Yüksek Ortaçağ






Tapınak Şövalyeleri 1300






























ORTAÇAĞ AVRUPASI VE ÜNİVERSİTELER
Burçin Erol (Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü)

Ortaçağ 476’da Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden kuzey Avrupa’da Rönesans’ın başlangıcı olarak kabul edilen 1500’lere kadar oldukça uzun bir dönemi kapsar. “Ortaçağ” dönem olarak kendini bu isimle anmamıştır; daha sonraki dönemler yani Rönesans ve daha sonra Aydınlanma dönemi bu adı ona uygun görmüştür. Örnek alınan ve yoğun bir şekilde incelenen Klasik Çağ ve yine bir anlamda klasiklere dönüş ve hümanizma çağı olarak tanımlanan Rönesans dönemi arasındaki pek de önemsenmeyen ve çoğu zaman da haksız yere karanlık çağ olarak nitelenen bu döneme, iki temel çağ arasında kalması nedeniyle bu isim uygun görülmüştür. Ortaçağ’ın uzun bir dönemi ve bütün Avrupa’yı tanımlaması dolayısıyla her yapılan genellemenin tüm dönem ve kapsadığı bütün bölgeler için aynı geçerlilikte olması beklenmemelidir. Ayrıca bu isimlendirme ve tanım Avrupalılar için ve Avrupa’daki koşulları tanımlamak için Avrupalılar tarafından yapılmıştır.

Heer’in de dikkat çektiği gibi Ortaçağ kurumlarından önemli bir kısmı günümüze kadar gelebilmiştir; monarşi, parlamento, Katolik Kilisesi, jüri sistemi ile yargılama kurumları gibi günümüze ulaşan ve Ortaçağ Avrupası’nın bir ürünü olan üniversiteler de bu dönemde ortaya çıkmışlardır . Yunan ve Roma döneminde yüksek öğretim olmasına rağmen üniversite olarak tanımlanabilecek bir kurum bulunmamaktaydı (Haskins 1) Üniversiteler XII yüzyılda ortaya çıkmıştır, bundan önceki dönemde eğitim manastırlarda ve katedral okullarında yürütülmekteydi.

 Ortaçağ üniversiteleri bugünkü alışıldık tanımın aksine insan unsurunun temel alındığı bir kurum olup çok uzun süre yerleşik binaları, mekânları, kütüphaneleri olmayan, eğitmen, öğrenci ve şehir arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve eğitmenlerle öğrencilerin haklarının korunması prensibi üzerine kurulmuş loncalardı.

Aslında üniversiteler kendiliğinden oluşmuş ve zamanın ihtiyaçları ve olumlu şartları içinde şekillenmiş kurumlardır. Üniversitelerin bu yüzyılda ortaya çıkması belli koşulların bir araya gelerek uygun ortamı yaratması sayesinde olmuştur Bu koşullar şöyle sıralanabilir. Dış saldırıların ortadan kalkması, daha düzenli yönetimin sağlanması, ekonomik kalkınma ve gelişme, şehirleşme ve bunlara ilave olarak Yunan ve Arap dünyasından gelen bilgi ve Avrupa’da uyanan öğrenme ve bilme isteği (Hunt 148)

Karolenj dönemi, Avrupa’nın oldukça büyük bir bölgesinde idari bütünlük oluşturmuş ve Şarlman’ın çeşitli reformları ve sarayında topladığı zamanının bilginleri ile devlet idaresi için daha bilgili insanların yetiştirilmesini sağlamıştır. Daha önceki döneme kıyasla büyük göç hareketlerinin durmuş olması da büyük dış tehditler ve savaşların azalmasını sağlamıştır Nispeten daha huzurlu bir döneme girilmesi sosyal ve kültürel gelişmelere büyük katkıda bulunmuştur Bu şartlara paralel olarak X. yüzyıldan itibaren çeşitli faktörlerin katkısıyla önemli ekonomik gelişmeler olmuştur Gimpel’ın de dikkat çektiği gibi Ortaçağ insanının yaşam düzeyini ve kalitesini iyileştiren zincirleme gelişmelerden söz edilebilir

Öncelikle, daha elverişli iklim koşulları ormanlık alanlardan tarım alanları açılmasını ve tarım ürünlerinin geliştirilmesini olumlu yönde etkilemiştir (31) Tarımsal devrimin ikinci halkası artan enerji gücü açısından yararlanılması ile verimin artırılması olmuştur Buna ilâve olarak Cistercian ve Benediktin tarikatlarının manastırlarında geliştirilen ve bu devrimin diğer önemli faktörleri olan tarımda ikili ve üçlü dönüşümlü ürün ekimi sisteminin kullanılması, gübreleme tekniklerinin ilerlemesi ve yeni tekerlekli pulluğun kullanılması ile tarımda verimin artılması ekonominin gelişmesini ve toplumun daha iyi beslenmesini sağlamıştır (38, 40, 50) Daha iyi yaşam koşulları da Avrupa’da nüfusun artması ve şehirlerin gelişmesindeki ana faktördür (Gimpel 50-56). Ekonomik gelişmeler sayesinde Roma İmparatorluğu’ndan sonra hızla gerilemiş ve nerede ise yok olmuş olan şehirlere canlılık gelmiş ve bunlara ilave olarak yeni şehirler ortaya çıkmaya başlamıştır.

Le Goff bilgi ve öğretimin profesyonelleşmesinin ancak kentlerin ortaya çıkmasıyla mümkün olabildiğini vurgulamaktadır. Şehirlerdeki mesleki ihtisaslaşma, üyeleri arasında dayanışmayı geliştirme, onları kollama ve koruma, eğitime ve denetleme gibi işlevlerin yürütülmesi loncaların çatısı altında gelişmiştir.  Eğitim ve bilginin ihtisaslaşması da bır fikir zanaatkâr birliği olarak tanımlanmaktaydı. Ortaçağ’da üniversitas kelimesinin evrensel bilgi gibi bir anlamı yoktu, Latince üniversitas lonca veya herhangi bir tur birlik anlamına gelmekteydi (Heer 242, Coulton 394) Bu tür birlikler şehirleşme ile ortaya çıkan mesleki birliklerdi fakat üniversiteler özellikle hocaların veya öğrencilerin ortak çıkarlarını kollamak, güvenliklerini sağlamak için bir araya gelip oluşturdukları loncalardı.

Ortaçağ dünyası XII yüzyıl rönesansı olarak da tanımlanan dönemde bilgilerinin sınırlılığının ve yedi temel sanat dalı olarak adlandırılan alanın dışında bilgilerin olduğunun bilincindeydi. Bu bilgiler Arap dünya ve antik Yunan da yatmaktaydı. Bu bilgilere ulaşım iki ana bölgede bu uygarlıkların buluşması ile hızla Avrupa’nın bilim dili olan Latince’ye çevirilerle sağlandı. İspanya’da Hıristiyan, Yahudi ve İslam bilginleri bir arada yaşayabiliyor, bilgi ve fikir alışverişinde bulunuyor ve hızla harmanlanarak bir araya gelen bilgiler çevrilerek Avrupa eğitim camiasına aktarılıyordu. Diğer yoğun alışveriş ve çeşitli kültürlerin iç içe yaşadığı bölgeler ise Provence, kuzey İtalya ve Sicilya idi (Heer 235-40, Haskıns 5) Bu hummalı gelişmelerin ve işbirliğinin gerçekleşmesi sonucunda Aristoteles, Euclid, Batlamyus, İbn-ı Sina, Hipokkrat, Galen gibi önemli yazarların eserleri Avrupa’ya ulaşabildi. Felsefe, tıp, matematik, Roma hukuku gibi alanlarda eski bilgilerin kazanılmasının yanısıra yeni gelişmeler de aktarıldı ve bu sayede üniversite eğitimini oluşturacak bilgi ve birikim gerçekleşebildi.
(….)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder