I.Mahmud


1730 tarihinde tahta çıkan Sultan I. Mahmud, Patrona Halil ve yandaşlarını ortadan kaldırıp ülkedeki düzeni sağladıktan sonra amcası zamanında başlayan İran dönemi Kuzey (Azerbaycan) ve güney (Irak) hareketi olmak üzere iki cephede devam etti.

a. Kuzey (Azerbaycan) Harekâtı

Kuzey cephesi komutanı olarak görevlendirilen Hekimoğlu Ali Paşa ikinci defa serdar tayin edilerek, süratle Revan’ın yardımına yetişmesi emredildi. Bu durum üzerine harekete geçen Hekimoğlu Ali Paşa, Kars üzerinden Revan üzerine saldıran İran ordusunu oldukça ağır bir yenilgiye uğrattı. Şah Tahmasb emrindeki 180 bin kişilik kuvvete rağmen geri çekilmeye mecbur kaldı. Ardından Aras’ı geçtikten sonra Üçkilise mevkiinde yine Timur Paşa’nın baskınına uğrayarak, Tebriz’e dönmek zorunda kaldıysa da Ali Paşa’nın Tebriz üzerine geldiğini duyunca burada da tutunamayarak Kazvin taraflarına çekildi. İran ordusunun bütün malzemesini elde eden Ali Paşa, Şah’ın rikâbdarı olan Hüseyin Han’ı esir ederek İstanbul’a gönderdi ve burada sorguya çekilerek idam edildi. Bu zaferin ardından Hekimoğlu Ali Paşa önce İcardılar tarafından oldukça güçlü bir şekilde tahkim edilmiş olan Rurniye kalesini muhasara ederek altmış beş gün sonra fethetti (15 Kasım 1731). Ardından Tebriz üzerine yürüdü ise de, burayı koruyan Safevi komutanı Bisutun Han’ın kaçması sebebiyle Tebriz kalesi savaşsız ele geçirildi (4 Aralık 1731). İran cephesi savaşlarını Tebriz’in işgali ile Bağdat’ın geri alınışını dikkatle izleyen Sultan 1. Mahmud, İncili Köşk’te sık sık toplantılar düzenlemekteydi. “Meşâvere-i Acem” denilen bu toplantılarda alınan bir kararla Sultan I. Mahmud’a “Gazi” lik Unvanı verildi.

 b. Güney (Irak) Harekâtı ve Kurican Savaşı

Güney cephesinde ise padişahın fermanını alan Bağdat valisi Ahmed Paşa Irak-ı Acem’e ilerledi. İran kuvvetleri karşılık vermeden çekilip dağıldıkları için Kirmanşah savaşsız işgal edilerek (30 Temmuz 1731) çok sayıda top ve cephane ele geçirildi. Ardından Ahmed Paşa’nın Hemedan üzerine yürümesi üzerine Tahmasb Şah, Tebriz’den Kazvin’e geldi. Eylül ayı başlarında Hemedan’a gelen Ahmed Paşa’ya Şah tarafından barış isteyen mektuplar geldi1. Barış teklifi kabul edilmeyince 15 Eylül’de 40 bin kişilik büyük bir orduyla geldi. İki ordu arasındaki meydan savaşı Hemedan’a altı saat mesafede bulunan Kurican bölgesinde cereyan ederken savaş sonucunda İran büyük bir yenilgiye uğradı . Savaştan sonra yirmibin kadar zayiat veren İran ordusunda Şah beşyüz kadar adamıyla kaçarken Kazvin ve Şiraz hanları da maktuller arasında yer alıyordu . Savaş sonucunda Hemedan’a ilerleyen Ahmed Paşa, Safevi kuvvetlerinin bırakıp kaçtığı bu bölgeyi mukavemetsiz işgal etti (18 Eylül 1731 )

Nadir Şah 1735'te Kafkasları denetim atına aldı ve bu sırada ilgisi bir kez daha batı cephesine yönelen Osmanlılarla barış yaptı. Doğu sınırındaki Şii-Sünni düğümü etrafında dönen uzun diplomatik manevralar ve seferlerin Bağdat ve Musul'daki yerel elitlere etkisi son zamanlarda araştırmacıların ilgisini çekmiştir; ancak sefer tarihleri yazılmayı beklemektedir.


1736-1739 Avusturya-Rus-Osmanlı Savaşı, Osmanlıların o dönemde karşılaştığı güçlükleri birçok bakımdan gösterir. Rusların Osmanlıları Prut Antlaşması'nı ihlal eden Tatar saldırılarını önleyememekle suçlayan bir ültimatom vermesinin ardından, Mayıs 1736'da savaş ilan edildi. Rusların Azak (1736) ve Oçakopta (1737) kazandığı başarılar daha sonra Bender'deki sert Osmanlı direnişiyle tersine döndü. Salgın hastalık ve lojistik kabusu Rusları 1738'de Kırım'dan çekilmeye mecbur etti. Bu uzun seferlerde Rusların 240.000 askerinden 100.000 'ini kaybettiği söylenir.

Sultan I.Mahmud ve Dönemi, Uğur Kurtaran, Doktora Tezi. (Alıntı notları, özgün metinde yer almaktadır)

Seferberlikte geç kalan Osmanlı ordusu Avusturyalılar Sırbistan'a girdikten sonra Tuna'daki kalelerini korumaya çalıştı. 1737 yılı önemliydi, zira bu tarihte Osmanlılar ile Avusturya Niş ve Bosna için savaştılar. Osmanlılar 1738 ve 1739 yıllarında Belgrad'ı kuşatarak, 1739 yazında Boğdan'ı geçip Hotin'i ele geçiren Ruslara rağmen Tuna'daki savunma hattını yeniden oluşturdular. Özellikle Grocka (Hisarcık) muharebesinden sonra Avusturya ordusundaki düzensizlik ve batı sınırını koruma endişesi artınca Habsburg hükümdarı Belgrad'ı ve Rus müttefiklerini terk ederek Eylül' de ayrı bir barış antlaşması imzaladı.

Kış şartlarından ve yeni bir Osmanlı seferinden korkan Ruslar Osmanlıya karşı genel bir isyanın patlak vermesini bekliyorlardı, ama bu gerçekleşmeyince Ekim 1739' da kendi barış antlaşmalarını imzaladılar. Tuna ve Sava nehirleri yeniden Avusturya-Osmanlı sınırını oluşturdu. Ruslar Azak kalesini teslim edip Karadeniz ticareti ile savaş gemilerini terk etmeye mecbur kaldı.  Belgrad ve Azak'ın yeniden ele geçirilmesi Osmanlıların üstünlük duygusunu pekiştirerek güçlerinin gerçek durumunu, ateş gücünde süregiden yetersizliklerini ve prensliklerin bulunduğu sınır bölgelerindeki nazik durumu görmemelerine neden oldu.

I. Mahmud’a Karşı İsyan

1736-1739 arasındaki Avusturya ve Rusya ile olan savaşlarda zafer kazanılıp, Belgrad yeniden fethedilmişti. Barış antlaşmaları imzalandıktan sonra terhis olan askerlerin büyük bir kısmı İstanbul’a akın etti. Ayrıca savaşta zarar görenler de şehre göçtüğünden İstanbul’daki nüfusta büyük bir artış yaşandı. Göç yüzünden 1739 kışında İstanbul'un gıda ihtiyacını karşılamakta sıkıntılar ortaya çıktı. Kışın şiddetinden dolayı yollar kapandı ve bu da zahire naklini daha da zorlaştırdı. Alınan tedbirlere rağmen her geçen gün sıkıntının artması, gıda ürünlerinin büyük bir kısmının karaborsaya düşmesi üzerine şehirde kundaklamalar hızla arttı. Sıkıntının 1740 Haziran’ına kadar giderilememesi üzerine 6 Haziran 1740’da İstanbul’da büyük bir isyan başladı.

İsyan ilk olarak Sipahi Çarşısı’nda ortaya çıktı. Sayıları oldukça az olan asiler çarşıdaki dükkânları yağmalayıp, esnafa zorla kepenk kapattırdılar. I. Mahmud, isyan çıktığında Hünkâr Iskelesi’nde gezideydi. Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa ise Sadâbâd’daydı. Bu yüzden isyana hemen müdahale edilemedi.

Saraya dönen I. Mahmud devlet adamlarıyla durumu görüştü. Asilerin şehrin muhtelif yerlerine çıkarılacak devriyelerle ortadan kaldırılması kararlaştırıldı. Bu karar üzerine 6 Haziran 1740 gecesi baskınlar düzenlenerek, asilerin bir kısmı tu- tuklanırken bir kısmı da öldürüldü. Böylece isyan büyümeden bastırıldı fakat isyanı bastırmada gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle 23 Haziran 1740’da Sadrazam Hacı İvaz Mehmed Paşa azledildi ve yerine Nişancı Ahmed Paşa tayin edildi.

Bu isyandan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda önemli bir uygulama başlatıldı ve padişah yayınladığı bir emirname ile Hacı İvaz Mehmed Paşa’nın neden azledildiğini yeniçeri, silahdar, topçu, top arabacısı ve humbaracı ocakları ağalarına haber verdi. A.Ö.F.

Modernleşme ihtiyacını gidermek için Avrupa kökenli komutanlar orduda istihdam edildi. Bu uzmanlardan biri de Müslüman olduktan sonra Ahmed adını alan ve tarihimize Humbaracı Ahmed Paşa olarak geçen Claude-Aleksandre Comte de Bonnevale’di. Bonneval, 1731’de Humbaracı Ocağı’nın başına getirildi ve bu ocağı Avrupaî usullerle modernize etmeye çalıştı. Humbaracı Ocağı, doğrudan sadrazamın nezaretine bırakıldı ve Üsküdar’da bir kışla inşa edilerek, ocak askerleri burada eğitilmeye başlandı. Ahmed Paşa’nın humbaracılık sanatındaki eğitim ve öğretimi hesap ve hendeseye dayanmaktaydı. Humbarahane’de geometri dersi de veriliyordu. Buraya hasekilerden ve Boğaziçi bostancılarından da öğrenci seçildi ve böylece Humbarahane bir askeri okul şeklini aldı. Diğer taraftan Humbaracıbaşı Ahmed Paşa bu faaliyetleri esnasında zamanın en ileri tekniğine uygun 100 adet humbara havanı ve 50 bin adet humbara döktürdü. Bu teşebbüsler, Ahmed Paşa 1747’de öldükten sonra giderek terkedildi. A.Ö.F.

Ahmet Paşa kurduğu topçu ocağının askerlerini 1736’da Avusturya’ya karşı sefere çıkardıysa da yeniçerilerin karşı çıkmaları ve Ahmet Paşa ile Sadrazam Silahdar Mehmed Paşa arasında çıkan anlaşmazlıklar sonucunda Ahmet Paşa Kastamonu’ya sürgün edilirken, okul ve öğrencilerinin ödenekleri de kesildi. Ancak Silahdar’dan sonra göreve gelen sadrazamlar, Humbaraca’yı tekrar göreve getirmişler ve 1747’de ölümüne kadar burada kalmıştır. Açtığı okul bir süre daha yönetildiyse de giderek artan yeniçeri muhalefeti sonucunda 1750’de kapatıldı.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder