Rusya Tarihi Giriş

Bin yılından kısa bir süre önce, Orta Dinyeper ve Yukarı Volga arasında kurulmuş olan Rus devletinin kaderi, uzun süre Avrupa'nınkinden ayrı kaldı. XIII. yüzyılın ortalarından XV. yüzyılın sonuna kadar Tatar boyunduruğu altında kalan Rus toplumu, Kilise'nin yönlendirmesiyle, zengin geleneklere sahip bir topluma dönüştü. Gogol’dan Çehov'a, XIX. yüzyıl Rus yazarları, toplumun yüzyıllarca süren durağanlığım (serfliğin kaldırılması ancak 1861'de gerçekleşebilmiştir) çarpıcı bir biçimde dile getirdiler. Ama bununla birlikte, XX. yy'ın başlarında bir şehir proletaryasının ortaya çıkması, dört yüzyıllık otokrasi rejimine son verecek olan 1917 Rus Devrimi'nin nesnel koşullarını yaratacaktır. Axis

MÖ II. binyılda, Slavların ataları olan Hint-Avrupa halkları, Dinyeper havzasında (bugünkü Ukrayna) ve Vistül bölgesinde (bugünkü Polonya'nın bir bölümü) yerleştiler. Bu halklar, MÖ I. binyılın ortalarından itibaren, Orta Asya steplerinden gelen halkların (İskitler, Sarmatlar veya Alanlar gibi İran kökenli Hint-Avrupalılar, daha sonra Hunlar, Avarlar ve Moğollar) ve Batı Av­rupalı Hint-Avrupa halklarının (Keltler, daha sonra Germenler) art arda gelen saldırılarıyla karşı karşıya kaldılar. Ve böylelikle, Ostrogot kralı Hermanaric M.S. IV. Yy.da, Ukrayna'yı da kapsa­yan ve Batı'dan Karadeniz'in kuzeyine dek uzanan geniş bir im­paratorluk kurdu.

V. yy'da gerçekleşen Hun akınları Slav grupla­rın dağılmasını hızlandırdı: bir grup kuzeye (Baltık bölgesine) ve kuzeydoğuya (tayga düzlüklerine) kaydı ve buralarda Baltık ve Fin-Ugor halklarına karıştı- diğer bir grup ise Batı'ya ve Balkanlar'a doğru yayıldı.


Bu sırada, VIII. yy'daki, yayılma alanı güneyde Dinyeper Havzasına, kuzeyde Ladoga Gölü, kuzey-doğuda  Yukarı Volga'ya uzanan Doğu Slav boyları arasındaki birlik sağlanmıştı.
IX. yy'da kendilerini ticaret ve silahla yavaş yavaş kabul ettiren Viking denizcileri (Varegler), Doğu Slavlarının arasına sızmaktaydı. Slav şehirlerinden (Novgorod, Smolensk, Kiev) haraç toplayan ya da bu şehirlerde paralı askerlik görevi yapan Varegler, ülke çapında bir savaşçı prensler hanedanlığı kurmuşlardır. Rurik, 862'de Novgorod çevresindeki kuzey toprakları arasında birlik sağlamıştı; halefi Oleg Güney'i istila ederek 882'de Kiev' başkent yapmıştı.


İlk Rus devleti
Tarihçiler, Ruslara, ilk devlet yapısını öğretenlerin Normanlar olup olmadığını tartışırlar; Rurik Hanedanlığından övgüyle sözeden Ortaçağ kaynaklarına göre, Ruslar 862'de «Vareglere bir çağrı»da bulunmuştur. Karşıt görüş ise, Doğu Slavları arasında daha önce gelişmiş sosyopolitik örgütlenme modellerinin var olduğunu savunur. Her halükârda IX. yy'ın sonlarında Kiev civa­rında Rus isimli bir devlet ortaya çıkar. Axis

Rurik hanedanının veraset sistemi Rus topraklarının çekirdeğini oluşturan Kiev, Çernigov ve Pereyaslavl prensliklerinin bö­lünmezliğine, bütün hanedan üyelerine top­rak verilmesine, büyük prens unvanının yaş sırasına göre kardeşlere ve en küçük kar­deşten de en büyük yeğene geçmesine da­yanıyordu. Her prensin çevresinde, belirli arazilerin gelirleri karşılığında askeri hiz­met veren boyarlar yer alıyordu. Hıristiyan­lığın etkisi altında biçimlenen Rurik yöne­tim sistemi ve kültürü, Slav geleneklerinin bir ölçüde sürmesine karşın belirgin bir Bi­zans damgası taşıyordu. A.B.
 





Veraset rejiminin de körüklediği kardeş kavgaları nedeniyle içerden parçalanmış olan Kiev devleti, 980 yılına kadar, Polonya­lıların, İskandinavların ve bozkır göçebelerinin tehdidi altında kalmıştır. Daha sonra, I. Vladimir (980-1015) ve Bilge Yaroslav (1019-1054) gibi büyük prenslerin hükümdarlığında ülke, kültü­rel ve siyasî anlamda en parlak devrini yaşamıştır. Kiev'in çök­mesi, XI. yy'ın sonunda başlamış, XII. yy'ın ikinci yarısında, devletin bağımsız prensliklere bölünmesiyle son bulmuştur.


İktidarları, askerî güce dayanan Kiev prenslerinin çevresinde, verdikleri hizmet karşılığında geniş arazilerle ödüllendirilen, si­lah arkadaşları, boyarlar yer almaktaydı. Bu güçlü toprak aristok­rasisi (prensin çevresinde bir boyarlar meclisi oluştururlar) köy­lülerin emeğiyle geçinmekteydi ama köylülerin büyük bir bölü­mü yine de serbest kalmaktaydı.

Birbirine oldukça yakın olan şehirlerde (ortadaki ahşap bir ka­le çevresinde kurulmuş büyük kasabalar, kremi ya da kremlin) çok yönlü bir ekonomik etkinlik görülmekteydi. En önemli kentler olan Novgorod, Pskov ve Kiev, genelde «Varegleri Eski Yunan'a götüren yol» diye bilinen güzergâh üzerinden, Bizans'la (907, 911, 945 ve 971 yıllarında ticarî anlaşmalar imzaladığı) ticaret yapmaktaydı.


Konstantinopolis (İstanbul) . 860'ta, tarih sahnesinde ilk kez görünen bir halk tarafından kuşatıldı: Ruslar. Norman ve Varegler tarafından sömürgeleştirildiklerinde ilk siyasî örgütlenmeyle tanışan bu Slav halkı, Kiev etrafında yerleşmişti. Bizans İmparatorluğu'nu istila etmek niyetinde değildiler. Bunun yerine Yunanlılarla bir dizi ticaret an­laşması imzaladılar (907-911; 945; 971). Bu anlaşmalar İs­kandinavya ile Bizans arasında önemli ticaret ilişkilerinin ge­lişmesine yardımcı oldu. X. yy'da Kiev Devleti, steplerdeki Hazar Türk İmparatorluğu aleyhine gücünü geliştiriyordu. Buna koşut olarak Bizans'ın ihtişamına hayran Rus prenslerinin nezdinde Bizans împaratorluğu'nun çe­kiciliği de artmaya devam etti. Yunanlıların ve Romalıların gi­remediği bu bölgede Bizans'ın kazandığı saygınlık, Kiev Prensi Vladimir'in (980-ykl. 1015) Hı­ristiyanlığa geçmesinden ve 988'de « Rusya »nın vaftiz ol­masından ileri geliyordu.

Bilge Yaroslav döneminde (1019-1054) Rusya, oraya sı­ğınmış Bulgarlar aracılığıyla Kiril alfabesiyle tanıştı. Ancak Yaroslav'dan sonraki iktidar mü­cadeleleri nedeniyle Kiev Rusya'sı, 1150'den sonra bağımsız prensliklere bölündü. Kuzeydoğu prenslikleri, özellikle 1169'da Kiev'e saldıran Vladimir-Suzdal'ın Prensliği, ikinci Rus devletinin doğum yeri olacaktı. T.L.

Doğu Slavların Hıristiyanlığı kabul etmesi, hiç kuşkusuz bu dönemin en önemli olayıydı. 989'da prens Vladimir «tüm Rus­ya'yı vaftiz ettirerek» halkına, siyasî birliği oluşturacak ve kültü­rel gelişmeyi sağlayacak bir ulusal din sunmuştu: Kiril ve Metodist rahiplerinin yarattığı alfabe (kiril alfabesi) sayesinde Slav di­line çevrilen kutsal kitaplar; Konstantinopolis'te (istanbul) şekille­nen kilise hiyerarşisinin ülkeye gelmesi; XII. ve XIII. yy'da Bizans üslubunda (Kiev Svyatoya Sofiyası, Novgorod Svyatoya Sofiyası, Vladamir Hz. îsa) taş kiliselerin yapılması.
Sonuç olarak, Kiev Devleti, Hıristiyanlık sayesinde, Avrupa ile diplomatik ilişkilere girer (Prens Yaroslav'ın kızı Anna, 1040 yılında, Fransa kralı I. Henri ile evlenir). Ama yine de, nüfusun tamamının hıristiyanlaştırılması için birçok yüzyılın geçmesi gerekmiştir ve putperest ge­leneklerin, son zamanlara kadar Hıristiyanlığın içinde yaşatılma­sı, Rus kültürünün en çarpıcı özelliklerinden biri olmuştur.



Kiev'in gerileme sürecinde Rus topraklarında yeni güç odakları öne çıktı. Bunlardan biri, en önemli ticaret merkezi konumu taşı­yan Novgorod kentiydi. Hansa Birliği'yle sı­kı ilişkiler içinde olan ve Suzdal bölgesini bir hinterlant olarak kullanan Novgorod'un yönetimi ticaretle uğraşan güçlü boyar aile­lerinin elindeydi. Rus topraklarının kuzey­batısındaki Smolensk, Polotsk, Turov ve Pinsk prensliklerinin daha çok batıdaki ka­ra ticaret yollarıyla bağlantısı vardı. Bu prenslikler 14. yüzyıl başlarında, daha sonra Polonya Krallığı'na katılan Litvanya Gran-düklüğü'nün denetimine girdi. Tarımın son derece gelişmiş olduğu güneybatıdaki Ga-liçya ve Volinya prenslikleri, 12. yüzyıl son­lannda birleşerek güçlü bir devlet durumu­na geldi. Ne var ki iç çekişmeler ve Macaris­tan'ın müdahaleleri yüzünden zayıflayarak 1240'ta Moğol istilasına boyun eğdi. Daha sonra Volinya Litvanya'ya, Galiçya ise Po­lonya'ya bağlandı.


Moğol egemenliği altında
XII. ve XIII. yy'larda, şehir prenslikleri arasındaki savaşlar ve ekonomik gerileme nedeniyle zaten zayıf düşmüş Kiev Devleti, iki dış tehlikeyle karşı karşıya gelmişti. Batı'da, Tötonlar (Livonyalı Alman şövalyeler) Baltık ülkelerindeki Rus şehirlerini tehdit etmekteydiler; ilerlemeleri, 1242'de, Çudlar gölü üzerinde, prens Aleksandr Nevskiy tarafından durdurulmuştu. Doğudan gelen Altınordu Moğolları (ya da Tatarlar) 1236-1240 yılları arasında tüm ülkeyi yakıp yıktılar, kuzey ve kuzeydoğu Rus toprakları üzerinde iki yüzyıllık bir hakimiyet kurdular. Bu arada, Ukrayna ve bugünkü Beyaz Rusya toprakları (ilk Rusya'nın en büyük bö­lümü) Tatar boyunduruğundan kurtulmuştu; bu bölge önce Litvanya'ya (XIII. yy-XIV. yy), sonra da Litvanya ile birlikte, XVII. yy'a kadar ortak bir kaderi paylaşacakları Polonya'ya katılmıştı.

Moğol istilası, Rusya nüfusunun ve ekonomisinin gelişmesini kaba kuvvetle durdurmuştur: şehirler yıkılmış (dokunulmadan kalan Novgorod hariç), insanlar öldürülmüş, geleneksel ticaret yolları kesilmişti. Moğol bir valinin otoritesi altına giren toprak­ların tamamı, vergilerin toplanmasını ve merkeze ulaştırılmasını çok iyi düzenleyen işgalci yönetime, ağır bir haraç ödemek zo­rundaydı. Çeşitli Rus prensleri (devletin siyasî ağırlık merkezinin kuzeydoğuya kaydığı XII. yy'da, Vladimir Suzdal, 1169'd Kiev'in yağmalanmasından sonra, en güçlü prenslik haline gelmisti) veraset haklarını ve büyük-prenslik payelerini garanti eden, bir yarlıyk (ayrıcalık belgesi) almak için yalvarıp yakarmaya, Aşağı Volga üzerindeki Tatar başkenti Saray'a gider hale gelmişti.

Geniş Moğol İmparatorluğu'nun batı kesi­mini devralan Cuci'nin soyu tarafından ku­rulan Altın Orda Devleti, vergiye bağla­dığı Rus prenslikleri üzerinde dolaylı bir de­netim oluşturmakla yetindi. Urallar'ın batı­sındaki Slav topraklarında yönetim ve mali­ye işleri daha çok bölgenin Türk komutanlarına ve Müslüman tüccarlarına bırakıldı. Altın Orda'nın altın çağını yaşadığı Özbek Han döneminde (1313-41) ulaşılan siyasal ve ekonomik güç, onun oğlu Canı-Bek Han'ın ölümünü (1357) izleyen iç kanşıklıklarla sarsılmaya başladı. Batıdaki Tatar beyleri başkaldırırken, Rus prenslikleri de bağımsızlaşmaya yöneldi. Mamay komutasındaki Altın Orda kuvvetleri 1380'de Mos­kova'nın başını çektiği Rus prensleri karşısında yenilgiye uğradı. Timur'dan destek görerek merkezi otoriteyi yeniden sağlayan Toktamış Han (hd 1380-96) Rus prenslikle­rini sindirdi, ama çok geçmeden Timur'la anlaşmazlığa düştü. Timur ordularının 1391 ve 1395'te giriştiği seferler Altın Orda'ya ağır bir darbe indirdi. Bir daha eski gücüne kavuşamayan Altın Orda'nın bıraktığı boş­luk, bölgede üstünlüğü ele geçirmeye yöne­lik yoğun bir mücadele getirdi. Bu mücade­lede öne çıkan başlıca güçler Moskova ve Litvanya ile Kırım ve Kazan hanlıkları oldu.

XIII. ve XIV. yy'lar boyunca yarlıyk'i edinme savaşı, Suzdal, Tver ve Moskova prensliklerini, birbirine düşürdü. Bu dönemde sadece Kilise (din adamları her türlü yükümlülükten muaftı ve Altınordu devleti ibadet özgürlüğünü tanımıştı) ortak bir kültür mirası duygusunu koruyarak, birlik ruhunu sürdürmüştü.


Sonunda, XIV. yy'da, Moskova (Moskova adının kullanıldığı ilk yazılı belge 1147 tarihlidir) Suzdal'ın yerini alır. Hanedanlığı­nın istikrarından, siyasî ve iktisadî gelişmişliğinden ve Kilise des­teğinden güç alan Moskova Prensliği, kendini Tatarlara karşı sa­vaşmaya hazır hisseder. 1380’de prens Dimitriy Donskoy, Volga kıyılarındaki Kulikovo savaşını kazanır; her ne kadar devamı gelmese de, bu zafer Moğolların yenilmezlik efsanesine son ver­miş ve Moskova prenslerine çok büyük bir prestij sağlamıştır ki onlar da bundan siyasî olarak yararlanmasını iyi bilmişlerdir.



Moskova Devleti'nin yükselişi
Rus topraklarını Moğol boyunduruğundan kurtaran büyük-prens III. Ivan (1462-1505) olmuştur. Altınordu Devleti'ne bağlılığına son verdiğini resmen açıkladıktan sonra, 1480 yılında, Ta­tar ordularını ezip geçmiştir. Bu sırada, çeşitli Rus şehirlerini ve prensliklerini egemenliği altına almıştır: 1478’de Novgorod (ba­ğımsız şehir), 1485'te Tver, 1503'te Ryazan Prensliği'nin büyük bir bölümünü. «Bütün Rusya'nın prensi» olduğunu söyleyen III. Ivan kendini, Konstantinopolis'in (İstanbul) fethinden de (1453) yararlanarak, Bizans împaratoru'nun mirasçısı ve Ortodoks âle­minin gerçek hamisi (Moskova «üçüncü Roma» olacaktı) olarak ilan etti; çevresinde, onu yüceltecek, aşırı debdebeli bir saray ritüeli oluşturdu. III. Vasiliy (1505-1533) ve ilk kez kendini «çar» ilan eden IV İvan (Korkunç; 1547-1584), ülkeyi, Moskova ve kendi büyük prenslikleri etrafında birleştirme ve merkezîleştir­me işini sürdürdüler.

Moskova, IV. İvan'ın 1533'te tahta gelmesiyle birlikte her zamankinden çok daha büyük jeopolitik ve dini amaçlar edindi. Büyük  Novgorod cumhuriyetinin fethi ve asimilasyonu tamamlanmıştı ve Moskova sadece Kiev Rusya'sının halefleri arasında değil, bütün Hıristiyan güçlerin arasında önemli bir güç olarak kabul edilme iddiasını genişletmekteydi. Fakat aynı zamanda aşın kırılgan bir yapıya sahipti ve güvenliğini artırmadıkça ne Asya' da ne de Avrupa' da büyük bir güç olması hiçbir şekilde mümkün değildi. Baltık bölgesinde Töton şövalyeleri hala önemli bir güçtü; Danimarka ve İsveç ise yükselen hırslı güçlerdi. Batıda, topraklarının genişliği anlamında Rusya'ya yakın ama ondan çok daha verimli topraklara sahip ürkütücü bir rakip olan Litvanya vardı ve Kiev'in mirasçısı olduğuna dair iddiaları Moskova'nın iddiaları kadar ikna ediciydi. Üstelik Litvanya, Polonya Katolik Krallığı tarafından desteklenmekteydi. Birlikte düşünüldüğünde bu iki ülke toprakları, Avrupa'daki en geniş topraklardı.

Bir de, Altın Ordu'nun mirasçıları olup, Müslüman toplumlara  sahip, artan bir biçimde yerleşik yaşam tarzını benimseyen fakat  hala göçer atalarının vurucu gücünü barındıran, bazı açılardan yukarıdaki devletlerden çok daha tehlikeli olan Kırım Hanlığı, Nogay Hanlığı, Sibirya, Kazan ve Astrahan hanlıkları vardı. Arkalarında, Balkanlar'ı yönetimi altına aldıktan ve İstanbul'u (Bizans'ı)  fethettikten sonra ününün ve gücünün doruğuna çıkan, Ortadoğu'nun en güçlü devleti Osmanlı İmparatorluğu vardı. Sürekli hareket halinde olan Kırımlı Tatar atlılarına karşı açık güney bozkır  sınırlarını savunmak demek, henüz küçük bir nüfusa ve oldukça demekti.

lvan'ın tahta çıktığı 1533 yılındaki şartlar, Moskova'nın dış tehditlere rağmen hala kendisini içten içe parçalayabilecek durumda  olduğunu göstermesi açısından önemlidir

Rusya Tarihi, Geoffrey Hosking


Rus toprakları XIV. yy'ın sonundan başlayarak belli bir de­mografik ve ekonomik yenilenme yaşadı. Aslen Kilise ve boyar­ların elinde olan, votçina (babadan oğula intikal eden yurtluk) tar­zındaki büyük mülkiyet yaygınlaşmaya devam etmişti. Pomesti'de (büyük prensin kendi adamlarına verdiği yurtluk) gelişme­ye başlamıştı. Bütün bu topraklarda köylüler, angaryaya ve aynî vergi ödemeye mahkûm edilmişti. Sadece, Büyük Kuzey'deki sömürge cephelerinde ve prense ait topraklarda çalışan köylülerin bazı özgürlükleri vardı. Bu arada, önemli bölgesel ticaret merkezleri haline gelen şehirler, gelişmekte ve güçlenmekteydi (kreml'ler giderek taştan yapılıyordu).

Moskova ve çevresi çekici bir kültür merkezi haline dönüştü (XV. yy'ın başında Andrey Rublyov, burada yaklaşık kırk kadar ikona yapmıştır). Şehir Vasily Blajenniy Kilisesi gibi zengin dinî yapılarla donatıldı, Kremlin güzelleştirildi. Dönemin, henüz sı­nırlı sayıdaki, edebî eserleri otokratik merkezileşmeye övgüler düzmekte, Moskova prenslerinin efsanevî atalarını yüceltmekte (Augustus'un Halefleri Söylencesi) ve Tatarlara karşı sürdürdükleri kahramanlık savaşlarını göklere çıkarmaktadır.


Karışıklık dönemi ve Romanovların tahta çıkması
1598'de, Korkunç İvan'ın en küçük oğlu I. Fyodor'un ölümü, neredeyse Rusya'nın tamamen çökmesine yol açacak bir siyasî ve toplumsal kargaşa dönemini başlatmıştı. Hanedanlığın zayıf düşmesi, devletin başında bir taht karmaşasının yaşanmasına yol açmıştı: Boris Godunov (1598-1605) gibi bazı çarlar zemski sobor (din adamlarının, boyarların ve askerî görevlilerin temsilci­lerinin [Kazaklar] ve şehir sakinlerinin bir araya geldiği ülke meclisi) tarafından seçilmekte ya da Korkunç îvan'ın aslında sür­günde ölen oğlunun adını kullanarak, başa geçen iki sahte Di­mitriy gibi, bazıları da zorbalıkla çar olmaktaydı. Bu siyasî karı­şıklık ortamında, 1601-1603 arasında korkunç bir açlık çeken Rusya, köylü ayaklanmalarıyla sarsılmaktaydı ki bunların en kö­tüsü Bolotnikov önderliğindeki 1606-1607 ayaklanmasıydı. Po­lonya ve İsveç'in saldırılarına uğrayan ülke 1612-1613'te yurtse­ver bir diriliş yaşadı: kitlesel bir seferberlik örgütleyen Minin ve Pojarskiy'nin yönetimindeki Moskova halkı Polonyalı işgalcileri püskürtmüştü. Axis

Yararlanılan Kaynaklar:
  • Axis 2000
  • Ana Brittanica
  • Thema Larousse
  • Memo Larousse
  • Times Dünya Tarih Atlası






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder