IV.Murad


17. yüzyılın ilk döneminde özellikle I. Mustafa’nın ilk saltanatı, II. Osman’ın katli 
ve ardından I. Mustafa’nın tekrar tahta geçtiği yıllarda devletin ve ülkenin içine düştüğü kaotik ortamlara rağmen yetenekli ve muktedir bir padişah (IV. Murad) veya otoriter ve basiretli veziriazamlar (Köprülüler) iş başına geldiğinde ülke yönetiminde düzen kısa denilebilecek bir zamanda sağlanabiliyordu ki, bu da Osmanlı düzeninin kökten bir çöküşe duçar olmadığının, sistemin her şeye rağmen sağlam esaslara dayandığının bir göstergesi sayılabilir. Amcası I. Mustafa’nın 1623’te ikinci kez tahttan indirilmesinden sonra başa geçtiğinde henüz 11 yaşında olan IV.Murad (1623-1640) saltanatının ilk dönemini annesi Valide Kösem Sultan’ın gölgesinde, merkezde kapıkulu zorbaları taşrada ise onlara karşı harekete geçen sekbanların ayaklanmaları arasında geçirdi. A.Ü.A.Ö.F.



Ancak çok girişken hükümdarlar çevrelerindeki asker ve ulemanın kazanılmış haklarını ellerinden almaya kalkışabilirdi. Il. Osman başarısız olurken üvey kardeşi IV. Murad bunu başardı. Abaza Mehmed Paşa'nın başkaldırması ve Safevi cephesindeki durum yüzünden çıkan krizlerden sonra, IV. Murad 1632'de, imparatorluğun siyasi gidişatını zaman zaman belirleyen yeniçerilerin egemenliğini kırdı II. Osman gibi IV. Murad da seferlere katıldı ve selefinin tersine fatih olma şansına erişti: Kısa süreli bir başarı da olsa 1635'te Erivan'a girdi; 1638'de sıra Bağdat'a geldi. Burada Safevilerin yıktığı Sünni anıtları eski görkemine kavuşturuldu.

Topkapı Sarayı'nda ise Murad'ın askeri başarılarının anısına iki köşk yapıldı. IV. Murad sıkı bir denetim uygulayarak siyasi iktidarının temelini oluşturan toplumsal güçleri kontrol altında tutmaya çalıştı. Bunu yaparken, nispeten gerici ve aşırı tutucu Kadızadeliler hareketiyle bile işbirliği yaptı. Kadızadeliler, Hz. Muhammed'in zamanında uyulduğu iddia edilen yaşam ve davranış biçimine geri dönülmesini hedefliyorlardı. Padişah onların baskılarıyla tütün ve kahve tüketenleri cezalandırdı, meyhaneleri kapattı (o zamanlar resmi olarak sadece gayrimüslimler meyhaneye gidebiliyordu) ve ayırt edici kıyafet kuralları getirdi. Murad neredeyse skandala varan keyfi idamlarıyla tanınıyordu. Yine de baskıcı bir zorbadan çok devleti yeniden canlandıran bir hükümdar olarak hatırlanması o dönemin siyasi düşüncesini yansıtır. Murad'ın olumlu imajı, bu dönemi ele alan en etkili Osmanlı vakayinamelerinin Köprülü ailesinin muazzam nüfuz sahibi olduğu 17. yüzyılın ikinci yarısında yazılmış olmasıyla da bağlantılıdır. Murad'ın baskıcı yönetimini övmek ideolojik bir amaca hizmet ediyordu: Onun yönetimi Köprülü "hanedanı"nın kurduğu rejimin meşru bir öncüsü gibiydi. Bu hanedanın üyeleri de iç çekişmelerde kan dökmekten kesinlikle çekinmiyordu. Christoph K.Neumann, Cambridge Türkiye Tarihi

 

II. Osman’ın katli üzerine Anadolu’da onun öcünü almayı ilân eden Abaza Mehmed Paşa, kullara karşı isyan bayrağını kaldırdı (1623). Anadolu’da Celâlî sayılan yeniçeri düşmanı sekbanları etrafına toplayıp Erzurum kalesine sığındı. Irak’ın kaybından sonra Kösem için 1628 yılına kadar en büyük sorun, Abaza Mehmed Paşa isyanıdır….

Anadolu’da her taraftan sekban toplanmaya başladı. Yanına 40.000 sekban topladığı öğrenilmişti. Erzurum eyâletinde korucu nöbetçi olarak hizmette bulunan Sultan Osman’ın katili “nahvet sahibi” (gururlu) yeniçerileri toptan idam etti. Haber, o zaman yeniçerilerin kontrolünde olan İstanbul’da yıldırım etkisi yaptı, Abaza’nın Sivas’a gönderdiği sekbanlar oradaki yeniçerileri ortadan kaldırmaya çalıştılar. Her tarafta yeniçeri avı başladı. Sivas şehrinin, Celâlî sekbanlara karşı korunması için gönderilmiş bulunan yeniçeri, topçu, cebeci ve acemi-oğlanı, kul-oğlu kim varsa amansızca katledildi. Anadolu’da Celâlîler döneminden beri süren yeniçeri-sekban mücadelesi yeni bir aşamaya girmiş bulunuyordu… Abaza, Erzurum’dan başka Sivas, Kayseri ve Niğde’yi idaresi altına aldı. Etrafa sekban bölüklerini gönderip vergi toplamaya başladı. Güçlü kimseler dahi, ırzını ve malını korumak için çaresiz ona karşı gelemiyordu. …Kösem’in emriyle, Maraş beylerbeyi Kılavuz Yusuf Paşa, topladığı 10.000 kişiyle Abaza üzerine yürüdü. Doğu-Karahisar’da Murtaza Paşa serasker atanmış, Abaza’dan kaçanlar gelip onun emri altına girmeye başlamıştı. Sarp bir yerdeki Karahisar, şiddetli çarpışmalara sahne oldu. Karahisar halkı, korkularından kaleden inip Abaza’ya katıldılar. Murtaza Paşa da çok beklemedi, o da Abaza yanına gitti. Kapıkulu sipahileri kalede direnmeye devam ettiler. İstanbul’a bağlı Sivas paşası Tayyâr Mehmed Paşa etrafında toplanmaya başladılar. Yeniçeriye karşı Abaza, yanında toplanan sipahilerden sadık kalacaklarına dair yemin almayı ihmâl etmedi. Kösem, çocuk sultan adına karar vermek, olağanüstü önlemler almak gerektiğini anladı. Anadolu’da yakın eyâletlerdeki beylerbeylerine emirler gönderildi. Abaza, yeniçeri kethüdasına mektup gönderdi. Yeniçeri ocağında doğrudan katil işinde suçlu olanların idamını istedi ve sipahileri, rakipleri yeniçerilerden ayırmaya çalıştı. Kösem ve yeniçeri, Abaza’yı ortadan kaldırmanın ilk iş olduğunu anladılar ve hep birlikte hareket etmeye karar verdiler (aslında yeniçeri ordusu bütünüyle yalnız pâdişah seferlerine katılırdı)....

Abaza üzerine sefer kararı verilince, köklü önlemler alındı. Bu sefere, tüm kapıkulu askeri üzerine geniş yetkilerle, Veziriâzam Çerkes Mehmed Paşa serdâr atandı. Anadolu beylerbeyileri serdârın emri altına verildi. Kapıkulu sipahilerini yatıştırmak için cizye tahsili hizmeti tekrar kendilerine bağışlandı (Nisan 1624). Öte yandan Abaza Anadolu’da, “Türk, Kürd ve Türkmen” halktan asker topluyordu; İstanbul’dan gelen orduyu karşılamak üzere Sivas’tan ayrıldı. Anadolu’da şehirlerde, kapıkulları ile sekbanlar birbirine karşı savaş halinde idiler. Karaman’da sekbanlar, levendler, vali Sefer Paşa’yı katledip mallarını yağmaladılar. Serdâr Mehmed Paşa ordu ile Konya ovasına vardı, Abaza’yı itaate davet etti. Abaza meydan okudu, Kayseri’ye geldi. Orduda yeniçeriler, öteki askerden ve serdârdan emin değildiler. Serdârın kendilerini kırdırmasından korkuyorlardı, ona karşı ayaklandılar, aracılar barışı sağladılar, nihayet Abaza’ya karşı hareket edildi. Karşı tarafta Abaza, Kayseri–Sivas bölgesindeki Yörük Türkmen âşiretlerinden yardım istedi (Sonraları Sultan Murad onlardan öc alacaktır). Kayseri ovasında iki ordu karşılaştı. Abaza ordusu başlıca sekbanlar, atlı levendler ve âşiretlerden oluşuyordu; yeniçeri, sultanı ve devleti, Abaza ise halkı temsil ettikleri iddiasında idiler. Sonradan Türkmen âşiretleri, “Bizim ol yükte bacımız yokdur, somun yedirdiği adamlarıyla [sekbanlar] iş görsün” deyip Abaza’nın yanından ayrılıp gittiler. Abaza’nın Sivas eyâlet askeri de (timarlılar vs.) ihânet ettiler, savaş meydanında serdârın ordusuna katıldılar. Abaza kendi sekbanlarıyla kaldı. Sekbanlar Abaza’nın savaşta düştüğünü sanarak onlar da kaçmaya başladılar, durumu ümitsiz gören Abaza atına atlayıp kaçtı. Öte yandan, serdârın ordusu sekbanlara karşı toplarıyla üstün gelmişti. Böylece savaşta Abaza ordusu tam bir bozguna uğradı….

Sefer yeniçerinin zaferiyle bitmiş ve İstanbul’da sarayda yeniçeri ağası Hüsrev, her zamandan daha güçlü birdurum kazanmış bulunuyordu. Kösem yeniçerilerle uyum içinde kalmak zorunda idi. Kösem–yeniçeri işbirliği bu tarihte yerleşmiş görünmektedir. İnalcık

 

16. yüzyılın sonlarından itibaren sultanın dayandığı güç, yani saray halkı ve Yeniçeri ve öbür Kapıkulları, onun adına devleti kendi denetimleri altına sokacak kadar güç ve nüfuz kazandılar. Onları dengeleyecek bir güç kalmadı. 1600'e doğru Yeniçerilerin sayısı 35-50 bine vardı; yeniçeriler 1622' de Sultan Il. Osman 'ı tahttan indirip katledecek kadar ileri gittiler. Kapıkulları, devlette tüm iktidarı elde edip eyaletlerde otoriteyi ve gelir kaynaklarını da ele geçirdiler. Evliya Çelebi (17. yüzyıl ikinci yansı) şehirlerde Yeniçeri serdarı, çavuş ve kethüda-yeri sıfatıyla heryerde onların egemen olduğunu tespit edecektir. 17. yüzyıla ait İstanbul' daki tüm esnafı ve dükkanlarını tespit eden bir ihtisab defterinde, dükkan sahipleri tümüyle saray halkı, kapıkulları, beyler ve paşalar olarak görünmektedir. O zaman eyaletlerde ücretli menşei köylü askerler Sekbanlar onlara karşı direnişe geçtiler. 1625-1628'de Abaza Mehmed Paşa komutasında birleşip Anadolu'nun denetimini ellerine geçirdiler. Bu otorite bunalımı, Köprülü Mehmed'in 1656'da diktatör yetkileriyle durumu kontrol altına almasına kadar sürdü.

Devleti Aliye, Halil İnalcık

 

İran savaşlarının Osmanlılar’ın aleyhine olan gidişatına dur demek isteyen IV. Murad uzun bir hazırlık yaptıktan sonra 1635 baharında İran’a doğru hareket etti. Sefer boyunca görevinde ihmal gösterenleri, yolda ele geçirdiği zorbaları ve hakkında şikâyet vaki olanları, idam ettirdi. 26 Temmuz’da Revan Kalesi önlerine gelen Osmanlı ordusunun kuşatmasına dayanamayan Safeviler 8 Ağustos’ta teslim oldular. Kalenin hakimi Emirgûneoğlu Tahmasb Kulu padişahın hizmetine girerek, zamanla yakın çevresinden birisi oldu. İstanbul’un Emirgân semti ismini onun, buradaki köşkünden dolayı almıştır Revan’dan hareket eden Osmanlı kuvvetleri on üç gün sonra Tebriz’e girerek, şehri tahrip etti. Kışın yaklaşması, Safeviler’in de meydana çıkmaması sebebiyle IV. Murad, Osmanlı topraklarına geri döndü. 

Osmanlı İmparatorluğu’nda kardeş katli bir süredir uygulanmıyordu. Ancak hayattaki kardeşlerini ortadan kaldırmak için bir fırsat arayan IV. Murad, Revan’ın fethi üzerine bu fikrini uygulamaya soktu. Fethi İstanbul’a bildirirken, gönderdiği bir diğer emirle de kardeşleri Bâyezid ve Süleyman’ı boğdurttu. IV. Murad dönüşünde, Topkapı Sarayı’nda İran seferi başarısının anısına Revan Köşkü’nü yaptırttı.

Osmanlı ordusunun ayrılmasının ardından Safeviler harekete geçerek Revan’ı kuşattılar. Kış yüzünden takviye kuvvetleri gönderilemeyince 3 ay direnen Revan Kalesi teslim oldu. IV. Murad’ın birinci İran seferinde elde edilen başarı ortadan kalkmıştı. Safeviler, Revan’ı geri almalarına rağmen sefere bizzat padişahın muazzam bir ordu ile çıkmasından etkilenmişlerdi. Bu yüzden barış için elçi gönderdiler. Ancak ikinci bir İran seferine niyetli olan IV. Murad, barış teklifine cevabı Bağdat’ta vereceğini söyleyerek elçiyi hapsettirdi. Bağdat seferine çıkmadan önce hayattaki iki kardeşinden birisi olan Kasım’ı öldürttü. 8 Mayıs 1638’de İstanbul’dan Bağdat’a doğru hareket edildi. Revan seferinde olduğu gibi, bu seferde de yol boyunca birçok kimse idam edildi. 15 Kasım’da Bağdat önlerine gelen Osmanlı ordusu şehri kuşattı. Veziriazam Tayyar Mehmed Paşa’nın da şehit olduğu 1.5 ay süren kuşatma şehrin teslimi ile neticelendi. Ancak bir kısım İranlılar’ın teslim şartlarını bozarak, iç kalede savaşa tekrar başlamaları Safevi askerlerinin hemen hemen tamamının öldürülmesiyle neticelendi. Bağdat, yıllar sonra tekrar Osmanlılar’ın eline geçmişti. IV. Murad, İstanbul’a dönünce bu zaferin anısına da Topkapı Sarayı’nda Bağdat Köşkü’nü yaptırdı.

IV. Murad devrinin İran seferleri dışındaki en önemli olayı Osmanlı topraklarına Kazak saldırılarıdır. Hükümdarlık yıllarında Zaporog Kazakları, İstanbul’a baskın yaptıkları gibi 1637’de Azak’ı zaptettiler. Kazak meselesi yüzünden Lehistan ile daha önceden bozulan ilişkilerdeki gerginlik devam etti. IV. Murad’ın, bu ülke üzerine yapacağı seferden, Lehistan’ın talebi üzerine vazgeçti ve iki ülke arasında antlaşma yapıldı. Yemen’de ve Cebel-i Lübnan’da ayaklanmalar meydana geldiyse de, fazla büyümeden bastırıldı. Ancak bu dönemde asıl önemli isyan Kırım’da meydana geldi. Kırım Hanı Mehmed Giray, Lehistan’la işbirliği de yaparak isyanı genişletmişti. Bu isyan uzun süren mücadeleler sonunda bastırılabildi. Erhan Koyuncu, Sorularla Osmanlı Tarihi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder