Almanya: İmparatorluk

1904'de Almanya / K. D. Bracher

Kayzer Wilhelm'in Almanyası

İkinci Reich büyük başarılar sağladı. Ama bu genç devlette, birtakım kötü eğilimler başlamış bulunuyordu. Ünlü yazar Thomas Mann, Alman vatandaşını hicvetmek için «General Dr. Von Staat»tipini kullanmıştı. Tarihçi Friedrick Meinecke de «Prusyalı teğmen genç bir Tanrı gibi gururla yürüyordu» demişti. Aslında Nasyonal Sosyalizmin ve gelecekteki felaketlerin tohumu, KayzerWilhelm Almanyası'nda atılmış bulunuyordu.

General Von Capinvi, 1890 yılında Alman İmparatorluğuna Başbakan olduğu zaman, hiç bir programı bulunmadığını, yalnız Kayzerin emirlerine bir asker gibi itaat ede­ceğini söylüyordu. Henüz 31 yaşı­nı dolduran Kayzer Wilhelm de, hiç bir tecrübesi olmayan yeni Baş­bakanın korkularını şu sözlerle yatıştırmışti: «Üzülmeyin... Bütün devlet adamları işin içinden sıyrılır. Sorumluluğu alacak olan be­nim!» Kayzer aynı güvene, İmparatorluğunun 30 yıllık sembolü Bismarck'ı azlederken de sahipti.

Ancak, Wilhelm II.'nin ülkeyi yal­nızlığa ve belki de I. Dünya Sava­şına sürükleyen dış politikası, sade­ce kişisel yanlış değerlendirmelere bağlanmamalıdır. İmparatorluğun 1871'de kurulan siyasî yapısının su üstüne vuran aksaklıklarının da bunda rolü vardır. Tutucu ve geri­ci çevrelerin uzun zamandır özledi­ği millî birlik,1848'de liberal ihtila­lin bastırılması sonunda kurulmuş­tu. Eski düzeni temsil eden Bis­marck ve Prusya, Alman Millî dev­letini yukarıdan gelen bir ihtilalle yaratmışlardı.

1848'den önce yaratılmasına uğra­şılan liberal-demokrat millî devle­tinin tam karşıtı olmuştu bu. Böy­lece bir yandan Alman birliğini is­teyen vatandaşlar tatmin edilirken, öte yandan orta sınıf liberal hare­keti de devletin içinde eritilmişti. Bismarck'm başarıları ile gözleri boyanan Alman burjuvazisi için önemli olan hak ya da ahlak değil kuvvetti. Thomas Mann'ın dediği gibi örnek Alman vatandaşı «Ge­neral Dr. Von Staat» dı. Bu tip bir yandan kuvvete taparken öte yan­dan itaati en büyük erdem sayıyor­du. Geniş işçi kitleleri ve Sosyal De­mokrat kuruluşları ile işbirliğini reddeden bu otoriter rejimde sos­yal yapı ile siyasî sistem arasında   çelişki ortaya çıktı. Sanayi Dev­riminin yeniliklerine uymayan Bis­marck'm devrilmesinden sonra, bu çelişkilerin sebep olduğu iç baskı, dış politika emperyalist yayılma politikasına çevrilmek suretiyle ha­fifletilmeye çalışıldı.

Emperyalist Emeller

Birliğe yeni kavuşmuş Alman İm­paratorluğunda uluslar topluluğu­na geç girmiş bir ülkenin duygu­ları vardı. Liberali de, tutucusu da, hem Orta Avrupa dengesinden, hem de kolonilerden pay almak is­tiyordu. Almanların Millî-emperyalist devlet emelleri en aşırı ifadesi­ni 1893'de kurulan Pan-Cermen Birliği'nde bulmuştu. Yeni Almanya'nın demokrasi ve in­sanlık düşmanı fikirleri hiç bir ül­kede rastlanmayan sayıda aydının fikrini çelmişti. Örneğin Heinrich Von Treitsehke gibi önde gelen bir tarihçi bile, ferdin devlet otorite­sine itiraz hakkı olmadığını ve ki­şinin topluma kurban edilebileceği­ni savunuyor, üstelik bu fikirleri beğeniliyordu da. Irk ve sosyal sağ­lık teorisyenleri, devletin «değerli» insanları beslemesini, ötekileri tas­fiye etmesini istiyorlardı. Bu görüş­le Nasyonal Sosyalizm arasında bir adımlık mesafe vardı. İkinci Reich'in bu ateşli milliyetçi­liği, disiplin ve itaat gibi Prusya idealleriyle hem birleşiyor, hem de büyüyordu. Çeşitli gençlik ve aske­rî derneklerin dışında, Protestan Kilisesi de buna yardımcıydı. Devlet ve kilise arasındaki «Kültür Birli­ği» nin ekonomik buhranın sonun­da varacağı nokta, «Anti-Semitizm» (Yahudi Aleyhtarlığı) olacaktı. Bu güçlü devletin savunucularına gö­re, savaşlar hayatın yenilenmesi için gerekliydi ve anlaşmazlıklar da en üstün kanunlardı. Almanya'nın bu yapıya sahip ol-masında militarizm önemli rol oy­namıştı. Ordu, ülkenin okulu gibi kabul edilmişti. Bu rolü büyütmesek bile Hitler'in Alman ulusundaki militarist eğilimi harekete geçir­miş oiduğunu söyleyebiliriz.

Kayzerin Hünleri (Hunları)
Almanya'yı yöneten adamın sorum­suz şekildeki güveni, Bismarck ta­rafından dizginlenmişti. Fakat Al­manya'nın gelişen ekonomik gücü ve artan siyasi önemi, 1900 yılların­da bu dizgini atıyor ve dünyanın önüne  çıkıyordu   Çin'deki  Boxer ayaklanmasının ezilmesi için ver­diği Bremerhaven demecinde, Kay­zer, bin yıl önceki Attila'nın Hün­leri gibi konuşuyordu: «Esir alma­yın; hepsi ölmeli». Evet... Atilla'nın Hünleri... Bu de­yim I. Dünya Savaşında Almanla­rın kendileri için kullandığı keli­meler olacaktı ve 1901'de Wilhelm askerlerini Prusya Kralının muha­fızları olarak ilan ederken, şöyle diyecekti: «Eğer Berlin 1848'deki gi­bi itaatsiz kitlelerin isyanı ile kar­şılaşırsa, sizler onları süngüleriniz­le yola getireceksiniz.»

Muhakkak ki bu çeşit konuşmalar, çağın sosyal gerçeklerine uymuyor­du. Liberallerin ve sosyalistlerin çoğunlukta olduğu büyük modern bir devlet, 20. yüzyılın başında en­düstri ve demokrasi öncesi kural­ları ile yönetiliyordu. Bismarck'ın zayıf halefleri, Meclis yerine Kayzere karşı sorumluydu­lar. Almanya endüstride İngiltere'­den sonra geliyordu. Fakat politik yapısı, hâlâ Bismarck zamanındaki gibiydi. Almanya'nın tek amacı, Al­manya aleyhindeki koalisyonları önlemek, İngiltere ve Rusya ile iyi geçinmekti.
İçerideki amaç ise parlamenterizme giden gelişmeleri durdurmaktı. Kayzer Almanya'sı içte olduğu gi­bi dışta da amaçlarını gerçekleşti­remedi. I. Dünya Savaşına kadar gidecek olan buhranlar gelip çattı. İlk başarısızlık1891'de Rusya ile güvenlik antlaşmasının yenilenmemesiydi. Böylece Paris-Moskova ko­alisyonuna yol açılmış oluyordu. 1891'de Kayzerin Transvaal Cumhurbaşkanı Kruger'e gönderdiği tebrik telgrafı, Almanya'nın Boer Savaşında İngilizlere karşı olan tu­tumunu da açığa vurmuştu.

Kuşatılma Korkusu
Sonuç, izolasyona giden bir yola girilmesi ve kuşatılma korkusunun artması oldu. Almanların pek ço­ğu, bu tehlikenin ancak önleyici bir savaşla giderileceğine inanıyordu. Ama asıl hata bilinçsiz Alman poli­tikasının, kendi aleyhinde ittifaklarkurulmasını kolaylaştırmasından gelmekteydi.

1898'deki Faşoda anlaşmazlığı İn­giltere ve Fransa'yı Afrika'da bir savaşın eşiğine getirmiş, ancak 1904anlaşması ile Fransa, Mısır ve Doğu Afrika'yı İngiltere'ye, İngilte­re de Fas'ı Fransa'ya bırakmıştı. Bu anlaşmazlığın sonucu Fransız-İngiliz «Yürekten Anlaşması» (Entente Cordiale) olacaktı. Rusya ise1904-1905'de Uzakdoğu'da Japonya tara­fından sıkıştırıldıktan sonra Avrupa'ya dönecekti. Balkanlar barut fıçısı gibiydi; Fransa'nın Alsace-Lorraine'e ilişkin hayalleri inkar edilemezdi.

Alman milliyetçileri 1870'in kolay zaferlerini özlerken iki diplomatik başarısızlıkla karşı karşıya bulunu­yorlardı. Fas'ta 1905 ve 191l'de Fransız sö­mürgeciliğine karşı çıkan Alman­ya, sonunda prestijini sarsan ve yalnızlığını artıran yenilgilere uğ­ramıştı. Denizlerde Amiral Von Tirpitz'in önderliğinde İngiltere'ye re­kabete kalkışmak da bu yalnızlığı daha da artıracaktı. İç ve dıştaki bu çıkmazlar Genelkurmay Başka­nı Kont Von Schlieffen'in planında da vardı. Bu plan, Rus ve Fransız cephelerinde savaşacak bir Alman­ya'nın Belçika üzerinde Fransa'yı işgal etmesini öngörmekteydi. Schlieffen'e göre, dış politikayı askerî zorunluklar çizmeliydi. İşte bu politikanın merkezi Prusya idi. Prusya'nın kralı Alman impa­ratoru, Prusya başbakanı da impa­ratorluk başbakanıydı. Politik sis­tem, halkın ve işçilerin yönetime katılmasını önlüyor, modern dev­letten uzak düşüyordu. Demokratik bir monarşi için plan­lar yapan Friedrich Naumann gibi muhalifler de vardı. Ama çoğunluk Bismarck zamanındaki 1871 zafer­lerinin o zamanki rejimden ileri geldiği kanısındaydı, çelişmelerin farkında değildi.

Burjuvazinin Rüyaları
Gelişen ekonominin zengin ettiği Alman burjuvası yönetimin profes­yonel devlet memurlarına bırakıl­masından ve burjuvanın yalnızca ticaret ve sanayi ile uğraşmasından yanaydı. Demokratik sosyalizm devletin düşmanı gibi görülüyor­du. Politika elemek devlet yönetimi demekti.
.Almanya'da militarizm burjuva hayatının her yanına işlemişti. Bu yüzden, düşünce ve fikir hayatına dar görüşler egemen oldu. Her şe­ye sert bir asker gözüyle bakıldı. Eski bir tutucu olan tarihçi Fried­rich Meinecke, 1945'de durumu an­ladığı zaman şöyle bir yargıya var­mıştı: «21 mart 1933'de Başkan Hindenburg, Büyük Friedrich'in tabutu önünde Almanya'yı Hitler'e teslim ederken, Nasyonal Sosyalizm Prus­ya geleneklerini sürdüren bir ku­ruluş halinde ortaya çıkıyordu.»

(Türkçesi. Mehmet Barlas)

20.Yüzyıl Ansiklopedisi, Arkın Kitabevi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder