IV. yüzyılın ortalarına doğru Yunanistan 'ın en kuzeyinde yer alan ve o ana kadar tamamıyla marjinal bir konumda bulunan Makedonya, aralarındaki ihtilaftan çözüme kavuşturmayı başaramayan polislere üstünlüğünü kabul ettirir. Bu yükseliş, olağanüstü bir şahsiyet olup bir tek kendi oğlu, dünya fatihi İskender'in gölgesinde kalacak olan Kral II. Philippos'tan kaynaklanır. Nitekim Philippos durmaksızın yürüttüğü askeri ve diplomatik faaliyetler sayesinde yirmi yıl gibi bir sürede Yunan dünyasının tamamını kontrolü altına almayı başarır.
Philippos'tan Önce Makedonlar
Makedon (makednos = "yüksek yerlerde yaşayan, dağ insanı; uzun boylu insan olma ihtimali daha az) adı Yunanlar tarafından Yunanistan'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde ve Aksios ile Aliakmon nehirlerinin oluşturduğu düzlüklerde yaşayanlar için kullanılırdı. Kuzeybatı Yunan lehçesiyle konuşan bu halk -özellikle yönetici sınıfları- yüzyıllar boyunca maruz kaldığı kültürel etkileşim sürecinden dolayı Yunan hayat tarzını büyük ölçüde benimsemişti.
Homeros destanlarında yer almayan Makedonlar (bu durum Klasik çağda Yunanlıklarının tanınmasını olumsuz yönde etkileyecektir) muhtemelen M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren, atalarının Herakles olmasıyla ve Peloponnessos bölgesindeki Argos şehrinden gelmekle böbürlenen, Argeadai adlı bir hanedan tarafından yönetilir. Makedon krallarının soylarından dolayı Makedonlar MÔ V. yüzyıldan itibaren olimpiyat oyunlarına kabul edilmiştir. Antikçağda Makedonlarla Yunan dünyası arasındaki mesafeyi vurgulamak için Makedonların barbar olduğunu öne sürenler, kralın Makedon toplumunu nezdinde kadir-i mutlak olduğunun altını çizerdi. Örneğin Demosthenes, Philippos'un "her şeyin, apaçık ve gizli diplomasinin tartışmasız efendisi, hem strategos [komutan), hem efendi hem de haznedar" olduğunu söyler. Aslında elimizdeki bütün kaynaklarda Makedonları krallarıyla özdeşleştirme eğilimi görülür. Klasik çağla birlikte Makedon tarihinde MÔ y. 495-454 arasında kral olan Aleksandros I. Philhellenos'tan ("Yunanların dostu": aslında bu lakap bir Yunan hükümdarına çok da uygun değildi) itibaren çeşitli önemli krallar yer alır; MÖ y. 450-413 arasında kral olan II. Perdikkas, Peloponnessos Savaşında ustalıkla Spartalılarla Atinalılardan kurtulur, onu da MÔ 413-399 arasında kral olan Arkhelaos izler. Son yıllarda yürütülen ve Makedon Krallığının Philippos'tan önceki dönemi konusundaki belgelerin acıklı tablosuna büyük katkı sağlayan arkeolojik araştırmalar "merkezi iktidar, danışma kurulları ve yerel oluşumlar arasında çok daha gelişmiş bir siyasi-kurumsal işleyişin" varlığına işaret etmiştir (Manuela Mari).
Makedon toplumu konusunda fazla bilgi sahibi değiliz. Savaşçı tarafı güçlü olan bu feodal toplumda büyük toprak sahipleri olan kralın "yoldaşları" (hetairos) -Philippos zamanında birkaç yüz kişi- kralla yakın temas içinde yaşar, kendilerini ava ve tabii ki savaşa adarlar. Toprağı işleyip hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşan çiftçiler hakkında, büyük feodal beylerle bir bağımlılık ilişkisi içinde oldukları dışında fazla bir şey söylemek mümkün değildir. İskender, birliklerine yaptığı ve tarihçi Arrianos (y. 95- 180) tarafından aktarılmış olan ünlü bir konuşmada şöyle der: "( ... ) Babam Philippos başa geçtiğinde derbederdiniz, elinizde hiçbir imkan yoktu; giysileriniz deridendi ve çoğunuz dağlarda birkaç hayvan otlatıp onları korumak için komşu Illiryalılar, Triballiler ve Trakyalılarla mücadele eder, ama başarı elde edemezdiniz." Klişelerle dolu bu retorik kapanış konuşması bile bazı hakikatleri yansıtır.
II. Philippos'un tahta çıktığı anda Makedonların -rakipleri tarafından "barbar" olarak nitelenmenin yanı sıra- Atinalılar ve Yunan dünyasının geri kalan kısmı tarafından hor görüldüklerine hiçbir şüphe yoktur.
Sadece topraklarındaki kaynaklar açısından (gemiler için ahşap ve özellikle gümüş madenleri) ve Sparta veya Atina'nın Kuzey Yunanistan gibi öteden beri sorunlu olan bir bölgeyi kontrolleri altına almak için oynadığı karmaşık oyunlarda piyon olarak işe yarayan Makedon kralları güvenilmez olmakla, sık sık taraf değiştirmekle ve istikrarsız yönetimleriyle ün salmıştı. Makedon tarihinin en güçlü krallarından biri olan ve hem zeki bir yönetici hem de bir kültür hamisi olan Arkhelaos'un ölümünden sonra krallık iki uzun hanedan krizi sonucunda giderek zayıflamıştı; MÔ 359'da III. Perdikkas öldüğü zaman Khalkis yarımadasındaki şehirlerden oluşan, Olynthos'un liderliğindeki saldırgan birlik ile kuzeyde yaşayan Illiryalı ethnosların [ulus) aralıksız seferleri arasında sıkışıp kalan krallık, tarihinin en kötü dönemlerinden birini geçirmekteydi.
Il. Philippos
III. Perdikkas'ın oğlu Amyntas, tahta çıkamayacak kadar küçüktü. Hanedan meselelerinde daima belirleyici kararı veren ordu meclisi, Perdikkas'ın genç ağabeyi, Thebai'da birkaç yıl tutsak olarak kalmış olan Philippos'u kral naibi olarak atamaya karar verir. Philippos sadece 23 yaşındadır ve görevinin Amyntas'ın reşit olmasıyla sona ermesi gerekir. Ancak Amyntas hiçbir zaman başa geçmeyecek ve Philippos onun sarayda huzurlu bir hayat sürmesine izin verecektir; onu öldürtecek kişi İskender'dir.
"Avrupa asla Amyntas'm oğlu Philippos gibi birisini yaratamadı." Tarihçi Theopompos'un (MÔ y. 378-306) bu ünlü görüşü, bu şahsiyetin Yunan tarihine giriş şeklini yansıtır ve çok kişinin onunla hemfikir olduğu anlaşılmaktadır. Philippos vekaleti sırasında gerçekleştirdiği ilk eylemlerle, diplomasi sanatının en incelikli haliyle, yenilenmiş, son derece etkili bir ordunun savaş alanındaki kullanımına sırasıyla başvurabilecek, olağanüstü dinamizme ve zekaya sahip bir insan olduğunu gösterir.
Philippos'un kişiliği Şimdi, 23 yıllık krallığı Yunan dünyasının tamamını hakimiyeti altına almasına ve oğlu İskender'e ölümsüzlük kazandıran büyük girişimi için zemin hazırlamasına yeten bu adamın olağanüstü hikayesini inceleyeceğiz.
Krallığın İlk Yılları
Philippos'un kral olunca yaptığı ilk işlerden biri (tarihi ve yöntemi konusunda kesin bilgi sahibi değiliz), o ana kadar kralın yoldaşlarından oluşan süvariler açısından nitelikli, ama piyadeler açısından zayıf ve etkisiz olan Makedon ordusunu askeri bir reforma tabi tutmaktır. Bu reform sürecinin ayrıntıları belli değildir ve geleneksel anlatıma göre Philippos'un bu reform konusunda, Thebai'da rehin tutulduğu sıralarda Epameinondas'tan aldığı tavsiyelere çok şey borçlu olduğu kesin değildir. Her halükarda Philippos, çeşitli büyük çaplı değişiklikler sonucunda (savunma silahlarının hafifletilmesi, sarissa adlı mızrağın uzunluğunun altı metreye çıkarılması ve bunların yanı sıra askeri eğitim ve düzenleme alanında yüksek bir düzeye ulaşılması) ülkesini hellenistik çağda yaklaşık bir buçuk yüzyıl boyunca savaş alanlarında neredeyse yenilmez hale getiren Makedon phalanksının mucidi sayılmalıdır.
Askeri reformlar ve yeni kralın kişiliği, Makedonya'nın kısa sürede daha saldırgan bir tutum sergilemesine yol açar. Philippos kuzeydeki Illyria halkını yenilgiye uğrattıktan sonra, M.Ô 357'de Kuzey Yunanistan'ın kontrol altına alınması için temel önem taşıyan polislerden biri olan, Atinalılar tarafından Strymon nehrinin ağzında kurulan (MÔ 437), ama kısa sürede kurucularının elinden çıkan Amphipolis'i çabucak ele geçirir. Philippos bundan kısa bir süre sonra Khalkis şehirlerinin oluşturduğu birlikle bir antlaşma imzalar ve ordu meclisi tarafından tam yetkili kral ilan edilir (MÔ 356).
Philippos'un Makedonya'nın Ufkunu Genişletmesi
Philippos iki yıldan kısa bir sürede bireysel konumunu pekiştirdiği gibi krallıkta geniş çaplı reformlar yürütür, kuzeyde yaşayan halklara ve Khalkis Birliğine karşı verdiği mücadelelerle krallığın sınırlarını daha güvenli kılar. Bu noktadan itibaren Yunanistan'la ilgilenmek için güneye yönelmeye karar verir. Philippos ilk hedefi olan Thessalia'daki bölünmelerden yararlanarak bölgeyi kısa sürede kontrolüne alır, böylece Delphoi tapınağını denetimi altında tutan amphiktyonia konseyine girme imkanını elde eder. Tam o yıllarda konsey içinde, tapınağın kontrolü üzerinde hak iddia eden, hatta paralı askerlerinin maliyetini karşılamak için burada biriken devasa servetten yararlanmaya cüret eden Phokisliler ile, komşularının bu günahkar davranışını eleştiren Thebailılar arasında bir ihtilaf patlak verir. Atina ile Sparta Phokislilerin yanında yer alırken Philippos Thessalia'ın temsilcisi olarak tapınağı korumaya karar verir ve başlardaki bir bozgundan sonra (bilgi sahibi olduğumuz az sayıdaki bozgundan biridir)on Pedion yakınlarında yer alan unutulmaz bir muharebede Phokislileri yenilgiye uğratır (MÔ 352).
Savaş MÔ 346'da, adını Philokrates'ten (Atinalı bir siyasetçi) alan bir barış antlaşmasıyla sona erer ve yenilgiye uğrayan Phokisliler devasa bir tazminatı yıllık taksitler şeklinde ödemek zorunda kalırken Philippos amphiktyonia konseyinin açık ara en etkili temsilcisi haline gelir; bu bağlamda 346 yılında Pythia oyunlarının başkanlığına atanması sembolik anlamda büyük önem taşır. Philippos MÔ 352-348 arasında Delphoi tapınağıyla ilgili olaylara bir süre ara vererek Olynthos liderliğindeki Khalkis Birliğiyle hesaplaşmaya karar verir. Şehir uzun bir kuşatmadan sonra 348 yılının sonbaharında düşer, yerle bir edilir ve sakinlerinin büyük kısmı köle olarak satılır; Kuzey Yunanistan'ın siyasi bağlamı içerisinde Makedonya'ya gerçek anlamda alternatif oluşturan bir birliğin ardındaki asıl güç olan büyük bir polis böyle dramatik şekilde ortadan kalkar.
Demosthenes ve Philippos
MÔ 346'ya kadar Makedonya ile Yunanistan'ın büyük polisleri arasında doğrudan bir çatışma olmamıştır, 338' e kadar da olmamaya devam eder. Ancak bu durum, Yunanların Philippos'un yükselişine kayıtsız kaldıkları anlamına gelmez; Thebai uzun zaman Makedon kralının müttefiki olmaya devam eder, Sparta da Yunan siyasetinden neredeyse dışlanmıştır. Öte yandan büyük bir şans eseri, Atinalı siyasetçilerin bu yeni oluşum karşısındaki tavrı konusunda ayrıntılı bilgi sahibiyiz. Bunun nedeni, o yıllarda Atina halk meclisinin huzurunda yapılmış --özellikle tarihte Philippos'un en büyük muhalifi sayılan Demosthenes'e ait- bir dizi söylevin günümüze kadar ulaşmış olmasıdır (tabii ki bu söylevlerin yazılı versiyonlarına sahip değiliz, ama yayınlanmak üzere daha sonra elden geçirilmiş metinler muhafaza edilmiştir; elden geçirilmiş olmaları bazı sorunlara yol açar, ama tarihsel belge olarak değerlerini azaltmaz).
Philippos'a karşı söylevler (Phüippikoi) ile birlikte Demosthenes'in diğer söylevleri incelendiği zaman, bu büyük hatibin Philippos'un oluşturduğu tehdit konusunda Atinalıları ikna etmekte çok zorlandığı izlenimi elde edilir. Demosthenes'in baş rakibi Aiskhines (MÔ y. 389-314) başta olmak üzere birçok kişi yatıştırma politikasının daha uygun olacağını düşünür, bazıları ise Philippos'un gücünü hafife alarak onunla mücadele etmek için yüksek maliyetli ve zorlu seferlere hazırlanmayı uygun bulmaz; örneğin Demosthenes Olynthos'a yardım gönderilmesini savunan çeşitli söylevler sunar (Olynthiaka), ama halk meclisini ikna etmeyi başardığı zaman artık çok geç kalınmıştır.
Atina politikası gibi karmaşık bir gerçeklik konusunda elimizdeki eksik, muğlak, hatta apaçık şekilde taraf tutan kaynaklar temelinde bir karara varmak kolay değildir. Demosthenes'i Yunan özgürlüğünün kahraman, ama talihsiz savunucusu veya tam tersine, dünyanın değişmekte olduğunu anlamamış, demokratik polis gibi zamanı geçmiş bir gerçekliği savunmakta direnen, yolsuzluğa bulaşmış ve huysuz, değersiz bir avukat olarak gören abartılı yargıları bir yana bırakabiliriz.
Demosthenes son derece zeki bir siyasetçiydi ve Philippos'un bu kadar başarılı olmasının ardındaki süreçleri -eylem hızı, siyasi dinamiklerin kavranması, diplomatik zekası ve etkileyici imajının "medyatik" etkileri- anlamayı başarmıştı. Philippos'un çok tehlikeli bir rakip olduğunu düşünmekte haklıydı; ama Makedon kralıyla anlaşmaya varmaya çalışan herkesin Atina'ya ve genel anlamda Yunanlara ihanet ettiğini düşünmekte haksızdı, çünkü iki karşıt taraf arasında bile söz konusu olan bazı tutumlar iyi niyetle bakıldığında kabul edilebilir. Demosthenes dünyanın nasıl değişeceğini bilmiyordu, ama rakipleri de bilemezdi; sonuçta ne olduğunu bildiğimiz için biraz avantajlı bir konumda olduğumuzu unutmamalıyız. Atina'nın yenilgisinden yıllar sonra Atina halkı, Demosthenes'in eski rakibi Aiskhines'i konuyla hiçbir ilgisi olmayan, ama sonuçta bu iki adamın faaliyetleri konusundaki görüşleri temel alacak bir davayla ilgili olarak yargılarken Demosthenes'i galip ilan edecektir. Demosthenes oyların yüzde 80'ini elde eder, bu da zamanının göstergelerini ve hemşerilerinin isteklerini o kadar yanlış bir şekilde yorumlamadığı anlamına gelir.
Nihai Safha: Yunanistan'ın Fethi
Çoğunluk, Philokrates Barışının Yunan dünyasına uzun süreli bir huzur getiremeyeceğinin bilincindeydi. Nitekim şiddetli bir gerilim döneminden sonra MÔ 341 'de husumet yeniden baş gösterir. Bu sefer nihai olmak üzere bir çatışma vesilesi sunan yer, yeni Delphoi tapınağıdır. Amphissalı Lokrisliler, tapınağa ait topraklarda kaçak olarak tarım faaliyetleri yürütmekle suçlanır; Atina onları savunur, Philippos ise cezalandırılmaları gerektiğine karar verir. MÔ 339- 338 arasında yürütülen hararetli müzakereler sonucunda o ana kadar Makedonya'nın yanında yer almış olan Thebai, Atina'nın tarafını tutmaya başlar. Büyük ölçüde Demosthenes'e atfedilebilecek olan başarılı diplomatik müzakereler yeterli olmaz ve 338 yılının Eylül ayı başlarında Boiotia'nın Khaironeia şehri yakınlarında gerçekleşen çarpışmada, sol kanadı Philippos'un o dönemde on sekiz yaşında olan oğlu İskender'in komutasında olan Makedon ordusu bir miktar zorlukla da olsa müttefik orduya üstün gelmeyi başarır.
Atinalılar dehşete kapılır, bazıları savunma hazırlığı olarak köleleri serbest bırakmayı bile düşünür, ama Philippos intikam arzusu göstermez. Philippos'un faaliyetleri diplomatik alana odaklanır; genel bir barış ilan ettikten sonra polislerin büyük kısmının temsilcilerini Korinthos'ta toplar ve kendi liderliğinde bir birlik kurar (Korinthos Birliği, MÔ 337). Birliğin amacı, Perslere karşı yürütülecek bir sefer için bütün Yunanları bir araya getirmektir. Şaşırtıcı bir şekilde Atina'nın demokratik yapısını muhafaza etmesine izin verilir; hatta şehir bu dönemde, mükemmel bir mali idareci olan Lykourgos'un (Mô y. 390-325) liderliğinde yakın tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşayacaktır.
Philippos'un Ani Ölümü
Kırk beş yaşlarına gelmiş olan Philippos'un Yunanistan'ın tamamını kendi iktidarında birleştirmek gibi olağanüstü bir sonuç elde ettikten sonra (tabii siyasi açıdan birleşmemiştir; ulus kavramı o dönemde henüz bilinmez) en önemli amacı, Pers İmparatorluğuna karşı büyük bir sefer düzenlemektir. Bu, Yunanistan'ın barışa kavuşması idealini gerçekleştirmeye çalışanların bir süredir planlamakta olduğu bir şeydi ve Philippos da bu planı en azından MÔ 34l'den beri yapmıştı. MÔ 336 yılının ilkbaharında Philippos'un en güvendiği komutan olan Parmenion (MÔ y. 400-330), Asya'yı istila edecek olan ordunun öncü kuvvetleriyle yola çıkar. Ancak 336 yılının sonbaharında Philippos, kızı Kleopatra'nın Aleksandros Molossos'la (MÔ y. 362-330) evleneceği, gün, Aigai'da Pausanias adlı bir muhafızı tarafından öldürülür. Bu cinayetin ardında Philippos'un karısı ve İskender'in annesi Olympias'ın mı (MÔ y. 375-316), yoksa bizzat İskender'in mi parmağı olduğu, antikçağdan beri süregelen olan bir şüphedir ve günümüzde bile çözüme kavuşturulamamıştır.
Antik Yunan, Ed: Umberto Eco, 2012, Alfa Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder