Osmanlı
tarih geleneği, Osmanlı beyliğinin kurucusu Osman Bey’in atalarını 1220’lerden
itibaren Moğolların ortaya çıkışı sonucu Anadolu’ya akan Türkmen kitlelerine
bağlar. Bir kısım Osmanlı kaynakları Osmanlıların çıkış noktasını Mahan olarak
belirtirken, bir kısmı Ahlat’ı ön plana çıkarır. Özellikle Ahlat, Celaleddin Harezmşah’ın Anadolu
Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından 1230 yılında yenilgiye uğratıldığı
yerdir (Yassı Çemen Savaşı). Bu bölge hem Harezm bölgesinden hem de daha önce
buralara gelmiş olan Türkmen topluluklarının iskânına sahne olmuştur. Moğolların Anadolu’ya ilerlemeleri üzerine Osmanlıların ataları Ahlat’tan Erzurum-Erzincan taraflarına yönelmişler, bir süre burada kaldıktan sonra eski vatanlarına dönmek niyetiyle Haleb’e kadar inmişler, sonra yeniden Pasin ovasına gitmek zorunda kalmışlar, burada iken ailenin bir kısmı ayrılmış, geri kalanlar Ertuğrul Bey liderliğinde Ankara-Karacadağ yoluyla Söğüt’e gelmişlerdir. Prof. Dr. Feridun M.Emecan ,Osmanlı Tarihi I,
A.Ü.A.Ö.F. |
Osman, kariyerini bir fetih kariyeri olarak şekillendirdi; Germiyan beylerine karşı arka cephesini güvenceye almaya girişiyor, güneydoğusundaki Moğollara karşı kendini savunuyor ve yavaş yavaş Sakarya (Sangarios) Irmağı'ndan aşağı, batı ve kuzeybatıya, "Bitinya Sahilleri"ne doğru ilerliyordu.
Erken dönem Osmanlı kroniklerinde Osman'ın 1299 dolayında Selçuklulardan bağımsız davranmaya başladığına işaret edilir. Selçukluların otoritesinin Frigya ve Bitinya sınırına kadar kuzeybatıya çıktığına dair kesin bir bilgi yoktur, ama İlhanlıların otoritesinin en azından belirli aralıklarla bu bölgenin bir hayli yakınına geldiği açıktır. Tübingen'de, h. 699 tarihli [1299/1300], İlhanlı hükümdarı Gazan Han adına Söğüd (modern adı Söğüt) darphanesinde basılmış gümüş bir dirhem mevcut. Sözü edilen yıl aşağı yukarı Anadolu'da kırk altı darphane gümüş dirhem basıyordu; daha önce değinildiği gibi bu bir rekordu. Bu annus mirabilis [mucizeler yılı] ile İlhanlı valisi Sülemiş'in isyanı arasında bir ilişki olması mümkün, ama her durumda zımnen ifade edilen, h. 699'da Söğüt'te otoriteyi elinde bulunduran kişinin İlhanlı Devleti'ne minnettar olduğudur. O halde Osman'ın kamusal rolünün başlarındayken İlhanlı etki alanı içinde olmasını beklemek garip kaçmaz.
Bizans İmparatorluk
II. Andronikos'un (1282-1328) döneminde, çok daha az dostça olan uluslararası
çevrenin meydan okumasına karşılık vermekten acizdi. Nitekim imparatorluğun
dikkatinin tekrar Konstantinopolis'e yönelmesiyle, Asya'daki vilayetler tam
da Moğolların göçebe Türkmen aşiretleri üstündeki Selçuklu hakimiyetini
zayıflattıkları anda ihmal edilmişti, böylece Türkmenler kötü savunulan
Bizans bölgelerine istedikleri gibi girdiler. Güneybatı ve orta kısımdaki
kıyı bölgelerinin çoğu 1207 dolayında elden çıkmış ve iç kısımlar, önemli
Menderes Vadisi dahil, 1300'de Türk toprağı haline gelmişti. Acemi Osmanlı gücü dahil, bağımsız Türk beylikleri ayakta kalan imparatorluk bölgeleri için değişmez bir tehdit oluşturuyorlardı. Ege'nin kalan bölgeleri 1315'e gelindiğinde kaybedilmiş ve Bithinia 1337 'de boyun eğmişti. Bunlar yetmiyormuş gibi, II. Andronikos tarafından 1303 'te Türkler ve başka düşmanlarla savaşırken yardım etmeleri için tutulan Büyük Katalan Bölüğü'nün paralı askerleri, maaş talepleri karşılanmayınca imparatorluğun aleyhine döndüler ve 1311'de Atina'nın Burgonyalı dukasını alt ettikten sonra bölgenin denetimini 1388'e kadar ellerinde tuttular. Başka paralı askeri birlikler de benzer şekilde davrandı. İmparatorluk, kaynakları bakımından, toprakları üstünde en küçük bir düşmanca saldırıdan başka bir şeyi karşılamakta yetersizdi ve paralı asker tutma imkanını bile hızla kaybediyordu. Bizans
Tarih Atlası, John Haldon |
1302'de Mouzalon
komutasındaki bir imparatorluk ordusunu Bafeus'ta yenecek kudrete ulaşan ve Kuzeybatı Anadolu ucunda
bir beyliğin bütün kurumlarıyla ortaya çıkmasını hazırlayan Osman; "...Uçta Türkmenleri ve gelen garibleri gaza savaşları için örgütleyen, subaşılardan bir alpgâzl idi. ...Onu ötekiler arasından
seçkin duruma getiren özellik, Osmanlı tradisyonuna göre bir Vefai Babâi
tarikat halifesi olarak uca gelen Ede-Bali’nin yakınlık ve manevi desteği
olmuştur. Osman Gazi'nin başarısı, seferde alpleri ve nökerleri bayrağı
altında toplayabilmesidir.” Halil İnalcık, |
Eskişehir'den 7 km. güneyde hakim bir tepe üzerinde I. Manuel'in yaptırdığı tahmin edilen güçlü Karacahisar kalesi, Türkmenleri buradan ileri bırakmayan bir engel oluşturuyordu. Bizans idaresi, İznik ve İstanbul'u koruyan son savunma hattının Sakarya üzerindeki bu kaleler hattı olduğunu düşünüyordu. Osman Gazi, ilkin Karacahisar fethiyle (1288 ) Eskişehir savunma hattını çökertti. Osman 1299'da yerel tekfurları tamamen bertaraf ederek Bilecik-İnegöl-Yenişehir bölgesini aldı. 1302'de gelip İznik'i kuşattı ve Bafeus'ta bir Bizans ordusunu bozdu. Bilecik-Lefke-Mekece-Akhisar-Geyve
fetihleriyle Bizans'ın ikinci savunma hattını ele geçirdi (1299-1304). Osman
Gazi'nin stratejisi bizi onun nihai amacının lznik'i yeniden fethetmek
olduğuna inanmaya sevk etmektedir. Bizans ve Osmanlı kaynaklarının karşılıklı
olarak incelenmesi Bafeus Savaşı'nın Osman'ın lznik'i ele geçirme çabasından
kaynaklanmış bir merhale olduğunu göstermektedir. |
(…)Savaşçı Türkmenleri örgütleyen bu gâzî önderler, alpler 1260'la 1320 arasında Bizans'tan koparttıkları Batı Anadolu topraklarında bağımsız beylikler kurdular.Dönemin Bizans tarihçisi G. Pachymeres, İstanbul’u ancak 1261'de geri alan Palaelogların, Balkan sorunlarıyla meşgul olmaları dolayısıyla, Asya sınırlarını önemsemeyerek Türkmen akınlarına açık kapı bıraktıklarını yazar. Gerçekten de bu Türkmen gazilerinin Batı Anadolu'daki akınları, 13. yüzyılda neredeyse genel bir istilâya dönüşmüştü, Bölgenin en kuzeyinde, Bizans’a en yakın olan topraklar, bu beylerden Osman Gâzî'nin elindeydi. Pachymeres'e göre Osman Gâzî, 1302 dolaylarında eski Bizans başkenti İznik’i kuşatmış, İmparator'un kendisine karşı gönderdiği iki bin kişilik ordusunu pusuya düşürüp 1302 yazında Koyunhisar'da (Bapheus) yenmişti. Bir imparatorluk ordusunu yenmiş olması Osman'ın ününü yaydı. Osmanlı ve çağdaş Bizans kaynakları, Anadolu’nun her yanından gazilerin onun bayrağı altında nasıl toplandığını betimler. Bunlar, öteki sınır beyliklerinde olduğu gibi, önderlerinin adıyla, "Osmanlılar" olarak tanınıyordu. Kolay fetih ve yerleşme beklentisi, Orta Anadolu’dan kökenleri değişik yeni yerleşimci dalgaları çekiyordu. Osmanlı Beyliği’nin gerçek kuruluşu bu 1302 zaferinden sonradır.Osmanlı İmparatorluğunun Klasik Çağı, Halil İnalcık, Yapı Kredi Yayınları.
Osman'ın döneminde Osmanlılar bölgenin iktisadına nasıl uyum sağlamışlardı? Görünüşe bakılırsa eldeki askeri kuvvet göçebelerden meydana gelen bir okçu sipahiler zümresiydi. İznik ya da Bursa için kuşatma makinelerine sahip olunduğuna dair hiçbir kanıt yok. Keza aynısını güney ve kuzeydoğudaki diğer beylikler için söylemek mümkün olmakla birlikte, bağımsız bir sikke sistemine ihtiyaç duyulduğuna ilişkin kanıtlardan da pek söz edilemez. Aşıkpaşazade, Osman'ın Bursa yakınlarındaki ovada bulunan Yenişehir kasabasının büyümesini teşvik ettiğini yazar, ama bu kasaba aynı zamanda antik bir yerleşimdir ve bu uğraşının yerleşik bir hayat tarzını toptan benimseme anlamına gelip gelmediği açık değil. Anlaşılan Osman 1300'lerin başında tarım açısından servet sahibi bir bölgede zenginleşmeye çalışan bir göçebe reisiydi. Görünüşe göre, Osmanlıların yıllarca sürecek olan erken dönem atılımları genişlemenin ödüllerinin yapılan harcamaları adamakıllı geride bıraktığı gibi bir keşfe dayanıyordu. Osman kırların hakimiydi ama henüz kentsel davranış tarzlarına uyum sağlamak durumundaydı.
Osmanlı Beyliği'nin dini yönelimi en başında neydi? Erken Osmanlı kroniklerinde ara sıra üstüne heterodoksluk kokusu sinmiş parça parça hikayeler dile getirilse de, bu masalların amacı, en azından kısmen, kuşkulu bir ortodoksluk [Sünni doktrin anlamında] önermekten ziyade Osmanlıları belirli bir yerle ilişkilendirmektir. Osman'ın yerleşik uyruklarının birçoğu Hıristiyandı. Çoğunluğu Müslüman olan göçebeler ise muhtemelen kendilerini dini bakımdan artbölgedeki kentsel Müslümanlarınkinden daha farklı tanımlıyordu. Yönetici ailenin kendisine gelince, Söğüt yakınlarında vakıfların kurulması Ortodoks Sünni alimlerin, ilaveten sufilerin ve belki karşılaştırmalı din konusuna vakıf gezgin uzmanların mevcut olduğunu ima eder.
Bu erken evrede kesinlikle Osmanlı sanatı diye teşhis edilecek hiçbir şey yok. İnceleyebileceğimiz ilk Osmanlı yapısı olarak 1333'te İznik'te inşa edilen bir camiden en az bir nesil önce başka birçok beylikten günümüze gelen mimari kalıntılar var.
Yönetim konusunda da fazla bir şey söylenemez. Orhan için l324'te düzenlenen ve Aşağı Sakarya havzasındaki Mekece'de bir derviş imareti kurulmasıyla ilgili olan vakıfbelgesi, el altında Farsça belgeler kaleme alabilen alimlerin bulunduğunu gösterir. En erken kitabeler Arapçaya hakim alimlerin mevcudiyetine işaret eder. İbn Battuta da l331'de yöreden geçerken bu bölgeye güney ve doğudan gelmiş olan birkaç alime atıfta bulunuyordu. Orhan'ın döneminden önce bize yardımcı olacak başka pek bir veri yok.
Anadolu, 1300-1451, Rudi Paul Linder, Türkiye Tarihi, I.Cilt, Bizanstan Türkiye'ye, Cambridge
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder