Batı Orta Asya 'da göçeden Yüeh-chih konfederasyonu Baktriya 'daki Yunan devletini yıktı, bundan Kuşan İmparatorluğu çıktı ve imparatorluk Orta Asya 'dan Hindistan 'ın kuzeyine uzandı.
Öncesi
Orta Asya'da ardı ardına sıralanan ve Kuşan İmparatorluğu'nu ortaya çıkaran olağanüstü hadiseler Doğu ve Batı kaynaklarında kaydedilmektedir. Bunun başlangıcı son tahlilde M.Ö. 2000 civarındaki ilk Hint-Avrupa göç dalgasıdır. Bu sırada grup A lehçesini konuşan proto-Yüeh-chih'ler Kansu bölgesine gelmişler ve Tun-huang'ın batısına yerleşmişlerdi, buralar Lop Nor ve sonraki Kroraina (Lou-lan) devletinin yayıldığı sahayı da içeriyordu. On sekiz yüz yıl geçti. M.Ö. III. yüzyılda, Yüeh-chih'ler hala bu bölgede yaşıyorlardı. Hunlar M.Ö. II. yüzyılın başlarında yayılmaya başladığı sırada Yüeh-chih 'ler onların batısında ve güneyinde büyük bir güçtü. Nihayetinde Hunlar onları M.Ö. 176-175 'te mağlup etti, onları ata yurtlarından sürdü, ayrıca Wu-sun'ları ve civardaki diğerlerini tabi kıldı.
Baktria hakimiyeti
Küçük Yüeh-chih olarak bilinen bazıları Nan shan'daki Ch'iang halkına sığınmak üzere güneye kaçtı; ancak Büyük Yüeh-chih olarak bilinen esas kütle batıya doğru gidip Cungarya'ya girdi. Daha önceleri Koço, Kuça ve Karaşar'a yerleşenlerin Doğu ve Batı Tohar dillerini konuşanların ataları olup olmadıkları ya da Büyük Yüeh-chih göçü esnasında oraya yerleşip yerleşmedikleri bilinmiyor. Yüeh-chih'ler yerleşik halklar olan Sakaları Cungarya' dan sürdü , ancak sadece birkaç yıl sonra Wu-sun 'lar tarafından mağlup edilip yerlerinden söküldüler. Yüeh-chih'ler batıya ve güneye göçüp Sogdiana'ya girdiler, Partlara hücum edip M.Ö. 124 veya 123'te Baktriya'ya ,hakim oldular. Yavaş yavaş Seyhun'u geçtiler, asıl 'Baktriya topraklarına yerleştiler ve sonraları Toharistan ("Toharların ülkesi") olarak bilinen güçlü devleti kurdular.
M.Ö. 50 yılı civarında Kuşan hükümdarı Kujula Kadphises, Toharistan 'ı oluşturan diğer dört kurucu boyu kendisine tabi kıldı ve Kuşan İmparatorluğu'nu kurdu. Ülkesinin sınırlarını güneye doğru uzatıp Hindistan'a girdi ve İndus'un ağzına kadar ilerledi. Mısır'daki Roma limanlarıyla doğrudan bağlantılı olan deniz ticaretini kontrolü altına aldı, böylece Partlar'dan onlara ödeyeceği vergiden kurtuldu. Kuşanlar bu ticaretten çok zenginleştiler. Doğuya doğru da genişleyip Tarım havzasına da girmeye çalıştılar. Burada Küsan adını iz olarak bıraktılar ki Kuça'da sonradan kurulacak Toharca konuşan devletin payitahtı bu yerel adı alacaktı. İdarelerine ait kayıtlar karakteristik Kharoşti belgelerindedir, bu belgeler doğudaki Kroraina (Lou-lan)'ya kadar olan topraklarda çıkarılmıştır. Kuşanlar, Budizmin Partia, Orta Asya ve Çin'de yayılmasından sorumlu en önemli ve biricik halktır. İmparatorluk, diğer dinler arasında Budizmin öncülüğünü yapan beşinci hükümdarı Kanişka (tahttan inişi M.S. 150) devrinde en parlak günlerini yaşamıştır.
Milattan sonra 10 civarında kral I. Kuzula Kadphises ülkeyi birleştirinceye kadar, Toharlar/Yüeçiler uzun süre küçük prenslikler halinde yaşamışlardır. Takip eden yüzyıllarda Hindistan topraklarına da yayılan fetihleriyle, muazzam bir devlet olan Kuşan İmparatorluğu'nu meydana getiren ünlü Kuşan Hanedanının kurucusu odur. Bu devlet Hint, İran ve Yunan
unsurlarını bünyesinde birleştirmişti; Helenistik Yunan ve Budist Hint
kültürlerinin kendine özgü bir alaşımını oluşturmuştu; bu kültürün eşsiz
sanat hatıralarını "Gandhara Sanatı" ismiyle tanıyoruz. Fakat tüm
bunlar bizi artık İç Asya tarihinin ötesine götürüyor, zira sadece
imparatorluk kurucusu Kuşan Hanedanı İç Asya kökenliydi. Burada, Toharların
veya diğer bir isimle Yüeçilerin kim olduğu sorusu ortaya çıkıyor. En
muhtemel varsayıma göre bunlar, dilleri İrani karakterde olmayan, bir tür
Hint-Avrupa dili konuşan göçebe bir kavimdi. Diğer birçok ölü dilde olduğu
gibi, Tohar dilinin hatıraları da geçen yüzyılda Doğu Türkistan'daki
kazılarda keşfedilmiştir; öncelikle Kuça'da ve Karaşahr'da. Neredeyse iki
ayrı dil diyebileceğimiz iki temel diyalekti Tohar A ve Tohar B'dir. Bu hatıralar Milattan sonraki I. binde hazırlanmıştı; bunlar öncelikle Budist
içerikli eserlerdir; dolayısıyla, bunları kesin olarak Yüeçi göçüne katılan
Toharların diliyle özdeşleştirme hususunda belirli kronolojik ve mekansal
zorluklarımız vardır. Eski İç Asya’nın Tarihi, İstvan Vasary, Ötüken Yayınları |
Orta Asya'nın kavşak noktalarına hakim olan Kuşan
İmparatorluğu, kültürlerin harmanlanmasında mühim rol oynadı. Greko-Baktriya
Krallığı'nın geleneklerini izleyerek resmi dillerinde olduğu gibi ilk
sikkelerinde de Grekçeyi kullandılar. Daha sonraki sikkelerde, Grek
harfleriyle yazdıkları mahalli bir Doğu İranı dil olan Baktriya diline
dönüldü. Sikkeler genelde altın ve bakırdı; sikkelerin bir yüzünde İran, Hint
ve Grek tanrılarının suretleri ve diğer yüzünde hükümdarın tasvirleri vardı.
Arkeolojik bölgelerde bulunan bu paralar ve çeşitli tanrı heykelcikleri
Zerdüştlük, mahallî inançlar ve Budizm gibi geniş bir yelpazeye sahip
dinlerin bir arada yaşadığını göstermektedir. Bazı Kuşan hükümdarları,
Budizm'in Orta Asya'nın güneyinden Çin’e yayılmasını himaye ve teşvik
etmişlerdir. Afganistan’ın İslam öncesi manzarasının bir parçasını teşkil
eden pek çok Budist mabedi ve manastırı mevcuttu. Kuşan İmparatorluğu’nun sanatı, yuvarlak hatlı Greko- Romen sanatının tipik insan suretinin gerçekçi temsilleriyle akıcı Hint üslubu ve daha şeklî, mahallî İran geleneğinin terkibidir. Buda, dökümlü bir Roma ihramı giymiş olarak tasvir edilmiştir. Bodisatvalar (Budist inancında nirvanaya ulaşmaktan vazgeçen, insanlığa ve diğer canlılara yardım etmek için ruh göçünü benimseyen insanlar), yaşadıkları asrın mühim insanlarının, muhtemelen soyluların giyim ve şıklıklarında resmedilmiştir. Bu heykeltıraşlık ilk Greko-Baktriyalıların geleneğini sürdürmesinin yanı sıra, Greko-Romen Akdeniz dünyasıyla sürekli teması da aksettirir. Nitekim Akdeniz dünyasından gelen zanaatkârlar ve sanatçılar Gandhara’da (bugünkü Güneydoğu Afganistan ve Kuzeybatı Pakistan) muvaffak oldular. Hatta bazıları yaptıkları eserlerin üzerine isimlerini nakşettiler. Dünya Tarihinde Orta Asya, Peter B. Golden, Ötüken
Yayıncılık |
Paraları ve diğer maddi kalıntıları dışında ne yazık ki Kuşanlar hakkında pek bir şey bilinmemekte ve tarihleri çokça mistik kalmaktadır. M.S. 225 yılı civarın da Sasani Hanedanı 'nın kurucusu I. Ardaşir, Kuşanlara hücum etmiş ve onları kendisine tabi kılmaya zorlamıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder