II.Mehmed (Fatih)

Bazı belirlemeler yapalım. II.Mehmed iddialı bir projeyi gerçekleştirmek için yola çıktı. Doğunun ve Batının hükümdarı olmak amacındaydı.  Osmanlı Beyliği’ni imparatorluk düzeyine çıkarmakta kararlıydı. Merkezi yönetimi güçlendirdi. Kul sınıfından gelenlere yönetimde öncelik verdi. Padişah ile yönetim kademeleri arasındaki mesafeyi açtı. Çağının gelişmelerini yakından izledi. Örfi hukukun gücünü kullandı.

Balkanları, Karadeniz’i ve Ege’yi kontrol altına aldı.  Deniz gücü açısından Venedik’i dengelemekte zorlandı. İstanbul’u fethinden üç yıl sonra Belgrad kuşatmasında başarısız oldu. Rodos’u şövalyelerden alamadı.

Aktif dış politikası mali açıdan kaynakların arttırılmasını gerektiriyordu. Vakıflar dahil bütün mülkler gözden geçirilerek bir kısmı timar olarak dağıtıldı.  Vergiler arttırıldı ve yeni vergiler kondu. Ticaret İtalyanlardan Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi Osmanlı tebaasına kaydı.  B.Berksan

II. Mehmed, Şubat 1451'de tahta ikinci kez çıktı, zira daha önce, 1444 ile 1446 arasında babasının tahttan çekilmesinden sonra kısa ve başarısız bir şekilde tahta oturmuştu. İkinci saltanatı çok farklı olacak ve Osmanlı topraklarının olabildiğince genişlemesine, Konstantinopolis'in fethine ve Bizans İmparatorluğu'nun sona erişine, Osmanlıların Ege Denizi'nde bir deniz gücü olarak yükselen kuvvetine ve Gedik Ahmed Paşa'nın 1480'de Otranto'yu ele geçirmesiyle birlikte Osmanlı askerlerinin İtalya'nın güneyine ayak basışına tanıklık edecekti. Osmanlı sultanlarının en tanınmışlarından olan II. Mehmed devletini hem etkili hem de sert şekilde yönetti, hatta bu sertlik öyle bir boyuttaydı ki halefi II. Bayezid için geride belli zorluklar bırakacaktı: Babasının güttüğü maliye ve toprak politikalarının neden olduğu huzursuzlukla karşılaşmış ve Il. Mehmed'in hiç de beğenilmeyen yöntemlerinden geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Mehmed -belki de tahttaki daha önceki deneyiminden aldığı dersle- hükümdarlığının ilk birkaç yılında konumunu sağlamlaştırdı, başlangıçtaki eylemleri barışçıl ve güven telkin ediciydi. Sonradan kendi için pek de hayırlı olmayacak olan tahtı 1448'de devralan Bizans İmparatoru XI. Konstantinos, Osmanlı dostluğunun devamından emindi; Latinlerin elindeki Ege Adaları'nın çeşitli temsilcileri gibi Venedik elçisi de Osmanlı sarayında çok iyi karşılanmıştı. Mehmed, Erdel (Transilvanya) Voyvodası Yanoş Hunyadi ve Sırbistan Despotu Curac Brankoviç'le anlaşmalar yapmış ve Eflak temsilcileriyle samimi ilişkiler kurmuştu. 1446'da tahttan uzaklaştırılmasında belirgin rolü olan, nefret ettiği Veziriazam Çandarlı Halil yerinde kalmıştı. Başka alanlarda daha şiddetli bir yaklaşıma ihtiyaç vardı ve Mehmed 1452'nin güzünde Turahan yönetiminde bir gücü, XI. Konstantinos'un ele avuca sığmaz kardeşleri despot Thomas ve Demetrios'a karşı Mora'ya gönderdi.

Mehmed, doğuda çok daha sinir bozucu bir sorun olan, Konya merkezli asi ve güçlü Türk Beyliği Karamanoğulları'yla karşı karşıyaydı. Karaman Beyi İbrahim, Mehmed tahta çıktıktan sonra Batı Anadolu'daki Menteşe, Aydın ve Germiyan bölgelerini isyana teşvik ederken, kendi de güney sahilindeki Antalya'ya saldırdı. Mehmed başlangıçta başarısız olsa da, sonunda İbrahim'i yendi ve onu barış istemeye zorladı. Karaman'ı yeniden kontrol altına alan ve batıdaki komşularıyla barışçıl ilişkiler geliştiren Mehmed'in artık dikkatini, her anını işgal eden ve "asla  dilinden düşmeyen" bir hırsa dönüşen Bizans'ın başkenti Konstantinopolis'in fethi üzerinde yoğunlaştırmasının önünde bir engel kalmamıştı.

Fethin altında yatan dürtü hem stratejik hem de ekonomikti ve "Osmanlı ummanının orta yerinde bir ada gibi yatan" şehrin Mayıs 1453 'te düşmesinin ardından, yeni payitahtını yeniden müreffeh bir hale getirmek için büyük çaba ve zaman harcadı. 19. yüzyılda yerini Dolmabahçe'ye bırakıncaya dek padişahların sarayı olacak büyük bir saltanat sarayının, Topkapı'nın inşaatını başlattı. II.Mehmed, ayrıca, Konstantinopolis'in fethine karşı çıkan Veziriazamı Çandarlı Halil'i şehrin ele geçirilmesinden sonra, 1453'te idam ettirip ondan kurtuldu ve yerine bu fethe karşı çıkmayan Zağanos Paşa'yı getirdi. ... 

 İstanbul'un Yeniden İnşası

Fâtih'in en büyük kaygısı, İstanbul'u dünyanın siyasî ve iktisadî merkezlerinden biri, gerçek bir metropolis haline getirmek, nüfuslandırmak, imar etmek ve kalkındırmak olmuştur. İstanbul, fetihten önce vücutsuz bir baş gibiydi.

Şehrin nüfusunun 40.000'e kadar düştüğü iddia edilmiştir. Patrik Gennadios'a göre, İstanbul, imparatorluğun son günlerinde, “fakir ve büyük kısmı gayrimeskûn bir harabeler şehri” idi. Fâtih, şehri yağmasız almaya çalışmış, fakat başaramamıştı. Fetihten sonra dağılan ahaliyi toplamaya çalıştı. Silivri ve Galata'dan nüfus getirip yerleştirdi. Sürgün usulüyle şehre nüfus getirip yerleştirme işini saltanatının sonuna kadar uyguladı. Foça'dan, Argos'tan, Amasra'dan, Trabzon'dan, Mora'dan, Taşoz ve Samotraki adalarından, Midilli ve Agriboz'dan, Kefe'den şehre Rum, İtalyan Yahudi nüfusu getirip yerleştirdi. Almanya ve İtalya'dan Yahudilerin gelmesini teşvik etti. Konya, Aksaray, Larende ve Ereğli'den mühim miktarda Müslüman Türk halkı sürüp getirdi.

Şehrin etrafındaki bölgede savaş esirlerinden yerleştirerek 100 kadar köyü ihya etti. Şehre gelen yolları ve köprüleri tamir ettirdi. 1455 kışında meşhur Kapalıçarşı'nın çekirdeği olan Büyük Bedestan'ın yapılmasını emretti. Keza o yıl, şehre bol su getirtmek için su yollarının onarımını emretti. Fâtih şehirde yaptırmakta olduğu inşaatı bizzat teftiş ederdi. Şehrin göbeğinde yaptırdığı ilk sarayı (Eski Saray) sonra uygun bulmadı. Sarayburnu'nda inşa ettirdiği Yeni Saray (Topkapı Sarayı) 1464'te tamamlandı.

İstanbul'un yeniden inşasında esas rolü, bütün Osmanlı şehirlerinin kuruluşunda ve gelişmesinde olduğu gibi, vakıf müessesesi oynamıştır. Bugün devlete ait birçok kamu hizmetlerini, yani halka açık binalar, ibadet, ticâret yerleri, seyyahları barındıracak imâretler, çeşme ve hamamlar, köprüler, mektep ve hastaneler inşası ve idamesi işini, vakıf müessesesi yerine getirmekte idi.

Devleti Aliye, Halil İnalcık, İş Bankası Yayınları

Mehmed, dikkatini yeni başkentinden batıya çevirdi ve burada peş peşe girişilen bir dizi askeri sefer Arnavutluk'un büyük kısmının, Sırbistan'ın, Mora'nın, Kral Stefan Tomaşeviç'in 1463'te mağlup edildiği Bosna'nın ve Hersek'in fetihleriyle son buldu. 

1456'da iktidara gelen ve Osmanlıları terk edip Macarların himayesine giren Eflak Voyvodası III. Vlad Drakul'un çıkardığı isyan 1462'de bastırıldı ve Vlad'ın yerine kardeşi Radu getirilip, Eflak'ın tabi statüsü yeniden tesis edildi. Her zaman itaatkar olmasa da Boğdan da (Moldovya) tabi bir devletti. 

Mehmed'in Rumeli'deki baş düşmanı Macaristan'dı ve ikisi arasındaki ilk ihtilaf konusu da Sırbistan'dı. Mehmed 1454 ve 1455'te buraya seferler düzenledi ve 1455'te önemli bir bölge olan Novo Brdo'yu aldı; zengin gümüş madenleri burayı ana hedeflerden biri yapıyordu. O yılın yazına gelindiğinde, Sırbistan Despotu Curac Brankoviç, Il. Mehmed'le anlaşmak zorunda kalmıştı; buna göre haraç ödeyecek ve Novo Brdo'dan çekilecekti. 

Ancak, Mehmed'in ertesi yılki Belgrad kuşatması başarısız oldu. Başarısız Belgrad kuşatmasından birkaç ay sonra, Aralık 1456'da yaşlı Curac Brankoviç vefat etti. Oğlu ve halefi Lazar, kendinden kısa bir süre sonra, arkasında erkek bir veliaht bırakmadan Ocak 1458'te hayatını kaybetti ve bu durum kendinden sonra tahta kimin çıkacağı sorununa yol açtı. Biri Macaristan, diğeri Osmanlı yanlısı iki hizip çıktı ortaya. İkinci hizbin başında, 1457'de Zağanos Paşa'nın yerine geçen Veziriazam Mahmud Paşa'nın kardeşi Mikhail Angeloviç vardı. 



Mahmud Paşa Mart 1458'de Semendire'ye (Smederevo) doğru yürüyüşe geçti fakat burada aynı ay içinde çıkan ayaklanma Angeloviç'in düşüşüne ve Macaristan taraftarı hizbin yükselişine tanıklık etti. Mahmud Paşa, Semendire'ye yönelik uzun bir muhasaradan yana olmadı fakat 1458 yazında Tuna kenarındaki Goluba'yı (Golubats) su kaynaklarını keserek teslime zorladı. Sırbistan Despotluğu, Macar desteğiyle Bosna kralının oğlu Stefan Tomaşeviç'e geçti; o da bunun karşılığında Macar egemenliğini tanıdı. Mart 1459'da tahta çıktı ve ertesi ay Curac Brankoviç'in oğlu ve varisi müteveffa Lazar Brankoviç'ın kızı Jelena'yla evlendi ve bu şekilde kendi konumuna meşruiyet kazandırmış oldu. 


Bu, Il. Mehmed'in kabul edebileceği bir durum değildi. Semendire, Haziran 1459'da Osmanlıların eline geçti; Papa Il. Pius'a göre bu, "Macarların ruhuna Konstantinopolis'in kaybı kadar ezici bir darbe indirdi."  Stefan Tomaşeviç kaçtı ve Sırbistan bir Osmanlı vilayeti haline geldi.

Mora, Mehmed'in hükümdarlığının başında, Bizans despotlarının, yani Patras'ta yerleşik Thomas ile Mistra'da yerleşik Demetrios'un başarısız yönetimleri altındaydı. 1453’te bunlara karşı ayaklanmalar çıktı ve hem despotlar hem de isyancılar yardım için Osmanlılara başvurdu. 1453’ te Mora'ya bir kuvvet gönderen Mehmed despotları destekledi. İsyanı bastırarak despotların yönetimini tekrar kurdu; zaten haraç ödemekte olan despotlar makamları için şimdi İstanbul'a daha yüksek bir meblağ ödemek zorundaydılar. Osmanlı fetih politikası, ileri bir tarihte Avrupalı bir gözlemcinin adlandıracağı üzere "aşamalı ilerleme"ye? dayanıyordu; Mehmed bu sayede, selefleri gibi, evvela tabilik ve daha sonra doğru anda tamamen fetih yoluyla aşama aşama ilerliyordu. Mora'da da Bizans despotları, mesela Ege Adaları'ndaki Latin beyleri ve Eflak voyvodası gibi şimdilik yerlerinde kaldılar. Ancak, herhangi bir Latin gücünün bölgede genişlemesini görmeye razı olmayan Mehmed 1458'de Mora'yı işgal ederek Korint ve Atina da dahil bölgenin büyük bir kısmını ele geçirdi. Demetrios toprak kaybını kabul etmeye ve Osmanlılarla bir uzlaşmaya varmaya hazırken, kardeşi Thomas buna razı değildi. Patras'a yönelik bir saldırı başlatan Thomas, dikkatini daha sonra, yardım için derhal Mehmed'e başvuran kardeşine çevirdi. Bu noktada, durumun barındırdığı tehlikeyi fark eden kardeşler ilişkilerini düzelttiler fakat bu, ancak geçici bir süre devam etti, zira 1459'un sonuna gelinmeden tekrar kavgaya tutuştular. Mora gittikçe anarşiye doğru kayarken, Osmanlılar sürece müdahil oldu ve Mehmed burayı 1460'ta ele geçirdi.

Mehmed daha batıda o sırada, kurnaz ve işinin ehli İskender Bey'in (Gjerj Kastriote) hakimiyetinde olan Arnavutluk'ta egemenlik kurmaya çalışıyordu. Buranın fethi Mehmed'e Adriyatik'e bir çıkış noktası sağlayacak ve Osmanlıları İtalya'ya çok yakın bir yere konumlandıracaktı. Aynı nedenlerle, Osmanlıların Arnavutluk'ta başarılı olması, Adriyatik'in tepesine yerleşmiş ve bu denizi kendi egemenlik alanları olarak gören Venedik'in hiçbir şekilde istemediği bir şeydi. Mehmed'in "yıldırma ve sürgün" taktiklerine rağmen, İskender Bey, Ocak 1468'te vefat edene kadar yenilmeden ayakta kaldı ama Akçahisar'ı (Kruje) Venedik'e bırakmış ve Arnavutluk parçalanmıştı. 

Burada geçmişe göz atmakta yarar var. 1204 Haçlı Seferinde Kurulan Latin İmparatorluğu bölgedeki Bizans egemenliğini Anadolu ile sınırlamıştı. Yunanistan bölünmüş ve farklı iktidar odaklarının egemenliğine geçmişti. Bu süreçte Venedik en büyük payı alan denizci ülke olarak yükselmişti. Osmanlı denizciliğinin başlangıçtaki en büyük sorunu Venedik'in varlığı olmuştu. B.Berksan


II. Mehmed deniz fütuhatına ilişkin planlarını yaparken zihninde, stratejik kaygıların yanı sıra ekonomik mülahazalar da vardı. Ege Denizi, Batıyı Kahire ve İstanbul'un lüks pazarlarına ve Karadeniz üzerinden daha öteye, kuzey ticaretine bağlayan zengin bir ticaret bölgesiydi. 1453’te ele geçirilen İstanbul büyük bir pazardı ve ekonomik önemi fethi için teşvik edici bir etken olmuştu.  Etrafını çeviren denizin sürekli olarak hizmetine amade olduğu  İstanbul'un zenginlik ve refahı açısından deniz ticaretinin hayati olmasına benzer şekilde, başta hububat olmak üzere düzenli gıda nakliyesinin güvence altına alınması da şehir halkının bekası ve huzuru ve dolayısıyla devletin siyasi istikrarı açısından aynı derecede elzemdi. Mehmed, kazançlı anakarayı ve adaların zengin gümrük gelirlerine sahip limanlarını ele geçirmek ve ticari nakliyenin güvenliğini temin etmek için Ege'den geçen ticaret güzergahlarını kontrol altına almayı çok istiyordu. Limana ve zengin tuz ocaklarına sahip Enez gibi kıyıdaki liman şehirlerinin refahı, Foça ve Yeni Foça'nın önemli şap madenleri ve gümrük gelirleriyle Eğriboz'un (Eubea, Negroponte) ana pazarı bu tür yerleri Osmanlı fethinin hedefi haline getiriyordu. Sadece fetihle tatmin olmayan Mehmed, adaları fetheder etmez, mesela Sisam (Samos),  Limni ( Limnos) veya Bozcaada'ya (Tenedos) yerleşmeyi arzulayanlara vergi muafiyetleri sunarak buraların refahını güvence altına almayı da çok istiyordu; Bozcaada'ya Osmanlı ticari gemilerini korumak için bir de kale inşa ettirmişti. Cambridge Türkiye Tarihi, Kate Fleet

 

 Venedik tarihi için: 
Venedik

Mehmed, birkaç yıl sonra 1474'te Arnavutluk'taki Venedik topraklarına karşı bir sefer başlattı fakat İşkodra'ya (Shkoder, Scutari) yönelik saldırısı başarısız oldu. Bu sırada, Osmanlılar zaten 1463 'ten beri Venedik'le savaş halindeydi. Venedik, Osmanlı Devleti'yle ilişkilerinde her zaman, ticari gerçeklik ile siyasi çıkar arasına asılmış bir cambaz ipinde, güçlükle bir denge kurmaya çalışmıştı. Ne var ki çatışmayı öngörüp engelleme yeteneği sınırlıydı, zira her iki taraf da Doğu Akdeniz' de ekonomik ve stratejik hakimiyet için doğrudan rekabet içindeydiler. Mehmed'in hükümdarlığının başlarında Ege' de gerçekleştirdiği fetihler Venedik için cesaret verici işaretler değildi. Osmanlılar şimdi Ege'de, Koron ve Modon kolonilerinin Osmanlıların hakimiyetindeki bir denizle kuşatıldığı Mora'da ve Arnavutluk'ta Venediklileri tehdit ederken savaş kaçınılmaz olmuştu. Venedikliler 1464'te Midilli Adası'nı yağmaladılar ama alamadılar; ancak, Limni ve İmroz'u ele geçirmeyi başardılar. Nicolo da Canale'nin Osmanlı limanı Enez'i yakıp yıkarak yağmalamasından dolayı, Mehmed Venediklilerin elindeki, ticareti için elzem bir koloni olan Eğriboz'a (Negroponte, Eubeoa) karşı bir saldırı başlattı ve burayı 1470'te ele geçirdi. Osmanlılar, 1477'de İnebahtı'yı (Lepanto, Navpaktos) ve Akçahisar'ı (Kruje) kuşattılar; buralar da, Gölbaşı (Zhabljak), Dirigöz (Drisht, Drivasto) ve Leş (Lezhe, Alessio) gibi ertesi yıl düştü. Savaş 1479'da, Venedik'in barış talebiyle son buldu. İşkodra, Limni ve Mora'daki topraklarını kaybeden ve yıllık 10.000 florin tutarında bir haraç ödemek zorunda kalan Venedik açısından bu, doğru bir savaş olmamıştı. 

Mehmed'in batıdaki başarısı, Cenevizlerin ticaret kolonileri Amasra'yı 1459'da, Sinop'u 1461'te alarak hakimiyetini Karadeniz'in güney kıyıları boyunca genişlettiği doğudaki ilerleyişinin bir tekrarıydı. Hayatta kalan son Bizans devleti olan ve 1456'dan beri Osmanlılara haraç ödeyen Trabzon (Trebizond) 1461'de düştü. 

Karadeniz'in neredeyse tüm Anadolu sahilini egemenliği altına alan Mehmed, bakışlarını denizin karşı kıyısına çevirdi ve buraya 1475 'te Gedik Ahmed Paşa komutasında bir filo gönderdi. Gedik Ahmed Paşa Cenevizlerin Kırım'daki başlıca ticari yerleşkesi olan Kefe'yi (Caffa, Feodosiya) aldı. Uzun süredir devam eden aile içi bir kavgada Osmanlılardan destek isteyen Kırım Hanı Mengli Giray tahtına yeniden kavuştu ama artık Osmanlı himayesindeydi. Mehmed'in Karadeniz' deki egemen konumu teyit edilmişti. 

Fatih’in Karadeniz’e yönelik politikaları, İstanbul'u bir imparatorluk başkenti haline getirme çalışmalarıyla yakından ilgilidir. Bu şehre sahip olan hükümdar, doğal olarak Karadeniz’e giriş çıkışları denetleyebilme imkânına sahip oluyordu. Ne var ki, Bizans İmparatorluğu, şaşaalı devirlerinde yapabildiğinin aksine, son asırlarda ticarî olarak İtalyan kent devletlerine bağımlı hale geldikçe boğazlar üzerindeki egemenliği sözde kalmıştı. Karadeniz bölgesinin kaynaklarının tek elde toplanması, II. Mehmed’in de farkında olduğu üzere, İstanbul'u eski ihtişamlı günlerine döndürebilmek için elzemdi. Ancak kuzeyden ucuz fiyata sağlanacak bol miktarda buğday, et ve tuz sayesinde İstanbul’da kalabalık bir nüfusu besleyebilmek mümkündü. Fatih, bu amaçla Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlere boyun eğdirerek bölgenin en büyük siyasî gücü haline gelmeyi denedi. Bu arada Karadeniz ticaretinde etkili Latin kolonilerini sıkıca denetim altına alarak Bizans döneminde elde ettikleri imtiyazları zaman içinde ortadan kaldırmaya çalıştı. Sonuçta Karadeniz, Fatih’in hayal ettiği gibi, yabancı devletlerin ticaretine büyük ölçüde kapalı bir Osmanlı iç denizi haline gelecektir. Osmanlı Tarihi, A.Ü.A.Ö.F.

II. Mehmed, Doğu Karadeniz bölgesinin kontrolüyle de ilgiliydi ve daha 1451'de küçük Mingreli (Dadyan) ve Abhazya (Apkazeli) Beyliği'ne karşı harekat düzenledi. 1454'te, Mingreli egemenliğindeki, güçlü bir Ceneviz varlığının bulunduğu önemli sahil şehri Sokum'u (Sohumi) aldı. Mehmed hükümdarlığının daha sonraki döneminde bölge üzerindeki hakimiyetini genişletmek için uğraştı ve Osmanlı kuvvetleri 1479'da, halkı Müslüman Tatarlara karşı "leyl ü nehar 'adavet ü hüsumet" [gece ve gündüz düşmanlık ve hasımlık] ile meşgul olan Çerkez beldeleri Anapa ve Kuba'yı (Kuban) alıp buraları Kırım Hanlığı'na bağladı Aynı yıl içinde, bugün Gümüşhane sınırları içinde bulunan üç kale daha, İran'la ticaret yapan tacirlerin emniyetini tehdit eden mahalli Gürcü beylerinin elinden alındı.

Doğuda Osmanlı Genişlemesi, Ebru Boyar, Cambridge Türkiye Tarihi

Il. Mehmed, Kuzey Anadolu'nun büyük bir kısmını kontrol ederken, güneydoğudaki konumu bu kadar güvende değildi; zira burada iki güçlü düşmanla, Güneydoğu Anadolu, Irak ve İran'da güçlü bir devlet inşa etmiş olan Uzun Hasan yönetimindeki Akkoyunlular ile Anadolu'nun, Suriye ve Mısır'daki kendi devletleriyle sınır bölgelerini ya kontrol eden ya da buralarda etkili olan Memluklarla karşı karşıyaydı. Mehmed ile Memluk Sultanı Kayıtbay arasındaki ihtilaf konusu, her ikisinin de taht üzerinde hak iddia eden muhtelif talipleri destekleyerek kontrol altına almaya çalıştıkları Dulkadiroğulları Beyliği'yken, Mehmed ile Uzun Hasan arasındaki çatışmanın nedeni ise, Konya çevresine yerleşmiş olan Karaman Beyliği'ydi. 

Mehmed 1465'te, tahta Akkoyunluların desteğiyle bir yıl önce çıkmış olan Karaman Beyi İshak'ı indirip yerine, halasının oğlu Pir Ahmed'i geçirdi. Pir Ahmed'in Osmanlıların düzenlediği bir sefere asker vermemesi üzerine, Mehmed 1468'de Karaman'a saldırdı, topraklarının büyük kısmını işgal etti ve oğlu Mustafa'yı buraya vali olarak atadı. Bununla birlikte, burada durum hiçbir şekilde emniyetli değildi ve ancak Uzun Hasan Ağustos 1473 te Başkent [veya Üçağızlı] yakınlarındaki Otlukbeli mevkiinde tam bir bozguna uğrayınca Osmanlıların egemenliği güvence altına alındı. Ertesi yıl, artık veziriazam olan Gedik Ahmed Paşa komutasında düzenlenen seferle birlikte Karaman Devleti ortadan kalktı. 

Otlukbeli Savaşı

Uzun Haşan, Anadolu'nun ve kendi imparatorluğunun geleceğini belirleyecek bu savaş için büyük askerî ve siyasî hazırlıklara girişti. 1471'de dört elçisi Venedik'e giderek Fâtih ve Mısır sultanı aleyhinde ittifak yapmak istedi. İttifaka göre, Venedik gemileri ateşli silâhlarla bunları kullanacak ufak bir kuvveti Karaman sahillerine getirecek, Uzun Haşan da bu tarafa bir kuvvet gönderip onlarla birleşecekti. Venedik, ittifak gayelerini şöyle tesbit etmişti: Uzun Hasan Anadolu'yu alacak, Osmanlı padişahına, kıyılarda hisar yapmaması ve Karadeniz'i Venedik gemilerine açık bulundurması kabul ettirilecek; Mora, Midilli, Eğriboz ve Argos'un Venedik’e iadesi sağlanacak. Venedikliler Uzun Hasan'a, Boğazlar’ı geçerek İstanbul'u zaptedebileceklerini de söylüyorlardı. 

Venedik, Napoli, Rodos, Papalık ve Kıbrıs savaş gemilerinden oluşan büyük bir Haçlı donanması, 1472 yazından beri Osmanlılar’ın Akdeniz kıyılarına dehşet saçıyordu. Antalya (Ağustos 1472) ve İzmir (13 Eylül 1472) yağma edilip yakılmıştı. Bu donanma, 1473 baharında Karamanoğlu Kasım Bey ile işbirliği yaptı. Gorigos, Sığın ve Silifke kaleleri bu tehdit altında Kasım’a teslim oldular. Bununla beraber Fâtih’in Rumili akıncı kuvvetlerini daha kıştan Sivas bölgesin göndermesi ve baharda büyük ordusu ile Erzincan'a doğru ilerlemesi üzerine Uzun Haşan, İç-il sahillerine kuvvet göndermek ve Hristiyan kuvvetleriyle temas kurmak imkânını bulamadı. Her şey, Fırat vadisindeki savaşın neticesine bağlıydı.

Fâtih Sultan Mehmed bir meydan muharebesinde kesin sonuç almak istiyordu. Uzun Haşan ise, üslerinden çok uzak düşen Osmanlı ordusunu yıpratmak ve iâşesiz bırakmak suretiyle ezmek planını uygulamayı düşünüyordu. Fâtih'in ordusu, en fazla 70-100.000 kişi tahmin edilebilir. Tercan ile Erzincan arasında bir düzlükte Fırat’ın öbür tarafına geçen Rumili kuvvetleri, Uzun Haşan kuvvetlerinin baskınına uğradı. Rumili Beylerbeyi Has Murad öldü. Fâtih, bu yenilgi üzerine ordusunda baş gösteren ümitsizliği önlemek için, olağan-üstü önlemler aldı. Uzun Haşan, oğullarının ısrarı ile Otlukbeli'nde Başkent mevkiinde yaptığı ikinci baskın sonucu kesin muharebeyi kabul etti (11 Ağustos 1473). Osmanlı ordusunun ancak sekiz günlük erzakı kalmıştı. Tepeleri tutmayı başaran Dâvud ve Mahmud paşaların gayreti neticesinde Osmanlı ordusu dar vadide baskın etkisinden kurtularak savaş düzeni alabildi. Şehzade Mustafa’nın kumandası altında sol koldaki Anadolu azeplerinin başarılı saldırısı ve Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel’in öldürülmesi, harbin sonucunu belirledi. Padişah kumandasındaki kapıkulunun esaslı bir şekilde savaşa girmesine hâcet kalmadan Uzun Haşan, durumu ümitsiz görerek yalnız başına kaçtı. Savaşın ardından 4000 Türkmen idam edildi ve 2050 esir alındı. 

Fâtih, bundan sonra Şebinkarahisar üzerine yürüdü ve kaleyi teslim aldı. Orada iken Uzun Haşan'ın elçisi ulemâdan Ahmed Bekricî gelip barış istedi. Fâtih, bir daha Osmanlı topraklarına saldırıda bulunmaması ve Karahisar'ı bırakması şartıyla barışı kabul etti. Uzun Hasan, aynı elçiyi İstanbul'a gönderdi ve bağımlı beylere özgü bir ifadeyle Osmanlı arazisine asla tecavüz etmeyeceğini tekrar bildirdi. Bununla beraber, kısa bir zaman sonra Uzun Hasan'ın Hristiyan devletlerini kışkırtmaya devam ettiğini öğrenen Fâtih, Timurlu Hükümdarı Hüseyin Baykara'ya gönderdiği bir mektupta Uzun Hasan’ı ortadan kaldırmak için iki taraftan saldırıya geçmeyi önermişti. Uzun Haşan ile barış yapılması taraftan olan Vezîriâzam Mahmud Paşa, İstanbul'a döner dönmez azledilmişti. Fâtih, Uzun Haşan ölünce (1478), onun nüfuz alanında sayılan Gümüşhane-Trabzon yolu üstündeki Torul mevkiinin Rum hâkimini ortadan kaldırmış, Gürcistan ile Trabzon sancağı sınırında bazı yerleri zaptettirmiş, böylece Trabzon fütuhatını tamamlamıştır. Otlukbeli zaferi, Fâtih'e Fırat nehri berisindeki Anadolu toprakları üzerinde tam bir kontrol sağlamış ve Batılılar'ın, özellikle Venedik'in Osmanlı Devleti’ne karşı zafer ümitlerini ortadan kaldırmıştır.

Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları, Halil İnalcık

Mehmed, hükümdarlığının son yıllarında iki deniz seferi düzenledi. 1480'de Mesih Paşa, Mısır İstanbul güzergahı üzerinde bulunan, Hospitaler Şövalyelerinin güçlü kalesi Rodos'a saldırdı ama uzun ve oldukça meşakkatli bir kuşatmanın ardından geri çekilerek başarısız oldu. Ancak, Mehmed'in aynı yıl içindeki diğer deniz seferi zaferle sona erdi. Bir önceki yıl, Ayamavra ( Levkas), Kefalonya (Kefalonia) ve Zaklise (Zante) adalarını alan Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı güçleri, Arnavutluk'tan hareketle Adriyatik boyunca seyredip İtalya'nın güneyinde yer alan Otranto'yu ele geçirdiler. Osmanlılar artık İtalya toprağında bir üsse sahiptiler ve görüldüğü kadarıyla yarımada boyunca genişlemeye hazırdılar. Mehmed, 1481'de doğuya doğru, muhtemelen Memluklara karşı bir başka sefere daha çıktı ama İstanbul'dan ayrılmasının üzerinden çok geçmeden vefat etti.

Cambridge Türkiye Tarihi, Kate Fleet,

Fatih Sultan Mehmed 1481'de vefat ettiğinde, Eflak'ın da (1476'da) içinde bulunduğu Greko-Balkan Yarımadası'ndaki topraklar, Venedik hakimiyetindeki bazı kıyı cepleri hariç tutulursa, Macaristan hududuna kadar ele geçirilmişti. Sınırın batı ve doğu-merkez taraflarındaki kilit önemdeki elverişli ama direnen bölgeler olan Hırvatistan ile Erdel ise özerkliklerini korumuştu. 

Daha 16. yüzyıla gelinmeden, Osmanlılar Bizans'ın antik imparatorluk başkentini canlandırmakla kalmamış, Osmanlı ordularını, hak iddialarını ve idaresini Avrupa'nın Adriyatik'ten Karadeniz' e uzanan geniş kara ve deniz temelli sınır bölgesinin içlerine kadar götürmüşlerdi. Bu genişleme, Osmanlıların güç, zenginlik ve emperyal himaye konusundaki şöhretini artırdı; paralı askerleri, girişimcileri, teknisyenleri ve Gentile Bellini gibi sanatçıları yeni yeni serpilen imparatorluk başkenti İstanbul'a çekti. 1492'den itibaren, yani Yahudilerin İspanya'dan sürgün edilmesinin sonrasında, imparatorluk aynı zamanda Avğma hakkı ve vergi avantajları bahşeden emin bir liman haline geldi. İmparatorluk, böylece, bir taraftan Avrupa topraklarına girmeyi göze alırken, diğer taraftan "Avrupa"yı kendi içine çekiyordu.

Cambridge Türkiye Tarihi, Palmira Brummet

 Fatih Sultan Mehmed, fethin ardından huzuruna çağırdığı Georgios Scholarios’a Ortodoks patrikliğini ihya etme görevini verdi. Kiliselerinin birleşmesine karşı çıkmasıyla tanınan Scholarios, II. Mehmed’in himayesinde kurulan İstanbul merkezli Ortodoks patrikliği vasıtasıyla Rumların Vatikan'ın nüfuzuna karşı Osmanlı payitahtına bağlanmalarında aracı rolü oynadı. Fatih, aynı gayeyle İstanbul’da Ermeni patrikhanesi açtırdı. İstanbul’u yeniden kozmopolit bir kent haline getirmeyi amaçlayan bu hamleler, aynı zamanda çok milletli bir imparatorluğun kuruluşunu müjdeliyordu. İstanbul fatihi, yani II. Mehmed, sınırsız güç sahibi mutlak bir hükümdar olmak istiyordu. Bu amaçla İran, İslam, Türk ve Roma hükümdarlık geleneklerini şahsında birleştirip klasik Osmanlı padişahına hayat vermişti.

II. Mehmed, imparatorluğa hayat verme uğraşında, genç yaşlarda saraya alınan Rum soyluların çocuklarına devlet kademelerinde yer verdi. Rum Mehmed Paşa, Has Murad Paşa ve kardeşi Mesih Paşa, bunların en meşhurlarıdır. Keza Akşemseddin, Molla Güranî ve Molla Hüsrev gibi II. Mehmed üzerinde manevî etkisi olan Osmanlı âlimleri, en başından itibaren genç padişahı ve komutanlarını büyük bir gaza olarak gördükleri İstanbul’un fethi hususunda destekleyerek merkeziyetçi devlete giden yolun inşasında rol almışlardı. II. Mehmed, batıya kaçtıktan sonra geri dönen Georgios Trapezuntios, padişaha atfen bir Osmanlı tarihi yazan Kritovoulos ve Trabzonlu meşhur âlim Amirutzes gibi Rum bilginlerini sarayında istihdam etti, böylece Osmanlı entelektüel birikimini yeni unsurlarla harmanlayarak zenginleştirmeye çalıştı.

II. Mehmed, eski Roma’nın başkentinin yeni hâkimi olarak Bizans İmparatorluğuna ait olan mülk ve arazilerin tamamı üzerinde hak sahibi olduğunu ileri sürüyordu. Fatih’in bu anlayışı, kimilerince tek cihanda bütün inanç ve milletleri kucaklayan tek hükümdar olma arzusu olarak yorumlanmıştır. 1456’da Amirutzes’e çizdirdiği dünya haritası, II. Mehmed’in sahip olduğu imparatorluk vizyonunu gözler önüne sermesi bakımından önemlidir. Fatih Sultan Mehmed, yirmi beş yılı aşkın saltanatında eski Bizans topraklarını kendi iktidarı altında birleştirmeye çalıştığı gibi, kayserlik iddiasıyla ortaya çıkabilecek eski Bizans ailelerini de ortadan kaldırmıştır.
A.Ü.A.Ö.F.


 II. Mehmed'in bürokrat danışmanları, mirî arazinin devletin kontrolünden çıkıp, emekli ulema, dervişler, ya da başka yerde ikamet eden toprak sahipleri gibi bazı "faal olmayan" kesimlerin kişisel çıkarlarına hizmet eder hale geldiği görüşündeydiler. Özellikle, ilk sultanların derviş zaviyelerine bağışladığı küçük toprak parçaları, temliklerin iptali cereyanına hedef oldu. İmparatorluğun dört bir yanında mülk ve vakıf belgelerinin gözden geçirilmesi sürecini sultanın "nesh edilmiş" araziyi timar olarak askerlere dağıtıp topraklı süvari ordusunu genişletmesi izledi. 

Batı hükümdarlarının kilise arazisi ile feodal malikânelere el koyma girişimlerini anımsatan bu radikal "reform", imparatorluk çapında derin bir siyasal ve sosyal bunalıma yol açtı. Mülk ve vakıf belgelerinin iptalinden en çok zarar gören askerî sınıf dışındaki geleneksel kesimler, gizli muhalefet merkezleri oluşturmaya başladı. Bunlar, özellikle Amasya'daki Şehzade Bayezid çevresi ile Konya'da odaklandı. Dinî muhalefet içinde Sufî tarikatler, özellikle de Halvetiyye dervişleri, sultanın kötü niyetli danışmanlarca yanlış yola sürüklendiği şayiasını çıkarak onun, "müstebit" ve "Şeriat’a aykırı"önlemlerine karşı içten içe örgütlenen direnişin başını çekiyordu. Nitekim, Sultan Mehmed öldüğünde genel hoşnutsuzluk müthiş bir ayaklanma biçiminde patlak verdi: Veziriazam Mehmed Paşa vahşice katledildi ve askerî kesimin desteklediği Cem'e karşı Bayezid tahta geçirildi.

Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Halil İnalcık.

 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder