I.Süleyman (Kanuni)


Mısır ve Anadolu'daki isyanları bastıran, Rodos'u ele geçiren ve Macaristan'ı üç kez işgal eden ve bunların tamamını hükümdarlığının ilk on yılı içinde gerçekleştiren Süleyman'ın saltanatı çok hızlı başladı. 

I.Selim, Mısır ve Suriye'yi almış olsa da, buradaki topraklar tamamen emniyette değildi. Selim'in ölümü üzerine, Suriye Valisi Canbirdi el-Gazali 1521'in başında isyan edip sultanlığını ilan etti. Mısır Valisi Hayırbay'ın 1522'de vefatı üzerine başka karışıklıklar çıktı ve bunları, yeni Mısır Valisi Ahmed Paşa'nın 1524'te başkaldırıp kendini sultan ilan etmesiyle ciddi bir isyan takip etti. Süleyman, Ahmed Paşa'nın bertaraf edilmesinden sonra, veziriazamı ve kız kardeşinin kocası İbrahim Paşa'yı Mısır'a gönderdi. İstanbul' dan Eylül 1524'te ayrılan paşa 1525'te nisanın ilk günlerinde Kahire'ye ulaştı ve hazirana kadar burada kalıp Osmanlı otoritesini yeniden tesis etti. 

Mısır ve Suriye kontrol altına alınırken, Macaristan'a karşı sefere çıkan Süleyman, Belgrad'ı alınca bu ülkeyi Osmanlı saldırılarına iyice açtı. Ertesi yıl, Rodos'u ele geçirdi ve Hospitaler Şövalyelerini batıya sürdü. Dört yıl sonra, Macaristan'ı tekrar işgal etti, Macaristan ve Bohemya Kralı II. Lajos'u ağustos sonunda Mohaç Savaşında mağlup edip öldürdü ve eylülde Macaristan'ın başkenti Budin'e girdi. Anadolu'da patlak veren ve Süleyman'ı bu sorunu halletmek için batıdan çekilmeye zorlayan ciddi bir isyan Osmanlıların daha fazla ilerlemesine mani oldu. 


Süleyman doğu bölgeleriyle uğraşırken, Macarlar arkasında bir veliaht bırakmadan Mohaç'ta ölen Kral Lajos'dan sonra Macar tahtına kimin çıkacağıyla meşguldüler. Lajos'un karısı Maria, Habsburg hanedanından Kutsal Roma İmparatoru ve İspanya Kralı V. Karl'ın ( Şarlken) kız kardeşiyken; Maria'nın diğer erkek kardeşi, Lajos'un kız kardeşi Anna'yla evli olan Avusturya Arşidükü Ferdinand müteveffa kralın iki taraftan da kayınbiraderiydi. Macar soyluları Kasım 1526'da Yanoş Zapolya'yı (Janos Szapolyai) kral seçtiler ve İstolni Belgrad'da (Szekesfehervar) taç giydirdiler. Ancak, karısından dolayı Macaristan ve Bohemya üzerinde hak iddia eden Ferdinand, aralıkta kendini kral olarak seçtirdi ve müteakip yıl taç giydi. Polonya hududuna kaçan Zapolya Osmanlılardan yardım isteyince, Süleyman Yanoş Zapolya'yı destekledi, Ferdinand da Budin'i işgal etti. Habsburglara, yani Macaristan'ın kontrolü için Ferdinand'a ve Batı Akdeniz' de hakimiyet kurmak için V. Karl'a karşı verilen mücadele, Süleyman'ın saltanatının büyük kısmına damga vurduğu gibi, Osmanlılarla Fransızlar arasında ilki 1536'da olmak üzere bir dizi Habsburg-karşıtı ittifak anlaşmasının imzalanmasına da yol açtı. Osmanlılar, evlilik ve siyaset ittifaklarının karmaşık ağının farkında olarak ve zamanın büyük güçleri tarafından aranılan, ferasetli kukla oynatıcılar ya da kurnaz ve hesapçı müttefikler gibi hareket ederek gittikçe daha girift biçimde Avrupa politikasına dahil oldular. 

Macaristan'a yönelik bir sonraki Osmanlı seferi, Ferdinand'ın Budin'i işgal edip yeni seçilmiş Macar Kralı Yanoş Zapolya'yı tahttan indirmesine karşılık olarak 1529'da başladı; bu, on yıldan daha az bir sürede gerçekleştirilen üçüncü seferdi. Süleyman, Budin'i eylülde yeniden işgal etti ve Zapolya'yı tekrar tahta çıkardı. Buradan, Viyana'yı kuşatmak için yola çıktı ama başarısız olunca ekim ortasında geri çekildi. Daha önceki başarısızlığından yılmayan Ferdinand 1530'da Budin'e bir daha saldırsa da başarılı olamadı ama Macaristan Krallığı'nın batı kısmını işgal etmeye muvaffak oldu; bu da Osmanlıların bir başka Macaristan seferine yol açtı. 

Padişah Nisan 1532'de İstanbul' dan ayrıldı ama sefer kayda değer herhangi bir başarı getirmedi. Haziran 1533'te varılan anlaşma gereği, Zapolya tahtını korusa da krallık, kendi ile Ferdinand arasında, her ikisi de Osmanlılara tabi olmak kaydıyla ikiye bölündü. Bu, zaman olarak son derece elverişli ateşkes, Süleyman'a doğuyla ilgilenme fırsatı verdi. Süleyman, birkaç yıl sonra tekrar batıda sefere çıktı. 1538'te, Habsburglarla ilişkiye geçtiğinden şüphelenilen Boğdan Voyvodası Petru Rareş'i azledip güneydoğu Boğdan'ı ilhak etti. 

Karadeniz’i bir Türk gölüne dönüştürecek ilk faaliyetlere Fatih Sultan Mehmed döneminde başlanmıştı. Sultan Süleyman’ın saltanatının ilk yirmi yılı dolmadan önce 1538’de çıktığı Kara Boğdan Seferi Karadeniz’in ticarî önemi büyük kuzeybatı limanlarını koruma altına almak gayesini gütmekteydi. Bu aynı zamanda ileride Osmanlıların da kuzey stepleriyle doğrudan ilgilenebileceği bir adımın atılmasına yol açtığı gibi Karadeniz’in bir Türk gölü haline gelmesini sağladı. Günümüz Moldavya’sına yönelik bu askerî harekâtın hedefinde Voyvoda Petro Rareş vardı. Eylül 1538’de Boğdan voyvodasının merkezi Suceva zapt edilerek Prut ve Özü Nehri arasındaki bölge ele geçirildi. Bender alınarak burada daha sonra kurulacak sancağın bir kazası haline getirildi. Akkirman’dan Lviv’e uzanan Boğdan yolunun emniyetini temin için bölgedeki askerî istihkâmlar arttırıldı. Kiev’den inen yolların kontrolü sağlandı. Böylece Kırım Hanlığı’nın yanı başında Osmanlı kontrol noktaları oluşturuldu. Bu gelişmeler sonraki yüzyıllarda bu bölgenin önemini daha çok arttıracaktı.

A.Ü.A.Ö.F.


İki yıl sonra, Zapolya Haziran 1540'ta vefat edince Macaristan'daki durum kötüleşti. 1538'de Zapolya ile Ferdinand arasında yapılan Varad ( Nagyvarad, Grosswardein, Oradea) anlaşmasının şartlarına göre, bir tarafta Osmanlılar diğer tarafta Habsburglar ya da başka bir deyişle "kurban ile bıçak arasında" sıkışmış zayıf konumdaki Yanoş Zapolya, ölünce topraklarının Ferdinand'a geçmesini kabul etmişti; anlaşmanın mimarlarından biri o sırada Varad piskoposu olan George Martinuzzi'ydi. Zapolya bir yıl sonra Lehistan Kralı Sigismund'un kızı Isabella ile evlendi. 1540'ta vefat ettiğinde Yanoş Sigismund (Janos Zsigmond Szapolyai) adında bebek yaşta bir oğlu vardı. 

Süleyman, İstanbul'a haraç ödeyen Yanoş Sigismund'u Macaristan'ın kralı olarak tanıdı. Ferdinand ise Macaristan üzerindeki hak iddiası doğrultusunda saldırıya geçti. Süleyman 1541 yazında Macaristan'ı işgal ederek Budin'i aldı. Yanoş Sigismund, kral naibi George Martinuzzi'yle birlikte Erdel'e gönderildi. Ferdinand 1542'de Budin'e yönelik bir başka saldırı başlatınca, ertesi yıl Süleyman yeniden Macaristan'a girip Estergon (Esztergom, Gran) ve Szekesfehervar'ı aldı. 1544'te, Budin beylerbeyinin komutasında başka fetihler de gerçekleştirildi. Artık, barış hem Ferdinand hem de V. Karl için cazip bir seçenek haline gelmeye başlayınca, 1545 'te barış istediler. 1547'de varılan anlaşmaya göre Ferdinand elinde tuttuğu Macaristan toprakları için haraç ödeyecekti. Barış anlaşması bir kez daha Osmanlılar için son derece elverişli bir zamanda imzalanmıştı, zira Süleyman doğuda tekrar sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. 


Diğer tüm padişahlarda olduğu gibi Süleyman'ın gerçekleştirdiği genişleme de büyük imparatorluğunun doğu ve batı kesimleri arasında gidip gelen bir tahterevalli üzerinde icra ediliyordu. Bu durumu kullanmaya heves eden batılı güçler, Uzun Hasan ya da Safeviler gibi güçlerle ittifak kurmaya çalışarak, onları Osmanlıları iki cephe arasında ezmeyi hedefleyen ortak askeri eylemlere katılmaya teşvik eden (hiçbir zaman fiilen gerçekleştirilemeyen) bir politika izlediler. Osmanlılar açısından doğudaki bölgeler, batıdaki düşmanlarının yarattığı tehditlerden birçok bakımdan daha tehlikeliydi. Safevilerle, asi ve tamamen kontrol altına alınması mümkün olmayan Anadolu Türkmenleri Osmanlıları sadece askeri açıdan tehdit etmiyor, aynı zamanda onun siyasi ve dini meşruiyetine meydan okuyor ve sürekli tetikte durmaya zorluyordu. Safevilerin tehlikeli ve devleti zaafa uğratan etkisiyle kıyaslandığında, batıyla yaşanan çatışma çok daha doğrudandı ve Osmanlı varlığının meşruiyetine yönelik herhangi bir meydan okuma içermiyordu. Süleyman, 1526'da Anadolu'da baş gösteren bir isyan yüzünden batıdaki seferini kısa kesmek zorunda kaldı. Batıdaki durumu 1533'te yapılan bir ateşkes anlaşmasıyla çözüme kavuşturduktan sonra, aynı yıl yeniden doğuya ve Safevilere yönelmek zorunda kaldı. Şah İsmail 1524'te vefat etti. Yerine geçen küçük yaştaki oğlu Tahmasp'ın ilk saltanat yılları oldukça istikrarsızdı. Herhangi bir iç karışıklık olsa da olmasa da, Safevilerin Anadolu üzerindeki nüfuzu devam etti. 1526'da Anadolu'da ciddi bir isyan patlak verdi ve bunu Kalenderoğlu önderliğinde büyük bir ayaklanma izledi. Her iki isyanın da Safeviler tarafından başlatıldığı ya da teşvik edildiği düşünülüyordu. Safevilerin Bağdat valisinin 1528'de, Azerbaycan valisinin ise bundan iki yıl sonra Osmanlı saflarına katılmasından, Macar seferi nedeniyle istifade edemeyen Kanuni, 1533'te İran'a karşı bir sefer düzenledi. Ertesi yıl, Temmuz 1534'te Veziriazam İbrahim Paşa herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın Safevilerin başkenti Tebriz'i işgal etti ve padişah kasım sonunda Bağdat'a girdi. Osmanlılar için esas sorunun Tebriz'i ele geçirmek değil, elde tutmak olduğu bir kez daha görüldü ve 1535'te Osmanlı ordusu Safevi başkentinden bir kez daha geri çekildi. Bununla birlikte bu sefer, Erzurum'un yeni bir vilayet olarak teşkiline ve Osmanlılara, ticari olarak büyük bir değere sahip olan Basra Körfezi'ne bir çıkış noktası kazandıran lrak'ın fethine yol açtı. 


Portekizliler Kızıldeniz'e giriş ve çıkışları kontrol etmek ve doğudan gelen karlı ticaret yolunu Mısır ve Suriye üzerinden Akdeniz limanlarına giden geleneksel güzergahtan uzaklaştırarak Güney Afrika'daki Ümit Burnu'na yönlendirmek istiyorlardı. Bu nedenle Irak'ın fethi Portekizlilerle yeni bir çatışma alanı yaratıyordu. Portekizliler Basra Körfezi'nde Maskat ve Bahreyn'in yanı sıra 1515'te ele geçirdikleri Hürmüz'e de hakimdiler. 

Osmanlı yönelimi 1530 ’lardan itibaren Kızıldeniz’in denetimini ve Hint Okyanusuna açılmayı sağlayacak büyük bir donanmanın yapımına girişti. Osmanlılar Akdeniz'de geçerliliğini sürdüren, kadırga tipi savaş gemileri inşa ediyorlardı. Bu gemiler, kısa menzilli ve ağır toplar kullanıyor, ağırlığı kürek ve insan gücüne veriyor, savaş sırasında rampa ve bordalama gerektiriyordu. Oysa 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Portekizliler ve diğer Atlantik ülkeleri, büyük denizler için çok daha elverişli olan yelkenli gemi yapım tekniğini geliştirmeye başlamışlar ve bu yelkenli gemilere uzun menzilli hafif loplar yerleştirmeyi başarmışlardı. Bu teknolojik üstünlük nedeniyle Osmanlıların Portekizlilerle açık denizlerde rekabete tutuşmaları güçleşiyordu. Bu nedenle hazırlanan 70 parçalık Osmanlı donanması, açık denizlere çıkmak yerine Kızıldeniz’i ve Basra Körfezini denetlemeye, bu kıyılardaki kaleleri kuşatarak düşürmeye dayanan bir strateji izledi.

1530'larda Osmanlıların Bağdat’tan güneye inerek Basra’yı ele geçirmeleri de bu stratejinin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Ancak, 1554 yılında Portekizlilerle girişilen ilk açık deniz savaşı Osmanlıların yenilgisi ve donanmanın önemli bir bölüm ünün yitirilmesiyle sonuçlandı.

Yine de Osmanlıların kıyıları denetleme stratejisinin başarıya ulaştığı söylenebilir. Açık denizlerdeki üstünlüklerine karşın Portekizliler, Osmanlılarca kıyılarda rekabet edemediler. Yerel Osmanlı yöneticileri Hint Okyanusu’nda faaliyet gösteren Müslüman tüccarları Osmanlı denetimindeki limanlara çekebildiler. 16, yüzyıl boyunca Hindistan’dan ve Güney Doğu Asya’dan gelen baharat, çeşitli boya maddeleri, pamuklu ve ipekli kumaşların bir bölümü, Basra Körfezi’ni ya da Kızıldeniz’i geçtikten sonra kervanlarla Akdeniz’e ulaştırıldı. Kıyılardaki güçleri sayesinde Osmanlılar, hem bu ticaretten gelir sağladılar, hem de Asya’dan gelen ve Osmanlı ülkesinde üretilmeyen mallardan yararlandılar. Böylece, ticaret yollarının tümüyle Atlantik’e kayışı engellenmiş, daha doğrusu geciktirilmiş oluyordu. Bu sayede hem Osmanlılar hem de aynı ticarete dayanan Venedik gibi Akdeniz devletleri canlılıklarını biraz olsun korudular.

Osmanlı Türkiye İktisat Tarihi, Şevket Pamuk

Osmanlılar 1538'de Portekizlilere karşı Süveyş'ten hareket eden Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa komutasında bir sefer düzenledi. Hadım Süleyman Paşa ağustosta Aden'i aldı ve daha sonra Hint Okyanusu'na açıldı. Eylül' de Gücerat'tan gelen güçlerle birlikte Diu'yu ele geçirmeye çalıştı ama kasımda kuşatmayı kaldırdı ve Osmanlı idaresini teşkilatlandırmak üzerinde yoğunlaştığı Yemen'e çekildi. Portekizlilerin 1541'de Yemen'e yaptığı saldırı başarısız oldu. Osmanlılar beş yıl sonra Basra'yı fethettiler ve Piri Reis 1552'de Maskat'ı Portekizlilerden alarak Hürmüz'ü kuşattı ama başarılı olamadı. Sevakin'i (Suakin) zaten ellerinde bulunduran Osmanlılar Kızıldeniz'in Afrika kıyısındaki Massava'yı işgal ettiler ve 1554-5'te Habeşistan'ı (Etiyopya) fethettiler. 

Süleyman Safevilerle uğraşırken, Batı Akdeniz'le meşgul olan V. Karl 1535'te Tunus'u ele geçirdi; bu, Habsburgların itibarı açısından çok büyük bir avantaj, Osmanlılar açısından ise stratejik olarak sinir bozucuydu. Cezayir ve Tunus, Barbaros Hayreddin'in 1. Selim'e biat ettiği 1519'dan beri, en azından şeklen Osmanlıların hakimiyeti altındaydı. 

Donanmasını geliştirmesi gerektiğini fark eden Süleyman, 1533 'te Hayreddin'i Mağrib'ten çağırttı ve kaptan-ı derya olarak Osmanlı donanmasının başına geçirdi. Hayreddin derhal işe koyularak, 1537'de İtalyan kıyı şeridine akınlar düzenledi ve Korfu'ya saldırdı. Osmanlılar artık Venedik'le savaş halindeydiler. Hayreddin, 1538'te Venediklilerden Naksos, Andros, Paros ve Santorini adalarını aldı ve aynı yıl Venedik, Papa III. Paul, V. Karl ve Avusturya Arşidükü Ferdinand'ın meydana getirdiği Kutsal İttifak kuvvetlerini meşhur Preveze Savaşında bozguna uğrattı. Venedik'le savaş 1540'ta sona erdi fakat bu, Bu Osmanlılar için bir başka zaferken, Venedikliler için pahalıya patlayan bir başarısızlıktı çünkü bu kez de Monemvasia ve Anapoli'yi (Nafplio, Nauplia, Napoli di Romania) kaybettiler ve Hayreddin'e kaptırdıkları Ege adalarından vazgeçtikten başka yüklü de bir tazminat ödediler. V. Karl 1541'de Cezayir'e saldırdı ama bu sefer o kadar başarılı olmadı, çünkü neredeyse filosunun yarısı dramatik bir fırtınada yok olmuştu. Ama bu saldırı Süleyman ile I. François'yı (Fransuva) 1543 'te imzalanan bir başka ittifak anlaşmasına teşvik etti. Bu ittifakın sonucu olarak, Hayreddin 1543 'te Nice'e yönelik bir saldırıda yer aldı ve 1543-4'te filosuyla birlikte kışı Toulon'da geçirdi; Hayreddin'in kahramanlıklarını anlatan 16. yüzyıla ait Anonim Osmanlı kaynağına göre Toulon, " Frenkler arasında eşi benzeri bulunmayan" bir şehirdi.

V. Karl'ın amirali Andrea Doria'nın 1550'de Kuzey Afrika kıyısındaki Mehdiye ile Manastır'a ve ertesi yıl da Cerbe'ye saldırması, Malta'ya başarısız bir Osmanlı saldırısına yol açtı. Osmanlı güçleri 1551'de, 1530'dan beri Hospitaler Şövalyelerinin hakimiyetinde olan Trablusgarb'ın (Tripoli) ele geçirilmesiyle önemli bir zafer kazandılar. Aynı yıl, Fransızlarla başka bir ittifak anlaşması imzaladılar ve 1555 'te Napoli'ye karşı ortak bir deniz saldırısı icra ettiler. 1556'da Cezayir'in batısındaki İspanyol kalesi Vahran'ı (Oran), 1557'de ise Tunus yakınlarındaki Bizerte'yi aldılar. Bununla birlikte, Malta direnmeye devam etti ve 1565'teki çetin savaşa rağmen ele geçirilemedi. Ama Osmanlılar ertesi yıl Sakız Adası'nı Cenevizlerden almayı başardı.

Habsburg hanedanına mensup Avusturya Arşidükü Ferdinand’la karada mücadele eden Osmanlılar onun abisi ve hanedanın İspanyol kanadını temsil eden Kutsal Roma-Germen İmparatoru V. Karl ile XVI. yüzyılın ilk yansının ortalarında Akdeniz hâkimiyeti için karşı karşıya geldiler.

Bu çatışma imparatorluğun bu dönemde Kuzey Afrika’ya yönelik siyasetinin geleceğini de âdeta tayin etti. Bazı yıllarda hem kara ve hem de deniz seferleri
birlikte yapıldı. Bunun yanı sıra deniz aşırı seferler de gerçekleştirildi. Kara seferlerine göre daha masraflı ve oldukça farklı imkânları gerektirdiğinden sürdürülmesi zor olan deniz seferleri bilhassa XVI. yüzyılın ilk yarısına damgasını vurmuştur. XV. yüzyılın sonlarında bazıları kendi başlarına bazıları ise Osmanlılara bağlı olarak gaza, cihad ve ganimet yolunda faaliyet gösteren deniz akıncıları sayılabilecek korsanlar, Osmanlı deniz gücünün Akdeniz’de üstün bir yere gelmesinde etkili oldular. Özellikle Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanmayı yeniden düzenlemesinin ardından V. Karl’ın deniz gücüne karşı Fransa’nın da desteğiyle ilginç bir mücadeleye girişildi. Fransa, Osmanlı donanmasını Ispanyollara karşı bilhassa İtalya kıyılarına çekmeye çalışırken Osmanlılar esas ilgilerini Kuzey Afrika sahillerine yönelttiler. Takip edilen bu siyaset Akdeniz tarihi açısından mühim gelişmelerin de başlangıcını oluşturdu. XVI. yüzyılın ikinci yarısının son on yılına kadar Akdeniz’in batısında ve Kuzey Afrika’da süren Osmanlı-lspanyol mücadelesi her iki devletin tarihî seyrinde ilginç paralelliklerin ve açılımların da bir bakıma belirleyicisi olmuştur. Batı da büyük askerî harekâta girişen Osmanlılar ile Avrupa’daki rakipleriyle yıpratıcı bir mücadele içerisinde olan diğer taraftan Atlantik ötesindeki topraklarında koloniler kurmaya çalışan İspanyolların Akdeniz’de hâkimiyet sağlama yolundaki mücadeleleri 1580’e kadar amansız bir şekilde devam etmişti. Osmanlılar bunun sonucunda İspanyolların Kuzey Afrika’da tutunmalarına fırsat vermemiş ve Akdeniz’den çekilerek bütün dikkatlerini kolonilerine yöneltmelerine neden olmuşlardır.

 Osmanlı Tarihi, A.Ü.A.Ö.F.

I. Süleyman'ın saltanatının ilk kısmına, gerek batıda Habsburglara karşı gerek doğuda Safevilere karşı kazanılan askeri zaferler damga vururken, hükümdarlığının ikinci yarısı bu kadar görkemli değildi; başarıları azalırken, seferleri daha az fetih, daha az ganimet ama daha fazla masrafla sonuçlanıyordu. Süleyman Şah Tahmasp'a karşı 1548' de bir kez daha sefere çıktı. Tahmasp'ın kardeşi Alkas Mirza bir yıl önce ona başkaldırıp İstanbul'a kaçmıştı. Osmanlılar Tebriz'i bir kez daha işgal ettiler ve artık alışıldığı gibi bir kez daha geri çekildiler. Süleyman 1534'te aldığı fakat 1535'te Safevilere kaptırdığı Van'ı Ağustos 1549'ta tekrar aldı. Safevilerin, geride hiçbir şey bırakmadan yakıp yıkma taktiklerine karşı çaresiz kalan ve Tahmasp'ın ortaya çıkıp savaşmayı inatla reddetmesinden dolayı hüsrana uğrayan Süleyman çok büyük bir kazanım elde edemeden Aralık 1949'da geri çekildi. Safeviler iki yıl sonra Van Gölü'nün kuzey kıyıları etrafındaki bölgeyi yerle bir ederek Erzurum Beylerbeyi İskender Paşa'nın askerlerini bozguna uğrattılar. Süleyman, Veziriazam Rüstem Paşa ve Rumeli Beylerbeyi Sokollu Mehmed Paşa'ya kaybedilen toprakları geri almalarını emretti. Sefer 1552 için planlanıyordu fakat bu gerçekleşemeden Süleyman ile oğlu Mustafa arasında bir kriz patlak verdi. Safeviler Van Gölü çevresine akınlar düzenlerken, bu kez Erdel tahtıyla ilgili entrikalar baş gösterdi. 

Isabella ve temsilcisi Peter Petroviç'e düşman olan Martinuzzi, ki bunlar "Martunizzi'nin bedenindeki çıbanlardı,"  Ferdinand'la temas halindeydi ama, en azından Habsburgların desteğinden emin oluncaya kadar, Süleyman'la bağlarını tamamen koparmaktan da çekiniyordu. Martinuzzi'ye beslediği düşmanlık, oğlunu tahttan mahrum bırakan 1538 tarihli anlaşmadan kaynaklanan Isabella ise, biraz kararsızca da olsa, destek için Osmanlılara yöneldi. Martinuzzi, Temmuz 1551'de Isabella'yı Alba Iulia (Erdel Belgradı) Anlaşmasını kabul etmeye zorladı; bu anlaşmaya göre lsabella, 1538 anlaşmasına uygun olarak oğlu adına Erdel tahtından vazgeçiyor ve taht Ferdinand'a geçiyordu. Martinuzzi bu dönem boyunca hem Ferdinand'la hem de Süleyman'la iletişim halindeydi; yani ikili oynuyordu. Ama bu, kendine muhtemelen hiçbir dost kazandırmayacak tehlikeli bir taktikti. Aslında, Sokollu Mehmed Paşa Ağustos 1551'de onu "yalancı" olarak nitelendirmişti.  Martunizzi'den nefret eden lsabella, onun Macaristan kralı olmak için şahsi hırsları olduğundan dahi şüpheleniyordu. Öte yandan hiçbir şekilde bir Martinuzzi hayranı olmayan, Ferdinand'ın komutanı Giovan Battista Castaldo ise Martinuzzi'nin Erdel hükümdarlığının peşinde olduğuna kani olmuştu. Süleyman Alba Iulia Anlaşmasına son derece öfkelendiğinden Sokollu Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri 1551'in güzünde Macaristan içlerine ilerleyip, Lippa'yı (Lipova) aldı ve Ekim' de Tımışvar'ı (Temesvar, Timişoara) kuşattı. Ancak, aralık ayına gelindiğinde, Lippa, Castaldo ve Martinuzzi'nin muhasarası altındaydı. Bu sırada Castaldo, Martinuzzi'ye hiç güvenmiyordu ve Ferdinand da azlini isteyince, aralık sonunda onu öldürttü. Kavga 1552'de de devam etti. Osmanlılar 1552 baharında Tımışvar'ı aldılar ve Lippa'yı yeniden işgal ettiler ve Ağustos'ta Ferdinand'ın güçlerini ağır bir yenilgiye uğrattılar. Eylül'de Solnok (Szolnok) Kale'sini aldılar ama Eğri'yi (Eger, Erlau) ele geçiremediler. Ferdinand, Zigetvar'ın Osmanlılarca 1556'da kuşatılmasına dek, Erdel tahtı üzerindeki hak iddialarını devam ettirdi ama sonunda tüm iddialarından vazgeçmek zorunda bırakıldı. Yanoş Sigismund ve Isabella tekrar tahta çıkarıldılar. Ferdinand ve Süleyman arasındaki mücadele 1562'ye kadar devam etse de, durumda pek bir değişiklik olmadı, zira Ferdinand uzun süreli bir saldırıyı yürütecek imkanlardan yoksundu ve Süleyman da Safevilerle olan durum ile oğulları arasındaki tehlikeli çatışmadan dolayı bunu yapamıyordu. 

Süleyman'ın büyük oğlu Mustafa, Amasya Sancağını elinde bulunduruyordu. Süleyman'ın son derece nüfuzlu, kendi oğullarından birinin tahta varis olmasını isteyen karısı Hürrem Sultan ile kızı Mihrimah'la evli olan ve 1544'ten, öldüğü 1561'e kadar neredeyse kesintisiz olarak sadrazamlık yapan Rüstem Paşa'nın şiddetle karşı olduğu Mustafa destek toplamaya ve etrafında bir güç merkezi oluşturmaya girişti Bunda başarı kazanması Süleyman'ın kendi hakkındaki kuşkularını besliyor, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa da bu kuşkuyu körüklüyordu. Rüstem Paşa'nın Safevilere karşı sefere çıktığı 1552'de askerler arasında huzursuzluk başlayınca Süleyman'ın endişesi arttı. Askerler arasında padişahın faal askeri hizmetleri yürütemeyecek kadar ihtiyarladığı iddiasıyla, yeni ve dinç bir padişahın tahta çıkarılması ihtiyacına dair kaygı verici homurdanmalar başladı. Ordunun komutasını bizzat üstlenmeye zorlanan Süleyman, Ağustos 155fte yola çıktı ve Mustafa'yı kendine katılmak üzere yanına çağırdı. Mustafa, Ekim' de Ereğli yakınlarında huzuruna çıkınca derhal öldürüldü. Mustafa'nın, Habsburg Elçisi Busbecq tarafından "biraz düşüncesizce bir hareket" olarak tasvir edilen infazı21 şiddetli bir tepkiye neden oldu ve Süleyman'ı infazın arkasındaki kişi olarak görülen Rüstem Paşa'yı veziriazamlık görevinden azletmek zorunda bıraktı. Mustafa bertaraf edildikten sonra, Süleyman seferine devam edip, başta Erivan (Yerevan) ve Nahcivan'da olmak üzere Safevilerin sınır savunmalarını yok etti ve Karabağ etrafındaki zengin topraklarda büyük tahribat yarattı. Süleyman, geri çekilen Safevi ordusuna yetişemedi ve bu ona, Safevi güçlerinin Anadolu içlerine yönelik akınlarında kullandıkları uç bölgeleri tahrip etme dışında bir seçenek bırakmadı. Süleyman daha sonra Erzurum'a çekildi. Eylül'de şahla ateşkes yapmaya razı oldu ve Mayıs 1555'te Amasya Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Süleyman Tebriz, Erivan ve Nahcivan üzerindeki tüm iddialarından vazgeçiyor ama Irak ve Doğu Anadolu bölgelerini elinde tutuyordu. İki devlet arasındaki sınır, en azından teorik olarak, artık sabitlenmişti. 

Safevilerle ilişkiler istikrara kavuşturulur kavuşturulmaz Süleyman'ın geride kalan iki oğlu, yaşça daha büyük Selim'le Bayezid arasında ikinci bir taht kavgası çıktı. Kardeşlerin birbirlerine karşı çevirdiği entrikalar ve ajanlar aracılığıyla birbirlerinin hamlelerini izlediği bir didişme evresinden sonra, hamlesini yapmadan önce babasının ölümünü bekleme taraftarı olmayan Bayezid, aleni bir isyana girişti ve babasını isyan etmeyen diğer oğlu Selim'i desteklemeye sevk etti. Bayezid, 1559'da Konya civarında gerçekleşen muharebede yenilince İran'a kaçtı. Önceki dönemlerde, böyle kullanmaya uygun bir rehinenin gelişi açık bir çatışmaya yol açabilirdi fakat işler artık değişmişti ve ne Tahmasp ne de Süleyman bu meseleden dolayı savaşa girmeye hevesli değillerdi. Bunun yerine, mekik diplomasisinin ardından ve epeyce paranın el değiştirmesinden sonra, Amasya Anlaşması yenilendi ve Tahmasp Bayezid'i Osmanlı yetkililerine teslim etti ve onlar da onu derhal boğarak öldürdüler. Süleyman aynı yıl içinde, Ferdinand'la da bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma özü itibariyle 1547 tarihli anlaşmanın yenilenmesiydi. Bu sırada, uluslararası sahne de değişmişti: Babası V. Karl'ın 1556'ta tahttan çekilmesi üzerine, II. Felipe, Kutsal Roma imparatoru olamasa da 1559'da İspanya kralı olmuş ve Fransa Kralı II. Henri Osmanlılar ve Fransızlar arasındaki siyasi ittifak döneminin sona erdiğine işaret eden Cateau-Cambresis Barış Anlaşmasını imzalamıştı. 

Osmanlılarla Habsburglar arasında 1562'de imzalanan barış anlaşması uzun sürmedi, çünkü 1558'den itibaren Kutsal Roma imparatoru olan Ferdinand 1564'te vefat edince, oğlu ve halefi yeni imparator II. Maximillian ile Erdel Hükümdarı Yanoş Sigismund arasında düşmanlık baş göstermişti. Artık iyice ihtiyarlamış ve zayıf düşmüş olan Süleyman 1566'da, son seferi olacak bir yolculuğa çıktı. Osmanlı ordusu Zigetvar önünde kamp kurdu ve burası düşmeden iki gün önce Süleyman vefat etti.

Cambridge Türkiye Tarihi, Osmanlılar, Siyasi Tarihe Bir Giriş, Kate Fleet

Feridun Emecan ile Kanuni Sultan Süleyman Dönemi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder