Kırgızların anayurtları Kögmen (Sayan) Dağları’nın kuzeyi ve Yenisey nehrinin kollarında bulunan Kem havzası idi. Kırgız adının kır-gezmek’ten veya Kırk Oğuz’dan geldiği konusunda fikirler vardır. Çince metinlerde Kırgız ismi değişik şekillerde yazılmıştır. Kırgızlar, ilk defa Büyük Hun împaratorluğu’nun hükümdarı Mo-tu (Mete) zamanında zikredilmişlerdir. M.Ö. 202 yılında Hunlara bağlanan Kırgızlardan bundan sonra bahis yoktur. Bu esnada Kırgızlar Altay Dağları’nın kuzeyinde Kem (Yenisey) Irmağı civarında yaşıyorlardı.
M.Ö. 99’da Çinli generaller Li Ling ve Wei Lü, Çin’deki Han
hanedanından kaçıp Hunlara sığındıkları zaman, Hunlar, bu generallerden Wei
Lü’yü Ting-lingler üzerine, Li Ling’i ise Kırgızlar üzerine idareci tayin
ettiler. M.Ö. 46 yılında Hun hükümdar Chih-ch’i tarafından mağlup edilen
Kırgızlar, bu hükümdara itaat etmek zorunda kaldılar; Altay Dağları’nın doğusu
ve Sayan Dağlarının kuzeyine çekildiler. Kırgızların bu dönemde Wu-sun’ların
yaşadığı Işık Göl’ün kuzeyine doğru yayıldıkları ve Chih-ch’i’ye yenilince
tekrar eski yerlerine döndükleri anlaşılmaktadır.
553 yılında Gök-Türklerin başına geçen Mukan Kağan,
devletini hızla büyütmeye başlamıştı. 555’te doğudaki Kıtan kavminin
yenilmesinden sonra, onların kuzeyindeki Kırgızlar Mukan’a itaat etmişlerdi. 572 yılında Mukan Kağan
ölünce onun yas törenine katılan kavimler arasında Kırgızlar da vardı.
630’da Batı ve Doğu Gök-Türk devletleri yıkılarak Çin’deki
T’ang hanedanına bağlandıklarında Türk boyları bağımsız bir şekilde hareket
etmeye başladılar. 627’yi takip eden zaman sürecinde güç kazanan Sir Tarduşlara
bağlandığı anlaşılan Kırgızlar, onlar tarafından gönderilen bir ilteber tarafından
yönetiliyorlardı. Bu arada Gök-Türk beyi Ch’e-pi Tegin, Karluk ve Kırgız gibi
Türk boylarını kendine bağlayarak kuvvetlendi. Gök-Türk beyi 648’de başarısız
olup gücünü kaybedince Karluk, Sir Tarduş ve Buğu gibi Türk boyları Çin
imparatoruna elçi gönderip hediyeler sundular. Kırgızlar da bu esnada elçi
göndererek Çin imparatoruna kendi ülkelerinde yetişen mallardan hediyeler
sundular.
650 yılını takiben Çinliler tarafından Gök-Türk ülkesi
askerî valiliklere bölündüğü zaman Kırgız askerî valiliği de ihdas edildi.
Kırgız reisi iltebere “askeri vali ve sol savunma generali” unvanı verildi.
Kırgızlar 650-83 arasında, 708 yılında (ve 713-55 tarihleri arasında dört kez)
Çin’e elçi göndererek hediyeler sundular.
Orhun Yazıtları’nda Kırgız adı defalarca kaydedilmiştir. İlteriş Kağan’ın 692 yılında ölümünden sonra yerine geçen kardeşi Kapgan Kağan
devletini her alanda güçlendirmeye başlamıştı. Tonyukuk Yazıtı’ndan anladığımız
kadarıyla Çinliler, On-ok ve Kırgızlarla anlaştılar; On-ok ve Kırgızlar Altay
dağlarında oturacaklar, Çinlilerle anlaşıp Gök-Türk kağanı Kapgan’a
saldıracaklardı. Ancak, Kapgan ve Tonyukuk yönetimindeki Gök-Türk ordusu 696-97
kışında Kögmen Dağları’nı aşarak, Yenisey kollarından Anı Irmağı kıyısında
Kırgızları çok ağır bir bozguna uğrattı. Kırgız hanı da orada öldürüldü.
Kırgızlar, 708 yılında Çin’deki T’ang İmparatorluğu ile
temasa geçtiler. Bunun neticesinde Gök-Türk Devleti’ne karşı isyan etmiş
olmalılar ki, 710 yılında Bilge ve Kül Tegin kardeşler tarafından yeniden
mağlup edildiler. 731 yılında Kül Tegin öldüğü zaman cenazesine Kırgızlardan İnançu Çor gelmişti. Gök-Türk Devleti yıkılıp yerini Uygurlara bırakınca ilk kağan Bayan
Çor devletin birliğini sağlamak maksadıyla Kırgızlarla savaştı. 779 yılından
önce Bögü Kağan tarafından mağlup edilen Kırgızlar, onun yerine geçen Tun Bağa
Tarkan’dan da ağır bir darbe yediler. 800’lü yılların başında Kırgızların yine
Uygurlarla savaşıp yenildiklerini görüyoruz. Uygurlardan Kutlug Bilge Kağan,
Kırgızlar üzerine çıktığı seferde, onların reisini öldürdüğü gibi çok sayıda at
ve sığır ele geçirdi. Ayrıca Kırgızların Orta Asya’daki diğer boy ve
şehirlerle yaptığı demir ticareti Uygurların eline geçti.
Uygur hâkimiyeti döneminde Kırgız adı “sarı, kızıl yüzlü”
şeklinde ifade edilmektedir. Bu esnada Kırgızlar, yine de Karluk, Tibet, İran
gibi boy ve devletlerle münasebetlerini devam ettirdiler. Uygurlar, onların
reisi A-je’ya makam ve unvanlar vererek kendilerine bağlamışlardı. Uygur
Devleti zayıfladığında A-je kağanlığını ilan etti. Bunun üzerine Uygurlar bazı
kumandanlarını göndererek isyanı bastırmak istedilerse de Uygur kumandanları
kuvvetli Kırgız ordusuyla baş edemediler. Bu sırada Uygur kumandanlarından
Küllüg Bağa, Kırgız kağanı A-je’ya rehberlik ederek kendi kağanının merkezini
bastırttı. Yenilen Uygur kağanı Ho-sa öldürüldü (840). Diğer bütün Uygur
kumandanları ve teginleri de mağlup oldu. Uygurların altın otağı ve Çin asıllı
prensesleri Kırgızların eline geçti. Kırgız kağanı kendi hükümet merkezini
Uygur kağanının merkezine on beş günlük mesafede bulunan La o Dağı’nın güneyine
nakletti.
Kırgızlar, elde ettikleri bu büyük zaferden bir yıl sonra on
tarkandan oluşan bir elçi heyetini Çin’e gönderdiler. Uygurların elinden alınan
Çin asıllı prensesi iade edeceklerdi. Ancak, Uygur kağanı Üge, Kırgız elçilik
heyetini yolda bastı ve tarkanların hepsini öldürerek, Çin asıllı prensesi ele geçirdi.
Kırgızlar, yaklaşık bir asır süren Büyük Uygur Kağanlığı’na son vererek Ötüken
bölgesini ele geçirdikten sonra, 843 yılı başlarında Çin’e bir elçilik heyeti
daha yollayarak yeni kurdukları devletin tanınmasını istediler. 844’te
Çinliler, Kırgızlarla bir anlaşma yaparak Uygurlar ve Kara Arabalı kabilesini
cezalandırmayı kararlaştırdılar. Kırgız elçisi Tirek İnanç iki beyaz atla ve
mektupla Çin sarayına geldi. Elçiye son derece hürmetle davranılmış, şerefine
eğlenceler düzenlenmişti. Aradan geçen zaman içinde Çinliler verdikleri sözü
tutmayınca görüşmeler uzadı. Buna rağmen Kırgızlar kendi başbakanları Apa’yı
70 bin kişilik kuvvetle Shih-weilerin üzerine yolladılar. Shih-weiler yenildi
ve Uygurlar, Kırgızlar tarafından alınıp Gobi Çölü’nün kuzey taraflarına
götürüldüler. Dağlara ve ormanlara kaçan Uygurlar ise Doğu Türkistan istikametinde
ilerleyip Kuca civarındaki Uygurları idare eden Menlig Tegin’e bağlandılar.
860-73 tarihleri arasında üç defa Çin’e elçi gönderen
Kırgızlar, Budizm dinini öğreten klasik kitaplardan istemişler, ancak Çinliler
onları oyalamıştır. 863’te gelen Alp İnanç adlı Kırgız devlet adamı: “Bize
klasik kitaplar hediye etmenizi istiyoruz. Ayrıca her sene elçi göndererek
Çin’i gezmek ve Çin takvimini öğrenmek isteriz. Bundan başka An-hsi bölgesinden
itibaren bütün toprakları Çin hâkimiyetine döndürmek için Uygurlara taarruz ederek onları
cezalandırmamızı kabul etmenizi dileriz” demiş, fakat imparator bunu kabul
etmemişti.
îslam kaynaklarında Kırgızlar hakkında çok az malumat
vardır. İki yılda bir Kırgız ülkesinden Maveraünnehr’e kemin geldiğinden
bahsedilmektedir. Gelen mallar değerli kürkler, misk ve özellikle ok yapımında
kullanılan ağaçlardı. Oradan Kırgız ülkesine başta dokuma ürünleri ve birçok
ticaret malı giderdi. Kırgız kağanı, Kemcikeş adlı şehirde otururdu. Bundan
başka şehirleri yoktu. Kırgızlar ölülerini yakan tek Türk kavmiydi. Çadırlarda
ve keçeden kulübelerde oturur, ateşe taparlardı. Kürk, misk ve boynuz elde
etmek için avlanırlardı. Dîvânu Lûgâti’t- Türkte Kırgızların Türklerden
bir boy olduğu vurgulanmıştır.
Kırgızlar, Uygurlar üzerine başarılı seferler yapmış
olmalarına rağmen Moğolistan’da fazla kalamadılar. 960’lardan sonra doğudan
gelen Öngütlerin baskısıyla eski yurtlarına geri döndüler. Cengiz Han
döneminde hızla yükselen Moğol İmparatorluğuna bağlandılar ve Tanrı Dağları’na
göç ettiler. Bir kısmı eski yurtları Hakasya’da kaldı.
Kırgızların kanunları çok sertti. Savaştan kaçanlar,
memuriyetlerini iyi yapamayanlar, vatana ihanet edenler ve hırsızlık yapanlar
başı uçurulmak suretiyle cezalandırılırdı.
Orta Asya Türk Tarihi, Prof.Dr.Ahmet Taşağıl,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder