VIII–X. yüzyıllarda Kimeklerle Kıpçakların başta Altay, İrtiş, Doğu Kazakistan’da daha sonra da Ural ve Merkezî Kazakistan’da üstün konumda olmaları, bu Büyük Bozkır bölgesinde belirleyici faktör hâline geldi. X. yüzyılın ikinci yarısında — XI. yüzyılın ilk yarısında Kimek Devleti yıkılırken Kıpçaklar Batı’ya, Aral ve İdil coğrafyasına göç ettiler. XI. yüzyılın ortasında — XII. yüzyılın başında Kıpçak göçlerinin son devresinde, Moğol öncesi dönemde, 5 ana Kıpçak ve onlara yakın Kuman kabilesi oluşumunu tamamlamıştır. Bunlar şunlardı: 1) AltaySibirya; 2) KazakistanUral Yanı; 3) Don Üstü (Kafkasya Önü alt grubu dâhil); 4) Dinyeper (Kırım alt grubu dâhil); 5) Tuna (Balkan alt grubu).
Kıpçakların Kökeni
Yaklaşık 1200 yıl
önce farklı müelliflerin eserlerinde Kıpçak kabilesinin adı görülmeye başlandı.
Müslüman müellifler, onları kalabalık ve güçlü bir kabile olarak
adlandırmaktadırlar. Nitekim çok geçmeden bütün Büyük Bozkır, onların adıyla
adlandırıldı. Ancak dönemin hiçbir kaynağında onların geçmişleri ile ilgili
bilgi yoktur. Halkın adını açıklaması gereken kökenleri ile ilgili efsaneler de
çok daha geç bir dönemde ortaya çıkmıştır. VIII–IX. yüzyıllardan önce
Kıpçaklardan bahsedilmemesi de gizemli görülmektedir. Kıpçak etnoniminin yazılı
olarak geçtiği ilk yer, 1909’da G. Ramstedt tarafından Moğolistan’da, Selenge
Nehri’nin güneyinde bulunan ve Runik yazı içeren dikili taştır (Selenge Taşı).
Bu taş, aslında Uygur Kağanlığı’nın kurucularından biri olan Bilge Kağan’ın
(hâkimiyet yılları 747-759) mezarının bir parçasıdır. Metnin bir kısmı,
Uygurların 742744 yıllarındaki Göktürklerle mücadelesini konu etmektedir.
Steldeki satırlardan birini Ramstedt şöyle okumuştur: “Türk Kıpçaklar, (bizim
üzerimizde) hüküm sürerken 50 yıl…” Gerçekten de 691-742 yılları arasında
Uygurların başkanlığındaki DokuzOğuzlar, Göktürklerin hâkimiyetindeydiler.
Ancak bu yazıyı “Türkler ve Kıpçaklar” şeklinde okumak daha doğru olacaktır.
Runik metinlerde peşpeşe duran etnonimler genellikle bağımsız isimler olarak
okunmaktadır. Onların siyasî ittifak ve askerî beraberliğine (Uygurlar
üzerindeki hâkimiyetleri ortaktı) işaret edecek şekilde Göktürklerle
Kıpçakların birlikte zikredilmeleri, diğer kaynaklardaki bilgilerle hiçbir
şekilde açıklanmamaktadır. Runik metinlerde Göktürklerin başka kabilelerle
birlikte zikredildikleri satırlara bakalım. Kültegin ve Bilge Kağan anıtlarında
Türk Budun'un yanında yalnızca Dokuz Oğuz kabile birliğinin adı
zikredilmektedir. Bunlarda DokuzOğuzların ele geçirilmesi ve VII. yüzyılın
sonu VIII. yüzyılın başlarındaki mücadeleleri anlatılmaktadır. DokuzOğuz
birliğinde, on Uygur kabilesi yer almıştı. On Uygurların ve Dokuz Oğuzların
başkanı Bilge Kağan, İkinci Türk Kağanlığı’nın tarih sahnesinde kaldığı süreyi
(691-744), Türkler ile Kıpçakların Uygurlar üzerindeki 50 yıllık hâkimiyeti
olarak adlandırmaktadır. Türk Runik anıtları, Türk İli’ndeki hakim grubu,
“Türkler ve Sirler” şeklinde belirtirken Uygurların Selenge Taşı’nda bu grup
“Türkler ve Kıpçaklar” olarak belirlenmiştir. İki etnonimin aynı kabile için
kullanıldığı sonucu ve birkaç soru ortaya çıkmaktadır: Sirler kimdir? Bunlar ne
zaman ve nerede yaşadılar? Türklerle Sirleri ortak etnopolitik birlik kurmaya
teşvik eden neydi? Göktürk ve Uygur devletlerinde SirKıpçaklara ne oldu?
Türkçe kaynaklarda “sir” olarak adlandırılan kabileler (Çin kaynaklarında se i
yanto veya seyanto), VII. yüzyılın ilk yarısındaki olaylar tasvir edilirken
sıkça Göktürklerle birlikte zikredilmektedirler. Onlarla ilgili ilk bilgiler,
çok kesintilidir. Onlar, Eski Yen Çin Devleti’nin (337–370) topraklarına, yani
Ordos’un doğusundaki bozkıra göç eden Hun kavimleri arasında sayılmaktadırlar.
IV–VII. yüzyıllardaki kabile konfederasyonunun başında Sirlerin iktidar soyu —
İlitu (İlter) bulunuyordu. JuanJuan İmparatorluğu’nun yıkılışından (551) sonra
Sirler, Türk kağanlarının vassalları oldular. Bunların büyük bir kısmı
Hangay’da yaşarken bir kısmı da Doğu Tanrı Dağları’na göç ettiler.
…
Büyük Bozkır’ın batısını etkileyen yeni etnik dalgalanmalara dair ilk bilgileri, X. yüzyılın ilk yarısındaki büyük Arap tarihçi ve coğrafyacısı elMesud î vermektedir. Coğrafyaya dair eserlerinden birinde elMesud î, Peçenekler ve onların Batı’ya doğru gidişini anlatırken ve okuyucuları günümüze kadar ulaşmayan başka bir eserine yönlendirirken şunları yazmaktadır: “… Biz söz konusu dört Türk kabilesinin doğudan göçünün sebeplerini; Peçenekler, Oğuzlar, Karluklar ve Kimekler arasında yaşananları ve Aral Denizi’ne yaptıkları seferi anlatmıştık…” elMesud î’nin bu bilgisi, IX. yüzyıla aittir. Bu tarihte Oğuzlar, Peçenekleri Aral Yanı bölgesinden uzaklaştırarak Seyhun’da Yenikent merkezli kendi devletlerini kurdular. Ancak elMesud î Kimeklerin Aral bölgesindeki olaylara katılımlarından ilk kez bahsetmektedir. Biraz daha geç tarihte, X. yüzyılın ikinci yarısında, bir başka Arap coğrafyacı ve seyyah elMakdisî, Samanîlerin siparişi üzerine kaleme aldığı coğrafyaya dair eserinde Aral ve Seyhun’da Kimekleri zikretmektedir. O, Seyhun’daki Sapran şehrinin Samanîlerin Oğuz ve Kimeklere karşı kullandığı sınır kalesi olduğunu yazmaktadır. V. V. Barthold haklı olarak elMakdisî’deki Kimeklerin aslında Kimek Devleti’nin batı kanadını oluşturan Kıpçaklar olduğunu belirtmektedir. elMesud î (IX. yüzyıl) ile elMakdisî’nin (X. yüzyılın sonu) bilgi verdikleri dönemler arasında bir asır vardır. Kıpçak otlakları, Oğuzların Aral ve Seyhun topraklarına sınır olmuştu. Kıpçaklar da barıştan istifade ederek buralarda hayvanlarını otlatıyorlardı. Durum ani bir şekilde değişti, ancak patlama uzun zamandır yavaş yavaş hazırlanıyordu. Atlas Tartarika,M. V. Gorelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder