I.Selim (Yavuz)

Bir iktidar mücadelesi neticesinde tahta çıkan Selim'in padişah olarak ilk işi kardeşlerini ortadan kaldırmak oldu. Korkud 1512'de, Ahmed ise Yenişehir'deki savaş yenilgisinin ardından 1513 'te öldürüldü. İmparatorluk topraklarının ikiye katlanacağı hızlı genişleme dönemlerinden biri olan Selim'in hükümdarlığına, Safeviler ve Memluklarla yaşanan çatışmalar damgasını vurdu.

Hedef Safevilerdi. Çağdaşı Arap vakanüvis İbn İyas'a göre, "Hiçbir şeyin kendini Şah İsmail'i yeryüzünden silmekten alıkoyamayacağını" ilan eden Selim, İsmail'e karşı yürüyüşe geçti ve İsmail'in güçlerini Ağustos 1514'te Van Gölü'nün kuzeydoğusunda Çaldıran'da yapılan savaşta ezici bir yenilgiye uğrattı.. Şah kaçarken, Osmanlılar Tebriz'i ele geçirmek üzere harekete geçti. Şehrin fethi nispeten kolaydı, ama asıl zor olan elde tutulmasıydı. Nitekim Selim kısa bir süre sonra Amasya' da kışlamak üzere geri çekildi. Bu, gelecekte Osmanlılarla Safeviler arasında sürecek mücadelelerin şeklini tayin etti: Çaldıran'dan acı bir ders alan Safeviler, Osmanlılarla doğrudan çatışmaya girmekten kaçınıyor; bunun yerine, geride bir şey bırakmadan yakıp yıkma taktiklerine başvuruyorlardı ve bu Osmanlıları düşman sahasında erzaksız ve malzemesiz bırakıyordu. Yani, Osmanlıların ilerleyiş ve zaferini genellikle geri çekilmeleri ve Safevilerin yeniden dönüşü izliyordu ve yüzyılın daha sonraki dönemlerinde fethi kalıcı egemenliğe dönüştürmek gittikçe zorlaşacaktı. Bununla birlikte, şimdilik Safevilerin icabına bakılmıştı ve Selim artık dikkatini Güneydoğu Anadolu'ya hasredebilirdi. 

Safeviler

Kasım 1514'te, Dulkadıroğulları Beyi Alaüddevle'nin yeğeni Şehsuvaroğlu Ali'yi Kayseri valisi olarak atadı ve onu Çaldıran savaşında Osmanlılara özverili bir destek vermeyen amcası Alaüddevle'nin topraklarına akına gönderdi. Veziriazam Sinan Paşa Haziran 1515 'te Alaüddevle ve dört oğlunu savaşta öldürdü ve Dulkadıroğulları Beyliği, burayı Osmanlılara tabi bir bey olarak yönetecek olan Şehsuvaroğlu'nun idaresine bırakıldı. 

12 Haziran 1515’teki Turnadağ Savaşı’ndan sonra ele geçirilen Dulkadirli Beyliği’nin üzerinde ise fazla durulmaz. Turnadağı Savaşı ile Dulkadir Beyliği’ni ortadan kaldıran Osmanlılar, Çukurova’nın denetimini ellerine geçirdiler. Memlük Devleti ile aralarında tampon olan bu beyliğin ortadan kalkması ile Suriye ve Mısır yolu Osmanlılar’a açıldı. Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu

Selim, ayrıca, Safevi şahından hoşnut olmayan Kürt beyleriyle de ittifak kurmak için yoğun bir çaba harcadı ve Erzincan Valisi Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı güçleri 1516'da Safevileri Güneydoğu Anadolu'dan sürüp çıkardılar. Urfa, Mardin ve Musul'un kontrolü artık Osmanlılardaydı. Güneydoğu Anadolu'daki Osmanlı otoritesini zaafa uğratan diğer bir unsur, Dulkadıroğulları Beyliği'ni kendi nüfuz ve hakimiyet alanı olarak gören Memluklardı. 

Doğu Anadolu’da nüfuzunu iyi yaygınlaştırmak isteyen I. Selim, buradaki Kürt beyleri arasında da bir takım propaganda faaliyetlerinde bulundu. Sünniliğin Şafii mezhebine bağlı olan bu beylerin çoğu, Safevilerce temsil edilen bu yeni dini harekete sıcak bakmıyorlardı. Bundan istifade ile I. Selim Kürt beylerinin âdet ve geleneklerini çok iyi bilen îdris-i Bitlisi’yi kendi adına propaganda yapması için görevlendirdi. İdris-i Bitlisi, öncelikle Urmiye’ye gitmiş, burada padişahın zaferini bildiren fetihname ve mektupları Kürt beylerine dağıtmaya başlamıştır. Bıradost aşiretiyle görüşmüş, Soran meliki Emir Seyyid b. Şah Ali’ye mesajını iletmiş ve kendisini Erbil’i zapt etmesi için teşvik etmiş, ardından da Bohti beylerinin sultanın
otoritesini kabul etmesini sağlamıştır.

Bu bölgelerdeki aşiretleri Osmanlılara ısındıran îdris-i Bitlisi, daha sonra Hasankeyf, Siirt, Bitlis ve Hizan taraflarına giderek propagandasını devam ettirmiştir. Bu bölgelerin beyleri Osmanlıların teklifini kabul ettiklerini, lâkin kendi aralarında eşit konumda bulunduklarından başlarına bir Osmanlı beyi tayin edilmesini talep etmişlerdir. Bu propagandanın da bir neticesi olarak Osmanlılara bağlılık arz eden Kürt aşiretleri bölgelerindeki Safevileri uzaklaştırmayı başarmışlardır.

Bölgedeki stratejik önemi en yüksek yer olan Diyarbakır’ın alınması özel bir önem arz etmekteydi. I. Selim, Akkoyunlu Türkmenlerinin ana merkezi olan bu şehrin alınması görevini, Akkoyunlular’dan Sultan Murad’a verdiyse de bu harekat başarısızlıkla neticelendi. Bunun üzerine yeniden devreye sokulan îdris-i Bitlisi’nin faaliyetleri neticesinde Diyarbakır halkı Safevileri şehirden kovdu ve Osmanlı hakimiyetini kabule hazır olduklarını bildirdi. Bu gelişme üzerine Şah İsmail bölgeye Ustacaoğlu Muhammed Han’ın kardeşi Kara Han’ı gönderdi. Safevi kuvvetlerine, Urfa, Mardin, Hasankeyf, Harput ve Ergani’de bulunan birliklerden de destek geldi. Müşterek kuvvetler tarafından Diyarbakır kalesi kuşatıldıysa da kale teslim olmadı. Kuşatılanlara yardım için padişah tarafından Bayburt’ta bulunan Bıyıklı Mehmed Paşa’ya emir yollandı. O da hemen harekete geçerek, İdris-i Bitlisi’nin örgütlediği Çemişkezek, Palu, Çapakçur. Bitlis, Hizan, Hasankeyf, Cizre ve Sason beylerinin kuvvetleriyle birleşti ve bu müşterek kuvvetler Çapakçur’u işgal eden Safevi kuvvetleri ile çarpışarak onların Adilcevaz ve Erciş taraflarına çekilmelerini sağladı; ardından da Diyarbakır’a yürüdü. Bunun üzerine Kara Han kuşatmayı sonlandırarak Mardin’e döndü, Osmanlılar ise savaşmaksızın Diyarbakır'ı egemenlikleri altına aldı (Eylül 1515).

Daha sonra Mardin’e giden Osmanlı birliklerine, Mardin halkı şehrin kapılarını açtı, içerideki Safevi birlikleri ise iç kaleye çekildi. Kalenin kuşatılması hususunda Bıyıklı Mehmed Paşa ile Amasya-Sivas beylerbeyi Şadi Paşa arasındaki baş gösteren anlaşmazlık neticesinde Bıyıklı Mehmed Paşa bölgeden çekilmek zorunda kalınca, Safevi kuvvetleri de yeniden Mardin'de hakimiyet tesis etti.

Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmında Osmanlı egemenliğinin tesis edilmesi, stratejik bakımdan olduğu kadar ekonomik olarak da özel bir anlam ifade etmekteydi. Bu sayede Osmanlı Devleti, Tebriz-Haleb ve Tebriz-Bursa ipek yolunun  kontrolünü tamamen sağlamış oluyordu. Bu iki yol üzerindeki zengin ticaret ve sanayi şehirleri, özellikle o zaman Mezopotamya ile İran, Anadolu ve Haleb ticaret yollarının birleştikleri Diyarbakır’ın ele geçirilmesi, Osmanlı hâzinesi için büyük bir gelir kaynağı oldu.

Osmanlılar, bu bölgeyi hakimiyetlerine aldıklarında, burada farklı bir idari yapı tesis ettiler. Devlet burada kendi sancak teşkilatını kurmakla beraber, aşiretleri özel bir idareye tabi tutmuştur. Buradaki sekiz Kürt aşiret beyi, irsi olarak kendi kabileleri üzerinde ve bölgede sancak beyi olarak tayin edilmiştir. Daha küçük olanlar ise zeamet statüsünde sayılmıştır. Bu sancaklarda beylerin kabile ve top-rak üzerindeki hakları babadan oğula devredildiğinden bunlara yurtluk ve ocaklık denmekteydi. Öte yandan buradaki beş Kürt kabilesi de hükümet adı altında örgütlenmişlerdir. Bütün bu kabile beyleri, savaş zamanlarında, Diyarbakır beyler- beyinin emri altında asker göndermekle mükelleftiler; öte yandan vergilerden muaf tutulmaktaydılar.

Osmanlı Tarihi, A.Ü.A.Ö.F.

Selim, 1516'da Memluklara karşı sefere çıktı, ama gerçek hedefini gizledi ve onları İran'a sefer açtığına inandıracak kadar dikkatle hareket etti. Osmanlıların Kansu Gavri'nin elçisini tutuklayıp aşağılaması ve Malatya'yı fethetmeleriyle birlikte seferin aslında Memlukları hedef aldığı açığa çıktı. Suriye içlerine ilerleyen Osmanlılar, Memlukları 1516'da Halep yakınlarındaki Mercidabık'ta mağlup ettiler; bu, "bir sabinin saçlarına ak düşürecek ve öfkesiyle demiri eritecek" türden bir felaketti.  


Kansu Gavri hayatını kaybedip Memluklar kaçınca, Selim herhangi bir dirençle karşılaşmaksızın Halep'e girdi. Eylül'de Şam'daydı. Zor şartlar altında Mısır'a ilerleyen Selim, yeni sultan Tumanbay idaresindeki Memlukları Ocak 1517'de Ridaniyye'de meydana gelen ve Veziriazam Sinan Paşa'nın da öldürüldüğü savaşta bozguna uğrattı. Tumanbay direnişini sürdürmesine rağmen sonunda mağlup edildi, yakalandı ve Nisan'da Kahire'de idam edildi. Böylece Memluk Sultanlığı sona ermiş oldu. Bu fetih, Osmanlı padişahı artık Mekke, Medine ve Kudüs'ün efendisi haline geldiği için Osmanlılara hem dini itibar, hem de burası kendi başına üretken bir bölge ve başta baharatlar olmak üzere doğudan gelen lüks mallar için kazançlı bir transit pazarı olduğu için ekonomik kazanç getirdi. 

Artık Osmanlıların Kızıldeniz'e ve Hint Okyanusu'na doğru genişlemelerinin yolu açılmıştı ve bu durum ticaret yollarının kontrolü konusunda Portekizlilerle kaçınılmaz bir çatışmaya yol açacaktı. 

Cambridge Türkiye Tarihi, Osmanlılar, Siyasi tarihe Bir Giriş, Kate Fleet



Yavuz'u Yaratmak, Erdem Çıpa



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder