerden oluşan zorbalara karsı durmuştu. Bu isyan, daha önceki isyanlardan başka bir yönüyle de farklıydı. Daha önceki isyanlarda askerlerin bir kısmı isyan ederken diğer kısımları isyanı bastırmak üzere kazanılmakta ve isyanlar daha fazla büyümeden bastırabilmekteydi. Ancak bu isyanda İstanbul’daki askerin çoğu birlikte hareket ettikleri için isyan yaklaşık dört ay, aralıklarla şehri kasıp kavurmuştu. Osmanlı Tarihi, Anadolu Üniversitesi A.Ö.F.

Yeni sultan İstanbul’da emniyet sağlandıktan sonra sefere çıkmaya niyetlendi.  II. Süleyman, Macaristan seferi için İstanbul’dan Edirne’ye hareket ettiğinde Avusturyalılar’ın Belgrad’ı işgal ettiği haberi geldi. Kanunî Sultan Süleyman tarafından 1521’de fethedilen Belgrad, Orta Avrupa’nın en stratejik noktalarından biriydi. Haberi alan padişah ağlayarak “Emir Allah’ındır” dedi. Belgrad’ın kaybı üzerine padişah, kışı Edirne’de geçirmeye karar verdi. Düşmanla savaş devam ederken, eşkıyalar imparatorluğun her yanını kasıp kavuruyordu. Anadolu ve Rumeli’de eşkıyaların ortadan kaldırılması için müfettişler görevlendirildi. Başta Yeğen Osman Paşa olmak üzere eşkıyalar uzun süren uğraşlar sonucu ortadan kaldırıldı. Bu arada Kırım Hanı Selim Giray Han, Kırım’a saldıran Ruslar’ı mağlup etti. Avusturya cephesinde yeni mağlubiyetlerin alınması üzerine Bekri Mustafa Paşa azledilerek, 25 Ekim 1689’da Köprülü ailesinden Fazıl Mustafa Paşa sadrazamlığa getirildi.

Sadrazam iç düzenlemelerin ardından Avusturya’ya karşı harekete geçti. 1690 sonbaharında önce Vidin ve Niş’i ele geçirdi, ardından 9 Kasım’da da Belgrad Kalesi’ni ani bir hücumla fethetti. Belgrad’ın zaptıyla Tuna’nın güneyi güven altına alınırken, Tımışvar ile bağlantı kuruldu ve Macaristan yolu Osmanlılar’a yeniden açıldı. Tuna savunma hattı yeniden kurulmuştu. Belgrad’ın fethi hem padişahı, hem de halkı rahatlattı ve sadrazama karşı büyük bir güven sağladı. Avusturya’ya yardım eden Sırplar, Katolik baskısı sebebiyle yaptıklarından pişman olmuşlardı. Sadrazam Sırplar’ı cezalandırmadı, bağlılıklarını kazanmak için çaba gösterdi. Şehzâdeliğinden beri çile çeken ve tahta çıktıktan sonra birçok sadrazam değiştiren II. Süleyman’ın tek iyi giden işi Fazıl Mustafa Paşa’nın dirayetli ve becerikli bir sadrazam olarak görev yapmasıydı.

II. Süleyman, ömrünün son iki senesini hasta olarak geçirdi. Hastalığından dolayı rahat hareket edemiyordu. Gün geçtikçe vücudu şişiyor ve içoğlanları tarafından yerinden kaldırılırken bile dayanılmaz ağrılar çekiyordu. Sultanın vücudu hekimlerin tedavisine cevap vermiyordu. Hekimler, sadrazama padişahın birkaç aylık ömrü kaldığını söylediler. Padişahın günden güne daha da fenalaştığını gören devrik sultan IV. Mehmed’in taraftarları ve Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa muhalifleri gizliden gizliye örgütlendiler. Bunlar, hükümdarlığının son iki yılını hasta geçiren II. Süleyman’ı tahttan indirmek için faaliyete geçtiler. Bilhassa, IV. Mehmed devrinde memuriyette bulunmuş bazı devlet adamları Sultan Mehmed’i veya büyük oğlu Şehzâde Mustafa’yı tekrar tahta çıkarmak istiyorlardı.

1691 baharında Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa, Avusturya üzerine yeni bir sefer düzenlemek için büyük bir ordu topladı. Paşa, Macaristan seferinde iken padişahın ölmesi durumunda IV. Mehmed veya oğlu Şehzâde Mustafa’nın tahta geçirilmesinden çekiniyordu. Devlet ricalinin hazır bulunduğu bir toplantıda ordu seferdeyken II. Süleyman’ın da Edirne’ye götürülmesine karar verildi. Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa toplantıdan çıkan kararı II. Süleyman’a arz ettiğinde padişah, “Behey Paşa, gör bak ne haldeyim. Bu, hastalık ile nasıl mümkün olur? Vezirler hâlimi bilmez. Ancak dün gel bugün git derler” diyerek tepkisini dile getirdi. Fakat sadrazamın gerekçelerini dinleyince Edirne’ye gitmekten başka çaresinin olmadığını anladı. Önce hanedanın diğer erkek üyeleri Edirne’ye gönderildi. Fazıl Mustafa Paşa başkanlığında toplanan mecliste padişahın yolda ölmesi durumunda yerine kardeşi Şehzâde Ahmed’in geçirilmesine karar verildi. Sultan öldüğünde cesedinin bozulmaması için gerekli malzemeler de tedarik edildi. II. Süleyman sağ salim Edirne’ye ulaştı ama uzun ve yorucu yolculuk padişahın hastalığını iyice artırmıştı. Fazıl Mustafa Paşa, Avusturya seferi için Edirne’den hareket etti. Onun hareketinden dokuz gün sonra Sultan II. Süleyman Edirne Sarayı’nda öldü. Daha önceden gerekli hazırlıklar tamamlandığı için cesedin teçhiz, tekfin ve tahniti için gerekli malzemeler hemen tedarik edildi. II. Süleyman 40 yıl hapis hayatı yaşadığı için dört yıl süren hükümdarlığı döneminde gölge sultan durumundaydı. İyi bir eğitim almadığı ve devlet işlerini bilmediği için yakınlarının ve Harem’in tesiri altında kalmıştı. Erhan Koyuncu

II.Ahmed

Sadrazam 15 Haziran’da Edirne’den ayrıldıktan sekiz gün sonra II. Süleyman ölünce tahta II. Ahmed geçirildi. Sadrazam sultanın ölüm haberini ve yeni sultanın gönderdiği mühr-i hümâyûnu Sofya’da teslim aldı. Yaklaşık 100.000 kişilik Osmanlı ordusu 21 Temmuz’da Belgrad’a ulaştı. Eyalet askerleri ve Kırım Hanı Saadet Giray’a bağlı kuvvetler de yola çıkmıştı. Avusturya ordusu ise bölünmüş durumdaydı. Nitekim başkomutan Charles de Lorraine ile birçok birlik, Fransız Kralı XIV. Louis’le savaşmak üzere Ren cephesinde bulunmaktaydı. Bu yüzden İmparator Leopold Macaristan’daki ordunun idaresini “İmparatorluğun Kalkanı” veya “Türk Ludwig” olarak bilinen Ludwig von Baden’e (Baden Margrafı Louis) vermişti. Bütün kış boyunca Macar asi Tökeli’ye bağlı birliklerle ve Tatarlar’la mücadele eden Ludwig, Osmanlı ordusunun bu yardımcı unsurlarla birleşmesinden endişe etmekteydi. Diğer Alman prensliklerinin de desteklediği yaklaşık 100.000 kişilik Alman ordusu Petervaradin ile Zemun arasında beklemekteydi. Sadrazam, Alman ordusunun Zemun’daki köprüyü kontrolüne geçirmesinden endişe etmekteydi. Bu yüzden, yeniçeri ağasının muhalefetine rağmen, acele etti. Hâlbuki henüz Kırım Tatarları yoldaydılar. Türk ordusu Sava Nehri üzerinden sekiz günde tamamlanan bir köprü ile Zemun (Zemlin) sahrasına geçti. Köprüden toplam 150 adet kolonborno ve şahi-darbezen topuda karşı yakaya geçirilmiş, ayrıca bir miktar asker Tımışvar’a zahire yollamak üzere görevlendirilmişti. Fazıl Mustafa Paşa Belgrad’a geldiğinde Tımışvar muhafazasıyla görevli olan Tökeli İmre az sayıda adamıyla Osmanlı ordusuna iltihak etti. Bu sırada Kapudan Ali Paşa’nın gayretleriyle Titel Kalesi’nin ele geçirildiği haberi sadrazama bildirildi. Petervaradin yolu Avusturyalılar’a kapanmış olduğundan düşman bir an önce savaşmak istiyordu. Aksi halde hanın gelmesiyle Avusturya ordusu iki ateş arasında kalacaktı. 
Salankamen Muharebesi

Osmanlı ordusunun Zemun’dan Tisa ile Tuna arasındaki kasabaya gelmesiyle 19 Ağustos’ta muharebe başladı. Osmanlı ordusunun merkezinde Serdar-ı Ekrem Fazıl Mustafa Paşa bulunurken sağ kanatta Kemankeş Ahmed Paşa, sol kanatta ise Rumeli Beylerbeyi Küçük Cafer Paşa yer almaktaydı. Osmanlı ordusu bataklıklarla dolu bölgede kendi tahkimatlı siperlerine yerleşmişlerdi. Tatar kuvvetleri gelmeden Osmanlı ordusunu bozmak isteyen Margraf Ludwig Baden, askerlerine hücum emri verdi. Bunun üzerine
Fazıl Mustafa Paşa Sancak Şerifi açarak askerlerine metrislerden çıkma emri verdi ve askerler saf bağladı. Ancak Anadolu Beylerbeyi Kemankeş Ahmed Paşa’ya bağlı aşiret birliklerinden oluşan süvariler düşman piyadesinin tüfek ve top ateşinden korkarak bozuldular. Ahmed Paşa toparlanıp bir kez daha hücumettiyse de aşiret birlikleriyle Şam Beylerbeyi Abaza Koca Murtaza Paşa, Maraş Beylerbeyi Mehmed Paşa’ya bağlı birlikler taarruzlarını durdurdular. Durumdan faydalanmak isteyen Avusturya başkomutanı hem piyadesine hem de süvarisine aynı anda Türk ordusunun sağ kanadına hücum emri verdi. Düşmanın tazyikine dayanamayan Kemankeş Ali Paşa’nın birlikleri bozularak geri çekildiler. Bunun üzerine sadrazam elinde kılıcı ile ileri doğru atılıp, askeri cesaretlendirmek için düşman üzerine hamle yaptı. Karaman Beylerbeyi Çelebi İsmail Paşa’nın da sağ kanadın imdadına yetişmesiyle galibiyet ibresi Türk ordusuna döndü. Ancak ileri atılan sadrazamın alnından vurularak atından düşmesi savaşın kaderini değiştirdi. Serdarın, şehadet haberinin yayılmasında Sadaret Kethüdası Mustafa Efendi’nin kabahati büyüktü. Haber bir anda yayılarak, ordu içerisinde panik havası oluşturdu. Sipahi Ağası Ömer Ağa’nın yeterli sebatı gösterememesi yüzünden bozgun daha da büyüdü. Halep Valisi Koca Halil Paşa’nın ve Rumeli Beylerbeyi Küçük Cafer Paşa’nın duruma el koyması ve düşmanın çok sayıda kayıp vermesinden ötürü hücum gücünün zayıflaması ordunun bir nebze toparlanmasına ve düzenli bir şekilde geri çekilmesine olanak verdi. Sancak-ı Şerif ise Karaman Valisi İbrahim Paşa’ya teslim edilmişti. Osmanlı ordusu sadrazamın yanısıra Yeniçeri Ağası Eğinli Mehmed Ağa’yla birlikte 8000 kadar şehid verdi. Ayrıca 150 top ve ordu hazinesi de düşman eline geçti. Fazıl Mustafa Paşa’nın cesedi bulunamadı. Avusturyalılar’ın kayıpları da Osmanlılar’dan az değildi. Holstein Dükü Christian, Albay Kaunitz, Poettinden Dükü ölenler arasındaydı. Zafer haberini alan İmparator Leopold bu kadar pahalıya mal olan başka zaferler istemediğini dile getirmişti. Kara muharebesindeki muvaffakiyetsizliğe rağmen Tuna Kapudanı Mustafa Kaptan düşman donanmasını mağlup etmiş ve önemli miktarda zahire ve mühimmat ele geçirmişti. Ordu Belgrad’a dönünce padişah yeni sadrazamı tayin edinceye kadar tecrübeli Halep Valisi Koca Halil Paşa serdar olarak kabul edildi. Mağlubiyetin müsebbibi olarak görülen Ömer Ağa idam edildi. Bu sırada Kırım Hanı Saadet Giray birlikleriyle Belgrad’a geldiyse de artık iş işten geçmişti. Muharebeye yetişmek için yeterli çabayı göstermeyen Kırım Hanı padişah tarafından ağır bir üslupla azarlandı. Muharebe sonrasında Avusturyalılar Lippa, Karansebes ve Lugoş kalelerini geri aldılar, ancak Banat’ın merkezi konumundaki Tımışvar’ı almayı yine başaramadılar. Sultan II. Ahmed sadârete Arabacı Ali Paşa’yı tayin etti. Salankamen Muharebesi, İkinci Viyana Kuşatması sonrasındaki mücadele de önemli bir dönüm noktasıdır. Öncelikle Avusturya’nın Fransa ile uğraştığı bir dönemde bu savaşın kaybedilmesi Macaristan’ı yeniden ele geçirme şansının kaybedilmesine neden oldu. Kuşkusuz bu savaştaki askerî kayıplardan daha önemlisi yetenekli devlet adamına bu kadar ihtiyaç duyulduğu bir sırada Fazıl Mustafa Paşa’nın şehid olmasıydı. Bu değerli sadrazamın şehadeti hem kendisinin başlattığı reformların durmasına hem de cephelerde ordunun yeniden toparlanmasına engel oldu. Erhan Afyoncu

Toprak düzeninde değişiklik
II. Ahmet toprak düzeninde de değişiklikler yaptı. Bazı eyaletlerde toprakları, babadan oğula geçmemek koşuluyla işleyenlere dağıttı. Önceki padişah II. Süleyman gibi, saray muhiti ile çevresindeki kıt görüşlü çıkarcı bir zümrenin etkisinde kalan II. Ahmet, kendisini çok akıllı, adil, yetkin bir padişah sanmaktaydı. İstanbul’a gitme isteği her seferinde türlü bahanelerle önlenerek kalabalık kadrolu Topkapı Sarayı’nın entrikalarına oyuncak edilmemeye çalışıldığı kabul edilir. Ama gene zayıf şahsiyeti yüzünden Edime Sarayı’nda tecrit edilmiştir.

İstanbul'da çıkan olaylar.
Padişah Edirne’de oturduğundan, İstanbul’u, Sadaret kaymakamı ve İstanbul kadısı yönetiyordu. Bu nedenle kent, sorunları ile baş başa bırakılmış olarak bir dizi sıkıntı yaşadı. Yönetimdeki boşluklar yüzünden türeyen bazı zorbalar halkı yıldırmıştı. İstanbul’da çeşitli kundaklama eylemleri sonucu yangınlar çıkıyordu, kentte sayısız hırsız, soyguncu türemişti. İstanbul’da hava karardıktan sonra kimse dışarı çıkamıyordu. II. Ahmet bu sırada İstanbul Kaymakamı Hüseyin Paşa’yı azletti ve yerine Kıbrıs Muhafızı Kalaylıkoz Ahmet Paşa’yı atadı. Yeni kaymakam, gece ve gündüz, kendi rahatını bir tarafa bırakıp güvenlik önlemleri aldı. Bu çalışmalar sonucu Ahmet Paşa büyük üne kavuştu. Sadrazam Bozoklu Mustafa Paşa, II. Ahmet’in izniyle Kıbrıs Muhafızı Kalaylıkoz Ahmet Paşa’yı bu yüzden görevinden aldı ve Amcazade Hüseyin Paşa’yı İstanbul kaymakamlığına getirdi. İstanbul’da din önderleri ve medreselerin bağnaz ve bilgisiz müderrisleri, halka küçük bir işaretle her türlü eylemi yaptırabilecek güce gelmişlerdi.

Sağlıksız bir bünyeye sahip olan II. Ahmet, Edirne’de öldüğü zaman Divan-ı Hümayun toplantıdaydı. II. Ahmet’in cenazesi İstanbul’a gönderilerek Kanunî Sultan Süleyman Türbesi’ne defnedildi. Adım Adım Osmanlı Tarihi, Padişahlar Albümü

II.Mustafa

Sultan Il. Mustafa'nın (h. 1695-1703) köklü siyasi hanelerin nüfuzunu engelleyerek bu durumdan yararlanmaya çalıştığı anlaşılıyor. Bu amaçla, Erzurum'un tanınmış bir ulema ailesinden gelen Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin yeni bir güç odağı oluşturmasına göz yumdu. Saray çevresi kendilerini yeniçeri birliklerinin hala etkili olduğu İstanbul'un halkından korumak amacıyla çoğunlukla Edirne' de yaşıyordu. Feyzullah Efendi'nin çocuklarıyla birlikte sadrazamlardan bile' üstün olmasını sağlayacak bir siyasi hane kurma girişiminin vahim bir hata olduğu ortaya çıktı. İstanbul'dan Edirne'ye yayılan bir ayaklanma sonucu şeyhülislamla oğlu linç edildi ve cesetleri sokaklarda sürüklendi. "Edirne Vakası"nın ardından Il. Mustafa tahttan indirildi ve bir karışıklık döneminin ardından, ayan hanelerine dayalı siyasi düzen yeniden kuruldu.

1697 Eylül’ünde Zenta’da alınan mağlubiyet Viyana bozgun yıllarında bir dönüm noktasıydı. Sultan II. Mustafa’nın bariz hataları ve Türk birliklerinin kötü durumu karşısında Prens Eugen cüretkâr davranarak savaşı kazanmış ama tedbiri yine de elden bırakmamıştı. Ordusunun kapasitesini çok iyi biliyordu. Bu önemli başarıdan daha fazla avantaj yaratacak imkânlara sahip değildi. Para ve erzak sıkıntısı, Osmanlılar’ın hemen arkasından gitmesini ve zaferini Tımışvar’a veya Belgrad’a yapılacak bir saldırıyla tamamlamasını engelledi.

Ordusunun büyük bir kısmını Erdel’de ve Tuna Nehri kenarındaki kış karargâhlarına gönderen Prens Eugen küçük bir birlikle Bosna’ya bir akın düzenledi. O dönemlerde 6 bin ev, 150 cami ve 30 bin nüfusa sahip zengin ve canlı bir ticaret şehri olan Saraybosna önlerine kadar geldi. Şehri ateşe verdi ve Saraybosna’ın büyük bir kısmı kül yığınına dönüştü. Ardından geri çekilen Prens Eugen, Kasım ayında ilk kez büyük bir zafer töreniyle karşılandığı Viyana’ya geri döndü.
….

Osmanlı kuvvetlerinin Viyana önlerinde mağlup olmalarının yanısıra daha sonraki savaşların çoğunu kaybetmesinin üzerinde durmak, hadiseleri anlamak açısından önemlidir. Avrupa’nın dört büyük devletine karşı birçok cephede savaş vermek zorunda kalınması mağlubiyetlerin asıl sebebidir. Ancak bir diğer önemli sebep de Osmanlı ordusunun 16. yüzyıldan itibaren Avusturya’ya karşı çıktığı seferlerde devamlı olarak kale kuşatmasıyla uğraşması ve meydan savaşında karşılarına çıkılmaması sonucunda askerî yapısının değişmesidir. Kale kuşatmalarında uzmanlaşan Osmanlı ordusu, 1618-1648 yılları arasındaki Otuz Yıl Savaşları döneminde askerî sahada büyük gelişme sağlayan Avusturya karşısında 1683-1699 yılları arasında yaptığı 15 meydan muharebesinin 12’sinde mağlup oldu. Zaten 16. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da meydana gelen ve “askerî devrim” diye nitelendirilen gelişmeler sonucunda ordu yapısı değişen Avusturya ordusu, 1596’da yapılan Haçova (Mezökeresztes) Meydan Muharebesi’ni kazanmak üzereyken disiplinlerini kaybetmeleri sebebiyle yenilmişti. 1583-1596 yılları arasındaki 13 yıl savaşlarında dikdörtgen hâlinde oluşturulmuş ve kontra marş taktiğini izleyen tüfekli Avusturya piyadeleri karşısında Osmanlı timarlı sipahileri fazla dayanamamışlardı.

……

Karlofça Antlaşması (1699)

Bu antlaşmayla Avusturya, Tımışvar hariç bütün Macaristan ve Erdel’i aldı. Lehistan, Podolya ve Ukrayna’nın Osmanlı hakimiyetinde olan bölgelerini alırken, bunun karşılığında işgali altında olan Boğdan’ı boşalttı. Ayrıca Osmanlılar, Kırım Tatarlarının Lehistan’a saldırmayacaklarına dair garanti verdiler. Venedik ise Mora’yı, Adriyatik Denizi'ndeki birkaç ada ile sahil şeridinden bazı yerleri aldı. Taraflar arasında sınırlar ana hatları ile çizildiğinden, antlaşmadan sonra kesin sınır tespiti için heyetler kurularak, ülkeler arasındaki sınırların tam olarak nereden geçeceği ve sınır taşlarının dikilecekleri yerler tespit edildi.

İstanbul Antlaşması (1700)

Ruslar bütün istedikleri yerleri ele geçiremediklerinden antlaşmaya varılmasını istemiyorlardı. Barışa şiddetle karşı çıkan Çar Petro, Avusturyalıları görüşmeleri sürdürmekten vazgeçirmek için uğraştıysa da bir sonuç alamadı. Avusturya, İspanya meselesi büyüdüğünden Fransa ile muhtemel bir savaş tehlikesinden önce Osmanlı İmparatorluğu ile antlaşmaya varmak istiyordu.

Ruslar yalnızca ellerinde bulunan yerlerin tasdikini değil, Azak Denizi’nin güneyindeki girişleri kontrol eden Kere Kalesi’ni de talep ediyorlardı. Bu durumu kabul etmeyen Osmanlılar, Azak’ın Rus egemenliğine girişini tanıma karşılığında Özi’deki (Dinyeper) Rus kalelerinin yıkılmasını istiyorlardı. îki taraf da isteklerinden vazgeçmedi. Rusya adına görüşmelere katılan Kont Vozhnitsin’in sınırlı talimat ve yetki ile Karlofça’ya gelmesi de antlaşmaya varılmasını engelledi. Bir uzlaşmanın çıkmayacağı anlaşılınca nihai barış antlaşmasının yapılacağı ileriki bir tarihe kadar, iki yıllık bir ateşkes yapıldı. Antlaşma ise bir yıl sonra 15 Temmuz 1700’de İstanbul’da imzalandı. Azak Ruslar’a bırakılırken, buna mukabil olarak Ozi civarındaki bazı kaleler Osmanlılar’a verildi. Ayrıca Ruslar İstanbul’da daimi elçi bulundurmak hakkını da kazandılar.

Osmanlı Tarihi, Anadolu Üniversitesi A.Ö.F.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder