İskitler ve Sarmatlar

Yazılı kaynak bırakmayan ya da yazılı kaynağına ulaşılamayan toplulukların etnik kökeni konusu, modern dönem tarihçileri arasında tartışmalara neden olmaktadır. Bu tartışmalardaki sorunların teknik boyutu olduğu kadar, bazı tarihçilerin  yorumlarının “büyük anlatılar” ın etkisinde kalmasının da rolü olabilir. 

İskitler konusu da bu çerçeve içinde ele alınabilir. Genel kanı İskitleri Aryan diller grubu içinde değerlendirmekten yanadır. Buna karşın, İskit dilinin Altay dilleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği yönünde kanıtlar öne süren batılı ve doğulu birçok tarihçi bulunmaktadır. Biz Okuma Atlası’nda farklı görüşleri göstererek, yargıyı okuyucuya bırakan bir eğilim benimsiyoruz. B.Berksan

İskitler ve Sarmatlar

İskitler ve Sarmatlar M.Ö. 7. yüzyıl sonlarından 4. yüzyıla değin Orta Avrupa bozkırlarında yaşamışlardır. Bu iki akraba boyun konuştukları dil Aryani dillerdendi. (İran dilleri konuştukları düşünülüyor demek daha doğru olur. Zira bu varsayım, bu konuda araştırma yapmış olan Batılı bilginlerden kaynaklanmaktadır. Yoksa elimizde İskit dili malzemesi metinler yoktur - ç.n) Etnik bakımdan yakın olmalarına ve yaşam şekillerinin de benzemesine rağmen, her iki boy kendilerine özgü ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerden geçmişler ve böylece tarihleri birbirinden farklı olmuştur. Ayrıca bu iki boyun en parlak ve dünya tarihi açısından en etkin dönemleri de birbirleriyle örtüşmemektedir.

İskitlerin kökenine dair antik kaynaklarda ve arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkarılan buluntularda yeterli bilgiler bulunmamaktadır. İskit araştırmalarının başlamasıyla birlikte İskitlerin kökeni meselesi de gündeme gelmiş ve çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. E. H. Minns, “Etnografya ile ilgili hiçbir mesele belki de İskitlerin soyu problemi kadar tartışılmadı.” diyerek meselenin önemini belirtmektedir. Zihinleri meşgul eden bu mesele üzerinde XVIII. yüzyıldan günümüze kadar çalışmalar yapılarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bazı otoriteler İskitlerin İrani, bazıları Slav ve bazıları da Ural-Altay ırkına mensup olduklarını belirtmiştir. Buna göre İrani, Slav ve Ural-Altay ırkı nazariyeleri olmak üzere üç farklı bakış açısı ortaya çıkmaktadır.

….

İskitlerin kökenine dair nazariyelere baktığımızda, İskitlerin Slav kökenli olduğunu ileri sürenler, onların Slavlığını ortaya koyabilecek sağlam deliller ortaya koyamamaktadır, İskitlerin İrani bir kavim olduğunu ileri sürenler, onların dillerine ait olduğunu belirttikleri bazı kelimelerden hareket ederek, Perslerle İskitlerin dinini karşılaştırarak İrani bir kavim olduğu kanaatine varmaktadır. Dilleri ve dinlerinin dışında İskitlerin İrani bir kavim olduğuna dair başka delil getirilmemektedir. İskitlerin Ural-Altay kökenli bir kavim olduğu kanaatinde olan bilim adamları da yazılı ve arkeolojik kaynakları nazarı itibara alarak görüşlerini beyan etmektedir.

İskitler, Prof.Dr.İlhami Durmuş.



İskit tarihinin araştırılmasında konuştukları dilin İran dil ailesine ait olduğunu ortaya çıkaran dilbilimi çalışmaları da önemli rol oynamaktadır. Araştırmalar neticesinde sadece İskitlerin İran dil ailesine mensup olmadıkları, doğudaki komşuları Sarmatların ve onların doğusundaki Orta Asyalı Sakaların da İran dillerinde konuştukları ve kültürel olarak birbirlerine yakın oldukları ortaya çıktı.

Kimmerler ve İskitler, Mihail Artamanov


İskitler hakkında en belli başlı bilgileri bize, M.Ö. 5. yüzyılın ortalarında Bug-Dinyeper ırmakları ağzındaki Olbia adlı Yunan şehrini ziyaret etmiş olan Herodotos verir. Dördüncü kısmı neredeyse tamamen İskitlere ayrılmış olan Herodot Tarihi en önemli kaynağımızdır. Ayrıca, Herodotos'tan önce veya sonra yaşamış olan bazı Yunan şairleri ve yazarlarının eserlerinde de bilgiler vardır. Sonradan bu bilgiler seleflerinin eserlerinden yararlanan Romalı yazarların yapıtlarına da aktarılmıştır.

İlkçağ kaynaklarına dayanarak, İskitlerin M.Ö. 7 yüzyılın sonundan başlayarak 3. yüzyıla değin Karadeniz'in kuzeyinde Tanais (Don) lrmağı'ndan Tuna'ya kadar uzanan geniş alanda yaşamış olduklarını büyük bir katiyetle söylemek mümkündür.



M.Ö. 8. yüzyılın sonlarında İskitler Kimmerleri bulundukları yerlerden çıkarmışlardı. Fakat daha önceleri, yani M.Ö. 8. ve 9. yüzyıllarda bazı İskit boylarının Kimmerlerle beraber Karadeniz 'in kuzeyinde dolaşmış olmaları da mümkündür. Homeros'un İlyada'da kullandığı "kısrak sütü sağanlar-süt içenler" ifadesine dayanarak böyle bir varsayımda bulunuyoruz. M.Ö. 8. veya 7. yüzyılda yaşadığını düşündüğümüz Hesiodos ise İskitlerden adlarıyla bahsetmekte ve Homeros'u andıran bir şekilde, onlar hakkında canlı bilgiler vermektedir. Ancak M.Ö. 9. yüzyılın birinci yarısına ait arkeolojik malzeme Kimmer ve İskit diye ayrı ayrı değerlendirilemeyecek kadar birbirine benzemektedir. Herhalde Kimmerlerle İskitlerin hem köken, hem de kültür açısından yakın ve kolaylıkla birbirlerinden ayırt edilemeyecek topluluklar olduklarını düşünmek gerekir. Birçok arkeolog ve İran dilleri mütehassısı bugün bu görüşü paylaşmaktadır. İskitlerin Karadeniz'in kuzeyine tam olarak yerleşmeleri ise 7. yüzyılın ikinci yarısını bulmuştur.

….

Yazılı kaynaklara dayanarak Karadeniz'in kuzeyindeki İskitlerin tam olarak nereden gelmiş olacaklarını söyleyemiyoruz. Herodotos'un naklettiği İskitlerin kökenlerine dair üç efsane, hem birbiriyle çelişkilidir hem de birbirinden tamamen farklı bir şekilde de yorumlanabilir. Ne arkeolojik buluntular ne de yazılı kaynaklar bu konuları aydınlatmak için yeterli değildir. M.l. Rostovtsev İskit-Aryanilerinin Asya'dan geldiklerine dair bir tez ileri sürmüştü. Bu tez, İskitlerin iç Asya bozkırlarından geldiğini düşünen Terenojkin tarafından son yıllarda yeniden ele alınmış ve geliştirilmiştir.  Halihazırda bu görüşe katılan epeyce bilim adamı vardır. Ancak bence daha inandırıcı olan bir diğer hipotezi de gözardı etmemek gerekir. Bu görüşe göre İskitler M.Ö. 2. binin ortaları ile 7. yüzyılın sonları arasında birçok kereler göç dalgaları halinde idil-Ural bölgesi bozkırlarından Karadeniz bölgesine inmiş ve oralarda bulunan Kimmerleri özümlemiş olan ve Srubnaya kültürüne mensup boyların neslinden gelirler.

İskitler doğuda Çin Seddi’nden batıda Tuna Nehri’ne kadar, 40 ve 50’nci paraleller arasında, yaklaşık 7000 kilometreden fazla bir sahaya yayılmışlardır.  Bunun sonucunda çeşitli kavimler tarafından tanınmışlar ve bunların yazılı belgelerinde adlarından bahsedilerek haklarında bilgiler verilmiştir. İskit adına ve onlarla ilgili bilgilere Grek kaynaklarında, Pers çivi yazılı metinlerinde, Asur ve Çin yıllıklarında rastlanmaktadır. Adı geçen kaynak, metin ve yıllıklar, dil, kültür ve coğrafya bakımından birbirinden farklı kavimlere ait olduğundan İskit adı bu belgelerde değişik şekillerde geçmektedir.

İskitler, Prof.Dr.İlhami Durmuş.

 

İskitlerin Ön Asya'da uzunca bir süre bulunmaları İskit toplum ve kültürü üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu dönem içinde İskit ileri gelenleri hem lükse alışmış hem de Doğu hükümdarlarını taklit etmişlerdir. Yine aynı dönemde İskit maddi kültürü Ön Asya unsurları ile zenginleşmiş olduğu gibi, İskit sanatında da bu yeni kültür unsurları ifade edilirken Ön Asya'ya ait birçok konu işlenmiş ve yöntem denenmiştir

...


M.Ö. 6. yüzyılın sonlarına doğru (M.Ö. 514 veya 512) İskit tarihi en büyük kahramanlık devirlerini yaşamıştır. Bu tarihte Pers kralı Darius Herodotos'a göre 700.000, Ktesias'a göre 800.000 askerden oluşan muazzam bir ordu ile İskit ülkesine sefer yapmıştır. İskitler ise Darius'un ordularıyla bir meydan muharebesine girmemeye kararlı idiler. Tam bir karşılaşmadan kaçınan İskitler, Darius'u çete harbi taktikleriyle ülkelerinin iç kısımlarına çekmiş oldular. İskitlerin peşinden giden Pers ordusu Don Irmağı'nı geçmiş ve Sauromatların bölgesine girmişti. İşte tam burada Darius İskitlere karşı kocaman duvarlar yapmaya girişmişse de, İskitler tekrar kendi ülkelerine çekilmişler ve Darius da onların arkasından yola koyulmuştur. Sonunda Pers kralı binbir güçlükle İskit ülkesinden çıkabilmiştir. Ancak Darius hem üslerini, hem de bitkin düşmüş askerlerini orada bırakmak zorunda kalmıştır. Bu olaylardan sonra İskitler yenilmez bir kavim olarak ün yapmışlardır.

İskit ülkesinde hakim tabaka İskit Bey-Boyu idi. Kral Idanthyrsus Darius'la savaştığı zaman İskit ordusunun da asil bey boylarına mensup olduğunu ilan etti. Öte yandan Göçebe İskitler yani Kallipidailar, Halizonlar,  Ekinci İskitler ( Georgiler) ve Sabancı Iskitler de alt tabakaları oluşturuyorlardı. Anlaşılan ancak asil Bey-Boyu İskitleri ile, Göçebe İskitler tam göçebe idiler. Kallipidai ve Halizonlar ise yarı göçebe bir hayat sürmüş gibi gözüküyorlar. Sabancı İskitler ise muhakkak surette tarımla uğraşan yerleşik bir gruptu.

...

Azak Denizi'nin kuzeyindeki bozkırlar ve Dinyeper'in sol ve sağ yakasındaki alanlar göçebe İskit boylarının yurdu idi. Ancak asil Bey-Boyu İskitleri ile, Göçebe İskitleri birbirinden tam olarak ayırmak hiç de kolay değildir. Birçok bilginlere göre aşağı Bug kıyılarından Konka lrmağı'na kadar uzanan alanlar Göçebe İskitlerin yurdu idi. Asil Bey-Boyu İskitleri ise, Don lrmağı'na kadar uzanan daha doğudaki ve güneydeki alanlarda konup göçüyorlardı. Bazı bilginler Kırım civarının Göçebe İskitlerin yurdu olduğunu, başkaları ise asil Bey-Boyu İskitlerinin yurdu olduğunu düşünüyorlar

M.Ö. 5. yüzyılın sonlarında özellikle M.Ö. 4. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinde hayat tarzı pek çok göçebenin yerleşikliğe geçmesi ile çok ciddi bir şekilde değişmiştir. Özellikle Kırım'ın doğusundaki Bosporos Krallığı şehirleri civarında bu süreç çok yoğun bir şekilde cereyan etmiştir. Eski Yunan şehri Nikonium (Odessa yönetim biriminde Roksolaniy'de) yakınlarında Dinyester Deltası'nın sol yakasında köy yerleşimi olan birçok yerleşim yeri alanı ortaya çıkmaktadır. M.Ö. 5. yüzyılın sonunda İskit ülkesinin merkezi kısımlarına rastlayan Aşağı Dinyeper bölgesinde (Zaporoje bölgesinde Kamenka ve Znamenka'da) etrafı surlarla çevrili büyük bir şehir ortaya çıkmıştır. Burada etraftaki bozkır bölgesindeki ahalinin ihtiyacı olan demir ve tunç aletleri yapan demirciler oturuyordu. Anlaşılan hükümdara ait kısım ise şehrin iç kalesinde idi. Karnen şehri (Kamenskoe Gorodişçe) M.Ö. 4. yüzyılda ve 3. yüzyılın ikinci yansında lskit ülkesinin ekonomik, siyasi ve ticari başkenti idi. Aynı zamanda Aşağı Dinyeper ve ufak ırmak boylarındaki tarıma elverişli yerler de yerleşik hayata geçmiş göçebe İskitlerin yerleşim alanlarıydı.

….

M.Ö. 4.-3. yüzyıllarda İskit nüfusunun çoğunluğunu Karadeniz'in kuzeyinde Don ve Tuna arasındaki sahada yaşayan göçebeler oluşturuyordu. Ayrıca Kiev  yakınlarında Borispol'de M.Ö. 4.-3. yüzyıllardaki Göçebe İskitlerden kalma kurganlar bulunmuştur. Bunlardan da İskit göçebelerinin ormanlı bozkır kavimlerinin topraklarını ele geçirmiş olduklarını anlıyoruz. 

İskit toplumunda mülkiyet ve sosyal statü açısından oldukça büyük farklar vardı. M.Ö. 7.-5. yüzyıllarda İskitler, beyleri (önder) etrafında toplanan boy toplulukları halinde yaşıyorlardı. En büyük önder hakim boy olan Bey-Boyundan geliyordu. Bir savaşçı meclisi kudretini sınırlasa bile, hükümdar kudretini veraset yoluyla elde ediyor ve kendinden sonraki kuşaklara aktarıyordu. Teba olan İskitler Bey-Boyuna vergi veriyorlar, kral ve boy aristokrasisinin hizmetlerini karşılıyorlardı. Herodotos İskitlerde köle emeğinin varlığından bahsediyor, ama kölelerin ancak ev işlerinde kullanıldığını söylüyor

M.Ö. 4. yüzyıl İskit Krallığı İskit tarihinin ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel açıdan en geliştiği dönemdir. Bunu gerek yazılı kaynaklardan, gerekse bu döneme ait malzemenin bulunduğu İskit mezarlarında yapılan arkeolojik kazılardan anlıyoruz. Strabon bize 4. yüzyılda Kral Atheas'in bütün İskit boylarını birleştirdiğini söyler

M.Ö. 4. yüzyılda Kral Atheas'ın hükümdarlığı dönemindeki en önemli dış politika olayı İskitlerin Trakya sınırlarına akınları olmuştur. Yüzyılın ortalarında Atheas artık Getalardan bazı toprakları da ele geçirmiş olarak Tuna'nın sağ yakasında yerleşmişti. Bu kralın batı sınırlarına kadar hissedilen kudretinin nişanesi de, Karadeniz'in batısındaki şehirlerin birinde , büyük bir ihtimalle de Bizans'ta kendi parasını bastırmış olmasıdır. Fakat Atheas M.Ö. 339 yılında 90 yaşındayken Makedonyalı Philippos'la savaşırken öldü. Philippos'un 20.000 kadın ve çocuk ve de 2.000'den fazla cins at ele geçirdiği bu olaylar, kısa da olsa Strabon ve Trogus Pompeius (bundan alıntılar da justin'in eserinde görülür), Frontinus ve diğer başka eski Yunan yazarları tarafından anlatılmıştır.

….

Eski krallığın yerini de, Strabon'un sözünü ettiği gibi, M.Ö. son iki yüzyılda ve miladi 1. yüzyılda yaşamış olan iki küçük İskit ülkesi almıştır. Bunlardan biri bugünkü Dobruca'da idi ve Atheas'ın ölümünden sonra Tuna'nın sağ yakasında kalan İskitler tarafından kurulmuştur. İskitler bu yörenin Geta-Trak boyları arasında hep azınlık olarak kalmışlarsa da, bölgedeki Iskit kralları gene de bazı Getalar üzerinde hakim olarak M.Ö. 3. yüzyılın sonundan M.Ö. 1. yüzyılın başına kadar süren bir bağımsız devlet kurmuşlardır. İkinci küçük İskit ülkesi Kırım'da Tauridia'ya ve Aşağı Dinyeper ile Aşağı Bug'a kadar uzanan yamaç ve bozkırları kapsıyordu. Yeni İskit Krallığı'nın başkenti bugünkü Simferopol yakınlarında Salgir Vadisi'ne taşınmış ve adı Neapolis olmuştur. İşte İskit Krallığı'nın merkezi ve İskit aristokrasisinin odaklandığı yer burası idi. M.Ö. 2. yüzyılda hüküm sürmüş İskit kralları Skilurus ve oğlu Palakus'u tasvir eden taş kabartmalar buradan çıkmıştır. Yazılı kaynaklar iki Iskit şehrinden daha bahsetmektedir. Bunlar Sabum ve Palakum'dur. Arkeologlar ise Neapolis'ten başka üç ayrı şehir bulmuşlardır. Ayrıca 10 höyük ve en aşağı 50 küçük yerleşim yeri bilinmektedir. Aşağı Dinyeper de birçok göçebenin yerleşik hayata geçtiği diğer bir bölgedir;

M.Ö. 2. yüzyıl, merkezi Kırım'da olan sonraki İskit Krallığı'nın en görkemli devridir. İskit kralları Akdeniz ticaretinde aracılardan kurtulmak istedikleri için, Yunan şehirlerine akınlar düzenlemişler ve bu akınlar başarı ile sonuçlanmıştır. Skilurus'la yapılan savaşların sonucunda Khersonesoslular yani  Yarımadalılar bazı topraklarını kaybettiler ve M.Ö. 2. yüzyılın ortalarında Kuzeybatı Kırım'ın hepsi İskitlerin eline geçti.

….

M.Ö. 2. yüzyılın sonunda Khersonesos, Pontus Kralı Vl. Mithridates Eupator'dan yardım istemiş ve Skilurus'un yerine geçen Palakus zamanında İskitler Pontus kralının ordusuna yenilmişlerdir. Pontuslular bu başarıyı İskitler üzerine peşpeşe üç sefer hazırlayan kumandan Diophantes sayesinde kazanmıştır. Böylece Khersonesos ortadan kaldırılma tehlikesinden kurtulduysa da, eski topraklarının tamamını ele geçiremedi. 

M.S. 1. yüzyılda İskitler tekrar hareketlenmiş ve Khersonesos'u tekrar rahatsız etmeye ve Bosporos Krallığına akınlar yapmaya başlamışlardır. 63 yılında Romalı General Platinus Silvanus'un İskitlere karşı seferi, Khersonesos'u İskit muhasarasından kurtarmıştır. M.S. 1. yüzyılla 2. yüzyılın başı arasında Kuzeybatı Kırım'da birçok İskit Kalesi yakılıp yıkılmıştır. Bilim adamları bu olayları Roma ordusunun eseri olarak görürler. Bütün bunlara rağmen M.S. 2. yüzyılda ve 3. yüzyılın başlarında bu geç İskit Krallığı'nda bir kez daha bazı gelişmeler göze çarpar. Ancak 3. yüzyılın ortasında Kırım ve Aşağı Dinyeper'deki İskit yerleşmeleri, Got akınları sonucunda ortadan kalkmış ve kavimler göçü sonucunda da İskitler, bu kavimlere karışarak etnik özelliklerini kaybetmişlerdir.

….

M.Ö. 7. yüzyılın sonundan başlayarak 3. yüzyıla kadar Avrasya bozkırlarının orta kısımlarını kaplayan geniş alanda bulunan silah, koşum takımları ve stilize hayvan desenleri, buralarda yaşamış göçebelerin maddi kültürünü ve özellikle bu kültüre İskit katkısını yansıtır. Zaman geçtikçe gerek iç gelişmeler ve gerekse dış etkenlerle bazı eşyaların şekillerinde değişmeler meydana gelmiştir. İskit tarihinin erken devirlerinde en göze çarpan etken Batı Asya'dan gelenlerdir. Fakat M.Ö. ve 6.-5. ve özellikle 4. yüzyıllarda hem genel İskit kültürünü, hem de özellikle İskit aristokrasisinin kültürünü zenginleştiren yoğun Yunan etkisiyle karşılaşıyoruz. M.Ö. 4. yüzyıldan kalma İskit aristokrasisine ait kurganlardan çıkan değerli madenlerden yapılmış bazı eşyalarda Trakya etkisini de görmek mümkündür. 

İskit sanatının doğduğu coğrafyanın Sibirya, Orta Asya ve Güney Rusya olduğu şeklinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Fakat İskit Hayvan Üslubunun Orta Asya'da ortaya çıktığı ve sonradan batıda yaşayan İskitler arasında yaygınlaştığı düşüncesi kuvvetlenmektedir. Hayvan Üslubunun kökünün Sibirya’da olduğu, Olgun Taş ve Tunç devrinde bütün kuzey sahasına yayılmış olan bu sanattan Olgun Hayvan Üslubunun ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Hayvan Üslubunda önemli yeri olan büyük kuzey geyiği ve ayının Olgun Taş ve Tunç Devrinden beri kullanıldığı kabul edilmektedir. Bu görüşü Herodotos’un İskitleri Orta Asya kökenli bir kavim olarak bildirilmesi de desteklemektedir. Hazar Denizi’nden Tuna Nehri’ne kadar olan sahaya yayılmış olan batı İskitlerinin doğuyla bağlantılı olmaları ve onlarla sürekli irtibat hâlinde bulunmaları da bu sanatın kökünün doğuda aranması gerektiğini düşündürmektedir.

İskitler, Prof.Dr.İlhami Durmuş.


İskit Toplumu 
Tüm İskit Dünyası coğrafyasında bulunan kurganlardaki materyaller, İskit toplumunun sosyal açıdan homojen olmadığını göstermektedir. Sıradan halk toprak mezarlara gömülüyor ve yanlarına da kişisel silahları ile yiyecek ve içecekle dolu bir iki kap koyuluyordu. Mezarın üstüne fazla büyük olmayan bir kurgan yapılıyordu. İskit hükümdarları ile soyluların mezarları ise bambaşka yapılardı. Üzerine bal mumu ile çeşitli aromalı otlar sürülen ölen hükümdarın naaşı, hâkimiyet altında bulunan bütün kabilelerin topraklarında gezdiriliyor ve söz konusu kabileler de hükümdar ile vedalaşıyorlardı. Bundan sonra hükümdarın naaşı, gömülecek yere götürülüyordu. Mezarlık sıkça dört köşeli çukur olarak kazılıyor, çukurun üstüne ya da içinde naaşın hemen üstüne kütükler koyuluyordu. Ardından da taş ve toprak atılarak yüksek kurganlar oluşturuluyordu. Hükümdarla birlikte sıkça yakınları ile binek atları da gömülüyordu. Zengin İskit kurganlarında öldürülen cariyelerle hizmetçilerin iskeletlerine de rastlanmaktadır. Bu insanlar hükümdara öbür dünyaya gidişinde refakat ediyordu. Herodot’a göre, hükümdarın mezarının etrafına saman doldurulmuş at postları dikiliyor ve üzerlerine de öldürülen genç erkekleri oturtuyorlardı. Cenaze için özel kıyafet dikiliyor; özel silahlar, süsler, koşum takımları ve ritüel kapkacaklar üretiliyordu. 
...

İskit­Saka kabileleri içerisinde sınıfsal ayrımın olduğuna dair elimizde bilgi olmasa da söz konusu ayrımın olduğu görüşüne varmamızı sağlayan bazı ipuçları vardır. Massagetlerde yaya birliklerinin olması, Saka toplumu içerisinde atsız kimselerin olduğu anlamına gelebilir. Karadeniz Yanı Bölgesi’ndeki İskitlerle ilgili bilgi veren Yunanlı müellifler, kabilenin önde gelen soyluları ve sıradan halktan bahsetmektedirler. Hâkimiyet tek bir soyun elinde bulunuyor ve miras yoluyla nesilden nesile devrediliyordu. Arrianus, ölen İskit hükümdarının yerine tahta kardeşinin çıktığını belirtmektedir. Kadın hükümdarların tahta çıkışlarıyla ilgili bilgiler ise daha belirsizdir. Savaş sırasında ordunun başında bizzat hükümdar bulunuyordu. Barış zamanında ise hükümdar, baş yargıç ve başrahipti. Birlik kurulu ile aynı zamanda hükümdarın ordusunu oluşturan halk kurultayının da etkisi büyüktü. Antik tarihçiler İskit hükümdarı Ateya’dan bahsetmektedirler. Tuna’dan Don’a kadarki bütün İskit kabilelerini kendi hâkimiyeti altına alan Ateya, gerçekten de meşhur tarihî bir kişilikti. Ateya, kendi adına para bastırmış, Büyük İskender’in babası II. Philip ile savaşmıştır. Tartarica Atlas

Sarmatlar

M.Ö. 6.-5. yüzyıllarda Sauromatlar, toprakları batıda Don'a ulaşan, etnik ve siyasal bakımdan birlik gösteren bir boylar grubu idi. Ama M.Ö. 5. yüzyılın sonunda Sauromatların bazıları artık Don Irmağı'nın sağ yakasına geçmişler ve büyük bir ihtimalle Bey-Boyu lskitleri ve Maiotlar yakınlarında Maiotis Gölü (Azak Denizi) çevresine yerleşmişlerdi.

….

Aralarında birçok müşterek yön bulunmasına rağmen, Sauromatlar İskitlere göre toplumsal, ekonomik ve kültürel açıdan daha geri idiler. Yapılan kazılardan Sauromat kurganlarının İskit kurganlarına göre çok daha fakir olduğu görülüyor. Ayrıca Sauromat aristokrasisi ile toplumun sıradan kişileri arasında da o kadar büyük ayrım görülmemektedir.

….

Arkeologlar, Herodotos'a göre M.Ö. 6.-4. yüzyıllarda idil ile Don arasında yaşamış olan Sauromatlarla M.Ö. 3. yüzyıldaki Sarmatlar arasında doğrudan doğruya bir ilişki olmadığını saptamış bulunuyorlar.  Sarmatların ilk çekirdek grubu Urallar ötesindeki ormanlı bozkır alanındaki toplulukların da katkısıyla Güney Urallar'ın eteklerinde ortaya çıkmıştı.

Sarmat boylarının Kuzey Kafkas eteklerine doğru aktif bir şekilde ilerlemeleri M.Ö. 3.-1. yüzyıllarda vuku bulmuştur.

3. yüzyılda ise Baltık sahillerinden aşağı inen Gotlar Karadeniz'in kuzeyindeki Sarmat hakimiyetini zayıflatmışlardır. Fakat Sarmatlara en ezici darbe 375'te Hunlar tarafından vurulmuş, Sarmat nüfusunun büyük bir kısmı katledilmiş ve bunun sonucunda bazıları Hun boy birliği içinde erimişlerdir. Fakat Kuzey Kafkas bozkırlarındaki bazı Alanlar Kafkasya'nın dağlık bölgelerine çekilmiş ve oralarda kalmış, böylece de Oset, Kabardin gibi Kafkas kavimlerinin etnik kökeninin oluşmasında rol oynamışlardır.

…..

Sarmat kültürü, son Sarmat devrinde yayıldığı alanda oldukça homojen olarak dağılmış bir görünüm arzeder. Bu devirde başını Alanların çektiği Sarmat boylarının ekonomik ve siyasal bir birliği meydana gelmiş bulunuyordu.

Genelde Sarmat toplumunun en gelişkin zamanında bile klan-boy çerçevesinde kalarak, sınıflı toplum aşamasına ve devlete geçiş sürecine girmemiş olduğu anlaşılıyor.

Erken İç Asya Tarihi,  Dördüncü Bölüm, İskitler ve Sarmatlar, A.İ.Melyukova, Çev. Prof.Dr.İsenbike Togan

Sarmat Kabileleri 

İskit ve Savromatların yerleşik olduğu ülkenin tamamı, M. Ö. III. yüzyıldan itibaren antik kaynaklarında Sarmat Ülkesi olarak geçmektedir. Don’un batısında Avrupa Sarmat Ülkesi, doğusunda ise Asya Sarmat Ülkesi yer alıyordu. Antik müellifler “Sarmat” etnonimi ile Yazıg, Roksolan, Sirak, Aors gibi küçük kabile birlikleri ifade ediyorlardı. Bununla birlikte bunların yaşadıkları coğrafyalarla ilgili kesin bilgiler mevcut değildir. Arkeologlar birçok kez belli kabile birliklerini Sarmat Kültürü’nün bölgesel varyantlarıyla özdeşleştirmeye çalıştılar. Sarmat Çağı eserlerini araştıran K. F. Smirnov, Sarmat Ülkesi’nin en erken ve en batı bölgesinde Roksolanların yaşadığını ileri sürmektedir. Dönemdeki gelişmelerden anlaşılacağı üzere Sirak ve Aorsların bölgeleri ise Bosfor Krallığı yakınlarıydı. Adı geçen kabileler bu devletteki hanedan kavgalarına karıştılar, hatta M. Ö. 49’da olduğu gibi farklı taht adaylarını desteklediler. Antik tarihçi Strabon’a göre bu kabileler, Roksolanlarla kıyasla daha yukarıda yaşayan halkların arasından kaçan kimselerdi. Aorslar Don boyunca, Siraklar ise Ahardeya Nehri boyunca yerleşmişti. Ahardeya ile ilgili tartışmalar hâlâ devam etmekte ve buranın Manıç, Egorlık, Kuban’ın olabileceği ileri sürülmektedir. Sirakları ise Sarmat Kültürü’nün farklı bölgesel versiyonlarıyla bağdaştırmaktadırlar. Sarmatların en batıdaki temsilcisi ise Yazıglar idi. Bunlar başta Don Yanı bölgesinde yaşarken I. yüzyılda Aşağı Tuna boyuna yerleştiler ve Roma garnizonlarıyla yaşanan sınır çatışmalarında aktif rol oynadılar. 

Bu dönemde onlar, Karadeniz Yanı bölgesindeki en güçlü halklardan biri olup Güney Bug ve Dinyester’in de dâhil olduğu Dinyeper’den Pannonia’ya kadarki geniş toprakları kontrol ettiler ve Karpat geçitlerinden geçerek Tisa Vadisi’ni ele geçirdiler. II–III. yüzyıllardan itibaren Pannonia, onların yeni vatanı oldu. Ancak burada diğer kalabalık göçebelerin içerisinde eriyip gittiler.

Atlas Tartarica

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder