Mısır 19. Yüzyıl

Osmanlı kaynaklarının Avrupa devletleriyle savaşlara ve yerel derebeylerine karşı seferlere harcanması, imparatorluğun eyaletlerinin çoğu üzerindeki idari kontrolünü azaltmıştı. Bu durum 18. yüzyıl sonlarında özellikle yeniden canlanan Memluk idaresinde, gerçekte değilse de sözde özerk bir devlet olan Mısır'da açıkça görülür.

Osmanlılar Kahire'ye vali göndermeye devam ediyorlarsa da, Memluk beyleri eyalette idari ve mali otorite kaynağı olarak sultanın temsilcilerinin yerini almışlardı. Memluk rejimi istikrarsız ve baskıcı olup hiç popüler değildi. Tutarlı bir merkezi hükümeti olmayıp her biri vergi toplayan, asker besleyen ve yerel tüccarlar ve Avrupalı acentelerle ticaret yapan, birbirlerine rakip Memluk aileleri ağıyla işlemekteydi.

Tepeden yön verecek bir idari merkezin yokluğunda toplum, Memlukler ile ileri gelen tüccarlar, lonca üyeleri ve dini kurum üyeleri arasındaki çeşitli düzenlemelerle bir arada tutulmaktaydı. Memluklerden biri zaman zaman yeterli silahlı adam ve yandaş toplayarak ülkede hakim duruma geçmekteydi. Mısır'ın İngiltere ve Fransa'yla ticaretini genişleten ve Avrupalı danışmanlar tutup Avrupa silahları alarak ordusunu geliştirme isteği gösteren Ali Bey, el-Kebir (1760-1773) zamanında da böyle oldu. Ancak Ali Bey kendi Memluk askeri komutanınca devrildi ve Mısır 1775'ten 1798'e kadar iki rakip Memluk grubunun pek zayıf bir ittifakının hakimiyetine girdi. Böylece, 18. yüzyıl sonu Mısır'ı kimi zaman belirtildiği kadar tecrit edilmiş bir durumda değilse de, Memluk grupları arasında sık sık yaşanan iç savaşlar ve ağır vergi politikaları kırsal alanda düzen ve güvenliğin bozulmasına yol açtı. Buna ek olarak, Memluk sisteminin bölünme eğilimi, ülkenin kaynaklarıyla yönetiminin düzenlenebileceği istikrarlı bir merkezi otoritenin kurulmasını önlüyordu.

🔎Memlukler

..

Fransız-İngiliz rekabeti Avrupa'yı aşıp, iki devleti denizaşırı pazarlara ve stratejik noktalara ulaşma konusunda da karşı karşıya getirmişti. Napolyon'un liderliğinde bir Fransız ordusu 1798'de ülkeye girip de Memluk güçlerini Piramitler Savaşı'nda kesin bir yenilgiye uğratınca, Mısır da bu rekabetin içine giriverdi.



Fransızların öncelikli askeri hedefi, İngiltere'nin Hindistan yollarını vurmaktı. Napolyon Mısır'ı sömürgeleştirmek ve Fransa adına güvenilir bir tahıl kaynağı yapmak istiyordu. İngilizlerin 1798'de İskenderiye yakınlarında Ebukir Körfezi'nde Fransız filosunu imha etmeleri Fransız hedeflerini boşa çıkarınca Napolyon da Fransa'ya döndü.

Ancak dönüş yolları İngiliz donanmasınca kesilen ordunun geri kalanı, ülkedeki sıkıntılı işgalini daha üç yıl sürdürdü. Napolyon'un yanında getirdiği mühendislerle bilimciler yeni kanallar ve planlar yaptılar ve Fransız yönetimi, mülkiyet ve vergilendirme sistemlerini yeniden düzenlemeye gitti. Fakat işgal, Mısırlılarda büyük bir hoşnutsuzluk doğurduğundan bu düzenlemelerin pek azı hayata geçirilebildi. İşgal 1801'de Mısır'a giren bir İngiliz-Osmanlı ordusuyla sona erdirildi ve Fransız askerleri ülkeden ayrıldılar. 

Mehmed Ali Paşa

Mehmed Ali'nin Reform Politikaları 

Mehmed Ali bir bakıma, zayıflayan Osmanlı devletinde bağımsız bir hanedan kurmak isteyen geleneksel bir derebeyi olarak görülebilir. Ancak Mısır'daki idaresini niteleyen derebeylik ve mutlakiyetçilik unsurlarına rağmen, onun rejimi Ortadoğu'da ordunun ve onu destekleyen kurumların devlet himayesinde Avrupalılaştırılmasının ilk sürekli programını temsil etmektedir.

Mehmed Ali, Yunan kıyı kenti Kavala' da doğup büyümüş olan bir Arnavut'tu. Osmanlı devletinin Mısır'a 1801'de, Fransızları ülkeden boşaltmak amacıyla gönderdiği ordunun Arnavut birliğinin ikinci komutanıydı. Fransızların gidişinden sonra meydana gelen iktidar boşluğunu doldurmak için pek çok grup rekabet etmekteydi. Bu grupların mücadelesinde Mehmed Ali galip geldi ve 1805'te İstanbul tarafından Mısır'ın Osmanlı valisi olarak kabul edildi.



Mısır'ı askeri ve ekonomik bir güç yaparken Mehmed Ali, ülkeyi Batı Avrupa'yla sürekli bir diplomatik ve ticari ilişkiye de sokmaktaydı. Mehmed Ali'nin siyasal hedefi, Osmanlı lmparatorluğu'ndan bağımsızlığını kazanarak ailesi adına Mısır'da bir hanedan kurmaktı. Bağımsızlığın ancak güçlü bir ordu ve donanmayla elde edilip koru nacağına inandığından reformlarının başlıca amacı silahlı kuvvetle ri güçlendirmekti. İngiliz ve Fransız askerlerini görünce kendi ordusunun da Avrupa örneğine göre kurulmasına karar vermişti. Mehmed Ali'nin Avrupa örneğinde bir ordu kurmasına en önemli engel Memluklerin müdahalesiydi. Onlarda bir reform yaratamayan ve sadakatlerini kazanamayan Mehmed Ali, Memlukleri ortadan kaldırmaya karar verdi. 1811'de Kahire kalesinde davet ettiği şölenden çıkan yaklaşık yetmiş dört Memluk liderini öldürttü. 

....

Mehmed Ali, Assuan'da Avrupalı öğretmenlerle Türk ve Memluk öğrencileri bir araya getiren bir subay okulu açtı. Avrupa askeri bilimini bilen Mısırlılardan bir kadro kurmak için, özellikle Fransa olmak üzere Avrupa'ya öğrenciler gönderdi. Avrupa deneyimi edinmiş ve Avrupa dillerini bilen bu öğrenci grupları, ülkelerinin geleceği konusunda kendi dar askeri eğitimlerinin çok ötesinde bir etkinlik sahibi oldular. Mehmed Ali, ordunun destek hizmetlerinde ihtiyaç duyduğu kadroyu da özel olarak yetiştirecek okullar kurdu. 1820'lerin başında başlayan yirmi yıllık dönem içinde tıp okulları, veteriner, mühendislik ve kimyagerlik okulları açıldı. Zamanla bunlar da o ilk askeri amaçlarından çok ileri bir etkinliğe sahip olacaklardı.

..

Mısır köylülerini (fellahlar) askere almaya başladı. III. Selim'in Nizam-ı Cedit'te Anadolu Türklerini kullanması gibi bu adım da Osmanlı dünyasının mevcut normlarından uzaklaşmaydı. Ancak Mehmed Ali savaşın geleneksel fikirleriyle bağlı değildi ve insafsız bir askere alma politikasıyla, kırsal kesim nüfusunu azaltma pahasına 130 bin kişilik bir ordu kurdu. Askere alma eylemi bile halk üzerinde yeni bir devlet kontrolü şekli oluşturmaktaydı.

..

19. yüzyıla gelindiğinde hem Mısır hem de merkezi Osmanlı topraklarında verimli arazinin çok büyük bir kısmı vakıflarındı ve devlet kontrolü dışındaydı. Ulema, vakıfların mütevellileri olarak vakıf gelirlerini vakıf amaçlarına göre harcamaktaydı. 19. ve 20. yüzyılın merkeziyetçi hükümetleri, ulemanın vakıflar üzerindeki denetimini kaldırıp, vakıf bağışlarından gelen gelirleri kendi kontrollerine geçirmek istiyorlardı. Böylece Mehmed Ali'nin politikaları hem devletin toprak ve gelir üzerindeki denetimini arttırmak, hem de Memluklerin ve ulemanın servet ve prestijlerini azaltmak gibi iki amaca birden hizmet etmekteydi. Mehmed Ali, hükümdarlığı sırasında bazı güvenilir memurlarına vergi muafiyeti karşılığı, işlemek üzere büyük topraklar dağıttı ve akrabalarına da çok geniş topraklar verdi. Bu uygulamaların sonucu, toprakta özel mülkiyet kavramını gelişmesi ve çok geniş arazilerin birkaç ailenin eline geçmesiydi.

Mehmed Ali rejimi yeni ürünlerle de denemeler yaptı ki, bunlar dan en önemlisi, geliştirilmesinde yardımcı olan Fransız mühendis Jumel'in adıyla anılan uzun elyaflı pamuktur. Avrupa tekstil sanayii jumel pamuğunu benimsemişti ve bu tür, kısa zamanda Mısır'ın en karlı tarım ürünü oldu.

..

Mehmed Ali'nin en kalıcı ve diğer reformcu politikalarını yürütmesine imkan veren başarılarından biri de, merkezi yönetimin yeniden düzenlenmesidir. Hükümet, rakip Memluk grupların elinden alınıp Mehmed Ali'nin mutlak yetkisi altında merkezileştirilmişti. Ondan yayılan güç sistemi, en yüksek düzeyde ayrı ayrı işlevleri olan bakanlıklarda toplanıyordu. Orta düzeyde teknik ve yönetici okullarında yetişmiş ve niteliklerine göre atanan yeni bir grup memur vardı. Hükümet daha fazla bürokratlaşmıştı.

..

 Yayılma Savaşları Yeni ordusunu kullanma fırsatı bulamayan III. Selim'in aksine Mehmed Ali, ordusunu Ortadoğu'daki savaşlarda deneyebilmişti. Onun askeri seferleri Osmanlı sultanına hizmetle başlamış ve lstanbul'u fethetmesine çok az kalmışken sona ermiştir.



Vahhabi hareketinin bastırılması

Mehmed Ali'nin ilk denizaşırı seferi, batı Arabistan'daki püriten Vehhabi hareketine karşı yapıldı. Vehhabiler, Mekke ve Medine şehirlerini ele geçirmişlerdi; Avrupa savaşları ve iç karışıklıklarla başı dertte olan Osmanlı sultanı Il. Mahmud da, Mehmed Ali'yi isyanı bastırmakla görevlendirmişti. Mehmed Ali'nin oğlu İbrahim liderliğindeki Mısır ordusu 1811'de Arabistan'a girdi ve epey çetin bir savaş sonunda Mekke ile Medine'yi aldı ve Hicaz' da Mısır varlığını yerleştirdi. Sudan fethiyse 1820'de başladı ve ülkenin Kızıl Deniz kıyıları dahil bir bölümü Mısır denetimine geçti.

Yunan İsyanı

1821 'de Yunanistan'da Osmanlı yönetimine karşı milliyetçi bir ayaklanma başladı. Ne isyancılar ne de Osmanlı ordusu kesin bir zafer kazanabilmişti; isyan uzayınca Il. Sultan Mahmud, Mehmed Ali'den askeri müdahalede bulunmasını istedi. Bu yardımına karşılık Mehmed Ali'ye Girit valiliği sözü verildi. Yine İbrahim komutasındaki Mısır güçleri, Yunanlı isyancıları bastırdılar, Osmanlıların 1827'de Atina'yı tekrar ele geçirmesine yardımcı oldular. Ancak bu arada Yunan isyanı uluslararası bir boyut kazanmıştı ve Avrupa müdahalesi, İbrahim'in Girit'i boşaltıp Osmanlı hükümranlığına bırakmasıyla sonuçlandı.

Suriye işgali

Mehmed Ali, Mısır'da olmayan hammaddeleri (özellikle de donanması için gerekli keresteyi) elde etmek ve Mısır'ın yeni sanayi ürünleri için bir pazar açmak amacıyla bu defa Osmanlı sultanına karşı çıkarak Suriye'yi işgal etti. İbrahim 1831 sonbaharından 1832 Aralık ayına kadar Mısır ordusunu Lübnan ve Suriye'den geçirerek, Toros dağlarından Anadolu'ya soktu, Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratıp İstanbul'un sadece 150 mil uzağında olan Kütahya'ya yürüdü.

...

lbrahim, Suriye valiliğinde (1833-1840) Mısır'da benimsenen iç programlardan çoğunu uyguladı. Mısır tekel sistemi Suriye'de uygulanarak ülke Mısır dokumaları yararına bir pazara dönüştürüldü. Bu durum yerel zanaata zarar verdi ve lbrahim'in zorunlu askerliği de getirmesiyle 1830'lu yılların sonunda bölgede huzursuzluk baş gösterdi. Sultan II. Mahmud bundan yararlanmayı umarak, 1839 baharında lbrahim'in üzerine bir ordu yolladı. Ancak Nizip savaşın da Osmanlılar bozguna uğrayınca başlayan yeni uluslararası diplomatik krizle Mehmed Ali'nin imparatorluk hayalinin sonu gelmiş oldu. İngiltere, Mehmed Ali'nin askeri ve ticari gücünün İngiltere'nin Ortadoğu'daki çıkarına uygun olmadığına inanarak, 1840'ta Beyrut'a bir filo gönderdi ve Osmanlı güçleriyle birlikte hareket ederek Lübnan'a asker çıkardı. Askerler karaya çıkınca İbrahim'in yönetimine karşı gelişen yerel düşmanlık birtakım halk ayaklanmalarıyla kendini gösterdi. İbrahim bunun üzerine Mısır'a döndü ve Avrupa devletleri Osmanlı-Mısır anlaşmazlığını kendi çıkarları doğrultusunda çözümlediler.

..

1841 Londra Antlaşması'na göre, Mehmed Ali Sudan dışında işgal ettiği bütün topraklardan çekilecek ve Mısır ordusunun mevcudu 18 bini geçemeyecekti. Bunlar Mısır açısından önemli sonuçları olan kısıtlamalarsa da, Mehmed Ali hedeflerinin bir kısmını elde tutmayı başarmıştı. Londra Antlaşması, Mısır valiliğinin Mehmed Ali'nin ailesinin sürdüreceği bir valilik olmasını kabul ediyordu. Gerçekten de Mısır, 1952'ye kadar Mehmed Ali'nin soyundan gelenlerce yönetilmiştir.

🔎II.Mahmud

Mehmed Ali'den lsmail'e, 1848-1863 .

Mehmed Ali'nin iki halefinden biri olan Abbas (1848-1854), babasının idari becerileriyle reform arzusundan yoksundu; Sait (1854 1856) ise Mısır'ın Avrupa'yla ilişkilerini arttırmakla birlikte etkisiz bir hükümdardı. Yine de Mehmed Ali'nin idari reformlarının ivmesi onların hükümdarlıklarında da devam etmiş, merkezi hükümet genişlemeye, yeni bakanlıkların ve meclislerin yaratılmasıyla işlevsel olarak daha da uzmanlaşmaya devam etmiştir. Merkezi Osmanlı İmparatorluğu'nda olduğu gibi artan devlet faaliyetlerini yürütmek için gerekli idari makamlara, Avrupa'da ya da Avrupa tarzı Mısır kurumlarında yetişmiş yeni bürokratlar getirilmekteydi.

...

Mehmed Ali'nin tekelci sisteminin ortadan kaldırılması ve sanayileşme politikasının terk edilmesiyle, Mısır'ın ekonomik gelişmesi Avrupa piyasasının ihtiyaçlarına göre şekillenmeye başlamıştı. Kısacası, ülke uluslararası ekonomik düzene tam bir tanın ekonomisi olarak girmiş, en önemlisi pamuk olmak üzere hammadde ihraç etmiş, Avrupa'dan mamul mal ithal etmiştir. Böylesine büyük bir pamuk ihracatı güvenilir bir nakliye sistemi gerektirdiğinden, Mısır 1852'de Kahire ile İskenderiye arasındaki ilk derniryolunun tamamlanmasıyla demiryolu çağına girmeyi zorunlu sayacaktı.

.. 

1872'de Mısır'da yarısından fazlası Yunanlı ve İtalyan olmak üzere yaklaşık 80 bin Avrupalı bulunuyordu. Bunlar kapitülasyonlar nedeniyle vergiden ve Mısır hükümetinin yargılama yetkisinden muaf olarak, rezil sosyal davranışları ve ya karışık parasal işleri Mısır yetkililerinin dikkatini çektiğinde hemen konsoloslarının korunmasına sığınırlardı

...

Muhteşem İsmail (1863-1879)

İsmail, modern Mısır tarihinin en tartışmalı kişilerinden biri, bazılarına göre çılgın bir müsrif, bazılarına göreyse biraz savurgan da olsa ileri görüşlü bir reformcudur. Mehmed Ali'nin bu torunu hakkında ne düşünülürse düşünülsün, politikalarının Mısır'ın iç gelişmesini ve dış ilişkilerini 20. yüzyıla kadar etkilediği konusunda asla kuşku yoktur. İsmail'in amacı, Mısır'ın mümkün olan en kısa zamanda Avrupalılaştırılmasıydı.

...

İsmail, Mehmed Ali'nin asla hayal edemediği bir titizlikle Avrupa'da okumuş bir Mısır seçkinleri grubu yaratmaya koyuldu. Eğitim bütçesini on katına çıkardı, ilk ve orta okulları genişletme programını başlattı ve uzman yetiştiren teknik ve meslek okulları kurdu

...

1868'de yeniden açılan Yabancı Diller Okulu artık çok daha Avrupa'ya yönelik ve elitistti. Okul 1886'da Kahire Hukuk Fakültesi'ne dönüştü ve öğrencilerine Fransızca temelli hukuk eğitimi vererek, onları devlet hizmetinde en çok aranan adaylar durumuna getirdi. İsmail, Avrupa'ya öğrenci gönderme uygulamasını da canlandırıp kızların eğitimini devlet sorumluluğuna aldı. İsmail bu eğitim re formlarına ilaveten, 187l'de bir milli kütüphane, daha sonra da pek çok bilim derneği ve müze kurdu.

..

İsmail, Batı eğitimi almış bir seçkinler sınıfını teşvik etmekle birlikte, monarşi ile halk arasındaki ilişkiyi değiştirmek için herhangi bir girişimde bulunmadı. Otoriter bir hükümdar olarak kaldı. 1866'da bir danışma meclisi kurması çok önemsenmiştir. Ancak İs mail meclise haklarından hiçbirini devretmemişti ve meclisi danışmadan çok taktik amaçlarla kurmuştu.

..

 Sultan Abdülaziz 1863'te Mısır'ı resmen ziyaret edip de, 1517'de Yavuz Sultan Selim'in fethinden bu yana ülkeye ayak basan ilk Osmanlı sultanı olunca İsmail, hükümdarını ağırlamak için hiç bir fedakarlıktan kaçınmamıştı. Bu çabalarının ödülü olarak padişah da lsmail'e 'hidiv' unvanını vermişti. Farsça 'efendi' anlamına gelen hidiv terimi, valilikten yüksek, krallığa daha yakın bir anlam taşımaktadır. Buna ilaveten Mısır'a ordu mevcudunu arttırma, kendi parasını basma ve padişahın onayı gerekmeksizin dış ülkelerden borç alma hakkı da tanımıştı.

...

1876'da karma mahkemeler kuruldu. Bu mahkemeler bir tarafın yabancı olduğu bütün davalara bakacaklardı. 1949'a kadar var olan karma mahkemelerde Fransız medeni hukuku geçerliydi ve yargıçlar ömür boyu atandıklarından siyasal sebeplerle görevlerinden alınmaları mümkün değildi.

..

Ulaştırma alanında en büyük başarı 1869'da Süveyş Kanalı'nın tamamlanmasıydı. İsmail bu kanalın bitirilmesini, Avrupa'nın kral ailelerini ve ileri gelenlerini ağırlayarak kutladı. Avrupa kültürünü takdir ettiğini göstermek için İtalyan bestecisi Giuseppe Verdi'ye açılış törenleri için Aida operasını ısmarladı.

Bu yeni suyoluyla Londra-Bombay arası yarı yarıya azalmıştı ve 1881 yılı geldiğinde kanal trafiğinin yüzde 80'ini İngiltere oluşturuyordu. İsmail'in çok büyük masraflarını besleyen kaynak, pamuktu. Amerikan İç Savaşı'nda Kuzeylilerin Konfederasyon limanlarını ablukaya almaları nedeniyle İngiliz dokuma fabrikaları bütün pamuğunu Mısır'dan sağlamaya başlamıştı. Mısır'ın 1850'lerde 918 bin sterlin olan pamuk ihracatı, 1860'ların sonunda 10 milyon sterline çıktı.  Bu durumda toprak çok değerlenmişti ve İsmail'in kendi de ülkenin toprağının beşte birine sahipti.

..

 Mısır 1875'te Süveyş Kanalı Şirketi'ndeki yüzde 44 hissesini 4 milyon sterline İngiltere devletine sattıysa da, bu para da fazla dayanmadı. 1870'lerde eski borçların faizlerini ödemek için yeni borçlar alınmaya başladı. Mısır hükümeti 1876'da borç faizlerini üç ay ödemeyeceğini bildirdi ki, bu iflas ilanı demekti. Osmanlı hükümeti de aynı yıl borç faizlerini ödeyemez duruma düşmüştü.

...

İsmail alacaklılarını yatıştırma gereğini görerek 1876'da Caisse de la Dette Publique (Kamu Borçları Komisyonu) adında bir kurumun kurulmasını kabul etti. Avrupa'nın borç veren dört devletinin temsilcilerinden oluşan komisyon, Mısır borcunun ödenmesini güvence altına almakla yükümlüydü.
..
 

Urabi lsyanı,

1879-1882 lsmail'in yerine çok daha zayıf olan Tevfik'in getirilmesi, Avrupa devletlerine Mısır gelirlerini istedikleri gibi dağıtma serbestisi vermişti. Tevfik 1880'de Tasfiye Yasası'nı çıkardı; yasaya göre Mısır'ın konsolide borcu 98. 4 milyon sterlindi (İsmail tahta çıktığında 3 milyon sterlindi) ve borcun düzenli yıllık miktarlarla ödenmesini öngörüyordu. Borç ödemeleri devletin diğer masraflarının hepsinden önce geliyordu ve Mısır'ın yıllık gelirinin yüzde 60'ını buluyordu: İsmail, ülkesini Avrupalı finansörlere ipotek etmişti.

 Not: Bu durumu Osmanlı yönetiminde Düyun-u Umumiye idaresi ile kıyaslayabiliriz. B.Berksan.

Albay Urabi ve bir grup Mısırlı subay, 1881'de köylü kökenli Mısırlıların erlikten yükselerek subay statüsüne geçmelerini önleyecek bir yasayı protesto ettiler. Urabi'nin ordunun büyük kısmınca desteklendiği ortaya çıkınca hidiv Tevfik yasayı geri çekti. Ancak hareket orada durmadı.

Askeri bir konuda bir iç protesto olarak başlayan hareket, Urabi ve destekçileri tarafından Avrupalıların Mısır'ın iç işlerine hakim olmalarına karşı milli bir kampanyaya dönüştü.

..

Urabi hareketi, İngiltere ve Fransa adına çift taraflı bir tehditti. Urabicilerin hakim olduğu bir hükümetin, uluslararası mali yükümlülüklerine yerine getireceğine inanmıyorlardı. Ayrıca, milliyetçi bir hükümetin Süveyş Kanalı'na girişlerini sınırlama ihtimalinden korkmaktaydılar. Mısırlıların ihtiyaçlarına öncelik veren bir Urabi hükümetiyle ilişkinin güçlüğü yerine, esnek hidiv Tevfik'in idaresini tercih ediyorlardı. 1882'de İskenderiye'de yabancı aleyhtarı bir gösteri yapılması üzerine İngiliz hükümeti, İskenderiye açıklarındaki filo komutanına kenti bombardımana tutma yetkisi verdi. Ağustos'ta da kanal bölgesine bir İngiliz birliği çıkarıldı. İngiliz güçleri 13 Eylül 1882'de Urabi'nin ordusunu Tel el-Kebir'de yenilgiye uğrattılar ve Urabi de iki gün sonra yakalanınca, başlattığı hareket sona erdirildi. İngiliz hükümeti ilk başta Mısır'a girmeyi emrederek hidiv Tevfik'in otoritesini sağlamak için kısa süreli bir müdahale hareketi amaçlamışsa da, fiilen 1956 yılına kadar sürecek bir işgal başlamış oldu.

Batı karşıtı kahramanlardan olan ve 1882'de Britanya yönetimine karşı düzenlenen isyana liderlik eden Ahmed Urabi Paşa, bu görüşe göre sömürgeciliğin bir ürünüydü. Ahmed Urabi, "Mısır Mısırlılar içindir" sloganıyla, bir Arap ülkesinin tarihinde ilk kez katıksız Arap milliyetçiliği yaptı. Ahmed Paşa, savunduğu fikre dayanarak, sonuçta başarısız da olsa ülkesinin Britanya tarafından 1882'de işgal edilmesine engel olmaya çalıştı.

Modern Ortadoğu, Toplumsal ve Kültürel Bir Tarih, Ilan Pappe, İletişim Yayınları, 2019

 

Cromer Yılları, 1883-1907

İngiltere Mısır'ı Süveyş Kanalı'nı güvenceye almak, Mısır'ın siyasal ve mali istikrarını sağlamak, çağın imparatorluk yarışması bağlamında da ülkeyi daha önce Fransızlara kaptırmamak için işgal etmiştir. İngiltere uzun süreli bir işgal düşünmemişti ve hele Mısırlıları yönetme işine girmeye hiç niyeti yoktu.

.. 

İlk çeyrek yüzyıl boyunca işgalin mutlak bir yetkiye sahip olarak başındaki kişi, daha sonra Lord Cromer olan ve Hindistan'da uzun yıllar sömürge idaresinde çalışmış Evelyn Baring'di.

..

Cromer'in öncelikleri, borçlarını ödeyerek Mısır'ın itibarını iade etmek ve hidiv Tevfik'in yönetimini destekleyip siyasal kışkırtmayı önleyerek iç huzuru sağlamaktı. İngiliz dokuma sanayiine rakip olabilecek yerel sanayi temelinin gelişmesine karşı olduğu için, Mısır'ın gelirini tarımsal üretimi çoğaltarak arttırmayı planlıyordu. 1902'de tamamlanan Assuan Barajı, Delta Barajı'nın yeniden inşası ve daha fazla kanal açmak gibi projelerle, Nil temelli sulama sistemini geliştirmeyi sağlayacak dev bir girişim başlattı. Zaten yaygın olan demir yolu ağını iki katına çıkartarak Mısır'ı yeni bir demiryolu patlamasına götürdü. Bu geliştirmeler Mısır'ın tarımsal üretimini, özellikle de hala başlıca gelir kaynağı olan pamuk üretimini önemli ölçüde arttırdı. Gerçekten de Cromer yıllarında Mısır, bu bir tek ürünün ihracına bütün zamanlardan daha çok bağımlı oldu.

..

Mısır'ın uluslararası finans alanındaki durumu ele alındığında Cromer'in politikalarının başarılı olduğu kabul edilmelidir. 1880'lerin ortasına gelindiğinde bütçe artık fazla gösteriyordu ve Cromer döneminde devletin yıllık gelirinin yüzde 25 ila 35'ini oluşturan borç ödemelerinde bir aksama tehlikesi yoktu.

..

Mısır'ın mali durumunun belirsiz olduğu ilk görev yıllarında gelir getirici projelere yatırım yapmak için eğitim bütçesini kısmıştı. İsmail tarafından kurulan ortaöğretim sonrası meslek okulları kapatılmış ve devletin ilk ve orta öğretim okullarının sayısı azaltılmıştı.

..

Mısırlıların fikirleri en çok gazeteler yoluyla iletilmekteydi. İngiliz işgali sırasında gazetecilik gelişmiş ve Mısır'ın siyasal ve kültürel hayatında giderek önemli bir yer almıştı. Cromer döneminin başta gelen gazeteleri, gündelik el-Mukattam ve el-Ahram'dan (Piramitler) aylık el-Hilal'e kadar çoğu, Sultan II Abdülhamid'in baskıcı idaresinden Mısır'a kaçan Suriyeli Hıristiyanlarca çıkarılıyordu ve hepsi de Mısır'ın İngiltere'yle ilişkisi sorunu ele almaktaydılar.

..

Uyumlu Tevfik'in ölümü ve yerine on sekiz yaşındaki oğlu Il. Abbas'ın (1892-1914) tahta çıkışıyla Mısır'ın siyasal havası daha da elektriklendi. ll. Abbas İsviçre ve Viyana'da okumuş olmakla birlik te, Mısırlı bir milliyetçiydi ve göstermelik bir hükümdar olarak kalmak istemiyordu.

Siyasal örgütlerin Gelişmesi

 1907-1914 Cromer'in halefleri Sir Eldon Gorst (1907-1911) ve Kitchener (1911-1914), Dinşavay olayının sonrasında ortaya çıkan siyasal ve ekonomik huzursuzluklardan bir kısmını yatıştırmaya çalıştılar. Gorst, hidiv Abbas'la bir çeşit uzlaşmaya varıp yüksek idari makamlarda Mısırlılara daha çok yer açtı. Kitchener Mısırlıların İngiltere'ye güvenini tazelemek amacıyla kamu tesisleri programı başlattı ve borca mahsuben beş fedan (1 fedan 0.416 hektardır) ya da daha az olan topraklara el konmasını yasaklayarak, küçük toprak sahiplerini koruyan Beş Fedan yasasını çıkardı (1912). Ancak bu genel konsoloslardan hiçbiri, İngiliz varlığına karşı Mısır muhalefetinin büyümesini önleyemedi. 

Modern Ortadoğu Tarihi, William L. Cleveland, Agora Kitaplığı, 2008


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder