Okuma Atlası’na dahil ettiğim “İnsan”ın Anadolu’daki
öyküsünü konu alan yeni sayfalardan söz etmek istiyorum. Çok eski zamanlardan
bu yana, İnsan’ın yolu kaçınılmaz olarak doğal bir köprü olan coğrafyamızdan
geçti. Bir kısmı yoluna devam etti, bir kısmı ise memleketlimiz oldu. Kimi göçlerle
geldi daha sonra geri döndü, kimi bu toprakları sevdi ve yerleşti, yerlileşti. Bir
kısmı da değişik nedenlerle bu toprakları terk etmek zorunda kaldı.
Bu uzun öykünün Taş, Bronz ve Demir Çağlar’ının resmini
yansıtmaya çalıştım. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki kazmayı biraz derine
vurmaya başladığımızda büyük olasılıkla tarihsel veriler ile karşılaşmak neredeyse kaçınılmaz oluyor.
Okuma Atlası, “olmasını istediğimiz değil, olan ile ilgili”
anlayışına rağmen ve kaçınılmaz olarak alıntılara başvurmanın zorunluluğundan
dolayı, bazı saptırılmış gerçekleri de size ulaştırıyor olabilir. Mağara
insanından, etnik bilinç taşıyan insana doğru ilerlediğimizde, yazarının da
farkında olmadığı bilinçaltı motifler yorumlarda yer alabiliyor. Arkeolojik
verilerin yorumlanmasında kimi konularda doğulu - batılı, doğudan gelen-
batıdan gelen, Hint Avrupalı- Asiyanik farklılıkların, günümüze yansıtılarak uygarlık
ölçütleri oluşturmanın araçları olarak kullanıldığını görüyoruz. Böyle
durumlarda, alıntılarda ulaşabildiğim farklı tezleri bir araya getirerek okuyucuya
kendi özgün yorumu için ortam oluşturma gayreti içinde oluyorum.
Metinleri oluştururken karşılaştığım sorunlardan biri, kaynaklarda
dönemlerin tarihlendirilmelerinde farklı tarihlerle karşılaşmış olmam. İlgilendiğimiz
zamanın binlerce yıl öncesi olduğunu dikkate alırsak +/- hata paylarını doğal
karşılamamız gerekiyor.
Anadolu’muzun yabancı bilim insanları ile başlayan keşfi,
günümüzde üniversitelerimizin tarih ve arkeoloji bölümlerinden yetişen ve
uzmanlaşan araştırmacılar ile devam ediyor. Bilgilerimizi onlara borçluyuz.
Anadolu’nun bu eski
zamanları için bilgi sahibi olmanın, zaman harcamanın, günümüzün sorunları
düşünüldüğünde ne kadar anlamlı olduğu sorusu akla geliyor. Anadolu’nun şimdiki
sakinleri olarak, bizden önceki uygarlıkların biriktirdiklerini güncelleyerek
bugünlere taşıyabildik mi? Oturduğumuz konutlara, yaşadığımız kentlere
baktığımızda bu soruya olumlu yanıt vermenin zor olduğunu düşünüyorum. Bu topraklarda yabancı gibi yaşamak, “derinliği”
algılayamamak, olumlu birikimleri kullanarak sıçrama yapamamak, yeni sentezlere
ulaşamamak bir farkındalık sorunu olarak görünmüyor mu?
B.Berksan.
Doğu Anadolu (Tunç Çağı)
Hurri- Mitanni
Hattiler ve Hatti- Hitit Beylikler
Asur Koloni Çağı
Hititler
Luviler- Arzawa
Kizzuwatna (Çukurova Bölgesi)
Kaşkalar
Lukka
Ege Göçleri ve Deniz Halkları
Anadolu Demir Çağı
Geç Hitit Beylikler Dönemi
Urartular
Ege Kıyıları ve İonya
Anadolu'da Kent Devletleri Koloniler
Likya (Lykia)
Frigya, Lidya
Anadolu'da Pers Dönemi